Bana Aitsin

By plnkte

515K 19.6K 1.7K

Tüm Hakları Saklıdır ©. Arya Zeren, annesiyle babasının sürekli tartışmasından kaçmak için teyzesine gelmişti... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
Kitapla İlgili Bir Duyuru
-27-
-28-
Yine bir duyuru
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-
-49-
Yeni Bölüm?
-50-
-51-
-52-
-53-
2. kitap

FİNAL

6.2K 187 77
By plnkte

|Çok önemli not: wattpad eksik yayınlamış, afedersiniz😞|

Merhabalaar, geçen gün burada kitap okurken, henüz devam eden bir kitaptı, yeni bölüm gelmesinin çok uzun süreceğini öğrendim ve çok üzüldüm. Ben üzüldüysem, siz de üzülmüşsünüzdür dedim, üşenmedim oturup yazdım.
Ve..
Tam 3 yıldır süren kurgumun final bölümü aşağıda. İyi okumalar 😍

NOT:AŞIRI UZUN BÖLÜM.

***

Bütün gece gözüme uyku girmedi.

Bu kez suçluluk veya öfke, kırgınlık değildi hissettiklerim. Sevdiğim insanın acısını hissediyordum, onun yerine acıyan ben olsaydım keşke diye düşünüyordum. Ben olsam bir şekilde atlatırdım sanki, ben olunca o kadar acıtmaz mıydı acaba? Benden daha iyi baş edebilir belki; ama beynim mantığımı dinlemiyordu. Onun yerine ben üzülsem daha kolay olurdu.

Hiçbir şekilde çözemezsem en azından onun yanına gidebilirdim. Yanında olabilirdim... böyle... ne zaman beni yanında görmek isteyecek bilemeden, onun ne halde olduğunu bilmeden nasıl yatağıma uzanıp gözlerimi kapayabilirdim?

En sonunda dayanamayıp kalkmıştım zaten yataktan, koltuğa oturup dizlerimi kendime çektim, gün ışıyana kadar da öyle kaldım.

Bütün gece aramadı, mesaj atmadı.

Ben de yalnız kalmaya ihtiyacı var diye yazmadım veya aramadım ama endişeden kalbim sıkışıyordu. En son annesinin mektubunu gördüğünde evlerinin salonunu dağıtmıştı, ağlamıştı, haykırmıştı acısını. Ama en azından ben yanındaydım, ağlarken saçını okşamıştım, sarılmıştım...

Bir ürperti geçti üzerimden. Kollarımı kendime sarıp odanın yavaşça aydınlanmasını izledim. Sonunda dışarı çıkabileceğim kadar aydınlandığını fark edince kalkıp üzerimi değiştirdim, teyzeme çıktığımı haber vermek için bir kağıda çıktığımı ve işimin olduğunu yazdım ve mutfak masasının üzerine bırakarak yavaşça dışarı süzüldüm.

Teyzem muhtemelen kızacaktı ne olduğunu bilmediği için; elbette ki ona da anlatıp haber vermeliydim ama daha fazla içeride kalırsam boğulacakmışım gibi gelmişti. Evin bahçesinden çıktıktan sonra seri adımlarla caddeye yürüdüm ve bir taksi gelmesi için beklemeye başladım. Gidip onu görmeliydim.

Taksiye bindiğimde telefonumu çıkardım cebimden, arayıp haber vermeli miyim diye düşünüyordum. En sonunda mesaj atmaya karar vererek, son mesajlara girip isminin üzerinde durdum. Sevgilim❤.

Sevgilim?  Yazıp gönderdim. Cevabını beklerken dudağımı dişledim, ama cevap gelmedi. Tırnaklarımın kenarını kemirdim bir süre. Yine cevap gelmedi. Taksi teyzemin evinin oradan uzaklaşıp Pamir'in evine yaklaştı. Yine de cevap gelmedi. En sonunda evin orada durdu, parasını ödeyip dışarı çıktım. Kapıya yürüdüm yavaşça. Kötüyü düşünmemeye çalışıyordum, belki de uyuyordu değil mi? Değil mi? Olabilir. İnsanlar bu saatte uyur zaten, diye kendimi ikna etmeye çalıştım. Derin bir nefes aldım ve kapıyı çaldım.

Açan olmadı. Evde yatılı hizmetçi olmadığı için normal, diye düşündüm. Saat henüz erkendi. Belki de uyanmamışlardı, değil mi? Ahh, Allahım, lütfen daha uyanmamış olsunlar diye sessizce dua ettim. Yeniden mesaj attım.

Sana sürpriz yapayım dedim, sabahın köründe evine geldim. Çünkü özledim.

Sessizlik.

Evin önündeki kaldırıma çöktüm. Yeniden mesaj atmayı denedim.

Uyandığında beni içeri alırsın değil mi? Burası biraz soğuk da.

Cevap yok.

Daha fazla oturamayıncaya kadar oturdum, sonra kalkıp evin önünde volta atmaya başladım.

Bu kadar uykucu olduğunu bilmiyordum, Pamir Erez.

Uyuyorsun değil mi? Beni görmezden gelmiyorsun, değil mi?

Yazarken kalbim sızlamıştı.

En sonunda aramaya karar verdim. Mesajlarıma cevap vermiyorsa, uyanmayı hak etmişti artık. Numarasını bulup arama tuşuna bastım ve kulağıma götürdüm. Sonra bir saniye de olsa kalbim atmaktan vazgeçti sanki. Tekrardan dünü yaşıyor gibi hissettim.

Aradığınız numaraya şu an ulaşılamıyor. Lütfen sinyal sesinden sonra mes-

Telefonu tutan elim yana düştü. Kendimi toparlamaya çalıştım. Belki de şarjı bitmişti. Tabi ki, dün aklına bile gelmemiştir şarja koymak.

Tekrar kapının önüne gittim ve iki kere, uzun uzun zile bastım. Demir Amca evdeyse en azından o açardı kapıyı, bu saatte rahatsız ettiğim için de özür dilerdim sonra. Yeter ki onu görebileyim.

Beş dakika kadar yine ses çıkmayınca bu kez zile basarken kapıya da vurmaya başladım. Utanç, çekingenlik hissi kalmamıştı bende.

Kapı kolunun dönme sesini duydum, içim rahatladı, sonunda Pamir duymuştu sesimi.

"Nerdesin sen? Dün geceden beri ne kadar merak ettim biliyor musun?" dedim ama sesim cümlemin sonuna doğru zayıflamıştı çünkü kapıyı açan Pamir değil, babası Demir Amcaydı.

"Arya, kızım bu saatte ne işin var burada?"

"Pamir'i görmeye gelmiştim, Demir Amca, odasında değil mi?" diye sordum, neredeyse davet edilmeden içeri girecektim. Kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Şimdi babası evet deyip beni içeri alacaktı zaten.

