Arıza tespit

Galing kay BookGanstas

1M 54.5K 6.2K

Gümüş rengindeki gözleri beni ilgiyle süzerken, "Neden tamircilik?" diye bir soru yöneltti. Birkaç saniye öl... Higit pa

👉1. Akü
👉2. Tamirci Kız🔧
👉3. Yüzleşme
👉4. Sözleşme📃
👉5. Yavuz
👉6. Yeni iş
👉7. Baskın
👉8. Tamirhane🛠
👉9. İş tulumu
👉11. Arkanlar
👉12. Arabaya bin🚘
👉13. Yangın🔥
👉14. Kısır
👉15. Tapu📄
👉16. Garaj
👉17. İmza✍
👉18. Game over☠
👉19. Açıklama
👉20. Emre
👉21. Bar🔮
👉22. Küçük oyun🤝
👉23. Tanışma🙋
👉24. Benimlesin
👉25. Sırılsıklam âşık💕
👉26. Gece ve gündüz
👉27. Aşk mı illüzyon mu❓
👉28. Kutu kutu pense💃
👉29. Ne hissetmeliyim❓
👉30. Söz
👉31. Sarışın kaplan🐯
👉32. Saf mısın❓
👉33. Kaç kaç🏃
👉34. Merak ediyorum
👉35. Paintball🔴
👉36. Paintpall🔵
👉37. Tabu
👉38. Belçıka çikolatası🍫
👉39. Aylin nerede❓
👉40. Çok güzelsin
👉41. Psycho🔫
👉42. Bırakma beni
👉43. Zıt kutuplar
👉44. Günaydın prenses👸
👉45. Çiçek💐
👉46. Uyuyalım💤
Yeni hikaye!
👉47. Korkak
👉48. Origami
👉49. Kaslı prenses
👉50. Şekerli mısır
👉51. Küçük prens
👉52. Sen kimsin❓
👉53. Sana aşığım💗
👉54. Sıyah gerbera
👉55. Masal🏰
👉56. Saat 12🕛
👉57. Korkuyorum sevmekten
👉58. Teslim ol
👉59. Biberli buluşma
👉60. Krep🥞
👉61. Seni seviyorum🖤
👉62. Kavga
👉63. Umut
👉64. Sevimsiz
👉65. Aile
👉66. Bana aşık mısın❓
👉67. Güzel bir gün🎀
👉68. Gelecekten bir gün - SON
Özel bölüm

👉10. Le petit palais🍽

20.3K 1.1K 126
Galing kay BookGanstas

"Nerede o aptal sarışın?" Yavuz'un sesini duyunca arabanın altından çıktım. "Kimmiş aptal sarışın?" diye bağırdım kızarcasına. "Gel buraya gel, sana soracaklarım var." Hıh, işte şimdi ayvayı yedin dedim kendi kendime. Ne yaptığımı daha bilmiyorum ama kesin yapmışımdır yine bir şeyler.

"Ne oldu? Bir şey mi oldu?" diye sordum tereddütle. "Zeyd Arkan neden bizi sevgili sanıyor?" Bana bakışıyla kahkahalara boğuldum. "Ya yazık sana, kısmetin tehlikeye mi girdi?" dedim gülüşlerimin arasından alayla. O tamamen Arkan'ın mallığı diye açıklayabilirim bunu. Ya da zekâsının geri oluşundan. Her neyse işte.

İkinci bir kahkaha dalgasıyla neredeyse yerlere seriliyordum. "I'm so sorry bro. Valla ben öyle bir şey söylemedim. Kendisi öyle yorumlamış, bende bozuntuya vermedim. Ama yane eğer kısmetini kapatıyorsam açıklayabilirsin, sorun değil," dedim gülerek.

"Şuursuz musun acaba sen?"

Bana kafasını sallayarak baktı, 'bu da sıyırdı' bakışlarıydı bunlar. Ve tekrar bir gülme krizine girdim. "Sen ne tür bir oyun oynuyorsun? Önce Hayri amcanın kızı, şimdi Yavuz'un sevgilisi?" diyen Emre'ye baktım. Derin bir nefes aldım ve elimi yelpaze gibi salladım. Gülmekten sıcaklamıştım.

