AĞA [TAMAMLANDI]

By dilanaladag

8.1M 376K 71.2K

"İkimizde biliyoruz ki, er ya da geç benimle evleneceksin. Ve bu zorunluluktan olmayacak!" "Başlangıç: 12 HAZ... More

Ağa │Prolog (GİRİŞ)
bir │ölümün kıyısı│
iki │isteme merasimi│
üç │alışveriş│
dört │ateş│
beş │görünmeyen│
altı │vazgeçmesini de bildim!│
yedi│alyans│
sekiz │İyi geceler, küçüğüm.│
dokuz│Piran kızı│
on│papatya│
on bir│dilhun│
on iki │meczup│
on üç │cansiparane│
on dört │divane│
on beş │tarumar│
on altı │cüretkâr│
on yedi │efsunkâr│
on sekiz │lâlüebkem│
on dokuz │Ahu│
yirmi│teklif│
yirmi bir │hun│
yirmi iki │zemheri│
DUYURU
yirmi üç │sukûtuhayal│
yirmi dört │letafet│
yirmi beş │kına│
yirmi altı│ölüm içgüdüleri│
yirmi yedi│lâyemut│
yirmi sekiz │bitti│
otuz │bir aşk daha│
otuz bir│ömre bedel│
otuz iki │esrarlı│
otuz üç | Mühür |
otuz dört |kan|
otuz beş | alın yazısı |
otuz altı |kayıp|
otuz yedi |kan ve revan|
otuz sekiz |bebek|
otuz dokuz | girift |
Kırk |geçmişin tozlu sırları|
kırk bir │karıştır│
kırk iki |körükle|
kırk üç | tehdit |
kırk dört │hazan │
Kırk beş | can vermeli |
kırk altı | aldatış |
kırk yedi | intikam |
kırk sekiz | Kana kan |
kırk dokuz | bedel |
Elli │ Berfe │
elli bir | Kadın Gücü |
elli iki │Yaban Gülü │
elli üç | kalp atışı |
elli dört | Hazal'ın İntikamı |
KURBAN YAYINDA!
elli beş | birleşme|
elli altı │Muradına Ermek │
Elli yedi | bebeğim|
elli sekiz | Sessizlik |
elli dokuz | F İ N A L |
KANLI BAŞLANGIÇLAR SERİSİ TÜM KİTAPLARI
NEÇIRVAN PİRAN
GECENİN SESSİZLİĞİ - Yeni Kitap

yirmi dokuz│yüreklerin bütünleşmesi│

115K 6.1K 604
By dilanaladag

Ben gelllllldiiiimmmmm....

Hem de efsane geldim vallahi. Oldukça sağlam ve olaylı bir bölümden merhabalar ♥

Bence yorum yapmadan geçmemelisiniz :D 

iTHAF İSTEYENLER SATIRİÇİ YORUM BIRAKMALARI YETERLİ !!!

Keyifli okumalar ♥

▬▬▬

B Ö L Ü M 29

│yüreklerin bütünleşmesi│

Neçırvan'ın Miran'ın yerini tespit etmesinin ardından dört bir yana dağılan tüm adamları toplayıp tam zamanlı bir baskın için kolları sıvadılar. Afran'ın yüreğinde bir ağırlık vardı. Kardeşi Mustafa'yı düşünmediği tek bir an yoktu. Durumu hakkında devamlı bilgi alsa dahi içi bir türlü rahat etmiyordu.

"Tüm adamlar toplandı. Onları evin dört bir yanını kuşatacak şekilde dizip evde bir hareketlilik bekleyeceğiz. Ardından tüm adamları evin bahçesine oradan da evin içine sokacağız. Biraz fazla kanlı olacak Afran Ağa, kaldırabilir misin?"

Neçırvan'ın son cümlesinin ardından buruk bir gülümseme oturdu dudaklarına Afran'ın. Öyle çok kan görmüştü ki şu hayatta, daha fazlasını o istemese dahi hayat önüne sunuyordu sanki. En az hasarla şu işi de halledip çekip gitmek istiyordu buradan Afran. Sevdiği kadının kollarının arasına sırnaşıp, orada küçücük bir çocuk olmak istiyordu.

