fire and blood • malik

By carmenfkahlo

158K 12.4K 6.4K

Yüzyıllardır güney toprakları ve ejderhalara hükmeden, ilk insanların soyundan gelen Malikler kuzeydeki krall... More

I| northern fugitive
II| dinner at sunset
III| the sadness of winter roses
IV| bloody gift
V| hot beauties
VI| night escape
VII| mercy and betrayal
VIII| little cabin in the woods
IX| the dragon prince
X| price
XI| brownland
XIII| love is weakness
XIV| city rumours
XV| red
XVI| we always alive
XVII| cruel man
XVIII| gods
XIX| blind eyes
XX| snowflakes
XXI| north is here
XXII| you're a wolf
XXIII| peace, feast and dance
XXIV| powerful women
XXV| first day of the tournament
XXVI| down the cliff
XXVII| the queen of love and beauty
XXVIII| pride
XXIX| between fireflowers
XXX| dream syrup
XXXI| dead message
XXXII| dance of dragons
XXXIII| falling snowflake
XXXIV| king in the north
XXXV| cold death
XXXVI| betrayal
XXXVII| the lion's claw
XXXVIII| first judicial
XXXIX| kissed by fire
XL| green eyes
XLI| changing game
XLII| the dragon always comes for you
XLIII| poverty
XLIV| survivor
XLV| shame
XLVI| life and death
XLVII| love is sacrifice
XLVIII| new toys
XLIX| where is your god
L| together
LI| tattoo
LII| taste of ashes in your mouth
LIII| snake and black wolf
LIV| uri
LV| fighting to death
LVI| the price of the facts
LVII| three months
LVIII| fear
LIX| plans on azul island
LX| fire and blood [I]
LXI| fire and blood [II]
LXII| ashes of burning bodies
LXIII| preparations for the new war
LXIV| political behavior
LXV| towards the tear river
LXVI| burn them all
LXVII| victory or defeat
LXVIII| immortal man

XII| the king is back

3.4K 211 21
By carmenfkahlo

ZAYN

Prens, yaz döneminde oldukça nadir rastlanan bulutlu bir güne uyandığında yaveri Dei kralın güneş doğmadan önce geri döndüğünü ve kimsenin uyandırılmasını istemeden odasına çekildiğini anlatmıştı. Gelen haberler sadece bu da değildi. Kral Yaser gelir gelmez "Prens en uygun zamanda yanıma gelsin." emrini vermişti.

İşte korkunç olan buydu. Bugün, birazdan, her şeyi değiştirebilecek anlar yaşanabilirdi ve Zayn Malik daha önce hissetmediği duyguları tadıyordu. Dei, kahvaltı isteyip istemediğini sorduğunda sertçe reddetti. Karmakarışık olan aklında sadece Rhoslyn ve babası vardı. Kahvaltı değil... Hızlı bir şekilde üzerini değiştirdi. Babasına duyduğu saygı uğruna bu sabah diğer günlere göre daha özenli giyinmişti. Altına kaynatılmış deriden yapılma pantolonunu ve dizinin altına kadar gelen bağcıklı çizmelerini, üzerine ise kenarları altın ipliklerle işlenmiş siyah kaftanını giydi. Belinde kemerini sabitledi ve ardından kemerine hançeri ile Blackfire' ı bağladı. Omuzlarından aşağı sarkan dışı siyah içi bordo rengindeki pelerininin yakasını küçük, minyatür bir ejderha ile tutturdu. Sanki babasına bir ejderha olduğunu kanıtlamak istiyor gibi gümüş ejderha broşunu da göğsünün üzerine takmayı unutmamıştı.

Odasından çıkar çıkmaz ilk olarak Rhoslyn Clifford' u görmek istedi. Babasından önce güzel ve sevimli kızın yüzünü görmenin ona cesaret vereceğini düşünüyordu. Arkasından gelen Sör Liam -Sör Louis' i Rhoslyn' i korumakla görevlendirmişti- "İyi misin?" diye sordu dostluk dolu sıcak bir sesle. Zayn yalan söylemeyecekti.

"Hiç iyi değilim."

"Neden? Korkuyor musun?'

"Ben hiçbir şeyden korkmam."

"Herkes bir şeyden korkar Zayn."

"Sen neden korkuyorsun?"

Liam bir süre sessiz kaldığında Zayn, şövalyenin düşündüğünü yüzündeki ifadeden anlayabiliyordu. Oysa sadece ona neden korktuğunu söylemişti.

