fire and blood • malik

By carmenfkahlo

158K 12.4K 6.4K

Yüzyıllardır güney toprakları ve ejderhalara hükmeden, ilk insanların soyundan gelen Malikler kuzeydeki krall... More

I| northern fugitive
II| dinner at sunset
III| the sadness of winter roses
IV| bloody gift
V| hot beauties
VI| night escape
VII| mercy and betrayal
VIII| little cabin in the woods
IX| the dragon prince
X| price
XI| brownland
XII| the king is back
XIII| love is weakness
XV| red
XVI| we always alive
XVII| cruel man
XVIII| gods
XIX| blind eyes
XX| snowflakes
XXI| north is here
XXII| you're a wolf
XXIII| peace, feast and dance
XXIV| powerful women
XXV| first day of the tournament
XXVI| down the cliff
XXVII| the queen of love and beauty
XXVIII| pride
XXIX| between fireflowers
XXX| dream syrup
XXXI| dead message
XXXII| dance of dragons
XXXIII| falling snowflake
XXXIV| king in the north
XXXV| cold death
XXXVI| betrayal
XXXVII| the lion's claw
XXXVIII| first judicial
XXXIX| kissed by fire
XL| green eyes
XLI| changing game
XLII| the dragon always comes for you
XLIII| poverty
XLIV| survivor
XLV| shame
XLVI| life and death
XLVII| love is sacrifice
XLVIII| new toys
XLIX| where is your god
L| together
LI| tattoo
LII| taste of ashes in your mouth
LIII| snake and black wolf
LIV| uri
LV| fighting to death
LVI| the price of the facts
LVII| three months
LVIII| fear
LIX| plans on azul island
LX| fire and blood [I]
LXI| fire and blood [II]
LXII| ashes of burning bodies
LXIII| preparations for the new war
LXIV| political behavior
LXV| towards the tear river
LXVI| burn them all
LXVII| victory or defeat
LXVIII| immortal man

XIV| city rumours

3.5K 192 74
By carmenfkahlo

Medya/Thomas 👅🔥

KILLIAN

Jones kardeşler Umi şehrinin limanlarından birinde sarhoş balıkçılar ile zaman geçiriyorlardı. Sadece Hook balıkçılarla zaman geçiriyor denilirse daha doğru olabilir. Thomas Jones' in, ilgisini bacaklarının üzerindeki fahişeden çekebilmesi imkansızdı.

Thomas fahişenin bacaklarını aralayıp elini incecik tüllerden içeri soktuğunda fahişeden yükselen iniltiler arttı ve bu da Hook' un biraz daha sinirlerini bozdu. Kardeşinin tüm bunları yanında yapmasından nefret ediyordu.

"İğrenir gibi bakma Hook. Bir korsanın en sevdiği şey deniz ve fahişe değil midir?"

Hook, uzun vakittir kendisine dertlenen balıkçı adama sonunda dikkatini vererek "Para uğruna varlıklarını satan insanları mı sevmeliyim?" dedi.

"Eh, fahişeler olmasa çıkacak kaosu düşünebiliyorsundur."

Hook umursamazca omzunu silkti. Balıkçılardan sıkılmıştı artık. "Sorun kadınlarda değil yaşlı adam. Eğer erkekler siklerini tutabilse fahişesiz ve kaossuz bir dünya olabilir."


"Erkekler ve sikini tutmak mı?" Yaşlı balıkçı kirli ve çürük dişlerini sergileyecek büyüklükte bir kahkaha atıp ardından cebindeki bir bakırı ileride bekleyen fahişelerden birine gösterdiğinde fahişe arsız gülüşler ile balıkçının yanına geldi.

"Sik nasıl tutulurmuş göster ona kızım." Esmer fahişe kahkaha atarak yaşlı adamın önünde diz çöktüğünde Hook' un midesi daha fazlasını kaldıramayacaktı. Oturduğu kayadan ayağa kalkıp kardeşine döndü.

"Thomas, gidiyoruz." Thomas onu duymamıştı bile. Hook derin bir iç çekerek kardeşinin üzerindeki fahişenin saçlarını eliyle kavradı ve kızı yere fırlattı. Kızın acı çığlığı, beraberinde kanı getirmişti.

"Ne yapıyorsun?" dedi Thomas öfkeyle.

Hook avuç içleri kanayan fahişeye "Kaybol. Seni öldürmem vaktimin birazını bile almaz." dediğinde genç kız anında yok olmuştu.

"Bunu yapmandan nefret ettiğimi biliyorsun kardeşim." Thomas ağabeyine ters bakışlar göndererek oturduğu ahşap kasadan kalktı. Hook' un cevap vermeyeceğini anlayan Thomas derin bir iç geçirdi ve yine konuştu. "Pekala. Nereye gidiyoruz?"

