Arıza tespit

By BookGanstas

1M 54.5K 6.2K

Gümüş rengindeki gözleri beni ilgiyle süzerken, "Neden tamircilik?" diye bir soru yöneltti. Birkaç saniye öl... More

👉1. Akü
👉2. Tamirci Kız🔧
👉3. Yüzleşme
👉5. Yavuz
👉6. Yeni iş
👉7. Baskın
👉8. Tamirhane🛠
👉9. İş tulumu
👉10. Le petit palais🍽
👉11. Arkanlar
👉12. Arabaya bin🚘
👉13. Yangın🔥
👉14. Kısır
👉15. Tapu📄
👉16. Garaj
👉17. İmza✍
👉18. Game over☠
👉19. Açıklama
👉20. Emre
👉21. Bar🔮
👉22. Küçük oyun🤝
👉23. Tanışma🙋
👉24. Benimlesin
👉25. Sırılsıklam âşık💕
👉26. Gece ve gündüz
👉27. Aşk mı illüzyon mu❓
👉28. Kutu kutu pense💃
👉29. Ne hissetmeliyim❓
👉30. Söz
👉31. Sarışın kaplan🐯
👉32. Saf mısın❓
👉33. Kaç kaç🏃
👉34. Merak ediyorum
👉35. Paintball🔴
👉36. Paintpall🔵
👉37. Tabu
👉38. Belçıka çikolatası🍫
👉39. Aylin nerede❓
👉40. Çok güzelsin
👉41. Psycho🔫
👉42. Bırakma beni
👉43. Zıt kutuplar
👉44. Günaydın prenses👸
👉45. Çiçek💐
👉46. Uyuyalım💤
Yeni hikaye!
👉47. Korkak
👉48. Origami
👉49. Kaslı prenses
👉50. Şekerli mısır
👉51. Küçük prens
👉52. Sen kimsin❓
👉53. Sana aşığım💗
👉54. Sıyah gerbera
👉55. Masal🏰
👉56. Saat 12🕛
👉57. Korkuyorum sevmekten
👉58. Teslim ol
👉59. Biberli buluşma
👉60. Krep🥞
👉61. Seni seviyorum🖤
👉62. Kavga
👉63. Umut
👉64. Sevimsiz
👉65. Aile
👉66. Bana aşık mısın❓
👉67. Güzel bir gün🎀
👉68. Gelecekten bir gün - SON
Özel bölüm

👉4. Sözleşme📃

27.5K 1.1K 120
By BookGanstas

Zeyd çıkar çıkmaz, sevgili dostlarım sinek misali etrafıma biriktiler. "Noldu?" "Ne dedi?" "Niye gelmiş?" "Ne konuştunuz?" Ellerimi havaya kaldırdım ve geri geri çekildim. "Ama bi tek tek gelin lütfen." Gözleri merakla parlıyordu. Bunlar bizi izlediyse eğer, ne kadar gerildiğimi kesinlikle görmüşlerdir.

"Lord Arkan gövde gösterisi yapmaya gelmiş," dedim kısa ve öz. Yani bence güzel tanımlamıştım. Hala bakıyorlardı. Huzursuzca kıpırdadım. Ellerimi iki yanıma açıp, "Neee..?" diye bağırdım.

"Biraz içeriğini anlatsan olmaz mı ya?" diyen Emre'ye diktim gözlerimi. "Olmaz!" Elimle arabaları gösterdim "Orada bir sürü iş var." Mesajı almışlardı.

Arabalara doğru giderken, "Acaba neden gerildin sen o kadar?" dedi Ali. Ses tonunda sorudan çok tespit vardı. Arkamdaki raftan aldığım boş karton kutuyu ona doğru fırlattım. "Yürü git işine. Çok bilmiş." Gülerek, "Ortalığı batırıyorsun ama," dedi ve kutuyu yerden alıp cebine koydu.

"Sonra da bize toplattırıyor," diye ekledi Emre. E toplayın bir zahmet. Ne işe yarıyorsunuz...

İşte bu da benim 'her şey yolunda' izlenimi verme şeklimdi.

*****

"Ya ben çok sıkıldım," dedi Emre. "İş yap iş, çalışan adam sıkılmaz," diyerek laf yapıştıran Hamza'ya 'takdir ettim' dercesin baktım. Aslına bende sıkılmıştım. İçimden hiç çalışmak gelmiyordu.