"Pamir seninle değil mi?"

Aldığım nefes boğazımda soğudu sanki. "Pamir dün eve gelmedi mi?" diye sordum kısık bir sesle.

Demir Amca başını iki yana salladı. "Ben de hafta sonunu beraber geçireceksiniz sanmıştım. O yüzden bu saate kadar uyudum," dedi kapıyı tam açıp içeri girmem için davet ederek. Gerçekten de üzerinde pijamaları vardı, yüzü de yeni uyanmış gibiydi.

"İçeri gel, anlat bakayım ne oldu, yüzün soldu evde değil deyince."

Kıpırdayamadım yerimden. Sadece gözlerimi kapattım ve sakinleşmeye çalıştım. Pamir, nerdesin?

Demir Amca kolumdan tutarak içeri girmeme yardım etti ve salona götürüp bir koltuğa oturmama yardım etti. İçeri gitti, geldiğinde elinde bir bardak su vardı.

"Arya? İç şunu kızım, titriyorsun. Belki su iyi gelir."

Başımı iki yana salladım ama hayır kelimesini yanıt olarak kabul etmeyip içmeme yardım etti. Sonra tekrar sordu.

"Dün bir şey mi oldu?"

Cevap veremedim. "Ben..." dedim sadece. Daha az önce su içmiş olmama rağmen boğazım kurumuştu.

"Evet? Sakince anlat hadi, korkacak bir şey yok." Yanıma oturdu ve bana doğru döndü konuşmam için.

"Dün P-Pamir beni a-arkadaşımın evine b-bıraktı, a-akşam da almaya g-geldi ve..."

"Ve? Kavga mı ettiniz?"

Başımı iki yana salladım.

"Başınıza bir şey mi geldi?"

Yine başımı iki yana salladım.

"Arya, şunu düzgünce anlatır mısın artık?"

"Pınar Teyzeyi... Annesini gördü." Demir Amcanın suratı değişti. Yüzünü okuyamıyordum çünkü kafam zaten çok karışıktı.

"Nerede?" diye sordu kısık bir sesle.

Yutkundum.

"Arkadaşımın evinde. Arkadaşımın... babası yeniden evlenmişti biz küçükken..."

Demir Amca bu kez ellerini yüzüne kapadı, sonra ellerini saçında gezdirdi sakinleşmek için. Bana baktı. "Arkadaşının annesi Pınar mıydı?"

"B-ben... bilmiyordum Demir Amca..."

Elini hayır anlamında hafifçe havada salladı. "Hayır kızım, senin yapabileceğin bir şey yokmuş zaten. Pamir'in annesini tanımıyordun bile, ikisinin aynı kişi olabileceğini nasıl düşünebilirdin? Kimin aklına böyle bir şey gelir ki?

Cevap vermedim. Dünden beri kendime sorduğum ve hala cevabını bulamadığım bir soruydu bu. Nasıl olurdu da hayatımdaki en önemli erkeği mutsuz eden bir kadın, hayatımdaki bir diğer önemli erkeğin neredeyse hayatını kurtarabilirdi? Kozmik bir şaka gibiydi, sorun gerçek hayatta bunun hiç de komik olmaması.

"Pamir dün gece eve gelmedi mi?" diye sordum minicik bir sesle. Hala en kötü ihtimale inanmayı reddediyordum.

Demir Amca hala inanamamış gibi başını iki yana sallıyordu. "Yıllardır burada olmayan bir kadınla nasıl olur da senin arkadaşının evinde karşılaşabilir?" diyordu kendi kendine, beni duymamıştı. "İnanılır gibi değil."

"Demir Amca." Koluna dokundum dikkatini bana vermesi için. Demir Amca başını kaldırıp bana baktı.

"Pamir dün gece eve gelmedi mi?"

İç çekti. "Olanlardan sonra gelseydi şaşardım." Gözü hala elimde tuttuğum telefonuma kaydı. "Aramadın mı? Gerçi telefonu da kapalıdır muhtemelen. Pamir kendi başına hareket etmeyi ve yalnız kalmayı seven bir çocuktur."

Pamir'in nerede olduğunu bilmediğim için endişeden burulan midemi görmezden geldim, dökülmek için gözüme baskı yapan gözyaşlarımı kontrol etmek için gözlerimi kocaman açtım. "Nereye gitmiş olabileceğini biliyor musunuz?" kendimi kontrol edebilmek için yutkundum. "Ona bir şey olmasından korkuyorum."

"Bilmiyorum. Ama bir Yahya'yı arayayım, belki o biliyordur."

"Tamam," diye fısıldadım. Sesime güvenmiyordum.

Ben de amcasında değilse nereye gidebilir diye düşünmeye başladım. Babası haklıydı, yalnız kalmak isteyecekti, arkadaşlarına gitmezdi o zaman değil mi? Herkesi arayıp ayağa kaldırmak istemiyordum, Pamir böyle bir şeyi istemezdi ama bir yandan da onu bulacaksam her şeyi kontrol edip her yeri dağıtmaya hazırdım. Yahya Amcanın cevabını beklemeye karar verdim. Amcasının da yanında değilse, gerekirse herkesi tek tek arayacaktım.

"Arya..."

Umutla Demir Amca'ya döndüm.

"Yahya birkaç gündür görmemiş Pamir'i. İki gün önce telefonda konuşmuşlar sadece."

"Ah, öyle mi," dedim sanki konuşan ben değilmişim gibi. Telefonumu otomatik hareketlerle açtım, Fırat'ın numarasını bulup aradım. Hafta sonu olması da, sabahın erken saati olması da umurumda değildi.

Zaten amcasında olmasını da beklemiyordun aslında, değil mi? Diye sordu içimdeki ses. O kadar incindikten sonra yalnız kalmak için her şeyden uzaklaşacağını biliyorsun.

Kes sesini, diye düşündüm. Hiçbir şey bilmiyordum işte.

Fırat telefonu açtı, sesi uykulu geliyordu.

"Arya, ne oldu, iyi misin?"

Hayatınızda sadece dram olunca arkadaşlarınız telefonu böyle açıyordu işte.

"Fırat," dedim, sesim boğuk çıkmıştı.

"Ağladın mı sen?"

Başımı iki yana salladım, göremeyeceğini fark edince boğazımı temizledim. Yüzümden iki yol halinde akan gözyaşlarını fark etmemiştim bile.

"Hayır, hayır ağlamadım canım da bir şey soracaktım."

"Emin misin?"

"Evet, evet eminim. Dün Pamir'le konuştun mu hiç? Tahminen gece yarısına yakın saatlerde?"