"Fırtına Kalesi' ne."

Ancak soruyu cevaplayan Killian Jones değildi.

Jones kardeşler sesin geldiği yöne döndüklerinde kraliçenin muhafizlarından biri ile karşılaştılar. Muhafız kahverengi aygırından inme gereği duymadan bıkkın bir halde konuşmaya başladı. "Kraliçe Regina sizi kaleye çağırmam için gönderdi. Konu oldukça önemliymiş, geç kalmasanız iyi olur."

"Kraliçe neden bizi istiyor ki?"

Thomas' ın sorusu, Hook' un "Birazdan kaleye doğru yola çıkacağız." demesi üzerine havada kalınca Thomas tekrar gözlerini devirdi.

Muhafız başını onaylar anlamda salladıktan sonra atını mahmuzlayarak uzaklaştı. Hook ve Thomas bir balıkçının yardımı ile -tehdit ve şantaj da sayılabilir- kendilerine birer aygır buldular. Atlarını mahmuzlayıp kaleye doğru yola çıktıklarında başlangıçtan beri homurdanıp duran kardeşinin sesine kulak verdi.

"O kadının kölesi gibi davranıyorsun. Korsanlar kendilerinin kralıdır Hook. Unuttun mu? Denizlerdeki-"

"Regina bizim kraliçemizdir."

"Regina senin kraliçen."

"Ben Regina' ya bağlıyım. Sen ise bana."

"Öyle mi? İstesem-"

"Bensiz iki gün bile yaşayamazsın Thomas. Kapa çeneni artık."

Hook zekiydi. Thomas ise düşüncesiz. Kimse Thomas' ın da zekasına laf edemezdi ancak genç korsan her adımını anlık duyguları ile attığı için Hook onun çok kolay bir şekilde öldürüleceğini biliyordu. Kardeşinin hayatını birçok kez kurtarmıştı.

Uzun süren sessizlik sonunda Thomas yine düşüncelerini kendine saklayamadı.

"Anlayamıyorum. Sen, Regina ve Zion... Korsandınız. Regina bu yoldan geldi ve şimdi olanlara bak. Güçten başka arzuladığı bir sik olmayan leydiye dönüştü."

"Regina sadece intikam istiyor. Geçmişi bu işe karıştırma."

"Sen de geçmişi unutma. Regina senin elini aldı Hook. Hala onun ayaklarına kapanıyorsun."

Hissiz mavi gözleri dizginleri tutamayan kancasına kaydı. Bu ölümcül sivri metale öyle alışmıştı ki, bir zamanlar orada bir el olduğunu hatırlamıyordu bile. Ayrıca o elin bizzat sevdiği kadın Regina tarafından alınmasını... Hafızası korkunç anılarının çoğunu karanlıkta bırakıyordu. Ama Thomas sayesinde her şey yeniden gün ışığına çıktı. Elinin alındığı gün ve Zion... Tekrar hatırlamıştı korkusuz ejderhayı.

"Tüm denizleri fethedebilecekken lanet orospunun köleleri gibi şehirlerden şehirleri geziyoruz. Ne uğruna?! İntikam. Bizim gücümüz denizlerde Hook. Ve ejderhaları durdurabilecek hiçbir şey yok. Ejderhalarla savaşamayız."

"Jolly Roger' ı al ve siktir git öyleyse. Siktir git, düşlediğin denizleri fethedip karaları yağmala, kadınlara tecavüz et, altınlarla beraber uyuyup altın sıç." 

"Bunu başaramayacağımı düşünüyorsun değil mi?" Thomas aygırını durdurduğu için Hook da durdu. Kardeşinin gereksiz yere gurur yapması onu çileden çıkarıyordu.

"Sürmeye devam et Thomas."

"Hook-"

"Sürmeye devam et Thomas."

Öfkeleniyordu ve Thomas, Kaptan Hook' un asla öfkelendirilmemesi gerektiğini bilirdi. Hook' un öfkesi ölümcül bir fırtına gibi olurdu çünkü. Hızla gelir geçerdi ama ardında bıraktığı tek şey yıkım ve ölüm olurdu.

Zorlu yolculuğu atlattıktan sonra hiç vakit kaybetmeden kraliçenin yerini öğrendi ve Thomas' ı kalede bırakarak tek başına bahçeye çıktı. Dediklerine göre Kraliçe Regina bahçede ok talimi yapıyordu ve dedikleri gibi onu talim yaparken buldu. Büyük adımlarla yanına varıp reverans yaptı.

"Gelmemi istemişsin."

Doğrulup kraliçenin güzel yüzüne baktı. Regina ise gözlerini hedeften ayırmıyordu. Yayında gerdiği oku serbest bıraktığında ok hedefin tam ortasından biraz daha aşağıya sabitlendi. Her zaman iyi bir okçu olmuştu zaten.