"Böyle çalışınca verimli olmuyor işte," deyince Emre bilmiş bilmiş, "Sen ne zaman verimli oldun ki?" dedi Selim erkeksi sesiyle. "Verimsiz."

"Bak şimdi, yiğidi vur hakkını yeme," dedim belimi dikleştirirken. "O öldür olmayacak mıydı?" diye sordu Hamza düşünceli düşünceli.

"E vurunca ölmüyor mu zaten?" dedim bende omuz silkerek.

"Bravo Alya," deyip alkışladı Hamza. "Bunda bile kendini haklı çıkarmaya çalışıyorsun ya. Sen bizi suya götürür susuz getirirsin mazallah." "Anasının gözü o." diye ekledi Selim hâlâ ayaktayken.

"Ya şurada kırk yılda bir iltifat edecekti kız, ne ara deyim atasözü yarışına döndü?" diye yakardı Emre. "Bu konu daha fazla dallanıp budaklanmadan susalım bence," deyince dayanamadık ve gülüştük.

"Mola mı versek o zaman?" dedim bende, ki pek çalışıyor sayılmazdık. Dünden razıyım zaten. "Hadi oyun oynayalım," diye atıldı Emre'de. "Siz oynayın, ben malumunuz..." deyip muzipçe sırıttı Hamza. Hep bir ağızdan, "Haa," deyip anlamlı bir bakış attık.

"Evliyim ayağına erken kaç anca," dedi Emre. "Tabi oğlum ben senin gibi sap mı dolaşıyorum? Sorumluluklarım var benim," deyip iki elini saçına götürdü.

"Bundan anca bir baltaya sap olurdu zaten," diyen Selim'di. Emre'ye iyi bir şey mi dedi kötü bir şey mi anlamamıştım. Sonuçta bir baltaya bile sap olamayanlar da vardı. "Sizin laf dalaşınız bitmez. Hadi ben kaçtım Nazlım bekler," derken gözlerinden kalp çıkıyordu Hamza'nın.

Deminden beri Selim'i süzen ve derin düşüncelere dalan Emre, "Alya?" diyerek bana baktı. Gözlerini kıstı. Kesin saçmalayacaktı. Kendimi hazırladım. "Bence Selim bana âşık."

Nefes boruma giden suyu çıkarmaya çalışırken Ali'nin kulaklarını kapatmaya çalıştım. Demek ki kendimi çok da iyi hazırlayamamışım. "Ne biçim konuşuyorsun çocuğun yanında?" Sonra Ali'ye dönerek, "Sen bunları dinleme Aliş," deyip yanağını sıktım. Ali bizden bir hayli küçük olduğu için onu ayrı bir seviyordum.

"Ne yalan mı?" Omuz silkti. "İki de bir laf sokuyor," deyip Selim'e göz kırptı.

"Gömerim."

Tek kelime bu kadar etkileyici ve anlamlı olabilirdi herhâlde. E bu da Selim'in spesiyalinden biriydi.

Emre'yle Selim bakışırlarken Ali'yi o arada bakkala yolladım atıştırmalık alması için. Bir taşla iki kuş misali. Tam kapıdan çıkmış giderken geri döndü ve belini hafif kırarak içeri baktı. "Selim abi düğün ne zaman?"

Selim "Ulan," diye koşmaya başladı arkasından. Ali sırra kadem basmıştı bile. "Çocuğu da kendinize benzettiniz," diye bağırdım arkalarından.

"Bağırma kulağımın dibinde," deyip yere çöktü Emre düşünceli düşünceli. "Bende bu kara baht varken Selim bile almaz beni," dedi Karadeniz'de gemileri batan. Gülmemeye çalışıyım derken neredeyse üst dudağımı kanatacaktım.

"Başıma kaldın Emre," dedim deminki deyim yarışımıza gönderme yaparak.

Biraz zaman geçtikten sonra Selim ve Ali beraber ellerinde poşetlerle geldiler. Evet şimdi oyun zamanıydı. Biraz da tırsmıyor değildim. Bizim oyunların sonu hep cezalı bittiği için geçen başıma gelenleri hâlâ unutamamıştım. Psikoloji yerle bir...

*****

Zeyd

Arkama yasladım ve sağımdaki bütün duvarı kaplayan camdan dışarı baktım. Bugün keyfim yerindeydi. O kendini bilmez tamirci kıza ilk hamlemi yapmıştım. Beni birçok kez aramasına sebep olmuştum. Tabi ilkinden sonra cevap vermemiştim.

