VERA

By golgeyazar15

160K 2.5K 689

WATTYS 2018 DÜNYA KURAN KAZANANI Evrenin uzak bir köşesinde, insanlıktan millerce uzaklıkta ve bi haber olan... More

EVRENİN DERİNLİKLERİNDE SAKLI BİR DESTAN
YENİ İNSAN
VERA ~ YENİ DÜNYA♢
KÖTÜLÜK TOHUMLARI
VERA'YA DÜŞÜŞ
KURTARMA EKİBİ
ROBOTLAR UYANDIRILIYOR
BİN ROBOT TOPLANTISI
YAKALANAN BİR VERU
İHANET FISILTILARI
ANUR'un OYUNLARI
ÖLÜM, KORKU, İLK DOKUNUŞ VE YENİ BİR DOST
SOĞUK DOKUNUŞLAR
KARANLIKTA YÜZEN KIZ
ALEV DAĞLARINDA BİR SEHER VAKTİ
DUYURU !
SON, YENİ BİR BAŞLANGIÇTIR

SONUN BAŞLANGICI

23.8K 59 34
By golgeyazar15

Gariptir çığırtkan kuşları Vynirler'in sesleri. Bazen büyüleyici bir şekilde öterek gezip dolaşır ormada. Gün gelir ki kulakları tırmalayan bir çığlıkla öttükçe öter. Öter ve en sonunda bir avcı onu vurmak zorunda kalır, bazen baygın düşer. Baygın düşen Vynir, uyandığında ya bir daha ötemez veya uçamaz. Kaderi belirsizdir. Bir avare gibi en sonunda güzel sesine hasret bir şekilde veda eder güzel dünya Vera'ya.

Veruların kaderi buna benzer aslında. Gelecek adına özlem ve hasretle didinip durur lâkin çok azı gelecek olanı görür ve dokunur. İlk başta dokunuşların bir bedeli olur. Ya uçan bir ruh, ya da sonsuza dek eksik bir uzuv... ama tüm bunların hepsinin sonucu ebedi huzurdur.

Dönüp dolaşan aylar adına, Anurun sevgisini kazanmış Anura için biz canlarımızı feda etmeye hazırız. Anurun dünyadaki sözcüleri şamanların dilinden dökünlen sözler Anuranın şerefine yükseliyor şimdi. Veradaki kötülükleri yok etmek için biz Anura ile birlik olmalıyız. Anurun ona bahşettiği sonsuz güç ile, bizim yardımımızla kötülüklerin doluştuğu vera'yı kurtarmak bizim görevimiz.
Şaman bunun son şansımız olduğunu söyledi. Anura başaramaz ise bu Vera'nın çöküşü olacaktı. Biz ve kadim geçmiş sonsuza dek yol olacaktı.

O gün, güneşin bininci devrini tamamladığı gün oldu korkunç şeylerin başlangıcı. Gökten gelenlerin yaşadığı yerden çığlıklar yükseldi. Orman korkuyla ürperdi. Dumanlar yükseldikçe yükseldi. Ve son güneş battığında her şey sessizliğe gömüldü.
Sessiz bir şarkı doluştu ormana. Anura'nın şerefine kadim çiçeklerin taç yapraklarından yükseliyordu bu sesler. Hepimiz diz çöktük. Zira zamanı gelmişti artık. Anuranın aramıza katılma zamanıydı. 
(Vahala Notları - Anura'nın doğuşu)


Masal şaşkınlıkla geriledi. Tom karşısında şeytani bir şekilde gülümsüyordu. Üzerinde parlak siyah bir elbise vardı. Metalik saçları hariç tüm detaylar gece gibi siyahtı.

"Burada Kimleri görüyorum,"
dedi Masal'a yaklaşarak.
"Fısıltıları dinleyen Masal. Hasarlı robot!"
Sesi aşağılayı bir şekilde sert çıkmıştı. Yüzünü tiksinircesine buruşturmuştu.
"Bizi ihbar edebileceğini mi sandın?"
dedi gülümseyerek.
"Anlamadın değilmi hâlâ?"
dedi ve ardından kahkaha atarak güldü. Kalın sesinin odada oluşturduğu yankı Masalın tiksinmesine neden oldu.
"Tüm bunlar bizim sana karşı oynadığımız bir oyundu. Her şey seni buraya çekmek içindi. Bu gün veya yarın değil, insanların en hazırlıksız olduğu bir zaman bunu yapacaktık. Seni sınamak ve sesini kısmak için bu oyunları oynadık."
"Konuşmalarınız. Onlar..."
"Evet!"
dedi Tom sert bir şekilde.
"Beni bu denli sorumsuz ve ihmalkâr mı sandın? Bu denli önemli bir konuyu herhangi birinin duyması için dışarıda konuşmak akıllıcamıydı sence? Hata yaptın, büyük bir hata."
Masal biraz daha geriledi. Her şeyin oyun olması onu oldukça öfkelendirmişti. Özellikle kendi ayaklarıyla tuzaklarına koşması salakçaydı.

