AĞA [TAMAMLANDI]

Von dilanaladag

8.1M 376K 71.2K

"İkimizde biliyoruz ki, er ya da geç benimle evleneceksin. Ve bu zorunluluktan olmayacak!" "Başlangıç: 12 HAZ... Mehr

Ağa │Prolog (GİRİŞ)
bir │ölümün kıyısı│
iki │isteme merasimi│
üç │alışveriş│
dört │ateş│
beş │görünmeyen│
altı │vazgeçmesini de bildim!│
yedi│alyans│
sekiz │İyi geceler, küçüğüm.│
dokuz│Piran kızı│
on│papatya│
on bir│dilhun│
on iki │meczup│
on üç │cansiparane│
on dört │divane│
on beş │tarumar│
on altı │cüretkâr│
on yedi │efsunkâr│
on sekiz │lâlüebkem│
on dokuz │Ahu│
yirmi│teklif│
yirmi bir │hun│
yirmi iki │zemheri│
DUYURU
yirmi üç │sukûtuhayal│
yirmi dört │letafet│
yirmi beş │kına│
yirmi altı│ölüm içgüdüleri│
yirmi sekiz │bitti│
yirmi dokuz│yüreklerin bütünleşmesi│
otuz │bir aşk daha│
otuz bir│ömre bedel│
otuz iki │esrarlı│
otuz üç | Mühür |
otuz dört |kan|
otuz beş | alın yazısı |
otuz altı |kayıp|
otuz yedi |kan ve revan|
otuz sekiz |bebek|
otuz dokuz | girift |
Kırk |geçmişin tozlu sırları|
kırk bir │karıştır│
kırk iki |körükle|
kırk üç | tehdit |
kırk dört │hazan │
Kırk beş | can vermeli |
kırk altı | aldatış |
kırk yedi | intikam |
kırk sekiz | Kana kan |
kırk dokuz | bedel |
Elli │ Berfe │
elli bir | Kadın Gücü |
elli iki │Yaban Gülü │
elli üç | kalp atışı |
elli dört | Hazal'ın İntikamı |
KURBAN YAYINDA!
elli beş | birleşme|
elli altı │Muradına Ermek │
Elli yedi | bebeğim|
elli sekiz | Sessizlik |
elli dokuz | F İ N A L |
KANLI BAŞLANGIÇLAR SERİSİ TÜM KİTAPLARI
NEÇIRVAN PİRAN
GECENİN SESSİZLİĞİ - Yeni Kitap

yirmi yedi│lâyemut│

129K 6.3K 1.2K
Von dilanaladag

Lâyemut : Ölümsüz

Bölüm Nutlazilif'e ithaftır. Beğenmen dileklerimle 💕

Ağa'nın yeni bölümünden merhaba.

Elbette olaysız tek bölüm geçirmeyen yazarınız, bu bölüm de yaptı yapacağını. Bana çok kızmamanız ve yeni bölümü heyecanla beklemeniz dileklerimle ♥

Umarım beğendiğiniz ve yorumlarınızı eksik etmediğiniz bir bölüm olur. Düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız ve beni bundan mahrum bırakmazsanız çok mutlu olurum.

Bölümlerin aralığını elimden geldiğince kısa tutmaya çalışıyorum. Haftaya cumartesi sınavlarım başlayacak 1 hafta boyunca da devam edecek. O yüzden bölüm paylaşamayabilirim. Şimdiden anlayışınızı bekliyorum.

Hatalarım varsa affola. Kendinize iyi bakın ♥

Üst taraftaki tanıtım videosunu izlemeyenler izlemeyi unutmasın. Canı isteyen tekrar izlesin :D

Bölüm şarkısı Emre Aydın'ın yeni şarkısı Beni Vurup Yerde Bırakma.


B Ö L Ü M 27

│ Lâyemut│

Hastanede geçen zaman sanki ömründen ömür götürüyordu Afran'ın.