"Ya Hayri amcayı da o yorumlamıştı bir kere, hayır ben hiçbir şey yapmadım ki," diye korudum kendimi. "Yoksa bana aşık mısın??" diyen Yavuza dilimi çıkardım. "Hadi be ordan, seni kim nitsin. O değil de, ne dedi sana, söyledin mi yoksa?" diye sordum heyecanla.

"Ben de tam oraya geliyordum, bir yemek hakkında bir şeyler zırvaladı. Sen Zeyd Arkan'la yemeğe mi çıktın?" Benim bu derdim ne yağan yağmurda ne yalancı sonbaharda ne bomboş sokaklarda. Nöronlarım Halil Sezai'ye bağlamıştı şimdiden.

"Pislik!" dedim bunu duyunca ve galiba bu tepkimle pot kirmiş oldum. "Bu evet mi oluyor?" İşte şimdi soru yağmuru başlıyor. Şemsiye var mıydı acaba? "Hayır! Yane gibi," dedim belli belirsiz. "Gibi ne ya? Zeyd Arkan'la yemeğe çıktın mı çıkmadın mı?" diye diretti Selim. "Yane ufak bi yemeğimsi meselemiz oldu gibi evet," diye geçiştirdim ama tabi dururlar mı?

"Bak yine 'yane' demeye başladın. Bunun ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz," dedi Emre.

"Yani çıktın?" diye sordu Yavuz. Gülmemek için yanağımı ısırdım. "Hayır!" diye haykırdım. "Bana bak doğru düzgün anlat yoksa şu arabaları bağladığın bilgisayara seni bağlayıp öğreneceğim ha," diye azarladı Yavuz. Ama herkes psyco olmuş ya bugünlerde.

"O ne biçim tehdit?" diye dalga geçmeden edemedim. Bana ters ters baktı. "Aman iyi, yemeğe çıkmadım, daha doğrusu direkten döndüm ve daha kötü bir şey yaptım" diye itiraf ettim. "Senden de ancak bu beklenirdi, direkten dönüp daha beterini yapmak," dedi.

"Seni döverim çocuk. Bir de sen az önce bana aptal sarışın mı dedin?" diyerek ona doğru yaklaştım. Ellerini teslim olurcasına kaldırdı. "Tamam, gelme üstüme, sen zeki sarışınsın."

"Hıh, şöyle yola gel," diye onayladım. "Şimdi anlat bakalım ne yaptın yine?" Şirince sırıttım. "Onu daha sonra mı anlatsam, şimdi yüreğiniz dayanmayabilir. Alıştıra alıştıra..." diye denedim. "Bence hemen anlat, çünkü aklıma tuhaf tuhaf şeyler geliyor," deyince elimdeki vidayı ona doğru fırlattım.

"Pislik yapma!" diye uyardım. "Atma şunları, ya kafama gelse," diye söylendi. "Biraz daha konuşursan birazdan toplu katliam çıkaracağım ama," dedim sinirle. "Hele sen önce olayları bir anlat, sonra çalışanlarını katledebilirsin," dedi gülerek.

"Sağ ol ya, çok incesin," diyen Emre'ye, "Her zaman dostum, beni bilirsin," dedi. "İlk önce şundan başla Alya." Sesin geldiği yöne baktığımızda Selim'in arabaya yaslanıp Emre'yi gösterdiğini gördük.

Yavuz eğilip kulağıma fısıldadı, "Bunlar daha birbirine laf mı sokuyor?" "Evet sorma," deyip dert yandım. "Emre tutturdu varmam da varmam diye, yoksa düğünlerini bu yaza yapacaktık."

Ne diyorum ben ya? Beni de kendilerine benzettiler.

"Hepsi manyak bunların," diye söylendim. Bu arada çaldığım replik için Poyrazciğim Karayel'e özürlerimi ilettim içimden. Ne diziydi ama... "Bunu senin söylemen de ayrı bir komik oldu değil mi ya?" diyen Emre'ye ters bir bakış daha fırlattım.