Hook, Regina ve Zion' la birlikte geçirdiği dönemde Regina zehirli okları ile olayların akışını inanılmaz değiştirirdi. Hook bunları çok iyi hatırlıyordu.

"Dişi ejderhanın evleneceğini duydun mu?" diye sordu Regina yeni bir ok alırken.

"Duydum."

"Onlara bir düğün hediyesi gönderdim. Zamanında ulaşacak."

"Sadece dişi ejderhaya mı?"

"Elbette Killian. Hepsine hediye verirsem zevkli olmaz."

"Bunu yapmak seni gerçekten mutlu edecek mi? Masum bir kız-"

"Masumiyete ne zamandan beri önem veriyorsun? İntikam intikamdır. Ve sevgiyle alınan intikam her zaman daha güçlüdür." Bu sefer okunu tam hedefin ortasına atmayı başardı.

"Beni bunları anlatmak için mi çağırdın?"

"Hayır, yeni haberlerim var." Regina sonunda yayını indirerek yüzünün tamamını Killian' a döndü. Kraliçenin kara gözleri adeta içini yakıyordu. "Büyük bir hazırlığa başla. Ne kadar asker ve altın gerekiyorsa al. Ulf' a gidiyorsun."

Şaşırdı. Ulf şehri Brownland' in en güneybatısında yer alan tehlikeli bir şehirdi. Tehlikeli olmasının nedeni de buradaki insanların gizemli ve çoğunun sihirbaz olmasıydı. Kara büyüye inanmazdı ama inanan çok insan tanıyordu. Regina da mı onlardan biriydi?

"Orada ne yapacağım?"

"Adı Gustavo Fring olan bir adamı zarar görmemiş bir halde bana getirmeni istiyorum."

"Neden bu adamı istiyorsun?"

"Çünkü bu adam bizim başlangıcımız olacak Killian." diyen Regina heyecanla Killian' ın elini tuttu.

"Yakında... Çok yakında dilediğimiz her şey tek tek gerçek olacak." 

RHOSLYN

Tanrı Korusu' nun her türlü yeşil ağaçları arasında, ahşap iskelenin en ucunda, denizden ayırmadığı gözleri ile dua ederken gerçekten yakın mıydı tanrısına? 

Kuzeyin kudretli Beyaz Tanrı' sı...

Burada hiç önemi yokmuş gibi görünüyordu. Yoksa tanrılar sadece belli bir bölgeye mi hitap ederdi? Rhoslyn' in babası her zaman tek gerçek tanrının Beyaz Tanrı olduğunu, diğer sözde tanrıların ise sadece birer uydurma olduğunu anlatırdı. Güney de tek gerçek tanrının Işık Tanrısı olduğunu savunuyordu. Peki hangisi gerçekti?

Kuzeye duyduğu özlemi, gerçeği kabul etti. Babasını özlemişti. Annesini, tatlı Michael'ı, hatta kendisinden nefret eden Laurie' yi bile... Yumuşak kar tanelerini, çocuklarla yapılan kartopu savaşlarını, sonsuz mavilikteki kış güllerini ve buna benzer her şeyi özlemişti. Çok yakında ise geri döneceğini biliyordu. Tüm bu özleme rağmen gitmek istememesi bambaşka bir konuydu zaten... Mavilikteki gözleri açıkta kalan kollarına kaydı. Her bir yanı morluklar içindeydi. Dizlerindeki yaralar durmadan kanıyordu ve bunun sebebi birkaç gündür devam etmekte olan kılıç talimleriydi. Düşündüğünün aksine bedeni öğrenim süreci boyunca çok fazla hırpalanıyordu -üstelik henüz ahşap kılıçlarla eğitim alıyordu- ama hiçbir anında sesini çıkarıp pes etmemişti. Düştüğünde ya ayağa kalkarsın ya da üzerine basıp geçerler minik kuş, demişti kılıç ustası Sör Tarlo Payne. Malik Hanedanı' nın kuruluşundan beri sadık olan Payne Hanesi' nin altmışlı yaşlarında olan bu yaşlı adam geçen yıllara rağmen gücünde bir azalma yaşamamış ve yeteneklerini kanıtlayarak krallığın kılıç ustası makamına kadar varmıştı. Tarlo Payne' nin dediğine göre Zayn Malik' in eline ilk kılıcını veren ve bugüne kadar oluşan yeteneklerinin sebebi kendisiymiş. Değişik fakat oldukça ilgi çekici bir adamdı. Rhoslyn bu adamı seviyordu.

