Ego

By xxxrainbow

1.1K 68 142

"Belki de ölmek daha kolay, senin tarafından affedilmiş olmaktan." More

Nepenthe

1.1K 68 142
By xxxrainbow

"Ego ruhumuzun en büyük düşmanıdır.

Yalnızca üç harften oluşan bu şey kalbimizin söylemek için can attığı üç şeyi söylememizi engeller;

seni seviyorum, seni özlüyorum, üzgünüm."

~

"Seungri? Günaydın! Hala uyuyor musun--" Jiyong içeri girdikten sonra yerdeki topuklu ayakkabıları görünce iç çekip gözlerini kapattı.Eğilip umursamadan bir tarafa fırlatılmış kırmızı ayakkabıları aldı ve yatak odasına yönelirken kızın kıyafetlerini yerden toplamaya devam etti.

"Günaydın! Sürtükler için eve dönme vakti!--- Acele et!" Elindeki kıyafetleri daha gözlerini açamayan kızın suratına atıp pencereye yöneldi.

"Ne oluyor--"

"Beni duyuyor musun?" Pencereyi ve perdeyi açtıktan sonra kıza dönüp ellerini çırptı. "Giyin ve git! Hadi!"

Kız bir şeyler mırıldanıp banyoya yöneldiğinde, yüzünü yastığa gömmüş olan eski erkek arkadaşına baktı.

"Uyanık olduğunu biliyorum, Seungri.Kes şunu."

"Neden defolup gitmiyorsun?" Seungri mırıldanıp onu umursamadan yatmaya devam etti.

"Uyan, yetişmemiz gereken bir uçak var." Ellerini çırpmaya devam ederek banyodan şimdi giyinmiş olarak çıkan kıza gülümsedi.

"Kapıyı biliyorsun, şu tarafta."

"Eğer istersen beni sonra arayabilirsin ve---"

"Onu---yapmasan daha iyi." Jiyong kızın Seungri'ye doğru eğildiğini farkedince hızla onu çantasından geri çekti.

"İlerle." Ona dik dik bakan kıza aldırmadan kaşlarını kaldırarak söyledi ve kız gözlerini devirip kapıya yöneldi.

"Tamam, evet!" Kapının kapandığını duyunca gülümseyip tekrar ellerini çırptı. "Duşa gir." Hala uyuyan sarışının başının altındaki yastığı çektiğinde Seungri yüksek sesle küfretti.Ama dediğini yapacağını bildiği için onu bırakıp mutfağa yöneldi.

İyiydi, çok iyiydi.

Bir şeyi yoktu.

"Tamam, her şey yolunda." Avuçlarını tezgaha dayayıp başını eğdi ve derin bir nefes aldıktan sonra tekrar doğrulup buzdolabına yöneldi.

Bu onun suçuydu, her şey onun suçuydu ve isyan etmeye hakkı olmayan biri varsa o da kendisiydi.Ağlamaya hakkı yoktu, bağırmaya, telefonları kapatmaya, herkesin Seungri'yi suçlayıp ona cephe almasına neden olmaya hakkı yoktu.Jiyong limitini dolduralı çok olmuştu, ve bunu iyi biliyordu.

"Bana gelmeyi kesmeni söyledim." Seungri suratına bile bakmadan masaya koyduğu şeylerden almak yerine dolaba yönelince Jiyong derin bir çekti.

"Geç kalacağız, Seungri.Bunlar hala senin yiyeceklerin."

Seungri ıslak saçları ve beline doladığı siyah havluyla buzdolabına yaslanıp masaya baktı ve dudaklarını büktü.

"Elinin değdiği şeylere bakmaya bile tahammülüm yok." sakince söyleyip gözlerini devirdi, zaten Jiyong'a baktığı da yoktu. "Sesini duymak bile midemi bulandırıyor." tezgahtaki elmalardan birini alıp tekrar odasına yöneldiğinde Jiyong buna daha fazla katlanamayacak gibi hissetmeye başladı.

"On." mırıldanıp masaya oturdu ve gözyaşlarını geri iterek kahvaltıya yöneldi, bu normal bir gündü. "Dokuz." Sakinleşeceğini biliyordu, artık onu sakinleştirecek kimseye sahip olmadığı doğruydu ama Jiyong şimdi yıllar önce olduğundan bambaşka bir yerde duruyordu.Önceden telefonu eline aldığında her ne hata yapmış olursa olsun onun yanında olup kendine gelmesini sağlayan Youngbae vardı, nerede olursa olsun onu görüntülü arayıp güldüren ve işlerin yoluna gireceğini söyleyen Daesung vardı.Onu gecenin üçünde arayıp kendini iyi hissetmediğini söylediğinde kapısında bir kutu içkiyle biten Seunghyun vardı.

Ve Seungri.

Seungri'nin ona nasıl baktığını çok iyi hatırlıyordu, Jiyong bundan hep zevk almıştı.Seungri aralarına ilk katıldığında diğerleriyle çok kolay anlaşmıştı, ama Jiyong'a sanki o çok özel bir şeymiş gibi bakıyordu.Sanki Jiyong bambaşka bir dünyadan gelmişti ve Seungri onunla diğerleriyle yaptığı gibi yakın olamıyordu.Jiyong bunu ilk farkettiğinde uzun süre çocuğun üstüne gitmişti çünkü bu Jiyong'tu, böyle şeyleri severdi.Herkesin sevdiği, gittiği her yerin gözdesi olan biri için böyle şeyler garip değildi, herkes ona sanki bir prensmiş gibi bakardı, Jiyong bile öyle olduğuna inanmaya başlamıştı.

"Bir." Nefes verip gözlerini kapattı ve avuçlarını yüzünden çekip saçlarını karıştırdı.
Kafasını kaldırıp karşı duvara baktığında daha iyiydi, sakinleşmişti.Duvarın yüzeyinin paramparça olduğunu görmek kesinlikle canını yakıyordu, ama iyiydi, ağlamaya hakkı yoktu.

~

"Çok sıkıldım! Beni anlıyor musun? Beniiii duyuyoorr musuuuunn?" Jiyong sızlanmaya devam edip durmadan telefon görüşmeleri yapan çocuğun kolunu çekiştirdi.

"Hey! Kes şunu!" Seungri gülmeye başlayıp telefonu avucuyla kapattı.

"Hadi ama! Bu daha ne kadar sürecek?"

"Önemli olmasa açmayacağımı biliyorsun." Seungri kafasını eğerek söyleyince Jiyong iç çekti.Tabii ki biliyordu.

Başıyla onaylayıp somurtmaya devam etti ve koltuğa yayılıp kumandayı eline aldı.Senugri'nin telefon konuşmaları asla kısa sürmezdi.

"Biliyorum----ama yine de bu konuda biraz beklememiz gerektiğini söylüyor ve bence onun tecrübeleri bizden daha fazla--"

Jiyong çocuğun telefonla konuşmaya devam ederken aniden ufak bir dolabın olduğu duvara yöneldiğini görünce kaşlarını çattı.Seungri telefonu omzuyla kulağı arasına sıkıştırıp masayı tek hamlede itti ve koridorda kayboldu.

"Bence de----Shanghai daha uygun değil mi?" Elinde Jiyong'un sarı çantasıyla gelip çantayı duvarın önüne bıraktı ve Jiyong getirdiği diğer çantadaki gazete kağıtlarını görünce sırıtıp ayağa kalktı.

"Gerçekten mi?" Dudaklarını oynatıp duvarı işaret ettiğinde Seungri gülümseyip gözlerini kırptı.Aslında bu Jiyong'un çok sık yaptığı bir şeydi, kendi evinde karalanmamış bir duvar, masa ya da herhangi bir şey bulmak oldukça zordu.Ama Seungri'nin bunlara ilgisi olduğunu söyleyemezdi, o sade ve düzenli yerleri severdi.

"Emin misin?" Jiyong çocuğun salonunun ortasındaki duvara yönelirken sordu, bundan kesinlikle zevk alacaktı.Eve adımını atan herkes Jiyong'un daha önce orada olduğunu anlayacaktı, Seungri'nin kesinlikle onun olduğunu.

"Anladım hyung---ama yine de bence daha büyük bir alana ihtiyacımız var." Çocuk gülümseyip Jiyong'un şimdi siyah olan saçlarını karıştırdı.

~

Jiyong hangisinin daha kötü olduğunu bilmiyordu.Seungri onu hayatından tamamen söküp atmıştı, ama daha çok canını yakan unutmuyor oluşuydu.Jiyong'un renkli boyalarla süslediği duvarı paramparça etmesi önemli değildi, ama üstünü kapatmıyordu.Duvarı tekrar boyamıyordu, önüne bir şey koyup kapatmıyordu, her tarafında Jiyong'la anıları olduğu evden siktir olup gitmiyordu.Seungri kesinlikle bunları unutmak istemiyordu ve bu Jiyong'un canını daha da fazla yakıyordu.

"Artık onu rahat bırak, Jiyong." Arabaya bindiğinde şoförü Seungri'nin önden giden arabasını takip ederken söyledi. "Belki de artık gerçekten seni sevmiyordur."

Jiyong bir şey söylemeden bacaklarını yukarı toplayıp koltukta ona doğru döndü ve kollarını bacaklarına doladıktan sonra başını koltuğa yasladı.

"Karını sevmeyi bırakabildin mi?" Seungri'nin önden giden arabasına bakarken mırıldandı.

"Hayır." Adam net bir tonda cevapladı. "Ama tekrar evlendim."

"Ölmese bunu yapar mıydın?"

Adam iç çekip bir cevap vermeyince Jiyong gözlerini kapattı.

"Seungri için senin de bir ölüden farkın yok."

"Ama yaşıyorum.Bunu ne kadar istemesem de, hala yaşıyorum." mırıldanıp havaalanına gidene kadar uyumaya karar verdi.

Kesinlikle yaşıyordu ve hayır, ağlamayacaktı, buna hakkı yoktu.

~

"Benden gerçekten bu kadar hoşlanıyor musun?" Jiyong alay etmeye devam etti. "Bu sadece bir oyun Ri, bizi bir arada görmeyi seviyorlar."

"Onun yerine beni öp!" Seunghyun birden bire Seungri'nin önüne zıplayınca çocuk gülmeye başlayıp onu durdurmaya çalıştı.Seungri hep böyleydi, konu diğerleri olduğunda rahattı.Onlar kardeşleriydi, seneler boyunca ailesinden daha fazla gördüğü adamlardı.Seunghyun ona yaklaştığında irkilmiyordu, ama Jiyong yaklaştığında, gerildiğinde her zaman yaptığı gibi gözlerini daha sık kırpmaya başlıyordu ve tabii ki bunu herkes farkediyordu.Youngbae ona bunu yapmayı kesmesini söyler gibi bakıyordu ama bu Jiyong'un umrunda değildi, çocuğun aklını karıştırmayı seviyordu.Bu çok tatlıydı, bir anda dikkati dağılıyordu ve ifadesini düz tutmak için çok uğraşıyordu.Jiyong bunu seviyordu, onca insan arasında onda bu etkiyi yaratabilen bir tek o vardı.Ama Seungri onun için tek değildi, çalışanlardan biriyle uzun süre göz teması kurduğunda kızların yanaklarının pembeleşmesi uzun sürmüyordu ve Jiyong bunu da seviyordu.Çünkü o böyleydi, insanları böyle bir şeye çevirirdi.Olayı buydu.

~

"Hey."

"Selam." Youngbae yüzüne bakmadan mırıldanıp telefonuna geri döndü.

"Seungri-ah! Suratının hali ne böyle!" Daesung gülmeye başladığında Seungri iç çekip yanına oturdu.

"Sadece sessiz ol, uykum var." Çocuk Daesung'un gülmeye devam edip onunla alay etmesine aldırmadan başını adamın omzuna koydu ve gözlerini kapattı.

Ama Jiyong onun uyumadığını biliyordu, sadece onu görmek istemiyordu.Tıpkı diğerleri gibi.Seungri artık her etkinliğe geç geliyordu, gerekmedikçe onun olduğu tarafa bakmıyordu, onun olduğunu bildiği kata bile uğramıyordu.Jiyong'un karınındaki garip hissi yutkunarak geçirmeye çalışmasının nedeni buydu.Seungri onu görmezden gelip hayatına devam etmiyordu, Seungri artık ona bakmaya bile katlanamıyordu ve bu tarif edebileceği bir his değildi.Onun orada oturduğunu bildiği için gözlerini kapatıp bu beraber beklemek zorunda oldukları yarım saati geçiştiriyordu.Bu Jiyong için fazla zordu, asla böyle olacağını düşünmezdi ama çok zordu.Tattığı en iğrenç his buydu, kaliteli bir uyuşturucudan sonra ailesine yakalanması değildi, sahne arkasında bayıldığında herkesin ona acıyarak bakması değildi.Tattığı en iğrenç his Seungri'nin bunu yapmasıydı.

"İyi misin?" Youngbae birden bire sorunca Jiyong bakışlarını Seungri'den çekip ona döndü.

"Evet."

"Olmalısın da." Adam telefonuna bakmaya devam ederken söylediğinde Jiyong gülümseyip başıyla onayladı.Artık etrafta sızlanarak gezemeyeceğini biliyordu, çünkü onunla uğraşacak kimse yoktu.Youngbae onun moralini düzeltmeyi bırakıp her şeyi yüzüne çarpmıştı ve Jiyong yüzündeki ifadeyi hala hatırlayabiliyordu.Ona artık onu tanıyamadığını söylemişti, tıpkı Seunghyun'un yaptığı gibi.Daesung artık telefonlarını işle ilgili olmadıkça cevaplamıyordu, bahaneler üretip duruyordu.Kimse küçük kardeşlerine yapılan şeyi görmezden gelemiyordu, ve Jiyong muhtemelen birini öldürmüş bile olsa ona böyle davranmayacaklarını biliyordu.Ama Seungri sınırların dışındaydı, hepsi için.

~

"Dostum---çocuğu görüyorsun." Youngbae ona dik dik bakarak söylediğinde Jiyong kahkaha atmaya devam etti.

"Çok tatlı değil mi?! Nasıl kızardığını görüyor musun?!" Gülmeye devam ederken Youngbae'nin şimdi kapattığı kapıyı işaret etti, salonda diğerleriyle oturan Seungri'yi kastediyordu.