"Yoo... Pamir beni o saatte arasa açmam zaten, gavata bak başka saat dilimi mi kalmadı sanki arayacak derim." Sessizlik oldu. "Siz yine kavga mı ettiniz bakayım?"

"Bazı... anlaşmazlıklar oldu diyelim." Anlaşmazlıklar tabi.

"Yani kavga ettiniz, Pamir sinirlenip seni bırakıp gitti ve nerede olduğunu bilmiyorsun?" diye özetledi durumu. Telefonda veya başka bir yerde Pamir'e ait bu durumu açıklayamayacağıma göre söylediğine itiraz etmedim. Tartıştığımızı düşünmesinin bana bir zararı yoktu nasılsa. "Evet."

"Bilmiyorum Arya ya, ben bir arayayım onu, sonra sana geri dönerim olur mu?"

"Hı hı, teşekkür ederim Fırat."

"Lafı bile olmaz canım. Görüşürüz birazdan."

Cevap vermeye halim kalmamıştı. Telefonu kapattım ben de. Demir Amca ben konuşurken yanımdan ayrılıp gitmişti sanırım, üstünü değiştirip bir kot, üzerine bir kazak giyip gelmişti.

"Bulabildin mi bir şey?"

Başımı iki yana salladım. "Fırat da bir şey bilmiyor."

O da anladığını göstermek için başını salladı. "Yahya aradı az önce." Dikkatle dinlemek için koltukta doğruldum.

"Bara da gitmemiş, kimseye de bir şey dememiş. Şimdi o da kendi kaynaklarından araştırıyormuş."

İçimde filizlenmeye yeltenen ufacık umudum da yok oldu.

Demir Amca boğazını temizledi. "Karakollara ve hastanelere de bakacaklar."

Donakaldım. Hastaneler ve karakollar? Allahım, lütfen, lütfen ona bir şey olmasın.

Kendimi koltuğa bıraktım, dizlerimi kendime çekip destek almaya çalıştım. Düzgün oturacak kadar halim de kalmamıştı. Tükenmiş gibi hissediyordum. Ellerimle yüzümü kapadım. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, saçımın okşandığını hissettim. "Korkma kızım, Pamir kendine zarar verecek bir şey yapmaz."

"Ya araba kullanırken olanlar aklına gelmişse ve öfkelenmişse ve dikkati dağılmışsa..." sesim bir fısıltı halindeydi. "Ya dikkati dağılınca..." cümlemi tamamlayamadım. Boğazıma bir yumru oturdu. "Ya..."

"Şşş..." Demir Amca sarıldı bu kez bana. "Böyle şeyler düşünme, sadece emin olmak için bakacaklar, böylece biz de orada olmadığını anlayıp rahat bir nefes alacağız, tamam mı?"

Hıçkırmaya başladım. "Tamam? Yahya onu bulur. Merak etme."

Bir şey söylemeden ağlamaya devam ettim.

***

Biraz sakinleştikten sonra daha fazla Pamir'in evinde kalamayacağımı fark ettim. Belki de Demir Amca da çıkıp oğlunu aramak istiyordu ama ben orada olduğum için çıkamıyordu. Öyle olmasa bile, daha fazla kalamazdım. Demir Amca'ya bir haber alırsa beni de araması için rica ettim ve evden çıktım. Yola çıktığımda telefonum çaldı. Arayan teyzemdi.

"Teyzoşum..."

"Arya, neredesin? Ne işin var hafta sonu sabahın bu saatinde?"

"Teyzoşum Pamir..." cümlemi tamamlayamadım. Gözyaşları göz pınarlarıma hücum etti. Konuşamadan gözlerimi kapattım, yanaklarımın iki yanından akan yaşları hissettim.

"Arya, Pamir'e bir şey mi oldu?"

Cevap vermek için ağzımı açtığımda yalnızca hıçkırık sesim duyuldu. Elimi ağzıma kapattım, sakinleşmem gerekiyordu.

"Arya beni korkutuyorsun. Anlatsana kızım ne olduğunu!"

"Pamir ortadan kayboldu teyze... nereye gitti bilmiyoruz."

Karşı taraftan bir nefes sesi duydum. "Ay kızım ben de bir şey sandım, Pamir işte- bir dakika, bilmiyoruz mu dedin sen? Siz kim?"

Elimin tersiyle yüzümdeki yaşları silmeye çalıştım, burnum akmaya başlamıştı yine. Peçete aramamak için burnumu çektim.

"Demir Amca, Yahya Amca, Fırat... kimse nerede olduğunu bilmiyor."

Teyzem sustu bir süre. "Bir şey mi oldu? Dün iyiydiniz sanki, gelip seni eve bıraktı falan?"

Yutkundum. "Teyze..."

"Arya, anlat hadi canım ne oldu?" sesi yumuşaktı teyzemin.

"Kuzey'in annesi var ya..."

"Evet?"

"Pamir'in annesiymiş."

İkimiz de karşılıklı sustuk. Bu nasıl bir şanstı bilmiyorum ama söyleyecek bir şeyim de yoktu işte.

"İnanmıyorum... Pınar Kuzey'in babasıyla mı evlenmiş? Hayır, böyle bir şeyi olasılığı nedir ki?"

"Sen bi de bana sor," diye mırıldandım. Teyzem beni duymamış olacak ki devam etti. "Peki siz nasıl öğrendiniz bunu?"

"Dün Kuzey'in annesi beni yemeğe davet etmişti. Onlardan çıkarken karşılaştılar."

"E Pamir de bastı gitti tabi, haksız mı çocuk, seni terk eden anne gitsin kendisine başka aile kursun, başka bir çocuğa annelik etsin, bir de bu çocuk seninle aynı yaşta olsun."

Daha fazla ayakta duramayıp yolun kenarındaki kaldırıma çöktüm. "Nerede olduğunu bilmiyorum..."

"Canım, gidebileceği bir yer gelmiyor mu hiç aklına?"

"Hayır... Yahya amca her yere bakmış- bir dakika..."

"Hıh, hatırladın mı gidebileceği bir yeri?" Teyzemin sesi heyecanlanmış gibi çıkıyordu.

"Sanırım." Kaldırımdan kalkıp popomun üzerindeki tozu silkeleyip caddeye koşturdum. "Teyzoş ben seni sonra ararım." Cevap vermesine izin vermeden telefonu kapattım, bir yandan da gelen taksiye el sallıyordum durması için. Dizilerde normalde taksi geçmeyen alanda bile taksi geçerken, ben önümden geçen beşinci taksiye el sallamama rağmen hala buradayım.

Sinirlerim daha fazla bozuldu.

Sonunda bir taksiye binebildiğimde hemen yolu tarif ettim, adresi veremedim çünkü bilmiyorum. Sadece yolu tarif ettim. Pamir'in evinin orada olmam tarif etmemi de kolaylaştırdı. Sonunda bu rezil günde iyi bir şey oldu gerçekten.