Ilık rüzgardan derin bir iç çekerek arkasına döndü. Daha fazla dua etmek istemiyordu. Odasına gidip biraz dinlense iyi olacak yoksa yara içindeki titreyen bacakları daha fazla onu ayakta tutamayacaktı. İskeleden sonra Tanrı Korusu' nu da ardında bıraktı ve Ejderha Kalesi' nin büyük, görkemli bahçesinde yoluna devam etti. Normal zamanlarda yanında kendisini korumak için Sör Louis oluyordu ama -ki buna hiç gerek duymuyordu- neyse ki dua etmeye giderken onu yalnız bırakacak kadar nezaket gösterebiliyordu.

Kayısı ağaçlarının olduğu geniş yoldan geçerken gökyüzünde kendisine doğru hızla gelen ejderhayı farketti. Bu ejderha Anghrist olsa telaş yapmayabilirdi ama gözlerinin önündeki, Prenses Safaa' nın siyah-mavi pullara sahip ejderhası Darci' den başkası değildi. Rhoslyn olduğu yerde durdu. Sanki hareket etmesi için varolan kasları yok olmuş, gitmişlerdi.


Darci yeri titretecek şiddette toprağa ayak bastığında Rhoslyn de titredi ve sırtını ağaca yasladı. Daha önce Anghrist dışında hiçbiri ile bu kadar yakın olmamıştı ve korkuyordu. Bu devasa büyüklükteki öfkeli ejderhanın ne sorunu vardı ki kendisiyle?

Darci öne doğru bir adım ilerlediğinde Rhoslyn korku dolu bir çığlık attı ama kendi çığlığı önüne bir kalkan gibi geçip Darci' ye korkunç kükremesini gönderen Anghrist' in sesinde kaybolmuştu. Kulaklarını uğuldatan sesler başını döndürdü ve yaralı dizlerinin üzerinde buldu kendini. Korkudan tüm bedeni titriyor ve bunu durduramıyordu. Sadece tek bir saniyede Darci' nin ateşinde kül olacağını düşünmüştü.

Anghrist ejderha kardeşine bir kükreme daha gönderdi. Ardından iki ejderha da havalandı ve gökyüzünde ayak pençelerinin yardımıyla kavga etmeye başladılar. Tüm krallık, sesleri duyuyor olmalıydı.

"Rhoslyn, iyi misin?" Zayn Malik yanındaydı. Diz çökerek sıcak ellerinden birisini Rhoslyn' in yanağına değdirdi. "Üzgünüm, bazen ne yaptıklarını bilmiyorlar."

Sorun olmadığını göstermek istermiş gibi samimi bir şekilde gülümsedi ancak Rhoslyn üzerindeki bu felç edici duyguyu hala atamamıştı. Derin nefesler alarak kasılan bedenini gevşemeyi denedi.


"Beni öldürecek miydi?" dedi zar zor.

"Biz istemediğimiz sürece insanları öldürmezler. Sadece sıkılmış olmalı."

Kendisini oyuncak gibi hissetti... Ve Anghrist. Anghrist olmasaydı olacakları hayal edemiyordu bile.

"Ejderhan iyiki var."

Bu sözler üzerine Zayn Malik' in tebessümü büyüdü. "Anghrist seni herkesten korur. O çevrendeyken kimseden korkmana da  gerek yok. Diğer ejderhalardan bile."

İki çift göz, gökyüzünde kavga etmeyi kesen ve daha da uzaklara uçan ejderhalara kaydı.


"Darci de Anghrist kadar güzel." diye itiraf etti genç leydi. Güneşin altında ışıldayan mavi pullar sonsuz denizler kadar harikaydı.

"Kimse Anghrist kadar güzel olamaz." dedi kendini beğenmiş Zayn. "O hepsinden güzel ve güçlü."

"Çok eminsin."

"Kime sorsan bunları söyler."

Zayn Malik ayağa kalktı ve Rhoslyn' in ellerinden tutarak onu da ayağa kaldırdı. Bunu yaparken Rhoslyn dizleri acıdığı için istemsizce yüzünü buruşturmuştu.

"Belki de şu kılıç olaylarına ara vermelisin." demişti kızın bedenini inceleyerek.

"Asla."

"Çürük içindesin."

"Önemi yok. Zaten kuzeye döndüğümde elime kılıç vermeyecekler. Vaktimi dolu geçirmek istiyorum." İkisinin de bir anda tüm neşesi kayboldu. Unutulan gerçekler yeniden gün yüzündeydi ve asla onları yalnız bırakmayacaktı.

"Ee... Düğüne sadece birkaç gün kaldı. Ne giyeceğinize karar verdiniz mi Leydi Rhoslyn?" dedi Zayn sahte bir kibarlıkla.

Zayn' in koluna girdi ve "Hayır, daha karar vermedim Prens Zayn. Sizce ne giymeliyim?" dedi abartılı bir leydi nezaketiyle.

"Leydime ejderha işlemeli kırmızı kumaşların yakışacağına eminim."

