macarons // kray

By queenofkray

22.4K 1.8K 1.1K

[Tamamlandı] Yifan her gün pastaneye gelen bebeğe makaronlar verdi, bebeğin babasına ise kalbini. Mpreg Kray... More

十二
十三
十四
十五
十七 [m] - final

十一

1.3K 104 87
By queenofkray

Önceki bölümü okumayı unutmayın lütfen, sizi seviyorum!

Bence My Answer dinleyerek okuyun, ben onu dinleyerek yazdım.

İtalik yazılan kısımlar flashbacktir.

Luhan yatağında otururken ağlamaklı yüzüyle elindeki telefonu kulağına götürdü, telefon defalarca kez çalmasına rağmen açılmadı. Gözleri doluydu, endişeli bir şekilde aynı numarayı aramaya devam etti.

Yatağında her zamanki gibi otururken, üzerinde beyaz bir sweatshirt, altında ise dar bir kot pantolon vardı. Saçlarını taramıştı, birini beklediği belliydi.

Endişeyle aynı numarayı aramaya devam ederken, kapısının açılmasıyla derin bir nefes verdi ve kapıya doğru eğildi. Yeni model akıllı telefonunu kulağından çekti ve aramayı sonlandırdı.

"Sehun, bana yardım etmen gerek!" Gözleri Koreli çocukla buluştuğunda, karşısındaki adamın şaşkınlıkla kendisine bakan gözlerine bakmaya devam etti. Aklına dün geceden beri haber alamadığı arkadaşı gelmişti.

İki genç karşılıklı satranç oynarken, üzerinde mavi doktor üniforması ve üstüne de beyaz ceketiyle oturan, saçları sarıdan siyaha boyanmış genç doktor, hamlelerini iyice düşünerek filini 3 kare çarpraza ilerletti.

Luhan onun bu kadar düşünmesine anlam veremeyerek sinirle nefes aldı ve atını eline alıp 6 kare ileriye götürdü.

Sehun kaşlarını çattı, "At L şeklinde gider."

Luhan kafasını kaldırdı. "Senin ülkende böyleyse banane, biz Çin'de satrancı böyle oynuyoruz."

Sehun ona boş boş bakmaya devam etti. "Ülkelere göre satrancın kuralları mı değişiyor?"

Luhan göz devirip sarı saçlarını geriye taradı, üzerinde hasta önlüğü vardı. "Banane ya, at dediğin dört nala koşar!"

Sehun gözlerini kapatıp derin nefesler aldı, tanrıdan sabır diliyordu. "Luha-"

Sehun'un sözü kapının açılmasıyla kesildi, ikisi de içeriye giren kişiye baktı. Siyah saçlı, çökmüş bir yüze sahip, üzerinde siyah uzun bir paltosu olan genç adam, Byun Baekhyun. "Luhan." diye fısıldadı, nasıl anlaşacaklarından haberi yoktu.

Luhan gördüğü yüzle kendini kurtarmasını istermiş gibi Sehun'a baktı. "Ona gitmesini söyle."

Sehun kaşlarını çattı, "Sen söylesene?"

Luhan sinirle ona baktı, "Anadilinde gerizekalı!"

Sehun şaşkınlıkla korece olarak onları izleyen adama bir şeyler söyledi, Baekhyun şaşırmıştı. Sehun'un çevirmesi için bir şeyler söyledi. Luhan hiçbir şey anlamamıştı, Koreliler kusarken konuşuyormuş gibi konuşuyorlardı.

"Onun nerede olduğunu sordu." Sehun kafası karışmış bir şekilde Luhan'a geri döndü. Luhan uzun bir süre Sehun'u izledi. Baekhyun'un buraya ne için geldiğini anlamıştı ancak arkadaşı onunla karşılaşmak için henüz hazır mıydı bilmiyordu.

"Söylemem, yıllar önce nasıl gittiyse, yine aynı şekilde gitsin." Luhan, Sehun'un gözlerine bakarak konuştu.

Sehun başını sallayıp arkaya döndü. Kendi dilinde bir şeyler daha söylemeye devam etti. Luhan onun sesindeki peltekliği hemen fark etmişti. Çince konuşurken o kadar belli olmuyordu ancak şimdi gözüne bu gıcık doktor oldukça tatlı görünmeye başlamıştı. Hemde böylesine gergin bir ortamda!

