Karanlığın Şafağı |Şafak Seri...

By BiCeruVar

328K 16.7K 1.6K

(Şafak Serisinin 2. Kitabıdır.) Koyu kızıla boğulmuş bir hikayenin baş kahramanlarının kanınd... More

Tanıtım
Teaser 1
Teaser 2
Bölüm 1 - Kavga
Bölüm 2 - Kaza
Bir Öneri
Bölüm 3 - Hastane
Bölüm 4 - Dönüş
Bölüm 5 - Aile Kalesi
Bölüm 6 - Abiye Destek
Bölüm 7 - Sevgilim
Bölüm 8 - Tibet Bozgunu
Bölüm 9 - Özürler
Bölüm 10 - Hep Destek Tam Destek
Bölüm 11 - Yeniden Doğuş
Bölüm 12 - Sorgu ve Savunma
Bölüm 13 - Panik
Bölüm 14 - Yüksek Gerilim
Bölüm 15 - Sevmeler
Bölüm 16 - Tatil
Bölüm 17 - Gidiş ve Dönüş
Bölüm 18 - İtirafta Devrim
Bölüm 19 - Evlenecek Misin?
Bölüm 20 - Gergin
Bölüm 21 - Acı Görev
Bölüm 22 - Başarı?
Bölüm 23 - Bir Kürek Toprak
Bölüm 24 - Teklif
Bölüm 25 - Belirsiz
Bölüm 26 - Yıkılmaz Duvar
Bölüm 27 - Kaybetmek ve Kazanmak
Bölüm 28 - Derin Sızı
Bölüm 29 - Deprem
Bölüm 30 - Ağır Arıza
Bölüm 31 - Bi Müsade
Bölüm 32 - Tutkun
Bölüm 33 - Zor Zaman
Bölüm 34 - Tehlike Çanları
Bölüm 35 - Alaşağı
Bölüm 36 - Sınav Gibi Sınav
Bölüm 37 - O Tek Kişi
Bölüm 38 - Evlenmeliyiz Artık
Bölüm 39 - Ulan
Bölüm 40 - Sevmenin Aslı
Bölüm 41 - Sevmiyorum Gitmeni
Bölüm 42 - İfşalayan Gazeteci
Bölüm 43 - Vuslat Nasıl Delirir 101
Bölüm 45 - Blöf Bunlar Tibet Bey
Bölüm 46 - Düğün
Bölüm 47 - Yıkıntı
Bölüm 48 - Kalp
Bölüm 49 - Ölümler
FİNAL - Bölüm 50 - Zormuş Yaşam
Yok Mu Benden Size Bir Açıklama...
BUTİMAR

Bölüm 44 - Kız Verme Krizi

6.5K 324 77
By BiCeruVar

Pazartesinize neşe olmaya geldim millet. Şu saate kadar sarkmış olabilir ama önden müthiş bir şarkıyla gönlünüzü alıp daha sonra da bir Kasırga ailesini hayal dünyanıza saygı ile sunarım. Öyle aman aman uzatacağım bir şeyler yok ancak...

Kalbi Kor ve BELDAR hikayelerine bakarsanız da çok sevinirim. 

E hadi o zaman size iyi mi iyi okumalar. O hayal dünyanızda şekillendirdiğiniz karakterlerle mutluluklar...

Tam bütün cevapları bulduğunu düşünürsün,

Sorular değişir.

-Paulo COELHO

--------------------------------------------

'Bir daha nerede yakalarız bu ortamı. Bırak romantik olayım kırk yılın başında baş başayız.' 

'Sanırım biraz erken konuştun.' Doğa başıyla ileriyi işaret ettiğinde dönüp bakmıştı ki Aren ve Savaş'ın birbirlerinden beter surat ifadesiyle kendilerine yaklaştığını görmüştü.

'Çifte kumrular.' Aren yüzündeki gergin ifadeyi anında silerek samimi bir gülümseme sunduğunda ikisi de başlarıyla selam verip gülümsemekten geri kalmamıştı.

'Hayırdır Aren amca? Kuşatmaya gider gibiydiniz yaklaşırken.'

'Savaş beyin işleriyle uğraşıyoruz. Malum Ceren tam bir Rollas olduğu için acaba ölmeden bizim oğlanı nasıl kurtarırız diye plan kuracağız. Var mı önerebileceğiniz bir şeyler?'