Kendine kızıyordu. Yasemin'in günahına girdiğinin farkındaydı çünkü. Yıllarca onu sevmişti, ona saygı duymuş ve yanından an olsun ayırmamıştı. Evlenmekte istemişti. Bunu açık yüreklilik ile ailesine de söylemişti. Fakat nereden bilebilirdi onun kaderindeki insanın ezelden seçilmiş olduğunu.

Çok reddetmişti Afran. Çok istememişti. Karım diye seveceği tek kadının Yasemin olmasını istediğini düşünmüştü.

Nereden bilebilirdi bir ahu gözlünün karşısına çıkıp, ürkek ceylan gibi gözlerinin içine, ta derinine kadar işleyebileceğini? Nereden bilebilirdi yüreğinin o kadını seçeceğini.

Piran Kızı'nın korku ile nefes almak için yerde çırpındığı o an aklına her düştüğünde yüreği sızlıyordu. O an, o kadını dünyadaki tüm kötülüklere karşı korumak için her şeyi feda edebileceğini fark ettiği ilk andı. O an, asıl sevdaya düştüğünü hissettiği ilk andı. Kendine itirafı geç, hatta çok geç olmuş olabilirdi. Bu itirafa kadar en suçsuz olan kadına çektirdikleri de ortadaydı.

Yüreğine düşen sevdanın vicdan azabıyla yanıp tutuşurken bile deli gibi özlüyordu Deran'ı. Bu yüzdendi Yasemin'in günahına girdiğini düşünmesi.

Fakat o da affedilemeyecek şeyler yapmıştı. Piran Kızı'na ateş etmişti. Gözlerine bakarken gözbebeği titrerken Afran'ın, yıllarca insanlara olan tavrına hayran olduğu kadın, o kadına zarar vermişti. Üç kurşun çıkarmışlardı Piran Kızı'nın bedeninden. Onunla evlenmemek adına odasında sallandırdığı bedenine üç kurşunda Yasemin sıkmıştı. Kameralardan Deran'ın o kurşunları nasıl kucakladığını gördüğü anı hatırlayınca dahi ruhu çekiliyordu.

Evet, Yasemin'e büyük haksızlık etmişti. Evet, onu yüz üstü bırakmak durumunda kalmıştı. Evet, susmuştu Afran. Ama elinden başka hiçbir şey gelmezdi. Konuşup, ailesini silip gitmek onun yapabileceği bir şey değildi. Babasının üstüne toprak atacağını bile bile yapamazdı onu. Bir seçim yapmak durumundaydı. Ve o an kimsenin en azından canına zarar gelmeyeceğini düşünerek bunu seçmişti. Susmuştu!

Yasemin'in böylesine kendini kaybedip, cana kast edebileceğine asla ihtimal vermemişti.

Doktorun ameliyathaneden çıkmasıyla bekleyenlerin yanına varması aynı anda gerçekleşti

"Durumu nasıl?" diye ilk soran Mustafa oldu. Ağabeyinin kötü olduğunun farkındaydı. Kendini ne kadar suçladığının da...

"Öncelikle sakin olun." Dedikten sonra derin bir nefes aldı doktor. "Kurşun göğüs boşluğuna isabet ettiği için hasta çok şanslı. Kalbe giden ana damarlardan birine dahi isabet etse çok daha büyük sorun olurdu.  Ameliyat başarılı geçti. Şu an hastamız yoğun bakımda. Vücudu çok zayıf, toparlanması için hastayı uyutuyoruz. Belli bir süre kendine gelemeyecek. Ama değerleri olması gerektiği düzeye yükseldiğinde anestetik ilaçları kesip uyanmasını bekleyeceğiz."

Doktorun sözleriyle herkes derin bir nefes alırken Afran, Mustafa'ya dönüp, "Beni habersiz bırakma." Dedikten sonra hızlı adımlarla hastaneden çıktı.

