fire and blood • malik

By carmenfkahlo

158K 12.4K 6.4K

Yüzyıllardır güney toprakları ve ejderhalara hükmeden, ilk insanların soyundan gelen Malikler kuzeydeki krall... More

I| northern fugitive
II| dinner at sunset
III| the sadness of winter roses
IV| bloody gift
V| hot beauties
VI| night escape
VII| mercy and betrayal
VIII| little cabin in the woods
IX| the dragon prince
X| price
XI| brownland
XII| the king is back
XIII| love is weakness
XIV| city rumours
XV| red
XVII| cruel man
XVIII| gods
XIX| blind eyes
XX| snowflakes
XXI| north is here
XXII| you're a wolf
XXIII| peace, feast and dance
XXIV| powerful women
XXV| first day of the tournament
XXVI| down the cliff
XXVII| the queen of love and beauty
XXVIII| pride
XXIX| between fireflowers
XXX| dream syrup
XXXI| dead message
XXXII| dance of dragons
XXXIII| falling snowflake
XXXIV| king in the north
XXXV| cold death
XXXVI| betrayal
XXXVII| the lion's claw
XXXVIII| first judicial
XXXIX| kissed by fire
XL| green eyes
XLI| changing game
XLII| the dragon always comes for you
XLIII| poverty
XLIV| survivor
XLV| shame
XLVI| life and death
XLVII| love is sacrifice
XLVIII| new toys
XLIX| where is your god
L| together
LI| tattoo
LII| taste of ashes in your mouth
LIII| snake and black wolf
LIV| uri
LV| fighting to death
LVI| the price of the facts
LVII| three months
LVIII| fear
LIX| plans on azul island
LX| fire and blood [I]
LXI| fire and blood [II]
LXII| ashes of burning bodies
LXIII| preparations for the new war
LXIV| political behavior
LXV| towards the tear river
LXVI| burn them all
LXVII| victory or defeat
LXVIII| immortal man

XVI| we always alive

2.4K 197 31
By carmenfkahlo

Bölüme başlamadan önce bir şeyi açıklamam lazım. Kitaptaki olayların paralel olarak yaşanmadığını bilmeniz gerekiyor. Doğrusu Zayn ve Rhoslyn için paralel gidiyor ama demek istediğim, örneğin güney mart ayını yaşarken kuzey ise mayıs ayını yaşıyor hsuwbxiqhq öyle bir şey işte anlatabildim umarım. Her karakter için farklı bir zaman dilimi var.
_______

RHOSLYN

Durmadan belli bir ritim içinde çalan çanlar ve bulunduğu mekanda dolanan bir çift ayak sesleri Rhoslyn' in gözlerini aralamasına neden oldu. Buraya geldiği ilk günden beri kendisine her konuda yardım eden hizmetçi kız Darra odasındaki dağınıklıkları topluyordu. Genç kızın kızarmış gözleri, durmadan içini çekişi onun az önce ağladığının bir göstergesiydi.

Rhoslyn hafifçe doğrulduğunda belinde şiddetli olmayan bir sızı hissetti. Başını eğip eliyle sızlayan yere dokunduğunda bölgenin sargılar ile bağlandığını gördü. Bu da neydi? Ne olmuştu ona?

Ve beyninde çakan bir şimşek her şeyi bir anda gözlerinin önüne getirdi. Prenses Safaa kendi düğününde, en mutlu gününde, öldürülmüştü. Ondan çıkan ve hiç durmayan bir nehir gibi akan kanını unutamıyordu. Ve o mesajı: Ejderhaları yok edeceğiz.

"Leydim?" dedi Darra uyandığını fark edince. "Ağlamayın leydim."

Ağladığının farkında değil, gözyaşları bağımsız bir şekilde yanaklarında süzülüyordu. Üzerindeki yorganı itip ayağa kalkmaya çalıştığında "Dikkat edin." dedi Darra. Rhoslyn önemsemedi. Yarası acımıyordu. Ya da fiziksel olarak yaşadığı hiçbir acıyı hissetmiyordu.

"Ne kadar zamandır baygınım?" Giysi sandığına ilerledi ve içinden eline gelen ilk elbisesini aldı.

"Kısa zamandır baygınsınız leydim."