'Ben anlamam dayı, elimden hiçbir şey gelmese o konsolosluğa bomba ihbarı yaptırırım yine de annemin Hilde'yi kaçırmasına engel olurum. Savaş Hendarson'um ben.' Ortaya alakasız şekilde dalan Savaş'la hepsinin kaşları havalandığında adam elini pardon dercesine havalandırmıştı.

'Ben kendi kafamdaki senaryolara çare bulmaya çalışıyorum çok tınlamayın beni.'

'İyi de Ceren teyze bebeği duyunca-'

'Ne bebeği lan!' Aren'in kükreyen sesiyle Savaş'ın gözleri belerdiğinde Tibet dudaklarını birbirine bastırsa da iş işten geçmişti.

'E dayı boşuna mı evleneceğim diye tutturuyorum ben.'

'Oğlum Ceren köküne kibrit suyu döker, ananı tanımıyor musun lan. Şu saatten sonra seni o idam masasından feriştahı gelse alamaz Savaş. Bittin oğlum sen, bütün ihtimaller artık bir mezar taşı ve musalladan ibaret senin için.'

'Sağ ol dayı içimi açtın.'

'Tamda diyordum ki hayatımızda ne eksik, cinayet eksikmiş meğer.' Aren gayet ciddileşen yüzüyle konuştuğunda Tibet'te Doğa'da kahkaha atmamak için kendilerini tutsalar bile adamın yarım ağız tebessümü ipin ucunu kaçırmaları için yeterli gelmişti. Savaş hariç hepsi gülerken adam sıkıntıyla arkasındaki masanın sandalyesine bedenini bıraktığında yüzündeki ifade de gittikçe ciddileşmeye başlamıştı.

'Yalnız gülüyorsunuz ama durum çok ciddi farkındasınızdır umarım.'

'Onun sen farkında ol, ben bu işe karışmam. Şu yaşımdan sonra seni Ceren'in elinden almaya kalksam soluksuz bırakır annen beni.'

'Dayı sende ne tırstın ya, sen ki koskoca Aren Rollas, sen ki-'

'Yemiyorum.' Aren kaşlarını havalandırıp başını hafifçe havalandırarak konuştuğunda Savaş tek kaşını kaldırmıştı anında.

'Nasıl yani şimdi sen ciddi ciddi bana yardım etmeyecek misin? Yanımda olmayacak mısın?'

'Olacağım tabi.' Yüzü bir anda aydınlansa da arkasından gelen cümle tuz biber olmuştu.

'Ama yediğin dayağı izlemek için olacağım.'

'Ohooo... Bizde kapı gibi dayımız var diye geçiniyoruz. Ben gidip kendi ipimi kendim çekerim, eyvallah.' Bir anda sandalyeden kalkıp kapıya ilerleyecekken ensesinden yakalayan Aren'le kaşlarını düşürmeyi de ihmal etmemişti. İlk göz ağrılarıydı sonuçta, ne olursa olsun Aren Rollas yeğen sevgisini ilk olarak Savaş'ta görmüştü, o yüzden borusu öten kısıtlı insanlar arasındaydı genç adam.

'Yaparız bir şeyler, afiyet olsun size çocuklar.'

'Sağ ol Aren amca, eğer bir yardımımız dokunacak olursa haber verin.' Adam başını sallayıp kolunun altına çektiği yeğeniyle daha da ilerideki masalara yönlendiğinde Tibet gülerek adamlardan gözlerini çekip kahve tanelerini Doğa'ya dikti. Kızın yüzündeki tebessüme dikkat kesildiğinde onunda kendine dönmesi bir olmuş o çekik yeşilleriyle manzarayı gözbebeklerine işlemesi saniyeler almıştı.