Arabasına atladığı gibi artık eşi ile kalacağı evin yolunu tuttu.

Arabayı park ettiği gibi bir hışım arabadan inip hızlı adımlar eşliğinde eve girdi. Salonda kızları karşılıklı oturmuş sessizce konuşurken buldu.

"Deran nerede?" diye sordu nefes nefese.

"Odada ağabey, sen geldiğine göre Özcan Ağabeyim bizi almaya gelebilir."

"Gitmenize gerek yok, misafir odalarında uyuyabilirsiniz ağabeyciğim."

Afran'ın sözlerine karşılık Farah, Hazal'a döndü. Onun bu teklifi kabul etmemesini söyleyen yüz ifadesinden sonra yeniden ağabeyine döndü.

"Gerek yok ağabey, gideriz biz."

Sözlerinin ardından iki kızda ayaklanınca, Afran'da kızlarla birlikte kapıya doğru yürüdü. Kapının önünde park etmiş bir vaziyette bekleyen Özcan'ı gördüğünde yanına gitti.

"Sen ne zaman geldin?" diye sordu şaşkınlıkla.

"Ben hep buradaydım ağabeyde, sen için yangınıyla görmemişsin beni." Diyerek sırıtan Özcan'ın ensesine hafifçe vurdu.

"Densizlik etme! Bu saatte rahatsız etme Hander Ağaları. Hazal'ı da bize götür."

Özcan onayladıktan sonra kızları arabaya bindirip yeniden eve girdi.

İçinde yükselen anlam veremediği korkusu eşliğinde yatak odasına doğru ilerledi. Odanın kapısının önünde durduğunda derin bir nefesi içine çekme ihtiyacı duyarak soluklandı. Ardından elini kapının koluna götürdü fakat eli kapının kolu üstünde durdu bir müddet. İçeri girmesini engelleyen bir güç vardı sanki.

Fakat Piran Kızı'nı daha fazla bekletmemek adına düşünmeden açtı kapıyı. Kapıyı açmasıyla sırtı dönük bir şekilde camdan dışarıyı huşu içinde izleyen beyazlar içindeki kuğu gibi kadına çarptı gözleri. İçi titredi. Dağıldığını hissetti o an.

Onu yalnız bırakmak hiç istememişti. Ne kadar kızlar olsa da yanında, his bu ya, onun yanında olması gerektiğini düşünüyordu. Onun da kendisine çok ihtiyacı olduğunu biliyordu. Fakat gitmek zorundaydı.

"Piran Kızı?"

Dudaklarından sözcüklerin dökülmesiyle korkuyla sıçrayan kadın, onu ürküttü. Geldiğini anlamamıştı bile...

Göğüs kafesi sıkıştı Afran'ın. Kadının bu haline içi yandı. Ona ihtiyacı vardı. Ve yanında olamamıştı Afran.

Hızla Deran'ın yanına varıp, sıkıca sardı etrafını dünyadaki her şeyden korumak istercesine. İçine alıp, saklamak istiyordu kadınını. Ona zarar veren ufacık bir hisse dahi tahammülü yoktu.

"Özür dilerim," diye fısıldayışı koca bir yakarışın yansımasıydı yalnızca.

Haykırmak istiyordu. Onu affetmesi için binlerce kez özür dilemek istiyordu fakat yapamıyordu. Karşısındaki kadının yanan canını ahu gözlerine baktığı an anladığından beri susmayı yeğliyordu.

"Dileme, sen hiçbir şey yapmadın."

Cevabı dudaklarından döküldü Deran'ın lâkin yerinde değildi aklı o an. Afran gelmişti ya, tüm sorunlar çözülecek gibi bakıyordu olaya. Korkuları, endişesi, üzüntüsü uçup gitmişti sanki.

Afran geri çekildiğinde, gözleri birbirine hapsoldu. Birbirinin gözlerinde boğulup, birbirlerinin kıyılarında açtılar gözlerini.

