Saklı Bahçe

By _dilruba

82.5K 3.4K 171

saklı bahç More

Saklı Bahçe
Saklı Bahçe . 2 bölüm. Yazan Dilruba
SAKLI BAHÇE 3 BÖLÜM......... YAZAN DİLRUBA
SAKLI BAHÇE ...........4 BÖLÜM
saklı bahçe % bölüm
saklı bahçe 6 bölüm
Saklı Bahçe 7 bölüm
saklı bahçe 8 bölüm
saklı bahçe 9 bölüm
saklı bahçe 10 bölüm
saklı bahçe 11 bölüm
saklı bahçe 12 bölüm
saklı bahçe 13 bölüm
saklı bahçe 15 bölüm
saklı bahçe 16 bölüm
saklı bahçe 17 bölüm
saklı bahçe 18 bölüm
saklı bahçe 19 bölüm
saklı bahçe 20 bölüm
saklı bahçe 21 bölüm
saklı bahçe 22 bölüm
saklı bahçe 23 bölüm
saklı bahçe 24 bölüm final
duyuru . DEMİR ATTIM YALNIZLIĞA

saklı bahçe 14 bölüm

2.9K 141 9
By _dilruba

................SAKLI BAHÇE.........14 BÖLÜM.........................

Günlerden ışıl, ışıl bir Çarşamba sabahında, kahvaltı masasını hazırlayan Coretta, bebeğini aldırmak için, hala kararını verememişti. Mirabelle'yi haklı bulmasına rağmen, bahçıvanlıktan çıkıp bambaşka birine bürünen Alex, hizmetli kızın aklı bulandırmaya başlamıştı. İçine ekilen şüphe tohumlarını, ilk önce Nicholas'a anlatmak için, vakit kollayan Coretta, hasta olduğu için üç gün sonraya ertelemişti.

Ama ne pahasına olursa olsun, mutlak sonunda ya Mirabellle'ye yada birilerine, gördüklerini anlatmalıydı. En mantıklısı bu gün Mirabelle'nin çalıştığı hastaneden randevu almalı, onunla Alex hakkında her şeyi ayrıntısıyla, konuşmalı ve korktuğu kürtajı, onun elinden olmayı planlıyordu. Hizmetli kız düşünceler içinde, elindeki peynir tabaklarını da masaya bırakıp, çayı porselen demliğe boşalmaya daldı.

***************

Güneş her sabah ki, gibi görevini üstlenmiş, serin bir eylül ayında, pırıltısını Nicholas Lefepre'nin evinde yansıtıyordu. Genç adam iki gündür, hasta yatağından kalkamamış ve yediği o büyük iğneden sonra, diğerlerinden gözü korkmuş, karısına sadece bir tane daha yaptırmıştı. Mirabelle, onun korkulu gözlerine gülmemek için, kendini zor tutmasına rağmen, arada bir kıkırdamasının, kurbanı oluyordu. Nicholas, kızın yüzündeki minikleri , her dakika başı inceler gibi bakarken, konu ilaçlardan açılınca, gülümseme alıyordu.

Genç adam, kızın karşısında yeterince, maskara durumuna düşmesi yetmezmiş gibi, birde alakasız koca iğnelerle, başı dertteydi. Coretta'nın bebeğine babalık yapması için Alex'i aramayı bu güne erteleyen Nicholas, kızın solan yüzünü her gördüğün de, içi burkuluyordu.

O şerefsiz adam, Coretta'dan sonra Mirabelle'ye de saldırdığı aklına her gelişinde, siniri tepesine çıkıyordu. Yetişmese, şimdi kim bilir başına ne gelirdi. Tanrıya şükür ki, öyle bir şey olmamıştı; ama yine de karısını, ilk beynine kazıdığı gibi, masum ve bakire olarak görmüyordu.

Kendileri için hazırlanmış partide, etrafına doluşan adamlar, kızın evli olduğunu bildiği halde sulanmışlar, ağızlarından akan salyalarıyla, dikkatini çekmeye çalışmıştılar. Kız evliyken bu şekilseler, bekarken, kim bilir ne ataklarda bulundukları, muammaydı.

Odasından giydiği siyah gömleğinin üstüne, gri kravatını bağlarken, bir taraftan da sabah kahvaltısından sonra, içeceği ağrı kesicilere bakıyordu. Dikkatlice haplardan birkaç tane alıp, geri çekmeye yerleştireceğinde, oradaki torbaya eli dokundu. Elini çekmeceden çekerken, gözü beyaz torbadan dışarı yansıyan iğne paketleriyle, çektiği acıyı hatırlıyordu.

Sinirle onları çekmeceden çıkartıp, torbanın içinden aldığında, bu iğnelerin diğer kendine vurulan iğneler kadar, iri olmadığını gördüğünde ''Mirabelle''Diye kükredi.

O asalak kız, ne yani bilerek mi, iki aşıyı, o iri kalın iğneyle, yapmıştı ve üstüne üstün, normal boy dokuz iğne varken, ' o ' tek kalın iğneyle, ilacı damarlarına saplayarak, vicdansızca sıkmıştı. Yeşil gözleri öfkeyle açılan Nicholas'ın kanına çoktan, intikam ateşi doluyor ve siniri tepesine çıkıyordu.

Karısına yeterince makul davrandığını düşünen genç adam, ne yapacağını bilmiyordu. Hasta olduğu müddetçe, çocuklarını vebadan korumak için, iki gece onla beraber yatmamış ve kızın verdiği ilaçlara, memnuniyetle karşılık vermişti. Kendiyle ilgilendiği zannetmiş, üstelik vurduğu iğneler için, canı yansa da dahi teşekkürünü sunmuştu.

Şimdi görünen kılavuza bakınca, kızın onla ilgilendiği değil, eğlendiği bal gibi açıktı; hem de bayağı gerçekti. Öfkeyle odadan çıkarak, aşağı mutfağa inmeye niyetli olan Nicholas, kıza öyle bir oyun oynamayı düşünüyordu ki, bu zamana kadar ne yaptıysa bedelini ödetecekti.

Mirabelle, çocuklarla mutfakta kahvaltı yapıyor, eliyle Karloo'nun kızarmış ekmeğine nutella sürüyordu. Elizabeth ise, bardağındaki kakaolu sütü içerken, dudakları bulama kahverengi olmuştu. Üstüne ağzını süreceği an Coretta, hızla masadan aldığı peçeteyi dudaklarına bastırdı. Raina, elinde ki cam mavi çiçekli porselen demlikten, genç kızın fincanına çay dökerken Mirabelle, çikolatalı ekmeği küçük velede verdi ve tabağına ince dilimlenmiş peynirler alıyordu.