Manzaram muhteşemdi doğrusu. Her gün görsem de bıkmıyordum.

"Efendim, biraz önce arayan hanımefendi buraya geldi, üstelik çok da garip gözüküyor," dedi asistanım İrem, gözlerinde korku vardı. Ne oluyordu Allah aşkına? Bu kız da çok olmaya başladı artık, ne kadar da inatçıymış.

Gel dersin gelmez, gelme dersin gelir.

Yok dedik işte daha ne ısrar ediyorsa. Gerçekten de çocukça işlerle uğraşacak hiç vaktim yok. "Gönder gits.." dememe kalmadan odaya daldı kız. Bir dakika ne oluyor? Elinde değnek mi var onun?

Tamirhanedeki kız karşımda duruyordu. Tahmin ettiğim kadarıyla 22-23 yaşlarındaydı. Uzun sarı saçları yine arkadan örülüydü. Üzerinde kot jumper vardı, sanki biraz da tozlanmış gibiydi. Sol yanağındaki siyahlığı ve yüzündeki siniri görünce nereden geldiğini hatırladım.

Her şeyi anladım da elinde neden değnek vardı onun? Herkesin içince beni dövebileceğini mi sanıyordu? Komik kız. Şimdiden sevdim onu.

Tabi içimden bunları düşünürken, karizmayı hiç bozmayan -sonuçta ben Zeyd Arkan'dım- bir yüz ifadesiyle ona dönüp hitap ettim. "Telefon hattını çökerttiğin yetmedi, şimdi de elindeki değnekle burayı çökertmeyi düşünüyorsun?" dedim cool bir şekilde.

Değnek kelimesini duyunca, gözleri ellerine gitti ve sanki elindeki değnekten haberi yokmuş gibi baktı. Gözlerini kapatıp başını eğdikten sonra bir şeyler mırıldandı. Galiba birilerinin annesinin kulaklarını çınlatıyordu şu an. Yoksa bana mı küfür etti?

"Sen elimdekini boş ver de anlaşmayı neden geri çektin onu söyle?" dedi sinirli sesiyle. "Bir, kiminle konuştuğunu unutma. İki, bana sakın hesap sorm..." derken ben, o bana hiç aldırmadan devam etti. "Telefonda konuşmaya çalıştım ama yüzüme kapattın ve aramalarıma da cevap vermedin, ee benimde gelmem farz oldu." Ellerini göğsünde birleştirdi ve bir bacağıyla ritim tutmaya başladı.

Elindeki değneği bırakmıyordu. Hastaneden kaçmıştı galiba bu kız. "Üç. Bir daha sözümü kesme! Asla!"

Söylediklerime umursamadan ayağıyla ritim tutturmaya devam etti. Usanmışçasına gözlerini etrafta gezdirdi. Sonra 'sadede gel' der gibi tekrar bana dikti.

"Canım istedi iptal ettim," dedim bende aynı umursamaz ve usanmış tavırla. "Sizin ilk başta kiminle sözleşme yaptığınız hiç ve hiç umurumda değil, şimdi bu şirketten ben sorumluyum ve ikinci sınıf bir tamirciye de bu işi verecek kadar amatör değilim."

İkinci sınıf tamirci dediğimde gözlerinde öfke parladı. Sırtını dikleştirdi ve kaşlarını çattı. "Tabi özür dilersen belki durum değişebilir," diye devam ettim ve başımı masamdaki duran kâğıtlara yöneltip elimdeki kalemle bir şeyler yazdım.

Sırf umursamaz gözükeyim diye, yoksa bir şey yazdığım yok.

Biraz bekledikten sonra yanıma yaklaşmaya başladı. Bu kız elindeki değneği niye bırakmıyor hâlâ delireceğim.

İki elini masama koydu ve bana doğru eğildi. Değnek hala elinde!

"Bana baksana Arkan!" Gözlerini kapatıp açtıktan sonra. "Senin ikinci sınıf dediğin tamirciler tam iki senedir bu holdingin tüm iş arabalarının bakımını yapıyor. Ayrıca tırları da defalarca tamir ettik. Sözleşmenin bitmesine daha 1 sene var. Öyle kafana göre fes edemezsin." Masamdan ellerini çekip kollarını birbirine doladı ve benden cevap bekledi.