Adamların her birine mikrofonlu kulaklık verip yerlerini ayarladıktan sonra pusuya yattılar kelimenin tüm anlamıyla. Evde gerçekleşecek herhangi bir hareketi beklediler. Bekledikleri hareket yaklaşık bir saat sonra geldiğinde pusuya yattıkları yerlerden çıkıp hızla evin bahçesine girdiler. Adamlara karşılarındakilerin en ölümcül olmayan yerlerini hedef almaları emredilmişti fakat gerekirse meşru müdafaada bulunmaları söylenmişti.

Bu işlerden elini eteğini çekeli uzun bir zaman oluyordu. Fakat Neçırvan bu pisliğin bir şekilde üstüne bulaştığının ve gitmediğinin farkındaydı. Ne kadar kaçarsa o kadar yakalanıyordu sanki. Fakat bunun son olduğunu biliyordu. Öyle de olmak zorundaydı. Bunun ardından da sevdiği kadına gidip onu sevdiğini söyleyecek ve ya bir ömür sevecek ya da yüreğine gömecekti. Hayata geç kalınmaması gerektiğini ağır bir şekilde öğrenmişti bu olayla birlikte.

Silah seslerinin duyulmasıyla bahçeye daha çok adamın çıkmaya başladığını gördüler. Kendi adamlarının her biri özel eğitimli olan Neçırvan ve Afran, ellerindeki silahları tutmuş ve karşılarındakinin en az ölümcül yerlerini nişan almışlardı. Fakat onların böyle düşünmemeleri işi zorlaştırıyordu. Karşılarındaki adamların kendi adamlarının en ölümcül yerlere nişan almalarıyla Neçırvan mikrofona doğru konuştu.

"Meşru müdafaaya geçin!"

Neçırvan'ı duymalarıyla ortalıkta dökülen kanın artması bir oldu. Yapacak bir şey yoktu. Bu işten en az hasarla kurtulmak istiyorlarsa bunu yapmak zorundaydılar.

Kırk beş dakikalık bir çatışmanın ardından nihayet evin içine girilmiş, evin içi de temizlenmişti. Ardından her yer didik didik aranmaya başlanmıştı. Üç katlı evde dakikalar sonra ele geçirilen Miran Nerva ise yüzündeki iğrenç sırıtması ile karşılarına çıkmıştı.

"Gerçekten kaçabileceğini mi düşündün, Miran?"

İlk konuşan Neçırvan olmuştu. Adama nefret ile bakarken, sevdiği kadına herhangi bir zarar verme ihtimalinde boğazını dişleriyle parçalayabilecek kadar saldırgan hissediyordu.

"İşe sen ve senin adamların girmemiş olsaydı şayet, evet. Düşünmüştüm Neçırvan Piran!"

Neçırvan'ın dudaklarında yayılan ürkütücü tebessüm birazdan burada olacakların habercisi gibiydi.

Ufak adımlar atarak adamın önünde durduğunda, yüzündeki tebessüm hâlâ yerinde idi. Ardından Miran'ı tutan adamlara bir bakış atıp onları birer adım uzaklaştırdıktan sonra Miran'ın yakalarını tuttu.

"Sen bilmez misin ki bu topraklarda yapılan bu tarz hataların bedeli kendi canındır da böyle oyunlara kalkışırsın Miran Nerva? Bilmez misin ki canını kendi elleriyle alırlar bu toprağın insanı. Acımadan seni öldürürler Miran, acımadan akıtırlar kanını. Sonra da kurbanlık koyunmuşsun gibi kanını alır alınlarına sürerler şeref timsali olsun diye. Senin çapın ne ki böyle maceralara atılıyorsun?"