''Bay Nicholas, kahvaltıya inmeyecek mi? Diye soran Raina, güler yüzüyle Mirabelle'ye bakışlarını dikmiş, öylece dururken Karloo, ise meraklı gözlerini sevgilisinden ayırmıyordu.

''Birazdan gelir'' Diyen Mirabelle'den sonra, açık kapıdan içeri giren genç adam, her zamanki gibi, baş koltuğuna kasılmış yüzüyle yürüyerek, karısının yanında ki sandalyesine, yavaşça geçti. ''Herkese günaydın'' Diyerek boğuk sesle konuşurken, siniri hala üstündeydi.

Mirabelle ve çocuklar, hizmetliler dahi '' günaydın '' diye karşılık verirken, sesindeki tonu anlamıştılar. Önlerindeki tabaklarına devam etmeye başladıklarında ise Raina, Nicholas'ın fincanına çay dolduruyordu.

''Bu gün nasılsınız efendim? Sağlığınız nasıl?

''Çok iyiyim Raina! Bu evde sağlığımı düşünen, birilerinin olması ne büyük lütuf! ''diyerek bakışlarını karısına çeviren Nicholas, karşısında sadece fincanla çay içişini izliyordu.

Mirabelle, adamın dediklerini hiç kayde almadan, direkt önündeki peynirleri gümüş bıçakla keserken ''Bizi es mi geçiyorsun? Senin için endişelendik, ama çok şükür ki yediğin iğnelerden sonra iyileştin!'' Dedi . Ağzına aldığı lokmayı çiğnerken, aklına yaptığı koca iğneyle, attığı çığlığı geldiğinde, gülmemek için kendini zor tuttu.

''Gözleri mi yaşartıyorsun Mirabelle, duyan da senin gerçekten, benim üstüme düştüğünü düşünür. Oysa bana yaptığın o koca iğneden sonra, diğer iğnelerin küçük olduğunu görünce, senin ne yapmaya çalıştığını geçte olsa anlamadım ''Diyen Nicholas sinirle tabağındaki salamları, midesine indiriyordu.

Genç kız boğazına takılan lokmayla, öksürmeye başladı ve hızla çayından yudum alırken, Kaarlo korkulu gözlerle sevgilisine bakıyordu. ''Miyebelle , sen iğne mi yapıyosun, ama ben çok koykayım''Diyerek endişeyle konuştu.

Genç kız kendini öksürüğün etkisinden kurtaramadığı halde, korkuyla bakan küçük veledin ellerini tutmaya çalıştı ''Korkma ben sana asla iğne yapmam küçüğüm ''Diyerek yanağına eğilip, küçük öpücük kondurdu.

''Babama niye yaptın? Hasta diye mi?

''Evet mecbur kaldım, bak korkulacak bir şey değil, küçük sinek ısırığı gibi acıyor '' Diyerek çocuklara bakmaya devam eden Mirabelle, ikisinin de gözlerinde korku görüyordu .

''Sinekten daha çok, yılan sokmasına benziyordu'' diyerek boğuk sesle devam eden Nicholas, kıza başını döndürmeden önündekileri bitiriyor ve onu nasıl boğacağını düşünüyordu. O kadar acı çekmek mubah mıydı, hele hasta iken, o iğneleri batırırken, kafayı sıyırmış olmazdı değil mi?

Eğer amacı intikam almaksa, yeterince almış sayılırdı ama Niicholas'ı daha da çok delirttiğinin farkında değildi. Sinirle kahvaltısını bitiren genç adam, sinirden kasılan yüzünü masadakilere çevirdi.

''Mirabelle bu gün seni hastaneye ben bırakacağım, hem şu Carol'a iki günlük iznin için, teşekkür sunmam gerekiyor'' Diyerek ayağa kalkıyordu.

Mirabelle, adamın başına bir vazo, yada başka şeyler indiğini düşünürken, sessizce ''tamam ''dedi ve onla beraber masadan kalktı. Yanındaki Elizabeth'e ilk öpücünü verip ayrıldıktan sonra, sıra Kaarlo'ya geliyordu. Küçük velet bir çırpıda sandalyeden kalkıp, Mirabele'nin boynuna kollarını uzatarak dolandı.

''Çabuk gel oluymu? Senden koykmuyorum , ama haşta olmak da istemiyoyum ''Diyerek kızın dudaklarına öpücük konduruyordu.

Mirabelle, kocasının yanında, oğlundan aldığı öpücükle, keyfi yerine geldi ve küçüğe sımsıkı sarılırken, yanı başında ki Nicholas her ikisine hayran dolu, birazda kıskançlıkla bakıyordu. O küçük velet, bu evde olduğu müddetçe, kızla ne bir gece geçirir, nede baş başa kalırdı.

Evden güler suratla ayrılan ikili, araca geçtiklerinde ise, havada sert rüzgarlar esiyordu. Nicholas'ın gözleri, şimşek çakar gibi çakarken, genç kızın dudakları, acil yardım çanlarını çalmak için hazırlandırıyordu. Kocasından korkusuna, üzerine sadece pantolon, sade dantelli pembe bluz geçirmiş ve üzerine yeşil çam rengi ceket almıştı. Saçlarını istemediği gibi yukarıdan toplamamış, yüzüne de fazla makyaj kullanmamıştı. Kendine göre çok sadeydi ama kocası için çok masum ve hala çekiciydi .

''O iğnelerin acısını, senden çıkaracağımı, biliyorsun değil mi?'' Diyerek başını yoldan çevirmeyen Nicholas, kızdan akıllıca bir cevap beklemeye koyuldu. Beklediği söz anında gelmeyince, karısına sert bakışlarla başını çevirdi ama kız hala suskunluğunu koruduğunu görünce, siniri tepesine çıkıyordu.

''Susarak beni delirttiğini biliyorsun, aklın varsa şimdi konuş ve bana bir açıklama yap hemen!

''Sadece azıcık, canın yansın istedim! ''Diyen Mirabelle, gözlerini adama çevirmeden, direkt yola bakarak konuşmuştu.

''Azıcık mı?'' Diye sinirle gülen genç adam, bir elini dişlerine götürüp kemirdi. Sanki iğne dolu fıçıya atılmış kadar, canı yanmıştı; hem çocukken iğneden ödü koparken, o vicdansız asalak kız, vücudunda koca iki delik açmıştı.

''Sen azıcık mı diyorsun Tanrı aşkına, çektiğim acıyı bir ben bilirim!'' Diyerek direksiyonu sıkan Nicholas, kızın sessizce kıkırdamasıyla, kan beynine sıçrıyordu.