Rhoslyn küçük bir kahkaha attı. "Ejderha işlemeli? Tamam, istediğiniz gibi olsun. Sonuçta bir Malik evleniyor ve uygun giyinmek isterim."

"Mükemmel olacak." Birlikte durmadan yürümeye devam ediyorlardı. Durmadan ve durmadan...

"Bu akşam adaya gidebilir miyiz?" dedi Rhoslyn uzun bir sessizlik sonrası. Adaya her zaman gün içinde gitmişlerdi ve sadece ay ışığı altında tüm o güzel bitkilerin nasıl göründüğünü merak ediyordu.

"Üzgünüm, bu akşam olmaz. Yarın akşam gidebiliriz."

"Neden bu akşam olmaz?"

Zayn anlamsızca Rhoslyn' in yüzünü inceledi. Rhoslyn ise prensin bugüne kadar kimsenin onun kararlarını sorgulayan birisi olmadığı için böyle tepkiler verdiğini biliyordu. Üstelik bu sorgulara alışık olmamasına rağmen her zaman Rhoslyn' e açıklama yapardı. Şimdi olduğu gibi.

"Çünkü bir yere gitmem gerekiyor."

"Nereye?" Gülmemek için alt dudağını ısırdı. Çok eğleniyordu.

"Şehrin en iyi genelevine gideceğim."

Yüzündeki tüm neşe saniyesinde kayboldu ve kaşlarını çatıp prensin kolundan çıkarak kendisine eğlenir bir ifadeyle bakan ela gözlere döndü.

"Genelev mi?" Sanki dünyanın en mide bulandırıcı kelimesini söylüyor gibi tiksinçle çıkmıştı sözler dudaklarından. İnanamıyordu buna! Zayn Malik bu kadar alçak bir prens miydi?

"Evet, seni de götürebilirdim ama şehir tehlikeli."

"Benimle dalga geçiyor olmalısın."

"Hayır."

Öfkeyle ellerini yumruk yaptı. Nasıl onu bir fahişe yerine koyardı? Nasıl böylesine bir aşağılamada bulunurdu? Öfkeden gözleri dolmuştu. Prens biraz düşünceli birisi olsaydı iğrenç zevklerini kendine saklardı fakat Zayn Malik hiçbir zaman düşünceli bir insan olmamıştı zaten. Kendisine aptal gibi bakan bu piçin yüzüne atabildiği güçlükte yumruk indirmek istiyordu. Ama bu isteğine karşı koyarak sadece yanından gitmeye karar verdi. Daha iki adım atmıştı ki prensin büyük ellerinden biri onu durdurup tekrar karşısına geçirdi.

"Odama gitmek istiyorum."

"Yürüyoruz."

"Artık yürümek istemiyorum. Hem yorulmamalısın. Fahişeler yorgun prensler-"

"Beni ne sanıyorsun?" dedi Zayn gülerek. "Sadece gidip oranın pezevengiyle konuşmam gerekiyor."

"Neden?"

"Şehirde neler konuşuluyor öğrenmem lazım. Eh, bunu en iyi bilenler de fahişelerdir."

Zayn' in ne demek istediğini bir süre sonra algıladığında yüzünde bir gülücük belirdi ve rahatladığını hissetti. İçinde bir yerlerde böylesine sevinç duymasını sinir bozucu ve gereksiz bulmuştu. Prensin fahişelerle ya da bir pezevenkle ne yaptığı onu hiç ilgilendirmiyordu.

"Beni de götür."

"Olmaz."

"Neden? Birkaç fahişe görmek leydiliğimi lekelemez."

"Hayır Rhoslyn. Şehir senin için tehlikeli."

"Zayn Malik, ben kuzeyden buraya kadar tüm tehlikeleri atlatarak geldim. Unutuyor musun?" Rhoslyn unutamıyordu. Onlarca tecavüz tehlikesi, hırsızlık olayları, açlık, hastalık ve yolculuğunun belli zamanlarında kendisine eşlik eden insanlar... Hepsini uyumadan önce hatırlıyordu.

"İnan bana hala nasıl yaşayabildiğini aklım almıyor ama üzgünüm... Kalede kalıyorsun." 

ZAYN

Prens Zayn, Ejderha Kalesi' nin devasa kapılarının açılmasını beklerken sol tarafındaki Liam' a ve sağ tarafındaki Malik Hanesi' nin sancağını taşıyan Louis' e baktı. Hemen arkalarında ise beş muhafız daha bekliyordu. Kral Yaser, prensin ondan fazla muhafızı kendisiyle beraber götürmesi gerektiğini istemişti ama Zayn bunun tamamen gereksiz olduğunu söylüyordu. Louis ve Liam da dahil ardındaki yedi muhafız onun için fazlaydı bile.

