fire and blood • malik

By carmenfkahlo

158K 12.4K 6.4K

Yüzyıllardır güney toprakları ve ejderhalara hükmeden, ilk insanların soyundan gelen Malikler kuzeydeki krall... More

I| northern fugitive
II| dinner at sunset
III| the sadness of winter roses
IV| bloody gift
V| hot beauties
VI| night escape
VII| mercy and betrayal
VIII| little cabin in the woods
IX| the dragon prince
X| price
XI| brownland
XII| the king is back
XIII| love is weakness
XIV| city rumours
XVI| we always alive
XVII| cruel man
XVIII| gods
XIX| blind eyes
XX| snowflakes
XXI| north is here
XXII| you're a wolf
XXIII| peace, feast and dance
XXIV| powerful women
XXV| first day of the tournament
XXVI| down the cliff
XXVII| the queen of love and beauty
XXVIII| pride
XXIX| between fireflowers
XXX| dream syrup
XXXI| dead message
XXXII| dance of dragons
XXXIII| falling snowflake
XXXIV| king in the north
XXXV| cold death
XXXVI| betrayal
XXXVII| the lion's claw
XXXVIII| first judicial
XXXIX| kissed by fire
XL| green eyes
XLI| changing game
XLII| the dragon always comes for you
XLIII| poverty
XLIV| survivor
XLV| shame
XLVI| life and death
XLVII| love is sacrifice
XLVIII| new toys
XLIX| where is your god
L| together
LI| tattoo
LII| taste of ashes in your mouth
LIII| snake and black wolf
LIV| uri
LV| fighting to death
LVI| the price of the facts
LVII| three months
LVIII| fear
LIX| plans on azul island
LX| fire and blood [I]
LXI| fire and blood [II]
LXII| ashes of burning bodies
LXIII| preparations for the new war
LXIV| political behavior
LXV| towards the tear river
LXVI| burn them all
LXVII| victory or defeat
LXVIII| immortal man

XV| red

3.1K 186 63
By carmenfkahlo

AALİYAH

"Baban çıldırmış olmalı Shawn! Tanrı aşkına, bizi gerçekten ölüme mi götürmeye çalışıyor?"

"Anne, dinle-"

"Dinlenecek hiçbir şey yok. Bu tamamen saçmalık! Kaleden asla ayrılmayacağım!"

Prenses Aaliyah kraliçe annesinin odasına girdiğinde onu erkek kardeşi Shawn ile ciddi bir şekile tartışırken buldu. Buz Kalesi' nde bir süredir inanılmaz bir telaş vardı ve Aaliyah neler olduğunu sorduğunda kimseden cevap alamıyordu. Küçük bir prenses olmam hiçbir şeyi bilmemem gerektiği anlamına gelmez, diye düşündü. Ben de Mendes kanı taşıyorsam krallıkta olanları bilmeliyim.

Gittikçe büyüyen karnını elleri arasında tutan Kraliçe Karen' ın küçük kızını görür görmez yüzündeki öfkeli ifade biraz olsun yumuşadı. Aaliyah bundan da nefret ederdi. Çünkü annesine baktığında kendisini bebek gibi hissediyordu.

"Neler oluyor anne?" diye sordu yanlarına varıp.

"Sorun yok birtanem."

"Neden kimse bana hiçbir şey anlatmıyor?" Badem gözlerini kendisini izleyen ağabeyi Shawn' a çevirdi. "Shawn lütfen bana da anlat."

"Sabah bir kuzgun kaleye-"

"Shawn. Aaliyah' ın bunları duymasına gerek yok canım."

"Evet var! Ben de bilmek istiyorum ve her şekilde öğreneceğimi de biliyorsunuz." Kraliçe Karen teslim olurcasına bir iç çekti ve büyük kadife koltuğa oturdu. Annesi hiç olmadığı kadar yorgun ve gergin görünüyordu.

"Sabah bir kuzgun kaleye geldi." dedi Shawn yeniden söze girip. "Güneyin kralından."

Şaşkınca dudaklarını araladı. Güneyin kralı mı? Bu nasıl olurdu? Mendesler ve Malikler geçmişten bugüne bir savaş içindeydi ve yaklaşık otuz altı yıldır süregelen sessiz barış boyunca arada hiçbir iletişim bile olmamıştı. Aaliyah korktu. Ya yeniden savaş çıkar ve ailesi zarar görürse? Üstelik daha doğacak kardeşi ile oyunlar oynayacak ve kılıçlarla öğreneceği birçok yeni hareket vardı.

"Yaşlı Ejderha bizi ve lordlarımızı misafir etmek istediğini söylüyor. Rhoslyn Clifford meselesi yüzünden iki taraf da gerildi, o konuyu biliyorsun zaten."

Elbette olanları biliyordu. Birkaç kez Rhoslyn Clifford ile turnuvalar sayesinde karşılaşmıştı ve onun karanlık kış günlerinde ışıldayan bir güneş olduğunu düşünmüştü her defasında. Onunla bir kez konuşmuştu ve onun sıcakkanlı birisi olduğunu hatırlıyordu. Güneye kaçtığını öğrendiğinde ise şaşırmış ama gizliden gizliye onun güçlü duruşuna hayran kalmıştı.

"Ve babam bu teklifi kabul ederek güneye bir kuzgun gönderdi. Hazırlıklar başladı bile. Yakında yola çıkacağız."