"İyi o zaman sıkı durun, çünkü birazdan çok sarsılacaksınız," dedim coşkuyla. Çoooook eğleneceğiiiz. Nihahahah. Sen öyle san.

"Zeyd Arkan'ı eve aldım..."

Sessizlik.

Herkes şok.

Şok etkisiyle kızmayı unuturlar diye düşünmüştüm ama işe yaramamıştı. Biraz kızmışlardı. Nasıl bizim için böyle bir şey yaparsın babında. Neymiş efendim kimsenin beni istemediğim bir şey yapmaya zorlamaya hakkı yokmuş. Hadi canım, ben de 5 yaşındayım ya bunu bilmiyordum. Ayrıca da niye sizin için olsun, elden giden benim tamirhanem bir kere.

Mesaj geldiğini belirten titreşimle telefona baktım. 'Yarın akşam, aynı saatte alırım.' Kaşlarımı çattım. Cidden vazgeçmeyecek miydi? Hayır niye taktı bu yemeğe bu kadar. 'Gelmiyorum ulen' diye haykırmak üzereyken 'Beni tekrar tehdit etmek zorunda bırakma ve düzgün giyin,' diye ikici bir mesaj geldi.

Kafamdan Çin işkencesi dolu senaryolar geçerken ona küfürlerle dolu bir mesaj göndermeyi düşündüm ama sonra tepkisiz kalmakta karar kıldım. Sonra aralarında konuşan çocuklara baktım. Bir de bunu duysalar kıyamet kopardı herhalde.

*****

Aynanın karşısına geçip kendime baktım. Yani başka neye bakacağım ayna bu da sonuçta. Gerçekten onunla yemeğe çıkmak için hazırlandığıma inanamıyorum. Ben bu kadar kolay lokma mıyım ya? Ama ne yapmalı, bir şekilde ondan kurtulmam lazım. Madem Zeyd Arkan giyinmeyi ve yemek yemeyi bilmediğimi düşünüyor, ona göstermek lazım.

Siyah A-line bir elbise seçmiştim. Kolları dirseklerime kadar. Sade ve zarifti. Lüks bir restorana uygun, ama olurda ters köşe yaparsa gideceğimiz herhangi başka bir yere de uyar bir seçimdi. Uzun zamandır elbise giyinmemiştim. E tabi çalışırken kullanışlı olmuyordu.

Saçlarımı örgüyle karışık topladım. Aynadaki kendimle bakışırken birden gaza geldim. Gözlerime de incecik eyeliner çektim. Cool havamdan ödün vermeyerek deri ceketimi de aldım. Sanırım hazırım.

Çoook eğleneceğiiiz!

Sen öyle san.

Şu anda iç sesle polemiğe girme noktasına gelmiştim. Bu aralar her şeye karışır olmuştu.

Galiba kafayı bozmak üzereydim.

Dışarı çıktığımda yine gelmişti ve aynı yerde bekliyordu. Arabaya yaklaştım ve kapıyı açtım. Şaşkın şaşkın beni izlerken arabaya bindim. Ne bakiyorsun acaba? Düzgün giyin dedin düzgün giyindik. Göz ucuyla ona baktım. "Ağzını kapat da gidelim."

"Siz ikiz falan mısınız?" diye sordu hayretle. Allah Allah, hayır yani ben güzel olamaz mıyım?

"Elimin de tersindesin, ona göre davran," diye tersledim.

"Ah tamam, kesinlikle sensin."

Gözlerimi devirdim. Bir süre konuşmadık ama arada göz ucuyla beni süzüyordu, ben de kafasına geçirmemek için direniyordum. O kibirli bakışlar hiç mi düşmezdi insanın gözünden. Bu nasıl bir ego.

Bu çocuk sessizken de gıcıktı onu da anlamış olduk.

Kafamı cama yasladım. Hayır bari şu arabayı bir kereliğine ben kullansaydım. Ölüp gidersem içimde kalacaktı ama. "İşte geldik," deyince başımı kaldırıp baktım. Ters köşe yapacak kapasite yokmuş onu da öğrenmiş olduk.

Bugün ne de çok şey öğrenmiştik. Kelimenin tam anlamıyla lüks bir restorandı. Bana kalırsa biraz fazla hem de.