Elini havaya kaldırıp adamın sinekkaydı tıraşlı çehresini avucu arasına aldı. Parmakları ile yanağını okşadıktan sonra dudaklarına yapmacıklıktan çok uzak bir tebessüm kondu.

"Sen buradasın, bu her şeye bedel."

Kadının sözleri ile kalbinden vurulmuşa döndü Afran. Şaşkınlık ve şok ile karşısındaki kadına bakarken, kalbinin sert ritimler ile göğüs kafesini zorladığını hissediyordu.

Hiç düşünmedi ve eğilip kadının dudaklarına kendi dudaklarını kapadı. Dudaklarını sertçe, nazik olmaktan öte hareketlerle öperken kadın şok içindeydi.

Afran ise liseli toy bir erkek gibi hissediyordu kendini. Öyle heyecanlı, öyle ne yapacağını bilemez haldeydi.

Titreyen ellerini gelinliğin arkasına götürüp fermuarı açarken, heyecandan ölmek üzereydi.

Fermuarı usulca açtıktan sonra elleri kadının omuzlarına tırmandı. Gelinliğin kollarını yavaşça aşağıya indirirken an olsun gözlerini açmamıştı.

Kadını ayağa kaldırıp, gelinliği üzerinden sıyırdığı an gözleri buluştu. Deran'ın korkuyla karışık heyecandan titreyen bedenine derin derin baktıktan sonra dibine kadar girip ellerini saçlarına çıkardı. Duvağını naif hareketlerle saçından çıkarttıktan sonra yere bırakıp ardından yeniden kadının gözlerine kilitledi gözlerini.

"Hayatımın felaketi olduğunu düşünürken, bana verilmiş en güzel hediye olduğunu anladığım vaktin çok geç olmamasına öyle seviniyorum ki Bejindar Gelini..."

Adamın sözlerinin ardından utanarak gözlerini kaçırdı Deran.

Afran ise göz kontağının bitmesinden rahatsız olarak kadının çenesini tuttuğu gibi başını kaldırıp gözlerine mahkûm kıldı kadınının gözlerini.

"Beni mahrum bırakma ahularından ey gönlümün efendisi,"

Sözlerinin ardından dudaklarını, tadıyla mest olduğu dudaklarla yeniden buluşturdu. Bu sefer daha sakin, daha kibardı öpüşü. Kırılmasından korkar fakat bir o kadar da hoyratça sevebilmek için can atarcasına öptü. Hayat bulurcasına, ömrü uzarcasına öptü.

***

Çalan telefonu duyduğu vakit yüzünü ekşiterek açtı gözlerini Afran. Gözlerini birkaç kez açıp kapattıktan sonra elini komidinin üstüne doğru uzattı. Telefonu eline alıp, ekrana kısa bir bakış attıktan sonra açtı.

"Efendim, Mustafa?"

"Rahatsız etmedim umarım ağabey."

Mustafa'nın lakayt konuşması kaşlarını çatmasına sebep oldu.

"Ölmek için çok gençsin oysaki Mustafa."

Sözlerinin ardından telefonun öbür ucundan işittiği kahkahayla sinir katsayısının giderek arttığını hissetti.

"Tamam ağabey, sakin ol. Hastaneden çıktım, demeye aradım."

"Ne diye hastaneden çıktın, Mustafa?" Sözleri Mustafa'nın sözlerinin hemen ardından gelmişti.

"Ailesi geldi, ben de adamları orada bırakıp eve dönüyorum."

Mustafa'nın sözlerinden hemen sonra suratında oluşan gülümsemeye engel olmadı.

"Evde Hazal olduğu için tabanlarını kıçına vura vura gitmiyorsun yani, öyle mi?"

Mustafa'nın ağabeyin sözleriyle boğazını temizlemek zorunda oluşu, Afran'ın bir hayli hoşuna gitti. Hep o mu sinir bozacaktı?