Giderek sinirlendiğini hissediyordu. Tüm bedeni elektrik ile doluşuyordu sanki. Ayak parmaklarından saçlarına dek çok büyük bir kuvvet içinde dönüp duruyordu. Yumruk yaptığı ellerini iyice sıktı. Bedenine doluşturdukları kristal kanın çok hızlı bir şekilde yapay damarlarından akıp gittiğini hissedebiliyordu. Karşısında Tom iğrenç bir şekilde sırıtıyordu. Sinirlerine ilk defa hakim olamadığını hissetti. Önce derinlerinden gelen bir çığlıkla sarsıldı bedeni. Tom dahi bu ürkütücü çığlıktan korkmuşa benziyordu. Zirâ biliyordu türünün kontrolü kaybedince ne denli tehlikeli olduğunu. Ama büyük bir hata yapmıştı. Kaçmak ve aşırı güç yüklenen bir robotinsandan sakınmak için geç kalmıştı. Masal tüm bedenine doluşan güçle saçlarının rüzgar akımına tutuşmuş gibi havalandığını hissetti, ardından sadece Tom'a kilitlenip üzerine atıldı.

Bu ilklerin savaşıydı. En güçlü erkekrobot ve en güçlü kadın robotun amansız kapışmasıydı. İki robot birbirine kenetlenmiş bir vaziyette yere yıkıldı. Masal kapasitesinin üzerinde bir güç kullanıyordu. Tom'a vurduğu her darbe ilk erkeğin daha da güçten düşmesine neden oluyordu. Tom afallamış bir durumdaydı. İlk defa korktuğunu hissetti. Bir şeyler yapmazsa masal onu parçalarına ayıracaktı.

Bir an bir boşluk yaşanır gibi oldu. Masal sanki durulmuş gibiydi. Tom bunu fırsat bilerek kaçmaya çalıştı lâkin umduğu gibi olmadı. Masal Tomu sağ ayağından tutup olağan güçüyle savurdu. Tom karşıdaki duvara çarpıp yerle bir etti. Şimdi başkan konağı tozlar içerisindeydi. Dışarıda askeri sirenler ötmeye başlamıştı. Tom düştüğü yerden kalkmak için çabalıyordu. Masal olduğu yerden zıplayıp kalkmaya çalışan tomun karnına oldukça güçlü bir tekme indirdi. Bu darbe sonucu tüm konak sallandı. Büyük bir çatırdama sesi duyuldu ve üst katın tamamı olduğu gibi çöktü.

İçerisi ve dışarısı toz bulutlarıyla kaplıydı. Heryerde askerler ve merakla olayı izleyen insanlar vardı. Etraf okadar aydınlatılmıştı ki adeta üçüncü bir güneş varmış gibiydi.
İnsanların fısıltıları, uğultular ve sirenler  duyuluyordu aydınlık gecede. Eli silahlı bir düzine asker hazır vaziyette konağın önende bekliyordu.

                                •●●☆●●•

Masal konağın çöküşünden sonra baygın düşmüştü. Tomun ise bedeni pek ciddi olmayan hasarlar almıştı.

Gözlerini hastanede açtı. Beden fonksiyonları aşırı güç yüklenmesinden dolayı devre dışı kalmıştı kısa bir süreliğine. Dr. Fuat bu ihtimali daha önce düşünmüş olmalıydı ki devre dışı kalan robot hasar görmeden bu orantısız güçten sonra hayatta kalabilecekti.

Etrafında birçok insan koşturup duruyordu. Konuşmalar ve fısıltılar duyuyordu. Gözleri şimdi oldukça net odaklanabiliyordu. Yavaşça hareket ederek doğruldu ve küçük odaya göz gezdirdi. Hemşireler ve iki doktor konuşmayı kesmiş kendisini süzüyordu.