Kraliçe Karen yeniden homurdanmaya başlamıştı. "Bu bir tuzak. Kafir ejderhalara güvenilmez. Onlar öfkelendiğinde etraflarındaki her şey küle dönüşür. Ya yol boyunca atlatacağımız tehlikeler? Ben hamileyim ve eğer bebeğime bir şey olursa-"

"Anne, hepimiz iyi olacağız." dedi Shawn annesinin yanına oturarak. Hamileliğin verdiği aşırı gerginlikle gözleri dolan kadının küçük ellerini kendi elleri arasına aldı.

"Babam bizi korumak için her şey yapıyor. Bundan şüphen var mı?"

"Sadece," dedi sağ gözünden akan damladan sonra. "Ailemiz için endişeleniyorum. İçimde çok kötü hisler var."

Tıpkı Shawn gibi annesinin yanına gidip bir elini şişkin karnında gezdirdi. "Babam bizi korur. Ama gerekirse karnındaki kardeşim ve senin için ben de savaşırım. Kılıç tutmayı biliyorum, benim için zor olmaz."

Karen gülümseyerek Aaliyah' a sarıldı ve kahverengi yumuşak saçlarını okşadı. "Biliyorum ama sizi koruması gereken kişi benim." Kraliçe Karen kızının alnını öpüp geri çekildi.

"Kral babanız kararını verdi. Ona karşı çıkamayacağımıza göre... Yapacak bir şey yok."

"Kral Yaser' in akıllı bir adam olduğunu duymuştum." dedi Shawn. Ama Aaliyah güney kralı hakkında hiçbir şey bilmiyordu.

"Güney kralının nasıl birisi olduğundan emin değilim ancak tüm ejderhaların sadece ölümcül öfkeye sahip olduklarını bilirim." Kraliçe Karen ayağa kalktı. "Üstadın yanına gitsem iyi olacak. Stresten tüm vücuduma ağrılar girdi."

"Ben de seninle geleyim." diyen Shawn anında annesinin kolunu kendi koluna aldı.

İkisi de Aaliyah' a bakınca küçük prenses "Benim de Ice ile ilgilenmem gerekiyor zaten." diyerek ailesiyle kısaca vedalaştı ve ilk olarak kendi odasına gitti. Loly adındaki kendisinden birkaç yaş büyük genç kızın yardımıyla üzerine yere kadar uzanan siyah bir pelerin giydi. Pelerinin omuz ve sırt kısmını kaplayan kahverengi kürk onu olduğundan daha sıcak tutacaktı çünkü emindi ki Ice kale duvarları arasında değildi.

Hazır olduktan sonra koşar adımlarla büyük avluya çıktı. Avluda onlarca kişi vardı ama Ice burada değildi... Aynı adımlarla Buz Kalesi' nin bahçesine yürüdü. Bahçenin neredeyse her bölgesine bakmıştı ama ulu kurdunu hiçbir yerde bulamamıştı. Pes etmeden diğer yerlere bakmaya karar verdi. Belki de Ice tahminlerinin aksine kalenin duvarları arasında sıcak bir ateşin başında uyukluyordu. Evet. Ulu kurdu kesinlikle bunu yapıyordu.

Aaliyah tekrar sıcak kaleye girdiğinde dışarı çıkmadan önce yanında ona eşlik etmek isteyen muhafızları gördü ve muhafızlar onu görmeden koşarak oradan kaçtı. Aptal muhafızlar emirlere göre(!) onu tüm kötü insanlardan koruyacaktı ama kendi ailesinin yaşadığı bu kalede ona kim zarar verebilirdi ki? Kalede yaşayan herkes Aaliyah' ı severdi.

Kalenin tünelleri arasında koşmaya devam etti. Bu olay, muhafızlardan kaçmak ya da Ice' yi bulmaktan çok, artık bir oyuna dönüşmüştü. Zıplar adımlarla koş ve her yol ayrımında sağ taraftan devam et. Zıplayarak koş, sağ taraftan dön. Zıplayarak koş, sağ taraftan dön... Bunu ne kadar tekrarladı bilmiyordu. Beşincisinden sonra saymayı bırakmıştı.

Yeniden sağa döndüğünde sadece oymalar ile süslenmiş ahşap bir kapı ile karşılaştı. Yeni bir tünele açılan geçit ya da her kapının yanına tutturulmuş meşalelerden yoktu. Karanlıktı ve Aaliyah normal bir zamanda buradan geçse asla bu kapıyı fark etmezdi. İşte bu yüzden büyük bir merakla kapının ahşap tokmağını tutup kendisine çekti ve çevik bir şekilde içeri sıyrıldı.

Boşlukta mıydı? Yoksa kör mü olmuştu?

Küçücük bir ışık huzmesi bile olmayan bu yerin ne olduğunu anlayamıyordu ve yanına bir meşale almadığı için pişmanlık yaşıyordu.

Karanlıktan korkardı. Onun için gelen canavarların sesini şimdiden duyabiliyordu... Canavarlardan kaçmak için kapalı ahşap kapının tokmağını tutmuştu ki bir ses daha duydu.

"...beklenen son çok yakında, arkadaşım. Sabırlı ve daha planlı davranmamız gerekiyor sadece." dedi güçlü ve kalın bir erkek sesi. Aaliyah daha önce böyle bir sese sahip birisini gördüğünü hatırlamıyordu.

"Bundan emin misin? Kurtlar ve ejderhalar arasında sıkı bir dostluk oluşursa her şey daha da zorlaşacak." Bu ses ise diğerinden daha inceydi. Aaliyah işte bu sesi tanımıştı ama kim olduğu gözlerinin önünde belirmemişti.