Tibet aşık bir adamdı, çocukluğundan beri aşkı seven ve bunu gerek annesi babasında, gerekse ablalarında abilerinde gören, gerçekten anlamını bilerek yetişmiş biriydi. Haybeye kimseye seviyorum dememişliği bir yana sevdaya bir kere tutulmuştu. 25-26 yıldır aralıksız devam eden, hatta bu devam eden süreçte çok mu çok yoran bir ateşte yanmıştı adam. Karşısında gözlerinin içine derin derin bakan kadına yıllardır canından can koparıp verircesine bir aşk beslemişti. Öyle ki Vuslat Kasırga'nın sevgisini bilen insan Tibet'in sevgisini gördüğü anda baba oğul olduklarını anında anlayabilirlerdi. Sadece dili fırlamalığa döndüğü kadar romantizme dönüyordu o kadar. Tıpkı babası gibi fazla derin sevse de onun kadar iyi dile getiremiyordu yüreğindekileri.

'İyisin değil mi Doğa?'

'İyiyim.' Kız sakince başını sallayıp her yönden cümlesini desteklediğinde derin bir nefes alarak Tibet'in sert ama bir o kadar da tedirgin gözlerini izlemişti.

'Tibet, gerçekten iyiyim. Geçti gitti işte, at şu tedirginliği üzerinden artık.'

'O an, yokluğunu fark ettiğim ilk dakika, göğsümün ortasına ok attılar sanki. Ve ben o okun nefesimi kesmesini önemsemeden aklımı senin nefesine odakladım. İçimde onlarca deprem oluyordu, dışarıdan Güneş'in, babamın, amcamların sesleri sadece uğultu gibi kalıyordu.'

'Miray anlattı. Beni kaçırdılarını öğrendiğinde ilk yirmi dört saat doğru dürüst tepki verememişsin.'

'Duymuyordum ki tepki vereyim. Kafamda milyon tane sahne oynuyordu, bir de senin yüzün. Muhtemelen o sarsılışı bir daha hiç yaşamam, yani yaşamamalıyım.'

'Tibet, bana bir şey olsa dahi-'

'Doğa bana saçma sapan şeyler söyleme Allah aşkına.' Kaşları anında çatıldığında masadaki elini sıkıca kavramıştı ince parmaklar. Gözleri o yosun yeşilleri bulduğunda ise beni dinle dercesine kendine odaklanılmış olması derin bir nefes almasını sağladı.

'İnsan hayatta ne ile karşılaşacak bilemiyor, dinle beni. Bana bir şey olacak olursa ne olur o her şeye soğukkanlılıkla yaklaşan adamı kaybetme. Sen öyleyken bu aile daha güçlü oluyor.'

'Doğa, sana bir şey olursa bende soğuk kalacak bir kan dahi olmaz, bir daha bu düşünce aklından dahi geçmesin. Sen yoksan ben hiç olmamışımdır.' Aceleye vurmadan kahvaltılarını yapmaya başladıklarında bir daha aynı konunun kelimesi dahi geçmemişti.

Ne olursa olsun kaybetmeyi kabullenemezdi ki insanoğlu zaten. Yakılan yıkılan kabul edilirdi ama kaybetmek Kasırga ailesine uygun bir kelime değildi. Üstelik o kadar çok insan kaybetmişken...

Şirkete girer girmez odalara dağıldıklarında Tibet bir kez dosyalara gömülmüştü ki onu o iş dünyasından koparabilecek tek şey de kendini odanın kapısında gösterdi. Tabi varlığını fark etmeyen gence doğru ilerlemesi bir bakıma mecbur olmuştu.

'Tibet bey.' Üçüncü seslenişinde çok şükür ki adamın kara gözleri kendini bulduğunda hızla koltuktan kalkmasını bekledi.

'Ba-aman Vuslat bey.'

'Beş dakika sonra başlayacak toplantıya dahil olacak mısınız? Yoksa şirket içindeyken toplantıya geç kalan ilk insan ünvanına mı sahip olmak tercihiniz?'

'Tabi, bende tam çıkıyordum, gelecek haftaki toplantının belge-'

'Vur dedik öldürme oğlum, hadi toparlan gel.' Vuslat önden çıktığında Tibet önüne sıra sıra dizdiği belgelerde gözlerini gezdirerek derin bir nefes almış ve hemen ardından kenara toplantı için hazırladığı tableti alarak odanın çıkışına ilerlemişti.