Byun Baekhyun inatla bir şeyler daha söyledi, belli ki bu işin yakasını bırakmayacaktı. Sehun tekrar arkasını döndü. "Onu görüp özür dilemek istiyormuş, bebeği almayacağına söz verdi. Bir şeye karar vermesi gerekiyormuş."

Luhan hamile arkadaşının kolları arasında ağladığına tanık olduğu her gece aklına geldiğinde yutkundu ve Sehun'a dönüp keskin bir şekilde "Hayır." dedi.

Sehun, Luhan'ın sözlerini çevirdiğinde Byun Baekhyun'un omuzları çöktü. Kendi dilinde bir şeyler daha fısıldayıp, orta parmağında yüzük olan elini karnına yerleştirdi.

Luhan onun yaptığı hareket karşısında şoka girmişti, aklına gelen şeyin olmaması için dua ediyordu.

"Evlenmiş ve bir bebeği varmış, bebeğe ne yapacağına karar vermek için burdaymış." Sehun iyice karışmış kafasıyla konuştuğunda, çatılmış kaşları ve konuşurken yukarıya bakan gözleriyle oldukça tatlı görünüyordu.

Luhan dudağını dişledi. "Bu bebeği aldırmak ya da aldırmamak mı demek oluyor?"

Sehun hmlayarak onu onayladı. Luhan yüzünü elleriyle kapattı, karşısındaki adamın ne kadar istekli olduğunu görmüştü ama Yixing'in ne kadar kırılacağını da biliyordu. Aynı zaman da Yixing yeni bir ilişkiye başlayacak gibiydi ve Baekhyun'la yüzleşmesi de gerekiyordu. Eğer bugün Yixing'in nerede olduğunu söylemezse, karşısındaki adam bir bebeği öldürecekti.

Yixing, Zhang Lei'i aldırmamaya karar verdiği zamanlarda ne kadar mutlu olduğunu düşündü. Masum ve günahsız bir meleğin ölmesine göz yumamazdı. İçinden defalarca kez arkadaşından özür diledikten sonra gözlerini aralayıp Sehun'a baktı. "Huangpu Nehri Parkı'nda."

"Sehun, bana yardım etmelisin. Hastanenin dışına çıkmam gerek."

"Seni öyle çıkaramam, üstelik bu halde bir yere de gidemezsin." Sehun üsteleyerek üzerine kot ceket geçiren adamı izledi.

"Sehun, beni hastaneden çıkarabilirsin, benimle vakit geçirme zamanın değil mi? Birlikte dolaşmaya gidiyoruz işte!" Luhan ona yalvaran gözlerle yaklaştığında, doktor olan göz devirerek odadan çıktı.

Luhan şokla onun vurdumduymazlığına, yardımsever olmayışına küfür etmeye başlayacakken, içeriye tekrar uzun doktor girdi, tekerlekli sandalyeyi iterek. "Yalnızca yarım saatimiz var!"

Luhan beyninde çıkan tümörün onun bacaklarını kullanmasına izin vermediğinden ötürü 24 yaşındayken geçici olarak tekerlekli sandalyeye mahkum kalmıştı. Kemoterapi almayı kabul etmediği sürece de özgürce yürüyemeyekti.

Luhan heyecanla onu onayladı ve kendini kaldırması için bir çocuk gibi kollarını Sehun'a uzattı. Sehun onu koltuk altlarından tutup kenardaki tekerlekli sandalyeye oturttuktan sonra eğilip ona ayakkabılarını giydirdi. Arabayı odanın dışına iterken konuşmaya başladı:

"Geçen gün üşendiği için bacaklarını bana tıraş ettiren Lu Han, bugün tek başına pantolonunu giymiş... Garip."

Luhan dönebildiği kadar arkasına dönüp genç doktorun omzuna sert bir yumruk geçirdi. "Bacağımı kezsem hissedemiyorum gerizekalı, kan kaybından ölürsem ne olacak? Hesabını sen vereceksin."

Sehun onun tekerlekli sandalyesini hastane dışına doğru iterken omzunun acısıyla inledi. "Acıttın be."

Luhan arkasını dönüp çekingen bir şekilde ağır sandalyeyi iten adama baktı. Gözleri bir şey istiyor gibiydi.

"Hm, ne oldu?"

Luhan dudağını ısırdıktan sonra gülümsedi. "Şimşek McQuinn gibi hızlı gitsene?"

Sehun şaşkınlıkla ağzını araladı. "Ne?"

Luhan ona baktı. "Hadi ya hızlı it işte beni." Luhan karşısındaki adamdan onaylama aldıktan sonra heyecanla önüne döndü, ve sıkıca sandalyeye tutundu, Sehun koşarak onu itmeye başlamıştı.

