Düşman Mahalleler

Por umran1938

2.2M 120K 80K

İki düşman mahalle. Lodos ve Samyeli. İki düşman mahallenin iki ayrı reisi. İnsanlara göre sıradan bi... Mais

1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57.BÖLÜM
58.BÖLÜM
59.BÖLÜM
60.BÖLÜM
61.BÖLÜM
62.BÖLÜM
63.BÖLÜM
64.BÖLÜM
65.BÖLÜM
66.BÖLÜM
67.BÖLÜM
68.BÖLÜM
69.BÖLÜM
70.BÖLÜM
71.BÖLÜM
ÖZEL BÖLÜM
72.BÖLÜM
73.BÖLÜM
74.BÖLÜM
75.BÖLÜM
76.BÖLÜM
77.BÖLÜM
78.BÖLÜM
79.BÖLÜM
80.BÖLÜM
81.BÖLÜM
82.BÖLÜM
83.BÖLÜM
84.BÖLÜM
85.BÖLÜM
86.BÖLÜM
87.BÖLÜM
88.BÖLÜM
89.BÖLÜM
90.BÖLÜM
91.BÖLÜM
92.BÖLÜM
93.BÖLÜM
94.BÖLÜM
YILBAŞI ÖZEL BÖLÜM
95.BÖLÜM
ÖZEL BÖLÜM
96.BÖLÜM
96.BÖLÜM DEVAMI
97.BÖLÜM
97.BÖLÜM DEVAMI
98.BÖLÜM
98.BÖLÜM DEVAMI
99.BÖLÜM
99.BÖLÜM DEVAMI
100.BÖLÜM
100.BÖLÜM DEVAMI
KURBAN BAYRAMI ÖZEL
101.BÖLÜM
101.BÖLÜM DEVAMI
102.BÖLÜM
102.BÖLÜM DEVAMI
103.BÖLÜM
104.BÖLÜM
105.BÖLÜM
106.BÖLÜM
107.BÖLÜM
108.BÖLÜM
109.BÖLÜM
110.BÖLÜM
111.BÖLÜM
112.BÖLÜM
113.BÖLÜM
FİNAL
TEŞEKKÜR EDERİM
EMRE SERAY
🥀

27.BÖLÜM

25.1K 1.3K 689
Por umran1938

20 Temmuz 2006

"Elif!"

Genç adam, sıcak yaz güneşinin altında yorulmuş bir şekilde beklerken arkasından gelen genç kıza bağırıyordu.

"Elif! Hadi be kızım. Kök saldım burada."

Genç kız, gülümseyip genç adamın yanına geldi ve elini omzuna attı. Yüzündeki gülümseme eşliğinde genç adamı izledi.

"Geldim işte. Niye dünyayı ateşe veriyorsun?"

"Dünyayı ateşe veren ben değilim, havadaki o sarı şey. Baksana birazdan dondurma gibi eriyeceğim."

Elif, arkadaşının o şaşkın ifadesine bakarken gülmeyi de ihmal etmiyordu. Genç adamın yanağını sıkıp yeşil gözlerine baktı.

"Çok tatlısın ama uyuzsun Emre."

En yakın dostunun bu yakınlığına karşın genç adam yüzünü buruşturdu. "Yapma söyle şeyler sevmiyorum biliyorsun." dedi kızgınmış gibi davranırken.

Genç kız, onun suratsız halini çekmek istemediği için genç adamın ensesine vurup koşarak yanından ayrıldı.

Genç adam, beklemediği hareket yüzünden şaşırsada sonra kendine gelip arkadaşını kovalamak için koşmaya başladı. Koşması küçük bir kız çocuğu ile çarpışınca yarıda kaldı.

Genç adam, kafasına siyah kep takmış küçük kıza bakarken hafifçe tebessüm etti. Küçük kızın siyah kepi yere düşerken, küçük kız kaşlarını  çatarak genç adama bakıyordu.

"Özür dilerim, küçük."

Küçük kız yüzüne hafif bir tebessüm yerleştirdi. Genç adam, yere düşen kepi alıp küçük kıza verdi. Küçük kız, kepini aldıktan sonra koşarak uzaklaştı. Ardından bakan genç adam, mırıldandı.

"Bir şey değil siyah kepli küçük!"

Elif, kaşlarını çatıp yanına gelen genç adama baktı. Genç adam ona ne olduğunu soran bakışlar attı.

"Benden başka birine küçük demen sinirlerimi bozuyor."

"Ama o küçük bir kız."

Arkadaşı ile dalga geçen genç adam onun o halini çok sevdiği için onu sinir etmeye devam etti.

"Ayrıca sen eşek kadar oldun. Kumsal bile senden daha hafif."

"Ya Emre! Büyüdüm çünkü tamam mı?"

İkiside aynı anda kahkaha atarken genç kız birden bire duraksadı. Genç adam onun yüzünün aldığı hali fark edince merakla arkadaşına döndü.

"Neden birden üç çocukla tek başına ortada kalmış kadın tipine döndün?" diye sordu merakla.

"Emre sana bir şey soracağım ama doğru cevap vereceksin. Söz mü?"

Genç adam yüzündeki tebessüm ile kafasını salladı. Genç kız derin bir nefes alıp genç adama uzunca süre baktı. İçindekini azda olsa dile vuracaktı.

"Kalbin hiç biri için atıyor mu?"

Genç adam ona yönelen soru ile biraz şaşırsada bunu belli etmedi. Hafifçe yeşil gözlerini kıstı ve güldü.

"Benim kalbim basmaz öyle şeylere. Ama atıyor oda benim için yani. Benden başka birine de bilimsel olarak atamaz."

Genç kız, arkadaşının omzuna vurup ona ciddi bir cevap vermesi için uyardı ama genç adam bunu dikkate almadı.

"Peki bir kıza karşı hislerin nasıl olur?"

"Bak bu konuda kalbimin onun için atması gerek. Belki o zaman aşık olabilirim."

Genç kız, elini kaldırıp genç adamın kalbinin üzerine elini koydu. Genç adam ona şaşkınca bakarken genç kız arkadaşının kalbini dinledi.

"Ne yapıyorsun?"

"Hiç öyle. Bir kalbin var mı diye kontrol etmek istedim."

Genç kız yalandan bir gülüşle arkadaşına baktı. Yeşil gözler merakla onun gözlerine bakarken usulca gözünden bir yaş aktı.

Arkadaşının ağladığını gören Emre arkadaşına, "Ne oldu?" diye sordu. Ama genç kız ona cevap vermek yerine genç adamın beline sarıldı.

"Elif iyi misin?"

"Emre eğer bir gün aşık olursan..."

"Anladım. İlk gelip sana söyleyeceğim."

Genç kız geri çekilip kafasını iki yana olumsuz anlamda salladı. Nasıl denirdi ki şimdi?

"Bana söyleme!"

"Neden?"

"Söyleme işte."