Onu gördüğümde ne yapacağımı düşündüm. Kızmayacaktım bile beni bu kadar korkuttuğu için. Yalnızca koşup sarılacaktım. Başımı göğsüne yaslayıp kalp atışını hissedecektim. Bu kadar. Gözlerimi kapattım, yalnızca düşüncesi bile saatlerdir içimi acıtan ağrıyı hafifletmeye yetiyordu.

Vardığımızda ücreti ödemek için çantamda cüzdanımı aranırken içim içime sığmıyordu. Zaten kadınlar çantalarında aradıklarını şıp diye ne zaman bulmuşlar ki, bir de ben gergin olunca küçücük çanta oluyordu on kişilik valiz. Aramalarım sonucunda cüzdanımı bulup, ücreti verdikten sonra, taksiden indim. Derin bir nefes aldım. Yanına gittiğinde sakın ona kızayım deme Arya, yeterince üzülmüştür zaten.

Daha önce annesinin yolladığı mektubu aldığında geldiğimiz sokağın oradaydım. Ailesinden kaçmak istediği zamanlarda ailesiyle mutlu bir anısının olduğu bu yere geliyor olması, ilginçti gerçekten. Kaçmak istediği ailesi değildi belli ki, yalnızca üzülmek istemiyordu. İçinde böyle ufak bir çocuğun saflığına sahip bir parça olması içimi sevgiyle dolduruyordu. Kim ne derse dersin, Pamir Erez, kötü biri olmayı bir kenara bırakın, henüz büyümemişti bile tam anlamıyla.

Yavaş adımlarla sokağa doğru yürüdüm. Sokağın tam ortasındaki bank, geldiğim yolun solunda kaldığı için görünmüyordu. Yürüdüm, yürüdüm, her adımda aynı anda hem hafifledim, hem ağırlaştım. Kalbim hızlı hızlı atarken, kanım yavaş akıyordu damarlarımda.

Sokağın kenarını dönerken dudağımın kenarında ufak bir gülümseme vardı. Tamamen döndüğümde dudağımdaki gülümsemenin donduğunu hissettim.

"Hayır, hayır, burada olmalıydın..."

Banka doğru koştum. Üzerinde kimsenin oturmadığı, bomboş, tek başına sokağın ortasında duran banka koştum. "Hayır, Pamir burada olmalıydın, nerdesin..." deli gibi etrafa bakınmaya başladım. Sanki ben etrafa bakınınca Pamir de saklandığı yerden çıkacaktı ve bütün bunlar geride kalmış olacaktı.

"Pamir!" sesim yüksek çıktı ama umursamadım. "PAMİR!" cevap gelmedikçe, bağırmaya devam ettim.

"PAMİR NERDESİN, NERDESİN, PAMİR!"

Boğazımın acıyana kadar etrafta koşturup Pamir'e seslendim. Sonunda pes edip onu bulmayı beklediğim banka oturdum. Bugün yine bilmem kaçıncı kere gözyaşlarım dökülmeye başladı.

Kendisini ailesinin mutlu anılarıyla iyileştirmekten vaz mı geçmişti? Bunun iyi gelemeyeceği kadar mı kötü hissediyordu? Sinirle ellerimi sıktım. Yanında olmalıydım şimdi! Eğer bu da iyi gelmiyorsa kim bilir ne kadar yalnız hissediyordur kendini. Ben de burada oturmuşum ve hiçbir şey yapamıyorum. Nerede olduğunu bilmiyorum, teselli etmeyi bile deneyemiyorum.

Dizlerimi birleştirdim oturduğum yerde, dirseklerimi dizime dayayıp yüzümü ellerimle örttüm. Hiçbir şey yapamıyor olmak delirtiyordu beni.

Yapabileceğim tek şey dua etmek ve ummaktı. Hemen bulmaları için, hemen iyi hissetmesi için, hemen bana geri dönmesi için. Son kısım biraz bencil de olsa, onu özlemekten kendimi alamıyorum.

Saatlerce oturdum orada. Arayanlara cevap vermedim, Demir Amca aradığında açtım sadece, henüz haber yok deyince kapattım. Teselli edecek veya edilecek havamda değildim. Yalnızca oturdum ve bilmediğim güzel anıların, sahibi geri dönünceye kadar bekçiliğini yaptım.

Dudağımda tek bir cümle. "Lütfen iyi ol."

***

"Arya, bir şeyler yemelisin."

"Canım istemiyor teyzoş, sonra yesem olmaz mı?"

Teyzem başını iki yana salladı ama ısrar da etmedi. Önüme getirdiği tepsiyi geri götürdü mutfağa. Mutfak kapısının orada Fırat'la fısıldaştığını duydum.

"Henüz bir haber yok değil mi?"

"Hayır, Yahya Amca hastanelere, karakollara bakmış ama onun isminde veya ona benzeyen birini bulmamışlar."

"Arya daha fazla bunu kaldıramaz, bir an önce bulmaları lazım."Fısıltı bir süre kesildi. Üzerime çevrilen bakışları hissettim ama umursamadım. Umursamak bile enerji gerektiriyordu ve Pamir'in yalnız kaldığını düşündüğüm her an, Pamir'den haber alamadığım her an enerjim kuruyordu sanki.

"Dün sabahtan beri midesine doğru düzgün bir şey girmedi. Hastalanacak diye korkuyorum."

"Tepsiyi bana ver istersen, Sude Teyze, bir de ben deneyeyim."

Fırat elinde tepsiyle bana doğru yürürken telefon çaldı, adımlarını hızlandırıp tepsiyi sehpaya bıraktı ve aramayı cevaplandırıp telefonu kulağına götürdü.

"Alo, Yahya Amca..."

Son yarım saattir boşluğa bakan gözlerim aniden Fırat'ın elindeki telefona çevrildi.

"Öyle mi?" sesi iyi bir şey duymuş gibi heyecanlıydı.

"Öyle mi?" bu kez neredeyse fısıldıyor gibiydi, gergin mi, endişeli mi anlayamıyordum.

"Ne olmuş?" diye sordum yavaşça. Doğru düzgün konuşabilmek için iki kere yutkunmam gerekti.

Fırat bana endişeli bir bakış attı ama bir şey söylemedi. Sanki bir şey öğrenmeme yardım edecekmiş gibi ayağa kalktım.

"Anladım, anladım Yahya Amca, sonra tekrar ara beni olur mu? Tamam." Telefonu kapatıp, cebine tıkıştırdı, sonra – sonunda – bana döndü.

"Ee? Ne dedi Yahya Amca?"