''Tamam abartmış olabilirim!'' Diyerek gülen Mirabelle, kendine çevrilmiş çatılmış kaşlarla, susmayı tercih etti. Azcık daha konuşup gülerse, kocası her an bir yerine delik açmak için, atakta bulunacaktı.

Hastaneye gelene kadar, dişlerini sıkan Nicholas, kıza yaptıklarının bedelini bir gün teker, teker ödetecekti. Ayaklarına kapanıp, ağladığının yalvardığının hayaliyle, hastaneye girdiklerinde, ilk iş karısının muayene yapacağı odasını görmek olmuştu; ardından iki gün izin veren Carol'a uğramıştı.

Gayet kibar şekilde Nicholas'ı karşılayan Carol, adama içecekler ikram etmek etmesine rağmen, kabul etmemiş ve elini sıkıca tutup odadan çıkacakken ''Karımı burada mesleğini yapmasına izin verdim, eğer ona sulanan birileri olursa, direkt kafalarını koparır, ameliyat hanelerinizden birine fırlatırım. Hele birde, çapkınca sırıtan ve ona göz diken birilerine rastlaşırsam, yada karım bana şikayet ederse, sonu doğum yapan kadınlardan, daha beteri olur 'Diyerek sertçe konuştu.

''Burası hastane bay Nicholas, bar değil, siz anladığım kadarıyla karınızı çok seviyorsunuz ama endişeleriniz çok yersiz.'' Diyerek yutkunan Carol öfkeyle kasılıyordu. Sesi elinde olmadan titrediğini fark etmesi, endişeye maal veriyordu. Kendini toplayıp, omuzlarını karşısında dikilen omuzlara, karşı dik tutmaya çalıştı. ''Mirabelle burada olduğu müddetçe, güvende olacak, hem gelen hastaların çoğu hamile kadınlar, yani çoğu adam hamile kalan hanım efendilerle gelecek, bence bu kaygılarınız çok yersiz ''Dedi.

''Ben sadece hastalardan değil, burada çalışan ve etrafında dolanacak tilkilerden bahsediyorum. Beni anladığınızı tahmin ediyorum, ben bir karıma şans dileyip işime gideyim ''Diyen Nicholas, adamın sıkmaktan uyuşturduğu elini rahat bıraktı.

Sonra sertçe açıp kapattığı kapıyla, odayı başına yıkmaya niyetli adamın ardından köpüren Carol, kızın kocasını hafife aldığını düşünmeye başlamıştı. Böyle kocası olmasa, kesinlikle kolay lokma olacaktı ama karşısında kararlı biri varken, şansını yitirmişe benziyordu.

Yeterince göz dağı verdiğini düşünen genç adam, hastaneden karısına uğramadan, iş yerine geçiyordu. Ona hala kızgındı ve sinir küplerine binmişken, yanına giderse elinden bir kaza çıkabilirdi.

********************

Mirabelle, ilk iş gününde çok heyecanlanmış ve randevulu hamile hastalarına, oldukça kibar davranmış, dünyaya gözlerini açacak olan küçüklerin, kalp atışlarını dinlemişti. Heyecan verici atışları duyarken, en az anne adayları kadar, gözlerinin içi parlamış ve onlara içtenlikle odasından göndermişti. Gelen hastalar, kızı hayran hayran dinleyip, bülbül gibi şakımasıyla, kırgın moralleri biraz olsun düzeltmiş ve böylesi güzel periyle, gözleri büyülenmişti.

Her hastadan güzelliğini ve masumluğunu, yüzüne vuran insanlarla, gururu okşanan genç kız, yapamaya çalıştığı mesleğiyle övünüyordu. Hayatında istediği en son şeyi yaşıyordu ve az önce bir kadının doğum hanede, kendini beklediğinin duyurusuyla, heyecanını daha da arttırmıştı. Daha önce yardımcı hekimlerle bebek doğurtmuştu ama bunu meslek açısından yapacağı ilk anlardı.

Heyecanla ve titrek ellerle, girdiği doğum hanede, doğurmaya hazır genç kadını görünce, gözlerine yaşlar doldu. Sevinçle hamile kadınının elini tutarken ''Sakın korkma, küçüğün dogması için, sana yardım edeceğiz ''Diyerek gülümsedi.

Terler ve acı içinde kalan kadına, sözleri umut ışığı gibi parlamıştı. Yanında eşini isteyen sarışın hamile kadın, aradan geçen bir saat sonra, çığlıklar içinde, bir erkek evlat dünyaya getiriyordu. Mirabelle, miniği örtülere sararak, çifte gösterirken, kendinin de böyle bir erkek çocuğu doğurma isteğiyle, dolup taşıyordu.

Aşık olduğu Nicholas'dan dünyaya getireceği tüm yakışıklı ve güzel kızlar, acaba onun gibi olur muydu? Evlilikleri gerçekten gerçek boyutlara taşınsa, hamile kalsa, o zaman Nicholas, ona tam manasıyla bakar mıydı? Hamile sanarak, yaptığı onca zahmet gözünün önünde canlanırken,, Mirabelle'de odasına gelmişti.

Hemşirenin o sırada içeri aldığı hastasına bakan genç kız, bir an şaşırmış gözlerle Coretta'nın yanına gelişini izliyordu.

''Coretta hoş geldin. Canım muayene için mi geldin?

''Şey aslında, hem muayene için hem bebekten kurtulmak için geldim!' 'Diyen kızla suratı düşen Mirabelle, karşısına oturttu.

''Alex istemedi değil mi ? Siz hem ne zaman konuştunuz, benle paylaşmadın? ''Diye soran genç kız Coretta'yı dinlemek için ellerini masada birleştirdi.

''İstemedi ve inanmadı da. Mirabelle o çok değişmiş, aslında ben bay Nicholas'a gördüklerimi anlatmayı planlıyordum. Buradan çıkınca direkt ona gidip Alex'i anlatacağım, çok değişik biri olmuş eski bahcivan gitmiş, yerine filim artisti gibi, giyinen biri gelmiş!

''Nasıl değişik tam açık konuşsana?

''Arabası var, hem de çok pahalı duruyor, kılık kıyafeti, yani her şeyiyle farklı biri. Bildiğim kadarıyla Alex annesinin doktor masraflarını zor karşılarken, eline doğru dürüst bir para bile geçmezken, nasıl bu kadar zengin olmuş, olabilir ki ? Hem de işten çıktıktan sonra, bu çok garip ve benim burnuma hiç iyi kokular gelmiyor!