Emre cevap vermek yerine susmayı tercih ederken belli belirsiz zoraki tebessüm etti. Elif'in böyle davranması ona garip gelmişti.

Genç adam gülümseyip elini genç kızın omzuna attı. "Dondurma alalım." dedi arkadaşını güldürmek istercesine.

"Sen ısmarlarsan olur."

"Bende para şıç..."

Genç adam cümlesini bitirmeden genç kız eli ile genç adamı susturdu. Elif'in saçları yüzüne gelirken güldü.

"Bakkala en son kim giderse o alır."

İkiside birbirlerine kısa süreli bir bakış atıp koşmaya başladılar. Genç adam koşarken duraksadı. Genç kızın adını söylediği an genç kız durdu ve arkasını döndü.

"Sen kazandın, hadi benden olsun..."

                            🌃🌃🌃

     6 Ağustos 2009

Sıcak yaz güneşi tüm benliği ile insanları bunaltacak şekilde sıcak olmaya devam ederken hafif bir rüzgar esti.

Genç kız, kendisini rüzgara bırakıp usulca gülümsedi. Rüzgar gidince genç kız omzunda uyuya kalmış arkadaşına baktı.

Onu sinir etmek için her türlü şeyi yapabilirdi ama Emre omzunda mışıl mışıl uyurken onun o masumluğunu bozmak istemedi.

"Ah be Emre kalbimi artık fark et. Yoruldum."

Genç adam, başını hafifçe öne eğince başı düştü ve böylelikle uykusu açıldı. Güneşin ışığı uzun süre gözlerini aldığı için hemen gözlerini açamadı.

"Senelerdir uyumuş gibiyim..."

"Omzum çürüdü senin yüzünden. Sözde erkekler öyle şeyler yapar ama bana en kalas öküz denk geldi!"

Genç adam mızmızlanan arkadaşını takmayıp saçlarını kaşıdı. Bozulan saçını eli ile şekil verdikten sonra güldü.

"Saat kaç?"

Genç kız, elindeki kol saatine bakıp arkadaşına saati söyledi. Emre saati duyunca gözlerini irice açmıştı ve ayağa kalktı.

"Eyvah geç kaldım."

Genç kız da arkadaşının ardından ayağa kalktı ve merakla arkadaşına baktı. "Nereye geç kaldın?" diye sordu hala ona bakarken.

"Ya dün mahalleden bir kız, beni parka çağırdı. Önemli bir şey diyecekmiş. Kız güneşin altında yarım saat bekledi. Neyse Elif ben gidip fazla bekletmeyim. Gelirim sonra."

Genç adam, koşar adım evin bahçesinden çıktı. Bahçede tek başına kalan Elif, arkadaşının arkadasından uzun süre baktı.

Emre'yi parka çağıran kızın az çok ne diyeceğini biliyordu. Bunu bildiği için yüzü düştü. Kendisi dışında kaç kişi gelip ona seni seviyorum demişti. Ama cesareti yoktu işte.

Emre'ye onu arkadaşı gibi görmediği ve ona aşık olduğunu söylerse Emre'nin kendisi ile bir daha arkadaşlık yapmayacağını iyi biliyordu.

Bir ara tüm cesaretini toplayıp Emre'nin karşısına geçip, "Seni seviyorum" demişti. Emre o an arkadaşına gülüp '
"Ben de seni seviyorum Elif." demişti. Genç kız o gün bir kez daha yıkılmıştı.

Çocukluklarından bu yana arkadaşlardı. İlkokula beraber gitmişlerdi. Ortaokulda beraber kavga etmişlikleri bile vardı. Ama ne yazık ki Elif'in günden güne farklı boyuta giden sevgisi onu çıkmaza sürüklemişti.

"Yalvarırım Allah'ım bir gün yanlışıkla bile olsa onu sevdiğimi anlasın. Çünkü ben dayanamıyorum."

Arkadaşının ardından tam bir saat boyunca bakmıştı. Bir saat sonra Emre arkadaşını bıraktığı yere gelmişti. Yüzü biraz düşüktü. Elif hemen onu fark etmişti. Yanına oturan arkadaşına dönüp ne olduğunu sordu.

"Beni sevdiğini filan söyledi. Uzun süredir hoşlanıyormuş filan."

Elif kalbine oturan acıyı yüzünü buruşturarak gösterdi. Sürekli böyle oluyordu zaten. Korktuğu başına geliyordu Elif'in.

"Sen ne dedin? Kabul ettin mi?"

"Yok be kızım. Hislerim olmayan bir kızla takılmam adamlığıma sığmaz. Ben aşık olduğum kızla takılıp onun elini tutmak istiyorum."

Elif bir an aklından Emre'nin sevdiği kız olduğunu hayal etti. O kadar güzeldi ki düşüncesi.

"Sürekli diyorsun ama hiç bahsetmiyorsun. Hayatının aşkı nasıl biri olmalı?"

Emre uzun süre düşündü. Elif ise içinden lütfen biraz beni tarif et diye dua ediyordu.

"Beni bilirsin dış görünüş umurumda olmaz. Daha çok içi güzel olmalı. Deli dolu huyu olmalı, kendine ait güzelliği olmalı. Ben sevmem öyle kendi güzelliğini gösterenleri. Öyle biri olmalı ki Elif, onu ilk gördüğüm anda bana asla yapmayacağım bir şeyi yaptırmalı."

Genç adam, hızlıca elini başına koydu. "Burasının önemi yok," dedi ve elini kalbine koydu. "Önemli olan burası. Burada bıraktığı yıkım önemli." dedi.

Elif, Emre'nin bahsettiği huyların hiç birinin kendisinde olmadığını fark etti. Elif çok güzel bir kızdı. Güzelliğini makyaj yaparak güzel giyerek gösterirdi. Ama Emre, Elif'in tam tersi yönünde bir kızdan bahsediyordu.

"Eğer aşık olursan, aşık olduğun kızı mutlaka yanıma getir."

Emre, şaşkın şaşkın bakışlarını Elif'e yolladı. "Kalbinde enkaz yaratan kızı görmek isterim." dedi. Genç adamın yüzüne sıcak bir gülüş yayıldı.

"Önce sana göstereceğim hatta yanına gelip Elif bak bu kız benim gelecekteki karım diyeceğim."

Elif dolan gözleri ile güldü. O anı düşündü. Emre yanında bir kızla Elif'in yanına geliyor ve ona, "Elif bak bu kız  benim gelecekteki karım." diyor. Umarım o gün ölmüş olurum da o anı görmek zorunda kalmam diye içinden geçirdi.

"Emre sen aşık olma be. Beni sev. Yabancıya da gitmemiş olursun. Ben de seni severim."

Emre o an büyük bir kahkaha attı. Elif'in şakaya vurduğunu düşünüyordu. Elif ise sonunda seni seviyorum diyecekti ama yine olmadı.

"Salak mısın kızım? Kardeşimsin sen benim. "

"Şaka yaptım ya."