Dengesi olmayan bir adam ya çok iyidir ya da çok kötü. Tibet için ise bu durum işte geçerliydi. Ya mükemmel derecede çalışır dünyayı unuturdu, ya da bir aksatırdı ki bir daha toparlayabilene aşk olsundu. Adımlarını yüzündeki ciddiyetle toplantı odasına ilerleterek içeri girdiğinde daha müşterinin gelmediğini fark ederek koltuğuna yerleşmiş o sırada da Vuslat'la yeniden göz göze gelmişti.

Bakışlarını kaçırıp tabletin ekranını aydınlattığında ise derin bir nefes alarak ilginin üzerinden çekilmesini sağlamaya çabaladı ama ne mümkün ki karşısındaki Vuslat Kasırga'yken o iş öyle kolay olmuyordu.

'İşlere dalıp çok geç kalma, akşam senin de olman gerekiyor yanımızda.' Babasının karın ağrısı sonunda kendini gösterdiğinde sabitlediği gözlerini adamın yüzüne çevirmişti. Yılların izini, sancısını taşıyan o bakışların nerede olursa olun tam olarak söylediklerini anlardı. Ki Tibet şuan adı kadar emindi, Vuslat vereceği son kızını başka bir adama emanet etmekten hoşnut değildi ve akşam ihaleyi birine atarsa ortamı toparlayacak bir adet arabulucuya ihtiyaç vardı.

'Bunlar niye bu kadar erken istiyorlar ki baba. Ne aceleleri?'

'Bir bilsem, buldu gül gibi kızımı eşek herif illa ki alacak.' Verdiği çıra odunları anında tutuşturduğunda Tibet tebessümle babasını süzüp kaşlarını havalandırdı anında.

'Valla çok haklısın, bence vermeyelim, bu ne böyle herşeyi hızlandırmış yaşıyorlar.'

'Sus lan sıpa, sanki ben bilmiyor muyum yıllardır beraber olduklarını. Sende yerini bulunca veriyorsun gazı. Zaten gerginim.' Tibet kahkahasını içine atıp gelen müşterilerle ayaklandığında Vuslat'ta derin bir nefesin ardında harekete geçmişti.

'Yav niye veriyorum ben gül gibi kızımı elin oğluna?' Vuslat Buğlem'e dert anlatmaya çabalarcasına konuştuğunda iki damadının biz buradayız dercesine öksürmesi bir olmuştu ki Doğa Tibet'in sırıtan bedeninin yanına dikilip dirseğiyle adamı hafifçe dürttü.

'Ne oluyor? Amcamı kim sinirlendirdi?'

'Klasik ben kızı vermek zorundamıyım el oğluna muhabbeti.'

'Hayatım, Allah aşkına sanki ilk kez kız veriyormuşsun gibi davranmasana.'

'Sıkıntı o, yav başka kız mı kalmadı da bu herifler hep bizim kızlarımıza göz dikiyor.'

'Baba, ayıp oluyor ama.' Yavuz'un sesi duyulduğunda Vuslat adama ters ters bakıp tekrar karısının o buğulu gözlerine dönmüştü.

'Yüreğimin yangını, gel vermeyelim biz kızı. Ya sevgili olarak takılsınlar işte, ne yapacaklar evlenip.'

'Ço-'

'Alaz sen canına mı susadın yeğenim?' Taner adamın ağzını eliyle kapattığında parmağı havalanmış Vuslat'tan son anda kurtarmıştı gencecik adamı.

'Vermeyeceğim ben kızımı falan, gitsin başka yerden alsın.'

'Amcam marketteki domates soğanla kendi kızını karıştırmaya başladı durum vahim.' Miray mırıldandıktan sonra bütün gözler merdivenlere oturmuş ortada dönen muhabbeti dinleyen Tuanna'ya yöneldiğinde Vuslat inatla kızının yüzüne bakmamıştı. Çünkü o dilin papuç gibi olduğunu ve aklının zehir gibi çalıştığının bilincindeydi.

'Abla hayırlı olsun evde kaldın.' Tibet'in yorumuyla Tuana göz devirse de bakışları hala babasındaydı.

'Ne diyeceksin adamlara. Ben dün tamam dedim ama bugün bi içime sinmedi mi? Canımın içi hiç akıl işi mi şu halin.' Buğlem adamın gözlerine odaklanıp durulması için yalvarırı bakışlar atarken Tuana merdivenlerden ayaklanıp babasına doğru ilerlemişti. Buğlem'in artık son direnen haline bakıp gülümsedikten sonra ikisinin arasına girdiğinde kendine dik dik bakan kara gözlere odaklandı.