"Bunun için endişelenmene gerek yok. Güneyde, ateş ve buz birbirlerini küle dönüştürüyor. Bu da her şeyin sonunda tüm dünyanın küle dönüşeceği demektir. Tüm kaosların temel nedeni aşk değil mi zaten?" dedi kalın ve yabancı sesli adam.

"Ya diğerleri ne olacak? İki kral da güçlü."

"Krallar güçlü değil. Onları güçlü göründürecek parçalara sahipler sadece. Ve inan bana o parçalara sahip olmaya başladım. Kurtlar da yakında sorun olmaktan çıkacak."

"Her kurt sorun olmaktan çıkmalı, unutma." diyen ince sesli adam küçük bir kahkaha atıp ekledi. "Tarihte olanlara bakarsak, bir kurt bile hayatta kaldığında kuzuların canını sıkmayı başarabiliyor."

Aaliyah bu iki adamın ne hakkında konuştuğunu anlamıyordu. Karanlıktaki canavarlar kulağına fısıldamaya devam edip onu korkutsa da ilginç konuşmayı dinlemeyi sürdürdü.

"Güneyden gelen önemli bir haber var mı?" dedi kalın sesli adam. Diğerine göre oldukça ciddiydi.

"Dişi ejderhanın düğünü ile uğraşıyorlar."

"Biraz eğlensinler... Yakında gülmeyi unutacaklar zaten."

İnce sesli adam tekrar güldü. "Ne zaman harekete geçmeye baslayacağız, lordum?"

"Yakında." dedi kalın sesli adam. "Turnuvadan hemen sonra."

Aaliyah canavarlar ile daha fazla mücadele edemedi. Ahşap tokmağı çekip bu karanlık, soğuk yerden çıktı ve Ice' yi aramayı sürdürdü.

ZAYN

Ejderha Kalesi uzun yıllardır bu kadar çok Malik' i ve ejderhayı bir arada toplamamış olmalıydı. Zayn' in neredeyse tüm kanı burada, bu kutsal düğün ve bir müddet sonra gerçekleşecek olan devasa turnuva için toplanmıştı.

Ellerinin arasında tutup havada uçurduğu Leo Horan' ı kahkahalar atarak tekrar yere indirdi. Karşısında gülerek onları izleyen ablası Doniya Malik' e biraz daha yaklaştı ve ablasının kucağında uyuyan bir yaşını yeni doldurmuş diğer yeğeninin -Tao Horan- alnına bir öpücük bıraktı. Daha sonra ise güzel ablasının da yanağını öptü. Onu, yeğenlerini ve diğer kız kardeşi Waliyha' yı ne kadar çok özlediğini onlara baktıkça çok iyi fark ediyordu.

Ablası Doniya Malik, Zayn' den bir yaş büyük, yani yirmi iki yaşındaydı. On dört yaşında babasının uygun gördüğü Horan Hanesi' nin koruyucusu Lord Greg Horan ile evlenmişti. On yedi yaşında ise -o güne dek ablası iki düşük yapmıştı- şu an altı yaşında olan Leo dünyaya gelmişti ve bunun uğruna krallıkta yapılan kutlamalar ile turnuvaları hala çok net hatırlıyordu. Yaser Malik sonunda bir torun sahibi olmaktan mutluydu ve daha fazla torun istemişti. Bir sene önce de Tao doğmuştu. İki çocuk da sağlıklı, damarlarında annesinin soyundan gelen ejderha kanını taşıyorlardı.

"Ben de seninki gibi bir kılıç istiyorum!" demişti Zayn' in kılıç kabzasını kavrayan Leo. "Herkes bir çocuk olduğumu söylüyor. Ama yakında yedi yaşında olacağım."

Annesi Doniya bıkkın bir ses tonuyla "Bunun için henüz çok erken Leo." demişti ki arkasında beliren Lord Greg Horan ablasının belini nazikçe kavradı ve prensin önünde hafifçe eğildi.

"Prensim." demişti.

"Prensim." Ondan hemen sonra selam veren ise Lord Greg Horan' ın kardeşi ve aynı zamanda Zayn' in en yakın arkadaşlarından biri olan Niall Horan' dı.

Zayn neşeyle sırıtıp kollarını iki yana açtı ve Niall ile sıkıca kucaklaştılar. Niall kulağına doğru "Kuzeyli bir kıza aşık olduğunu duydum dostum. Tıpkı senden beklenildiği gibi." diyerek ayrıldı ve güneyde nadir bulunan gök mavisi gözlerini esmer dostunun yüzüne dikti.

"Normal birisi ile yapabileceğimi mi düşündün?"

"Asla."

Niall, Zayn' in tanıdığı en rahat ve dobra insanlardan birisiydi. Söyleyeceği sözler onun başının kesilmesine bile neden olsa söylemekten asla çekinmezdi ve Zayn onun bu özelliğini seviyordu. Üç sene önce güney topraklarının gördüğü en kanlı isyanda -bu isyana Ofra İsyanı denilirdi- Niall yanında
cesurca savaşmıştı. Güçlüydü. Ama Zayn' i devirebilecek kadar değil.

"Ben de senin hala bekar olduğunu duydum." dedi Zayn. En büyük eğlencelerinden birisi de Niall' ın aşk hayatıydı. Daha doğrusu olmayan aşk hayatı... Niall bir kadına aşık olamıyordu. O dünyadaki bütün kadınlara aşıktı ve onlarla birlikte olabileceği her fırsatı hiç düşünmeden kullanabiliyordu. Genelevlerde parasını harcayan gelmiş geçmiş en büyük lordlardan birisiydi ve krallıkta adı hakkında kötü söylemler dolaşsa bile Niall bunların hiçbirini umursamazdı.