"Öyle ama---bence bunu yapmasan daha iyi." Youngbae de hafif gülümseyerek söyledi. "Çok utanıyor, Jiyong."

"Bir şey olmaz." Jiyong gülmeye devam ederken mırıldandı. "Sadece eğleniyorum, Bae."

Youngbae başını sallayıp güldü, Seungri kesinlikle hepsi için fazla tatlıydı.

"Ben ya da Dae onunla aynı odada kalsak daha iyi olur.Kalp krizi geçirmesini istemeyiz."

Jiyong hızla kafasını iki yana salladı.

"Maknae benim, Bae."

Youngbae gülüp ona baktı.

"Aynı odada yatmasanız daha iyi, Jiyong."

"Bir şey olmaz, merak etme." Gülümseyip tekrar salona yöneldiğinde Youngbae onun Seunghyun'a heyecanla bir şeyler anlatan Seungri'ye kollarını dolayıp arkasına yerleştiğini gördü ve çocuk anında kasılınca o da gülmeye başladı.Bu hepsi için çok tatlıydı, o yüzden ikisinin aynı odada kalmasına izin vermişlerdi.Bu komikti, şekerdi, eğlenceliydi.Ama asla daha fazlası değildi, kimse de öyle olacağını düşünmemişti.

~

"Sekiz----yedi---" titreyen elleriyle çakmağını zorlamaya devam etti. "Siktiğimin---çakmağı!" sinirle bir türlü yanmayan çakmağı bir tarafa fırlattı ve ellerini yüzüne götürüp duvarın köşesine oturdu.Ayakta durabilecek gibi hissetmiyordu, ayıktı, fazlasıyla ayıktı ve bu ona iyi gelmiyordu.

Birinin yaklaştığını duyduğunda kafasını kaldırmadan önünde duran botlara baktı.

"Eve git, şoförü yollarım." Youngbae başka bir şey söylemeden ondan uzaklaştığında Jiyong gülmeye başladı.Parmakları saçlarını fazla sıkı kavramıştı, şu an canını yakmak için geberiyordu.Bu ona kendini mükemmel hissettirirdi, ama yapamayacağını biliyordu.Bu kadar aşağılık değildi, bunu yaparsa hastanede uyandığında ilk göreceği kişi Seungri olurdu ve bu bir duvarı parçalamakla aynı değildi, Seungri'ye bunu yapmaya hakkı yoktu.Bu kadarını o bile yapamazdı.

Ama buna katlanamıyordu, o arkadaşlarının onu umursamasına alışkındı.Seungri'nin her ne olursa olsun ona onun için ölebilirmiş gibi bakmasına alışkındı.

Yarın tekrar ona gidip bu gece barda gülümseyerek dokunmaya başladığı sarışın kızı evden kovması gerekiyordu, sonra tekrar parçalanmış duvarı görmesi, ondan geriye sayması, ve birkaç gün sonra gidip başka bir kızı daha kovması gerekiyordu.

Jiyong bunu daha ne kadar yapabileceğini bilmiyordu.Seungri'yi suçlamak istiyordu, arkadaşlarına saldırıp aslında onun gerçek arkadaşları olmadıklarını söylemek istiyordu.Ama bunların doğru olmadığını biliyordu, kendinden başka suçlayacak kimsesinin olmaması saçlarını daha da sert tutmasına neden oluyordu.Her zaman yaptığı gibi onları canı dayanamayana kadar çekmek istiyordu.

Sonunda eve geldiğinde bir robot gibi mutfağa ilerledi.Favori bir bıçağı vardı, kendini ne zaman kötü hissetse işe yarardı.Kendine çok büyük bir hasar vermesine gerek yoktu, birkaç kesik ve puf, onu unutan herkes geri gelirdi,Telefonları çalmaya başlardı, Youngbae birkaç günlüğüne onda kalıp yemek yapardı.Seungri sürekli arardı.

Bıçağı eline aldığında kedisi tezgahın üstüne çıkıp ona bakmaya başladı.

Bu ona mükemmel hissettirirdi.Jiyong bunu çok iyi biliyordu, bu midesinde hissettiği iğrenç şey, yutkunurken zorlanması, ellerinin titremesi.Hafif bir kesikle hepsi geçerdi, bu onu hep rahatlatmıştı.

Bıçağı elinde çevirmeye devam edip gülümsedi.

Evet, bu hissi kesinlikle özlemişti.Kendine zarar vermek için geberiyordu, ama Seungri'yi daha çok özlemişti.

"On." saymaya başlayıp bıçağı aldığı yere bıraktı.Seungri ne derse desin, Jiyong birini sevmenin öylece bırakılamayacağını biliyordu.Jiyong onu avucunun içinden bile daha iyi tanıyordu, çocuk ona ne kadar ağır şeyler söylerse söylesin, gözünü hastanede açtığında yanında olacak ilk kişi o olurdu.Belki elini bile tutardı.

Ama eskisi gibi olmazdı, Jiyong böyle bir şey yaparsa Seungri'yi tamamen kaybedeceğini biliyordu.Herkesin ne söylediği umrunda değildi, Seungri hala onundu, bunu biliyordu.Çocuk onsuz çok iyiydi, yurt dışına gidiyordu, birkaç kızla takılıyordu, durmadan, durmadan bir şeylere katılıyordu.Ama Jiyong çok iyi biliyordu, Seungri ne yaparsa yapsın o gelince seneler sonra bile geriliyordu, çünkü onu görmediğinde Jiyong'u yok saymak kolay geliyordu.Ama sesini duyduğunda bu o kadar kolay olmuyordu.İnsanlar Seungri'nin onu bitirdiğini, bunun son olduğunu, çocuğun bu sefer çok ciddi olduğunu, Jiyong'un vazgeçip kendi hayatına bakması gerektiğini söylüyorlardı.Ve Jiyong kesinlikle hiçbirine aldırmıyordu, çünkü aralarındaki şeyi kimse bilmiyordu, sadece ikisi biliyordu.

Seungri onu seviyordu, bu değişmeyecekti.Onlarca kızla yatabilirdi, belki evlenirdi, çocukları olurdu.Ama Seungri kesinlikle ona aitti ve Jiyong çocuğun onu sevdiği gibi kimseyi sevmeyeceğini biliyordu.O yüzden ellerinden öylece kayıp gitmesine izin veremezdi, onu hayatındaki her şeyden fazla seviyordu ve Jiyong çocuğun onu bırakıp başka bir hayat kurmasını izleyemeyecek kadar bencildi.Böyle bir şey asla olmayacaktı.Jiyong yeterince hata yapmıştı.

Ayakkabılarını çıkarıp hala ışıklarını ve perdelerini açmadığı salona yöneldi ve koltuğa kıvrıldığında kedisinin yanına yerleştiğini görünce gülümseyip ona sokulan hayvanın başını okşadı.

Aslında tam o anda, deli gibi ağlamak istiyordu.Ağlamak ona her zaman iyi gelmişti, bu onu sakinleştirirdi.Ama gözlerinin yanmaya başladığını hissettiği anda derin bir nefes alıp hemen kendini topladı.Ağlamayacaktı, buna izni yoktu.Seungri'ye en azından bunu borçluydu.

~

"Bunu yapamam, Seungri!--- Delirdin mi?!" Jiyong kendini geri çekmeye çalıştığında Seungri gülmeye devam edip adamın elini daha da sıkı tuttu.

"Sadece beş dakika!---Seni yukarı fırlatıyor ve---"

"Olmaz!" Jiyong kolunu kurtarmaya çalışırken bağırdı.Seungri Vietnam'daki bir arkadaşının mekanına gideceklerini söylediğinde, Jiyong bir bardan bahsettiğini düşünmüştü.Kocaman, korkunç ve genelde insanları yükseğe fırlatmakla ilgili olan oyuncakların olduğu bir yer değil.

"Jay!--- Yardım eder misin?"

"Saçmalama!---Pardon---Beni bırakır mısınız!?" Jiyong yanlarına gelen adamla beraber Seungri'nin onu sürüklemesine engel olmaya çalıştı.

"Bu kadar kilo vermemeliydim---siktir, Seungri!" Adam kemerlerini bağladığında Jiyong hızla açmak istedi ama yanında oturan Seungri ondan önce davranıp elini yakaladı.

"Beni bırak!---Seungri! Seninle bir daha asla konuşmam!---Aptal mısın?! İstemiyorum!" Jiyong elini çocuktan kurtarmayı denerken bağırmaya devam etti, yerlerine geçerken onlara gülen çiftleri umursamıyordu bile.

"Aman Tanrım!----Hayır---hayır." Aletin sesler çıkarmaya başladığını farkedince elini çekmeye çalışmayı bıraktı.

"Seungri lütfen!"

Çocuk ona gülmekten gözlerinden yaş geldiğinden bir şey söyleyemedi ama Jiyong ağlayacak gibi hissediyordu.

"Çok üzgünüm---biraz panikliyor da." Yanlarındaki çifte doğru el sallarken başka bir dilde söyleyince Jiyong kaşlarını çattı.

"Seungri!" Alet onları yukarı kaldırmaya başladığında bir eliyle yanındaki demiri, diğeriyle Seungri'nin elini yakaladı. "Lanet olsun---Kalp krizi geçireceğim!" Jiyong kesinlikle abartmıyordu çünkü hiçbir zaman böyle şeylerin fanı olmamıştı.

"Sakin ol!" Yanlarındaki çift Jiyong'a gülmeye devam ettiğinde Jiyong bunu ancak bu kadar az umursayabilirdi.

"Sakin mi olayım?!--Tebrikler, Seungri.Yılın en berbat erkek arkadaşı ödülü sana gidiyor!"

"Bu çok iyi hissettirecek." Seungri sırıtıp şimdi fazla uzakta oldukları zemini işaret etti. "Buna binmeyi hep istemiştim ama hiç cesaretimi toplayamadım." Çocuk gülmeye devam ederken emniyet kemerinden sarkan ayaklarını sallayarak aşağı bakınca Jiyong duraksadı ve çocuğun elini nasıl tuttuğuna baktı.Bu Seungri'nin doğasında vardı, her zaman rahat görünürdü ama Jiyong çocuğun onsuz buna cesaret edemediğini duyunca kendini garip hissetti.

O zamanlar Seungri için ne ifade ettiğini asla anlayamamıştı, ama şimdi anlıyordu.

Şimdi geri dönebilecek olsa indiklerinde söylenmek yerine Seungri'nin elini tutmaya devam ederdi.Bunu çok fazla özlemişti.

"Jiyong?"

"Ahh--evet?" Jiyong, Seungri'nn birkaç saat önce tanıştığı kızlardan biriyle birleştirdiği ellerine bakmayı kesip ona seslenen çocuğa döndü.

"Bunu yapma."

Yanına oturanın Seungri'nin yakın arkadaşlarından biri olduğunu görünce gülümseyip tekrar Seungri'nin baş parmağını kızın elinin üzerinde nasıl gezdirdiğini izlemeye başladı.

"Ben iyiyim."

"Ama o değil." Çocuk söylediğinde Jiyong masadaki diğer şişeye yöneldi.

"Benden nefret ettiğini sanıyordum."

"Tek istediğim..arkadaşımın kendini önüne gelen herkesin üstüne atmayı kesmesi." Çocuk iç çekti. "Sen yakınlarında oldukça hayatı düzelmeyecek, bunu biliyorsun."

Jiyong bir şey söylemeden Seungri'yi izlemeye devam etti.Kıza gülümseyerek dudaklarına yöneldiğinde Jiyong bu hissi unuttuğunu farketti, Seungri'nin ona ne zaman güldüğünü hatırlamıyordu.

"Senin için yaptığı onca şeyden sonra...böyle biri olduğunu hiç düşünmedim, Jiyong.İkinizin her zaman yılın çifti olacağını falan düşünmüştüm.Sana deli oluyordu." Çocuk konuşmaya devam ettiğinde Jiyong onun doğru söylediğini biliyordu, fazla kargaşa çıkmıştı, fazla gürültü olmuştu.Ama çocuk sakin bir tonda konuşuyordu, çünkü tüm bunlar geçmişti ve şimdi herkes Jiyong'un onu hayatı boyunca sevebilecek birine bunu yapacak kadar aptal olmasına inanamıyordu.

"Onu kaç kere terkettin..--o seni hiç terketmedi." Çocuk alçak bir tonda devam edip içkisine uzandığında Jiyong hala Seungri'yi seyrediyordu.Kızın siyah saçlarını kulağına arkasına koyduğunda aslında bunu ona yapmaya alışkın olması Jiyong'un ellerinin saçlarına gitmesine neden oldu.Fazla uzamışlardı, ama kestirmek istemiyordu.

"Onu kaç kere aldattığını ben bile unuttum.Benim ona ne kadar yakın olduğumu biliyorsun.Bunu sana her şey bittiği için söylerdim ama söyleyebileceğim bir şey bile yok, seni hiç aldatmadı." Çocuk gülüp bardağını dudaklarına yaklaştırdı. "Nedeninin ne olduğunu bilmiyorum ama ben yapmazdım, Jiyong.Tüm pisliklerime rağmen beni seven birini bulsam onun--" Çocuk devam edemeyip iç çekti. "--Herkesle yatabilirdin.Seni kaç kez affetti, Jiyong.Ama bu...---seni de paramparça etmez miydi?"

Jiyong bir şey söylemek üzereyken çocuk ayağa kalktı.

"Tabii ki etmezdi, sen onu asla o kadar sevmedin." Mırıldanıp elindeki şişeyi masaya bıraktı. "Önce hep sen, değil mi prenses?" Çocuk üzgün bir ifadeyle söyleyip yanından uzaklaştığında Jiyong Seungri'nin kızı arka taraftaki odalara doğru çekiştirdiğini gördü.

"On." tekrar saymaya başladı, eve gidene kadar tekrar tekrar ondan geriye sayacaktı.Yapabileceği tek şey de buydu zaten.

Ama bu doğru değildi, o da Seungri'yi sevmişti.Ne kadar sevdiğini farketmemiş olması onun suçu değildi, Jiyong daha önce böyle bir şey görmemişti.Seungri'yi ilk aldattığında çocuğun onu terkedeceğini düşünmüştü, Jiyong'un her zaman yaptığı gibi birkaç gün üzülürdü ve sonra iyi olurdu.Bu hep böyle ilerlerdi.Jiyong için hep böyle olmuştu, diğer insanların da aynı düşündüğünü bildiği için başkalarını çok önemsemezdi.Seungri'yi sevmediğini kimse söyleyemezdi, insanları inandırmaya da ihtiyacı yoktu.Seungri'nin bildiğini biliyordu, kimse bilmiyor olabilirdi, ama ikisi biliyordu.