Tüm hastane, tekerlekli sandalyesinde oturan Lu Han'ın ve Kore'den gelen stajyer Oh Sehun'un kahkahalarıyla yankılandı.

İkisi, Luhan'ın tarif ettiği pastaneye gelene kadar eğlenmeye devam ettiler. Lu Han, pastaneyi gördüğü anda yüzündeki kocaman gülümseme söndü. En yakın arkadaşı büyük ihtimalle çökmüş bir şekilde, kimsenin aramalarına cevap vermeden otururken, kendisi burada eğleniyor ve onun böyle hissetmesine sebep olmasını umursamadan gülüyordu.

Ne kadar iğrenç bir insan olduğunu düşünmeye başlarken Sehun pastanenin içine girmişti. Kasada oturmakta olan çocuğun yanına ilerlediklerinde Luhan titreyen sesiyle uzun boylu, sarı saçlı adamı izledi. Evet, Yixing'in anlattığı kişi buydu.

"Yifan? Yifan sizsiniz değil mi?"

Wu Yifan arkasını döndü, karşısında gördüğü iki kişiyi uzunca süzdü, birinin üzerinde doktor önlüğü vardı. "S-siz kimsiniz?"

Luhan karşısındaki adama baktı. "Adım Luhan, Yixing'in en yakın arkadaşıyım."

Yifan kafasını salladı, ne olduğunu anlamamıştı. "Evet, Yixing sizden bahsetti."

Luhan ona yalvaran gözlerle bakmaya başladı, birinin Yixing'in yanına gidip, onunla olması ve sonrasında ona Yixing'in iyi olduğunu söylemesine çok ihtiyacı vardı. "Yixing'e ulaşamıyorum, sizden ricam onun evine gidip o iyi diye mi bakabilir misiniz? Dün gece çok iyi şeyler yaşamadı sanırsam."

Yifan kaşlarını çattı, sabahtan beri neden attığı bütün mesajlara yanıt almadığını öğrenmişti. Kendisi burada oturmuş onunla flört etmeye çalışırken, o büyük ihtimalle dün gece olan bir şey yüzünden ağlıyordu.

"Dün gece ne oldu, benden kaynaklı bir şey mi?" Yifan endişeyle sordu. Sarı saçları alnını gösterecek şekilde fönlenmişti, üzerinde gri bir tişört vardı.

Luhan dudağını ısırarak başını öne eğdi, Sehun'un kafası dünden beri karışıktı. Hiç bir şey anlayamıyordu.

"Gidip ona bakabilir misiniz, benim bunu yapmaya yüzüm yok."

Yifan karşısındaki adama uzunca bakarken onun gözlerindeki pişmanlığı, üzüntüyü ve acıyı görmüştü. Derin bir nefes verip kafasını salladı. "İzin alır çıkarım, sizi de haber ederim."

Luhan derin bir nefes aldı, dolan gözlerine inat içtenlikle güldü. "Sehun, kalemin var mı?"

Siyah saçlı adam kafasını sallayıp önlüğünün cebinden kalem çıkarıp ona uzattı. "Al bakalım."

Luhan uzanıp, uzun boylu adamın kendine uzattığı kağıda numarasını yazdı. "Size ne kadar teşekkür etsem az." dedi.

Yifan başını salladı, içinde büyük bir endişe vardı. Olayın ne olduğunu bilmese bile küçüğün bu kadar etkilendiğini bildiği için içindeki endişe daha da büyüyordu.

Sehun, Luhan'ın hastaneye giderken yenemesi için ona kuruvasan alsa bile Luhan 15 dakika önce olduğu gibi mutlu görünmüyordu. Bir parkın yanından geçerken, Luhan yemeye çalıştığı kuruvasanı ağzından çekip bir kaç saattir içinde tuttuğu bütün hislerin getirisi olarak ağlamaya başladı.

Sehun endişeyle onun önüne çöktü, elini bakımsız, dibi gelmiş sarı saçların arasında gezdirdi. "Luhan, iyi misin?"

Luhan onun ellerini ittirip başını artık bir işe yaramayan dizlerine gömerek ağlamaya devam etti. Sehun onun sırtını okşayıp ayağa kalktığı sırada, Luhan onun beline kollarını sarıp, alnını onun karnına dayayarak ağlamaya devam etmişti.

Sehun onun içini dökmesine izin verdi, elleri sürekli onun saçlarındaydı. "Luhan, hadi hastaneye gidelim. Dışarıda hasta olacaksın."