''Aklıma gelen şeyi mi düşünüyorsun, o yüzden mi Nicholas'a anlatmayı planlıyordun? ''Diye sorgulu gözlerini hizmetli kızdan çekmeyen Mirabelle, aklından Maria geçiyordu.

''Evet, Mirabelle, en başından beri, ben senin masumluğuna inanıyorum ve bay Nicholas'ın da görmesini istiyorum. Senin kaybettiğin kart, Alex'in eline geçmiş olabilir ve seni yalancı şahit tutarak, Maria'ya yardım etmiş de olabilir. Senin kabul etmediğin parayı Alex alarak, şimdiki zenginliğini Maria denen, ismini söylemek istemediğim, cadıya borçludur.

Mirabelle, heyecanla yerinden kalktı; genç kıza sevinç dolu bakarken, ''Ben bunları Nicholas'a anlatırsam, bana inanmayacak ama sen her şeyi anlatırsan, eminim sana inanacaktır. Benim için bunu yapar mısın? Diyen genç kız, ışıldayan gözlerle Coretta'nın ellerini tutuyordu.

''Elbette yapacağım, ama önce şu bebekten beni kurtar, zaten iki gün düşündüm, ama doğuramam ben, bana yardım et lütfen!

''Ama Coretta, o senin bir parçan, bunu istediğine emin misin? Sonra ya pişman olursan?

''Hayır olmam!'' Diyen genç kız, ayağa yavaşça kalktı .''Korkuyorum o yüzden sana geldim, bana randevu ayarlar mısın, mesela yarın geleyim beni bundan kurtar!'' Diyerek çaresizce bakıyordu.

Mirabelle, ne kadar hayır derse desin, kıza söz geçiremeyeceğini anladığında ''Tamam ama yine de yarına kadar düşün olur mu? Senin üzülmeni istemiyorum!'' Diyerek zoraki gülümsedi.

''Çok sağol, bu iyiliğini hiç unutmayacağım, neyse ben gidip bay Nicholas'a gördüğüm her şeyi anlatayım, eminim gerçekleri öğrendiğinde, sana olan tutumu değişecektir!

''İnan tüm dileğim bu yönde, bana içten inanıp güvenirse, tüm dünya benim olmuş kadar sevineceğim. Belki kim bilir, o zaman beni gerçekten sevmeye de başlar!

Coretta, hüzünle bakan Mirabelle'ye gülümseyerek ''Hiç şüphen olmasın, o şimdi bile sizi seviyor, ama farkında değil ''Dedi.

''Bu mümkün olsa, ne yapmazdım ki!'' Diyen Mirabelle, gözlerinden sevinç yaşlarını tutmaya çalışıyordu. Buğulanmış gözlerini yukarı tavana dikerek, iç çekti.

'' Beni sevse, inan yanından bir yere gitmezdim, arabasına verdiği değerin bir kırıntısını, bana verseydi inan, ömrüm boyunca onu bırakıp, bir köşeye çekilmezdim. Onu nasıl sevdiğimi bir bilse, onun için yapamayacağım hiçbir şey yok, ama o bilmiyor işte, anlamak istemiyor! Bana kızdığında, beni üzüp kırdığında, seven kalbime oklarını sancıyla sapladığını bir bilseydi ''Diye devam eden Mirabelle'ye sarılan Coretta, göz yaşları içinde kalıyordu. ''O günler çok yakında belki akşama bile, bu zor günler bitebilir, üzülme hayatım ''Diyerek kızdan ayrıldı.

İki kız birbirine, gözyaşlarıyla gülümseyerek ayrıldılar. Coretta odadan çıkarken Mirabelle, ona bol şans dileyerek uğurladı . Belki bu gün onun için, bir devir başlangıcı olabilirdi. Coretta her şeyi anlattığında, tüm acıları bitecek, kocasıyla beraber aynı evde, ona aşkını inandırmaya çalışacaktı. Belki de hizmetli kızın dediği gibi, oda onu seviyor olabilir miydi? Düşünceler içinde gark olan Mirabelle, bundan sonraki saatlerini, kızın dedikleriyle umut bağlayarak geçirdi.

Akşam saatleri eve tuttuğu bir taksiyle dönen Mirabelle, içindeki sevinç ve yersiz endişeyle, bahçe kapısını açıyordu. Kocasının G Force siyah arabasını gördüğün de ise gülümsedi ve heyecanı içten içe büyüyüp, yutkunmaya sebep oluyordu.

Coretta, her şeyi anlatmıştı ve belki de dediği gibi, bu kez ona sıcak içten gülümseyerek, sarılacaktı. Üzerine yapışmış, '' yalancı, dolandırıcı'' sözlerini kazımaya çalışır gibi, evin kapısını çalarken, sevinçten gözlerinin içi parlıyordu.

Çaldığı kapı kocasının açmasını beklemeyen Mirabelle, karşısında gülümseyen adamla, karşı karşıya kalıyordu. O an aklına, bu eve ilk gelişi geldi. O, zaman karşısında suratı asık bir adam vardı, şimdi ise ilk defa gülümseyen, dudakları geriye çekilerek, inci dişlerinin güzelliğini ortaya çıkaran ve her an ışıldamaya geçen gözlerle, kalbi oracıkta duracak gibi atıyordu.

Açık kapıyı ardına kadar açan Nicholas ''Hoş geldin!'' Diyerek geriye çekiliyordu. Mirabelle, şaşkın ve uyuşmaya başlamış bacaklarını içeriye sürdüğünde, evdeki sessizlik göze çarpıyordu.

Başını geriye kocasına hışımla çevirip ona bakarken Nicholas, kapattığı kapıdan içeri salona doğru yürüyordu .''Açsındır bu akşam yemeğini beraber yiyelim'' Diyerek içeri geçtiğinde ise, genç kız hala donuklaşmış gibi, salonun girişinde duruyordu.

''Üzerimdekileri çıkarıp gelirim! Diye kurumuş boğazıyla konuşan genç kız, merdivenlere yöneldiğinde, kocasının salonda masanın başına oturuşunu görüyordu . Evde tık bile dahi yokken Coretta'nın dediklerinin gerçekleştiğine inanamıyordu . Sabah ki Nicholas'dan eser yok, adeta başka bir profile bürünmüş gibi bakıyor ve beraber yemek yiyelim diyordu.

Heyecanla odasına geçtiğinde, üzerindekileri bir çırpıda çıkardı. Sevgili eşine, güzel görünmek adına, gar dolaptan kıyafet bulmak için elini götürdüğünde titriyordu .Hızla içlerinden, parti gecesi için giymesini istediği, kırık beyaz elbiseyi aldıktan sonra, hemen üstüne geçirdi.

