GÖKKUŞAĞINA SAHİP GECE

By ftmnreker

1.7K 347 473

Herkes kötü yaşanmışlıklara ev sahipliği yapan bir hayata sahipti. Herkesi birbirinden ayıran şey; kötü yaşan... More

Sıfır.sıfır
güneşe aşık gece;
çaresizliğe kafa tutan şirine;
geceyi andıranlara;
geceye kızanlara;
gömülen yaşanmışlıklar;
sevilen zamansızlıklar;
ihtimallerin güzelliği;
dürtülerin yönlendirmesi;
zıt kutuplar dünyaya karşı;
tuhaf çekim yasaları;
tatlı bir tesadüf;
ufak sevinçler;
birtakım itiraflar;
hatır kahvesi;

siyah anılar koleksiyonu;

128 26 44
By ftmnreker

 Gece Sözmen;

Dakikalar ardı ardına yürüyüp giderken odadaki sessizlik yerini korumaya devam ediyordu. Ben oturduğum deri koltukta iyice geriye kaymış, boşlukta kalan ayaklarımı sallayıp kendi kendime gülümsüyordum. Savaş, yandan yandan bana bakıp üç dakikada bir göz deviriyordu. Umut ise hiçbir tepki vermeden ikimizin arasında gezdiriyordu bakışlarını. 

"Sessizliği sevmiyorum." dedim ayaklarımı sallamaya devam ederken. "Hem ben buraya susmaya mı geliyorum? Ne kadar değişik tiplersiniz siz."

Umut gülerek bana baktı ama cevap vermedi. Onun yerine Savaş; "Sen çok normalsin sanki. Bir de bize değişik diyor." diyerek verdi cevabımı.

"Ne anormalliğimi gördün?"

"On yedi tane kakaolu süt aldın!" dedi ani bir çıkışla. Bu çıkışı şaşkınlıkla dudaklarımı aralamama  neden olurken; "Ve hepsini içeceksin." diyerek bitirdi cümlesini. 

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmama rağmen, ufak bir kıkırtı kaçmıştı. "Bak, o sütlerde gözün varsa beraber içebiliriz." 

"Ben süt içmem." dedi kaşlarını düzeltmeden. "Hele kakaolu, muzlu, çilekli, asla!"

"Ama sen çok büyük konuşuyorsun." derken hala gülüyordum. Omuz silktiğinde, gülmemi kesip gözlerimi ona diktim. "Savaş?"

"Hı?"

"Bir gün sana süt içireceğim." dedim kocaman bir gülümseme eşliğinde. "Hem de kakaolu, muzlu, çilekli..." Kafamda canlanan görüntü gülümsememe daha canlı bir görüntü katıyordu. Savaş'ı elinde kakaolu sütle düşündüm bir an. Pipeti dudaklarının arasına sıkıştırmış, keyifle yudumluyor sütü. Güzel bir görüntü olabilirdi... Gülmemek için yanağımın içini ısırdım sertçe. 

"Şirine." dedi ciddi bir şekilde. "Sen gerçekten kafayı yemişsin."

Umut gülerek bize bakmaya devam ediyordu. "Ya sen nasıl doktorsun? Benim seansımda bunun ne işi var? Çıkarsana şunu." dedim parmağımla Savaş'ı işaret ederek.

Savaş mümkünmüş gibi kaşlarını biraz daha aşağı indirip; "Sensin bu." dedi. "Çıkmayacağım ben. Senin seansını sabote etmek istiyorum."

O an aklıma düşen fikirle sırıttım. Şu dakika Savaş'a sarılsam tepkisi ne olurdu acaba? Hiçbir şey söylemeden kollarımı sıkıca sarsam boynuna, beni iter miydi? Bu saçma fikrimi hemen yok edip sırıtışımı yüzümden sildim. "Bu gitsin." dedim Umut'a bakıp Savaş'ı işaret ederek.

"Bu sensin." dedi Savaş sinirle. 

"Gitsin bu ya! Bunu burada görmek istemiyorum. Bunun benim seans saatimde burada ne işi var? Çıkar bunu odadan. Bu gitmezse, ben giderim. Hoş, ben gitsem de bu peşimden geliyor da, neyse." dedim art arda kelimeleri sıralayarak. Bilerek yapıyordum. Bundan hoşlanmamıştı ama ben buna karşılık verdiği tepkiyi sevmiştim.

"Bak!" dedi dişlerinin arasından. "Bu deyip durma bana."