'Neden vermek istemiyorsun?'

'Çünkü sen benim kızımsın, bu zamana kadar ne zaman kalbin kırılsa, ne zaman canın yansa hatta ne zaman mutlu olsan bana koştun. Sen her duygunu benimle paylaştın, bu saatten sonra o zibidi sana ben gibi iyi bakamaz.'

'Baba, bu eve geldiğim günden bundan sonra hayatımın son bulacağı ana kadar sen benim en büyük sırdaşım olarak kalacaksın. Diğer çocukların için de geçerli bu. Hayatımızı sevdiğimiz insanlarla birleştiriyoruz diye senden vazgeçmiyoruz.'

'Ama benden daha çok seveceğiniz adamları buluyorsunuz.'

'Daha çok seveceğimiz ve sevgi göreceğimiz adamları bulmasak sıkıntı büyük olur zaten. Bu daha iyi değil mi? Sen kadar sevip seviliyoruz. Buna mutlu olman gerek.'

'Mutluyum zaten.'

'O zaman ne bu hal? Neden böyle davranıyorsun?'

'Çünkü yediremiyorum. Benden daha iyi bir adamın, şu kapıdan kızlarımı alıp götürmesini kendime yediremiyorum. Birinin sizi benden çok sevebilme ihtimali zoruma gidiyor.'

'Hiç kimse bizi senden daha çok sevemez.' Tuanna gözlerini birkaç kez kapatıp açtığında Vuslat'ın sıkıntılıca nefesini savurduğunu görerek gülümsemişti.

'Sana zarar verirse, bir damla gözlerinden yaş düşmesine neden olursa bana söz ver hiçbir şeye bakmayacaksın. Eşya toplama zahmetine bile girmeden geleceksin tekrar. Ben sizin kılınıza zarar gelecek diye aklımı oynatıyorum, o bir damlaya sebep olursa seni hak etmiyor demektir.'

'İşte bu yüzden bizi sen gibi kimse sevemez.' Vuslat başını sallayıp ona sarılmak için kollarını aralamış bedeni sıkıca sardığında daha geçen günmüş gibi eve geldiği akşama kadar hatırlamıştı. O burnu havada, kibirli, dediğim dedik, kendinden emin, korkusuz ufak kız çocuğu şimdi kendini bilen genç bir kadındı. Tuana'dan ayrılıp bakışlarını ailenin gülen yüzlerinde gezdirdikten sonra bir an Eymen'de duraksayarak kendi de tebessüm etti.

'Müsaitseniz haftaya hayırlı bir iş için uğrayacağız size Eymen.' Ortaya bomba gibi düşen cümlenin ardından bütün ailenin yüzündeki gülümseme donmuş, az önce gevşek gevşek duvara yaslanan Tibet bir anda doğrulmuş Doğa ise şaşkın şaşkın bir Tibet'e bir amcasına bir de babasına bakmıştı.

'A-bi.'

'Kabul eder misiniz etmez misiniz kardeşim onu söyle sen?'

'Tabi abi, başımızla beraber, buyurun.' Çalan kapıyla az önceki gergin ortam olduğu yerde kalsa da bir kaçı şükür ki çözülebilmişti.

Kahveler bir bir dağıtılmaya başlandığında Tuana derin bir nefes alıp elindeki tepsiyle içeri ilerledi. Sanki birileri tüm bünyesini sıkıştırıyormuş gibi hissediyordu. Kahvenin dökülmemesi için büyük bir çaba sarf ederek sonunda Ateş'e ulaştırdığında tekrar çekilip kenardaki sandalyede olan yerini aldı. Canından can kopuyordu sanki. Öyle ki kafayı yememesi işten değildi. Sessizliğini koruyan ailesi ilk kez bu kadar sessiz kalabiliyordu.