Tam yumuşayacakken, son cümlesiyle tekrar ona kötü davranma içgüdülerim devreye girdi. Bu kızla uğraşacak olmam galiba hoşuma gitmişti.

"Yine. Yine. Yine," diye başladım, arkaya doğru yaslandım. "Kiminle konuştuğunu unutuyorsun."

Önce kaşlarını kaldırdı. Sonra birden bir şey hatırlamış gibi baktı bana. "Oo, pardon," dedi düşünceli tavırlarla. "Neydi..?" Elini çenesine götürdü ve iyice bir düşündü. "Ah Arkan," dedi sonra parmağıyla beni göstererek, "Veliaht Arkan!"

Veliaht kelimesiyle yine sinirlerim tepeme çıktı. Onu uyarmıştım. Bana bir daha veliaht dememesi gerektiğini söylemiştim. Öfkeyle yumruğumu masaya vurdum. "Seni bana bir daha veliaht dememen konusunda uyarmıştım," dedim tehditkârca.

Alayla kaşlarını kaldırdı. "Ne dememi istersin? Paşa? Lord? Padişah? Sultan?" Demek öyle. Peki, istediğin gibi olsun. "Bana bak yakışıklı!" Gözünü şaşkınlıkla açtı ve ellerini çözdü. Sonra tekrar hemen toparlanıp eski haline geri döndü. Memnun bir sırıtış dudaklarıma yayılırken, "Bakıyorum ya güzelim," dedi.

Bana. Bana. Bana dedi. Güzelim dedi. Ve benim o an şarteller koptu. Masamın etrafından dolaştım ve kolunu sıkıca kavradım. Elime et yerine kemik gelmişti resmen, ne kadar zayıf bir kız bu böyle, bir de karşıma geçmiş bana hesap soruyor.

Ben o acıyla kıvranıp bırak kolumu öküz demesini beklerken gözüme bön bön bakıyordu sanki canı yanan o değildi. Ve gözleri fazlasıyla güzeldi. Böyle sıcak bir karamel rengi. Bu haline daha da sinirlenip, kolunu daha da sıkmaya başladım, böyle giderse kesin morarırdı ve o hala sesini çıkarmıyordu.

Gözüyle elimi işaret etti, bir bana bir kolunu tuttuğum elime bakıyordu. "Elini kolumdan çek," dedi ciddi bir tavırla. "Sen ilk önce git bir elini yüzünü yıka yakışıklı. Bir de karşıma şu kıyafetlerle çıkman yok mu, bir kravatın eksik!"

Sözlerime hiç aldırmadı, hala aynı boş bakışlar vardı yüzünde. Umursamaz, ifadesiz. Sanki sözlerimin odağı o değilmiş gibi. "Sana elini çek dedim," dedi tane tane, bir çocuğa anlatırcasına. "Çekmezsem ne olur?" diye sırıttım. Gözlerini kıstı.

"Eğer çekmezsen ben çektirmesini bilirim."

Bunu bile yarın yağmur yağacak der gibi söylemişti. "Nasıl yapacakmışsın onu, çok merak ediyo..." dememe kalmadan eliyle bileğimi büktü ve ben daha ne olduğunu anlamadan benden uzaklaştı. "Ben bir şeyi sadece bir kere söylerim veliaht Arkan."

Ben yüzümü buruşturup bileğimi ovalarken yine bana veliaht dedi. Tam bir şey söyleyecekken sözümü kesti. Benim sözümü ikinci kez kesti. Benim... "O sözleşmeyi iptal edemezsin. Buna izin vermem!" dedi ve arkasını dönüp gitti.

Beni odada dondurması yere düşmüş çocuk gibi bırakıp gitti.

Karizmamı çizen tek kız.

Ben bunu senin yanına bırakır mıyım? Git sen, daha senle işimiz bitmedi yakışıklı. Bundan sonra çook görüşeceğiz! Arkasından en büyülü sırıtmamı yollayıp masama döndüm. O sözleşmeyi iptal ettim bile tamirci kız. Ve bununla da kalmayacağım...

*****

Alya

-Biraz önce-

Yine oyunda yenilmiştim. Bu nasıl bir şansızlıktır. Ben bütün şansımı nerede harcadım acaba? Şimdi saatlerce bir değneğe mahkûm olmuştum. Cezaları herkes önceden ayrı yazmış ve bana da Emre'nin cezası çıkmıştı.