"Arya..." Fırat bana yaklaşıp kolumu tutmak için uzandı.

"Bulmuşlar mı Pamir'i?"

Şimdi iki eli de omuzlarımın üzerindeydi.

"Bir şey söylesene Fırat." Gözlerim beklentiyle yüzünde dolaştı. Bir zamanlar ezberlemeye çalıştığım yüzünde endişeden başka bir şey göremiyordum.

"Arya, sakin ol tamam mı?"

"Ben sakinim." İçimden attığım çığlıkları kimse duymuyor nasılsa. Kapı zili duyuldu ama kimin geldiğini merak bile etmiyordum.

"Pamir'in arabasını bulmuşlar şehir dışında." Titremeye başladım. "Yol kenarında terk edilmiş haldeymiş." Ağzımdan ufak bir inilti kaçtı. "Kapıları kilitli değilmiş, bir boğuşma izi yokmuş ama Pamir'e ait bir şey de yokmuş içinde."

Kendimi koltuğa bıraktım. Elim boğazıma gitti. Nefes alamıyordum sanki. Fırat'ın sözleri kafamda dönüp duruyordu. Arabası yol kenarında terk edilmiş. Kapıları kilitli değilmiş. Pamir yokmuş.

"Arya iyi misin? Arya?" kimin bağırdığını bilmiyorum, sesler sanki kilometrelerce uzaktaymış gibi geliyordu bana. Biri dudaklarıma su dayadı, zorlukla içtim. Titremem biraz hafifleyince beni tutan ellere aldırmadan ayağa kalktım.

"Benim biraz hava almam lazım, daha fazla oturamam burada."

Gözlerimi önümdeki insanlara baktım. Teyzem, Fırat, Duygu ve Anıl. Anıl mı? Az önce kapı çalmıştı. Duygu'yla beraber mi geldiler? Zihnimde kendi kendimi tokatladım. Şimdi önemli olan bu mu gerçekten? Önemli tabi, onlar senin yakın arkadaşların. Şimdi veya sonra onları önemsiyor olman lazım zaten, değil mi?

"Arya?"

"Duygu? Sen ne zaman geldin?" sesim öylesine boğuk çıkıyordu ki kendi sesimi tanımakta zorlanıyordum.

"Anıl arayıp durumu haber verdi, az önce geldik, sen..." durakladı. "... haberleri öğrendiğin zaman."

Sözleri hafızamı tetikledi, Fırat'ın sözleri beynimin içinde dönmeye başladı yine. Seslerden kurtulmak için gözlerimi kapattım, bir an başım döner gibi oldu. Eller düşmeme izin vermeden tuttu beni.

"Hava almam lazım," diye tekrarladım.

"Gidelim," dedi Anıl.

"Arya..." Teyzemin sesi endişeliydi.

"Merak etme Sude Teyze, ben onunla ilgilenirim." Fırat Duygu'nun bakışını görünce düzeltti. "Biz. Biz Arya'yla ilgileniriz."

"Çocuklar... Bir delilik yapmasına izin vermeyin."

Evden çıkıp Anıl'ın arabasına bindik. Ön koltuğa oturduğumda kimse benimle tartışmadı bile. Ama Duygu'nun Anıl'ın tarafında değil de benim oturduğum tarafta oturduğu dikkatimden kaçmadı.

"Ee nereye gidiyoruz?"

"Pamir'in evinin ilerisinde bir yer var oraya gitmek istiyorum."

Fırat kaşlarını çattı, aynadan kendisini gördüğümden habersiz. "Dün seni aldığım yere mi?"

"Evet." Daha fazla konuşmamak için pencere kenarına döndüm.

"Arya, Pamir orada değil, bunu biliyorsun." Cevap vermedim. Cevap verip tartışmayacağım hiç şimdi onunla.

"Ora neresi?" diye sordu Anıl.

"Pamirlerin eski evine yakın yer. Arya Pamir'in orada olduğunu sanıyor."

"Lütfen ben deliymişim gibi konuşmaktan vazgeçer misin? Belki gelmiştir, nereden biliyorsun?"

Fırat benimle tartışmamak için sustu. Minnetle kabul ettim sessizliği. Elimden beklemekten başka bir şey gelmezken, her zaman gittiği yerlere gidip dönmüş olma ihtimalini göz ardı edemezdim. Gözümden düşen bir damla gözyaşını elimin tersiyle silip yolu izlemeye devam ettim.

***

"Arya, yine mi oradan geliyorsun?"

Akşamın bir saati eve teyzeme görünmeden, gizlice girmeye çalışırken yakalanmıştım. Ayakkabımı sessizce soyup, parmak ucunda yürümem fayda etmemişti demek ki. İçimi çekip teyzeme döndüm.

"Onu bulacağıma dair umudum olan tek yer orası teyze, nasıl olur da gidip bakmam?"

Teyzem kaşlarını çattı. "Pamir artık küçük bir çocuk değil Arya, böyle şeylerle nasıl başa çıkabileceğini bilmesi gerekir."

"O kadar büyük de değil teyze, benimle aynı yaşta hatırlarsan? Ben böyle gitsem, yeterince büyük zaten, aramaya ne gerek var mı diyeceksin?"

"NE- Hayır, ne alakası var..." Teyzem bir şeyler daha söylemek için ağzını açtı ama ben ondan önce davranıp elimi kaldırdım sözünü kesmek için.

"Bütün gün dışarıda oturmaktan çok yoruldum teyze, sonra konuşuruz olur mu? Uyumak istiyorum."

"Arya..."

Her ne diyecekse, dinlemedim ve dönüp merdivenleri tırmanıp odama çıktım, kapıyı kapattım ve yaslandım gözlerimi kapatıp. Gözümden bir yaş damlası düştü. Güçlü gibi görünmem gereken kimse olmadığı için yavaşça kendimi yere bıraktım, kapının önünde oturdum öylece.

Elimin tersiyle akan gözyaşını silip, burnumu çektim ve elim cebime gitti telefonumu almak için. Telefonu kapalıydı evet, ama en azından arabada bırakılmamıştı. Belki açtığında görür diye mesajlar atıyordum sürekli, şimdiye kadar cevap gelmemişti.

Sevgilim nerdesin?

Özledim seni.

Biraz daha güçlü olsaydım, geri gelme iyi hissedene kadar derdim.

Geri gelme kendini iyi hissedene kadar.

Ama en azından haber ver.

İyiyim de.

Daha fazlasını istemiyorum diyebilseydim keşke.

Diyemiyorum.

Sensiz tenim buz gibi sanki, uyuduğum uyku, uyku gibi değil. Yediğim yemek, beni doyurmuyor. Ruhum hep sana aç. Tenim dokunuşuna aç. Kulaklarım sesini duymaya aç. Kalbim kalbini hissetmeye aç.