"Benim gitmem gerek,"
dedi güçsüz bir şekilde.  Doktorlardan biri hemşireye acele bir şeyler söyleyip gönderdi. Hızlıca masalın yanına gelip yatağından kıpırdamaması gerektiğini söylediler ama şuan masalın düşüne bildiği tek şey olacak olanların vakit kaybetmeden başkana ulaştırılması gerektiğiydi.

Bedenine takılan fişler ve fazla enerjinin dışarı çıkarılması için elleri ve şakakşarına takılan aletleri çıkarıp yere attı. Ayağa kalkamayacak kadar güçsüz hissediyordu. Sanki o aletler tüm enerjisini çekip almış gibiydi. Belki de tehlike yaratmaması için bunu bilerek yapmışlardı.

Az sonra aceleci ayak sesleri duymaya başladı. Masal acele etmesi gerektiğini düşündü. Zor da olsa ayağa kalkıp yürümeye başladı. Bacakları güçsüzlükten titriyordu sanki. Biraz daha hızlanıp yürümeye başladı. Odadan çıkıp direkt sağa saptı ve temkinli bir şekilde yürüdü. Ardından ayak sesleri duyuluyordu ama bu sesler baya geriden geliyordu. Görevliler yokluğundan haberdar olmadan buradan çıkıp başkanı bulması gerekiyordu.

Az sonra iki hasta göründü. Yavaşça, kol kola yürüyerek geliyorlardı. İkisi masalı görünce birbirlerine bakındılar önce, ardından önlerine bakarak yürümeye devam ettiler. Masal yanlarından geçerken stresli olmamaya özen göstermeye çabalıyordu.

Yolun sonu gözüküyordu. Birkaç adım sonra dışarıya açılan kapılara ulaşacaktı. Neredeyse bitmek bilmeyen koridorlardan sonra gün ışığını görmek büyük bir umut yarattı kalbinde.

Elleri kapının koluna değer değmez farklı eller hissetti omuzunda. Her şey oldukça hızlı gerçekleşti. Birileri sıkıca kollarını tutarken, başka biri elindeki şırıngayı yapay şah damarına saplayıp içerisindeki sıvıyı kanına karıştırdı. Birden her şey karardı, bacakları ve kolları güçsüzleşti ve yere yığılıp kaldı. En son hatırladığı şey ise tepeden kendisine bakınıp duran meraklı ve korku dolu yüzlerdi.

                                 •●●♢●●•

Çok rahatsız bir yerde, vücuduna binlerce iğne batıyormuş gibi hissediyordu. Gözlerini kırpıştırarak açmaya başladı.
Işık yoktu. Güneşin battığını, gece olduğunu düşündü. Bir yere sıkıştırılmış gibi gissediyordu. Boynu ve sırtı ağrıyordu. Berbat hissettiğini düşündü. Ağzında metalik, girip bir tat vardı. Kalkmaya çalıştı. Ama tüm bedeni kaskatı kesilmiş gibiydi; hiç bir yere kıpırdamıyor, beden hakimiyetini kaybetmiş gibiydi.

Ellerini kaldırmayı denedi, saçlarına götürmeyi, acıyan ensesinde gezdirmeyi lâkin bunu yapacak gücü bedeninde bulamıyordu.
'Bana ne yaptılar böyle,'
dedi kısık bir ses tonuyla. Ölü gibiydi ve gözleri, o gelişmiş gözleri hâlâ karanlığa alışmış değildi.

Dakikalarca yarı baygın bir vaziyette durdu. Karanlık iyice çöktüğünde korkunç bir kâbustan uyarnırcasına sıçradı. Bu sefer daha iyi ve güçlü hissediyordu. Etrafı sanki daha az karanlıktı. Elini sızlayan ensesine götürdü ve neler olduğunu düşünmeye başladı. Burada neden geldiğini çözmeye çalışıyordu.

Derinliklerden gelen bir müzik sesi duymaya başladı. Daha önce duymadığı, hüzünlü ve garip bir müzikti. İlkel bir havası vardı lâkin daha derindi. Derin bir hüzün içeriyor gibiydi. Arada bir kayboluyor, derinlere gömülüp tekrar yükseliyordu. Sanki yanıbaşında çalıyor gibi net, bazen anlaşılmaz bir gürültü oluveriyordu. Ama bir o kadar da tanıdıktı sanki Masal için. Bunu daha önce duymuş ve yabancı hissetmiyordu. Kalbinde farklı hisleri uyandırır gibiydi. Güç, huzur ve hüzün kokuyordu bu müzik.