"Ne alakası var ağabey, şimdi senden öğreniyorum bunu."

"Hadi lan oradan, Özcan şimdiye yirmi kere aramış, yüz kere de mesaj atmıştır bunu sana. Kimi kandırıyorsun?"

Sözlerini söylerken mutluydu Afran. Yanında yatan, süt beyazı tenine büyülendiği kadını görmek de buna sebepti elbet.

"Sana da iyi günler, günaydın ağabey. Görüşürüz."

Mustafa'nın sözlerinden sonra cevap vermeden telefonu kulağından indirip, aldığı yere geri koydu. Mustafa'nın çoktan kapattığına emindi.

Ardından yanında uyuyan güzeller güzeli eşine döndü. Sırtı kendine dönüktü. Saçlarıyla bu yüzden bir hayli alakadar olabilirdi. Bu saçları istediği gibi okşayabilmek adına çok uzun zaman beklemişti.

Siyah saçların tutamlarına parmaklarını daldırdığında yumuşaklığıyla içinin titrediğine şahit oldu. Ardından usul usul okşadı eşinin güzel saçlarını. Öyle imkânsız, öyle uzaktı ki iki gün öncesine kadar bile şu manzara. Şimdi yaşıyor olmak onu şoke ediyordu. Sevdiğini doya doya sevmek, koklamak ve onunla bir bütün olabilmek öyle güzeldi ki kelimeleri anlatmak için çok yetersizdi!

"Günaydın," diye mırıldanan kadının uyku mahmuru sesini işittiğinde dünyalar onun oldu. İçi ısındı, kuyruk sokumundan bir ürperti esir aldı tüm vücudunu.

"Günaydın."

"Mustafa'nın çok üstüne gitmedin mi sence de?"

"Hak etti."

Afran'ın sözleriyle başını hafifçe geriye çevirip yüzüne baktı. Saniyeler sonra adamın üzerine doğru eğilip kuru dudaklarını kendi dudaklarına bastırmasıyla titredi. Tüm bedeni ürperdi. Dün gece usuna düştüğü an tüm bedeninin, özellikle de yüzünün, ısındığını hissetti.

Hayatının en güzel gecesini yaşatmıştı dün gece bu adam ona. Öyle güzel, öyle özeldi ki. Kelimelere bulaştırıp güzelliğinden eksiltmek istemiyordu.

"Çok güzelsin," diye mırıldanan adam yüreğinin maraton koşucusu gibi atmasına neden oldu.

"Utandırmaktan zevk aldığına eminim," diye mırıldandı adamın dudakları boynunda temas etmeksizin gezinirken. Nefesi boynuna her çarptığında uyluğundan bir ürperti yükseliyordu.

"Beni tanıyorsun, Piran Kızı."

Adamın arsız sesini işittiğinde sırıtmadan edemedi.

"Kahvaltıya ne dersin?"

Konuyu bambaşka bir yere çekmek adına tüm gücünü sarf ediyordu adeta. Yoksa birazdan pelte kıvamına gelecekti. Tahmin etmesi çok zor değildi artık onun için.

"Harika olur derim."

"Tamamdır," diyerek doğrulmak için bir hareket yaptığı anda kasıklarından giren acıyla ufak bir inleme döküldü dudaklarından.

Komidinin üstündeki telefona uzanmaya yeltenen Afran ise duyduğu sesle korkuyla Deran'a döndü.

"Deran?"

Dudaklarından adı döküldüğü an çarpılmışa dönen kadın, nefes almak için artık ek olarak çaba sarf etmek zorundaydı. Belki ilk değildi, belki ilkti emin dahi olamıyordu. Fakat ömrü boyunca adını bu adamın dudaklarının arasından dökülmesiyle bu hale mi gelecekti?

"İyiyim, sadece..."

Açıklama yapamadı o an. Ne diyeceğini bilemiyordu çünkü.