Kasıntı.

Hani insanın gidip de istemsizce kendini kasacağı bir yer. Hani aslında herkesin kendini kasıp da çok memnun gibi gözükmeye çalıştığı türden. Her neyse işte.

'Le Petit Palais' yazıyordu. Hm. Demek Fransız mutfağı. Olur, o da olur. Pas de problème monsieur Arkan. Gerçi buna monsieur demeye de bin şahit lazım ya.

Arabayı park etti ve indik. Girişe doğru ilerlerken bana kolunu uzattı ama görmemezlikten geldim. Oldu canım, ne şartlar altında geldiğimi unutuyorsun galiba. Kapıda kılınan garsonlar ve bir dolu kokoş insanlar.

Gizli gizli göz devirdim. Benim ne işim var ya burada? Samimiyetsizlik diz boyu.

Zeyd ismini verince bizi masamıza götürdüler. Oturmam için sandalyemi çekti. Gerilmedim desem yalan olur, gerçekten de kasıntı bir ortamdı. "Önden ne alırdınız efendim?" diye sordu garson. Bu sürekli göz devirme isteği nereden geldi birden anlamadım ama gözümü sabit tutmakta zorlandım.

"Biz direk yemeğe geçelim, menüleri alabiliriz," dedi Lord Arkan. Garson gitti ve biraz sonra menülerle birlikte geri döndü. Açıp uzattığı menüyü aldım. Haydi gazamız mübarek olsun.

Yemeklere bakmaya başladım ama onun beni incelediğini hissedince gözlerimi menünün üstünden ona diktim. "Menüye Fransız mı kaldın?" dedi mağrur bakışlarına karışmış alayla. Ona tip tip bakıp tekrar menüme döndüm. Yemek isimleri Fransızca yazılmıştı. Tamam Fransızca bilmiyor olabilirim ama altında İngilizce açıklamışlardı, o kadar da cahil değilim yani.

Ama şimdi yemek konusundaki ısrarını biraz anlamıştım. Aklı sıra beni küçük düşürecekti. Ben menüyü anlamayacaktım falan filan işte. Yemeğimi seçince ezberlemek için biraz gayret ettim tabi, hem de sınava hazırlanır gibi. Hem ben uzun bakıca o da anlamadığıma iyice inanmış oldu. Sonra menüyü kapattım. Kapatır kapatmaz garson yanımızda bitti. Gençten, bizim yaşlarımızda bir çocuktu.

Hanımlar önden felsefesine dayanarak önce bana baktı. "'Rigatoni au Ragoût de boeuf'," dedim en becerebildiğim şekilde, r-lere de dikkat ederek. Fransız r-lerini biraz bilirim. Zeyd'in gözleri büyürken garson, "Güzel seçim efendim. Ayrıca telaffuzunuz da mükemmeldi," dedi.

Gülümsedim. Zeyd'e değil tabi ki. Ona 'ne zaferinden bahsediyorsun' bakışı attım.

"İddiayı kaybettin diye 8 Fransız filmi izlettirilince öğreniyor insan," dedim. Kırk yılda bir bizimkilerin saçma cezaları işe yaramıştı. Hayatta üç şeyden nefret ederim, bunlardan bir tanesi de Fransız filmleri. Hayatımın en büyük işkencesi olmuştu o 8 film ama r-leri sökmüştüm işte.

Garson Zeyd'e döndü, bende ona 'ne oldu pek bir keyfin yok, düşlediğin gibi olmadı mı?' bakışı attım. Hatta şu an kalkıp şarkıyı söylemek geliyordu içimden ama az önce yaptığım karizmayı yıkamazdım.

Garson gidince gümüş gözlerini bana dikti, bakışları ilgisiz ve umursamazdı ama altında yatan merakı tam da gizleyemiyordu. "Ne sipariş ettiğini biliyor musun?" diye sordu alayla. Gülümsedim. "Bilmememi mi tercih ederdin?"

"Nerden bildiğini merak ettim. Bunun altında bir şey aramalı mıyım?" İmayla söylediği sözlerle kaşlarımı çattım. "Sabrımı zorlama Arkan, medeni olmaya çalışıyorum ama her an şu suyu yüzüne çarpıp burayı terk edebilirim."