Bir anda kesildi. Sanki hiç var olmamışçasına. Yerinden kalktı. Etrafına bakındı. Karanlık sanki bir sis yığını gibi dağılıyordu katman katman. Gücünü kazandıkça gözlerinin görme yetisi giderek kuvvetleniyordu. Karanlık bir odada olduğunu seçebiliyordu şimdilik. Elleriyle tahta duvarlara dokunuyordu. Her yer kapalıydı. Uzaklardan konuşma sesleri ve ayak sesleri duyuluyordu. Nerede olduğunu çözememişti daha ama pek hayırlı bir yerde olduğu söylenemezdi.

Küçük bir pencere vardı odanın sağında. En üste yerleştirilmiş minicik bir pencere. Demir parmaklıklarla kapatılmıştı.

Hapishanede olduğunu anlaması pek uzun sürmedi. Pencerenin karşısında demirden, paslı bir kapı duruyordu. Sıkıca kapanıp kilitlenmişti. Neden buradaydı ki? Öfke ve hayal kırıklığıyla yere oturdu.

Düşünmek istiyordu lâkin sebepsiz yere burada oluşu ve yaşadığı hayal kırıklığı sağlıklı düşünmesini önlüyordu. Buradan çıkması gerektiğini biliyordu lâkin bunu nasıl yapacağını düşünemiyordu. Köyün en ücra köşesinde, hayvanların tutulduğu yerde hapis tutuluyordu. Buraya pek kimse uğramazdı. Sadece günde iki defa gelen hayvan bakıcıları ve yemek için gelen hapishane gardiyanları dışında neredeyse kimsenin yolu düşmezdi buraya.

Sıkıntıyla derin bir nefes alıp verdi. Ümitsizliğe düşmemesi gerektiğini düşündü. Enerjisinin gittikçe yükseldiğini hissedebiliyordu, işte bu iyiye işaretti.

                               •●●☆●●•

Tüm gece düşündü durdu ama hiç biri buradan çıkmasına yardımcı olacak kadar iyi değildi. Pencereyi zorladı, parmaklıkları sökmeye çalıştı ama onları yerinden sökmek için bayağı güçlü olması gerekiyordu. Kapıyı tekmelediğinde ise tüm hayvanlar huzursuzca inlediklerinde bunu yapmaktan vazgeçti.

Ölüm sessizliği hakimdi köyün bu tarafına. Arada yeni dünyanın değişik hayvanlarından yükselen sesler işitiliyordu lâkin onlar da pek uzun sürmüyordu.  Sanki tüm hayvanlar uykuya dalmış gibi gece sessiz ve sakindi. Dünyadan getirilen dönüştürülen hayvan robotlardan dahi hiç ses çıkmıyordu.

Tüm gece boyunca içine kilitlendiği küçük hapishaneden çıkma yollarını düşünüp durdu lâkin dişe dokunur pek bir faaliyet yaptığı söylenemezdi.

İlk güneş doğuda kızıl ışıklarını yaymaya başladığı zaman garip hissetmeye başladı. Başı dönüyor, gittikçe güçten düşüyordu.
'Bana ne yaptılar böyle?'
diye mırıldandı yere otururken.
Daha önce hiç böyle hissetmemişti. Sanki içine çok farklı bir şey enjekte etmişler gibiydi. Aslında hiç olmadığı kadar güçlü hissederken aynı zamanda oldukça halsiz bir durumdaydı. Beyni her şeyi yakıp yıkmak için kafatasında çırpınırken şimdi kendisinin kollarını kaldıracak mecali kalmamıştı.

Göz kapakları istem dışı kapanmaya başlıyordu şimdi. Üzerine çöken yorgunluk artık hareket etmesine engel oluyordu. İçinde kaynayıp durun bir volkan varken ölü gibi yatmak oldukça sinir bozucuydu. Dönüştüğünden bu yana ilk defa terlediğini hissetti. Bu ciddi bir durum olabilirdi. Her şeyi yıkıp yakacak bir çığlık atmak istiyordu, içinde kaynayıp duran volkanı püskürtmek istiyordu ama bunu yapacak enerjisi yoktu.