Elif başını Emre'nin tersi yönüne çevirdi ve gözlerinde tuttuğu yaşları serbest bıraktı.

Elif, çok güzel bir kızdı. Sarı saçlıydı. Beyaz teni onu mükemmel kılıyordu. O kadar güzeldi ki dışardan gören biri onunla sevgili olmak için her yolu denerdi. Ama Elif dışardaki erkekleri değil, yanındaki erkeğin ona aşık olmasını istiyordu. Onun gözlerinde güzel olduğunu görmek istiyordu.

Liseye geçtikleri zaman okuldan biri Elif'e çıkma teklifi etmişti. Emre de Elif'e, "Çıkmalısın, yakışıklı çocuk." demişti. O günden sonra Elif, Emre'nin gözünde aşka dair bir şey görmedi. Sanki Emre, Elif'in onu sevdiğini biliyordu ve o yüzden böyle demiş gibiydi. Ama aptal oğlan arkadaşına o kadar güveniyordu ki onun bakışlarındakı aşkı fark dahi etmiyordu.

Elif gözünden akan yaşları silip geri eski haline döndü. "Ya Elif..." diyen genç adam usulca Elif'e döndü. Elif ona gülümseyerek karşılık verdi.

"Hep bana soruyorsun ama sen de hiç demiyorsun. Senin aşık olduğun adam nasıl olmalı?"

Elif'in yüzündeki gülüş soldu. Hafifçe yutkundu. "Benim aşık olduğum adam..." dedi ve Emre'ye baktı. Elini genç adamın yüzüne getirdi.

"Gözleri yeşil olmalı çünkü yeşil en sevdiğim renk. Yüzü sert bir erkek gibi dursa da içinde iyimser biri yatan biri olmalı. Benim aşık olduğum adamın..."

Elif ellerini Emre'nin saçlarına getirdi. Gülümsedi. Ellerinin altındaki saçları oksarken yine gözleri doldu ama bunu belli etmedi.

"Saçları aynı seninki gibi olmalı. "

Sonra birden bire Emre'ye sarıldı. Emre beklemediği için şaşkınca bekledi. Sanki Elif'in bu hareketinden sonra az da olsa anlamış gibiydi.

"Benim aşık olduğum adam ona sarıldığımda güven vermeli aynı zamanda güven kokmalı. Benim aşık olduğum adam senin gibi olmalı..."

Emre ona sarılan arkadaşına karşılık vermek yerine onu biraz itip ayağa kalktı. Nedeni bilinmez içi biraz tuhaf olmuştu.

"Aşık olduğun adamın huyu bana benzemesin Elif."

Elif, Emre'ye gülümsedi. "Bence benzemeli çünkü sen benim aşık..." diyemedi Elif. Dili varmadı.

"Çünkü sen benim aşık olduğum adama tam benziyorsun. Hep örnek aldığım birisin."

Derin bir nefes aldı. Ona dik dik bakan Emre ile göz göze gelmemek için ayağa kalkıp eve girmek için hamlede bulundu ama genç adam onun kolundan tuttu. Ve sıcak gülüşünü arkadaşına yolladı.

"Umarım aşık olduğun adam seni üzmez Elif. Seni üzecek olursa bana söyle  döverim."

Elif, kolunu çekip güldü. "Ben sana kahve yapayım." dedi aynı hızla yürüdü ve içeriye girdi. Kendini mutfağa atıp yere oturdu ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

"Kendini nasıl döveceksin aptal!"

                            🌃🌃🌃

    Ali'den...

İnsanın canını yakan yine insan değil miydi? Canımızı acıtıp bir şey olmamış gibi hayatlarına devam edenler yine insanlardı.

İçimden felsefe yapmayı bırakıp oturduğum koltukta yayıldım. Gözlerim Deniz'deydi ve paşamızın açıklama yapmasını bekliyordum.

Deniz'le göz göze geldiğimde anında gözünü kaçırdı. Ben biliyorum bu hareketleri.

Kafasını çevirdiği sırada yüzü acımış olacak ki acı ile yüzünü buruşturdu. Gökhan ayağa kalkıp, "Pansuman yapalım." dediğinde Deniz direkt itiraz etti. Gökhan'da omuz silkip yerine geri oturdu. Deniz tam konuşmak için dudaklarını araladığı sırada Barış'ın bağırış sesi kulaklarımıza doldu.

Barış diğer odadan yanımıza gelip yüzünü buruşturdu. "Ya oğlum inanmıyorum ya!" diyerek sitem ettiğinde ona hayırdır bakışı attım. İşaret parmağını alnına koydu.

"Şuna bakar mısın? Onun orada ne işi var ya? Yüzümün tüm yakışıklılığı bozuldu. Nasıl geçireceğim onu ben?"

Barış'a seni öldürmemi istemiyorsan kapa çeneni otur şuraya bakışı atarken mesajı almış olacak ki misafirlikteki fırça yiyen çocuklar gibi yanıma oturdu. Eli ile alnındaki sivilceyi dürterken eline bir tane vurdum.

Vurduğum elini öpüp diğer eli ile elini tuttu. "Narin bunlar narin!" diye söylendi. Sinirlenmemek adına sesimi çıkarmadım ve Deniz'e döndüm. Deniz bakışlarımdan rahatsız olduğu için mavi gözlerini çekti ve yere baktı.

"Köye gitmeden önce dedem beni yanına çağırdı. Hasan Dede ile yapmış oldukları meseleden bahsetti. Oda şu iki mahallenin reisi birbirlerine savaş açacak ve savaşı kim kazanırsa o iki mahallenin reisi olacak. Öylelikle de mahalle birleşecekti. Olay bundan ibaretti."

Ellerini birbirine sürtüp çenesine götürdü. Yeni çıkmak üzere olan sakallarını ovuşturup teker teker bize baktı.

"O gün dönüşte Emre ve Buğra'yı parkta konuşurken gördüm. Amacım yanlarından geçip gitmekti. Ama o an ki konuşmaya şahit oldum. Öylelikle sır dedikleri illeti öğrenmiş oldum. Sonra dedemin dediği teklif aklıma girdi ve gidip Hasan Dede'ye öttüm."

Son cümleyi tek nefeste söylerken ellerinin titrediğini fark ettim. Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp Deniz'in hareketlerini inceledim. Derin derin nefesler alıyordu.

Küçükken mahallede bir komşunun camını kırdığımızda Cengiz Dede'ye yakalanmıştık. Deniz'de o an dedesine yalan söylemişti. Yalan söylerken elleri titriyordu ve derin derin nefesler alırdı.

Yalan söylüyorsun be kardeşim...

"Benim aklıma bir şey takıldı." diyen Gökhan merakla Deniz'e baktı. Deniz ona söylemesi için işaret verdi.

"Sen Hasan Dede'ye bu sırrı ne zaman söyledin?"