Darra üzerini giyinmesine yardım etmeye koyulurken "Neler olduğunu biliyor musun?" diye sordu.

"Prenses Waliyha öyle üzgün ve şoktaydı ki zavallı bebeğini doğurdu. Çok küçük olduğunu söylediler. Sadece birkaç kalp atımı kadar yaşayabilmiş." Darra' nın da kendisi gibi gözyaşı döktüğünü duydu. "Ah güzel prenses... Burada olduğum günden beri her zaman onu sevmiştim. Ejderhaların en samimisi ondan başkası değildi leydim. Tanrı neden tüm bunların olmasına göz yumdu? Neden vahşi bir hayvan gibi boğazı kesilirken sadece izledi?"


Çünkü sizin tanrınız gerçek değil. Hiçbir zaman olmadı.

"Sör Harry' nin çıldırdığını söylüyorlar. Kendisini bir odaya kilitlemiş ve hala içeride bir şeylerin kırıldığı duyuluyormuş."

"Zayn nerede?" dedi sonunda hazır olduğunda. Bir an önce onunla konuşmak istiyordu. Sör Harry bile bu haldeyse prensin ne yapacağını kestirmek mümkün değildi.

"Prens Zayn hakkında bir bilgim yok leydim, çok üzgünüm."

Rhoslyn daha fazla konuşmadan çıktı odasından. Kale duvarları, bu akşam tıpkı kuzeydeki kendi kalesinin duvarlarına benziyordu. Soğuk ve cansız, hayat belirtisi yok. Oysa Ejderha Kalesi her zaman sıcak görünürdü... Her yerde acele adımlarla gezen muhafızlar çok fazlaydı. Savaş çıkmış gibi bir hava vardı tünellerde. Yoksa bir savaş mı çıkmıştı? Kanlı düğünün gerçekleştiği bahçeye çıkmak için kullandığı kapının başında Sör Louis ve Liam' ı gördüğünde durdu. Durduruldu da denilebilir.

"Leydim kimsenin bahçeye çıkmaya izni yok."

"Zayn nerede? Zayn' i bulmam gerekiyor, yardım edin bana."

"Prensin nerede olduğunu bilmiyoruz." dedi Sör Louis. "Kimse bilmiyor."

"Geceyi odanda geçir." dedi Sör Liam. "Kalenin içinde çok fazla yabancı var. Zarar görmeni istemeyiz."

"Anlamıyorsunuz. Zayn' i bulmam gerekiyor." Rhoslyn onların da Zayn hakkında bilgisi olmadığına karar verdiğinde hiçbir şey söylemeden yürümeye devam etti. Kalenin birçok bölgesi muhafızlar tarafından korunduğu için çok az bir mesafede dolanabilmişti ve Zayn bu yerlerin hiçbir yerinde değildi. Rhoslyn yoğun duygularla birlikte her şeyi yeniden düşünerek denize doğru yürüdü. Neler oluyordu Ejderha Kalesi' nde? Hangi insan masum bir kadının en mutlu gününü kana bulayabilirdi? Kuzey lordlarını düşündü. Kral Manuel Mendes hayatında tanıdığı en onurlu adamlardan birisiydi ve onun bunu yapma ihtimalini düşünmüyordu bile. Kendi ailesi Cliffordlar, Bieberlar, Hoodlar, Irwinler ve daha birçok hane... Böyle kanlı bir olay sadece Irwin ailesinden beklenebilirdi ama Rhoslyn buna da ihtimal vermiyordu. Kral Mendes muhbirleri sayesinde bu vahşi planı mutlaka öğrenir ve gerekeni yapardı. Ya da Lord Irwin böyle bir işe kalkıştığında mutlaka ama mutlaka kendi adının şüpheye düşürülme olasılığı olmadan hareket ederdi... Her geçen dakika aklı daha çok karışıyor, Zayn' e duyduğu ihtiyaç büyüyor ve onun yanında olmak istiyordu. Ona destek olmak ve her şeyin bir süre sonra iyi olacağından bahsetmek...