Gözlerinin önündeki görüntü bulanıklaşmaya başladı şimdi. Göz kapakları tamamen kapanmaya başlıyordu. Kulaklarında garip bir çınlama duymaya başladı ve gözleri tamamen kapandığında gördüğü tek şey karanlıktı.

                                •●●☆●●•

Müthiş bir karanlık ve sonsuz bir boşluk içerisindeydi. Elini uzatsa göremeyecekti. Sessiz, sonsuz ve karanlıktı. Ayakta dikildiğini hissediyordu, belkide havada süzülüyordu. Anlayamıyordu, burada sanki hiçbir şey olmuyor, zaman ilerlemiyor gibiydi. Sadece sessizlik, karanlık ve boşluk vardı. Hareket etmeyi düşündü lâkin bunu yapamayacağını hissetti. Beklemesi gerekiyordu, durduğu yerden bir santim dahi kıpırdamadan.

Konuşmayı denedi ama o da olmadı. Ses, burada duyulmaz ve yankılanmazdı. Sadece düşünebilirdi, sanki sadece buna izin varmış gibiydi; bekleyecek ve düşünecekti. Birşeylerin olması gerektiğini düşündü zira zaman kavramının işlemediği bu ortamda uzun zamandır bekliyor gibiydi. Bekledi. Bekledi ve bekledi. Hiçbir şey olmadı. Karanlık dalga dalga yayıldı, o bu karanlıkta yüzüp durdu.

Sonra bir ışık, evet bir ışık belirdi. Çok uzaklarda, göz kırparcasına yanıp sönerek... Sonsuz karanlıkta bir leke gibi duruyordu. Ardından başka bir tane daha belirdi, sonra bir tane daha ve yüzlercesi akın etti. Şimdi etrafındaki sonsuz karanlık koca bir evrene dönüşmüştü. Yakında duran gezegenler, uzaktan geçen kuyruklu yıldızlar ve binlerce ışık huzmesi, sanki etrafında dans edip dönüyorlardı.

Bu sonsuzlukta dönüp durduğunu gördü. Yüzüyor, dalgalara kapılıyor, ve saçları uçuşuyordu. Gözleri evrenin rengindeydi, binlerce yıldız oraya yerleştirilmiş gibiydi.
Sessizlik hâlâ devam ediyordu. Düşünceler, ışık, karanlık ve sessizlik...

Sonra müthiş bir patlama oldu. Ses yoktu ama yayılan ışık gözlerini kör edecek derecedeydi. Sanki tüm karanlık büzüştürülmüş kirli bir çarşaf gibi kenara atılmıştı. Şimdi sadece ışık vardı, sonsuz ve parlak. Ama bu çok uzun sürmedi. Yayıldığı gibi bir anda yok oluverdi. Sonra yine sessizlik ve karanlık çöktü.

'Anura,'
Diye tok ve güçlü bir ses duydu. İrkildi ve etrafına bakındı. Karanlık ve yıldızlardan başka bir şey göremedi.
Anura diye mırıldandı. Bu söz ona pek yabancı gelmemişti. Bunu daha önce o garip yaratıktan duyduğunu hatırladı.

'Yaklaştın,'
Dedi aynı tok ve güçlü ses. Sessliği bölüp geçen sesin sahibini aradı lâkin gördüğü tek şey karanlıktı.
'Kimsin?' diye düşündü. Gözlerini kapatıp derinlerine dalarak.
'Gözlerini aç!'
dedi ses katı ve emreder bir ses tonuyla.

Gözlerini açtığında bambaşka bir yerdeydi. Bir gezegenin hemen üzerinde asılı duruyordu. Mor bir ışık yayıyordu ve görüntüsü oldukça güzeldi. 'Vera' diye düşündü. 'Burası Vera.'

Aşağıları görebiliyordu. Veruları ve daha derinleri. Burası farklıydı Masal için. Devasa, yosun tutmuş kayalıkların altından başlayarak bir sarmaşık gibi yükselen tahtadan ve yapraklardan oluşan dizi dizi evler gördü. Kayalığın tepesinden kristal gibi parıldayan bir şelale akıp duruyordu. Bu müthiş ve nefes kesici görüntü Masalı şaşırtmıştı. 'Adeta bir cennet gibi,' diye düşündü.