Neçırvan'ın her sözüyle Miran'ın yakalarından boğazına çıkan eli, saniyeler sonra Miran'ın elleri arasında çırpınmasına neden oldu. Neçırvan'ın ellerinin hareket ettiğini dahi fark etmeyen Miran ise afallayarak hiçbir şekilde engel olamamıştı Neçırvan'a. Etraftaki herkes hayret içinde bakarken onlara, Afran hızla öne atılıp elini Neçırvan'ın omzuna yerleştirmişti.

"Onun cellâdı benim Neçırvan, sen kirletme ellerini."

"Öyle diyorsan..."

Neçırvan derhal karşısındaki adamı bırakıp arkaya geçti. Ardından karşısındaki adama Farah'ın yerini sordu. Ağabeyinin sakinleşmesi için bir odaya koyup yanında da güvenlik için birkaç adam bıraktığını öğrendiği gibi o şerefsizi Afran'a teslim edip çıktı odadan.

Hızla adamın bahsettiği odayı buldu. Kapıda duran adamlar içeri girecekken önüne geçtiğinde bakışlarını hayretle onlara çevirdi.

"Ölmek istediğinizi mi söylediniz? Ah, kusuruma bakmayın biraz ağır duyarım da anlamamışım. Memnuniyetle!"

Adamlar şaşkınlıkla kalakalırlarken arkadan içlerinden birinin "Neçırvan Piran karşınızdaki, çekilin derhal!" demesiyle hemen kenara kaydılar.

Odanın içerisindeki Farah ise, dışarıdaki konuşmayı işittiğinde içinin titrediğini hissetti. Gelmişti...

Dakikalardır ağabeyini bekliyordu burada. Kendini bulduktan sonra hemen güvenli bir yere götürülmesini emretmişti. Korku dolu gözlerle ağabeyini izlese de sesini çıkarmamıştı. Ne diyebilirdi ki?

Kapının açılma sesiyle kalbinin sıkıştığını hissetti. İçindeki fırtınaya inat korkusuzca başını kaldırıp gözlerini kapıya sabitlediğinde karşısında gördüğü adam nefesini kesmişti.

"Kolun..." diyerek ayağa kalkan Farah'ın telaşı gözlerinden okunuyordu.

Karşısındaki kadının ne dediğini anlamayan Neçırvan'ın kaşları çatılırken gayriihtiyarî gözleri koluna kaydı. Ve o an fark etti yaralanmış olduğunu.

Farah hızla gelip Neçırvan'ın gömleğinin kol düğmesini açtığı gibi yukarı sıyırmaya çalıştı. Başarılı olmayacağını anladığında düğme yerinin iki ucunu da tuttuğu gibi sertçe çekerek boydan boya yırtılmasını sağladı. Neçırvan ise o anları şaşkınlıkla izlemekle yetindi.

"Sakin ol, acısını dahi hissetmedim."

"Bu yaralandığını ve kan kaybettiğini değiştirmiyor ama."

Şaşkınlıkla kadına bakakaldı Neçırvan. Hırçınlığı kendine Fırat Nehri'ni hatırlatırken, sırıtmamak için dudaklarını birbirine bastırdı. Minik Kadın... Ne kadar da hırçın, kendini bilen ve bir o kadar güzeldi...

"Kız kardeşimle, ağabeyinin evlenme mevzusunun vuku bulduğu ilk zamanlardan beri gözlerimi üzerimden alamıyorum Farah." Diye konuşmaya başlayan adamı işittiği sırada boynundaki şalı çekiştiriyordu.

Sözleri işitmesiyle donup kaldı. Gözleri titreyerek adamın koyu harelerine değdiğinde, yüreğinin eriyik bir kıvam aldığını hissetti.

"Fakat sana, sen başını kaldırmış merdivenlerden inen kız kardeşlerime ay gibi parlak bir gülümseme ile bakarken vuruldum ilk. Belki de kabullenişti o an benim için, bilmiyorum. Fakat o andan sonra yalnızca aklımda sen oldun. Çok kirli işlere bulaştım ben Farah, çok kötü şeyler yaptım. Senin kadar iyi, melek bir insanı hak etmediğimi o kadar çok söyledim ki kendime. Vazgeçebilmek adına o kadar zor tuttum ki kendimi yine de başaramadım. Senin çekim alanın dışına çıkamadım."