"Bu bana emir veremez Umut, yani Umut Bey. Ya da doktor, Umut ağabey falan. Her neyse, gönder bunu."

"Hasbinallah!" 

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Çok güzeldi. Bakın, yakışıklı demiyorum. Güzeldi. Nefes kesen bir güzelliği vardı. Kaşı, gözü, ağzı, burnu, saçları, elleri... Çatık kaşlarına sebep olan nedensiz öfkesi bile güzeldi. Onu öyle yerleştirmiştim ki kalbime, çıkması mümkün değildi. Nasıl olurdu da, birini görür görmez kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atardı insanın? Ben nasıl olmuştu da birkaç saniye içerisinde beynimden vurulmuşa dönmüştüm? 'İlk görüşte aşk mı olur ya? Saçmalık!' diyen Gece'ye ne olmuştu? 'Birini gördüğünüz an aşık olamazsınız, sadece beğenidir o.' diyen Gece nerelerdeydi? Ben değil miydim, 'İlk görüşte aşk dediğiniz şey, halk uydurması.' diye dalga geçen? Ne olmuştu şimdi? Adamı görür görmez kalbimde heyelan meydana gelmiş, toz toprak içinde kalmıştı tüm benliğim. Etkisi hâlâ sürüyordu. Öyle bir etkiydi ki bu, sona erecek gibi değildi. Sona ermesini istediğimden emin de değildim zaten.

"Çocuklar." dedi Umut birden aramıza girip. "Bundan sonra seanslarınızı ortak yapacağız. İkinizi aynı saatte alacağım." 

Gözlerimi iyice açıp; "Bunun etik olduğundan emin misin?" diye sorduğumda güldü. 

O cevap vermeden cevap veren Savaş, "Bana uyar." dediğinde şaşkınlığım daha da arttı. Bu çocuğun tek sorunu öfkesi değildi. Bu çocuk, başlı başına dengesizdi. Ve ben dengesiz bir aşk ile sınanıyordum. Yine de vazgeçmeyi düşünmedim. 

"Ne oldu?" dedim Savaş'a bakmaya devam ederken. "Benden ayrı kalamıyorsun değil mi?" 

Yüz ifadesi değişmedi. Öyle, ifadesiz bir şekilde saniyeleri dakikalara çeviren bir bakışma yaşadık. Sonra dudaklarını yavaşça araladı ve; "Aptallığına daha çok şahit olup daha fazla şükretmek istiyorum." dedi gayet sakin bir ses tonuyla.

"Üzdün." diye mırıldandım dudağımı büzerek. Ama üzülmemiştim. Hatta aksine, onunla uğraşmak ve onun da benimle uğraşması hoşuma gidiyordu. 

"Sen üzülmenin ne demek olduğunu biliyor muydun?" diye sordu hiç tereddüt etmeden. 

Birkaç dakika süren bir sessizlik oldu odada. Umut'un yüz ifadesi değişmişti. Gergin duruyordu. Savaş'ın yüzünden hiçbir şey okuyamıyordum. Savaş, Savaş'tı işte. Ben ise bir anda gelen sorunun içimde meydana getirdiği kuvvetli rüzgarları bastırmaya çalışıyordum. Sonra gülümsememi yüzümden silmeden, "Evet." dedim. "Biliyorum tabii." 

Biliyordum elbette. Üzülmenin ne demek olduğunu bilmeyecek kadar kusursuz bir hayata sahip değildim. Öyle bir hayata sahip olan insanların olduğundan da şüpheliydim. Herkes üzülürdü. Herkes üzülmenin ne demek olduğunu bir şekilde öğrenirdi. Ben de öğrenmiştim. Ben de biliyordum ama dışarı yansıtmıyordum. Çünkü, hayat üzülerek yaşamak için fazla kısaydı. Ben üzüntülerime sebep olan olaylardan ders çıkarıp tek tek hepsinin üzerine mutluluk ekmiştim. Beni üzen olayları zihnimin kilitli odacıklarından birine itip üzerine toprak atmış, sonra o toprağa çiçek ekip her gün sulayarak zihnimde kocaman bir çiçek bahçesi inşa etmiştim. 

"Bak sen." dedi Savaş, cevabıma karşılık olarak. "Şaşırdım. Sadece gülmeyi biliyorsun sanıyordum."