Luhan birazcık sakinleşebilmenin etkisiyle başını sallayarak sıkıca sarıldığı oğlandan ayrıldı. Kafasını kaldırıp oğlana baktı. "Beni kucağına alıp öyle götürsen olur mu?" Sürekli içini çekiyordu.

Sehun kafasını sallayıp bir elini onun dizlerinin altından geçirip, diğer elini onun sırtına yerleştirip kucağına aldı. Luhan gerçekten çok zayıftı, Sehun'un tahminlerine göre 45 kilo falandı.

Luhan anında kollarını adamın boynuna dolayıp başını onun omzuna yasladı.

🍁🍁

Yixing yeni uyuttuğu oğlunu izlerken elleri onun ince saç tellerinde geziniyordu. Gözleri sürekli suluydu, dudakları ısırmaktan yara olmuştu. Gece doğru düzgün uyumamıştı.

Öğle uykusunda olan oğlunun yanından ayrılıp balkona çıktı, balkondaki salıncağa oturup gürültülü şehri izlemeye başladı. Bugün bok gibi geçmişti.

Bütün gün ağladığı yetmemiş gibi, yaramazlık yapan oğluna sürekli bağırmış, onun kalbini kırmıştı. Titrek bir nefes verirken gözünden tekrar bir damla yaş aktı. Onu temizleyemeyecek kadar yorgundu.

Byun Baekhyun, artık evli ve bir çocuk sahibiydi. Çocuğunun babası, hayallerinin ana kahramanı, ilk aşkı, gerektiğinde annesi, gerektiğinde en yakın arkadaşı, gerektiğinde sevgilisi olan Byun Baekhyun evliydi ve kocasından bir çocuk bekliyordu. Kendisinden oğlunu aldırmadığı için ayrılan, bebeklerden nefret eden, kendini baba olmaya hazır görmeyen Byun Baekhyun bir kaç haftalık hamileydi!

Yixing bütün gerçekleri kendine yedirememenin verdiği acıyla soğuk balkonunda, ince, koyu pudra rengi ipek pijama takımı ve çıplak ayaklarıyla oturup ağlamaya devam etti.

Oğlunun da uyumasının verdiği rahatlıkla uzun bir süre düşündü, gözleri boş bir şekilde büyük, kalabalık ve karışık şehirde gezinmeye devam etti. Elini sürekli titreyen telefonuna attı. Luhan 42 kez aramış, 63 adet mesaj atmıştı. Hepsi aynı şeyi söylüyordu.

"Özür dilerim Yixing. Artık zamanı gelmişti. Onunla yüzleşmeliydin. Çok acizdi. Özür dilerim. Yaptığımın bir açıklaması yok. Yixing, lütfen telefonuna bak. Özür dilerim." Gibi onlarca mesaj almıştı.

Başını geriye atıp en yakın arkadaşını nasıl affedeceğini düşünmeye başladı ama zihni hiç bir şey düşünemeyecek kadar doluydu. Ağlaması kesilmişti, bacaklarını kendisine çekip ellerini üşüyen ayaklarına sardı. Üşüyordu ama içeriye girip sıcak bir yorganın altına girmek için çaba sarfetmiyordu.

Kapının çaldığını dakikalar sonra fark etti, kafası öyle gürültülüydü ki, bugün çoğu zaman Zhang Lei'in kendine seslenmesini bile duymamıştı.

Oğlunun uyanmasından korkarak kapıya koştu, hışımla kapıyı açtığında karşısında gördüğü yüzü hiç beklemiyordu. Dik tutmaya çalıştığı omuzlarını düşürdü ve bir kaç dakikadır tuttuğu gözyaşlarını serbest bırakarak kendisine endişeyle bakan Yifan'a sıkıca sarıldı.

Başını onun göğsüne yaslayıp dakikalarca kapının önünde dikilen adama sarılarak ağladı. Kokusunu içine çekti, deri çeketine tırnaklarını geçirdi, Yifan'da gitmesin diye. Apartmanda yankılanan sesini umursamadı.

Yifan onun ne kadar yıkılmış olduğunu görmenin şaşkınlığıyla, biraz sonra da olsa bir elini onun beline dolayıp bir eliyle yumuşacık saçları okşamaya başladı. "Shh, ağlama." dedi.

İkisi de orada ne kadar süre dikildiklerini hesap etmedi. Yixing sıkıca uzun adama sarılıyor, Yifan ise çenesini onun başına yaslamış onun sırtını okşuyordu.