"Günaydın!" kızın topladığı kıyafetlerini suratına atıp ellerini beline koydu ve gülümsedi. "Eve gitme vakti."

Bunu ne kadar yapmaya devam etmesi gerekiyorsa yapacaktı.Daha önce canının bu kadar yandığını hatırlamıyordu, çocuğun etrafında hissetmeye alışkın olduğu kollarını her seferinde başka bir kıza dolanmış olarak görmek, sanki o korkunç lunapark oyuncağının en tepesinden on kat daha hızlı yere düşüyormuş gibi hissetmesine neden oluyordu.Bunu o zamanlar farketmemişti, Seungri ona deliriyordu, Seungri ona geberiyordu ve Jiyong buna alışkındı.Seungri karşılığında bir şey istemezdi, Seungri ne zaman istese orada olurdu.Bu Seungri'ydi.Ve bu Jiyong'tu, her tarafta köşe bucak aradığı şeyin aslında en başından beri yanı başında olduğunu tüm bunlar olmadan önce anlayamamıştı.

~

"Onlarla sabah da sevişebilirim." Seungri üzerinde sadece şortuyla tezgaha yaslanıp su bardağını aldı. "Biliyorsun, onu tam şuraya yaslayabilirim." Jiyong'a bakmadan kapının girişindeki parçalanmış duvarı işaret etti. "İçeri geldiğinde görmeni sağlayabilirim."

Jiyong iyiydi, çok iyiydi.Gözlerinin kaldıramayacağı kadar yanmasının nedeni Seungri'nin böyle konuşması değildi.Asıl neden Seungri'nin onunla nasıl konuşmaya alışkın olduğunu bilmesiydi, çocuk onunla değil bu şekilde konuşmak, dokunurken bile tereddüt ederdi.

"Merak etme, bunu yapmam." Seungri bardağı diktikten sonra derin bir iç çekip tezgaha bıraktı. "Senin kadar acımasız değilim."

"Asıl acımasız olan sensin." Jiyong cevapladığında sesinin çok güçlü çıkmadığını biliyordu.Ama arkasını dönüp gitmek üzere olan Seungri'nin duraksamasına neden olmuştu.

"Sesini her duyduğumda nasıl hissettiğimi biliyor musun, Jiyong?"

Jiyong adını çocuğun ağzından duyduğunda sanki uzun zamandır kimse ona seslenmiyormuş gibi hissetti.

"Midem bulanıyor ben---kusmak istiyorum." Seungri yüzünü buruşturup ona döndü, o hariç her yere bakıyordu.

"Sence ben kendimle gurur mu duyuyorum?" Jiyong aniden ayağa kalktığında kendini çok zor tutuyordu, limitlerini zorladığını biliyordu.Güçlü olmak onun özelliği değildi, o hep Seungri olmuştu.

"Kendime katlanabildiğimi mi düşünüyorsun? Kesip--" yutkunduğunda elini yavaşça göğsüne vurdu. "--kesip içimden çıkıp siktir olup gitmek istiyorum, Seungri."

"Ağlayacak mısın?" Çocuk yine ona arkasını döndü. "Sence bana bunu yapmaya hakkın var mı, Jiyong?"

Adını Seungri'nin ağzından tekrar duyduğunda istemsizce derin bir nefes aldı, bunu çok özlemişti.Seungri'yi çok fazla özlemişti ve buna daha ne kadar dayanabileceğini bilmiyordu.Ona sahipken bunu hiç anlamamıştı ama kimse yoktu, Seungri kadar sevdiği kimse yoktu ve onu böyle görmeye dayanamıyordu.Saçını kulağının arkasına koyduğu kişi Jiyong olmalıydı, gece kollarını doladığı kişi Jiyong olmalıydı ve bu onu yiyip bitiriyordu.Bunu daha önce anlamamıştı ve bunun için kendini suçlamayı asla bırakmayacaktı.Seungri hep oradaydı ve bu sanki olması gereken bir şey gibiydi, ararsa Seungri gelirdi, isterse elini tutardı, izin verirse günlerini onunla geçirirdi.Seungri her zaman onun istediği kadar hayatına girebilmişti.Jiyong hep Seungri orada olmasa, ona o gözlerle bakmasa da bir şeyin değişmeyeceğini düşünürdü.Evet tatlıydı, çok tatlıydı, komikti ama fazlası yoktu.Orada olması güzeldi ama olmasa bir şey değişmezdi.Bu Jiyong'tu, başka birini bulur, aşık olur ve birkaç hit şarkıdan sonra tekrar başka birini bulurdu, sonra başkasını.Bu Seungri'ydi, ne zaman istese orada olurdu.

"Ben de öyle düşünmüştüm." Seungri mırıldanıp odasına yöneldi ve Jiyong elini göğsüne götürüp gözlerini kapattı.

"Sorun yok." avucunu göğsüne sürterken mırıldandı. "Her şey yolunda."

~

"Ji!---Hey---bebeğim bana bak--hey hey---bir şey yok."

Jiyong derin nefesler vermeye devam ettiğinde can havliyle Seungri'nin kollarına tutundu.

"Ne oldu?!"

"Prova--prova yapıyorduk ama birden bire nefes alamadığını söyledi." Kızlardan biri panikle söylediğinde Seungri tekrar adama dönmüştü bile.

"Panik atak mı geçiriyor?" Diğeri endişeyle sorduğunda Jiyong hala sanki nefes almasını engelleyen bir şey varmış gibi çok derin nefesler veriyordu.

"Sorun yok---bana bak hey--" Çocuk telaştan elinde kalan telefonu ve arabasının anahtarlarını zeminde umursamadığı bir yere bırakıp duvarın dibinde yarı baygın bir şekilde duran Jiyong'un yanaklarını avuçladı.

"Sorun yok, her şey yolunda Jiyong."

Jiyong çocuğun kollarını daha da sıkı yakaladığında iyiye gidiyor gibi görünmüyordu.

"Nefes almana ihtiyacım var---Ji--korkacak bir şey yok, bana bak." Jiyong'un eğdiği kafasını tekrar kaldırdı. "Ölmüyorsun---bayılmıyorsun--hiçbir şey olmuyor Jiyong, sakinleş." Seungri adamın başka bir yere bakmasına izin vermeden başını tutarken söyledi.

"Her şey yolunda---sorun yok." Tekrar etmeye devam ettiğinde Jiyong hala her an bayılacak gibi görünüyordu.

"Tek yapman gereken---ondan geriye saymak, bunu benim için deneyebilir misin?"

Jiyong hızla başını hayır anlamında salladığında Seungri etraftakilerin daha da paniklediğini biliyordu.

"Seni hastaneye götürmemi istiyor musun?"

Jiyong tekrar kafasını iki yana sallayınca Seungri dizlerinin üzerine oturup adama baktı.

"O zaman başla."

Adam elini göğsüne vurup ona nefes alamadığını ima ettiğinde Seungri avucunu Jiyong'un göğsüne yasladı.

"Sorun yok Jiyong, nefes alabilirsin.Her şey yolunda."

Jiyong ona emin değilmiş gibi bakınca Seungri avucunu yavaşça adamın göğsüne sürtmeye başladı.

"On."

Seungri gülümsediğinde Jiyong bundan hala emin değildi, o yüzden Seungri'nin kollarını kendi ellerini acıtacak kadar fazla sıkıyordu ama çocuk bunu umursuyormuş gibi görünmüyordu.

"Do--kuz."

Jiyong gerçekten sayabildiğini farkettiğinde sakinleşmeyi denedi.

"Bir şey yok---gördün mü? Her şey yolunda."

Seungri'nin mırıldandığını duyduğunda dörde kadar saydığını farketti, artık rahat nefes alabiliyordu.

"Sorun değil---Sorun değil, Ji." Herkesin endişeyle ona baktığını gördüğünde saymayı bitirmişti ve kollarını çocuğun boynuna dolayıp hızla yüzünü sakladı.

Bıçakları kesinlikle kullanmıyordu, kim ne derse desin, Jiyong Seungri'ye bir söz verdiğinde bunu tutardı.Ama bunun kolay olduğunu söyleyemezdi, o kesikler Jiyong'un sakinleştiricileri gibiydi.Onlar olmadan içindeki pis kanı bir türlü atamıyormuş gibi hissediyordu ve sonunda patlamıştı.Bu başına ilk kez geldiği için bir an öleceğini düşünmüştü, o yüzden nefes alışverişi ve kalp atışları daha da beter bir hal almıştı.

"Tanrım..Ahh.." Çocuğun derin bir nefes verip başını onunkine yasladığını hissetti.

"Üzgünüm." mırıldandı çünkü öyleydi,hayatının güzel anlarında onu sadece o an için umursayan insanlarla birlikteydi ama en berbat anları hep Seungri'ye kalıyordu.Ve Jiyong çocuğun bunu haketmediğini biliyordu.Ama bunu nasıl durduracağını bilmiyordu.

"Sorun değil, geçti." Çocuk saçlarını okşadığında Jiyong başıyla onayladı, ama hala korkuyordu.Bu sanki biri bir anda düğmeye basıp onun nefes almasını engellemiş gibi hissettiriyordu ve Jiyong kesinlikle ne yapacağını bilememişti.Ona ne yapacağını genelde Seungri söylerdi.İnsanlar bunu yapanın Jiyong olduğunu düşünürdü ama yanılıyorlardı.

"Seungri?" Jiyong kaşlarını kaldırıp odaya bakındığında Youngbae gülmeye başladı.Birkaç saat sonra diğerleri de provaya gelmişti ama Jiyong herkesi onlara bir şey söylememeleri konusunda uyarmıştı çünkü hepsinin fazla korumacı davranacağını biliyordu.

"Ne?"

"Bilmem---çok masun bakıyorsun." Youngbae yattığı koltukta kendi gözlerini işaret ederken söyleyince Jiyong yüzünü ekşitti.

"Siktir git, Bae.---Seungri?"

"Hayallerini yıktığım için üzgünüm." Seunghyun içeri girerken söylediğinde Youngbae kahkaha atıp doğruldu.

"Oh--Seungri!"

"Çok komik!" Onunla alay eden arkadaşına dik dik bakıp oturduğu kırmızı koltukta ayaklarını yukarı topladı.

"Sorun ne? Bugün seni öpmedi mi?" Seunghyun masadaki abur cuburlara yönelirken söylediğinde Youngbae kaşlarını kaldırıp sırıttı.

"Muhtemelen ona onu sevdiğini falan söylememiştir."

"Neden bahsediyorsunuz böyle?" Jiyong onlara dik dik baktı.

"Seungri'yi göremeyince panikliyorsun, dostum." Youngbae normal bir tonda söyleyip tekrar koltuğa uzandı ve okuduğu dergiye geri döndü.

"Önceden onun için endişeleniyordum ama sen de ona aşık olmuşsun gibi duruyor."

Jiyong dudaklarını birleştirip duraksadı.Ona aşık falan olmuyordu, ona aşık olan Seungri'ydi.Jiyong hiçbir zaman tek bir kişiye bağlı kalamazdı ve bu nedense bir anda ona dokunmuştu.Onun kimseye ihtiyacı yoktu, olamazdı.

"Ji?" Seungri'nin endişeli bir ifadeyle ona yöneldiğini görünce kafasını kaldırdı. "Neden biraz uyumuyorsun? Birkaç saat daha beklememiz gerekecek."

Jiyong başıyla onaylayıp çocuğun yavaşça üzerine bıraktığı battaniyeyi yukarı çekti.

Bu doğru değildi, Seungri'ye ihtiyacı yoktu.Ya da bunu kabul etmek istemiyordu.

"İstersen--"

"Ben iyiyim." Jiyong koltuğa uzandığında her zaman yaptığı gibi Seungri'ye yer bırakmadı ve çocuğun bir şey söylemeden karşı koltuğa yöneldiğini duydu.Jiyong'un ona ihtiyacı yoktu, Seungri'nin üzerinde bu kadar kontrol sahibi olmasına izin veremezdi, kimseye bunun için izin vermezdi.Kontrol sahibi olan oydu, Seungri sadece ona aşık olan ve yanında olmak isteyenlerden biriydi.Jiyong çocuğu seviyordu, ona değer veriyordu ama ona ihtiyacı yoktu.Seungri'nin onunla ilgilenmesini sevmesi ona ihtiyacı olduğu anlamına gelmiyordu.

Ya da o öyle düşünmek istiyordu.

"Seungri!-- Neden bunlara bir göz atmıyorsun?"

"Ahh..---ben--yorgunum noonaaa!" Seungri esniyormuş gibi yaptığında herkes ona bakıp güldü, her zaman olduğu gibi. "Sonra bakarım." Çocuk kadını geçiştirip telefonuyla uğraşmaya devam ettiğinde Jiyong ona ne yaparsa yapsın, Seungri'nin odadan çıkmayacağını biliyordu.Jiyong onun tüm hücrelerini biliyordu ve neye kızıp neye sevineceğini kestirmek onun için zor bile değildi, ama Seungri etrafta ne kadar sevecen gezinse de Jiyong onun asla ödün vermeyeceği tek bir şey olduğunu biliyordu.O da gururuydu.Jiyong onu kaç kez ağlarken gördüğünü bile hatırlamıyordu, bazen diğerlerinin tamamen kendilerini kaybederek ağladıkları anlarda birkaç gözyaşı dökerdi ama hepsi buydu, Seungri'yi hiçbir zaman tamamen ağlarken görmemişti.Onun sık sık yaptığı gibi.Jiyong ağlamayı severdi,bağırarak ağlamayı.Ama bu Seungri'yle ortak olmayan tek noktaları değildi.Bu Seungri'ydi, hiçbir şey için yapmasa da onun için gururunu görmezden gelebiliyordu.Adam onu açık açık yanında istemediğin ima ettiğinde bile çekip gitmiyordu çünkü Jiyong'un iyi olduğuna emin olmak istiyordu.Ama bu Jiyong'tu, kendini bu kadar küçük düşüremezdi, hayır, ipler maknaenin elinde falan değildi.İpler hala ondaydı, istediğiyle yatardı, istediğiyle konuşurdu, bu Jiyong'tu, istediğini yapardı.Hep öyle yapmıştı.