Deniz başta ona sorulan soru ile duraksadı. Ellerini ovuşturup düşündü. "Köye gitmeden işte." diye cevap verdiğinde bu sefer Gökhan ona şaşkınca baktı. Gökhan, Deniz'in cevabını tekrarladı ve güldü.

"İyi de kardeşim, sen onu biz köye gitmeden dediysen Hasan Dede'nin Emre'ye o akşam kızması gerekti. Söyledikten iki gün sonra değil!"

Deniz'in yüzü anında düşerken derin bir nefes aldı. Verecek bir cevabı olmadığı ortadaydı. Ve hepimizden de bir sır saklıyordu.

"Ben de bir şey demek istiyorum."

Barış az önce vurduğum elini havaya kaldırdı. Elinin kızarmış olduğunu fark ettim. O kadar da sert vurmamıştım ama Barış narindi.

"Elin kızarmış lan."

"Öpte geçsin bebeğim."

Barış ve Gökhan'ın iğrenç diyaloguna şahit olduğum için kendimi camdan atmak istesem de vazgeçtim.

"Boş yapma da diyeceğin şeyi söyle."

Barış kafasını sallayıp Deniz'e döndü.

"Kanka meydanda ben söyledim dediğinde Hasan dede sana farklı bakıyordu. Hatta onun üzerine adama değil mi diye sorduğunda önce arkasına baktı sonra da sana dönüp kafa salladı."

Barış yapmış olduğu açıklama ile Deniz'i daha da dibe götürürken sevgili kardeşimiz hiçbir şey diyemedi. Sessizce bize baktı.

"Bu geyik beni çok sıktı. Gidiyorum."

Deniz'in birden ayaklanması hepimizin kafasında soru işaretine sebep olurken kapıya yakın olduğum için ayağa kalkıp kapıyı kapattım.

Deniz bana sende mi bakışı atarken ona gülümsedim. "Kusura bakma kardeşim, senin reis olma merakın hakkında konuşacağız." dedim gevşek bir tavırla. Bu Deniz'i sinir etmişti.

"Açıklama yaptım lan işte daha ne duymak istiyorsunuz?"

Kapıyı kitleyip anahtarı Gökhan'a attım. Anahtarı havada kapan Gökhan anahtarı gömleğinin içine attı.

"Bu reis olma merakından başlayabilirsin."

Deniz kurtuluşu olmadığını anladığı için yerine geri oturdu. Öfke ile bana baktığında omuz silktim.

"Oğlum biz senin Emre bu mahalleye gelmeden öncekini hâlini biliyoruz. gelirse ve benimle düşman olursa ne yaparım diyen birisin lan sen! Ne oldu da düşman olmayı göze aldın?"

Gökhan'ı konuşması için tebrik etmek istesemde iki dakika içinde pişkinleşeceği için tebrik etmekten vazgeçtim.

"Bunu söylemeyi sevmiyorum ama Gökhan haklı."

"Ben de bunu söylemeyi sevmiyorum ama Gökhan haklı."

Deniz başını ellerinin arasına alıp bizimle göz temasından kaçındı. Bu tavırlar farklıydı. Bunca senelik dostumu tanırdım.

"Bundan sonra ne olacak?"

Deniz sorduğum soruya cevabı olduğu için kafasını kaldırdı ve göz göze geldik.

"Eminim benim ona yaptığım gibi oda bana bir hamle yapacaktır."

"Ama Emre öyle biri değil. Ben ondan beklemem."

Deniz başını salladı. Eminim kafasında bir sürü soru işaretleri vardı.

"Dedesi baskı yaparsa emin ol yapar. Başta ben de öyle düşündüm. Aynısı benim başıma gelse ben de aynı tepkiyi verirdim."

"Zaten ilk savaşı sen açtın. Hem de reislik uğruna!"

Gökhan'ın katı çıkan sesi o kadar kendinden emin çıkıyordu ki bu beni şaşırttı. Gökhan'ı, Deniz'le ilk defa böyle konuşurken görmüştüm.

"Bu doğru değildi Deniz! Madem çok reis olmak istiyordun kendi mahallende yapsaydın ya?"

"Gökhan uzatma!"

Gökhan ayağa kalkıp Deniz'in yakasından tutup ayağa kaldırdı. Barış ve ben müdahale etmek yerine öylece izledik. Gökhan yapmasaydı kalkıp bu konuşmayı ona ben yapacaktım.

"Deniz, yüzünün haline baksana abi! Bir hiç uğruna girdiğin şekle bak! Yakıştı mı lan bu sana? Hadi onu geçtim. Emre'ye yapılır mıydı lan?"

"Oğlum yeter! Hepiniz üstüme gelmekten vazgeçin!"

Deniz, öfke ile Gökhan'ı iterken Gökhan küfür savurdu. İtildiği için dengesini kaybetti ve yere düştü.

"Siktir git Deniz! Yaptığın hatanın farkına varmadan da gelme!"

Gökhan hızlıca anahtarı Deniz'e attı. Anahtarı havada kapan Deniz sırayla bize baktı. Bizim de Gökhan'dan yana olduğumuzu fark ettiğinde başını salladı.

"Eyvallah, gidiyorum!"

Kapıya doğru yöneldi ve hızlıca kapıyı açtı. Kapıdan dışarıya çıkarken ardından çarpan bir kapı bıraktı.

Üçümüzde sadece birbirimize baktık. Ve sessizce yerlerimize geri oturduk.

🌃🌃🌃

Nehir'den...

Acılarımızı uçak yapıp uçurma şansımız olsaydı eğer bu mahallede milyonlarca uçak gökyüzünü süslerdi.

Burada evlerden çok acılar vardı. Yıkılan evlerden çok yıkılan hayaller vardı. Bu mahallede hayat vardı ama yıkık dökük bir gece konduydu.

Kendi başıma odamda oturmuş öylece kendi halimde takılırken saatin ikiye geldiğini fark ettim.

Pencerenin önüne gidip karanlık sokağa baktım. Ne kadar boştu öyle sokak. Keşke sorunları da o kadar boş olsaydı. Geçmişteki aptal sebepler şimdi bizim canımızı yakmasaydı.

Aşağıdan küçük takırtılar gelince ayaklandım. Abim sonunda evin yolunu bulmuştu. Annem ve babam onu aramıştı ama telefonunu açmamıştı. Babam, "Deniz geldiğinde onunla konuşacağım!" demişti ama yarın işi olduğu için uyumuştu.

Normal şartlarda abimi deli etmek için babamı uyandırırdım. Ama bu şartlarda asla olmazdı. Bunun yerine kendim aşağıya indim. Sanki yeni uyanmış gibi davranıp etrafa baktım. Mutfağın ışığı yanıktı. Mutfağa gidip kapının önünden abimi izledim. Su içiyordu. Suyu içerken beni fark ettiğinde hafifçe tebessüm etmek istedim ama rol yapacak halim yoktu.