"Anladım güzelim, uzan istersen sen. Ben hazırlayayım kahvaltıyı, olur mu?"

Afran'a şaşkınlık içinde baktı.

"Saçmalama, ben hazırlarım."

Zor da olsa kalkmayı başardı. Ardından gülümsemeye çalıştı fakat çokta zorlamadı. Yeni evinde birçok odanın yerini bilmiyordu. Fakat mutfağın yerini biliyordu.

Kahvaltıyı yarım saat içinde masaya hazırlamıştı. Çayları da doldurduktan sonra yatak odasının yolunu tuttu. Hâlâ çok hızlı hareket edemiyordu. O yüzden minik adımlarla yürümeyi tercih ediyordu.

Yatak odasına girdiği zaman adamı yatak örtüsünü örterken bulmak onu şoke etti. Neredeyse yanındaki kumandayı bile başkasına aldırdığını düşündüğü bir adamdı. Onu yatak çarşaflarını değiştirip, yatağı toplarken hiç hayal edemezdi. Şimdi gözleriyle buna şahit olmak, bir hayli şaşırtıyordu onu.

"Neden öyle bakıyorsun?"

Adamın sorusuyla silkelenip kendisine geldi.

"Şaşırtmış olabilirsin beni biraz," deyip gülümsedi. "Kahvaltı hazır, çayını soğuk sevmediğine eminim."

Kadının sözleriyle gülümseyip ona doğru adımladı Afran. Kadının ince beline kolunu sardıktan sonra eğilip alnına bastırdı dudaklarını. Hayaldi böylesi anlar onun için. Şimdi yaşıyor olmak onu bir hayli korkutuyordu. Bir anda her şeyin kaybolmasından, Deran'ın kendine yeniden nefretle bakmasından korkuyordu.

Kahvaltı masasına oturduklarında heyecanlıydı Deran. Afran ile ilk kahvaltılarıydı ve çocuksu bir heyecan ile dolup taşıyordu yüreği.

"Hangi şehri görmeyi çok istiyorsun, güzelim?"

Adamın sözleriyle elinde tuttuğu bardak havada asılı kaldı. Şaşkınlıkla Afran'a döndüğünde ne diyeceğini bilemiyordu. Çok şehri görmeyi istiyordu çünkü.

"Bizim ülkemizde mi?"

Sorusuyla adamın çehresinde hayat bulan gülümseme onu darmaduman etti.

"Dünyanın herhangi bir yerinde de olabilir."

Düşündü Deran. En çok hangi şehre gitmek isteyeceğini, en çok onu neresinin mutlu edeceğini düşündü. Ardından dudaklarında bir tebessüm belirdi.

"Yeni Delhi."

Afran aldığı cevapla şaşkınlıkla baktı Deran'a. Beklediği cevap elbette bu değildi. Bir Avrupa şehri söyleyeceğine olan inancı yüksekti. Fakat Hindistan... Ona çok tuhaf gelmişti.

"Hindistan mı?"

"Evet, oraya gitmeyi çok istiyorum. Bir gün nasip olur İnşallah."

Kadının sözlerinin ardından gülümsemesiyle, onun da yüzü güldü. Nasip olacaktı elbet...

Çayını yudumlamak için bir harekette bulunmuştu ki cebinde çalan telefonla elindeki çayı bıraktı. Cebinden telefonu çıkartıp, ekrana baktıktan sonra kulağına götürdü.

"Efendim, Mustafa?"

Sakince sorduğu soruya karşılık "Ağabey!" diye hararetli bir cevap almış olmak içine koca bir kurdun düşmesine sebep oldu.

"Ne oldu Mustafa?"

Nefes nefese kalmıştı Mustafa. Korku dolu çıkıyordu sesi.

"Ağabey, konağa gelmeniz gerek!"

"Lafı dolandırmadan söyle Mustafa. Benim sinirimi bozma sabah sabah."