Ama şimdi geri dönebilse, kesinlikle Seungri'nin yanına uzanıp ona sarılmasına izin verirdi.

Bu Jiyong'tu.

~

"Yarın görüşürüz!" Gülümseyerek arabadan indi ve eve yöneldi.Bu kısım onun için hep zor olmuştu, bunun ne zaman başladığını hatırlamıyordu ama kapkaranlık bir eve girmekten hiç hoşlanmıyordu.Beş dakika öncesine kadar hiçbir sorunu yoktu, ama herkes evine dönmeye başladığında kendini bunalıyormuş gibi hissediyordu.Eve dönmeyi geciktirip dursa da yapabileceği bir şey yoktu, eninde sonunda eve dönmek zorundaydı.Jiyong her zaman bunu garip bulacaktı, ev onun için gitmek istemediği, adım attığı anda kendini bir çöp gibi hissettiği bir yerken başkaları için kendileri gibi olabilecekleri, rahatlayabilecekleri tek yerdi.Belki de Jiyong'un problemi tam olarak buydu, bir çöp olması.

Eve geldikten yarım saat sonra kendini sanki onu seven hiç kimse yokmuş gibi hissetmeye başladı.Yanında olan kimse yoktu.

Ama bu doğru değildi.Youngbae vardı, yine de onu aramayacaktı çünkü Daesung'la ikisi fazla meşgullerdi ve onun için endişelenmelerine neden olmak iyi olmazdı.Seunghyun vardı, ama onun da derdi başından aşkındı ve arkadaşlarını boş yere meraklandırmak ona daha da iyi hissettirmeyecekti.

Seungri vardı, Jiyong yalnız olamazdı, bir sevgilisi vardı.Birkaç gün önce kalbini çok fena kırmıştı ama, Seungri her zaman gelirdi.
Jiyong sevmediği geceleri doldurmak için bir sürü şey denemişti, partiler, sigaralar, içkiler, kızlar; ama bir gün bile boş geçse, bu ona berbat hissettiriyordu.Youngbae'nin döndüğü bir sevgilisi vardı, Seunghyun'un kendini adadığı bir ailesi, Seungri'nin hedefleri vardı, onun da..kedisi.

Yalnız değildi, kedisi vardı.

Bu kimseye anlatabileceği bir şey değildi, zaten kimsenin anlayabileceğini de düşünmüyordu.Beraber o saçma sapan ama o an zevk verdiği için her türlü şeyleri yaptığı insanların gecenin sonunda hep gidecek bir yeri olurdu.Üzgünüm dostum, annem arıyor, sevgilim bekliyor, bizimkiler çoktan eve gitmiştir.

Jiyong da yalnız değildi, sevgilisi vardı, yalnız olamazdı.

"Alo?" Alçak bir tonda söylediğinde mutfağın zeminine oturduğunu farketmemişti, çekmeceden uzak durmaya çalışıyordu.

"Ji?--- Saat sabahın dördü."

"Aman Tanrım---çok üzgünüm Seungri." Jiyong saati farkedince, ondan daha da yorucu bir gün geçirdiğini bildiği çocuğu uyandırdığı için pişman oldu. "--farketmedim--çok üzgünüm."

"Önemli değil." Seungri homurdandığında Jiyong onun diğer tarafa döndüğüne emindi, neredeyse yüz ifadesini görebiliyordu. "Bir sorun mu var?"

"Hayır hayır---üzgünüm Seungri."

"Bir şey yoksa kapatıyorum."

"Tamam---özür dilerim, Seungri." Jiyong mırıldanıp telefonu kapattığında Seungri'nin bunu garipsemeyeceğini biliyordu.Çünkü herkesin görmeye alışkın olduğu Jiyong'la gece üçten sonra ortaya çıkan Jiyong aynı kişi değildi.En ufak bir benzerlikleri bile yoktu.

"Kahretsin--" Sadece biraz rahatlamak istemişti ama bıçağı fazla derine bastırdığını farkedince hızla tezgahın üzerine attı.Gerçekten bir çöpten farkı yoktu, arkadaşları bunu yaptığı bilse onun hakkında ne düşünürlerdi? Ondan kesinlikle tiksinirlerdi.

Kendini yatağına atıp hala kanamaya devam eden kolunu beyaz çarşafların üzerine yasladı ve gözlerini kapattı.Şimdi rahatlıkla uyuyabilirdi.

Ama yapamadı.

Başka bir ağlama krizi va dolan kültablasından sonra bir ara uyuyakalmıştı, sonra tekrar kalkıp mutfağa yönelmek istedi.Bu yeterli değildi, daha fazlasına ihtiyacı vardı ve sonra rahatlıkla uyuyacaktı.Ama yatakta doğrulduğu anda kolunun sarılı olduğunu görünce kaşlarını çattı.Konuşmak için fazla bitkindi, o yüzden evde kimin olduğunu anlamak için komodinde duran bardağı yere itti.

"Jiyong!--Hey--iyi misin?"

Seungri.

"Ahh..ben--" Jiyong hızla bakışlarını kaçırmaya başladı çünkü bu utanç vericiydi, onu yatakta öylece bulduğunu hayal bile edemiyordu.

"Su içecektim."

"Sorun değil, ben hallederim." Seungri hızla yerdeki parçaları toplamaya başladığında Jiyong mutfağa yöneldi.Seungri'nin gelmesini istememişti, onu öyle bulmasını istememişti.Bunu ara sıra, katlanamadığında yapardı ama biraz makyajın saklayamayacağı hiçbir şey yoktu ve bunu daha önce kimse görmemişti.

Sürahiye yöneldiğinde masanın üstüne attığı bıçağın ortada olmadığını görünce kaşlarını kaldırıp çekmeceyi açtı.Ama yoktu.

"Aç mısın? Bir şeyler söylemek ister misin?"

Jiyong kafasını hayır anlamında sallayıp tişörtünün kollarını iyice aşağıya doğru çekti.

"Ben---sadece uyumak istiyorum." yatağa girerken mırıldandığında Seungri'nin başıyla onayladığını gördü.Çok geçmeden ışıkları kapatıp yatağa giren çocuğun kollarını etrafında hissetti.

"Ne oldu?" Seungri bir süre sonra sorduğunda tonu sinirli ya da üzgün gelmiyordu, bunu çok normal bir şeymiş gibi sormuştu.

Jiyong iç çekip başını çocuğun göğsüyle omzu arasına yerleştirdi ve şimdi bandajlı olan kolunu karnına doladı.

"Yalnız hissettim."

"Evet, sen şu şişme kadınlara benzeyen kızlarla takıldığında ben de öyle hissediyorum." Seungri'nin alay eder gibi güldüğünü duyunca yanağını çocuğun göğsüne sürtüp iyice boynuna doğru sokuldu.

"Üzgünüm, Ri."

"Sorun değil." Seungri sanki bu gerçekten bir sorun değilmiş gibi, hızla cevapladı.Zaten o hep herkesten daha güçlü olmuştu.

"Bu mu? Sadece yalnız mı hissettin?"

Jiyong dudaklarını büküp rüzgar yüzünden hafifçe sallanan gri perdeye baktı.

"Bana kızdın."

Seungri iç çekip elini adamın alnına götürdüğünde Jiyong hafifçe geri doğru eğilip çocuğun ona dokunmasına izin verdi.

"Kızmadım Jiyong, yeni uyanmıştım." Seungri adamın alnına düşen saçları geri çekip çenesini yavaşça alnına sürterken söyledi. "Neden bana söylemedin?"

"Üzgünüm." Jiyong mırıldanmaya devam etti çünkü başka ne söyleyeceğini bilmiyordu, eğer Seungri'yi öyle bir halde bulan kendisi olsaydı muhtemelen panikten gebermiş olurdu.Ama bu Seungri'ydi, o hiçbir zaman sadece bir arkadaş ya da sevgili gibi olmamıştı.Seungri ondan küçük de olsa onun bir türlü yakın olamadığı babası gibiydi, her zaman sahip olmak istediği abisi gibiydi ve muhtemelen onu Seungri kadar seven başka kimse olmayacaktı.

"Jiyong ben---bu işi beceremiyor muyum? Erkek arkadaş ya da--arkadaş olmayı?"

"Hayır, hayır!" Jiyong hızla kafasını kaldırıp sesi çatlayan çocuğa baktı. "Seninle bir ilgisi yok, Ri."

"O zaman neden kendini incitiyorsun?" Seungri ona sanki o yara canını Jiyong'unkinden daha fazla yakmış gibi sorduğunda adam yutkundu. "Seni öyle gördüğümde nasıl hissettiğimi biliyor musun?"

Jiyong çocuğun sesinin kaldırabileceğinden daha fazla çatladığını farkettiği anda hızla kollarını boynuna doladı.

"Çok üzgünüm Seungri---Çok üzgünüm---Bir daha yapmayacağım--söz veriyorum--ben saçmaladım bu---iğrenç bir şeydi.Çok üzgünüm--"

"Yalnız hissetmen sorun değil, Ji." Yüzünü çocuğun boynuna gömdüğünde Seungri'nin ona sanki senelerdir hayatını mahveden deli bir pisliğin teki değilmiş gibi sarıldığını hissedince rahatladı. "Bu hepimize olur."

Jiyong hızla başıyla onaylayıp bacaklarından birini çocuğun bacaklarının arasına soktu ve neredeyse üstüne çıkacak olmasını umursamadan çocuğa sıkıca sarıldı.

"Ama birimizi araman gerekiyor.Söylemen gerekiyor, ben---seni öyle görünce kendimi--"

"Özür dilerim--Özür dilerim, özür dilerim."

Seungri'nin güldüğünü hissetti ve çocuğun birden bire aşağı doğru kayıp onunla aynı seviyeye geldiğini görünce şaşırıp ona baktı.

"Bence seni ne yoruyor, biliyor musun?" Seungri yanağını okşarken söylediğinde Jiyong gülümsedi.

"Kesinlikle bu yormuyor." iki eliyle çocuğun bileğini tutup yanağındaki elini dudaklarına götürdüğünde Seungri'nin gülümsediğini gördü.Bunu hiç düşünmemişti, Seungri'yi ne zamandır görmüyordu? Çocuk telefonda ona onu özlediğini söylediğinde kaç kez bunu görmezden gelmişti? Ama Jiyong neden şimdi sanki onu, Seungri'nin onu özlediğinden daha çok özlemiş gibi hissediyordu?

"Aslında sadece bir kediyken," Seungri sakin bir tonda söyleyip baş parmağını Jiyong'un bandajladığı kolunun üzerinde gezdirdi. "--bir aslan gibi davranmaya çalışıyorsun."

Jiyong çocuğun neden bahsettiğini çok iyi bildiği için üzgün gözlerle ona baktı.

"Bu seninle ilgili değil, Seungri."

"Ne benimle ilgili değil? Yatmaya devam ettiğin kızlar mı? Bir sevgilin olmasına rağmen kendini yalnız hissetmen mi?"

"Hayır---bu--bu seninle ilgili değil." Jiyong çocuğun elini tutup ona doğru yaklaştı. "Bu benimle ilgili---ben---ben ne aradığımı bilmiyorum ama---sen bu kargaşanın içindeki en güzel şeysin, Ri.Yaptığın yanlış bir şey yok---sen--mükemmelsin."

Seungri'nin iç çekip gözlerini kapattığını gördüğünde kendini çok garip hissetti, Seungri her zaman her şeye bir yol bulurdu ama Jiyong sanki onu çaresiz bırakmış gibi hissetmişti ve bu yapmak isteyeceği son şeydi.

"Eğer istersen konuşabileceğin birini ayarlarım, kimse bilmez ve--"

"İstemiyorum."

Çocuk duraksayıp ona baktığında Jiyong kendine hakim olamadan gülümsedi çünkü Seungri kesinlikle o yıllar önceki utangaç ve sessiz çocuk değildi, ama ona hala aynı bakıyordu.

"Tekrar yapmayacağım, Ri.Yemin ederim." Elini çocuğun yanağına götürüp dudaklarını çok kısa bir süreliğine onunkilere bastırdı. "Aptalca bir şeydi, tekrar yapmayacağım."

Seungri bir şey söylemeden başıyla onaylayıp ona sarıldı.

"Ben yine de, tüm keskin aletleri atmış olabilirim."

Jiyong gülmeye başlayıp gözlerini kapattı.Artık kesinlikle uyuyabilirdi.

~

"Oh..---selam."

"Ben sadece geçiyordum ve--"

Jiyong gülümseyip neredeyse bir yıl sonra ona ilk kez gelen arkadaşının içeri girmesi için kapıyı açtı.

"Selam, dostum." Youngbae yanlarından geçen kediye el sallayıp ceketini çıkardı ve koltuğun üzerine bıraktı. "Burası hatırladığımdan daha berbat görünüyor."

Jiyong gülüp kollarını iki yana açtı.

"Hiç gitmemişsin gibi."

Youngbae'nin duraksadığını gördüğünde adamın hala onu affetmediğini biliyordu, hiçbiri etmemişti.

"Bir şeyler---içmek ister misin?" Jiyong sorduğunda adam başıyla onayladı ve koltuğa oturdu.Aslında Youngbae'nin gelmesine şaşırmıştı, çünkü hiçbiri böyle olmasını istemezdi ama arkadaşlarının buna katlanamadığını biliyordu.Kimse Jiyong'un böyle bir şey yapacağını düşünmemişti ve bu kızgınlıktan çok hayal kırıklığıydı.Kimse Seungri'nin gördüğü sahneyi görmemişti ama yine de yüzüne bakamıyorlardı.Bu Jiyong'a hayatta bazı şeylerin asla geri alınamayacağını öğretmişti.Jiyong tamamen saçmalamıştı, her istediğini yapmakla ne istediğini bilmek arasında çok fazla fark vardı.

"Sen...--iyi misin?" Youngbae kahve kupasını önlerindeki ufak masaya bırakarak sorduğunda Jiyong onun yanına oturup bağdaş kurdu, üzerinde hala pijamaları vardı çünkü iki gündür evden dışarı adımını atmamıştı.Zaten atmak da istemiyordu.