Yeni akan gözyaşlarını silerek kumsalın kuzeyinde kalan kayalıklardan birine kalçasını yasladı ve kara denizde gözlerini sabitledi. Ayın denizde yansıması normal bir gecede ona büyülü bir güzellikte gelebilirdi ancak şu an hissettiği tek şey derin bir acıydı. Her şeyden bir hüzün akıyordu sanki. Her şey kederliydi.

"Gelmeyecek." İrkilerek kayalığın sağ tarafına döndüğünde tıpkı kendisi gibi kayalıklara yaslanmış, elinde bir içki matarasıyla denizi izleyen Yanık Ejderha' yı gördü. Zayn' in Redland' de yaşayan amcası Jacey Malik. 

"Boşuna bekleme."

"Nerede olduğunu biliyor musunuz?"

Jacey Malik donuk gözlerini denizden ayırmadan matarasındaki içkiden büyük yudumlar aldı. "Anghrist ile birlikte denizin ötesine uçtu."

"Adaya gitti." dedi Rhoslyn kendi kendine. Elbette adaya gidecekti. Acısıyla baş başa kalabileceği tek yer orasıydı.

"Geceyi orada geçirecek. Odana gitsen iyi olur küçük leydi. Hava soğuyor."

"Gelecek, biliyorum."

"Çok şey bildiğini sanıyorsun."

Rhoslyn mavi gözlerini kısarak bu donuk ejderhada gezdirdi bakışlarını. Yaser Malik' e birçok yönden benziyordu. Ve Zayn' e de... Diğer her Malik gibi Jacey de yakışıklıydı, tüm o yanıklara rağmen. Gözlerini adamın gömleğinin açıkta bıraktığı göğsündeki yanık izlerine kaydı boynundakiler ile birlikte. Adamın korkutucu bir güzelliği vardı. Ne tuhaf.

"Leydi Pearl denen kadını buldunuz mu?" dedi belindeki yaraya elini götürerek. Fahişe kadın söylediği gibi onu kesmişti. Neyse ki, kadın paniklediği için yarası çok da derin olmayan bir sıyrıktan ibaretti.

"Hücrelerden birinde. Muhtemelen yarın bizzat kral tarafından sorgulanacak." Rhoslyn cevap vermeyip önüne döndüğünde Jacey Malik' in delici bakışlarını hala üzerinde hissedebiliyordu. Bu adamda onu ürküten bir şeyler vardı.

O sırada dikkati yeniden çanlara kaydı. Hiç susmuyorlardı. Sadece kaleden de değil, tüm şehirden yükseliyordu sesler. Herkes büyük bir yasa girmişti.

"Şimdi ne olacak?" diye sordu Rhoslyn. Ejderhalar ne yapacaktı? Krallıktaki her şey paramparça olmuştu.

"Bir cenaze." Jacey Malik iç çekti. "Artık düğünler de cenazeye dönüşebiliyor."

"Evet, öyle."

"Kendi cenazenin de yaklaştığını görebiliyor musun küçük leydi?" Rhoslyn afallayarak Yanık Ejderha' ya baktığında ne demek istediğini anlamamıştı. Bu bir tehdit miydi yoksa?

"Anlamadım?"

"Burada olmanı isteyen tek kişi aşktan gözü boyanmış zavallı yeğenim. Halk seni istemiyor. Üzgünüm fakat gerçek bu. İlk fırsatta seni paramparça edeceklerini bilmen gerek."

"Bunu zaten biliyorum."

"Öyleyse aşk senin de gözünü boyamış." Rhoslyn ne diyeceğini bilemiyordu. Herkes Zayn ile birbirlerine aşık olduğunu söylüyor fakat neden kendisi bu konuda herkes gibi emin olamıyordu? Duygularını kendinden başka herkesin anlaması ona saçma geliyordu fakat bu gerçeklere karşı çıkamıyordu da. Zayn için çok farklı, çözümleyemediği duygular içindeydi.

"Yakında mecbur gideceğim." dedi en sonunda. "Ailem beni Ashton Irwin ile nişanladı. Buraya gelip beni alacaklar ve sonra evleneceğim." İşte acı gerçek buydu. Ashton Irwin' le evlenecek, her gece onun tecavüzlerine maruz kalacaktı. Her gece ve her gece...