Gözlerinde bir parıltı vardı, sanki ona çıkışmam hoşuna gitmiş, hatta bunu bekliyormuş gibi. Şiddette meyilli bir insan değilim, yani çoğu zaman değilim, aman iyi şiddette meyilliyim biraz ve şu an onun kafasını koparmak istiyorum.

Ama hakkım var bence. Bir insan bu kadar mı öküz olur ya? Gel de şiddete meyilli olma bu manyakla takılınca. 'Ne takılması kendine gel' diyen iç sesimle polemiğe girmeden hemen hak verdim. Ne takılması pardon?

Kafasını hafifçe yana eğmiş yine beni inceliyordu. İnceliye inceliye bitiremedi mübarek. Hayır ne bakıyon acaba. Herkes gibi bir insanım bende işte. Bir an ona dilimi çıkarmayı düşündüm ama sonra karizmam aklıma gelince vazgeçtim.

Sonuçta cool takılıyordum.

Madem öyle bende gözlerimi ona diktim. Bir insanın sürekli bir şekilde 'öküzün trene baktığı gibi' dediğimiz tabirle bakması ne kadar rahatsız ediciymiş o da tatsın.

"Elmacık kemiklerin çok etkileyici."

Af buyur? Yani pardon? Elmacık kemikleri ney? "Hı?" dedim sorarcasına. "Elmacık kemiklerin diyorum." Tamam, onu anladık herhalde. "Tuhaf şeyler söylüyorsun Arkan."

Rahatsızlığımı sesime yansıtmasam da bu garip davranışlarına nasıl karışlık vermem gerektiğini kestiremiyorum. "Sana iltifat edende kabahat," diyerek arkaya doğru yaslandı. Su bardağını eline aldı.

İltifat?

Tamam, içerik olarak iltifat gibiydi ki sadece gibi, ama öyle mi iltifat edilir şimdi? O nasıl bir ses tonu? Daha çok kötü bir şey söylermiş gibiydi. Hatta sanki o elmacık kemiklerini hak etmiyorsun, onlar senin neyine der gibi. Aman çok da fifi. Ben ona diyor muyum o gümüş gözler sana hiç yakışmıyor diye. Hayır gözüne bakan sempatik bir insan sanacak sonra. Öküz gözü öylemi olur?

Etrafa bakınmaya başladığında benim de elim istemsizce elmacık kemiğime gitti. Şöyle bir dokundum. Ne var acaba diye. Gözleri tekrar beni bulunca hızla elimi çektim ama suratına yayılan ukala sırıtmaya bakılırsa görmüştü.

Allahtan aptal kitap karakterleri gibi yanaklarım kızarmıyordu.

Ama biraz sıcak mı oldu burası? Ve o ara garson belirdi yemeklerimizle. Tabağı önüme koyarken "S'il vous plaît mademoiselle, Bon appétit," dedi. Bende gülümseyerek "Merci," dedim. Allahtan onu demeyi biliyorum. Zeyd'in de yemeğini verdi ve başka bir isteğiniz var mı muhabbetinden sonra ayrıldı.

Zeyd'in bana yemeğinin üstünden kötü kötü baktığını fark edince gözlerimi ona diktim. Yine ne var? "Ne sırıtıp duruyorsun garsona?" dedi ukala ukala.

Gözlerimi belertip baktım ona. Ne diyor bu ya? "Ee karşımda bir mal olduğundan, insan görünce seviniyorum ne yapıyım?" diye omuz silktim. Bunu duymaktan pek hoşlanmamış olsa gerek ki gözlerini sinirle bana dikti. Şirince sırıttım. Benimle uğraşma, aptal Arkan.

"Balık hafıza mısın sen? Her defasında sana kim olduğumu hatırlatmalı mıyım?" diye sordu, kibri artık gözlerinden ses tonuna akmıştı. "Şu an 'sen benim kim olduğumu biliyor musun?' muhabbetini bende yapmak isterdim ama ortam uygun değil veliaht Arkan, daha sonra yaparız olur mu?" dedim umursamaz bir tavırla.