Ağabeyinin ses tonundaki tını, Mustafa'yı şayet söylemezse korku dolu günlerin beklediğinin habercisiydi.

"Farah yok ağabey."

Duyduğu kelimeler ile beyninden vurulmuşa döndü Afran. Bu nasıl bir laftı?

"Ne demek Farah yok, Mustafa?"

Ses tonu aşırı tehditkâr ve korkutucuydu.

"Yok, her yeri aradık yok ağabey. Kimsenin de haberi yok."

"Kapat telefonu, on beş dakikaya oradayız!"

Bir hışım ayaklandı Afran. Deran ise korku ile izlemekteydi kocasını. Ona şu an dokunursa zararlı çıkacağını düşünüyordu.

Fakat yatak odasına yöneldiğini görerek peşinden gitmekten de alıkoyamadı kendini.

"Hazırlan sen de Deran, konağa gidiyoruz."

Ses tonundaki tını incitse de Deran'ı tek kelime etmedi. Aynen dediği gibi hazırlandı. Üzerine açık renk bir elbise giyip, çantasını aldı.

Ardından yatak odasından çıkan adamın peşinden gitti. Sinirinin had safhada olduğu aşikârdı. Fakat bir şekilde sakinleştirmesi gerekiyordu onu. Bu yüzden tüm cesaretini topladı ve gözü sinirden kör olmuş kocasının önüne dikildi.

Onun önüne çıkmasıyla duran Afran, öfke dolu zümrüt karası harelerini kadına sabitledi.

"Ne yapıyorsun?"

Sorusunu sorarken takındığı ses tonuyla Deran'ı korkutsa da hiçbir şekilde vazgeçmedi Deran. Ellerini kaldırıp adamın yüzünü küçük avuçlarının içine hapsettiğinde, adamın iç çektiğini duyarak cesaretlendi.

"Sakin ol Afran, kardeşine güvenmiyor musun sen? Farah kafanda kurguladığın hiçbir şeyi yapacak bir kız değil. O yüzden lütfen derin bir nefes al ve kardeşine sinirlenmek yerine onun için endişelen."

Deran'ın sözlerindeki haklılık payıyla dağıldı Afran. Onun başına bir şey gelmiş olabilir mi diye düşünmek onu mahvetti. Bilhassa uzak tutmuştu bu düşünceyi kendinden.

Başını olumlu anlamda salladıktan sonra kadının yüzündeki ellerini indirmesiyle avuçlarına o ellerden birini hapsetmesi aynı saniyeler içinde gerçekleşti. Ardından birlikte çıktılar evden. Arabaya bindikleri gibi çalıştırdı Afran.

Yol boyunca suskundu. Ta ki telefonu çalana dek...

"Efendim?"

Telefon ekranına hiç bakmıyordu bile.

"Nasılsın Afran Bejindar?"

Duyduğu sesle ani bir fren yaparak duran Afran, aklına bu ihtimalin gelmeyişine bir küfür yuvarladı dudaklarından. Elbette ondan başkası olamazdı!

"Seni çıplak elle öldürdükten sonra çok daha iyi olacağım Miran Nerva. Sınırı aşalı uzun bir zaman oluyor. Artık hesap kitabının kapatılması gerekiyor."

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

6.6K 680 20
HENÜZ DÜZENLENMEYE ALINMADI! Diğer çiçeklere de uzanırken, "Neden menekşe çiçeğini seçtin?" Dedim burnumu dayadığım yaprağından çiçeğin kokusunu alır...
ZEMHERİ Von yudumsucan

Aktuelle Literatur

118K 5.5K 14
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
286K 18.2K 47
Ölen bir lider ve koltuğuna geçen varisi... En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2 - interseks #6 - bl #5- eşcinsel
262K 6.1K 12
Hatırlanmayan bir sene, kimliği belirsiz cesetler, susturulan tanıklar, kaybolan insanlar ve korunmak için iltica edilen çok yanlış bir liman... Çözü...