Gün boyunca, hacimini yitirmiş saçlarına, fırça sürerek üzerine hoş kokular sıktı. En son ayağına, uçuk pembe tonunda, topuğu taşlı ayakkabı geçirip, yüzüne hafif ama görsel makyaj yaptı. Daha fazla bekletmemek için, aşağı kata inmek üzere, odadan çıkarken, kalbinin atışları kulağına geliyordu.

Geçmişi geçmişte bırakıp, belki de biraz sonra, ter temiz bir sayfa açacaklardı. Aklı mantığı durmuş şekilde, yavaşça merdivenleri inen Mirabelle, bu akşam tüm kötü anıları silmeye niyetliydi; bunca zaman içinde her şeyi , duyduğu tüm hakaretleri, söylenen tüm acı sözleri unutmaya, hazır ve sevgiye aç olan kalbine, Nicholas'ı biraz daha almak için, kelebekler gibi çırpınıyordu.

Bu akşam gözlerinde, değişik bir pırıltı görüyordu ve içindeki duygu git gide büyüyerek, kalbini esir alıyordu. Bitirdiği merdivenlerden sonra, kocasının yanında dikildiğinde, sevinçten ve mutluluktan sarhoş olmuş, başı dönmeye devam ediyordu. Çünkü günlerdir nerdeyse haftalardır , hasret kaldığı ve bilmediği o gülümsemeyle, yanına gelen Nicholas, yeşil gözleriyle onu süzüyor, aynı anda ellerini tutup, dudaklarına götürüyordu .

Ellerine dokunan dudaklar, Mirabelle'yi o kadar sarstı ki, sanki onu bu zamana kadar öpen o değilmiş gibi, heyecanla kalbi mum ışığı gibi titredi ve sönmeden ritim tutmaya devam ediyordu.

''Çok güzelsin!'' Diyen Nicholas, karısına beyazı çok yakıştırmıştı. Açıkta kalan derin dekolteyle, göğüsleri ve pürüfsüz pembemsi , narin vücudunu beyazlar sarmış, kendine adeta peri gibi sunuyordu.'' Büyüleyicisin ''Diyerek devam edince Mirabelle gülümsedi.

''Sizde çok yakışıklısınız! Her genç kızın aklını başından alacak kadar çekicisiniz!

Nicholas aldığı iltifatla eğlenerek güldü. ''Artık masaya geçelim mi ''Diyerek kızın narin ellerini tutarak, karşılıklı sandalyenin yanına getirdi. Masanın bir ucuna kızı kibarca oturtan genç adam, hızla karşısındaki sandalyeye geçmeden, ortaya oturtulmuş gümüş şamdanları çakmakla yaktı .

Mirabelle, onu pür dikkat süzüyor, siyah gömleğin içinden dışarı fışkıran kaslarına bakıyor , sırtının kasılan hareketleriyle, yutkunuyordu. Karşısına oturup yeşil gözlerini kendine çevirince, heyecandan dudaklarını kemirmeye başlamıştı. Sabaha kadar kızıp bağıran o dehşet görünümlü adam gitmiş, yerine bambaşka biri gelmişti.

''Çocuklar nerede? Ev çok sessiz!

''Onlar bu akşamlığına Etrelat kasabasına gittiler. Biz baş başa kalalım diye, onları gönderdim!

Genç kızın duyduklarıyla eli ayağa titremeye devam ediyor, akşamı yalnız bu evde geçirme fikriyle, midesine kramplar giriyordu. Coretta tahmininde haklı çıkmıştı. Bu geceyi özel kılan, ortaya dökülen oyunmuş, diye düşünceye dalan Mirabelle, kötü anları hatırlamak istemedi ve bu anın tadına çıkarmak için, gülümsedi.

Kocası karşısında tabağına yemek almak için beklerken, hemen yerinden kalkarak, hazırlanan enfes yemeklerden, hayran dolu bakışlar arasında, servis yapıyor ve çapkınca süzen gözlerle karşılaşıyordu. Yüzü alev, alev kızarmaya başladığında, kendi tabağına da yemekler almıştı .

Tekrar yerine oturup, gördüğü güzel lezzetlerin tadına bakmak için, sabırsızlaşmıştı; tüm gün heyecandan yemek yememiş ve biraz daha bu şekilde kalıp, midesine bir şey girmezse, açlıktan bayılacaktı. Nicholas, karısı yemeğe başlayınca, oda masanın bir köşesinde duran yıllanmış kırmızı şarap şişesini alarak, ilk önce kendi kadehine, ardından Mirabelle'nin kadehine, şaşkın bakışlarına gülerek dolduruyordu.

''Ama sen içmeme kızardın?

''Bu gece özel sevgilim, bu gece ikimizde içeceğiz!

Sevgilim, sözüne takılı kalan genç kız, yemek yemek için neden çıldırdığını düşündü. Duyduğu ''sevgilim'' Sözüyle çoktan midesinde kelebekler uçuşarak doyurmuş , mutluluğa boğmuştu. Kadehine dolan şarabı yudumlayan Mirabelle, her yudumda kocasına bakarak, eşlik ediyor, sanki içtiği şarap, aşk şarabıymış gibi, baktığı yeşil gözlere, her saniye mühürleniyordu.

''Ailen onları ne zaman kaybettin?

Nicholas'ın ailesini sormasına dahi şaşıran genç kız, yutkunarak gözlerini tabağına çevirdi. ''Bir sene önce bir trafik kazasında, beni bıraktılar!'' Diyen Mirabelle mutlukla ışıldayan gözlerine, buğular yerleşmişti.

''Peki ya senin annen ve baban yaşıyorlar mı yoksa onlarda'' Demişti ki Nicholas söze atılarak ''Öldüler ben 25 yaşlarında iken ilk annem hayata gözünü yumdu, sonrada babam 29 yaşımdayken öldü'' Dedi.

''Hastalar mıydı? Yani sen gençsin, bu yaşında anne ve baban henüz altmış yaşlarında olmaları lazım, değil mi?

Nicholas, bir taraftan yemek yerken, diğer taraftan şarabını yudumluyordu. ''Benim annem ve babam, otuz beşli yaşlardan sonra, bir birlerini bulmuşlar. Sonra evlendiklerinde, ikisinin de kariyeri olduğu için, çocuk yapmayı en sona planlamışlar.