Farah bu sözleri işittiğinde canını teslim etmemek için direniyordu. Bu adama vurgunluğu uzun bir zaman öncesine dayanıyordu. Ailelerinin tanışmışlığı, birbirlerinin evlerine gelip gitmeleri... O zamanlardan birinde gördüğü bu adam daha sonradan sürekli usuna düşer olmuştu. Çarşıda, şirketlerinde, herhangi bir yerde görebilmek için an kollar olmuştu. Öyle yasaktı ki ona göre bu adam ona... Hiçbir zaman adım atamamıştı. Fakat her talibini geri çevirmişti sırf bir gün gelirde bu adamda onu fark eder diye. Çok şükür ki yüce Yaradan duymuştu sesini.

Afran, karşısındaki adama baktı. Ardından beklenmedik anda yaptı hamlesini. Yumruğunu sertçe yüzüne geçirdikten sonra hızla bir tane daha vurup yere düşmesini sağladı.

"Kalk lan ayağa!" diye kükredi sonrasında.

Miran ise önce doğrulup ardından hızla ayaklandı ve Afran'ın çehresine sert bit yumruk geçirdi.

Yediği yumruğun etkisiyle yüzü sağa savrulurken durmadı, adamın üstüne atlayıp her ikisinin de yere düşmesini sağladı. Ardından bir eliyle yakasından tutup diğer eliyle yüzünü yumruklamaya başladı. Hıncı, öfkesi, kini, nefreti hepsi bir araya gelip öldüresiye adama vurmasına etki etti.

Öyle çok yakmıştı ki canını bu adam. Öyle çok can almıştı ki onlardan... Daha fazlasına izin vermeyecekti. Daha fazlasının olmasına izin vermeyecek ve bu adamı aşiretin eline teslim ettiği gibi ölüm fermanını bizzat verecekti. Ardından bizzat da alacaktı canını...

Neçırvan odaya girip Miran'ı zor bela Afran'ın elinden kurtardıktan sonra adamları toplayıp çıktılar oradan.

Farah'ı eve, ailesine teslim ettikten sonra Neçırvan hem kolu hem de Mustafa'yı görmek için, Afran ise kardeşi için tuttular hastanenin yolunu.

Hastaneden içeri girdikleri vakit, karısını uzakta kız kardeşini sakinleştirmeye çalışırken görerek kaşlarını çattı Afran. Fakat durmadı ve onlara doğru yürümeyi sürdürdü.

Karısının üzerindeki bakışları hissederek kendilerine dönmesiyle yüz ifadesini dehşet kapladı. Korku dolu gözlerle onlara bakarken bir anda onlara doğru ilerlemeye başladı. Ağabeyinin önünde durdu ve korkunun sirayet etmediği zerre yer kalmamış harelerini ona çevirdi.

"Ağabey..." diye soludu kadın.

Ses tonundaki çaresizlik ile harmanlanmış korku yüreğini sızlattı Afran'ın. Bakışlarını Neçırvan'a çevirdi.

"Korkma ağabeyciğim, yalnızca sıyrık." Diyerek gülümseyen adama baktıktan sonra karısına döndü. Yüzünde gördüğü rahatlığı belirten ifade içine su serperken o ahu gözlerin kendine çevrilmesiyle iç çekmeden edemedi.

Bu kadına deli divane aşıktı!

"Ne oldu?"

Güzel gözlerinde kendini cennette bulmuşçasına çağlarken yüreği, duyduğu soru ile elini kaldırıp kadının ipeksi yumuşaklıktaki çehresini avucuna hapsetti. Karşısında merakla ona bakmakta olan kadının yanağını hafifçe okşadıktan sonra bir tebessüm belirdi çehresinde.