"Evlenmek bir sorun değil." demişti alayla Niall, kılıç kabzasını kavrayarak. "Ben sadece bir yeminbozan olmak istemem."

Ve Niall verdiği tüm sözlerin arkasında duran onurlu bir adamdı. Evlilik töreninde verilen yeminleri kendisinin tutamayacağını bildiği için her zaman bundan uzak durmuştu.

Horan ailesini yalnız bırakarak ilerideki çardakta diğer leydilerle birlikte oturan diğer kız kardeşi Waliyha' nın yanına gitti. Çardağa girer girmez oyun oynayan çocuklar hariç tüm kadınlar ayağa kalktı ve prensi selamladı. İlk olarak Waliyha' nın alnını öptü ve yedi aylık bebeği taşıyan şişmiş karnını sevgiyle okşadı, kardeşinin sağlığında herhangi bir sorun olup olmadığını sordu. Waliyha iyiydi ve iki ay dönümü kadar sonra bir bebek daha doğuracaktı. Bunun verdiği mutluluk ile diğer leydileri de selamladı. Burada oldukları için çok memnun olduğunu belirtmeyi unutmadı.

Ardından, yerde oturmuş diğer çocuklarla birlikte oyun oynayan, kız kardeşinin iki yaşındaki kızı, Haven için eğildi ve onu kucağına alarak etrafında döndürdü, iki yanağına da birer öpücük bıraktı. Haven abonoz ağacı kadar tatlı siyah buklelere, Maliklere has ela-yeşil gözlere sahip çok güzel bir kız çocuğuydu. Maliklerin görünüş özelliğini Hemming ailesinden daha fazla aldığı açıkça görülebiliyordu. Bu küçük kızın da damarlarında ejderha kanı olduğu için sevinçliydi... Haven havadaki ayaklarını sallamaya başladığında Zayn onun oyuna geri dönmek istediğini düşünerek diğer çocukların yanına geri bıraktı ve kız kardeşine dönerek "Amcamın nerede olduğunu biliyor musun?" diye sordu.

Waliyha hüzünle gülümsedi. "Bence nerede olduğunu çok iyi biliyorsun kardeşim."

Elbette biliyordu.

Her şey yeniden aklına geldiğinde üzerine büyük bir hüzün bulutu düştü. Gülüşü dudaklarından silinmişti. Son kez herkese bir selam daha verdi ve adımlarını hızlıca Maliklerin mezarlığına doğru yönlendirdi. Mağaraya benzer karanlık yapının içine girip ilerledi ve tahmin ettiği gibi amcası Jacey Malik' i, diğer amcası Zion Malik' in mezarının başında buldu. Boş mezarının başında. Zalim Zasha oğlunun küllerini aile mezarına sokmayacak kadar nefret etmişti ondan. Zayn' in babası Yaser ise sadece Zion uğruna temsili bir mezarın olması gerektiğini savunup tahta oturur oturmaz bu mezarı yaptırmıştı.

Jacey Malik' in yanına geçti ve onun gibi içinin boş olduğunu bildiği en güzel ve değerli taşlarla süslenmiş obsidiyen kavanoza baktı. Tanrı bilir Zion' un ölü bedenine neler yapılmıştı.

"Gün geçtikçe ona daha fazla benziyorsun." dedi uzun bir sessizlikten sonra amcası. "Görünüşün, hareketlerin, ruhun... Baban sana hiç bunları söyledi mi?"

"Babam ondan bahsetmeyi sevmez."

Babası bunu hiçbir zaman söylememişti. Ancak baş üstat Walter White kısa zaman önce, uzun uzun Zayn' in yüzünü izlemiş ve "Zion' a çok benziyorsun. Hiç fark ettin mi bunu?" diyerek Zayn' i şaşırtmıştı.

"İlk defa duyuyorum." diye cevaplamıştı üstadı.

Walter White gülümsedi. "Seninki kadar kara saçlara, ejderha ateşi gibi parlayan ela gözlere ve keskin yüz hatlara sahipti. Kara saçları bir atın yeli gibi rüzgarda uçuşur ve kadınlar sonsuza dek ona aşık olurdu. Diyarın en güçlü ve yakışıklı adamı olduğu herkes tarafından bilinirdi. Tanrı ruhuna huzur versin."

"Yaser..." dedi alayla amcası. "Hayatı boyunca, onu derinden yaralayan ve acı vermeye devam eden olayları unutmaya çalışarak ardında bırakmayı denedi. Belki aklına gelmiyor olabilir, evet. Ama acı her zaman içinde olacak."

Jacey Malik... Zayn' in hayatında tanıdığı en asil ejderhaydı belki de. Babasından beş yaş küçük ama onun kadar bilgili, güçlü ve cesurdu. Ailesiyle birlikte Redland' de durmadan patlayan volkanların arasında yaşamayı tercih ediyordu. Angrist kadar büyük ve güçlü inanılmaz bir ejderhaya bağlıydı ve karşısına çıkan herkes Jacey Malik' ten korkardı. Tabi bu korkunun bir diğer nedeni de Jacey' nin bedenindeki büyük küçük yanık izleriydi. Kusurluydu. Ama uzun boyu, iri gövdesi, kaslı bedeni ve yüzü ile hiç olmadığı kadar da yakışıklıydı. Gür ve siyah saçları omuzlarına kadar geliyordu. Ateş gibi parıldayan bir çift kehribar göz baktığı her şeyi delecek kadar güçlüydü.

"Yine kendini yakmışsın." dedi Zayn sağ boynundaki yeni yanık izlerine bakarak. Hala acıyor olmalıydı.