Sonunda Yixing kendini sakinleştirip geri çekildi, kendini endişeyle izleyen kahverengi gözlerle, kan çanağına dönmüş, çirkin şiş gözlerini birleştirdi. "Özür dilerim." Burnunu çekti. "İçeriye gelsene."

Yifan başını sallayarak içeriye girdi ve ayakkabılarını çıkardı. Yixing'in L koltuğuna kendini attı, Yixing'de onun yanına oturmuştu, pijamalı olması umrunda değildi.

"Lütfen bana ne olduğunu sorma tamam mı?" Aciz bir şekilde karşısındaki adama baktı. Yüzü ve gözleri şişmiş, burnu ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Yifan anlayışla başını salladı, onun bu halini gördükçe kalbine saplanan ağrının haddi hesabı yoktu.

Yixing yavaşça başını onun omzuna koydu, utanıyordu ama bir yabancı tarafından teselli görmeye ihtiyacı vardı. Annesi ve Luhan'dan farklı bir kucak tarafından sevilmeye ihtiyacı vardı, yaklaşık 2 yıldır.

Yifan eğilip kahverengi saçları öptü. "Sormayacağım, söz veriyorum." dedi. Sağ kolunu onun omzuna attı. Yixing yavaşça onun göğsüne yattı ve bacaklarını onun kucağına uzattı, bir bebek gibi görünmesi umrunda değildi, gözlerini kapatıp yaslandığı göğsün hızlı atan kalbini dinlemeye başladı.

Yifan yakınlıklarından utanarak diğer elini onun dizinin üstüne koydu, eli yavaşça aşağıya kaymış, onun ayaklarına doğru inmişti. Sıcak elleri, soğuk ayaklara değdiğinde irkildi. "Ayakların çok üşümüş senin!" dedi anne edasıyla, büyük elini onun ayaklarına sardı.

Yixing gördüğü ilgiden dolayı utandı, kendini bebek gibi hissediyordu. Başını iyice geniş ve kaslı göğse gömdü. "Dün gece Zhang Lei'in babası geldi." çatallı ve kısık sesiyle konuştu.

Yifan duymayı en son istediği şeyle birlikte gözlerini yumdu.

"Evlenmiş.." Yixing işaret parmağını Yifan'ın gri tişörtünde gezdiriyordu. "Hamileymiş."

Yifan şaşkınlıkla gözlerini açıp ona baktı, Yixing gülümsedi. "Senin kadar erkeksi biri değildi zaten." Ona iltiraf ederken utanmıştı.

"Benden, Lei'i aldırmadığım için ayrılmıştı. Çocuklardan nefret ederdi, baba olmaya hazır değildi ve Zhang Lei'i aldırmadığım için beni kapı önüne koymuştu." Yixing yine gözlerini ondan çekip, parmağıyla Yifan'ın göğsünde daireler çizmeye devam etti. Az önce, Yifan'a hiç bir şey sormaması için söz verdirirken, şimdi neden her şeyi bir anda anlattığını kendisi de bilmiyordu.

Yifan hiç bir şey söylememeyi tercih etti, onun özgürce konuşmasını, içini dökmesini bekledi.

"Ve Zhang Lei'i, bebeği aldırıp aldırmamak arasında kaldığı için görmek istediği söyledi." Yixing titrek bir nefes daha verdi, kalbi yalnızca kendisi için kırık değil, öz babası tarafından kullanılan oğlu için de kırıktı.

"Zhang Lei'e bir bileklik almış, tak dedi. Babasından olduğunu söylemezsin, sorun olmaz dedi. Oğlum da ben de kullanıldık, ikimizi de kullandı." Yixing titreyen sesiyle, ve boğazındaki yumruyla birlikte zorlukla konuşup ağlamaya başladı.

"Üstelik ona parkta olduğumuzu Luhan söylemiş, beni takip etmiş sanırım ki evimi bulmuş, sonra hazır olunca geldi eve sanırım." Ağlayarak konuştu.

Yifan ona dönüp kendi dolu gözlerine rağmen onun göz yaşlarını sildi. "Yixing, iyi ki seni bırakmış, iyi ki senden ayrılmış. İyi ki sen okulunu bırakıp buraya gelmişsin."

Yixing kaşlarını çatarak ona baktı, iç çekiyordu.

"O adam seni bırakmasaydı, seninle asla tanışamazdım. Bu yüzden, o adamdan nefret etsem bile o adama bir teşekkür borçluyum."