"Ateş ve buzun hiçbir zaman bir arada kalabildiğine şahitlik yapan olmamış. Siz çok ayrı dünyaların insanısınız. Belki de doğru olan budur."

"Ashton Irwin benim doğrum değil. Kimse doğrularını bulamıyor."

Jacey Malik omzunu silkti. "Aşk-"

"Siz aşktan ne anlarsınız?" dedi Rhoslyn sertçe. Gözleri kendi gerçeklerinin verdiği boğucu duygulardan dolayı tekrar dolmuştu.

"Senden daha çok anladığımdan emin olabilirsin küçük leydi." diyen Jacey matarasından son bir yudum aldı ve Rhoslyn' in yanından ayrıldı. Yalnız kaldığında kendini pişman hissetmişti. Yaptığı saygısızlıktan ve Jacey Malik' in neler yaşadığını bilmeden konuştuğu için utanıyordu.

Dizlerinin üzerine çöküp sırtını kayaya yasladı. Derinlerindeki ses Zayn' in geleceğini söylüyordu. Gelmeliydi. Tek başına bu acıyı kaldıramazdı ve Rhoslyn onunla birlikte bu acıyı omuzlamak istiyordu... Tahmin ettiğinin aksine Zayn çok uzun bir süre boyunca hiç görünmedi. Gece boyu ay gökyüzündeki yerini değiştirmiş ama Anghrist' in çığlıklarını bile duymamıştı.

Güneşin doğmasına çok az bir zaman kala gözleri kapanmak üzereydi. Üşüyordu ve uykusu bedenini ele geçirmeye başlamıştı. Mavi okyanuslara benzer gözleri denizin ötesinde doğmaya başlayan güneşteydi. Güneşin etrafı onunla birlikte hayat buluyor gibi aydınlanıyor ve bir renk cümbüşü oluşturuyordu. İşte o an güneşten buraya doğru gelen bir şey gördü. Kapanmak üzere olan gözleri aniden açıldı ve kendisini ayakta buldu. Her yeri tutulmuştu ancak bu umrunda değildi.

Anghrist' in öfkeyle bağırarak kumların üzerine konduğunda ateş gibi ışıldayan gözleri Rhoslyn' de gezinmişti. Ardından ejderhanın sürücüsü, çevik hareketlerle kumların üzerine atladı. Rhoslyn böyle bir manzara beklemiyordu. Zayn' in dağılmış olduğunu, çaresiz ve savunmasız olarak göreceğini düşünmüştü. Bunun yerine şu an karşısında duran adamı tanımakta güçlük çekti. Dik ve güçlü duruşu her zamanki gibiydi ancak gözleri... Gözleri boşluktan farksız birer kuyuydu. Daima ateş gibi görünen o ışıltı, irislerini terk etmişti.

"Zayn?" Ona doğru koştu ve yürümekte olan prensin karşısına geçerek durmasını sağladı. Duygusuz gözler şimdi kendi mavilerinde, sorarcasına bakıyorlardı.

"Bütün gece burada seni bekledim. Olanlar için çok üzgünüm ve yanında olmak-"

"Yapmam gereken bazı şeyler. Daha sonra bunları konuşabiliriz."

Doğru düzgün yüzüne bile bakmadan yanından geçtiğinde Rhoslyn' in gözleri tekrar dolmuştu. Hala kendisini izleyen Anghrist' e baktı ve ona doğru yürüdü. Ancak asi ejderha tüm bedeninin titremesine neden olacak bir kükreme gönderip kanatlarını iki yana açarak gökyüzüne doğru yükseldi.

SHAWN

Kuzeydeki hazırlık kesintisiz bir şekilde sürüyor ve krallıktaki bu kaos Shawn' ı ölesiye rahatsız ediyordu. Herkes telaşlıydı. Herkes kin doluydu ve kimse kralın gitme fikrine engel olamıyordu. Kral babasının fikirlerini destekleyen tek kişi Kral Eli Jeremy Bieber' dı.

Yeni bir kılıç darbesini karşılayamadı ve köreltilmiş kılıç bacağına sert bir darbe bıraktı. Acıyla inleyip dizlerinin üzerine düştüğünde kılıç ustası Sör Toby öfkeli bir şekilde soludu ve "Bacağına vuracağımı biliyordun Shawn!" diye azarladı. "Dikkatini buraya vermelisin artık."