Her yerde Verular vardı. Kayaya oydukları ilginç merdiven sistemiyle evlerine çıkıyor ve iniyorlardı. En üstte diğerlerinden daha büyük ve gösterişli bir ev vardı. Bir sarayı andırıyor gibiydi. Altın gibi parıldayan devasa yapraklardan örülmüştü kubbesi. Gövdesi mor ağaçların dallarından örülmüştü.

'Bak!"
dedi aynı ses.
Ama masal nereye ve neye bakacağını bilmiyordu. Aşağıda çalışan verulardan başka bir şey göremiyordu.
Biraz sonra bir şeyler olmaya başladı.
Vera hızlıca dönüp aniden durdu. Burası üzerinden dumanlar tüten, çorak ve toprağı katran karası bir yerdi. Yaşayan tek bir canlı dahi yok gibiydi.

Baktı. Bu musibet yerde yükselen ve kaynayıp duran volkana baktı. Koca dağın altında, boş ve derin bir karanlığın olduğunu sezdi. Ve anında oradan içeriye doğru süzüldüğünü anladı. Derinlere iniyordu hızla. Birden durdu. Burası karanlık, koca bir mağaraydı. Ama hiçbir şey göremiyordu.

Birden üstten lavlar dökülmeye başladı. Lavın yaydığı ışık etrafı aydınlatıyordu.

Masal koca mağarada bir şeyin olduğunu seziyordu, pek de hayırlı olmayan, kötü bir şeyin varlığını. Lavın aydınlatmadığı tek bir nokta vardı. Oraya odaklandı ve kendisini orada buldu.

Burada kaynayıp duran, nefes alan ve hareket eden bir karanlık vardı. Katı hale gelmiş, zift gibi ve bir şekli olmayan karanlıktı bu. Giderek büyüyor, genişliyordu.

'Onu durdunman lazım,'  dedi ses. 'Daha fazla büyümeden ve Vera'yı öldürmeden onu durdurman gerek.'

Şekil almış, şekilsiz karanlığa baktı. Onu nasıl durduracaktı ki?

'Zamanı gelince, bunu kendin bileceksin,' dedi ses.

Masal karanlığa biraz daha yaklaştı. Yaklaştı, yaklaştı ve elini uzattı. Parmakları ona temas edeceği sırada karanlık gözlerini açtı.

Masal onun gözlerinde sonsuz karanlığı gördü. Evreni, Vera'yı ve saf kötülüğü...
Korkuyla ağzını açtı lâkin ağzından çıkan sadece sessizlikti. Karanlık ona dokunacakken Masal kuvvetlice çekildiğini hissetti ve olan her şey bir anda silindi.

                                •●●☆●●•

Uyandığında kulağına vahşi hırlamalar ve ulumaların geldiğini duydu. Sadece bunlar değildi, tüm robot hayvanlar delirmişçesine inleyip duruyordu.

Masal hâlâ gördüğü rüyanın etkisindeydi. O karanlık ve evreni içine alan gözleri düşünmeden edemiyordu. Yavaşça ayağa kalktı ve küçük pencerenin parmaklıklarına tutunup dışarıyı izlemeye başladı. Hayvanların kafesleri ileride, elektrikli çitlerle çevriliydi. Çok sayıda görevli telaşlı bir şekilde çitlere doğru koşturuyor, bazıları geri dönüyordu. Hepsinin yüzünde tek bir ifade vardı; telaş.

Hayvanlar hâlâ çılgınca sesler çıkarıyor ve kafeslerine vurup duruyorlardı. Onları bu denli çıldırtan da neydi böyle?

"Efendim," diye haykırdı bir kadın.
"Hayvanları zapt edemiyoruz. Bir tür delilik yaşıyorlar. Az önce kendilerine zarar vermeye başladılar. Acil yardım istiyoruz."

Farklı şeylerin döndüğünü hissedebiliyordu. Pencerenin parmaklıklarını tüm kuvvetiyle çekti lâkin değişen pek birşey yoktu. Güçlendirilmiş titanyumu bükmek o kadar kolay değildi.

Parmaklıklar titanyum olabilirdi ama hücrenin kapısı kesinlikle demirdendi. Onu kırmayı deneyebilirdi lakin bunu nasıl başaracağını bilmiyordu. Sert bir tekme işini bitirebilir miydi? Koca başkan konağını yerle bir etmişken bu küçük hücre kendisini durdurabilir miydi?