Abimin yanına gidip masaya bıraktığı bardağa su doldurdum ve içtim. Suyu içerken yüzüne bakma fırsatım olmuştu. Kaşı ve dudağı yara olmuştu. Bir de yüzünde oluşan ufak çizikler vardı. Yüzüne pansuman yapmamış mıydı? Bardağı masaya bırakıp mutfaktan çıktım. Koşar adım banyoya gittim. Pansuman çantasını kaptığım gibi abimin yanına geri döndüm. Elimdeki çantayı sallayıp masayı işaret ettim. Sessizce sandalye çekip oturdu. Ben de abimin hemen yanındaki sandalyeyi çektim. Pansuman çantasını açıp gerekli olanları çıkardım.

Ah be abim...

Mavi gözlerini benden kaçırıp yere sabitledi. Çenesinden tutup yüzünü sabitledim. Elime kremi alıp çizik olan yerlere sürdüm. O an fark ettim de maviş gözleri sulanmıştı.

Adının hakkını öyle verme abi sadece kuru bir deniz ol.

İçimde tuttuğum nefesi dışarıya verdim. Acaba canı çok yanıyor muydu? Gazlı bezi kaşına bastırdım. O an acı ile yüzünü buruşturdu.

O an aklıma parkta yeşil gözlü oğlana yaptığım pansuman geldi. Oda böyleydi. Dağılmıştı. Toplanacak hâli yoktu.

Aklıma yeşil gözlü oğlan girerken şuan ne yaptığını düşündüm. Sorumu cevapsız bıraktım çünkü abimin kaşına fazla bastırdığım acı ile inledi. Özür dileyen bakışlarımı abime yollayıp gazlı bezi masaya koydum.

"Canın çok yanıyor mu?"

Deniz gözleri sulu bir şekilde bana döndüğünde başını olumsuz anlamda salladı. Yalan.

"Acımıyor, güzelim."

Abimin elini tutup elimi elinin üstüne koydum. Deniz gözlerinden acısı belli oluyordu ama belli etmemeye çalışıyordu.

"Nehir..."

Dolan gözlerimi ben de abime çevirdiğimde hafifçe gülmeye yelkendi ama beceremedi.

"Özür dilerim Nehir. Bu sefer gurur duyacağın bir abi olamadığım için özür dilerim."

Kendimi daha fazla tutamadım ve dolan gözlerimdeki yaşı serbest bıraktım. Abiminde gözleri ona ihanet edip akmaya başladığında sıkıca en değerli varlığıma sarıldım.

Belki suçluydu. Belki hatası vardı. Belki bencilce davranmıştı ama yinede onu yanlız bırakamazdım. Abimdi o benim. En değerli varlığımdı.

O an abimin kollarında yaptığı hatanın sebep olduğu yeşil gözlü oğlanın hayatını düşündüm.

Zaten yarınını bilmeden yaşıyordu şimdi iyice hayattan soğumuştu kesin.

Acaba yaralarını pansuman yapmışlar mıydı? Kumsal'ın yapmış olmasını diledim. Üzgün müydü? Boş vermiş tavrını yapmasını diledim.

Abime, neden  böyle bir şey yaptığını sormayacaktım. Hatta bu konu hakkında konuşmayacaktım. İş işten geçmişti. Belki şimdi pişmanda olsa cidden hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Ah be Nehir, şuan gecenin karanlığında yanlız başına parkta oturan yeşil gözlü sence ne yapıyordur?

Nedense o an içimden onun parkta olduğunu geçirmiştim. Eğer oradaysa çok şey kaybederdim.

"Artık uyu koca oğlan."

Abim kafasını sallayıp ayağa kalktı. Ben de pansuman çantasına aldıklarımı koydum. Abim mutfaktan çıkarken geri döndü ve alnımdan öpüp geri çıktı. Mutfakta kendi başıma kalırken kafamdaki deli düşünce baş gösterdi.

Git işte parka! Orada değilse bile evine gidersin. Ama oradaysa çok şey kaybedersin.

Dakikalar gidip gitmemen arasında geçerken sonunda kendimi kapının önünde buldum. Abimin uyuduğundan emin olduğumda kendimi öylece sokağa atmış oldum.

Doğrusu parka gidene kadar korkuyordum. Çünkü mahallede son olan olay yüzünden biraz korkum vardı. Derin bir nefes alıp koşmaya başladım.

Parka kadar durmayıp koşacaktım. Parka geldiğimde ise yeşil gözlü orada değilse geri aynı şekilde dönecektim.

İki dakika süren koşma işim parkın girişinde son bulurken direkt etrafa bakındım. Uzunca süre baktım. Ama etrafta yeşil gözlü yoktu. Zaten böyle şeyler anca dizilerde olurdu.

Umutsuzca aynı şekilde kafamı öne eğerek parktan çıkmak için yürümeye başladım.

"Nehir?"

Yürümem adımın seslenilmesi üzerine yarıda kalırken arkamı dönüp sesin sahibine baktım.

"Buğra?"

Buğra, elini sallayıp bana selam verdikten sonra gülümsedi. Aynı şekilde ben de ona eşlik ettim.

"Bu saatte burada ne yapıyorsun?

Saatin hemen hemen üçe geldiğini düşünürsek Buğra çok doğru bir soru sormuştu.

"Öylesine hava almak için çıktım."

Kafasını sallayıp, "Eve gidiyorsan sana eşlik edeyim." dedi. Teklifi işime gelirdi çünkü son olaydan sonra biraz ürküyordum. İçimi okumuş olacak ki, "Tek başına gitmen doğru da olmaz." dedi. Gülmek ile yetindim.

  Buğra'da önden yürümem için işaret verdiğinde yürümeye başladım. Oda benim yanımda ellerini kot pantolonun cebine koyarak yürüyordu.

"Sen bu saatte ne yapıyorsun?"

Sorum üzerine biraz düşündü. Sonra bana döndü. "Aslında Emir ile buluşacaktık. Kendisinden yaklaşık bir saattir haber alamadığım için geri dönüyordum, seni fark ettim." diyerek gülümsedi.

Buğra, gerçekten çok tatlı biriydi. Sempatik tavrı olsun, yakışıklılığı olsun her yönden dikkat çekiyordu.

Selin'in neden Buğra'yı reddettiğini bilmiyordum ama salakça bir seçim yaptığı belliydi.

Normal olarak onada hak vermek gerekiyordu. Biz düşmandık ve sevgili ilişkisi düşmanlık ile farklı boyuta çıkıyordu.

Parktan çıkıp mahalleye doğru girerken gözlerimi Buğra'ya çevirdim.
"Buğra, sana bir şey sorabilir miyim?" dediğimde kafasını salladı. "Selin'e..." diyerek söze başladığımda yüzü düşsede bunu belli etmemek için tekrar eski ifadesini takındı.

"Selin'e aşık olduğunu nasıl anladın?"