Yixing başını öne eğdi, "Bu kadar iyi olmak zorunda mısın?" diye fısıldadı. Yifan onun dediğine karşı gülümsedi, "Lütfen daha fazla üzülme, önünde oğlunla yaşayacağın koskoca bir ömür var. Ama zaman çok hızlı akıyor, zamanını böyle iğrenç insanlar için üzülerek tüketme."

Yixing yüzünde kurumaya yüz tutmuş yaşları sildi. "Zhang Lei'e bugün 100 kere bağırdım, o bile artık beni sevmiyordur."

Yifan karşısında bebek gibi mızmızlanan adama bakıp gülümsedi. "Karnına düştüğü andan itibaren, her şeyde sana muhtaç olan Zhang Lei mi seni sevmiyor, abartma." Onun saçlarını okşadı.

Yixing adamın kucağına uzattığı bacaklarını kaldırıp, düzgün bir şekilde oturdu. Başını tekrar geniş omuza yasladı. "Bebek gibiyim değil mi?"

Yifan net bir şekilde "Hayır." dedi. "Çok sevimlisin."

Bir kaç dakika boyunca sessiz bir şekilde oturdular, odanın içinde sadece duvar saatinin sesi yankılanıyordu. Yixing kafasını hafifçe oynatıp kendi yüzüne çok yakın yüzü izlemeye başladı, Yifan'da biraz kafasını oynatıp gözlerini onun gözlerine dikti.

Yixing'in gözleri onun dudakları ve gözleri arasında geziniyordu, Yifan genç olanın bu yaptığından cesaret alarak başını ona doğru eğdi, Yixing kafasını biraz daha kaldırdığında, milimlerle birbirine yaklaşan dudakları sonunda birleşti.

Yifan elini küçüğün yanağına koyup onu nazikçe öpmeye başladı, Yixing ona karşılık vermeye başlamıştı. Onu olabildiğinde yavaş ve duygu dolu bir şekilde öpüyordu

Hiç ileriye gitmediler, masum bir şekilde, gözleri kapalı ve birbirlerini hissederek öpüşmeye devam ettiler.

Yixing nefes almak için geri çekildiğinde Yifan'ın gözleri hala kapalıydı, korkuyordu. İkisininde dudakları şişmişti. Yavaşça gözlerini araladı, Yixing'in kendisine baktığı gördü. Kalbi heyecanla atıyordu, son 1 saatte çok fazla adrenalin salgılamıştı.

Yixing'in suskunluğundan dolayı yutkundu ve kendini toparlamaya çalıştı. "Ben gitsem iyi olur, patronum 1 saatliğine izin vermişti." diye fısıldadı. Eli ayağına dolaşmış bir şekilde ayağa kalktığında gözü Yixing'in çıplak ayaklarına takıldı. "Çorap giyin ama tamam mı, daha fazla üşümesin ayakların."

Yixing başını sallayıp onu yolculamak için ayağa kalktı, yüzü kızarmıştı. Yifan ayakkabılarını giyinirken onu izleyemiyordu bile. Gitmesi için kapıyı açtığı sırada, Yifan'ın yüzündeki ifadeden dolayı onu susarak kırdığını anlamıştı.

Yifan evden çıktıktan sonra ona veda etmek için arkasını döndüğünde Yixing kendini izliyordu. "Aldığım en güzel öpücük için teşekkürler, sonra görüşüz."

Yifan duyduklarıyla kalbi ağrıyacak kadar hızlı atmaya başlamıştı. "G-görüşürüz."

Bölümleri düzenli bir şekilde atmaya başlayacağım, haftada iki gün ancak şubat tatilinde belki yazdıkça atarım. Sizin oy ve yorumlarınıza bağlı tabii ki.

#2555 kelime



BU PONÇİRİK ŞEYİ KİTABIN EN OROSPU ÇOCUĞU KARAKTERİ YAPTIM İNTİHAR ETMEYE GİDİYORUM

Continue Reading

You'll Also Like

yirmi By ilayda

Short Story

685K 51.5K 67
hazar biraz duyarsız, biraz da sinir bozucu birisi boyxboy ve texting
4.2K 580 8
Herkes onu deli sanıyordu. 27.09.21 #1 - drarry
260K 7.6K 5
Derin Gökser, 17 yaşında babasının işleri nedeniyle doğup büyüdüğü ilçeden, evinden ve okulundan ayrılmak zorunda kalır. Duygusal sancıların içinde...