Allah'ın emri ile başlayan işin hayır getirmesinden medet umularak girilirdi cümlelere. Bir örf adet diyerek dile dökülen her cümle aslında dileklerin iyilikle birleşmesi içindi. Hayırlı olsun inşallah demek kadar zor gelse de kız babasına Vuslat'ın yine dudaklarından dökülü vermişti. İçinde parçalara ayrılan duygu karmaşasıyla beraber kızını emanet edebilmişti. İçilen kahvenin ardından toparlanan muhabbet ve rahatlayan ortamla beraber Hakan bey oturuşunu dikleştirip kendini belli etmek için boğazını temizlemişti.

'Vuslat, gençler uzun zamandır zaten bir aradalar, fazla uzamasın düğün faslı eğer müsaaden olursa.'

'Uzamasın, kendi aralarında uygun bir tarih belirlesinler, benim kabulüm.' Herkes yanıtından korksa da Vuslat'ın bakışları iki bedende dolaşıp dilindeki lâli çözmüştü. Evlat dedikçe evlattı yürek ateşi, insan ne olursa olsun ızısını bilir, isterse onuncu olsun çocuğunu birine emanet edişi içini kavurudu. Vuslat bu saatten sonra uzasın dese de faydası yoktu ki zaten. Bir kere laf ağızdan çıkmıştı. Zaten ikisi de diplomalarını almış, işleri güçleri ellerinde, ayakları yere basan insanlardı.

Şu saatten sonra ne olursa olsun, ne kadar engel olma çabasına girerse girsin işe yaramazdı zaten. Giydiği siyah dar elbiseden dahi heyecanı yüzünden nefes alamayışı belli olan kızı, karşısında yıllardır giydiği takım elbiseyle sanki ilk kez karşılaşmış damadı vardı. Onlar böyleyken çokta söze gerek kalmıyordu.

Ortaya gelen yüzüklerle beraber hiç kimse yerinden kıpırdamadığında bakışlar Vuslat'a dönse de adam Hakan beye teklif sunmak için elini kaldırdı.

'Sizin yüzükleri takmanız daha iyi olur.' Hakan bey o parlayan halkaları parmakları arasına hapis edip ilk önce Tuana'nın ince parmağından geçirmiş daha sonra oğlunun parmağına takmıştı. Eline aldığı makasla ilk önce besmele çekmiş ardından iki gencin yüzlerine bakmıştı.

'Benim düştüğüm hatalara düşme. Sevgini esirgeme, saygını koru, çok değerli olduğunu bil onun. Kızım, sende nasıl hayata dönderdiysen sevginle oğlumu, o sevgiyi hiç azaltma. Erkek aklı bazen celallenir, durul, durult. Hayırlısıyla hayatlarınız bir arada, güzel günlerde devam etsin.' Makasın iz bıraktığı kesikle beraber adamın elini öptüklerinde Vuslat'a yönelmişler onun da elini öpmüşlerdi.

Büyüklerin yavaş yavaş ayrılmaya başlaması üzerine gençler bir araya toplanarak bedenlerini dışarıya attıklarında kendilerini bir anda klübün ortasında buldular. Yüksek sesli müziğin sağır edici ritmine yavaş yavaş alışmaya başlarlarken Doğa yanındaki adama gülümseyerek dönüp bakmıştı.

'Amcam bize hayırlı bir iş için gelme meselesini nereden çıkardı?'

'Birazcık zayıf anından faydalanmış olabilirim.'

'Ama bana evlenme teklifi etmedin.'

'Etmeyeceğimi nereden çıkardın?'

'Ya kabul etmezsem.'

'Buna ihtimal dahi bırakmam.' Cümlesinin ardından yüzündeki gülümsemeyle konuştuğunda kalabalığa doğru gelen tepsiler bir bir boşalmıştı. Her zamanki gelenek kaldığı yerden devam ediyordu işte. Olay bitse de Kasırga'larda eğlence bitmezdi. Kutlama sona erse dahi Kasırga'lar için o son geçerli değildi. Saçma sapan kurguların içinde kalıp yaşamaktansa adam gibi sarhoş olmayı bilip gerçekten eğlenceyi dozuyla yaşamak onların işi olabiliyordu. Zararsız, ziyansız...


Continue Reading

You'll Also Like

25.5M 907K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
1.9M 69.2K 59
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
12.7M 911K 57
"Sana hiç söylemedim ama sana aşıktım. Bunu yüzüne karşı söyleyememek de benim ayıbım olsun." 070822 ☁️
6.1M 197K 99
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...