O an bana öyle bir bakış attı anlatamam. Attığı bakış sinirli yada öfkeli değildi. Tam tersi istediğim soru bakışı der gibiydi. Belki de değildi, emin değildim.

"Aslına bakarsan ben de iki gün önce fark ettim. Kafamı yastığa koyduğumda aklıma birden bire girdi. Sonra onunla ilk tanıştığımız zamana gittim. Onu ilk gördüğüm zamana filan. Sonra fark ettim ki onu ilk gördüğüm zamandan sonraki halim baya farklıydı. Doğrusunu söylemek gerekirse Selin bana göre erkek avcısı, kendini beğenmiş, ukala bir kızdan baksa bir şey değildi."

Buğra'nın sözleri ne kadar ağır olsada öyleydi. Selin'i dışardan gören biri kesinlikle böyle düşünüyordu. Ama olduğunun dışında bir kızdı. Makyaj yapması onun seçimiydi. Ukala olması egosundan filan da kaynaklı değildi. Sadece huyu öyleydi. Erkek avcısı olmasına gelirsem, bir çok erkeğe fazla güveniyordu ve hepsi ile tanışıyordu ama sonra birkaçı fos çıkınca yol veriyordu. Bu hoş değildi evet ama bu onun seçimiydi.

Kimseyi huyuna göre yargılamak bana düşmezdi. Ne de olsa o benim dostumdu.

"Sonra nedense Selin'in yüzü o akşam aklıma kazındı. Çıkmadı Nehir. İnanır mısın? Kitap okuyan biri değilim ama sırf yüzü aklımdan çıksın diye kitap okumaya bile çalıştım."

Buğra'nın kişiliği biraz farklıydı. Dışardan soğuk ve katı biri görünsede tanıyınca farklı biri olduğunu net bir şekilde anlaşılıyordu. Sanırım bu durumda yeşil gözlüye benziyordu. Gerçi yeşil gözlü oğlan iki türlü soğuk bir tavır içindeysi ama neyse.

"İşte o akşam Selin'e mesaj attım. Mesajıma dönmedi. Sonra ben de çareyi köye gitmekte oldum."

Aslında iyi de olmuştu. Belki Selin tarafından reddedilmişti ama onlarla geçen zaman gerçekten görülmeye değerdi.

"Peki aşık olduğun zaman kendinde farklılık hissettin mi? Hani dizilerde filan oluyor ya."

Kafasını salladı. Bir elini cebinden çıkarıp saçlarını düzeltti. Bunu yaparken yüzünün ifadesi aşk dolu bakmaya başladı.

"Selin'i gördüğüm zaman durduk yere heyecan yapıyordum. Bazen kekeliyordum bile. Sonra yavaş yavaş nefesim daralmaya başladı. Ellerim titriyordu. Hava sıcak olmamasına rağmen çok fazla sıcak basardı."

Gülümsediği sırada elini kalbine götürdü ve hafifçe vurdu. Onun hareketine kıkırdamadan edemedim.

"İşte onun yanında sürekli şurası hızlı atmaya başladı. O kadar hızlı atıyordu ki araba hızı ile iki yüzü bulmuş hız düşün. O derece."

Benzetmesi hoşuma gitmişti. Benimkiside aşırı hızdan dolayı ceza alacaktı ama ne zaman bilmiyorum.

Buğra'nın gözleri bana döndüğünde gülerek gözlerimin içine baktı.

"Senin de görünce kalbinin hızlandığı biri yok mu?"

Buğra'nın cümlesinde bir ima aradım ama bulamadım. Sanırım sadece soru olsun diye sormuştu. Kafamı iki yana olumsuz anlamda salladım.

"Aşk meşk işleri bana göre değil. "

Bana tuhaf bir bakış atıp kahkaha attı. "Bu halin bana bizim serseriyi anımsattı." dediğinde, "Serseri?" diye tekrarladım.

"Emre işte. Oda senin gibi."

Yeşil gözlü oğlanın adı geçince içim tuhaf olsada bunu Buğra'ya yansıtmadım.

"Emre'de öyle derdi. Yani eskiden çok derdi. Paşamızın peşinde kaç kız koştu ama hiç birine yüz vermedi."

Hiç birine yüz vermedi?

Bu cümleden yeşil gözlü oğlanın bu zamana kadar kimse ile ilişkisi olmadığını çıkarmıştım. Umarım düşüncem doğrudur.

"Yani bu zamana kadar kimse ile ilişkilisi olmadı mı?"

Buğra başını sallayıp güldü. İçten bir gülüştü. Ona yakışıyordu.
"Hem de hiç." diyerek bana gülünce  ben de güldüm.

"Emre biraz seçicidir. Hayalinde bir kız profili belirlemişti. O kızı bulana kadar asla biri ile olmam demişti. O kız karşısına çıkınca onunla aşk kavramını birleştirecekmiş. Ama gel gör ki saf kız daha hiç bir şeyin farkında değil."

Acaba nasıl bir profili vardı da yeşil gözlü aşk kavramını onunla birleştirmeye çalışıyordu.

"O kızı merak ettim."

Buğra gülüp elini omzuma koydu. Bu yaklaşımını omuz silkerek karşıladım. Sonuçta ondan zarar gelmezdi.

"Cidden merak ediyor musun?"

Kafamı salladığımda uzunca süre etrafına bakındı. Etrafa birkaç saniye baktıktan sonra geri bana döndü.

"Bak bunu kendi ağzından duymaya ne dersin?"

Gözlerimi kırpıp Buğra'nın ne dediğini anlamaya çalıştım. "Nasıl yani?" diye sorduğumda çoktan cebinden telefonunu çıkarmıştı. Birkaç saniye telefonu ile uğraştı. Telefonu bana doğru tuttuğunda Reiscimcim kişisini aradığını fark ettim. Reis dediğine göre bu yeşil gözlü oğlandı. Telefonu hoparlöre alıp telefonu aramıza uzattı. Birkaç saniye boyunca çalan telefona cevap verilmedi. Buğra ısrarla tekrar aradı. Bu sefer telefon açıldı.

"Ne var lan? Gece uykunda beni mi gördün? Bu saatte niye arıyorsun?"

Yeşil gözlünün sesini duymak içimde değişik bir duygu oluşmasını sağlarken hafifçe tebessüm ettim. Sesi o kadar da kötü gelmiyordu.

"Kanka Azrail geldi. Gel gidiyoruz dedi. Ben de önce sana sormam gerek dedim. Malum cenaze işlerini sana yıkacağım. Boş musun diye sormak için  aradım. Ona göre Azrail'e gün vereceğim."

Buğra'nın bu kadar şakacı biri olduğunu bilmiyordum ama oda Barış Abi ve Gökhan Abi gibiydi. Ve sanırım çevremdeki herkeste bu genetikti.

"Azrail bile sana iki dakikasını ayıramıyor, Buğra. Önemli bir şey demeyecek isen kapatıyorum."