Sabırsızca Blackfire' nin kabzasını tuttu, diğer eliyle ise gece karası aygırının dizginlerini sıktı. Kapılar sonunda açılmıştı.

Zayn ve muhafızlardan oluşan bu küçük kafile atlarını mahmuzlayarak yola koyuldular. Ejderha Kalesi' nin çevresini kaplayan ve şehre inene kadar devam eden ormana giriş yaptıklarında alışılmamış soğuk rüzgar adamların yüzüne çarptı.

"Her gün hava biraz daha soğuyor."

"Kış geliyor." dedi Sör Liam ciddi bir şekilde.

Kış geliyor, diye düşündü Zayn. Kış gerçekten geliyordu.

"Üstatlar gelecek kışın, son otuz yılda yaşanan tüm kışlardan daha zor geçeceğini söylüyor. Güneyde kartopu savaşlarının yapılacağını hayal edebiliyor musunuz?" dedi Sör Louis.

"Çıkacak olan savaş kartopundan da fazla olacak." dedi Zayn. Sesi rüzgar kadar soğuktu ve bir süreliğine Liam ile Louis' in sessiz kalmasına da neden olmuştu.

"Kuzeyin güneye gelmesi savaşı tetikleyecek gibi görünüyor. Hazırlık yapacak mıyız?"

"Babam -küçük ya da büyük- tüm sancak beyliklerimizi topluyor. Kuzey buraya gelene kadar elimizde mevcut bir ordu olmalı."

"Zayn, Malikler ejderhalara sahip. Ejderhalar varsa karadaki düşman asla kazanamaz."

"Kılıçlar savaşı kazanamayabilir. Fakat düşünen bir akıl her zaman kazanır. Kuzeydeki üstatların ejderhalar için araştırmalar yaptığına eminim."

"Ejderhaların zaafları mı var?"

"Herkesin zaafları vardır... Yine de ejderhaları alt etmek kolay değil. Üstelik Redland' deki Malikler de birkaç gün içinde buraya vardığında kuzey nereye geldiğini görecek."

"Redland? Oradakilerin gelmeyeceğini düşünmüştüm."

"Elbette gelecekler Liam. Zaten epey önceden düğün için onlara haber verilmişti."

Matarasından birkaç yudum sert Tomlinson şarabından içti. Şarap daha sıcak hissettirdiği için elindekini Liam' a uzattı. Liam da birkaç yudum aldı ve daha sonra matara Louis Tomlinson' un eline geçti. Yanında getirdiği diğer matarayı alan Zayn arkalarındaki muhafızlardan birinin eline fırlatıp "Aranızda paylaşın beyler. Hava gittikçe soğuyacak." dedi sıcak bir sesle. Sol taraftaki muhafızın teşekkür ettiğini duydu.


Harfleri uzatarak "Zayn." dedi Louis sinsi bir tebessüm ile. "Leydi Rhoslyn' i düğün gününde bir ejderhaya dönüştüreceğini duyduk."

Louis' ten farkı olmayan Liam, bunun üzerine susamazdı. "Bugün özel olarak terzi kadınlarla konuşmuşsun."


"Evet, ne olmuş?" Güneşin batmasına şükürler etti. En son kaç yıl önce yanakları alev almıştı?

"Hiçbir şey sevgili prensim. Ne olabilir ki?" Louis ve Liam gülüştüler.

"Yanına yaklaşamadığımız Anghrist kendi kanatları ile leydimizin yanına uçuyor." Zayn daha çok şarap içti. Delicesine kahkahalar atmak ve ağlamak istiyor, en yakın arkadaşlarının yanında ezik gibi hissediyordu. Utanç böyle bir şey miydi?

"Dert ettiğiniz buysa döndüğümüzde Anghrist' le eğlenmenizi sağlayabilirim." Sesinin sert çıkması için çabalamıştı.

"Yumuşak Prens gibi oldun dostum." diyen Liam' ın üzerine Louis cevap verdi. "Kimse Mendes kadar yumuşak bir prens olamaz. Sevgi dolu Ejderha Prensi' mizi aşağılama lütfen."

"Onun bugüne dek kimseyi öldüremediğini duydum. Tavşanın derisini bile yüzemiyormuş. Yumuşak parmakları sadece arp çalar ve küçük kız kardeşine şarkılar söylermiş."

Zayn elbette kuzey prensinin bu yönünü duymuştu. Tüm diyar dalga geçerdi bu hassas kalple. Zayn de alay ediyordu. Sert ve kaba adamlar ile dolu olan kuzey topraklarının veliaht prensinin bu kadar yumuşak olmasını oradaki kimse istemiyordur muhtemelen. Çünkü bir kral güçlü olmalıydı. Bir kral etrafındakilere korku salmalıydı ki, insanları ona hainlik yapamayacaktı.