Lütfen geri gel.

Lüt- mesajımı tamamlayamadan dakikalardır tuttuğum hıçkırığın esiri oldum. Sesim duyulmasın diye elimi ağzıma bastırdım, boğuluyormuşum gibi sesler çıkarıyordum. Sessizce gözlerimden yaşlar düşerken, bir anda ağzıma bastırdığım elim yeterli gelmedi. Bağırarak, hıçkırarak ağlamaya başladım. Merdivenden telaşlı ayak sesleri duydum, ardından teyzemin sesini.

"Arya! Arya diyorum, ne oldu şimdi, niye ağlıyor-" kapıyı açmaya çalıştı ama arkasında ben oturduğum için açılmadı kapı. "Bu kapı niye kilitli, aç çabuk, hey Allahım, böyle ağlanır mı kızım, aç kapıyı çabuk."

Kapı kolunu zorlamaya devam ederken bir yandan da konuşuyordu. Yana çekildim kapıyı açabilmesi için. Zorlamaların arasında kapının açıldığını hissedince odaya girdi. "Nerdesin Arya?"

Kapıyı kapatınca gördü beni, kollarının bana dolandığını hissettim. Yüzümü göğsüne gömüp ağlamaya devam ettim, telefonum elimden kayıp düştü. Ben sakinleşene kadar saçımı okşadı, bana saatlerce gelen bir süre ağladıktan sonra ağlamam önce hafifledi, sonra tamamen kesildi.

"Arya..." dedi teyzem, sesi neredeyse duyulmayacak bir tonda.

"Bence burada kalmak sana iyi gelmiyor. Babanı arayıp seni almasını isteyeceğim."

Başımı inanmazlıkla kaldırdım, yüzüne bakacaktım bunu söylerken ciddi olup olmadığını anlamak için. Bunu söylemesini hak edecek ne yapmıştım ki ben?

Başımı kaldırırken gözüm kucağımdan yere düşmüş olan telefonuma takıldı. Mesajlar açıktı ve teyzemin önünde duruyordu.

"Daha fazla böyle olmana izin veremem. Pamir'in yaptıkları artık boyunu aştı. Eğer seni seviyor olsaydı gerçekten, senin böyle perişan bir halde ondan haber bekleyeceğini bilirdi ve sana bunu yapmazdı Arya. Seven bir erkek böyle davranmaz."

"Teyze..."

Teyzem konuşmama izin vermeden devam etti. "Keşke en başında buraya gelmeni sağlamasaydım. Keşke en başında Pamir'le tanışmana izin vermeseydim, keşke en başında seni farklı bir okula yazdırsaydım. Pamir'in sana ilgi göstereceğini tahmin edemedim." Derin bir iç çekti.

"Hepimiz hatalar yapıyoruz sanırım. Ama geri dönmek için geç değil. Hataları telafi etmek için de. Daha çok gençsin, nasılsa unutursun onu, nasılsa üstesinden gelirsin. Herkes unutulur."

Ne söyleyeceğimi bilmeden teyzemi dinliyordum, dilim tutulmuştu adeta. Bütün bu söylediklerine verebileceğim tek cevap vardı, ben de onu verdim.

"Gitmeyeceğim."

Teyzemin kollarından sıyrıldım yavaşça, uzaklaşıp başka bir tarafta oturdum. "Gitmeyeceğim teyze, beni tekrar o eve dönmeye zorlayamazsın."

Teyzem kaşlarını çatıp bana baktı. "Sana fikrini sormuyorum Arya. Baban seni burada bıraktıysa sebebi benim ona söylemiş olmam. Ben daha fazla evimde bakamam dersem ne diyecek sanıyorsun?"

Gözlerim kocaman açıldı söylediği sözler üzerine. "Ne?"

"Evine dönmeni istiyorum Arya. Herkes için en iyisi bu olacak. Hatta Pamir geri dönmeden gitmen lazım. Onu görürsen gitmen daha da zor olur."

Teyzem hala beni bulduğu yerde, kapının önünde dizlerinin üzerinde oturmuştu, ben de karşısında yatağımın kenarında yere oturuyordum ama; aramızdaki mesafe okyanuslar alırdı. Teyzemin ciddi olup olmadığını anlamak için bakışlarını inceledim, bakışlarında daha önce olan anlayış, yerini katılığa bırakmıştı. Tıpkı babamda olduğu gibi. Ben küçükken babam bana anlayışla bakardı, ben büyüdükçe gözlerindeki anlayışın yerini mesafe ve katılık almıştı. Bana orada olmama katlanamıyormuş, neden orada olduğumu anlayamıyormuşçasına bakmaya başlamıştı. Yeniden, en başından aynı şeyleri yaşıyor gibi hissediyordum. Kalbim göğsümün içinde sıkışıyordu, kocaman göğüs kafesim ona yetmiyordu sanki.

"Sen ciddisin," diye fısıldadım. Sesime güvenmemiştim, biraz daha yüksek sesle konuşursam kendime hakim olamayacakmışım gibiydi.

"Evet, ciddiyim. Bugün yat, uyu. Yarın sabah babanı arayıp konuşacağım. Sonra seni ne zaman alacağını söylerim."

İtiraz etmek istedim, yapamadım. Teyzem, bu dünyada en çok güvendiğim kişi beni başından atmaya çalışıyordu. Beni bırakma demek istedim, diyemedim. Kelimeler boğazımda düğümleniyordu sanki. Pamir de gitmişti. Teyzem de gitmemi istiyordu. Kuzey sonrasında aramıştı beni ama; ben annesinden ziyade Pamir'in yokluğuyla ilgilendiğim için bana kızmış ve beni bencil olmakla suçlamıştı. Sonra da aramadı zaten. Sevdiğim herkes birer birer elimden kayıp gidiyordu ve ben hiçbir şey yapamadan, çoktan hazırlanmış ve sonuna karar verilmiş bir senaryoyu yaşar gibi seyirci kalıyordum olanlara. Sanki benim hiçbir hükmüm yokmuş gibi yaşadığım hayata. Sanki ben sadece bana verileni yaşamak zorundaymışım gibi.

Eski tramvalarım gün yüzüne çıkıyordu. Biyolojik ailem tarafından istenmediğimi her gün, her gün hissettikten sonra kendime kurmaya çalıştığım ev de dağılıyordu ellerimde. Güvensizliğim su yüzüne vuruyordu. Zaten beni kim ne yapsın ki, diye düşündüm. Üst üste gelen her şeyden sonra uyuşmuş gibiydim, artık acıyı hissedemiyordum. Üst üste gelen bu kadar şeyden sonra, duygularımı bloke edip içime attım.

"Tamam."