"Ateş ejderhaya zarar vermez."

"Ateş ejderhayı da öldürür."

Amcası için kaygılıydı. Tanrının ne yapacağını bilemezdi ancak Jacey Malik' in ölümünün ateşten olacağını tahmin edebiliyordu.

"Ölür ve başka bir yumurtanın içinde yeniden doğar. Ölümden korkuyor musun yoksa?"

"Hayır."

"Korkmalısın." Jacey Malik yeğeninin omzunu sıvazladı ve "Bir gün Redland' e gel evlat." dedi. "Ejderhanın gerçek yuvası geçmişte olduğu gibi bugün de volkanların eteklerindedir. Bu yeşil topraklar değil."

Jacey Malik kendinden emin adımlarla mezarlığın çıkışına doğru ilerlerken Zayn de onu arkasından takip etti. Tekrar tüm kalabalığın beklediği bahçeye çıktılar. Genç leydilerle konuştuğunu gördükleri Jawaad Malik, Zayn' i gülümsetti. On yedi yaşındaki kuzeni de kadınları çok severdi. Nişanlı olmasına rağmen.

Zayn birçok lord ile konuştu. Leydileri selamladı. Tanıyıp tanımadığı herkese selam vermek zorunda hissediyordu kendini. O Ejderha Kalesi prensiydi. Buradaki herkesin gelecekteki kralıydı ve kendini en iyi şekilde onlara sergilemek istiyordu. Tıpkı babası gibi olmak. Kral Yaser' i genel olarak herkes -turnuva olayından sonra nefretler artsa bile- severdi. Adildi. Cesurdu. Halkın yanında, dinine bağlı bir liderdi. Asla kendi babasının zalimliğini almamıştı...

Birkaç kişi ile daha konuştuktan sonra etrafı son kez inceledi. Uzun zamandır Ejderha Kalesi böylesine mutlu değildi. Rengarenk kumaşlar ve elbiseler, etrafta koşuşturup oynayan küçük çocuklar, kameriyelerde oturup neşeyle sohbet eden leydiler, jonglörler, ateşbazlar, sihirbazlar, soytarılar, masalarca dolusu lezzetli yemekler, tatlı şaraplar ve Işığın Tanrısı' nın da mutlu olduğunu belirten ılık, hoş rüzgar... Zayn huzurla, gökyüzünde özgürce süzülen ejderhalara baktı ve kaleye girdi. Kız kardeşi Safaa ile tören olmadan önce son kez bir konuşma yapmak istiyordu. Ardından ise Rhoslyn' i odasından almalıydı. Az önce onun hiçbir yerde olmadığını gördüğünde yaveri Dei' ye onun nerede olduğunu öğrenmesini istemişti. On üç yaşındaki Dei geri dönüp "Leydi Rhoslyn odasında prensim. Düğüne katılmayacağını söyledi." dediğinde neden böyle olduğunu hemen anlamıştı. Kuzey ve güneyi karıştıran kuzeyli bir leydi elbette güney prensesinin düğününe katılmaktan çekinirdi. Fakat Zayn onun yanındayken kimsenin bir şey söylemeye cesaret edemeyeceğini Rhoslyn anlamıyordu.

Kardeşinin odasının kapısına yavaşça vurduğunda prensesin hizmetçilerinden birisi hızlıca kapıyı açtı ve Zayn' i selamladı.

"Herkes dışarı." dedi güzel kız kardeşinden gözlerini alamayarak. Hizmetçi kızlar anında onları odada yalnız bıraktı. İki kardeş anlamlı bir şekilde birbirlerine bakarken Zayn gözlerinin dolmasına engel olamadı. En küçük kardeşi de bugün evleniyordu ve Ejderha Kalesi' nde kalan tek kişi kendisi olacaktı.

Kollarını kız kardeşine yavaşça sararken Safaa neşeli ve aynı zamanda hüzünlü bir kahkaha attı.

"Karşımda ağlayacak mısın yoksa Ejderha Prensi?" Zayn de gülüp geri çekildi ve ellerini kardeşinin kızarmış yanaklarına yerleştirdi.

"O kadar güzelsin ki ejderhalar bile seni gördüğünde ağlayacak."

"Ejderhalar ağlamaz." dedi Safaa. İç çekerek Zayn' in yanağını okşadı. "Ben gelemezsem bile sık sık Stylesların kalesini ziyaret edeceksin değil mi? Şimdiden burayı çok özlüyorum."

"Elbette geleceğim. Babamla birlikte, hatta kız kardeşlerin bile bize katılır."

Safaa Malik' in gözleri doldu ve tekrar kardeşine sarıldı. "Zayn... O kadar çok mutluyum ki bunu sana anlatamam."

"Ben de senin kadar mutluyum güzelim. Harry' nin seni mutlu edeceğini bilmek bana huzur veriyor."

Prenses, Sör Harry' nin adını duyar duymaz biraz geri çekildi ve tüm dişleri görünecek şekilde sırıttı. Zayn onun bu kadar neşeli olmasına seviniyordu. Çünkü ilk evlenen kız kardeşi Doniya, Lord Greg ile asla evlenmek istemeyerek çok büyük sorunlar çıkarmış ve gözyaşları ile süslü bir düğün gerçekleşmişti. Neyse ki şimdi Greg Horan' a deliler gibi aşık ve mutluydular.

"Onun için sağlıklı bebekler vereceğim. Ona ve sana benzemesi için dua edeceğim bebekler... Tanrım Zayn, Doniya ve Waliyha' nın çocukları çok güzel!"