"İyiyim." gülümseyerek söyledi. "Sen nasılsın? Tüm bu organizasyonlar fazla geliyor, değil mi? Aslında ben yardım etmek için arayacaktım ama biliyorsun, beni görmek istemiyordun ve--"

"Jiyong." Adam eskiden yaptığı gibi seslendiğinde Jiyong duraksayıp nefes verdi.

"İyi misin?"

Jiyong dudaklarını birbirine bastırdıktan sonra tekrar gülümsedi.

"İyiyim."

"Ne yapmayı düşünüyorsun?" Youngbae ciddi bir şekilde sordu, bu konuşmayı daha önce yapmış olmaları gerekiyordu, ikisi de bunu biliyordu.Ama ikisi de yapabilecek gibi hissetmemişlerdi.

"Ben--Seungri'nin beni affetmesini sağlayacağım--yapacağım şey bu."

Youngbae iç çekip ona baktığında Jiyong çok fena ağlamak istiyordu, ama yapamazdı.

"Neden yaptın, dostum?" Adam bakışlarını ondan kaçırıp kafasını iki yana salladı ve dirseklerini dizlerine yaslayıp başını ellerinin arasına aldı. "Düşünüp duruyorum---ben Hyorin'i o şekilde görseydim..--" tekrar ona döndüğünde Jiyong arkadaşının bunu gerçekten düşündüğünü biliyordu. "Aklımı kaybederdim, Jiyong." Youngbae bunun hayaline bile katlanamıyormuş gibi söylediğinde Jiyong bir şey söylemeden başını hafifçe eğdi ve koltuğuna bakmaya başladı.

"Ne değişti, Jiyong? Bunu yaptığına göre---onu sevmiyor olmalısın." Youngbae kafası karışık bir şekilde sorduğunda Jiyong kafasını iki yana salladı.

"Şimdi neden onu rahat bırakmıyorsun?"

"Bırakamıyorum." Jiyong başını kaldırıp adama baktığında gözlerinin dolduğunu biliyordu ama ağlamayacaktı, buna hakkı yoktu. "Beni biliyorsun Bae--ben---ben oralarda bir yerlerde aradığım ama bir türlü bulamadığım bir şey olduğunu düşünüp durdum--sanki tüm bunlar yeterli değilmiş gibi." Aniden yuvarlanan birkaç damla gözyaşını hızla sildi ve biraz duraksayıp nefes aldı, ağlayamazdı.

"Gözünün önündeydi, dostum." Youngbae alçak bir tonda söylediğinde Jiyong başıyla onayladı, birkaç kez.

"Bilmiyordum----Anlamadım, Bae." Dürüst olduğunu anlaması için yalvarır gibi ona baktığında Youngbae'nin tekrar iç çektiğini gördü, buna katlanamıyor olmalıydı.Kendilerini bildikleri zamandan beri arkadaşlardı ve Youngbae'nin onu asla böyle görmek istemediğini biliyordu.

"Anlamadım ve ben---bunun bir şey hissettirmeyeceğini düşünmüştüm.Onu ilk kez aldatmıyordum, Bae.Bu---bu aldatmak gibi bile değildi." Jiyong ellerini göğsüne götürüp birkaç kez hafifçe vurdu. "Her zaman benim hakkımdaydı---herkes benim iyi olduğumu düşünüyordu ama o her şeyde iyiydi.O olmadan bir şey yapmayı çoktan unutmuştum ve---bunu kabullenemiyordum, Bae.Hiçbiriyle---etkilendiğim için yatmadım.Bu sadece---kendimi kanıtlamanın bir yolu gibiydi." Jiyong sonunda tüm düşündüklerini birine söylediğinde bunun ona kendini iğrenç hissettireceğini düşünmüştü ama duraksayıp derin bir nefes aldı, sanki yükü biraz hafiflemiş gibiydi.

"Onun görmesini beklemiyordum--görse bile böyle hissedeceğimi düşünmemiştim, Bae." Jiyong dudağını ısırıp tekrar duraksadığında Youngbae kaşlarını kaldırıp ona baktı.

"Kendini sıkmayı bırak."

"Sorun değil ben---iyiyim." Jiyong hızla onu geçiştirdi çünkü Youngbae'nin buna şaşırdığını biliyordu, Jiyong böyle anlarda ağlamaya başlayıp saatlerce susmayacak biriydi.Ama inatla ağlamıyordu.

"O gerçekten---" Youngbae sesini alçaltıp ona baktı. "--sizi gördü mü?"

Jiyong başıyla onayladığında adam tekrar nefes verdi.

"Bana---beni öldürmek istiyormuş gibi bakması gerekiyordu---Beni parçalamak istiyor olmalıydı." Jiyong, Seungri'nin içeri girdiği anı tekrar görebiliyordu, her gün gördüğü gibi.

"Ne?" Youngbae kaşlarını çatıp ona baktı. "Size saldırdığını düşünmüştüm."

Jiyong kafasını iki yana salladı.

"Hepiniz içeri dalıp adamı yumruklamaya başladığını düşünüyorsunuz, değil mi? Çünkü Seungri böyle yapar." Jiyong gülüp ona baktı.

"Kolu kırılmıştı, Jiyong."

"Nasıl kırdığını bilmiyorum." Jiyong burnunu çekerken söyledi. "O gece kırmış ama--bize dokunmadı bile."

"Buna inanamıyorum.Bunu konuştuğumuza---inanamıyorum." Youngbae sinirle yüzünü ovaladığında Jiyong'un tek yapabildiği elleri kucağında, orada öylece oturmaktı.Seungri'nin ona nasıl baktığını hatırlayabiliyordu, çocuk kızgın görünmüyordu.Jiyong onun her karışını bilirdi ve Seungri kızgn değildi, Seungri ona sanki Jiyong'un kalkıp bunun gerçek olmadığını söylemesini istermiş gibi bakıyordu.Jiyong kesinlikle sarhoştu, ama Seungri'yle göz göze geldiği an vücudundaki alkol işini yapmayı kesmiş gibi hissetmişti.Üzerindeki adamın ne yaptığı umrunda değildi, Jiyong ellerini adamın omuzlarından çekmek istedi ama öylece kalmıştı, şimdi en başta neden ona dokunduğunu bile bilmiyordu.Şimdi nedense ona öyle dokunduğunu farketmek Jiyong'un bile midesini bulandırmıştı.

"Çok üzgündü." Jiyong bir süre sonra söylediğinde Youngbae soru sormayı kesmişti ama hala yanında oturuyordu.

"Sanki---hayatında hiç olmadığı kadar üzgündü, Bae." Kafasını kaldırıp ona üzüntüyle bakan Youngbae'ye baktı. "Seslerimi duydu, beni başka biriyle--- başka birine dokunurken gördü ve--" Jiyong istemsizce ellerini hareket ettirmeye devam ederken aklındakileri açıklamaya çalışıyordu ama bu gerçekten kolay değildi. "Benden nefret etmesi gerekiyordu---etmiyor, Bae." Anlamasını ister gibi Youngbae'ye baktı. "Bunu unutamıyor---aklından silemiyor--bana bakamıyor çünkü beni çok seviyor."

"Dünyadaki hiçbir şeyi senin kadar sevdiğini sanmıyorum, Jiyong." Youngbae bunu zaten biliyormuş gibi söylediğinde Jiyong güldü.Tabii ki biliyordu, herkes görmüştü, bir tek Jiyong görememişti.

"Kendini sevmeyen biri--başkalarının da onu sevmeyeceğini düşünüyor." Mırıldanıp ellerini tekrar kucağına bıraktı.

"Senin bir aptal olduğunu hep biliyordum ama bu kadarını tahmin etmemiştim." Youngbae gülümseyerek söylediğinde Jiyong kafasını kaldıramadan adamın kollarını sırtında hissedince nefes verip hızla Youngbae'ye sarıldı.

"Beyinsiz." Adam sırtını sıvazlarken söylediğinde gülümseyip Youngbae'nin onu bir süre öyle tutmasına izin verdi.Bu kesinlikle iyi gelmişti, birine en son ne zaman sarıldığını hatırlamıyordu.

"Bu ağlamakla ilgili şey ne?" Youngbae geri çekilip sorduğunda Jiyong adamın bir şeyler olduğunu anladığını biliyordu.Çünkü Youngbae onu tanırdı ve hala ağlamıyor oluşu tabii ki adamın dikkatini çekmişti.

"Ağlayamam." Jiyong gülümseyip ayağa kalktı ve adamın kupasını aldı.

"Bu soğumuş olmalı."

~

"Bana---Bana bunu yapmaya hakkın yok!"

Seungri bağırmaktan öte, gürlediğinde, Jiyong hareket bile etmeden koltukta oturmaya devam etti.

"--Nefret ediyorum!---Beni duydun mu?!---Sana bakamıyorum bile!" Fazla içtiği belli olan sarışın aniden elinin altında olan televizyona sertçe vurdu ve Jiyong yere bakmaya devam etti.Seungri etraftaki şeyler yerine ona vurmaya başlasa daha iyi hissederdi, ama bunun olmayacağını biliyordu.

"Derimi---derimi yüzmek istiyorum, Jiyong!" Çocuk ellerini sıkarken bağırmaya devam etti. "Sadece git!---kaybol--yok ol---bilmiyorum, Jiyong---gidip iş arkadaşlarımdan biriyle daha yat---Ama gözümün önünde durmayı kes! Evime gelmeyi kes! Ben---bunu yapamıyorum!"

Seungri sandalyelerden ayakta kalanı da bir tarafa fırlattıktan sonra derin bir nefes alıp kendini koltuğa attığında Jiyong hala aynı yerde oturuyordu.

"Bu---bu çok komik." Çocuk gülmeye başlayıp üzerindeki beyaz gömleğin birkaç düğmesini açtı, dakikalardır odayı talan etmişti ve Jiyong terleyip yorulmasına rağmen sinirinin hala geçmediğini biliyordu.

"Ben---her zaman oynadığını düşündüm." Seungri hala gülmeye devam ederken sertçe zaten dağılmış olan saçlarını iyice dağıttı. "--sert görünüyordun--şirketin altın çocuğu!" gülmeye devam ederken yanında duran ceketini odanın diğer tarafına fırlattı.

"Ama ben hep---bunun bir yalan olduğunu düşündüm.Bunu---ne kadar kabullenmek istemesen de beni sevdiğini düşündüm."

"Seni seviyorum, bunu biliyorsun."

"Yapma!" Seungri gözleri kapalıyken ellerini yukarı kaldırarak söyledi. "Senin hiçbir şeyi sevdiğin yok!"

"Seni seviyorum, Seungri."

Çocuk kafasını iki yana sallayıp ellerini saçlarında sıkmaya başladıktan sonra ayağa kalktı ve onun yüzüne bile bakmadan mahvettiği koridora yöneldi.

"Bundan nefret ediyorum---her şeyden nefret ediyorum!"

Jiyong çocuğun yatak odasına gidene kadar birkaç eşyayı daha devirdiğini duyabiliyordu.Aslında hala bunu Seungri'ye nasıl yaptığına inanamıyordu, bunu kendine neden yaptığını bilmiyordu.Seungri'nin onu bu kadar sevmesinin Jiyong'u önceleri neden korkuttuğunu bilmiyordu, ama şimdi korkutmuyordu.

Yavaşça ayağa kalkıp çocuğun etrafa saçtığı eşyaları toplamaya başladı.Seungri'nin nasıl ağladığını duyabiliyordu, bu kesinlikle göğsünün sol tarafında tarif bile edemeyeceği bir acıya neden oluyordu.

Çocuğun biraz önce parçaladığı masanın parçalarından biri elini kestiğinde ağladığını farkedip duraksadı ve hızla gözyaşlarını sildi.Ağlayamazdı.

Yere oturup sırtını koltuğun arkasına dayadı ve gözlerini kapattı.Seungri hala ağlıyordu, bu kadarını kaldıramıyor olmalıydı.Ama Jiyong hiçbir zaman böyle olacağını düşünmemişti, hiçbir zaman Seungri'yi başkasıyla görse canının bu kadar yanacağını düşünmemişti.Aralarında bir şey olmamasının bir önemi yoktu, Jiyong çocuğun hala onu sevdiğini adı gibi biliyordu.Ama bu her sabah kızları yollarken canının yanmasına engel değildi.Seungri'nin bunca zaman ona nasıl katlandığını bilmiyordu, muhtemelen şimdi Jiyong'un katlandığı nedenden yapmıştı.

Çocuğun sesinin kesildiğini duyduğunda derin bir nefes verip ayağa kalktı ve yerdeki parçalanmış mobilya eşyalarını toplayıp savurduğu sandalyeleri tekrar kaldırdı ve yerlerine koydu.Seungri'nin odasına yönelirken koridorda dağıttığı eşyaları toplamaya devam etti.Ama odası da diğer taraflardan farksızdı, çocuk koca aynayı paramparça etmişti ve Jiyong sürgülü dolabın artık açılacağını düşünmüyordu.

"Artık buraya gelme." Seungri arkası ona dönük bir şekilde yatarken söylediğinde Jiyong boğazının kuruduğunu hissetti.Bunu elinden almasını istemiyordu, her ne söylerse söylesin Seungri'yi görmek, hala onu sevdiğini bilmek Jiyong'a iyi geliyordu.Şu an mutfaktaki favori bıçağından uzak durmasının tek nedeni buydu.

"Yarın söylediğimi yapacağım." Çocuk bir cevap beklemeden devam ettiğinde Jiyong'un dinlediğini biliyordu. "Yarın birini tam o duvarın önünde becereceğim, Jiyong."

Adam gözlerini kapatıp bir şey söylememeye çalıştı, hafifçe titreyen dudakları tam o anda özür dilemeye başlamak istiyordu.Böyle bir aptallığı bir daha asla yapmayacağının sözünü vermek istiyordu, hüngür hüngür ağlamak istiyordu; ama Jiyong bunu yapamayacağını biliyordu, Seungri'ye bu kadarını yapamazdı.

"Gelme."

Çocuğa bir cevap vermeden odadan çıkıp kapısını kapattı.Salona gidip diğer dağınıklıkları da toplamak istiyordu, sonra duş almalıydı ama elini kapının kolundan çekemediğini farketti.Adım atamadığını anladığında yutkunup yavaşça kapının dibine oturdu.

Jiyong iyiydi, bir sorun yoktu.

"On." gözlerini kapatıp başını kapıya yaslarken mırıldandı.