Annem otuz sekiz yaşlarında beni dünyaya getirmiş ve öldüğünde altmış üç yaşında, tansiyon hastasıydı. Babamın ise kalp yetmezliğin vardı. Annemin çok görmek istediği evliliğimi, ben 24 yaşlarında iken gerçekleştirdim . Üniversiteli kız arkadaşım olan, Maria ile evlenerek, hayatımın ilk dönülmez hatasını yaptım'' Diyerek bakışlarını karısına diken Nicholas, şaşkınlıkla açılan gözleriyle karşılaşıyordu.

Mirabelle, sevdiği adamı hem dinliyor, hem yemek yemeye çalışıyordu. Kocasının hata olarak gördüğü evliliğini, tam manasıyla öğrenmek için, detayları incelemek istiyordu. En hassas konusu yer yüzeyine çıktığına göre, ağzından her şeyi duymalıydı.

''Maria'yla nasıl tanıştın?

Nicholas, kıza yeşil gözlerini dikerek, şarabının son yudumunu midesine indirdi; ardından bir tane daha doldururken ''Üniversitenin en popüler kızıydı, onunla konuşmak bir şeyler yapmak için, hep hayaller kurardım. Bara gitmek, dans etmek, sinema, konser, aklına ne gelirse, hepsi o olmadan olmazmış gibi gelirdi ''Diyen genç adam ''Ne kadarda aptalmışım ''Diye sustu.

''Hayır böyle düşünme'' Diyerek karşılık veren Mirabelle, bir elini kocasının masadaki eline uzatarak dokundu.

''Sen değer verdin diye, kendine hakaret edemezsin, hayır bunu hak etmiyorsun!'' Dedi ve içten içe kocasının Maria'ya olan ilgisini, kıskanmaya başlamıştı.

Nicholas, ellerinin üzerine şefkatle konan ellere bakarak ''Bir gün ona elimde, iki biletle, keşfettiğim rack gurubuna götürmeyi planlamıştım, sonra bir başka gençle gidişini duyduğumda, o günkü hayal kırıklığımı anlatamam!'' diyerek sırıtan Nicholas, bir süre karısının yüzünü inceler gibi baktı.

'' O konserden sonra, aradan haftalar geçti, benim yüzüm hiç gülmüyor, hep asık kırgın gözlerle arkadaşlarıma bakıyordum. Sonra bir sinema bileti aldım. O zamanın flimlerinden James bond'un ilk serüvenlerinden birini izlemek için, okul çıkışında sinemaya girmiştim, filmi izlemeye başlayacağım an, yanıma oturan Maria'yla şaşırıp kalmış, elimdeki olmadan mısırları yere dökmüş, heyecandan elim ayağım, birbirine girmişti.

Mirabelle, elinde olmadan kıskanıyor, gülümseyerek kocasını dinliyordu ''Seni hiç o şekil hayal edemiyorum !''Dediğin de Nicholas, karısının elini dudaklarına tekrar götürerek öpüyordu. ''Keşke hiç gelmeseymiş ''dedi.

Elleri hala kocasında olan genç kız, heyecanla yutkundu.'' Bence o gelmeseydi, şimdi iki tane dünya tatlısı evladın dünya da olmazdı, birde bu şekil düşün!' 'dedi.

''Belki hemen, iki ay içinde evlenmeseydim ve annemin ısrarları olmasaydı, belki her şey çok daha farklı olurdu!

''Geçmişi affet Nicholas, geçmişi affetmeden, geleceğe bakamazsın!

Nicholas yeşil gözleriyle gülümsedi ''Elimde değil af edemiyorum'' Diyerek yavaşça sandalyesinden kalktı ve kızı yavaşça sandalyeden belinden tutarak kaldırıyordu .

''Benimle gelir misin?'' Diyen genç adama başıyla onay veren Mirabelle, kendini yönlendirmesine izin vererek, merdivenleri çıkıyordular . Genç kız kocasının anlattıklarından sonra, ona daha farklı bakmaya başlamıştı ve onun adımlarının yatak odasında son bulunca, içi müthiş heyecanla titriyordu.

Nicholas gar dolabın kapısını açıp, en üstteki ağaç oymalı kutuyu çıkarırken, kalkan kollarıyla sırtında oluşan kasılmayı izleyen Mirabelle'nin kalbi deli gibi atıyordu . Gözleriyle onu takip ediyor ve kocasının elindeki kutuyla, yatağın üstüne koyuşuna bakıyordu. Karısının oturmasını istediği yatağa Mirabelle, eşlik ederek, içinden neler çıkacağını bilmiyordu.

Büyük dosya çıkaran genç adam, karısının tam hizasına geçerek karşısında açıyordu. Mirabelle, kocasının ardına kadar açtığı resim dosyasını görünce, gülümseyerek eline aldı. Bir sürü bebek resimi olan resim dergisine bakarken ''Bak bunlar Elizabeth ile Kaarlo'nun bebeklikleri ''Diyen Nicholas, sayfaları art arda açıyordu. Mirabelle, gördüğü küçüklere bakarken, gördüğü sarışın bebekler, dikkatini çekiyordu.

''Elizabeth ve Kaarlo mütosyona uğrayan bebeklerden baksana, gözlerine inanamıyorum Elizabeth'in gözleri renkliymiş ve Kaarlo'nun da mavi ama şimdi yeşil ''Diyen kıza, başka sayfa açan Nicholas, oradaki haftalarca, aylarca, yaş yaş büyümelerini kopyalamıştı. Mirabelle, çocukların büyüdüğüne şahit resimleri gördükçe, kocasına daha hayranlığı artıyor, onun babalığına, yüzde yüz puan veriyordu.

Genç kız sayfayı çevirip, başka resimlere bakmak isterken, kocasının sayfada ki elini tutmuştu. O an ikisi de ilk önce tutulan anlık ellere, ardından göz göze geldiler. Nicholas elinin tuttuğu eli avuçlayarak, dudaklarına bir kez daha götürüp, parmak uçlarını öpüyordu. Mirabelle, o an içinden bir şeylerin koptuğunu, eridiğini hissederken, heyecanla titremesi devam ediyordu.

Kendine bakan koyu yeşil gözler, aşağı kayarak dudaklarında sonlandığında, çaresizce yutkundu. Hızla kendine gelen dudakları durdurmak istediğinde çok geç kalmıştı; kocasının bir eli boynunu tutarak kavrıyor ve diğer eliyle belinde, tenine çekiyordu.

İki benlik derin duygulara girdiğinde Mirabelle, kendini ondan çekmek isterken, kocası daha baskın davranarak, kendine yaklaştırmaya çalışıyordu.