Malikler her zaman korkutucu olmuştu. Yüzyıllar boyunca. Ama bazen Zayn oturup düşündüğünde, bir gün ejderhaların tamamen gittiği dönemde ne olacağını hayal ederdi. Malikler obsidiyen tahtı nasıl ellerinde tutabilirdi? Korku yerini cesarete bıraktığında insanlar hainlik peşinde koşacak ve Maliklerin elinde sadece çelikten silahlar olacaktı. Ateş değil.

Kimse bana hainlik yapamayacak, diye düşündü. Yapacak olurlarsa hepsini yakacağım.

"En azından çocuğun ulu kurdu var. Onu koruyacak güçte ve inan bana kimse bir ulu kurdu karşısına almak istemez. Babam ben küçükken, bir ulu kurdun çok kısa bir süre içinde insan bedenini paramparça edebildiğini anlatmıştı... Daha önce hiç ulu kurt gördün mü Zayn?" dedi Liam. Sorusu Zayn' in insanları yakma düşüncelerini dağıtmıştı.

"Hayır, hiç görmedim. Ama yetişkin bir ulu kurdun yetişkin bir at kadar büyük olduğunu biliyorum."

"Muhtemelen Mendesler gösteriş yapmak için kurtlarını da getirecek. Göreceğiz."

"Siktiğimin kurtları ejderhamı gördüklerinde ne yapacaklar merak ediyorum."

Korkudan altlarına sıçacaklar.

Şehrin ara sokaklarından merkeze doğru ilerlerken insanları gözlemlemeyi unutmamıştı. Sarhoş insanlarla doluydu yollar. Küçük çocuklar aç gibi görünüyordu. Kadınlar ise... Tanrı bilir. Acı içindeydiler. Ve neredeyse girdiği her üç sokaktan birinde hayvanlar gibi çiftleşen insanlar görüyordu. Onu görünce dizlerinin üzerine çöküp sevgisini gösterenleri de...

"Şehir boka batmış durumda." dedi Zayn. Açıkçası havada kötü bir koku da vardı. Rhoslyn' in buraya gelmemesi kesinlikle iyi olmuştu.

"Baban uzun bir süredir kalede değildi. Bazı işler geride kaldı."

"Bunun benim görevim olduğunu söylemek istiyorsun değil mi? Görevimi yerine getirmek yerine günlerce keyfime baktım."

"Prens ne isterse onu yapar." dedi Liam muhafız kimliğine bürünerek.

Ama Zayn içten içe hatalı olduğunu biliyordu. Kaç kere katılmıştı ki küçük konseye? Kalede olanları denetlemek krallığı yönetmek değildi ve şehrinde bile huzur yoksa güney topraklarına nasıl huzur verecekti?

Sıkıntılı bir iç çekip başka konuşma olmadan şehrin en iyi genelevine vardılar. Muhafızların atları kapıda kendilerini bekleyen hizmetçi çocuklar tarafından alındı. Zayn önde olmak üzere herkes elmaslar ve taşlarla süslü gösterişli kapıdan geçti. Genelevin sahibi pezevenk Lord Kevin Ball hemen girişte bekler bir halde duruyordu ve prensi görür görmez eğilmişti.

"Prensim... Tatlı evimi ziyaret ettiğiniz için nasıl mutlu olduğumu bilemezsiniz. Sizin için en güzel yemekleri ve tatlıları hazırlattım. Tabii ki kızları da." Kevin Ball doğruldu ve ellerini önünde birleştirdi.

"Kızların ilgimi çekmiyor Kev. Konuşacağımız yer hazır mı?"

"Elbette, lütfen gelin."

Zayn omzunun üzerinden etraftaki çıplak kızları açlıkla izleyen muhafızlarına baktı. "Ben gelene kadar herkes keyfine bakabilir."

Bunun üzerine Kevin Ball neşeyle ellerini çırpıp "Kızlar!" diye bağırmıştı. "Topraklarımızı canı uğruna koruyan muhafızlarımızı en iyi becerileriniz ile eğlendirin. Size güveniyorum."


Zayn' in yanından tek göğsü açık kalacak şekilde incecik bir tül giyen esmer fahişe geçti. Fahişe Zayn' e gözleri ile yalvarırcasına bakmıştı fakat Zayn' in de dediği gibi, onun fahişelerle asla işi olmazdı.

"Bu taraftan prensim." Zayn, Kevin Ball' ı yanında olacak sekilde takip etti.