Onayladığımı duyunca teyzemin yüzünden bir karaltının geçtiğini görür gibi oldum ama o kadar hızlı kayboldu ki, belki de içimde derinlerde bir yere gittiğime üzülsün istediğim için hayal ediyorum diye düşündüm. Çünkü dedim ya, beni kim ne yapsın. Başıyla onayladı, odadan çıkmak için arkasını döndü.

"Bir şartım var."

Yavaşça bana doğru döndü, cümleme devam ettim.

"Babamı yarın değil, sonraki gün ara. Bir gün daha kalmama izin ver. Seni rahatsız etmeyeceğimden emin olabilirsin. İstersen yatmaya bile gelmem. Ha-"

"Arya..." Teyzemin o ciddi yüzünde hafif bir kırışıklık oluşmuştu. Sanki o ciddiyet zırhında küçücük, minicik bir yırtıktı bu ama umursamadım, sözümü kesmemiş gibi devam ettim.

"Hatta yatmaya gelmeyeceğim. Sadece babamı arama yarın." Cümlenin sonuna doğru ne kadar kendime hakim olmaya çalışsam da sesim titremişti. O titreme hiç olmamış gibi dik durmaya çalıştım. Teyzem hiçbir şey söylemeden bana baktı, ben de bakışlarımı kaçırmayı reddederek ona baktım. Bir süre bakıştıktan sonra teyzem iki yabancıymışız gibi başıyla onayladı sadece, arkasını döndü. "Benim de bir şartım var o zaman, yarın da buraya geleceksin uyumak için." Cevabımı beklemeden çıktı, beni bundan sonra odam olmayacak olan yerde yalnız bırakarak.

***

Gün ağarır ağarmaz evden çıktım, üzerimde dün giydiğim kıyafetler vardı. Uyumayı düşünemediğim için üstümü değiştirmeye de gerek duymamıştım. Gece doğru düzgün uyumadığım için gözlerim çökmüş, günlerdir doğru düzgün yemediğim için yüzüm süzülmüştü.

Pamir'in her zamanki yerine gidip oturdum. Ondan haber alamadığım her an, haber alamayacağıma dair inancım pekişiyordu, geleceğine olan inancım azalırken. Bugün son, diye düşündüm. Yarın teyzem babamı arayacaktı ve babamın da vakit kaybetmeden gelip beni alacağını biliyordum. Teyzesinin kızını istemediğini öğrenince gururu bana olan öfkesine ağır basacaktı, zaten teyzemi sevmez, bir de üzerine kendisinden şikayet etmesi için ona fırsat vermeyecektir.

Bunun yerine öfkesini benden çıkaracaktı. Hayır, fiziksel şiddetle değil belki, bunun için fazla medeniydi ancak iş psikolojik şiddete, baskıya geldiğinde bu konuda bir uzmandır kendisi. Sessizlikle, susarak ceza verir bana, dışarı çıkmamı yasaklar hatalı olduğumu ve bunu beni terbiye etmek istediği için yaptığını ileri sürerek. Teyzemin beni niye istemediğini de anlattıktan sonra, uzunca bir süre yasaklı olacağım açık. Bir de üzerine bunun teyzemin ortaklarının oğluyla olan ilişkim yüzünden olduğunu öğrenirse... Neyse.

O yüzden bugün son işte.

Öğleye doğru Demir Amca'yı arayıp herhangi bir haber olup olmadığını sordum, yoktu. Gün içinde tek konuştuğum kişi o oldu, çünkü buraya sevdiğim insana veda etmek için gelmiştim ve bunun için sadece bugünüm vardı.

Tek bir gün.

Ona, o olmaksızın veda etmek. Acı acı sırıttım. Bu benim standartlarım için bile biraz fazla değil mi gerçekten?

Bütün gün onu düşünüp, onunla olan anılarımı düşünüp gitmeye hazır hissettiğime karar verdiğimde havanın iyice karardığını fark ettim. Savsakça içimi çektim, olay olmayacak bir saatte eve dönsem fena olmazdı. Eve döndüm, anahtarla içeri girdim, mutfaktan sesler geliyordu. Yolda anahtarlığımdan ayırdığım anahtarı girişteki vestiyerin üzerine bıraktım ve teyzeme görünmeden yukarı çıktım. Kapıyı kilitleyip, valizlerimi hazırlamaya koyuldum. Toparlanmayı bitirdikten sonra aylardır içinde kaldığım odama baktım. Kişisel her şeyimi aldıktan sonra, benim odam olma özelliğini yitirmişti. Bir odaydı işte. Kimseye gideceğimi söylememiştim. Bir süre tereddüt ettikten sonra telefonumu çıkardım cebimden.

Pamir...

Sonunda geri gelecek cesareti bulduğunda burada olup seni kollarım açık karşılamak istiyordum.

Düşündüğüm her şey olmuyor gerçi.

Gidiyorum ben.

İyi ol.

Hoşça kal.

Telefonumu cebime tıktım, düşen gözyaşlarını kurulamaya çalışmadım bile. Kuruyacaklar nasılsa. Sabah olduğunda haklı çıktım, gözlerim kupkuruydu, içim kupkuruydu, babamın beni almaya geldiğindeki surat ifadesi gibiydi her şey. Siyah beyaz, katı, ben yokmuşum gibi. Valizlerimi alıp arabaya yerleştirirken kapının önünde amaçsızca durdum. Babam direksiyonun başına geçerken ben de teyzeme bakmadan yürüyüp diğer tarafa döndüm, kapıyı açıp bindim. Emniyet kemerlerimizi taktıktan sonra, babam teyzeme başıyla selam verdi ve arabayı bahçeden çıkardı. Teyzemin evinden biraz uzaklaştıktan sonra bana bakmadan sordu:

"Teyzenden duyduklarım doğru mu?"

Ben de ona dönmedim, camdan dışarıyı izlemeye devam ettim. "Ne duyduğunu bilmiyorum."

"Erezlerin oğluyla görüşüyormuşsun."

Sessiz kaldım.

"Bu yüzden başına gelmeyen kalmamış, buna rağmen yine seni terk edip gitmiş ve sen hala arkasından ağlayıp peşinden koşuyormuşsun."

Bunu bu kadar yansıtan kendisi miydi, yoksa teyzem bu sözleri gerçekten söyledi mi bilmiyorum. Ama deli gibi acıtıyordu bu sözler beni. 

"Cevap vermediğine göre doğru demektir." Cümlesinin sonuna doğru sesi sanki dişlerini sıkıyormuş gibi zorla çıkmıştı ağzından.

"Ben seni böyle gurursuz bir kız olman için yetiştirmedim. Beni rezil etmen için de yetiştirmedim. Hele saçma sapan insanların en az onlar kadar saçma sapan oğullarının peşinden koşman için hiç yetiştirmedim."