Anında yüzüm düşerken Buğra bunu fark etmişti ve hayır diye bağırdı.

"Kapatma! Sana bir şey soracağım. Öncelikle nasılsın?"

"Bunu blöf olsun diye mi soruyorsun yoksa soru sormak için mi?"

Buğra pis pis güldü. "Her ikisi kardeşim." dediğinde karşı taraftan ses gelmedi.

"Blöf olsun diye cevap veriyorum, iyiyim. "

"Sana sormak istediğim bir şey var. Ama cidden soracağım."

Yeşil gözlü oğlanın tamam diyerek mırıldanması üzerine Buğra bana baktı ve güldü. "Hani bize anlatırdın ya aşık olduğun kızı, o kızın profili nasıl olmalıydı?" dedi. Buğra'nın gülen yüzüne karşın benim yüzüm ifadesizdi.

"Gece gece nereden çıktı bu?"

"Merak."

Yeşil gözlü oğlan derin bir nefes aldı. Onun alması ile ben de aldım ve nefesimi dışarıya bıraktım.

"Diğer kızlardan farklı olan biri güzelliği sadece kendine ait olan deli dolu bir aptal."

    Saydığı özellikleri kendimde aramaya başlarken Buğra,"Kanka, bu profile örnek kim var?" diye sordu.

"Kapat Buğra kapat! Başım ağrıyor seni çekemem."

Buğra gülmeye devam ederken ben de hafifçe tebessüm ettim. Sesi o kadar da kötü değildi. Bu demek oluyordu ki iyiydi. Tabi kendi gözlerim ile görmek isterdim.

"Emre soruma cevap bekliyorum."

"Kapatır mısın şu telefonu? Cidden şuan seni çekemiyorum, Buğra."

Buğra omuz silkip telefonu kendine doğru yaklaştırdı. Pişkin pişkin gülerken yeşil gözlü oğlan sadece karşı tarafta onu dinliyordu.

"Şuan yanımda az önce saydığın profile uygun bir kız var. Ayrıca çok güzel. Merak ediyorsan meydandayız. Gelebilirsin."

Buğra az önce uygun profil beni mi örnek göstermişti? İyide orada hiç biri bana benzemiyordu ki? Deli dolu değilim ben! Kendime ait güzelliğim bile yoktu!

"Nehir mi yanında?"

Gözlerimi irice açarken şaşkınca Buğra'ya baktım. Buğra gülmesini kesip telefona döndü.

Ben olduğumu anladı. İçim kıpır kıpır olurken aşk kavramını birleştirmek istediği o profildeki kız olduğumu  anladım.

Buğra telefonu yeşil gözlü oğlanın yüzüne kapatıp bana göz kırptı. "Ben o profile gerçekten uyuyor muyum?" dedim. Buğra elini omzuma atıp beni başka yöne çekti. Meydana doğru giderken soruma cevap vermesini bekledim.

"Nehir cidden hala anlamadın mı?"

Buğra'ya neyi der gibi bakıp gözlerimi devirdim. Hareketim ona komik gelmiş olacak ki güldü.

"O kız bizzat sen olamaz mısın?"

Son cümlesine yok artık bakışı atıp güldüm. "O bana bakmaz ki." diye söylediğimde tekrar güldü. İkimizde gülerken sokak lambasının orada yeşil gözlü oğlan belirdi. Cidden gelmiş miydi? Başının ağrısına rağmen buraya gelmişti öyle mi? Beş dakika içinde nasıl geldi o ya?

Buğra bana bakıp saçlarımı karıştırdı. Bize doğru gelen yeşil gözlüye bakıyordum.

"Emre bak minik profil bu? Sence hayalindeki kıza benziyor mu? Yoksa onun ta kendisi gibi mi?"

Yeşil gözlü oğlan, Buğra'ya kısa bir bakış atıp bana baktı. Aynı hızla bileğimden tuttuğu gibi beni kendi tarafına çekti. Gözlerimi Buğra'ya çevirdim. Yeşil gözlü oğlana pis pis gülüyordu. Gözlerim bu sefer de yeşil gözlü oğlana kaydı. Yüzünde abim gibi yaralar vardı

Gözlerim tuttuğu bileğime kayınca istemsizce güldüm. Buğra beni gülerken fark etmişti ve yeşil gözlü oğlana göz kırpıp bana doğru yaklaştı. Kulağıma doğru eğildi ve yeşil gözlü oğlan duymayacak şekilde fısıldadı.

"Kalbinin sesini dinle. Emin ol anlarsın."

Buğra, yeşil gözlü oğlana öpücük atıp kendi taraflarına doğru gitti. Yeşil gözlü onun ardından "Geri zekalı." diye mırıldandı. Elin bileğimdeyken nefes almam biraz zor oluyor lütfen çeker misin?

Eğer bana yeşil gözlü oğlanda en sevdiğin özellik ne diye sorsalar kesinlikle sır küpü gibi olması derdim. Neden diye soracak olursanız çok şey sayabilirdim.

Öyle bir özelliği vardı ki yeşil gözlerinin hangi duygu ile baktığını fark dahi ettirmiyordu. Daha sonra yüz hatları her duygusunda aynı duruyordu. Dudakları, güldüğü zaman yanlızca duygusunu anlayabiliyordum. Fazla yakışıklısın be yeşil gözlü oğlan...

Her bir detayında farklı anlamlar yüklüydü...

Sır küpü gibiydi. Ne yaptığını ne yapacağını hiç bir zaman çözemezdim. Şu gizemli yeşil gözlerinin ardında kocaman bir siyah saklıydı.

İkimizde sokağın ortasında durmuşuz o yere bakıyor bense onun mükemmel yüzüne bakıyordum.

Kafasını kaldırıp bana baktığı an yeşilleri karanlık sokakta siyah gibi duruyordu. Yeşillerin ardındaki siyah da kendini belli etmişti.

"Buğra ile bu saatte ne yapıyordunuz?"

Aniden bana yönelttiği soru ile ne cevap vereceğimi düşündüm. İçimden bir ses seni göreceğimi söyledi ve beni parka getirdi. Sonra Buğra ile karşılaştık. İç sesim doğruyu söylemekten yana olsada ben yalanı tercih ettim.

"Hiç hava almaya çıkmıştım. Buğra'da öyle geziyormuş. Seni eve bırakırım dedi ben de hayır demedim. Sonra sana olan aşkı filizlendi seni aradı."

"Mahallede bir sapık olduğunu biliyorsun değil mi? Ne demeye bu saatte dışarıya çıkıyorsun?"

"Dedim ya hava almak için çıktım."

Yeşil gözlü oğlan kafasını sallayıp ellerini eşofmanın cebine koydu. O hareketi yaparken yüzünün yarısına sokak lambası aydınlattı. Abim gibi dudağının kenarı patlamıştı. Onun dışında karanlıkta gördüğüm kadarıyla ufak tefek çizikler vardı.

"Yüzüne pansuman kim yaptı?"