Kevin Ball tıpkı üzerindeki kıyafetler gibi renkli bir adam sayılırdı. Uzun ve kaslı vücudunun üzerine göbek deliğine kadar V şeklinde gelen ve aşağı dökülen mor bir kaftan giymişti. Kaftanın üzeri altın iplikle işlemeler doluydu. Belindeki som altından yapılma kemerinin yanında, boynunu ince bir altın zincir ve bileklerini de zümrüt parçalarıyla doldurulmuş altın bilezikler süslüyor, abanoz ağacı kadar siyah saçları omzunun üzerinde bitiyordu. Güney  topraklarında nadir bulunan buz mavisi gözleri ile Kevin Ball kadınların hayalini süsleyecek derecede yakışıklıydı. Kendi fahişelerinin bile onun aşkıyla yandığı söylenirdi. Ama pezevengin aşkla işi yoktu. Aşk onun için, karısı Veronica Fisher öldüğünde bitmişti.


Kevin Ball alt tabakadan -hiçlikten- gelen bir insandı ve Maliklere yaptığı sayısız hizmetten dolayı lordluk unvanı ile bir kale kazanmıştı. Elindeki altınlarla bu genelevi açıp kısa zamanda en iyisine dönüşmüş ve Zayn' in en iyi muhbirlerinden birisi haline gelmişti. Çoğu lord Kevin Ball' a "Sonradan Görme" lakabını vererek asla ona güvenmediklerini belirtmişti ama Zayn şüphe duymaksızın Kevin' a güvenirdi.

Fahişelerini bile çok dikkatli seçer, kızlar dışarıya tek bir kelime taşıdığında Kevin' ın onlara neler yapacağını bilirdi. Bu sebeple Zayn rahattı.

Kimsenin olmadığı bir odaya geçtiler. Oda, diğer odalardan farklı olarak sadece bir masaya ve iki tane sandalyeye sahipti. Zayn ve Kevin yerlerini alır almaz "Ne öğrenmek istiyorsunuz prensim?" diye sordu pezevenk.

"Her şeyi. Neler konuşuluyor?"

"Şehir oldukça hareketli. Kızlarım gelen adamların hiç susmadığını söylüyorlar ve ne yazık ki haberler kötü prensim."

Zayn bıkkın bir iç çekerek oturduğu sandalyede biraz daha yayıldı.

"Kuzeyin buraya gelmesine çoğu kişi karşı. İnsanlar öfkeli ve babanızı suçluyorlar. Eğer içlerinde cesur biri varsa, inanın bana, bu mesele büyük bir isyana kadar gidebilir. Kan istiyorlar. Hatta... Babanızın tahttan indirilmesi gerektiğini söyleyen bile var."

Zayn öfke kıvılcımlarının içinde hareketlendiğini hissetti. "Ne istiyorlar öyleyse?"


"Açıkçası krallık tamamen bölünmüş durumda. Kimileri kralın yaptığının doğru olduğunu söylüyor. Kimileri kralın ölmesini ve sizin başa geçmenizi istiyor. Kimileri ise Malik soyunun bitmesini ve başka bir hanedanın başa geçmesini istiyor ki son dediğim kesim epey büyük."

"Neden? Benden neden nefret ediyorlar?"

"Bunu gerçekten söylememi istiyor musunuz?"

Zayn sabırsızca başını salladı. 

"Kibar olmam gerekirse kuzeyli leydinin geceleri yatağınızı ısıttığını ve aklınızı karıştıran bir muhbir olduğunu söyleyip, büyükbabanız Zalim Zasha' nın ruhunun sizin içinize girdiğine inanıyorlar."

"Büyükbabam ve ben mi?!" dedi hayretle Zayn. "Kimse onun kadar zalim olamaz. Tanrım, insanlar aklını kaybetmiş."


"İnsanları bilirsiniz prensim. Asla onlar için yeterli olduğunuzu kabul etmezler. Her biri içinde birer nankördür. Oysa krallık uzun bir zamandan sonra en iyi dönemini yaşıyor. Kral Yaser çok yaşasın."

Zayn ve Kevin diğer konular hakkında da uzun uzun konuştular ve konuşmaları bittiğinde masalarındaki uzun ince mum tamamen eriyip yok olmuştu. Sönen mum Zayn' in dikkatini çekti ve daha fazla konuşmanın gerekli olmadığını düşündü. Aynı şeylerden bahsedip duruyorlardı.

"Başka önemli bir mesele var mı?" diye sordu son kez.

"Hayır prensim. Sadece insanların biraz daha yemeğe ihtiyacı var."

"Bununla özel olarak ilgileneceğim." Zayn ayağa kalktığında Kevin da hemen kalktı. 

"Bu arada..." dedi Zayn, odadan çıkmadan önce. "Leydi Rhoslyn hakkında aptalca konuşan birilerini görürsen eğer, onunla özel olarak ilgilen ve biraz düşünmesini sağla."

Continue Reading

You'll Also Like

761K 63.2K 13
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar taekook
219K 21.2K 24
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...
11.8M 576K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
259K 17.2K 12
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!