"Evet, öyleler ve sen de onlar kadar güzel çocuklar doğuracaksın." Safaa' nın yanakları biraz daha kızardı.

Güzel Prenses, Maliklere has gözlerine uygun olacak şekilde altın renkli ışıldayan bir elbise giymişti. Kumaşın üzerine yaldızlarla ejderha motifleri işlenmiş, beline som altından yapılma kalın bir kemer takmıştı. Boynundaki altın kolyenin ucunda ise gözleri yakuttan yapılmış altın bir ejderha motifi vardı. Beline kadar gelen kahverengi saçları özenle yapılmış bukleler halinde omuzlarından dökülüyordu. Gerçek bir kraliçe varmış gibiydi karşısında. Annesi varmış gibi.

"Prensesim tören başlamak üzere ve daha yapılacak şeyler var." diyen hizmetçi başını eğmiş mahcup bir şekilde aralıklı kapının önünde dikiliyordu.

Zayn başını sallayıp son kez kardeşine baktı ve alnına bir öpücük kondurdu.

"Törenden dolayı çok konuşma fırsatı bulamabiliriz. Ama seni sevdiğimi unutma. Kim olduğunu da sakın unutma."

"Asla. Ve sen de seni sevdiğimi unutma."

Kız kardeşine bir tebessüm gönderdikten sonra odasından çıktı. Heyecanlı bir şekilde Rhoslyn' in odasının bulunduğu kuleye doğru yürürken heyecanlıydı çünkü onun büyülü bir güzellikte orada beklediğini biliyordu.

Bir süre sonra içeri girdiğinde pencere sekiliğinde oturarak bacaklarını kendisine çekip sarılmış Rhoslyn ile karşılaştı. Genç kız okyanus gözlerini kendisine çevirdiğinde ise kalbinde bir sancı hissetti ve başı dönerek kapının kenarına tutundu. Ağzı birden kurumuş ve Rhoslyn kendisine merakla bakarken ne diyeceğini şaşırmıştı. Ona ne olmuştu böyle?

"Boşuna geldin." dedi bir süre sonra Rhoslyn. Pencere sekiliğinden aşağı atlayıp bütün güzelliğini Zayn' e sundu. Ateş kadar kırmızı bir kumaşın bir insana bu kadar yakışacağını nereden bilebilirdi ki? Altın saçlarının bukleler halinde dökülmesi ama sanki o buklelerin kalbini sıkıyormuş gibi hissedeceğini... Nereden bilebilirdi?

Boylu boyunca sadece kırmızı bir kumaştan yapılmış elbisesinin üzerindeki tek süs ince belini sıkıca saran madalyondu. Ve boynunu süsleyen, her zaman taktığı kar tanesi kolyesi. Onun dışında sadeydi ama inanılmaz bir şekilde herkesten güzeldi. Güzeldi ve çok güzeldi.

"Sadece sen eksiksin." dedi Zayn kısılan bir sesle. Çok savunmasız hissediyordu.

"Ben sadece gereksiz bir fazlalığım."

"Benimle gelmeni istiyorum." Rhoslyn kalçalarını pencere sekisine yasladı ve derin bir iç çekti.

"Zayn... Oradaki herkes benden nefret ediyor."

"Ne zamandan beri insanların senin için söylediklerini umursuyorsun?" Ona doğru birkaç sabırsız adım attı.

Rhoslyn bunun üzerine gergince kollarını birbirine bağlamıştı. "Bu durum çok farklı."

"Kimse bir şey demeyecek."

"Nereden biliyorsun?"

Çünkü herkes Zayn' den korkardı.

"Biliyorum. Bana güvenmiyor musun?"

"Güveniyorum."

Gülümsedi ve iyice yanakları kızaran Rhoslyn' in elini tutarak kolunun arasına yerleştirdi.

RHOSLYN

Üzerindeki bakışları hissedebiliyordu. Sadece nefret ve dışlanmışlık vardı bu bakışlarda. Yanında prensleri olmasa ona neler yapabileceklerini tahmin bile edemiyordu. Her türlü tecavüz ve işkenceden sonra onu öldürürlerdi muhtemelen. Onun dışında bulunduğu bu tatlı düğün, kuzeyde yaşadığı tüm düğünlerden çok daha güzeldi. Kuzey düğünleri kuzey gibi olurdu. Çok soğuk. İnsanları da soğuk. Samimiyetsiz ve tuhaf bir hüzne sahip... Güneş buradaki insanların yüzünde parlıyordu ve hayat, sadece burada varmış gibiydi.

Kalabalığın arasına doğru yürümeye devam ederken "Rahatla." demişti Zayn çok kolaymış gibi.

Genç leydiler ise en kötüsüydü. Kuzeyli bir fahişe yerine kendilerinin prensin yanında olmayı hakettiklerini düşünüyor olmalıydılar. Kıskanç aptallar, diye düşündü Rhoslyn. Hepsi aptaldı.

Zayn, Rhoslyn' i kırmızı güllerin ortasına kurulmuş bir platformun sağ bölgesinde dikilen insanların arasına götürdü. Safaa ve Harry o platformun üzerinde yeminlerini edecekti. Platformun sol tarafı ise güneyin kralı ile ailesine, soylu hane üyelerine ve krallığın yeminli muhafızlarına ayrılmıştı.

"Benimle karşı bölgede olmanı isterdim." dedi Zayn, Rhoslyn' e dönüp gözlerini yüzünde gezdirerek. Bu onu her zaman utandırıyor ve olmadığı kadar kusurlu hissetmesine neden oluyordu. Çünkü Zayn bugüne kadar gördüğü tüm insanlardan çok daha güzeldi.