Yapamıyordu. 

O Yumuşak Prens' ti ve parmakları arpın tellerinde gezinmek dışında hiçbir işe yaramazdı. Kılıç tutamaz ya da dövüşüp kendini veya bir başkasını koruyamazdı.

"Ayağa kalk Shawn." dedi Sör Toby. Shawn başını iki yana salladı ve elindeki kılıcı bırakarak yerde oturmaya devam etti. Bacağı hala acıyordu.

"Kılıcını al ve ayağa kalk!" Olanları bir kenarda izlemekte olan Snow dört ayağının üzerine kalkıp Sör Toby' e kükrediğinde Shawn acele ile ulu kurdunun yanına emekleyip "Sakin ol oğlum." dedi ve kurdunun gövdesini okşadı. "Sakin ol. Sör Toby sadece bize yardım ediyor." Kurt hırlamaya devam ederek tekrar eski pozisyonunu aldı. 

"Üzgünüm Sör Toby." demişti tekrar ayağa kalktığında. Yaşlı adamın öfke dolu gözlerinde bir yumuşama gerçekleşti ve Shawn' a yaklaşıp sağ eliyle omzunu sıvazladı.

"Sadece, ejderhaların arasına düştüğümüzde hazır olmanı istiyorum. İyi bir dostluk adına gidiyoruz fakat bu tehlikeli olmadığı anlamına da gelmez. Sen kuzeyin veliaht prensisin. Senin sorunsuz bir şekilde krallığına geri dönmen gerekiyor."

"Biliyorum. Tehlikenin ben de farkındayım ancak ben savaşmak için doğmadım sör. Kan, kılıç, dövüş... Bunlar benden çok uzak."

Sör Toby gülümsediğinde onun dap diğer herkes gibi kendisine acıdığını biliyordu.

"Shawn... Hepimiz bir kadının rahminden kanla çıkıyoruz. Doğumumuzdan öleceğimiz güne dek kan her zaman ellerimizde olacak. Ondan uzak dursan bile seni asla rahat bırakmaz."

Shawn barışın olduğuna inanıyordu. Dünyanın bir yerinde insanların huzur içinde ve hiç birinin kanını akıtmadan yaşadığına inanıyordu. Kuzeyin veliaht prensi olmasa her şeyi bırakır ve bu diyardan ayrılırdı muhtemelen. Ayrılır mıydı? Tekrar düşündü ve aklına Aaliyah takıldı. Aaliyah' ın da kendisiyle gelmesini çok isterdi ama kardeşi kendisinin aksine savaş arzusu ile doluydu. Cesur ve kılıçları her şeyden çok severdi. Kuzeyin veliahtı Aaliyah olmalıydı, Shawn değil. Yazık ki, kuzeydeki tahta hiç kadın bir hükümdar oturmamıştı.

"Sanırım bugünlük bu kadar yeterli ha?" Sör Toby omzunu son kez sıktı ve geri çekildi. "Yarın tekrar çalışacağız. Şimdi gidip bir şeyler ye."

Başıyla Sör Toby' i selamladıktan sonra midesinde artmaya başlayan sesleri susturmak için bulunduğu avludan hızlıca kale kapılarına doğru ilerledi. Snow da her zamanki gibi peşinden ayrılmıyordu. Birlikte küçük yemek salonuna girdiler ve Shawn hem kendisi hem de Snow için hizmetçi kızdan yiyecek istedi. Normalde Snow tek başına ormana açılır ve kendi yemeğini kendisi avlardı fakat kalenin içinde önüne koyulan yemeğe de hiçbir zaman yüzünü çevirmezdi.


Snow için bir öküz budu, kendisi için ise tereyağında kızartılmış bıldırcın, soğuk meyve çorbası ve ballı kek getirilmişti. İçecek olarak ise az ısıtılmış şarap -tıpkı istediği gibi- önüne bırakılmıştı. Hizmetçi kız güler bir yüzle başka bir şey isteyip istemediğini sorduğunda Shawn da aynı kibarlıkla istemediğini söyleyip teşekkür etti. Kısa sürede iki dost da yemeğini yedi ve yemek salonundan dışarı çıktı. Kale duvarları arasında nereye gittiğini bilmeden yürürken kendisine doğru hızlı adımlarla gelen babasının yaverini gördü. Küçük yaver "Prensim." diyerek öne doğru eğildi ve Shawn' a selam verdi.