Dakikalar sonra, tüm çareler tükendiğinde tüm gücüyle, avazı çıktığı kadar bağırarak demir kapıya şiddetli bir tekme attı. Hücre kısa süreliğine sarsıldı ama sonrasında sanki pek bir şey olmamış gibiydi. Kapı hâlâ yerinde duruyordu.

Biraz sonra kapının küçük penceresinin sürgüsünü biri açıp içeri bakındı. Orta yaşlarında, sarışın bir kadındı.
"Hey!" dedi sert bir şekilde. Elinde tuttuğu sigarasından uzun bir yudum alıp dumanı hücreye üfledi.
"Şu koyduğumun hayvanları ile işimiz bitmemişken bir de sen başlama."
"Dinle,"
dedi masal heyecanlı bir şekilde.
"Benim buradan acilen çıkmam gerek. Başkana çok önemli bir bilgi vermem gerekiyor."
Kadın rahatsız bir şekilde kahkaha attı.
"Ah eminim öyledir," dedi.
"Şu hayvanları sakinleştirene kadar sakın bir şey yapayım deme, yoksa senin o güzelim parçalarından birkaçını sökmek zorunda kalacağım. Bu aralar siz robotların parçaları oldukça iyi para ediyor."
deyip sürgüyü sertçe çekip gitti.
"Hayır, hayır, dur lütfen," diye bağırdı Masal ama çok geçti. Kadın gitmişti ve geriye sadece değişik sesler çıkarmaya başlayan hayvanların rahatsız edici inlemeleri kalmıştı.

Bir anda uzaktan büyük bir patlama duyuldu. İnsanların çığlıkları ve bağırışlarını oldukça net duyabiliyordu.
Ve ardından bu sefer daha büyük bir patlama yaşandı. Bağıranlar, silah sesleri ve hayvanların çığlıkları her şeyi anlamsızlaştırıyordu. Masal kilitli tutulduğu hücrede kafayı yiyecek gibiydi. Parmaklıkları bükmeye çalışıyor, kapıya var gücüyle tekmeler savuruyordu.

"Hayır olamaz," diye çığlık attı bir kadın.
"Siktir!" diye haykırdı başka bir erkek.
"Hayvanları tutamıyorum. Kafeslerini parçalayıp çıkacaklar neredeyse."
"Hemen çitlerin voltajını arttırın," diye emretti başka biri.

"O patlamalar da neydi," diye sordu askerlerden biri. "Şehirde neler yaşanıyor?"
"Robotinsanlar," dedi bir asker.
"Onlar da hayvanlar gibi çıldırmış, insanlara saldırıyorlar."

'Olamaz,' diye fısıldadı masal.
'Buradan derhal çıkmam gerekiyor, derhal!'

"Neler oluyor?" diye haykırdı sinirli ve tok bir ses.
"Efendim," dedi başka bir ses.
"İnsanrobotlar onlarca insan öldürdüler. Delirmiş gibiler. Önlerine çıkan herşeyi yıkıp parçalıyorlar. Başkan derhal merkeze gelmemizi emrediyor."

Dakikalar sonra birkaç görevli dışında herkes merkeze gitmişti. Masalı buradan çıkaracak kimse kalmadığına göre kendi çabalarıyla buradan çıkması gerekiyordu.

Delirecek gibiydi. Robotlar insanları öldürürken burada  birşey yapmadan durması sinirlerine dokunuyordu. Kafasını elleri arasına aldı. Düşündü ama bir şey bulamadı. İçten içe öfkelendiğini hissediyordu. Daha önce hissettiği gibi ayaklarından başlayıp tüm bedenine yayılan bir enerji kaplıyordu bedenini. Bir anafor dönüyordu sanki etrafında. Güç ve enerjiyle çevrili bir anafordu bu.

Bedenine yayılan güçle hızlı bir şekilde kapıya vurdu. Tok bir ses çıktı lâkin değişen birşey olmadı. Bu onu daha da kızdırmıştı. Bu sefer iyice odaklanıp kapıya öyle bir güçle vurdu ki kapı yerinden sökülüp karşı duvara çarpıp yere düştü.

Şimdi rahat bir nefes alma zamanıydı. Hızla hücreden çıkıp koridoru izledi. Hapis binasından çıkıp kendini dışarı attı. Temiz havayı derin derin içine çekti önce, ardından köye doğru koşmaya başladı.