~

Jiyong çocuğu dinlemesi gerektiğini biliyordu, bunu yapmayı kesmesi gerekiyordu.Ama duramayacağını biliyordu çünkü sabahları yataktan kalkıp kendini parçalara ayırmamasının tek nedeni Seungri'ye gitmekti.Yine de kapının önüne geldiğinde şifreyi girerken midesinde çok garip bir his oluştu.Seungri de böyle hissetmiş olmalıydı, korkmuş olmalıydı, öyle bir sahne görmek istememiş olmalıydı.Jiyong'un onu aldatması bir sır değildi, ama Seungri genelde bunları önemsemezdi çünkü adamın duracağını düşünüyordu.Sonunda kabullenip duracaktı.Çocuk onu fazla seviyordu, herkesin düşündüğünden daha fazla, öyle bir manzarayı kaldıramayacak kadar fazla.Jiyong'un yaptığı şeyi bilmesiyle onu görmesi çok farklıydı, ve Jiyong bunu şimdi anlayabiliyordu.Her sabah gidip kim olduklarını bile umursamadığı kızları çocuğun evinden kovuyordu.Ama yine de kilidi açılan kapıyı geriye doğru ittiğinde ellerinin titrediğini hissedebiliyordu, bilmekle görmek aynı şey değildi.Bunun seksle bir ilgisi yoktu, Jiyong çocuğu başkasının saçına dokunurken gördüğünde bile ağlamaya başlamak istiyordu, onu başkasını sarmalarken gördüğünde muhtemelen Seungri'den daha beter bir hale girerdi.Çünkü Seungri her zaman daha güçlü olmuştu.

Korkuyla içeriye doğru birkaç adım attığında duymaktan çok korktuğu sesler yerine başka bir ses duyunca kalbinin göğsünü zorladığını hissetti,Sanki kalbi bile artık Jiyong'a ait olmak istemiyor gibiydi, tüm bu yaptıklarının ağrısını çekmeye dayanamıyordu.

Jiyong evi önceki günden daha beter bir halde bulduğunda yutkundu ve Seungri'nin iç çekme seslerinin geldiği odaya yöneldi.

Seungri hiçbir zaman o kadar acımasız olmamıştı, onun kadar değildi.

Çocuğun koltuğun üzerinde arkası ona dönük bir biçimde yattığını gördü, daha çok büzüşmüş gibiydi ve Jiyong onu daha önce asla böyle görmediğini biliyordu.Muhtemelen bu dünyada ondan daha fazla kimseyi sevemeyeceğini bildiği Seungri'yi bu hale sokanın yine kendisi olduğunu bilmek kalbinin daha da çok dışarı çıkmak istemesine neden oluyordu.Önceden ona dokunmanın bu kadar iyi hissettirdiğini anlayamamıştı, çünkü Jiyong bu kadar aptaldı.Şimdi Seungri'ye uzanıp dokunmak için geberiyordu ama ağlayamayacağı gibi bunu da yapamazdı.

"Beni hiç sevmedin." Seungri bir süre sonra nefeslerinin arasında söylediğinde Jiyong hala orada ne yapacağını bilemeden dikiliyordu.

"Seni seviyorum, Seungri."

"Sevmiyorsun!" Çocuk birden bire doğrulup ona baktığında Jiyong kendini yıllar önceki maknaeye bakıyormuş gibi hissetti, Jiyong'un düet yaptıkları gruptaki kızlardan birinin başını okşadığını gördüğünde de yüzünde bu ifade vardı.

"Sevmiyorsun! Ben---ben senin için bekliyordum." Seungri ağlamaya devam ederken ellerinden birini göğsüne götürdü. "Konferans bitmişti ve---seni arıyordum." gülüp kafasını iki yana salladığında Jiyong'un tek görebildiği şey yanaklarından hızla süzülmeye devam eden gözyaşlarıydı.Bu ana kadar Seungri'nin ona neden hep ağlamamasını söylediğini anlamamıştı, ama şimdi çok fena anlıyordu çünkü çocuğun ağlamayı kesmesi için ne yapması gerekiyorsa yapardı.

"Odaya girdiğimde biliyordum---bir tarafım çekip gitmem ve---aslında bunu uydurduğumu---düşünmemi istiyordu."

Jiyong aynı yerde durmaya devam etti, Seungri o gün hakkında bir yıldır tek kelime bile etmemişti ve eğer şimdi söyleyecek bir şeyi varsa Jiyong bunu duymaya mecburdu.

"Seslerinizi duydum." Çocuk karşıdaki koltuğa boş boş bakarken söyledi, muhtemelen koltuğu görmüyordu bile.

"İniltilerinizi duydum."

Seungri aniden ona dönünce Jiyong hızla gözlerini kapattı.

"Seni duydum!---Bana bak, Jiyong!"

Seungri'nin omzunu ittiğini hissettiğinde söylediğini yapmadı, ağlayamazdı ve bu göğsünün sıkışmasına neden oluyordu.

"Beni hiç sevmedin!"

Jiyong onu tekrar iten Seungri'ye aldırmadan hızla gözlerini açtı, çocuğun bunu söylemesinden hoşlanmıyordu çünkü insanlar ne düşünürse düşünsün bu doğru değildi.

"Seni seviyorum."

"Hayır!" Seungri gözlerinin içine bakarak bağırdığında Jiyong sanki bir yıldır üzerine sinen görünmezliğin ortadan kalktığını hissetti, ama şimdi daha da çok ağlamak istiyordu.Tam bir yıldır farkında olmadan döktüğü birkaç gözyaşından başka hiçbir şey yoktu, bir kez olsun ağlamamıştı çünkü buna hakkı yoktu.

"Seni duydum!---Seni onun altında inlerken duydum!"

"Üzgünüm--çok üzgünüm Ri--lütfen--"

"Benimle konuşma!" Seungri gözlerini kapatıp avuçlarını havaya kaldırınca Jiyong çocuğun ıslak yanaklarına baktı.Bunu yaptığına inanamıyordu.

"Seni gördüm!---Seni bir kez bile aldatmadım, Jiyong! Neden biliyor musun?!" Çocuk gözlerini açıp tekrar ona baktığında Jiyong gözlerini kaçıramıyordu çünkü kendini kanıtlamak için başkalarıyla beraber olmasına neden olan Seungri'nin ona bakmasını bile özlemişti, durumu bu kadar kötüydü.

"Çünkü birini sevdiğinde böyle seversin!" Seungri kendi göğsüne vururken söylediğinde Jiyong çocuğun ona vurmasını çok isterdi, ama canını ne kadar yakarsa yaksın bunu yapmayacağını biliyordu.

"Bendim!---Seni seven bendim! O kapıyı açıp seni başkasının altında gören bendim, Jiyong!"

Jiyong daha fazla dayanamayıp ellerini yüzüne götürdü.Seungri'nin ona her baktığında aynı sahneyi hatırladığını biliyordu.

"Ne söylememi istiyorsun? Ne yapmamı istiyorsun, Ri?--Ölüyorum---sensiz geberiyorum." mırıldanıp yüzünü ovuşturmaya devam etti, çok fena ağlamak istiyordu, bir yıl boyunca hiç istemediği kadar.

"Bunu düşünüp duruyorum ve---seninle o an göz göze gelmektense--ölmeyi yeğlerdim, Seungri." dudaklarının arasından titreyen bir nefes kaçtığında aylardır denemediği kadar fazla deniyordu, ağlamamaya çalışıyordu.

"Benim sorunum ne biliyor musun?" Çocuğun sesini duyduğunda koridora yöneldiğini farketti. "Ben ölmeni yeğlemezdim." Çocuğun odasına ilerlediğini görünce elleriyle hızla akan birkaç gözyaşını sildi.Bu Jiyong'tu, herkes onunla sadece oynadığını düşünse de yıllardır farkında olmadan çocuğa her geçen gün daha da fazla aşık olmuştu.Ve bu Seungri'ydi, onu herkesin tahmin ettiğinden bile fazla seviyordu.

Jiyong kendine engel olamadan gülümseyip dağılmış olan odayı toplamaya başladı.

Kimse bilmiyor olabilirdi, ama ikisi biliyordu.

~

"Hayır! Buna katlanamıyorum, Jiyong! Artık bunu istemiyorum!"

Jiyong çocuğun ciddileştiğini görünce panikledi, ona kızıp bağırması gerekiyordu ve sonra hayatlarına devam edeceklerdi.Ama Seungri onu terkedecekmiş gibi konuşmaya başladığında panikleyip kafasını kaldırdı.

"Beni hiç sevmiyor musun?!---Neden--Tanrım---Ji." Çocuk onun ağlamaya başladığını görünce gözlerini kapatıp iç çekti.

"Tabii ki seni seviyorum, Seungri."

"Sadece---ağlamayı kes ve konuşalım, tamam mı?"

Jiyong kafasını hayır anlamında salladığında gözyaşları akmaya devam ediyordu.

"Benden ayrılacakmışsın gibi konuşuyorsun ve---bunu istemiyorum, Seungri."

"Senden ayrılmıyorum---bana bak--hey." Çocuğun sesi yumuşadığında Jiyong onun avuçlarını yanaklarında hissetti ve Seungri başını kaldırıp ona baktı.

"Sadece beni anlamanı istiyorum, Jiyong."

"Üzgünüm." Jiyong iç çekerek söylediğinde çocuk pes edip onu kendine doğru çekti.

"Tamam---sorun değil bunu sonra konuşuruz, Ji."

Jiyong çocuğun avucunun sırtında hareket ettiğini hissettiğinde gülümseyip yanağını onun omzuna dayadı ve başıyla onayladı.Sonra konuşmayacaklarını biliyordu, Seungri'nin onu ağlarken görmeye dayanamayacak kadar sevdiğini biliyordu; ve Seungri'yi her hayal kırıklığına uğrattığında kendine hakim olamadan ağlamaya başlayacağını da biliyordu, tek bilmediği şey bunu nasıl durduracağıydı.

Bu Jiyong'tu, bunu durduran kişinin yine Seungri olacağını bilemezdi.

~

Jiyong çocuğun onları gördükten sonra nereye gittiğini bilmiyordu.Aslında kendini bir çöpten beter hissettiği çok an olmuştu, bu hisse alışkındı.Ama bu bambaşka bir şeydi, bunu nasıl tarif edeceğini bilmiyordu.Kalbi sanki ağzından çıkacak gibiydi ve sanki bir anda koca fanus kırılmıştı ve aniden kendini dışarıdan görmüştü, her şey bitmişti.Seungri'yle göz göze geldiği o an aslında orada olmak istemediğini anlamıştı.Hayır, yapmak istediği şey bu değildi.Kollarında olmaktan zevk aldığı tek bir adam vardı ve Jiyong saniyeden bile daha kısa bir anda, tüm bunları geri sarmak istemişti.Etrafta onunla alay edip gülümseyen tüm arkadaşlarına gülüp evet demek istiyordu, evet ona çok fena aşığım, ne yapabilirim, tüm kontrol onun elinde demek istiyordu.Çünkü tüm bunlar istediği şeyler değildi, ama Seungri'nin gözlerine baktığı ana kadar bunu nasıl durduracağını bilmiyordu.

Artık bunu düşünmesine gerek bile kalmamıştı, çünkü durmuştu, tam o an içinde hala aslan olmaya çalışan taraf durmuştu ve sanki karşısına geçip ne yaptığını sorar gibiydi.Sanki bunun suçlusunun o olmadığını, Jiyong'un bir türlü Seungri'ye izin vermeyen egosu olduğunu söyler gibiydi.

Ve Seungri kapıdan kaybolduğu andan sonra, Jiyong bunların altında eziliyor gibi hissetmişti.Utanç duymuyordu, utanmasını gerektirecek öyle şeyler yapmıştı ki, birinin onu bir adamın altında görmesi bunların yanında hafif kalıyordu.Üzülmüştü, çok fazla üzülmüştü ama o anda hiçbir duygu sesini çıkaramıyor gibiydi.Seungri gideli henüz beş dakika bile olmamıştı ve Jiyong pişmanlığının sesinden diğerlerini duyamıyordu, çünkü en yükseği oydu.

Çocuğun kolunu duvarlardan birini parçalarken kırdığını bilmiyordu, ama Jiyong utanmıyordu, tek istediği Seungri'ydi.Ondan deli gibi özür dilemek istiyordu, o gecenin öncesine dönüp o herifle sırf yemekteki herkes Seungri'nin kocası gibi göründüğünü söylediği için yatmamayı istiyordu.Onun yerine gidip sıcak bir duş alırdı ve kedisiyle koltukta uzanırdı, Seungri gelene kadar televizyon izlerdi.Tek yapmak istediği buydu.

Kapının açıldığını duyduğunda deli gibi tırnaklarını yediğini farketmemişti.

"Seungri--"

"Sakın." Çocuk iki gün sonra sonunda eve geldiğinde yüzüne bile bakmadan elindeki anahtarları masaya attı. "Sakın ağlama, Jiyong.Sakın."

Seungri yatak odasına yönelip kapıyı kapattığında Jiyong kalktığı koltuğa tekrar oturdu ve ellerini kucağına koydu.

"Tamam." mırıldanıp başını yastığa koydu ve bacaklarını kendine doğru çekti.Hayatının hatasını yapalı iki gün olmuştu ve onu düzelten kişinin yine Seungri olması çok ironikti, Jiyong şimdi durduğu yerden geriye baktığında neyi kabullenemediğini anlamıyordu.Onu her şeyden fazla seven birini geri sevmeyi mi? Zayıf olmak bu muydu yoksa gücün hala onda olduğunu göstermek için etraftaki insanlarla yatmak mıydı? Şimdi baktığında çocuğu yanında istemediği her an için geçmişteki haline sert bir tokat atmak istiyordu.

Bu Jiyong'tu, Seungri onu sarsmadıkça neyi yanlış yaptığını anlamazdı.

~

"Hey---nasılsın?" Youngbae gülümseyerek kolunu ona dolayınca Jiyong şaşırdı ama dudakları hızla kıvrıldı, onu kesinlikle özlemişti.

"İyiyim."

"Hyung!-- Gidip Seungri'yi getirelim! Konuşması bitmiyor!" Daesung gülerek yolun karşısında telefonla konuşmaya devam eden sarışını işaret edince Youngbae sırıttı.Konu maknae'yi rahatsız etmek olduğunda tüm üyeler kaç yaşında olduklarını umursamazdı.