"Majesteleri sizi küçük konsey odasında bekliyor. Hemen gelmenizi istedi."

"Elbette, hemen geliyorum. Hadi Snow..." Ulu kurt önde olmak üzere küçük konseyin toplandığı odaya kısa bir sürede vardılar. İçeri girdiğinde kral babası Manuel, Kral Eli Lord Jeremy Bieber, Baş Üstat Dexter Morgan, Şehir Muhafızları Kumandanı Sör Tom Hanks, krallık defterdarı Lord David Hood ve Yüce Rahip John Williams ile karşılaştı. Shawn, tüm bu güçlü ve bilgili adamların yanında kendisini çok toy hissetti. Bu odada olmayı haketmiyordu.

"Prensim." dedi her biri. Shawn hafifçe başını sallamakla yetinip boş sandalyeye, babasının yanına, oturdu. Odadakilerin yüzüne bakıldığında bir problemin olduğu anlaşılabilirdi. Kral eli hariç elbette. Jeremy Bieber her zamanki gibi düşüncelerinin verdiği duyguları yüzünde gizlemeyi başarabiliyordu.

"Bir problem mi var Majesteleri?" dedi en sonunda Shawn. Sessizlik fazla rahatsız ediciydi.

"Güney prensesi öldürülmüş. Kendi düğününde boğazı kesilmiş ve bu olay bize yansır ise önleyemeyeceğim şeyler olacak. Ejderhalar öfkeli ve bir suçlu arıyor."

Şaşırdığı için bir süre hiçbir şey söyleyemediğinde kalbinde bir sızı hissetmişti. İnsanlar neden bir kadının en mutlu gününü kana boğardı ki? Neden bu kadar vahşileşmiştiler? Greenland' de hiç umut yok muydu gerçekten? Sör Toby' nin dediği gibi diyara her zaman kan mı hakim olacaktı?

"Kim? Kim yapmış böyle bir şeyi? Bu çok zalimce!" dedi Shawn.

"Kuzey Krallığı' nın bu katliamla hiçbir ilişkisi yoktur." dedi Lord Jeremy Bieber.

"Fakat bir kuzgun göndermemiz iyi olacaktır Majesteleri." dedi Baş Üstat Dexter Morgan. "Bu olay bütün ilişkilerimizi engelleyebilir. Gelecek cevaba göre hareket etmemiz gerekecektir."

"Haklısınız." dedi Kral Manuel. O sırada krallık defterdarı Lord David Hood "Eğer güney yolculuğumuz iptal olursa bu bizi büyük bir zarara sokar Majesteleri." dedi. "Hazırlıklar yaklaşık iki gün içinde bitecek ve çok büyük harcamalar yapıldığını bilmenizi isterim."

"Bu ne yazık ki benim elimde değil Lord David. Acil olarak güney kralına bir kuzgun gönderilmesini istiyorum." Baş Üstat Dexter hazırda duran kağıtlardan birisini önüne alıp kuş tüyü kalemini mürekkebe batırdı.

Kral Manuel boğazını temizledi ve güneye uçacak mektupta olacak sözleri söyledi.

"Ben, Greenland' in Kuzey Krallığı' nın koruyucu lordu ve kralı, isminin ikincisi Manuel Mendes. Güney prensesi ve aynı zamanda kızınız Prenses Safaa Malik' in yaşadığı bu korkunç haliseden duyduğumuz üzüntüyü ve bu zalimlikle dolu olayla Kuzey Krallığı' nın hiçbir şekilde ilişkili olmadığını bilmenizi isterim. Adalet yerini bulacaktır... Hemen şimdi kuzgunu gönderin Üstat Dexter."

"Emredersiniz Majesteleri." Baş Üstat Dexter sandalyesinden ayağa kalktı ve eğilerek selam verdikten sonra küçük odayı terk etti.