Kendini zor dudaklardan ayıran genç kız, nefes nefese göğüs kafesinden taşan atışlarla, göğsü yukarı inip kalkarken, kocasının kollarındaydı. ''Nicholas bana inanıyorsun değil mi? Dediğinde öpülmek için dudakları, kocası tarafından tekrar kavranıyordu.

Nicholas, kızın belindeki elinin baskısını yükselterek, kendine çektikten sonra, sertçe yatağa yatırıyordu. Dudaklarının arasında, kız bir şeyler demek için çırpınıyor ve oda asla konuşmasına izin vermeden, öpmeye devam etti.

Elleriyle kızın üstünde, keşfe çıktığında, dudakları boynuna iniyordu. Mirabelle, titreyen vücudundaki elleri, itmeye çalışırken ''Nicholas konuşmamız lazım, bana inanıyorsun değil mi, masumluğuma inandın değil mi? ''Diyerek altından kalkmaya çalışıyordu. Nicholas kızın boynundan dudaklarını tekrar yüzüne çevirdiğinde, endişeyle açılan gözlerine, gülümsüyordu.

''İnandım sevgilim, şimdi boş verelim bunları, seni istiyorum!

''Diyerek dokunmaya devam ederken, karısının ne dediğini umursamıyordu. Mirabelle, kulağına çalınan sözlerle, adamın hiç de şaşırmamış gibi durmasına, anlam veremiyor, dudaklarına basılan teniyle, kalbi gümbürtü içinde kalıyordu.

Ona dokunan ellerde, hep bir acelecilik ve sabırsızlık vardı. ''Cinsellikte erkekler hep böyle mi oluyor'' diye düşünürken tüm bedeni korkuyla sarsılmaya başlıyordu. Daha evvel hiçbir adamla, bu kadar yakın olmamışken, yaşayacağı anlardan korkan Mirabelle, kocasının elbisesini açan ellerini, durdurmaya çalışıyordu.

''Nicholas ben ben çok korkuyorum ''Dediğinde genç adam elbisesini üstünden çekiştirerek alıyordu. Gördüğü tenle gözü arzuyla açılan genç adam ''Beni güldürme ''Diye alayla gülümsedi ve kızın açıkta kalan tenini öperken Mirabelle, üzerindeki adamı omuzlarından itmeye çalışıyordu.

''Kor-kuyorum lütfen!'

Nicholas, kızın sözüne zerre kadar önem vermiyor, dokunduğu tene değen elleri , hayal etmek istemezmiş gibi, kendini kaptırıyordu. Üzerindeki gömleği bir çırpıda çıkaracağı an, genç kız altından kalkma fırsatı bulmuştu.

''Nicholas ''Diye korku dolu sesiyle konuşan Mirabelle tüm bedeni titreyerek sarsılıyordu. Ellerini omuzlarında tutarak, sevdiği adamın gözlerine baktığında, orada şefkat aradı; ama sadece vücuduna dikilen arzuyla yanan, gözleri görüyordu.

''Seni istiyorum ,neden uğraştırıyorsun? Diye soran adamla beyninden vurulan genç kız ''Korkuyorum görmüyor musun? Dediğinde sesi titremişti.

''Bunca zamandır eğlendirdiğin adamlar gibi, beni eğlendirmekten mi korkuyorsun ''Diyerek kızın belinden tutup altına çeken Nicholas, korkuyla ve endişeyle bakan yeşil gözlere anlam veremeden, direkt başka yerleriyle ilgilenmeye başlıyordu.

''Bana hakaret ederek, benle olamazsın!''

Nicholas kızın sözüne alayla gülümseyerek , homurdandı . ''Öylemi bekle de gör ''Dediğinde kıza zerre kadar inanmamaya devam ediyordu.

Mirabelle, adamdan kurtulmak içi,n ittiği omuzlar, bir gıdım ileri gitmiyor ve ona dokunan ellerin yakıcılığıyla, istemeden de olsa, arzuya götürüyor ve yanı sıra korkusu dağ gibi büyüyüp, gözlerinden damlalar olarak akıyordu.

Kendini kurtaramayacağını anladığında ''Bakire-yim ne olur ben çok korkuyorum!'' Diyen kızla duraksayan genç adam, aniden yüzüne uzun uzun baktı. Omuzlarını kavrayan elleri titriyor ve gözlerinden yaşlar akıyordu.' 'Yalvarırım inan, buna inan, bana kibar davran ''Diye devam eden karısının dudaklarını, acıtarak öpüp kendine çektiğinde ''İnanmıyorum, hadi inandırsana,'' Dediğinde Mirabelle hayal kırıklığına uğruyordu.

''Yal-var-ırım benimle bu şekil konuşma, bu gün Coretta senle konuşacaktı! ''Dediğinde Nicholas'ın sert bakışıyla kaşı karşıyaydı.

''Ne Coretta'sı ?''diye sorgulu gözlerle bakan adamla, aklı başından giden Mirabelle, nefes nefese yutkunarak ''Bu gün sana gelmedi mi? Dedi.

''Hayır!' Diye bağıran Nicholas'ın sabır taşı çatlamış, bardaktan taşan son damla, mevzuya girmeyen Coretta olmuştu. Kızın ensesinden tutup dudaklarına tekrar bastıracağı an ''Yeter artık, saçmalamayı kes ''Diyerek boğuk sesle homurdanıyordu.

Mirabelle, kollarında tir tir titrerken ''Yalvarırım olmaz Co-retta sana her şeyi anlatsın, benimle hiçbir konunu alakası olmadığını ve Alex'in tü-m ''Kızın sözünü bölen Nicholas'ın sert bir öpücük oluyordu.

Genç adam kızı susturmaya niyetliydi ve tek kelime dahi duymak istemezken, hala elleriyle direnişine anlam veremiyordu. Sırtına geçen karısının tırnaklarıyla, teni acıyan Nicholas'ın içi hiç olmadığı kadar, arzuyla dolmuştu; ve karısına tam anlamıyla sahip olmak için, yanıp tutuşuyordu.

''Kor-kuyo-rum-'''Diye hıçkırıklara boğulan genç kız, arada bir ''Nic-holas yalvarırım- dokun-ma ''Diye doğru dürüst konuşamıyor, sesi boğazına tıkanıyordu. Sevdiği aşık olduğu tek insanın, her dokunuşuyla ölürken, çığlıkları hıçkırıklarla birleşirken, ''İmd-at''Diye bağırınca Nicholas karısına alayla güldü.

''Bari son kez, kalan şerefinle, bana itaat et'' derken karısı onu durduramayacağını anladığında, ''Yalvarırım kor-kuyorum yapma iste-miyorum ''Diyerek hıçkırıklarla, boğuluyordu.