"İzle." Youngbae onun omzuna vurup Daesung'la beraber kafeden çıkmadan önce söylediğinde Jiyong güldü.İkili yanına gidip onunla uğraşmaya başladı ve Jiyong Seungri'nin yüzünü ekşitip kouşmaya devam ettiğini görebiliyordu.Gülümseyip lavaboya gitmek için yerinden kalktı, en azından herkes hala aynıydı.

Tuvalete girip kapıyı kapattıktan sonra lavaboya ilerlemek üzereydi ama olduğu yerde kalakaldı.Sağlam bir sarsıntı olduğunu hissettiğinde tek yapabildiği duvarın yanında duran metal parçayı tutmak olmuştu.Daha önce bu kadar uzun bir depreme tanık olduğunu hatırlamıyordu, bu sanki bina neredeyse devrilecek gibi hissettirmişti.

"Jiyong!----Jiyong!"

"Buradayım--" Aniden birinin kapıyı zorladığını duyduğunda güçlükle söyledi.

"İyi misin?--Hey--" Seungri birden bire içeri daldığında Jiyong zorlukla yutkundu, midesi çok fena bulanıyordu ve başı dönmeye devam ediyordu.Nefes alışverişlerinin hızlandığını hissedebiliyordu, bu o bir şeyin nefes almasını engellediği anlardan biriydi ve Jiyong o anlardan fazla korkuyordu.

"Seungri?----Bir şeyi var mı?"

Jiyong diğerlerinin sesini duyduğunda bir adım atmak istedi ama yapamadığını farkettiğinde ellerinden biri hızla boğazını buldu.

"Onu buradan çıkaralım---kapıyı aç--" seslerin kime ait olduğunu ayırt edememeye başladığında gözlerinin kararması çok uzun sürmedi.Aslında bu önceden sık sık olurdu, yurtdışına tek başına seyahat etmek zorunda kaldığında geceleri, önceki günün yalnızlığını üzerinden atamadığında gündüzleri, fazla kalabalık bir yere yanında tanıdığı kimse olmadan girdiğinde herhangi bir saatte, hiç tahmin etmediği bir anda provaların ortasında, Jiyong buna alışmaya başlamıştı.Ama bir yıldır hiç olmamıştı, çünkü Jiyong çok fazla deniyordu.Bu tarz bir rahatlamaya ya da boşalmaya bile hakkı olmadığını düşünüyordu ve bu Jiyong'tu, konu kendine acı çektirmek olduğunda etraftaki herkesten daha tecrübeliydi.

Arabada olduğunu farkettiğinde midesi hala çok beterdi, sanki kalbini kusacak gibi hissediyordu ve ölümden daha kötü bir his varsa bu sadece onun gibi olanların anlayabileceği bir şeydi, tekrar tekrar ölüm korkusu yaşamak ölümden daha korkutucu olabilen tek şeydi.

Arkadaşlarının seslerini duyuyordu ama hala ne dediklerini tam olarak anlayamıyordu.Gözlerini zorlukla araladığında bir şey söylemek için çabalamak üzereydi, ama sonra durdu.Arka koltukta Seungri'ye yaslı bir şekilde oturduğunu farkettiğinde tekrar yutkunması gerekti.Derin bir nefes aldığında alışkın olduğu bir kokunun içini doldurması midesinin şimdi daha da beter olmasına neden olmuştu.

"Hyung---arabayı durdur."

Seungri aniden söylediğinde Jiyong'un gözlerini açtığını farkedip adamın başını koltuğun arkasına yasladı.

"Hey--işte."

Sarışın ön tarafta oturan Daesung'un uzattığı su şişesini kapıp içmesi için dudaklarına yaklaştırdığında, Jiyong'un hala sabit tutamadığı başını kaldırmak için elini ensesine götürdü.

"Üzgünüm, ben---üzgünüm--" Herkes kendine gelmesi için ona biraz zaman verdiğinde, Jiyong birkaç dakika sonra mırıldanıp hızla akan birkaç gözyaşını sildi.Neden böyle hissettiğini bilmiyordu, ama tam yanında duran ve bir zamanlar hayatındaki en önemli kişi olan birinin aylar sonra, yaptığı her şeye rağmen onunla böyle ilgilenmesi Jiyong'un daha da fazla kusmak istemesine neden oluyordu.Ölmeyeceğini hepsi biliyordu, bu Jiyong'un her zaman geçirdiği ataklardan biriydi ve herkes artık o anlarda nasıl davranacaklarını öğrenmişti.Jiyong'u arabanın arkasına taşıyıp diğerlerine onu hastaneye götürmesini söylemek çok acımasızca olmazdı, Jiyong'un yaptığı şey kadar acımasızca olmazdı.Ama bu Seungri'ydi, asla onun kadar acımasız olmamıştı.

Jiyong öndeki adamların arabadan indiğini farkedince kaşlarını hafifçe çatıp gözlerini açtı, ne kadar zamandır başı arkaya yaslı durudğunu hatırlamıyordu.

"Bitti." Seungri söylediğinde çocuğa dönüp baktı ama kesinlikle ona bakmasını beklemiyordu.

"Ağlayabilirsin."

Jiyong tekrar gözlerini kapattı.

"Hayır."

"Yeter, Jiyong."

"Hayır."

Jiyong çocuğun iç çektiğini duydu ama umrunda değildi, ağlamadan kaç sene geçirmesi gerekiyorsa geçirecekti.Hap almadan, içinde ne olduğunu bilmediği ama sırf onu uyuşturduğu için hoşuna gittiği sigaralardan tek bir duman çekmeden ne kadar uzun yaşaması gerekiyorsa yaşayacaktı çünkü bunu hissetmesi gerekiyordu, tamamen ayık ve uyanık olmalıydı.Bu pişmanlık hayatında hissettiği en gerçek şeydi ve bundan asla kaçmayacaktı, bu kadarını yapamazdı.

"Hayır----yapma---Seungri--" Jiyong gözlerini açmadan kollarını geriye çekti.Bu Jiyong'tu, bir şeyi yapmayacağını söylüyorsa yapmazdı, ama bu Seungri'ydi, Jiyong'u adamın kendini bildiğinden bile daha iyi bilen tek kişiydi.

"Yeter."

"Hayır---hayır---" Jiyong tamamen pencereye yaslandığında kollarını çocuğun ona uzanan kollarından çekmeyi denedi ama en iyi halinde değildi ve en iyi halinde bile olsa bu kendiyle kavga etmek gibiydi, çünkü bir tarafı Seungri'yi dinlemek için ölüyordu.

"Bunu yaptığıma inanamıyorum---bu kadar aptal olduğuma--seni kaybettiğime inanamıyorum--" Çocuğun kollarını etrafında hissettiğinde gözleri hala kapalıydı, sanki arabanın içinde gittikçe küçülüyormuş gibi hissediyordu.

"Üzgünüm, Seungri----ben--hiç olmadığım kadar üzgünüm ve--sadece ölüp gitmek istiyorum ama bunu bile beceremiyorum--"

"Sana söyledim, ölmeni yeğlemezdim."

Jiyong daha fazla dayanamayıp kollarını ona doğru eğilen Seungri'nin boynuna doladı ve gözleri hala kapalıyken yanağını çocuğun boynuna yasladı.

"Üzgünüm Ri----çok üzgünüm--seni çok seviyorum---ben--özür dilerim--" gözyaşlarının arasında nefes almaya çalışırken kesik kesik mırıldanmaya devam ettiğinde ağlamayı kesemeyeceğini biliyordu, Seungri'nin avucunun sırtını okşadığını hissederken bunu yapamazdı.

"Özür dilerim---çok özür dilerim--"

Kaç kez aynı cümleyi tekrar ettiğini bilmiyordu, tam bir yıldır tek yapmak istediği Seungri'den özür dileyip ona onu sevdiğini söylemekti.Çünkü bunu Seungri'den duyduğu ama çocuğa geri söylemediği her an için kalbi onu her geçen gün daha da zorluyordu ve Jiyong buna artık nasıl dayanacağını bilmiyordu.

Ne kadar süre ağladığını bilmiyordu ama çocuğun mavi tişörtünün omzunu ıslatacak kadar ağladığını görebiliyordu.Bu elinde değildi, sanki vücudu tamamen onu dinlemeyi bırakmıştı ve artık bu kadar şeyi içinde tutabileceğini düşünmüyordu.Seungri ona böyle izin verirken yapamazdı.Yaptığı her aptallık için ağlamak istiyordu, Seungri'nin ellerinin diğer kızların saçlarında gezdiği anlar için, çocuğun ona vurmayı aklından bile geçirmediğinden evi darmadağın ettiği her an için, hiçbir şey için ağlamayan sevgilisinin onun yüzünden kör kütük sarhoş olup ağladığı geceler için, Seungri'nin onu sevmediğini düşündüğünü söylediği her an için ağlamak istiyordu.

Ve ağlamıştı da.

Seungri'nin onu kollarının arasında ne kadar tuttuğunu bilmiyordu, ama Youngbae ve Daesung ellerinde kahvelerle sonunda arabaya döndüklerinde başını çocuğun omzundan kaldırıp camdan dışarı baktığında havanın karardığını gördü.

Kimse bir şey söylemediğinde Jiyong kendini iyi hissediyordu, daha fazla ağlamak istese de ağlayamayacak gibiydi.Sanki daha fazla gözyaşı kalmamıştı ve Youngbae arabayı tekrar çalıştırdığında başını hala tek kelime etmeyen Seungri'nin omzuna yasladıktan sonra, kaldıramayacağı kadar ağırlaşan göz kapaklarının kapanmasına izin verdi.Muhtemelen yarın tüm gün evde kalması gerekecekti çünkü hayatı boyunca bu kadar ağladığını hatırlamıyordu ve gözlerinin ne kadar şişeceğini tahmin edebiliyordu.Ama bu umrunda bile değildi.

"Bunu yapmak zorunda değilsin, Seungri."

"Sorun değil." Adamların konuşmalarını duyduğunda yavaşça gözlerini açtı ve evinin önünde olduğunu farketti.

"Tamam---o zaman görüşürüz." Youngbae'nin gülümsediğini görünce bir şey anlamadan adama baktı, konuşmak için fazla yorgun hissediyordu.

"Hala aynı mı?" Seungri kapının önündeki kilidi işaret edince Jiyong bir süre anlamadan ona baktı ama sonra başıyla onayladı.O eski püs yurt odalarının birinde Seungri'yi öptüğü ve çocuğun deli gibi kızardığı günden beri, Jiyong'un tüm şifreleri aynıydı.

Çocuk şifreyi girip kapıyı açtığında Jiyong onu takip etti, Seungri ışıkları yakıp perdelerin hala kapalı olduğunu ve masanın üzerindeki hazır yiyecek yığınını görünce iç çekti.

"Şu salak tavan hala duruyor mu?"

Çocuk ceketini çıkarırken sorunca Jiyong mutfağa yönelen sarışına bakıp gülümsedi, ama sanki yüzünün her kısmı acıyormuş gibiydi.

"Duruyor ve---tavalar salak olmaz."

"Seninki salak." Seungri aradığı tavayı eliyle koymuş gibi bulduğunda Jiyong çocuğun ne yapmak üzere olduğunu çok iyi biliyordu ve bu yüzünün ne kadar acıdığını umursamadan gülümsemesine neden oldu.

"Sadece bir tava."

"Salak bir tava."

Jiyong gülmeye başlayıp çocuğa yöneldi.

"Üzgünüm." Patatesleri tezgahın üzerine koyan çocuğun sırtına yaslanıp kollarını ona doladı.

"O kısmı geçtik, Jiyong."

"Üzgünüm--" Jiyong ona aldırmadan mırıldanmaya devam edip yanağını Seungri'nin sırtına yasladı.Bunun ne kadar iyi hissettirdiğini tarif bile edemezdi.Seungri'nin ona ait olduğu zamanlarının kıymetini bilmiyor oluşu daha fazla ağlamak istemesine neden oluyordu ama gözleri yalnızca yanıyordu, daha fazla gözyaşı akıtabileceğini sanmıyordu.

Seungri'nin bıçağı rahat kullanamamasına aldırmadan ona sarılmaya devam edip önceden önem bile vermediği her anı izledi.Bunu ona biri anlatsa ne saçmaladığını söyleyip inanmayacağına bile emindi, ama kesinlikle bir yıl boyunca kendini kaç kez öldürmek istediği umrunda değildi, tam şu an Seungri'ye yaslanıyorken, asla umrunda değildi.

Çocuk ona uyumasını söyleyip gittikten sonra Jiyong mutfağa dönüp ketçapla mayonezin yanında duran, patates kızartmasıyla dolu olan tabağa baktı.

Kesinlikle buydu, aradığı şey kesinlikle buydu ve Jiyong ilk kez kendinden bir yıl boyunca yaptığı şeyler için nefret etmiyordu.Aylar sonra ilk kez mutfak masasına oturup karnının gerçekten doyduğunu hissederek yemek yediğinde, onun hakkında hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordu.Çünkü bu artık komik değildi, tatlı, eğlenceli değildi; bu artık bambaşka bir şeydi.Jiyong, Seungri'ye hiç kimseye olmadığı kadar aşıktı ve bu mükemmel hissettiriyordu, hiç bir hapın hissettiremeyeceği kadar.O gece tek yaptığı tüm ışıkları kapatıp yatağa gitmek olmuştu ve bu içindeki duygu hiçbir bıçağın neden olamayacağı kadar iyi uyumasını sağlamıştı.

Ertesi gün bir duş alıp Seungri'nin evine yöneldiğinde hiçbir şey umrunda değildi, onu başka bir kızla bile görse kızı çekip alırdı ve gitmesini söyledikten sonra Seungri'yle ne kadar kavga etmesi gerekiyorsa eder, sonra da kahvaltı hazırlardı.Hiçbir şey umrunda değildi, Seungri onu affedene kadar ne kadar canını yaktığına aldırmadan devam edecekti.Çünkü bunu artık durduramazdı, kalbi ve beyni sanki her şey için onu suçluyordu, çocuğa soğuk davrandığı her gün için kalbi Jiyong'un vücudundan çıkıp gitmek istiyordu; beyni bunca aptalca seçimi onun yaptığına inanamayıp tekrar tekrar ona cevap vermeye utandığı sorular soruyordu.Ama ikisinin de onu suçlamadığı tek şey, Seungri'ydi.