Cevap vermeyi denemedim bile. Şimdiye kadar verdiğim hiçbir cevap beni onun gözünde haklı duruma getirmemişti, bir de cevap verdiğim için saygısız olmakla suçlanırdım. Bıraktım, bütün nefreti, öfkesi üzerimden akıp gitsin.

"O kadar saçma davranmışsın ki onları dünyadaki en iyisi insanlarmış gibi gören Sude bile bir yanlışlık olduğunu fark etmiş. Düşün, Sude bile oğlanın yanlış yaptığını düşünmüş. Bugüne kadar Sude'nin bir kere bile onların aleyhine bir şey söylediğini duymadım ben. O kadar sever o gereksiz insanları. Yalakalık yapmaktan da geri kalmaz. Ama sen ne yaptıysan artık bu kadar o çok sevdiği yeğenine bile katlanamamış daha fazla. Bir de bu insanları kendi ailene tercih edip onlarla gittin sen. Yazık."

Belki Pamir'in gittiği o günden beri bu kadar ağlamamış olsaydım, babamın bu sözleri beni ağlatabilirdi. Ya da yıllardır buna ve benzerine sayamadığım kez katlanmamış olsaydım.

"Böyle insanların yanında kalmak istemen bile sende bir sorun olduğunun göstergesi aslında. Hep benim ailem yerine o annenin ailesini tercih ettin. Sanki onlar çok iyiymiş gibi, yanlarında kalıp yamanmak istedin ama bak ne oldu? Yine ben geldim seni almaya. O çok sevdiklerini söyledikleri Arya'yı o kadar sevmiyorlarmış demek ki. Yalan söylüyorlarmış. Avutuyorlarmış boş sözlerle."

"En azından bana insanmışım gibi davranıp benimle konuştular, bir süre de olsa." Kendimi tutamadan ağzımdan dökülmüştü bu sözler, neyse ki mırıldandığım için ne dediğimi anlamamıştı ama ona cevap verdiğimi anlamıştı. Yola boş boş baktım olacakları tahmin ederken.

"Bana karşı mı konuşuyorsun sen? Teyzenin evinde birkaç ay kaldın diye on yedi yıldır sana verdiğim her eğitimi unuttun mu? Böyle olduğun için insanlar bırakıp gidiyor işte seni. Asla öğrenmiyorsun. Asla ilerlemiyorsun. Asla demek istenileni anlamıyorsun."

Tabii, demiştim. Her şeyin suçlusu ben olmuştum işte.

"Benim evimdeyken böyle bir çocuk değildin. Teyzenin evinde kalmak sana yaramamış belli. Bir süre evde kalsan çok daha iyi olacak. Daha iyi ve terbiyeli bir insan olabilirsin böylece."

Tartışmadım, başımla onaylamadım, tepki vermedim. Bunların hepsini bekliyordum. Şimdiden etkilenmeye başlarsam bu sadece benim zararıma olacak.

Evimizin oraya dönerken kalbim yerçekimi yokmuşçasına göğsümden ayaklarıma düştü, görmezden geldim. Arabadan inerken ayaklarım taş kesildi, görmezden geldim. Babam arabayı garaja bıraktı, valizlerimi çıkarıp kapının önüne koydu ve benim içeri girmek için kapının yanından geçmemi bekledi. Tam geçecekken elini uzatıp bana baktı.

"Telefonun."

Telefonumu cebimden çıkarıp uzattım, yanından geçip yaz sonu teyzem beni almaya geldiğinde sonsuza kadar kurtulduğumu düşündüğüm zindanıma geri sanki hiçbir şey olmamış, bütün o şeyleri ben yaşamamışım gibi geri döndüm.

***

Arya Pamir gittikten sonra üzüntüsüne o kadar gömüldü ki, çevresinde olup biten şeylerin yarısını bile fark etmedi.

Teyzesinin onun için endişelenmekten aynı kendisi gibi uyuyamadığını ve doğru düzgün yemek yemediğini,

Okul arkadaşlarının bir yandan Pamir için, bir yandan kendisi için endişe ettiğini ve kendisi evde olmadığı zamanlarda bile teyzesinin evine gidip geldiklerini,

Kuzey'in ona bu kadar sinirlenmesinin sebebinin aslında annesinin, Pamir'in annesinin yaşadığı çöküş olduğunu ve Kuzey'in kendisine yıllardır annesi gibi bakıp emek eden kadın için elinden hiçbir şey gelmediğini, bunun da ona annesinin ölemediği zamanları hatırlattığını,

Duygu ve Anıl'ın Pamir'in gitmesinden ve yalnızlığından ne kadar etkilendiğini görüp kendi ilişkilerini değerlendirmeye başladıklarını,

Teyzesinin bütün bu olup bitenleri uzaktan izlediğini, en sonunda çaresizlikten, olabilecek en kötü çözüme bile tamam diyebilecek hale geldiğini,

Davranışlarını düzelteceğini söylemek yerine gideceğini söylediğinde teyzesinin odasına kapanıp bütün gece ağladığını,

Ona son bir kez sarılmadan, sarılmayı bir kenara bırak bakmadan evden çıkıp gittiğinde kapının önünde saatlerce oturduğunu,

Ve belki de onun için o sırada en önemli olabilecek şey olan, telefonunu babasına verip içeri girdiği sırada gelen bildirimi telefonu sessizde olduğu için fark etmedi.

Sevgilim ❤: İletildi.

***

Dedikodu:
o değil de, bölüm beşbin kelimeden fazlaymış diye duydum ben 🙏

Eveet.. işte hikayenin sonu. Bana hala inanılır gelmiyor olsa da, bana inandığınız ve kitabımı desteklediğiniz için hepinize çook teşekkür ederim.

Bitirebileceğimi hiç düşünmemiştim gerçekten.

İyi ki varsınız, söyleyecek bir sürü şeyim vardı ama yazarken kafam boşaldı sanki.

|Yazar Notu Özet|

Çok teşekkür ederim vakit ayırıp okuduğunuz, yorum yaptığınız ve oy attığınız için. Her birinize ayrı ayrı. ILY. (Meal:SÇS)

NOT 2: İkinci kitabı düşünüyorum ama en erken 2018'in Ocak ayı gibi. Olur da sabrederseniz o zamana görüşürüz.

Mutlu kalın😍

Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 60.5K 57
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
910K 30.3K 56
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
10.5K 495 10
Okyanus Gülüşü -> Yeniden Doğuş sırada Payaslılar✨ Geçirdikleri kazadan sonra Payaslı çiftimiz için bambaşka bir süreç başlıyor. Bakalım yeni serüven...
7.9K 736 6
"Aşk acıtıyor Minho.." |~angst~|