"Orası senin yerin."

Zayn derin düşüncelere daldı. Ardından ise "Tören biter bitmez yanına geleceğim." dedi ve sevimli bir şekilde gülümsedikten sonra yanından ayrılıp ailesinin yanına gitti.

Karşı tarafta Kral Yaser tüm asilliğini dik bir duruş ile sergiliyordu. Zayn hemen onun yanına geçti. Kralın diğer tarafında ise Zayn' in büyük kız kardeşi Doniya ile kocası Lord Greg Horan -kim olduklarını yanındaki leydiye sormuştu- çocukları Leo ve Tao, Waliyha Malik ile kocası Luke Hemmings, onların tatlı kızlar Haven, Zayn' in yanında krala çok benzeyen ve oldukça sert görünen Jacey Malik ile oğlu Jawaad Malik ve karısı Darla. Birkaç Lord ve Leydi Malik, Hemmings ve Horan Hanelerinden leydiler, aynı zamanda Styles Hanesi' nin de üyeleri bu bölgede duruyordu. Ancak Rhoslyn' in dikkatini çeken tek kişi Zayn' di. İnsanların içinde öylesine parlıyordu ki kendini hemen arkasında prens hakkında konuşup kıkırdaşan aptal leydiler gibi hissediyordu. Fakat gerçek buydu. Zayn Malik giydiği siyah takım ile diyarın en yakışıklı adamıydı.

Kendisine baktı ve gülümsedi. Arkasındaki leydiler bunu üzerlerine alınıp neredeyse bayılma aşamasına gelirken Rhoslyn umursamamaya çalıştı ve Zayn' in tebessümüne karşılık verdi.

"Ne kadar şanslısın." demişti yanındaki Leydi Pearl derin bir iç çekerek. Aynı zamanda ona karşıda duran asil aileyi tanıtan kişiydi.

"Ejderha Prensi kalbini söküp senin ellerine vermiş."

"Prens sadece beni koruyor."

"Hayır. Çok daha fazlası var ikinizde de. Bunu herkes fark edebilir."

Rhoslyn cevap vermediğinde orta yaşlı leydi konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki, çığırtkan gelen kişinin adını bağırdı. Sör Harry ortaya çıktı ve alkışlar içinde platforma doğru yürüdü. Platformun üzerinde dikilen ateş rahibinin sol tarafına geçti ve yeşil gözlerindeki heyecan ile prensesin geleceği yola döndü. Çığırtkan bu sefer Prenses Safaa' nın ismini meydanda duyurdu ve prenses büyülü güzelliği ile güllerin süslediği yolun başında görüldü. Rhoslyn tüm dişlerini sergileyecek şekilde gülümsedi ve alkışlayan insanlara karıştı. Prenses muhteşem ve herkesten çok mutlu görünüyordu. Kral Yaser kızının yanına giderek elini kendi koluna aldı ve birlikte Sör Harry' e doğru yavaş adımlarla yürüdüler. Yaylı çalgıcılar bu duygusal âna uygun melodileri ustalıkla ortaya dökebiliyorlardı.

Kral Yaser kızını Harry Styles' ın ellerine teslim ettikten sonra yerine geri döndü. İşte tören tam olarak şimdi başlıyordu.

"Majesteleri, prensim, prenseslerim, lordlarım ve leydilerim," dedi rahip. "Bugün burada Malik Hanesi' nden Prenses Safaa ve Styles Hanesi' nden Sör Harry' nin, Işığın Tanrısı' nın önünde aşklarını mühürleyen evlilik yeminlerine şahitlik etmek için bulunuyoruz." Yaşlı rahip ilk önce prensese ve sonra ise Harry' e baktı. "Lütfen sözleri söyleyin ve sonsuza dek bu evlilik mühürlensin."


Safaa ve Harry sağ ellerini birleştirdi. Ateş rahibi ise iki elini de birleşik ellerin etrafına sardı. Rhoslyn tam o anda beline değen sivri nesneyi hissetmişti.

"Çığlık atarsan çocuk doğuramayacak bir hale gelene kadar içini parçalarım." dedi arkasındaki Leydi Pearl. Rhoslyn belindeki keskin hançere baktı ve dehşete düştü. Leydi Pearl ile az önce dostça sohbet etmişlerdi ve şimdi... Gözlerini Zayn' e çevirdi ama o, kız kardeşinden başka hiçbir şey ile ilgilenmiyordu.

"Neden?" dedi sertçe. Sesi boğuk çıkmıştı.

"Ejderhalara iletmen gereken bir mesaj var."

Safaa ve Harry aynı anda, güney düğünlerinde edilen yeminin sözlerini söylemeye başladılar.

"Bugünden küle dönüşeceğim güne dek ben seninim, sen de benim. Sonsuza dek seni seveceğime ve onuruna leke sürecek hiçbir şey yapmayacağıma Işığın Tanrısı üzerine yemin ederim."

Harry dudaklarını Safaa' nın dudaklarına değdirdiğinde alkışlar ve neşeli çığlıklar daha da arttı.

"Ejderhalara söyle: Çok yakında hepsini yok edeceğiz... Dişi ejderha başta olmak üzere." Rhoslyn korkuyla Safaa' ya baktı ve kendisinin ölme ihtimalini hiç düşünmeden "Zayn!" diye çığlık attı.