Seungri'yi sevmek hayatında yaptığı en doğru şeydi ve bunu kimsenin elinden almasına izin vermeyecekti.

Jiyong hep yaptığı gibi yatak odasına yöneldi ve Seungri'nin onca yastık arasında tek başına yattığını gördü.Topuklu ayakkabılar, yere saçılmış kıyafetler yoktu.Sadece yanağı yastığa dayalı ve ağzı hafif açık bir şekilde uyuyan Seungri vardı.

Jiyong farkında olmadan ensesini ovalayıp başını eğdi ve çocuğa baktı.Önceden onu anlamıyordu ama şimdi tamamen anlıyordu, çünkü Jiyong da artık birini çok sevmenin ne anlama geldiğini biliyordu.

~

"Hyung sana verdiğim---hey!" Jiyong daldığı stüdyo odasında henüz düzenlemeyi bitirmediği şarkısının çaldığını duyunca kaşlarını çattı.

"Dosyanı çaldım! Kendi şarkım olarak yayımlayacağım!" Youngbae gülerken söylediğinde Jiyong gözlerini devirip bilgisayara yöneldi ve şarkıyı kapattı.

"Dosyalarımı karıştırmayı, bırak."

"Ben beğendim."

Bilgisayardan kafasını kaldırdığında Seungri'nin Youngbae'nin arkasındaki koltukta oturduğunu görünce yutkundu.

"Beğendin mi?-- Bayıldın!" Youngbae çocuğa dirseğiyle vurduğunda Jiyong, Seungri'nin utanarak gülümsediğini görünce kafasını eğip saçlarını dağıttı, kızarmak üzere olduğunu biliyordu.

Jiyong şimdiye kadar yüzlerce şarkı yazmıştı ve kesinlikle Seungri'de sonra olanlarda çocuğun parçaları vardı, ama Jiyong onun asla emin olamadığını biliyordu.Seungri adamın onu sevdiğine asla emin olamıyordu ve hiçbir şarkıyı tamamen kendisine yazdığını düşünmüyordu.Aslında Jiyong'un tamamen onu düşünerek yazdığı şarkılar vardı, ama egosu asla bunu belli etmesine izin vermiyordu.Araya sıkıştırdığı bir iki farklı cümleyle çocuğun aklını karıştırdığında, Seungri'nin emin olamayacağını biliyordu.Emin olamazsa üzerinde bir gücü olduğunu da bilmezdi, yoktu da zaten.

Jiyong öyle düşünmek istiyordu.

"Şu kısmı sevdim." Seungri aniden bilgisayara yöneldiğinde Jiyong onu durdurmak istedi çünkü bu utanç vericiydi, bu kez şarkının hiçbir yerinde kelime oyunu yoktu, şaşırtmaca yoktu, eski Jiyong'un tek bir kırıntısı bile yoktu.Aslan görülür hiçbir yerde değildi ve kafesinin önünde bir kedi vardı.

Çocuğun hangi kısmı kastettiğini merak ediyordu ve Seungri onun tahmin etmediği bir kısmın stüdyoda duyulmasına izin verdiğinde, kendine hakim olamayıp gülümsedi.

"Kimse bilmez, biz biliriz." Youngbae gülüp tekrarladığında Jiyong onun alay etmek üzere olduğunu biliyordu.

"Sanırım FBI'ya haber verip bu şarkıyı kim için yazdığını bulmasını istemeliyiz çünkü tahmin etmek...çok zor!" Youngbae sırıtırken söylediğinde Jiyong gülmeye başlayıp hemen ellerini yüzüne götürdü.Önceden olsa bunu geçiştirirdi ama başına gelen onca şeyden sonra ona pek de faydası olmayan egosunu bir kenara bırakıp içinden geldiği gibi davranma kararı almıştı.

"Utanıyor musun? Awww~"

"Kes şunu--gerizekalı." Jiyong gülmeye devam edip onunla uğraşan adamın koluna vurdu. "Seungri!" Çocuk aynı yeri tekrar tekrar sarmaya başladığında şaşırıp ona baktı ama Youngbae kahkaha atmaya başlamıştı ve Seungri eğleniyor gibi görünüyordu.Jiyong hala tüm bunları egosu yüzünden elinin tersiyle itmiş olduğuna inanamıyordu.Hayatında gördüğü en aptal insan kesinlikle kendisiydi.Ama yine de pişman olmayacağını, önemsiz ve sıradan bir şey olduğunu düşündüğü; hayatı boyunca en çok pişman olacağı hata haline gelen şeyi yapalı neredeyse iki yıl oluyordu ve Seungri'nin ona tekrar gülümsemeye başlaması tüm bunlara değerdi.Çocuk artık hiçbir yere geç gelmiyordu, evini paramparça etmiyordu, o yokmuş gibi davranmıyordu.Jiyong yaptığı hiçbir şey için Seungri'yi suçlayamazdı çünkü neden yaptığını biliyordu, Seungri'yi öyle görse artık nasıl hissedeceğini biliyordu ve Jiyong o sarışını hayatında kimseyi sevmediği gibi seviyordu.Kimse bilmiyor olabilirdi, ama ikisi biliyordu.

~

"Ne diyorsun?"

"Çok iyi!" Jiyong sırıtıp çocuğun şirketinde gezinmeye devam etti. "Ama hiç oyuncak yok."

Seungri gülüp avuçlarını salladı.

"Burası ciddi bir şirket, bizimki gibi değil."

Jiyong gülmeye devam edip girmediği tüm stüdyoların kapısını açtı ve bazılarında içeride çalışanlar olduğundan gülümseyip hızla onlardan özür diledi.Aslında Seungri burada işleri çoktan oturtmuştu, o sıralar Jiyong'la ayrılardı ve o yüzden adam ancak şimdi sevgilisinin neler başardığını görebiliyordu.Seungri kesinlikle bu işte iyiydi, her şeyde olduğu gibi.

"Aman Tanrım---Aman Tanrım----Oppa lütfen--" Jiyong etrafa bakmaya devam ederken Seungri'nin kollarının arasında çırpınan bir kızı ona doğru ittiğini görünce gülmeye başlayıp onlara döndü.

"Aman Tanrım bu gerçekten o----yapma!"

Jiyong kızın bir hayranı olduğunu anladığında gülümseyip başını eğdi.

"Hey." Kıza doğru elini uzatınca yüzünü bir yerden hatırladığı DJ kız bir anlığına yüzüne baktı ama sonra hızla başını eğip onunla tokalaştı.

"Bayılacak----bunu yapma, hyung!" Jiyong'un pek sevmediği, Seungri'ye fazla yakın olan DJ'lerden birkaçı gelip kızı çekiştirdiğinde Jiyong kızın gerçekten çok heyecanlandığını farketti.Aslında dürüst olması gerekirse Jiyong kendini görse heyecanlanmazdı, artık eskisi gibi düşünmüyordu, egosunu bir kenara bırakalı uzun zaman olmuştu.Orada sadece altındaki bol kırmızı pantolonu ve beyaz, üzerine bir kapşonlu giydiği tişörtüyle duruyordu.Saçlarını kahverengiye boyatmıştı ve seksi görünmek için kestirme teklifini reddedeli bayağı olmuştu, önüne gelen kısımları kaşlarının oldukça altına inmişti ama bunu seviyordu.Seungri'yse orada siyah takım elbisesi ve şimdi siyah, arkaya doğru yatırılmış saçlarıyla duruyordu.İçerisi sıcak olduğundan ceketini çıkarıp deri koltuğun üzerine atmıştı ve Jiyong o kızın yerinde olsa, Seungri'ye her gördüğünde heyecanlanırdı.

"Hyung!---Yardım edeceğine söz vermiştin!" Sevmediği çocuklardan, en sevmediği, Seungri'nin gömleğinin kolunu çekiştirirken söylediğinde Jiyong gülümsemeye devam etti.Bu durumun en sevmediği yanı buydu, tekrar resmen bir çift değillerdi ve bir şey yapmaya hakkı yoktu.Seungri'yle araları iyiydi ama hepsi buydu.

"Sanırım ben gitsem iyi olur." Jiyong zorla gülümseyip ayağa kalktı. "Patronun yapacak işleri var gibi duruyor." Çantasını almak üzereyken Seungri'nin ayağa kalktığını görünce şaşırıp ona baktı.

"Bekleyemez misin?" Çocuk aniden sorunca Jiyong şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı.

"Fazla uzun sürmez, sonra bir şeyler yeriz."

"Yarım saat bile sürmez." Sevmediği oğlan ona gülümseyerek söyleyince Jiyong herkesin onlara baktığını farketti.

"Gitmek istersen bize yardım etmez!--- Buraya ilk yerleştiğimiz günden beri sana göstermek istiyor."

"Kovuldun!" Seungri arkasında oturan çocuğun kafasına birden bire vurduğunda herkes gülmeye başladı.

"Tamam---beklerim." Jiyong gülümseyip çantasını tekrar bırakınca oğlanlar gülüşmeye başlayıp stüdyoya yöneldiler.

"Sana tapıyorlar." Adam sevinçle koşturan çocukları işaret etti.

"Ve o da sana tapıyor."

"Seni tekrar kovdum!" Seungri kafasını kapıdan sarkıtan çocuğa söylediğinde gülüşmeler iyice arttı ve kapı kapandı.

Jiyong gülümsemeyi kesmek istiyordu ama yapabileceğini sanmıyordu, muhtemelen işi saatlerce bitmese de Seungri'yi beklerdi.

"Tamam--teşekkürler."

Jiyong çocuğa teşekkür etmesine gerek olmadığını söylemek üzereyken Seungri'nin birden bire yanaklarından birini kavrayıp dudaklarını çok kısa bir süre için onunkilere bastırmasıyla kalakaldı.Sarışın bir şey söylemeden stüdyoya yöneldiğinde Jiyong sırıtmaya başladı ve yanaklarının kızardığını biliyordu.Seungri onları gizlice izleyen çocukları azarladığında, adam Seungri'yi onu öperken gördüklerini de biliyordu.Ama en keyif verici yanı, bunun umrunda bile olmamasıydı.Artık değildi.

"Ah---üzgünüm.Başlamadan önce bir dakika gelir misin?" Jiyong stüdyonun kapısını açarak söylediğinde Seungri başıyla onayladı ve çoktan işe koyulan çocukları yalnız bıraktı.Sarışın kapıyı kapattığı anda Jiyong koridordan geçen birilerinin olacağını umursamadan çocuğun yanaklarına uzanıp, ne zaman ondan daha uzun olduğunu hatırlamadığı Seungri'yi kendine doğru çekti ve dudaklarına birkaç öpücük kondurdu.Bu alışkın oldukları öpüşmeler gibi değildi, sadece kısa ama ona mükemmel hissettiren birkaç masum öpücüktü.

"Bu ne içindi?" Seungri gülümseyip kolunu beline doladığında, Jiyong çocuğun onun alnındaki saçları parmaklarıyla okşadığını hissedince kafasını biraz geriye yasladı.

"Seni sevdiğim için." Jiyong hiç tereddüt etmeden cevaplayınca Seungri yanağını okşayıp, her zamankinden daha sakin ve mutlu görünen adama baktı.

"Bence artık evine geri dönmelisin, Ji." Seungri ciddi bir ifadeyle söyleyince Jiyong kaşlarını kaldırıp sırıttı ve hemen kollarını çocuğun boynuna doladı.

"Gerçekten mi?"

Seungri gülüp başıyla onayladığında Jiyong hala sırıtıyordu.

"Bu---sevmediğim Dj'lerin yanında seni öpebileceğim anlamına mı geliyor?"

Seungri gülümseyip başını eğdiğinde Jiyong çocuğun ona böyle bakmasını ne kadar özlediğini biliyordu, Seungri'nin de onu ne kadar özlediğini biliyordu.

"Bu istediğin her şeyi yapabileceğin anlamına geliyor." Seungri az önce aldığı kısa öpücükleri ona geri verirken mırıldandı. "Her zaman olduğu gibi."

Jiyong gülümseyip kafasını iki yana salladı.

"Buna gerek yok, artık ne istediğimi biliyorum." Seungri'ye gerçek bir öpücük vermeden önce söylediğinde çocuğun dudaklarına karşı gülümsediğini hissedebiliyordu ve bunun için iki yıl, üç yıl, yada beş yıl daha fazla beklemesi gerektiğini bilse bunu yapacağını da biliyordu.Çünkü sonunda anlayabiliyordu, çünkü bu Jiyong'tu ve bu Seungri'ydi, kimsenin bir şeyleri bilmesine gerek yoktu, ikisi biliyordu.




~





"İnsan, sevdiği müddetçe affeder."
-François de La Rochefaucauld

"Ya siz egonuzu terkedersiniz, ya da etrafınızdakiler sizi."

"Sevgi kalpleri kırmaz, egolar kırar."

"Egonuzu değil de ruhunuzu besleyecek şeyler yaptığınızda, sonunda mutlu olursunuz."

"Af, insanlık dilinin en tatlı kelimesidir." -Victor Hugo

"Kendini affetmeyen bir kimsenin, bütün kusurları affedilebilir." -Konfüçyüs

#HaydiŞimdiHepBirlikteSöyleyelim

#Adaaaaammm

#WoozyBabaSundu

#NapiyimOlumAdamaAcıÇekmekYakışıyo

#İmzaHalineGelenGifimiKoyupGidiyorum

#Eyvallah

Ahh gitmeden..

Nepenthe: Eski Yunanca'da acı ve mutsuzluğu unutturan bir ilaç anlamına geliyormuş.
Şimdiki zamanda ise mutsuzluğu unutturabilen tek şey olarak kullanılıyor.

Continue Reading

You'll Also Like

92.4K 3.9K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
MODEL-1 By reredrumm

Mystery / Thriller

486K 23.9K 67
Gizem/Gerilim #1 Bazen bir bütünü görebilmek için parçaları birleştirmek gerekir. Ve şimdi ben; elime aldığım her parça beni derinden kessede, bütüne...
154K 16.3K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
105K 6.4K 35
Odanın zemininde uyanık kalırsın Kapının altından gölgeler görüyorsun Kafanda dönüp duran aynı his Babacığın tekrar şehirden ayrılırken Ve tekrar...