"Bitti." Dedi tek solukta.

Bitmişti. Kara günleri artık artlarında bırakmışlardı. Sonunda güneş doğmuştu onlara da. Sonunda kurtulmuşlardı hayatlarındaki hayaletlerden, onların kötülüğünü isteyen insanlardan. Her şeyden kurtulmuşlardı.

Adamın sözleriyle yanında duran ağabeyine aldırış etmeden kollarını sıkıca kocasının boynuna doladı Deran. Ömründen ömür gitmişti lâkin bitmişti. Bitmişti nihayet hayatlarındaki kötülük. Elbette yeniden sınanacaklarını biliyorlardı fakat şimdilik bir sınavı atlatmışlardı ya, başka da bir şey istemezdi Yaradan'dan.

***

"Kızımı kaçırarak kendi ölüm fermanına imza atmıştır Miran Nerva, Behram Ağa. Yüce adaletiniz de aynı şeyi söylüyordur umarım?"

Kurban Ağanın sözlerinin ardından Behram Ağa yerinde kıpırdandı. Bakışları Kânî Nerva'ya kaydığında tehditkâr bir karşılık almış olmak yutkunmasına neden oldu. Aşiretlerin tümü buradaydı. Ve Nerva Aşireti dışında her kafadan aynı ses çıkıyordu. Miran Nerva'nın infazı gerekliydi. Fakat Behram Ağa bunu şu an yapmak istemiyordu.

"Mutlak gerçek şu ki, söylediklerinizde haklısınız. Fakat bir aşiretin gelecek ağasını öldürme emrini nasıl vermemi beklersiniz benden?"

Behram Ağanın ağır aksanlı dili duyulduğunda Afran'ın tek kaşı havaya kalkarken dudaklarında beliren gülümseme dehşet saçan cinstendi.

"Behram Ağa haklı." Dediği an tüm gözler kendine döndü.

Neçırvan, Hander Ağa, babası ve diğer herkes ona şaşkınlıkla bakarken gözlerini önce Kânî Nerva'ya, sonra Miran'a ardından da Behram Ağaya çevirdi.

"Hiç kimse aynı safta yer aldığını öldürmez. Miran'ın yaptıklarına bu kadar yardım etmişken, sırf onlar seni gammazlamasın diye öldürme emrini veremezsin Behram Ağa. Sana hak veriyorum."

Afran Bejindar'ın sözleri avluya bir şimşek gibi düşerken, Behram Ağanın şaşkın gözleri üzerindeydi.

Kenarda eli kolu bağlı bir şekilde oturan Miran'dan yükselen kahkaha ile üzerindeki gözlerin tamamı ona döndü.

"İşte bu yüzden bu kadar zeki adamlarla oynamam ben Afran Ağa. İşin bütün sırrını çözmüşsün."

Bu adamın kesinlikle aklından problemi var, diye düşündü Afran. Aksi takdirde böylesi bir itirafın onun tüm sülalesini yaktığını bilip susardı.

"Önceliğimiz Behram Ağanın görevinden men etmek oldu o zaman şu an." Dedikten sonra yerinden kalkan Hander Ağa belindeki silaha hareketlenip tek hamlede silahı belinden çekti. Ardından yine tek hareketle sürgüyü çekip namluyu Behram Ağaya çevirdi.

"İnkârınız var mıdır Behram Ağa?"

Dilini yutmuş Behram Ağa şaşkınlıkla etrafına baktı yardım beklercesine. Kimseden hareket göremeyince başını yere eğip başına gelecekleri kabullendi.

Ardından Behram Ağayı tek kafa hareketiyle yerinden kaldırtıp, dışarı çıkarttı.

"Yeni Aşiretler Ağasını birazdan oylayarak seçeriz. Fakat şimdilik işimiz, Nerva Aşireti'ne ne olacağını tartışmak. Benim fikrim, Kânî Nerva'nın tüm ailesini sürmek. Aynı soyada sahip birinden tek yanlış hareket görünürse hepsini bu topraklardan süreriz."