"Yarın sabah görüşmek üzere lordlarım." Herkes ayağa kalktı. Kral ve prens için selamlar verildi. Saniyeler sonra Shawn babası ile yalnız kalmıştı. Lordlarla birlikte Snow ve babasının yaşlı ulu kurdu Abrecan da odadan çıkmıştı.

"Sence ne olacak baba?"

Kral Manuel ellerini arkasında birleştirip pencereden dışarıya baktı. "Kral Yaser akıllı bir adam. Mantıklı düşünecektir ama oğlu için aynı şeyi söyleyemem. Ejderha Prensi öfkesiyle ünlü, biliyorsun."

Zayn Malik' in ününü elbette bilirdi ve onunla karşılaşacak olması onu ürpertiyordu. Çok iyi savaştığını söylerlerdi. Turnuvalarda ya da gerçek bir dövüşte asla yenilmezmiş. Birkaç yıl önce güneyde çıkan isyanın başarılı olmamasının en büyük nedeni de Zayn ve korkunç ejderhasıymış zaten. O ejderha... Çok büyük ve çok korkunç olduğunu söylemişti karşılaştığı bir gezgin. "Ona baktığınızda düşünebildiğiniz tek şey ateşin içinde kavrulmanın hayali prensim. Ödlek adamların Anghrist' i gördüklerinde altlarına kaçırdıkları söylenir. Evet. Adı Anghrist. Kudretli ejderha. Kudretli Ejderha Prensi. Ona öyle diyorlar."

Zayn Malik' i düşünmek istemiyordu.


"Ne olacak bilmiyorum. Ya barış ya da savaş. İkisinin de üstünden gelebiliriz."

"Ejderhaların bile mi?"

"Ejderhalar güçlü, evet bu inkar edilemez. Ama biz yüzyıllardır soyumuzu devam ettirmeyi başardıysak bu bizim de güçlü olduğumuzu gösterir oğlum. Kuzey soğuk ve sert bir yer. İnsan buradayken hayatta kalabilmek için güçlü olmak zorunda kalıyor. Biz her zaman hayatta kaldık."

RHOSLYN

"Işığın Tanrısı onun ruhunu cennetine alsın, amin." Yüce Rahip uzun bir süreden beri gelen duasını sonlandırıp elindeki kutsal kitabı kapattı. Prenses Safaa Malik, Ejderha Tapınağı' nın tam merkezindeki mermer taşta yatıyordu. Üzerine güzel, kırmızı bir elbise giydirilmişti, altın işlemeleri olan. Bukleler haline getirilmiş uzun kahverengi saçları omuzlarından göğüslerine dek uzanıyordu. Bir sarmaşık gibi, her yerdeydi. Narin elleri karnının üzerinde birleştirilmiş ve büyük bir yarık olan boğazı renkli bir kumaşla örtülmüştü.

Soylu Malik ailesi mermer taşın sağ tarafındaydı. Yüce Rahip ise Safaa Malik' in başının dibinde dualarını okuyordu. Rhoslyn gibiler ise çok daha uzaktaydı.

Yanında bir çocuk gibi ağlayan leydiler sinirini bozmaya başlamıştı. Onlar prensesi tanımıyorlardı ki... Onun nasıl iyi kalpli birisi, nasıl yaşam dolu ve nasıl delicesine aşık olduğunu bilmiyorlardı. Yaptıkları tek şey dikkat çekmekti.

Harry Styles' ın yeşil gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Buna rağmen tek bir gözyaşı dökmemek için uzun süredir uğraş veriyordu.

Omun aksine Kral Yaser üzüntüsünü gizlemiyordu. Kızına baktıkça içinin parçalandığı gözle görülür bir gerçekti. Ama Zayn için ne düşünmesi gerektiğinden gerçekten emin değildi. Ejderha Prensi' nin yüzü, prensesin uzandığı mermer taştan farksızdı. Kardeşine bakarken sanki ondan başka her şeye bakıyormuş gibi duygusuzdu. Hiç konuşmamış, dudaklarını sıkıca birbirine bağlamış ve tüm bu süre boyunca rahibin duasını bitirmesini beklemişti.

"Onunla vedalaşın Majesteleri. Prensesi yakmamız gerekiyor." Bu Rhoslyn' in gözlerinden birer damla akıtmıştı. Prensesin güzel bedeninin küle dönüşecek olması ruhunu ve kalbini parçalıyordu.