Dilimden çıkan ayarsız soru üzerine eve gidip dilime yüzde yüz acı garantili biber süreceğimi aklıma not ettim. Şu sol tarafımdaki organ bozuntusu ile olduğu gibi seninle de bozuşmayalım. Vallahi iğrenç iğrenç yemekler yer tatsız bırakırım seni dilim.

Yeşil gözlü oğlan soruma karşılık şaşırsada dalga geçmek gibi bir diyalog içine girmedi. Ama sorumada cevap vermedi. Aslında cevap vermediği için bozuldum desem yeriydi.

"Cevap verseydin iyiydi ya."

Gülmedi. Ulan sen normalde e desem gülen çocuktun. Ne bu soğuk tavırlar? Gerçi böyle olması normal değil miydi? Sonuçta abimle kavga etmişti ve düşmanlık ilan edilmişti.

Tabi ya önceden bir hiç olarak gördüğümüz şimdi ise benimsenmiş olan düşmanlık. Aslında bundan sonra yeşil gözlü oğlan hep öyle olacaktı. Belki de bir daha benimle karşılaşmakta istemezdi.

Şu birkaç dakikadır cümlelerime ve sorularıma vermediği cevapları düşünürsem önümüzdeki günlerde ikimizde iki yabancı olacaktık. Ben bu gece bu tanıya varmıştım.

Kalbim düşüncelerime dalarken hızlı atmayı kesmiş elimide çekmiştim. Gözlerim ona bakmak yerine mahalleye bakıyordu. Hatta sessizce toz olmam bile gerekiyordu. Sessizce toz ol Nehir.

Arkamı dönüp yavaş yavaş yürümeye başladım. Bir şey demiyor. Demeyecek. Bari durdurmaya çalışsaydı. Yapmayacak. Uzun lafın kısası boş hayal kurma Nehir.

"Nereye gidiyorsun?"

Sonunda lan! Ağaç oldum burada! Ağırdan al Nehir. Ondan bunu beklemiyormuş izlenimi verme.

"Eve!"

Cevap yine gelmeyince mahalleme girmek için yürümeye devam ettim. Sol kolum tutulup başka yöne çevrilinceye kadar amacım oydu. Yönüm yeşil gözlü oğlanın olduğu tarafa döndüğünde gözlerinin içine baktım. Kollarımı çekip iki adım geriye gittim. Gözlerini irice açmış bana bakıyordu.

"Ne yapıyorsun?"

"Senin yaptığın gibi senden uzak duruyorum."

Bakışları öyle bir değişti ki. "Ben senden uzak mı duruyorum?" diye sordu. Ses tonundaki ciddilik dalga geçmediğini belli ediyordu.

"Belli olmuyor mu geri zekalı?"

Kafasını olumlu anlamda salladı ve ondan kaçmak için attığım iki adımı o bana atarak yanıma geldi. Çok geçmeden kolları ile beni sardığında tepkisiz kaldım.

"Özür dilerim. Kafam biraz dolu. Seni kırdığımı fark etmedim."

İçimde yine o his canlanırken kafamı kaldırıp yeşil gözlerine baktım. Yani uzak durması düşmanlıktan değildi.

"Düşmanız diye uzak durmayacak mıydın?"

Kafasını iki yana olumsuz anlamda sallayıp hafifçe tebessüm etti. Gülmemiş olsada tebessüm etmesi bile şuan için yeterdi.

"Sen de sevdiğim bir bakışın var ve sen o bakışı yaptıkça çok hoşuma gidiyor."

Sol tarafımdaki haddini aşarken alt dudağımı dişlememek için zor durdum. Bakışım onun hoşuna gidiyordu öyle mi?

"Sana sarıldığım zaman bana bakmak için kafanı kaldırıyorsun ya hatta şuan yaptığın gibi. Gözlerin o an çok güzel oluyor. Ve çok hoşuma gidiyor."

Heyecandan dilim tutulmuştu. Harbiden öyle bakıyordum. "Az önceki soruna gelirsek." diye söze başladığında merakla ona baktım.

"Daha bana aşık olman gerek güzelim, o zamana kadar seni bırakmam."

"Sana hiçbir zaman aşık olmayacağım. Biliyorsun değil mi?"

"Neden?"

"Aşık olursam, gidersin."

Gözlerimin içine hala bakmaya devam ederken daha sıkı sarıldı. Ona sarılmıyordum ama yinede kendimi güvende hissediyordum. Abim güven veren ellerden zarar gelmez derdi. Onun ellerini hiç tutmamıştım ama kolları güvende hissettiriyordu.

"Gidebilirim, Nehir. Ama sen yine de aşık ol. Bakarsın bizim için kalırım."

Yeşil gözlüden ayrılıp, "Biz?" diye sordum. Kafasını sallayıp, "Sen ve ben." dedi. İkimizi aynı yere koyan biz kelimesi. Onunla ben...

Kafamı kaşıyıp, "Anlamadım." diye mırıldandım. O an anlamıştım ama aptal olmak istemiştim. Ben salak ayağına yatınca her şey daha yolundaydı. Aşık olursam giderdi. Ben kırılmaktan  çok korkuyordum.

"Sana sarılabilir miyim?"

"Olur."

"Yok da demiyor. Gel buraya aptal."

Yeşil gözlü beni direkt kolları arasına çekerken içimdeki kelebek çıldırıyordu. Sorsalar hiçbir şeydik. Evet biz öyleydik. Şu kısa süreli zamanda yeşil gözlü oğlan ile kendime bulduğum tanım buydu. Hiçbir şey...

"Nehir?"

"Efendim?"

Yeşil gözlü oğlan başını omzuna koyarken derin bir nefes aldı. Önemli bir şey söyleyecek  gibi bir hali vardı.

"Abine yaptıklarım ve yapacaklarım için özür dilerim."

Bölüm Sonu 💚🌹

Continuar a ler

Também vai Gostar

6.2M 272K 61
Her şey abimin düğününde beğendiğim çocuk yerine abimin arkadaşının numarasını almakla başladı. Liya; ANALAR NELER DOĞURUYOR Liya; KAYNANAM ABARTMIŞ...
390K 40.2K 33
EJDERHALAR SERİSİ 2.KİTABIDIR ... Freya, öğrendiği geçmişi ile intikam almak için geri dönüyor. Acı, keder ve yıkım tek bir çözümle biterdi. Freya'nı...
38.8K 4.4K 24
Bir deliyle deli olmamak için sebepler: 1)Akıl her zaman işe yarar. Yaramasaydı Yüce Mevlam vermezdi. Bu yüzden aklı olmayanlara "deli" deniyor zate...
KOÇ Por mısra

Ficção geral

1.1M 75K 53
'En Güzel Beşiktaş'ın Çocukları Sever : 1' "Özgür Çalhan liked your tweet mi?" dedim dehşet içinde. "Ne demek lan liked?" diyerek bildirimin üzerine...