Derin bir iç çekip yeniden gülümsedim. "Herkes üzülmenin ne demek olduğunu bilir ama bazıları benim gibi bilmemezlikten gelir." 

"Eline ne geçiyor?"

"Gülümsüyorum."

"Gülümseyince eline ne geçiyor?"

Sabırla bir nefes daha çektim içime. "Gülümsemek, insanın yükünü hafifletir. Sen de bir ara dene istersen." 

Omuz silkti. "Palavra." dedi göz devirip. 

Kafamdaki listeye bir madde daha ekledim: Savaş'a gülümsemenin hayatı güzelleştirdiğini itiraf ettir. Bu biraz zor olabilirdi. Çünkü Savaş, bunu kabullense bile itiraf edecek biri değildi. İnatçıydı. Dik başlıydı. Gururundan asla ödün vermeyeceğine yemin edebilirdim. Huysuzdu. Kendi doğrularından başka doğru kabul etmezdi. Ama ben, Gece'ydim. O Savaş ise ben de rengarenk yıldızlara sahip Gece'ydim. Ve yemin ederim, bir gün onun karanlık dünyasına yıldızlarımı serpip her yanını aydınlatacaktım. 

Sadece birkaç gün içinde onun kişiliği ile ilgili çok şey öğrenmiştim. O ise benim sadece iyimser olduğumu biliyordu. Kafamdaki liste anında bir madde daha çoğaldığında gülümsedim. Savaş'ı, keşfetmesi için iç dünyana çek! 

Odada oluşan sessizlik rahatsızlık vermeye başladığında, hafifçe öksürerek Umut'a baktım. "Ee, soru falan sorman gerekmiyor mu?" 

Güldü. "Soracağım." dedi, kafasını hafifçe yana eğip. "Ama cevap alabilecek miyim kısmını düşünüyordum."

Omuz silktim. "Tamam, sor. Bu defa cevaplayacağım." Sıkılmıştım. Bir şeyleri, üstü kapalı bir şekilde anlatarak kurtulabilirdim bu tedavi denilen lanetten. "Zaten iyimserliğim yüzünden deli muamelesi görmek canımı sıkıyor."

"Delisin." diyerek konuşmanın ortasına giren Savaş'a dil çıkardım. 

"Sensin deli."

Kafasını beni ciddiye almadığını belirten bir şekilde sallayıp göz devirdi. Her hareketi ile biraz daha ona çekilmem normal miydi? Yoksa, bu konu için de ayrıca tedavi olmam gerekir miydi? Bunu bir ara Umut'a sormak üzere geri plana ittim. 

"Öncelikle, ikinize birbiriniz hakkında kısaca bir bilgi vereyim." dediğinde yerimde dikleştim. Birisi, başka birine hakkımda bir şeyler söylediği zaman istemsiz bir şekilde geriliyordum. Bu durumdan hiç haz etmiyordum. Sadece, neden burada olduğumu söyleyecek başka bir konu hakkında bilgisi yok.  Kendim ile ilgili her şeyin benim tarafımdan dışa aktarılması gerektiğine inandığım için başkalarının bu konuya müdahil olmasından hoşlanmıyordum ama iç sesim haklıydı. Sadece neden burada olduğumu söyleyebilirdi. Hakkımda başka bir şey bilmiyordu. 

"Hayır." dedi Savaş birden. O da benim gibi oturduğu yerde dikleşmiş, öfkeli bakışlarını Umut'a çevirmişti. "Bizimle ilgili olan konuları, biz dile getirebiliriz. Sen sadece mesleğinin gerektirdiği soruları sor."

"Oha!" dedim bir anda kasıtsız bir şekilde tepki vererek. "Ortak bir noktamız var."

Bakışları Umut'tan ayrılıp beni bulurken hiçbir şekilde mimik oynatmıyordu. "Şaşırtıcı." 

Umut, aramızda başlamak üzere olan atışmayı keserek araya girdi. "Tamam. O halde, birbirinize dönün ve kendiniz hakkında kısaca bilgilendirin birbirinizi."

Ben gülümseyerek Savaş'a dönerken Savaş da kısa nefesler alıp bana döndü. "Bu durum gitgide sinir bozucu bir hal almaya başlıyor." diye mırıldandı bana bakarken. "Terapi mi izdivaç programı mı belli değil."

"Bunu isteyen sendin." dedim gülümseyerek. "Mızmızlanma."