Hay ben böyle işin... Elime değneği alırken bana gülmeye devam ediyorlardı. "Tamam, oyun bitti devam işlerinize," diye bağırınca herkes işine döndü. Ne kadar arkadaş olsak da iş ortamında gayet ciddiydim ve bunu onlar da gayet iyi biliyorlardı. Tam işime dönecekken telefonum çaldı ve açmaya çalıştığım sırada hepsi dönmüş bana bakıyordu. "Tamam, bırakmıyoruz işte dönün işinize," diye bağırıp değneği salladım.

Tek elimle telefonu açıp kulağıma götürdüm. "İyi günler Alya Yiğitle mi görüşüyorum?" "Evet buyurun?" "Ben Arkan holdingden İrem efendim. Bizimle olan sözleşmenizin sonlandırıldığını bildirmek için arıyorum."

Bir şok etkisiyle sarsıldım. Şaka mıydı bu? O kadar ileri gidemezdi değil mi? Ben boşuna mı sen benim patronum değilsin diye şov yapmıştım. İşler hangi ara bu raddeye gelmişti ya? Kapıya doğru uzaklaştım biraz. Şimdilik kimsenin duymaması daha iyiydi.

"Ne diyorsunuz hanımefendi? Sözleşmenin dolmasına daha 1 sene var, böyle bir şey yapamazsınız." "Kusura bakmayın ben de sadece emirleri yerine getiriyorum. Yeni patron böyle emretti."

İçimden hay senin patronuna diye saydırdım. Hayır, bu veliahtta işlerin başına geçecek zamanı bulmuştu. "Kimmiş o patron konuşmak istiyorum," dedim ısrarla. Asistanını 10 dakikalık uğraş sonucunda ikna ettikten sonra beni Zeyd Arkan'a bağladı. "Sözleşmeyi iptal edemezsin," diye çıkıştım. "Kimin patron olduğunu anladın mı şimdi?" dedi kibirli bir ses tonuyla ardından ise telefonu yüzüme kapattı.

Ben durur muyum? Tabi ki de hayır.

Telefonlarıma tekrardan cevap vermeyeceklerini bildiğim için yola koyuldum ve yolda aramaya devam ettim.

Sırf gıcıklık olsun diye.

Aptal Arkan.

Şirkete vardığımda lobide ki kadın bana bir türlü Zeyd Arkan'ın odasının yerini söylemedi. Üçüncü kez, "Randevunuz yoksa giremezsiniz efendim," dediğinde 'sadece bir bakıp çıkacaktım' demek istesem de "Aman iyi be, söylemezsen söyleme," dedim.

Telefonumu çıkardım ve Yavuz'u aradım. "Söyle Şirine," diye açtı telefonu. "Yavuz, bu Zeyd Arkan'ın odası nerede?" diye hemen konuya girdim. "Sen şirkette misin, neden ne oldu?" diye soruları ardı ardına dizdi. "Daha sonra anlatırım, sen söyle nerede bunun odası?" Odanın yerini sonunda öğrenmiştim. Asistan beni ne kadar içeriye almasa da kapıyı açtım ve içeriye daldım.

Kolunu hiç de zorlanmadan büküp son sözlerimi de söyleyip dışarı çıkmıştım. Zafer yine benimdi, hep de benim olmuştu. Ama iç sesim 'sen öyle san' diye fesatlık yapıyordu. Haklıydı da. "O sözleşmeyi iptal edemezsin. Buna izin vermem," demiştim ama ne yapabilirdim ki? Arkan holdingin başkanı olarak o sözleşmeyi çok güzel iptal edebilirdi.

Bende artistliğimle ortada kalırdım böyle.

En baştan bu işin böyle büyümesine izin vermemeliydim. 'Elinden geleni ardına koyma' demek de nedir?

Ama kesin olan bir şey var ki o da ondan asla özür dilemeyecektim.

*****

Yorum ve oylarınızı bekliyoruz 🙈.

Continue Reading

You'll Also Like

5.4K 745 14
"Peki ya sonrası? Hikâye böyle bitmiş olamaz. Kim böyle bir masalı dinlemek ister ki?" Elinde paspasla odadan çıkacakken kapıda birini görmüş gibi du...
5.4M 289K 30
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
3.4M 126K 70
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
1.5K 411 9
''-Kızlar ismini soruyor canım dalmışsın?'' dedi ''-Haa şeyy ben özür dilerim, Ben Dürre'' Kızlar etrafımızda halka şeklinde oturmuş, etrafımızı ade...