Merkezden gökyüzüne dumanlar yükseliyordu. Hassas kulaklarına hâlâ çığlıklar ve silah sesleri geliyordu. Koştu, koştu ve bir anda durdu.

Etrafta ölü insanlar vardı. Kanlar içerisinde, cansızlardı. Gözleri boş bir şekilde gökyüzüne bakıyordu.
İleride bir robot vardı. Kolundan yakaladığı bir insanı hızla çekiştirerek götürüyordu. Ona yardım etmesi gerektiğini düşündü. Harekete geçmişti ki bir anda durmak zorunda kaldı.

Robot aniden titremeye başladı. Kolunu tuttuğu insanı bıraktı ve yere düşüp sudan çıkmış bir balık gibi çırpınmaya devam etti. Sonra elini koluna götürüp üzerindeki deriyi çekiştirmeye başladı. Kanattığı koluna elini daldırıp büyük bir çığlıkla deriyi omuzuna kadar çekti. Yere az miktarda kristal kan akıp dağıldı. Masal ona iğrenerek bakınıyordu. Robotun sol kolu çıplak ve metalikti. Gözüken tek taraf metaldi. Ardından soyulan kolunu uzatıp sağ tarafa da aynı şeyi yaptı. Bunu her yapışında çılgınca bağırıyordu.

Dakikalar sonra tüm derisini söküp yere atmıştı. Sadece iskeleti vardı ortada. Karşısında metalik bir şekilde duruyordu.

Neler oluyordu böyle? Masal olanları büyük bir dehşetle izliyordu. Dikildiği yerden hareket etmeye başladığında onu gördü.

Koca metalik bedeniyle bakışları bir an kesişti. Tom da diğerleri gibi derisinden kurtulmuş, korkutucu metal iskeletiyle ayakta dikiliyordu.

Kaçması gerektiğini düşündü. 'Derhal buradan kaçmalısın!'
Başka bir güç onu yönlendiriyor gibiydi. Mantığı da bu yöndeydi. Kaçmalı, ormana girip saklanmalıydı. Böylece geride kalan insanlara yardım edebilirdi.

Geriye dönüp hızla koşmaya başladı. Tom onu takip etmedi. Ardından gülümseyerek bakındı. Zamanı gelince onu da kendisine katılmaya zorlayacaktı.

Masal hayvanların olduğu yerden geçerken onları çitleri delip ormana kaçarken gördü. Onlar da insan versiyonları gibi tüylü derilerinden kurtulmuşlardı. Metalik bir şekilde parıldayarak ormana doğru koşup gözden kayboluyorlardı.

Masal ikinci güneş batmaya başladığında ormanın sınırında dikiliyordu. Gözleri üzerinde dumanlar tüten köydeydi. Bu gün insan robotların yaptıklarını anlamaya çalışıyordu. Neden hayvanlar ve insan robotlar derilerini vücutlarından söküp atmıştı? Gözleri dolu bir şekilde köye bakındıktan sonra ormana girip gölgelere dalarak gözden kayboldu.

_______•●●☆●●•______

Beklediniz ve ben de beklediğinize değecek bir bölüm yazdım. Tam 3.000 kelimelik uzun bir bölüm artık sizinle. Severek okumanızı temenni ederim. Yorum atmayı unutmayınız.    
Unutmayın Vera'nın geleceği için her türlü desteğinize ihtiyacım var (:
Sevgilerimle, golgeyazar15 ♡♢

Continue Reading

You'll Also Like

YANSIMA By Gizme

Science Fiction

7.5K 553 31
İKİ AYRI YAŞAM AMA TEK BİR NOKTA : RUH Amelia kendini hiç bilmediği bir dünyada bulmuştu. Bir anda 19. yüzyıl İngiltere'sine gitmişti. Bu bir rüya m...
232K 13.6K 59
Tamamlandı;) Her şey Eski sevgilisi diye yazdığı adam Yüzbaşı çıkınca başladı 🤭
2.4K 265 25
Yiğit efe aşık olursa Not: Hikaye YiğZey olarak yazılmıştır
ANKA By Ç.T.

Science Fiction

815K 49.8K 41
Bir yaz günü su ve toprak elementlerini kullanabildiğini öğrenen Anka yeni okul yılında kendi gibi beyni gelişmiş insanların olduğu Akademeia'da okum...