"Ne söyleyeyim ben şimdi?" diye sordu göz ucuyla Umut'a bakıp. Umut cevap olarak omuz silktiğinde yeniden bana döndü. "Savaş Yener. Yirmi yaşındayım, hukuk birinci sınıf öğrencisiyim. Öfke kontrol problemim olduğu için buradayım."

"Hukuk mu okuyorsun?" diye sordum şaşkınlıkla. 

"Evet." 

"Güzel." diye mırıldanıp oturuşumu rahat bir hale getirdim. "Gece Sözmen. On sekiz yaşındayım, lise son sınıf öğrencisiyim, açıktan okuyorum. İyimserliğim annemi endişelendirdiği için buradayım."

"Annen de senin kadar tuhaf yani?" dedi şaşkınlık olmayan bakışlarını benden çekmeden. 

"En az benim kadar." dedim kıkırdayıp.

"Hem, senin liseyi bitirmiş olman gerekmiyor mu? On sekiz yaşındaysan, nasıl lise sonda oluyorsun?"

"Bir yıl bırakmak zorunda kaldım." 

Kaşlarını havaya kaldırdığında, kocaman gülümsedim. Gülümsememin nedenini anladığı an kaşlarını yeniden çatıp her zamanki haline döndü. "Neyse."

Umut, "Güzel." dediğinde ben hâlâ yüzümde kocaman bir gülümseme ile duruyordum. "Gece, ilk olarak sana sormam gereken sorular var. Savaş hakkında neredeyse her şeyi biliyorum zaten."

"Çok mu uzun zamandır geliyor?" diye sorduğumda, Savaş dönüp bana kısa bir bakış attı. "Hayır." dedi yeniden Umut'a döndüğünde. "Ağabeyimin arkadaşı olduğu için her boku biliyor." 

Şaşırmıştım ve bunu muhtemelen yüzüme yansıtmıştım ama bir şey söylemediler. Umut yeniden konuştuğunda, bakışlarımı Savaş'tan çekip ona kilitledim. "Öncelikle şunu sorayım: Üniversite sınavına hazırlanıyorsun, değil mi?" Başımla onayladığımda, devam etti. "Güzel. Senin için bir program da yapmamız gerekecek. Anneni bu denli endişeye sürükleyen sebepler yüzünden okula ara verdin, değil mi? Bir yıl geciktin zaten. Daha fazla gecikmemen için sıkı bir ders çalışma programı hazırlayacağız ve sen ona uyacaksın."

Gözlerimi kırpıştırarak ona bakmaya devam ettim. Okula ara verme sebebimi tahmin etmesine şaşırmamıştım, bu kadar hızlı ve aynı zamanda bu kadar akıcı konuşabilmesine şaşırmıştım. Şaşkınlığımı üzerimden attığımda, "Tamam." dedim. "Bana uyar."

Gülümsedi. "Şimdi, bana bu olayların nasıl başladığını anlat."

Yeniden dikleştim. Savaş da, merak dolu bakışlarını bana çevirmişti ama hemen sonra bambaşka bir noktaya bakmaya başladı. Umut ise tam gözlerimin içine bakıyordu. Anlatacaktım. 

Kaçmam gereken bir şey yoktu. Ben tüm o olayları yaşamıştım. Yaşadığım gerçeklerden kaçamazdım ve dile getirmek, onları yeniden yaşayacağım anlamına gelmezdi. Hepsini atlatmıştım. Şimdi de, atlattığımı kendime ispat edecektim.

Sadece bu kadar. Anlat Gece, anlat ve kurtul içinde bir yerlerde koleksiyonunu yaptığın siyah anılardan. 

Continue Reading

You'll Also Like

77.5K 7.2K 32
Gerçek ailem kurgusu!!! Hep iyi kız tarafından okuduk hikayeleri. Kız iyi niyetiyle yaklaşır ancak ailesi hep ona karşı kötüdür. Karıştırıldığı kız k...
220K 9.2K 60
Köyde geçen bir aşk hikayesi... O bir inci tanesiydi; Dışı dillere destan bir güzel... Naîf kırılgan ve nârin... Köy kurgusu ve abimin arkadasşı konu...
125K 8.9K 25
Kızının varlığından bile haberdar olmayan iki baba ve babasının kim olduğunu bilmeyen bir kız.
522K 31.2K 32
ablasına yazacakken yanlışlıkla dünyaca ünlü boksöre yazan Ahu 💋💋 Herşey kurgu gerçek hayatla bağlantısı yoktur.