''Merak etme sana çok kibar davranacağım ''Diyen Genç adam tam aksine kızın vücudunu öperek morartıyor, dokunuşlarıyla sarsıyordu. Genç kızın ağlamasından nefret eden Nicholas, ondan kendini kaybetti.

Mirabelle'nin isteği dışında, engel olan ellerini, bacaklarını altına alarak, sıkıca yerleştirip kemiklerini ezerken, çığlık atan duvarları yalıtan ''Dokunma korkuyorum '' Diye söyleyen dudaklarını öperek, susturuyordu. Gözlerinden akan gözyaşına iğrenir gibi bakıyor, ona git gide sokularak, kuytularına çekiyordu.

Tamamen kafesine aldığı kıza, hayatında hiç olmadığı kadar hızlı ve sert davranarak ''Korkuyorum'' kelimesini ona yutturmaya ''Bakireyim ''diye kandırmaya çalışan masum sözünün karşılığını, vermeyi planlamıştı; ama en sonunda odada Mirabelle'nin çığlığı duvarlara unutulmayacak kadar acı şekilde, kazınıyordu.

Genç adam, ne olduğunu zor kavradığında ise, her şey çok geçti. Mirabelle, acı içinde sızlayan bedeniyle, kızarmış gözlerinden akan gözyaşlarıyla, yatakta yatarken Nicholas, üzerinden panikle doğruldu ve orda kızın başından beri dediği kanıtla, sarsılıyordu. Dakikalarca anlatmaya çalıştığı şey, karşısında ve nefes almasını unutturuyordu. Karısına fahişe gibi bakması, ona saldırması, o kadar dehşet vericiydi ki, ne yapacağını bilemeden, başına elini götürdü.

Öte yandan karısı morarmış kollarını, ve ağlayan gözlerini, ona çevirmiyor, kesik kesik hıçkırıklar içinde, sadece yandan boş komedine, bakarak gözyaşlarını akıtıyordu.

Nicholas, hızla üstüne bir şey geçirip, kızın üzerine çarşafı çekmek istedi ama ona dokunan elleri sanki tutulmuştu. Mirabelle, kendini bir müddet öylece bomboş tutarken, sonra geri geri kendini çekerek, vücudundaki ağrılarla dizlerini topluyordu. Yandaki örtüyü, üstüne zorla kıpırdattığında, uyuşmuş parmaklarını zor kıpırdatıyordu .

''Mir-a,Mirabelle''Diye son anda zorla konuşan Nicholas, kızın yanına geçerek, devamlı bir noktaya bakan yüzüne elini götürüp, kendine çevirmeye çalıştığında, karısı bakışlarını döndürmüyordu.

''Mirabelle ben ben ne yapt-tım sana! ''Diyen genç adam, sesini duyurmak için dudakları titrerken, kızın morarmış ve kızarmış pembesi vücuduna bakamıyordu.

''Konuş benle Mirabelle''Diye bir kez daha sözünü tekrarlayan genç adam, kızın konuşmamasına ve ruh gibi titremesine dayanamıyordu. Gülen yüzü düşmüş , daha yarım saat önceki, şen şakraklığı gitmiş, yerine ruhsuz bir varlık gelmişti. Bakışları devam bir yere bakıyor, vücudu hala titreyerek, sarsılıyordu.

''Mirabelle, yapma Tanrım ''Diye içi sızlayan Nicholas, perişan durumda ki, karısından duyacağı tek söz için delirirken, kendine lanetler yağdırıyor, büyük bir boşluğun içine düşüyordu. Günlerdir ''seni seviyorum, sana aşığım, kalbini istiyorum ''demişti . Düğünde bile ''ben seni sevdiğim için evleniyorum ''demişti ve dahası ''korkuyorum bana kibar davran ''dediği halde, o ona hayvanca davranarak, her dokunuşunda öldürmüştü.

Mirabelle yatağın içindeki bedenini yavaşça aşağı indirerek, başını adama çevirmeden, elleriyle vücuduna sarıyor ve ayağa kalkıyordu. Nicholas, kızın ardından hemen ayağa kalkıp, hızlıca yanına geldiğinde, karısının yüzü yerdeydi.

''Bir şey söyle, bağır, çağır kız ne bileyim başıma bir şey indir ama bir şey söyle!' Diye kahrolan genç adam, kızın titreyen çenesinin açılmasını istedi.

''Şim-di, ba-na inan-dın mı, mut-lu-mu-sun-''Diye zor konuşan Mirabelle, başını yerden kaldırmadan, direkt banyonun kapısından içeri süzülerek, yavaşça kapıyı kapatıyordu.

Nicholas kızın sözüyle yutkundu.''Bundan haftalar önce ''Ben burada sizinle mutluyum ''demişti . Şimdi ise o mutluluk cümlesiyle, genç adam karısını mutsuzluğa sürüklüyordu.

Mirabelle o an genç adamın gözünde, yakalayıp da elinden son anda, kayıp giden bir damla sevinç, bir avuç umut, bir dünya dolusu pırıltı gibi kayıyordu. Sanki kollarına beton dökülmüş, dünyanın tüm ağırlığı üstüne basmış, sanki kalbine bir şeyler saplanmıştı.

Güzel bir günde, gözünü açan pırıltılarla, ışıl, ışıl rengarenk bir kelebek, etrafında dönerek , onu hülyalara sokarken, şimdi sırf hayvani duyguları yüzünden, korkutup ellerinden uçurmuştu.

En kötüsü ise hırpalayarak en çok istediği şeyi yapmış, kanatlarını yolmuş ve uçmasına izin vermeden, hayatının ortasında yaralamıştı.

Arkadaşlar 15 sayfalık bir bölümdü ve benim zorlandıgım bir bölüm oldu begenilerinizi ve yorumları bekliyorum ..bu rada benim gözler gitti bundan sonrabu kadar sık yazamayacagım biraz gözlerimi dinlendirecegim . Anlayışınıza sığınıyorum Sevgilerimle Dilruba

Continue Reading

You'll Also Like

6.5K 451 27
Herkes içinde duygular besler. Ve her duygu bi rengi temsil eder. Sarı kadar umutlu, pembe kadar mutlu olmak gibi. Peki siyah kadar kötü olmak? Haya...
24.7K 1.4K 24
Kararlar neticesinde hiç istenmeyen hayatlara mahkûm edilmiş üç insan. Ronî, Miran ve Zêrav. Yedi yıllık evliliklerinde çocuk olması için çabalayan...
726K 30.3K 48
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
5.4M 290K 30
!Acemi bir dille yazılmıştır! Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar t...