Hançerin belinden geçtiğini hissetti ve acıyla bir çığlık daha attı. Tüm gözler ona döndü. Zayn korkuyla öne atılıp "Rhoslyn." dediği sırada ateş rahibi neresinden çıkardığı belli olmayan hançeri ile Prenses Safaa' nın boğazına derin bir yarık açtı.

Her şey çok kısa zaman içinde olmuştu. Ejderha Kalesi' ndeki tüm ejderhalar çığlıklar atmaya başladı, tıpkı buradaki insanlar gibi. Safaa Malik' in boğazından kanlar fışkırırken bedeni Harry Styles' ın kollarına düştü. Ateş rahibi elindeki kanlı hançerle kendi boğazını da kesecekken Sör Louis Tomlinson yaşlı adamın eline vurarak hançerin düşmesine neden oldu. Böylece Liam ile ikisi kolayca adamın kollarından tutabilmişti.

Rhoslyn dizlerinin üzerine düştü ve acıyla kardeşinin yanına koşan Zayn' i izledi. Kardeşini Harry' nin kollarından kendi kollarına aldığında yüzüne bakarak ölmemesi için ona yalvarıyordu. Waliyha Malik şişmiş karnını tutarak çığlık atmaya başladığında Rhoslyn bebeğin doğacağını hemen anlamıştı. Ya da öleceğini... Kral Yaser çıldırmış bir şekilde etrafa emirler yağdırırken etraf muhafızlar ile dolup taştı. Aynı zamanda kardeşine yardımcı olmaya çalışan Doniya Malik de yardım için emirler veriyor, küçük çocuklar muhafızlar eşliğinde uzaklaştırılıyordu. Jacey Malik az önce kendisine zarar veren Leydi Pearl' ın peşinden oğlu Jawaad ile birlikte koştu. Zayn... Zayn ise ölü prensesine hüzünle bakıyordu.

O sırada Prenses Safaa' nın ejderhası Darci kırmızı güllerin üzerine şiddetle basıp etrafa alevler saçmaya başladığında bütün insanlar kaçma çabalarına girdi. Rhoslyn yanından geçen insanların tekmelerine ve itişlerine maruz kaldıkça ağlaması da şiddetleniyor, korkusu büyüyor, Darci çıldırmış bir şekilde her şeyi yakmak istiyor gibi görünüyordu. Diğer ejderhaların çığlıkları ne kadar korkutucu olursa olsun Darci' nin yanında hiçbir şeydi.

Mavi siyah pullu ejderha çığlıkları ile birlikte kafasını durmadan yere vurmaya başladı. Yer sallanıp titriyor, toprak ve çiçekler etrafa saçılıyor ama Darci durmuyordu. Durmuyordu. Durmuyordu... Son bir vuruş büyük, sert bir kayaya denk geldi ve Darci paramparça olmuş yüzü ile tamamen yere yığıldı. Siyah kanı oluk oluk akarak yemyeşil otları siyaha dönüştürüyordu.

Ölmüştü.

Sürücüsü ölen ejderha kafasını parçalayarak kendisini de öldürmüştü. Diğer ejderhalar bunun üzerine öyle korkunç çığlıklar attı ki, Rhoslyn kulaklarının kanayacağını ve gittikçe yakından uçmaya başlayan ejderhaların herkesi küle dönüştüreceğini düşündü.

Zayn kollarında olan ölü kız kardeşinden gözlerini çekip ölü Darci' ye çevirdiğinde tamamen ruhu kaybolmuş görünüyordu. Ela gözleri birer çukur, insan değildi. Öfkeyle kardeşini bırakıp ayağa kalktı ve ateş rahibine doğru ilerledi. Onu hayatında ilk kez böyle görüyordu. Evet, onun öfkeli zamanlarına denk gelmişti ancak bu başkaydı. Bu insanca bir şey değildi.

Rahibin kolundan tutan Liam' ın belindeki kılıcı kınından hızlıca çektiğinde Kral Yaser "Durdurun onu!" diye bağırdı. Kılıcı rahibe saplayacakken muhafızlar kollarından tutarak onu çekmeye çalışmış ancak iki kişi bunun için yeterli olmamıştı. Delirmiş prensi durdurabilmek için tam altı muhafız gerekmişti. Küfürler ediyor, muhafızlara onu bırakmaları için yalvarıyor ve durmadan kardeşinin öldüğünü söylüyordu. Kral hala acı çığlıklar atmaya devam eden ve elbisesinin alt kısmı kanlar içinde kalan Waliyha' yı bırakarak oğlunun yanına geldi ve "Onu öldürürsen kimin yaptığını öğrenemeyiz!" diye bağırdı.

"Hepsini yakacağım!" dedi Zayn. Yakından uçan Anghrist daha da yaklaştı ve tek ayağı ile rahibi alarak havaya fırlattı. Rahip tekrar yere düştüğünde ise küle dönüşen bedeni toprak gibi etrafa saçılmıştı. Bu bile Zayn' in öfkesinin biraz olsun azalmasına neden olmadı. Angrist gökyüzünde her bir yana alevler saçıyordu.

"Seni aptal çocuk!" Kral Yaser oğluna sert bir tokat attı. "Aptal!" diye tekrar haykırıp bir tokat daha attı.

Tüm bu sesler, kaos ve ölüm Rhoslyn' i bir boşluğa doğru itiyordu. Gözleri kapanırken gördüğü son şey kendisine doğru gelen Zayn' di.

Continue Reading

You'll Also Like

196K 18.6K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
260K 17.2K 12
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!
42.7K 6.7K 29
[🥼🔬] [theoretically lab] kim taehyung, stajyer jeon jeongguk'un tam bir virüs olduğunu düşünüyordu.
163K 16.8K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.