"Kim olduğumu anladığını düşünmüştüm, seni iki hamlede mahvedebilirim," dedi küstah tavırlarla. Ya ne demezsin. Ona doğru eğildim.

"Bak dostum, eşyalara fiyat, insanlara değer biçilir, sen bunu tersten yapıyorsun, sıkıntı oluyor."

Ses tonum ona hayat dersi verir gibiydi. Tabi anlayacak kapasite nerede. "Ne yani, şimdi kendini benim jant kapaklarımdan değerli mi buluyorsun, kendini satsan alamazsın o kapakları sen."

Ukala sözlerini işitince elim su bardağına gitti. Hızlı bir refleksle bardağı önümden alıp ulaşamayacağım bir yere koydu. Zeki çocuk.

"Sahi ne yaptın onları?" diye ekledi bu arada. Gözüm su bardağında kalmıştı. Ama tokat da atabilirdim belki.

"Sattım," dedim sırıtarak. Gözleri irileşince, "Dedim madem Arkan işimizi alıyor, bizde onun jant kapaklarıyla geçiniriz," diye ekledim.

"Dalga mı geçiyorsun benimle?" diye sordu inanamayarak. "Her neyse, sana bir saniye daha tahammül edebileceğimi düşünmüyorum, benden bu kadar," dedim masadan kalkarak. Yemeklere hiç dokunmamıştık bile.

"Boğazına durur inşallah," diye de ekledim ona sırtımı dönmeden. İçimde kalmasın boşuna.

Çıkışa doğru ilerlerken "Nereye?" diye seslendi arkamdan. Sen nerede yoksan oraya.

Ben restorandan çıkmaya bana yetişmişti. "Hey, dursana." Biraz hızlandım ve park yerini es geçip sokağa doğru gittim. Kolumdan tutunca ona doğru döndüm. "Elini kolunu sallaya sallaya gidemezsin, bu sana verdiğim ikinci şanstı," dedi ukalaca.

Kolumu elinden çektim. "Ben sana ikinci şans falan vermem, defol git başımdan," diye çıkıştım.

Bana doğru yaklaştı.

"Yemekten sonra bana gideriz diye düşünmüştüm."

İşte tam da yanlış şeyleri söyledin Arkan. Bardağı taşıran son damla nedir bilir misin? Merak etme öğreteceğim.

Bende ona yaklaştım, aramızda mesafe kalmayacak şekilde yaklaştım. Gözleri şaşkınlıkla büyürken sağ elimle sol bileğini kavradım ve onu kendime doğru çektim. Hemen ardından sağ ayağımı sol ayağının arkasına koydum. Tüm gücümle onu ittirdim ve tam da istediğim şekilde yere kapaklandı.

İşaret parmağımı kaldırdım. "Bu sondu Arkan. Bundan sonra ne sesini duymak ne de yüzünü görmek istiyorum!" dedim sonra arkamı dönüp oradan uzaklaştım. Aslında şanslı çocuktu. İçimden ona tekme atmak gelmişti.

Şöyle kendi etrafımda bir tur dönüp ayağımla tam göğsünün orta yerine bir tekme atsaydım içim anca soğurdu. Hay senin giydiğin elbiseye diye kızdım kendime. Bununla tekme mi atılır?

Neyse bu da ona yeterdi.

Bünye alışkın değil zaten.

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

4.3K 503 13
Yüzüme çarpan hava ile uykum da açılmış, yere ve oynayıp durduğu ellerine bakarak yürüyen Beste'nin ne söyleyeceğini merak etmeye başlamıştım. "Dökül...
192K 15.8K 76
"Kuyruklu yıldızlar vardır; yetmiş yılda bir yaklaşır dünyaya... İnsan ömrü boyunca ya bir defa görür ya hiç... Ben o kuyruklu yıldızı gören şan...
8.1K 686 27
Bakü'den büyük umutlarla Istanbul'a gelen Sofya'nın hayatı , görme engelli Umut'la tanıştıktan sonra tamamen değişir. Onları ne bekliyor olabilir si...
1.5M 48.1K 39
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...