Kânî Nerva hızla ayaklanıp "Böyle bir şey yapamazsınız!" dediği esnada yan tarafında oturan Ferhat Şarkıyan Kânî'nin omzundan tuttuğu gibi gerisin geri oturttu yerine.

"Sana söz hakkı verilmedi Kânî Nerva."

Afran, Ferhat Ağaya teşekkür eden bir bakış attı.

Kânî Nerva'nın kabullenip gidişinin hemen ardından yeni Aşiretler Ağasını seçmek için bir oylama yapıldı. Yazılan isimlerin okunmasıyla Afran'ın şaşkınlığı herkesçe görünür bir hal almıştı.

Aday olmamasına rağmen birçok ismin kendi ismini yazması sonucunda Afran Bejindar yeni Aşiretler Ağası seçildi.

***

Cebindeki anahtarı çıkartıp evin kapısını açacakken açılan kapı ile şaşkın bir eda ile başını kaldırdı.

Zümrüt karası hareler kendininkilere çarptığı an yüreği sıkıştı Deran'ın. Eşini karşısında sapasağlam görmenin verdiği mutlulukla hızla boynuna atlarken, mutluluktan akan gözyaşlarına mani olamadı.

Afran bir yandan Deran'ı sakinleştirmeye çalışırken diğer yandan da içeri girdi. Ardından Deran'ı elinden tutup salona götürdü. Üç kişili koltuğa oturttuktan sonra karşısına oturdu.

"Neden ağlıyorsun Deran? Ağlama ne olur..."

Yalvarır tonda çıkan ses tonu Deran'ı mahvetti. Kudreti ile Riha'ya duyulmuş adına rağmen karşısında böylesine kırılgan, böylesine saydam çıkması mest ediyordu Deran'ı. Bu adam herkese karşı o kadar güçlüyken yanındayken onun kanatları altına sığınıyordu ya, ömründen alıp onunkine katık edesi geliyordu.

"Mutluluktan ağlıyorum Afran Bejindar. Nihayet kara günlerin bittiğine olan mutluluktan..."

"Allah bir daha öyle sınamasın bizi, Deran. Seni kaybetme korkusunu tekrar yaşayamam. Kaldırmaz bu biçare yüreğim."

Adamın sözleriyle eğilip, sol yanını öptü kadın. Ardından sımsıkı sardı kollarını adamın koca cüssesine.

Yanında bir parçacık kalmasına rağmen öylesine güçlü görünüyordu ki adamın gözünde, Afran bunu kelimelere dökemiyordu. Onun yanındayken öylesine güvende ve güçlü hissediyordu ki...

Karı koca birbirine sarmaş dolaş bir vaziyette sarılırlarken yerinde kıpırdadı bir an Afran. Ardından kadının yüzüne görmek için başını aşağı eğdi. Ne yaptığını merak eden karısı da başını kaldırıp merakla baktı yüzüne.

Bir tebessüm güneş gibi doğarken adamın çehresine, eğilip alnından öptü karısını. Zümrüt karası hareleri ile kadını büyülerken, dudaklarından kadını şoke eden o muntazam kelamlar döküldü...

"Bir çocuk istiyorum senden Deran. Senin kadar merhametli, güzeller güzeli, ay parçası bir kızım olsun istiyorum senden..."

Continue Reading

You'll Also Like

6.6K 680 20
HENÜZ DÜZENLENMEYE ALINMADI! Diğer çiçeklere de uzanırken, "Neden menekşe çiçeğini seçtin?" Dedim burnumu dayadığım yaprağından çiçeğin kokusunu alır...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.7M 104K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
FARKLI DOĞANLAR By synesia

Mystery / Thriller

2K 181 4
Karanlıktan Yıldızlara * Pop müzik ekşi ve blues acı Elmalar zulümün temsilcileri Mavi, yarım daire kanalları Lacivert, cumartesi Cumartesiyse mu...
ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

121K 5.6K 14
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?