Yüce Rahip tapınağın çıkış kapısına doğru ilerledi. Rhoslyn' in yanındaki göstericiler de gözyaşlarını ipek mendiller ile temizleyip tapınağı terk ettiğinde Harry Styles prensesin alnına bir öpücük bırakmıştı. Gözyaşlarını tutamadı ve Styles ailesi ile birlikte gitti. Malikler de bir bir gidiyordu. Rhoslyn uzun elbisesinin eteklerinden tutarak basamaklardan yavaş adımlarla indi. Kral Yaser kızının saçlarını okşayıp tıpkı Harry gibi alnını öptü. Gözleri dolduğunda hala inanamıyor gibiydi. Kızı ölmüştü. Prenses Safaa artık yoktu.

"Zayn-"

"Kardeşimle yalnız kalmak istiyorum." dedi Zayn sertçe. Kral Yaser hiçbir şey söylemedi. Çıkmadan önce Rhoslyn' in yüzüne soğuk bir ifadeyle bakmıştı sadece. Rhoslyn o bakıştan çok anlam çıkarabilirdi ama bunu umursayacak hali yoktu.

"Hepiniz dışarı çıkın!" diye bağırdı öfkeyle prens. Tapınağın belli noktalarında bekleyen muhafızlar da hızlı adımlarla çıktılar. Kimse kalmamıştı. Sadece o ve kendisi.

"Dışarı çık Rhoslyn." dedi yüzüne bakmadan.

"Çıkmayacağım." Yanına varıp tıpkı onun gibi prensesin solgun yüzüne baktı. Huzurlu görünmüyordu.

"Çık. Lütfen." Son sözünü söylerken sesi titremişti. Bunu fark ettiğinde Zayn' e doğru döndü. Taş gözleri kızarmaya başlamıştı. Toparlamaya çalışıyordu ama yaptığı tek şey kendisini sıkmaktan başka bir şey değildi. Duygularını tutuyordu oysa her şeyi bıraksa daha kolay olacaktı.

Rhoslyn elini Zayn' in koluna değdirdi. "Yanında olmama izin ver."

"Kimseyi istemiyorum."

"Öyle olduğunu sanıyorsun." Zayn Malik dolmuş gözlerini kaçırdı. Hala kendini sıkıyordu.

"Ağla. Bırak kendini."

"Ağlarsam zayıf görünürüm."

"Hayır, sadece rahatlarsın."

"Ejderhalar ağlamaz." dedi dudaklarından bir hıçkırık yükseldiğinde. Yutkundu ve tekrar "Ejderhalar ağlamaz." dedi kendisini onaylıyormuş gibi.

"Herkes ağlar." Rhoslyn kollarını Zayn' in omuzlarına sarıp başını boyun girintisine yaslandığında Zayn' in tüm bedeni titredi ve ağlamaya başladı. Kendisini öyle bir bıraktı ki ikisi birlikte dizlerinin üzerine çöktü. Rhoslyn' in kaburgaları Zayn' in elleri altında eziliyordu ama acısını dışarı vurmadı. Buna ihtiyacı olduğunu biliyordu. Destek olmak zorundaydı.

"Onu öldürdüler. Benim küçük kardeşim. Onu öldürdüler. O öldü." Ellerinden birini prensin saçlarına değdirdi. "Ondan ne istediler? Bugüne kadar kimseyi incitmemişti. Neden Rhoslyn? Neden ben değil de o öldü?"


"Çok üzgünüm." Ne diyeceğini bilmiyordu. Ölümün ardından ne söylenirdi ki?

"Kim yaptıysa bulacağım. Gözlerinin önünde onun sevdiklerini tek tek, acı içinde öldüreceğim. Sonra kendisini öldüreceğim. Herkesi öldüreceğim." dedi ağlayarak. "Herkesi öldüreceğim... Herkesi öldüreceğim."

Continue Reading

You'll Also Like

74.2K 8.6K 32
safkan alfa jungkook, kırık bir kalple ㅡ jimin ile karşılaşır.
259K 17.1K 12
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!
137K 12.4K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
218K 21.2K 24
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...