"Kolay bir soru. Neden korkuyorsun?"

"İnsanlar ne zaman kolay bir sorunun cevabını düşündü ki?"

Düşündüğünde gerçekten de Liam' ın haklı olduğunu fark etti. Bir kişiyi karşına alıp oldukça basit bir soru sorduğunda -örneğin "Nerede olmak isterdin?" ya da "En büyük hayalin nedir?"- hemen cevap vermesi gerekirken bir süre düşünürdü. Neden? Neden insanlar oturup kendi düşünceleri ile baş başa kalıp kişiliklerini tanımıyordu? Neden böylesine dışa dönük ve tüm benliklerini unutup diğer insanların benliklerine ilgi duymuşlardı? Nedenini düşündü ama bulamadı. Çünkü kendisi de aynı insanlardandı.

"Sanırım... Sevdiklerimi koruyamamak. Evet. Korktuğum şey bu. En sevdiğim insanları koruyamamak."

"Herkes bundan korkar."

"Öyleyse sen de bundan korkuyorsun."

Başını aşağı yukarı sallayarak Liam' ı onayladı. "Beni sevmek de korkutuyor. İşte bu yüzden. Çok kişiyi sevmek, daha fazla korku demektir. Çok kişiyi aynı anda koruyamazsın."


"Tanrının başka bir laneti daha... Sevgiyi engelleyemezsin dostum. Bu mümkün olsaydı birçok adam hayatta olurdu."

Zayn tekrar başını salladı. Aşk, sevgi, fedakarlık... Hepsi, yüzyıllardır, Zion Malik gibi dünyadaki en güçlü adamların bile canını almıştı. Hiç acımadan, vahşice. Tanrının laneti.

"Rhoslyn Clifford' u seviyorsun değil mi? Farklı anlamda olmasa bile ona değer veriyorsun."

"Ona karşı bir şey hissetmemeye çalışıyorum." diye itiraf etti Zayn. Daha fazla bunu ne kadar içinde tutabilirdi ki? "Ama bir parçam ona çok büyük bir değer veriyor. Elimde değil, gerçekten. Öyle cesur ve farklı ki, onu herkesten korumak istiyorum. Hep burada kalmasını, her zaman benimle konuşup gülmesini... Ama babam onu siktiğimin kuzeyine gönderecek."


Liam Payne cevap vermek yerine suskun kalmayı tercih etti. Zaten Leydi Rhoslyn' in odasına da varmışlardı. Kapının önünde duran Sör Louis prens için selam verdikten sonra kenara çekildi.

"Rhoslyn uyandı mı?"

"Uzun bir süredir uyanık." diye cevapladı Louis. Zayn başını salladı ve kapıya hafifçe vurdu. Uygunsuz bir anda girip Rhoslyn' i utandıracak anlar yaşatmak istemezdi.

Kapı, Rhoslyn için bizzat görevlendirdiği hizmetçi Darra tarafından açıldığında Darra karşısında aniden prensin olduğunu görünce panikledi ve aptalca bir reverans yaptı.

Sabırsız bir şekilde "Leydi için uygun bir zaman mı?" diye sorunca Darra' nın hemen ardından Rhoslyn çıktı ve şaşkınca "Zayn?" dedi.

"Dışarı çık." Bu kaba emir üzerine Darra sakar adımlar ile odadan çıktığında içeri girdi ve kapı Liam tarafından kapatıldı. Yalnız kalmışlardı.

Genç kızın yüzü olduğundan daha beyaz ve yorgun görünüyor, mavi gözleri neşe yerine ise endişe barınıyordu. İçten duygularla ona sarılmak isterdi ancak bunun kabalık olacağını düşünerek dürtülerini bastırmaya çalıştı.

Uzun süren bu sessizlik sonunda çatlayan bir ses ile "Babam döndü." diyebildi.

"Biliyorum."

Rhoslyn su yeşili elbisesinin tül eteğinden bir parça alarak parmakları arasında gezdirdi. Boynunu, hanedanının mavi zeminli sancağı üzerindeki kar tanesinin aynı şeklinde yapılmış zarif bir kolye süslüyordu. Gözlerini bir süre o kolyeden alamadı. Çünkü gerçeği hatırlatmıştı ona; Rhoslyn Clifford o kar tanelerine aitti. Kuzeye, buzlara, kış güllerine... Ama Zayn' e değil. Zayn bir ejderhaydı. Ateşti. Ateş ve buz bir arada duramazdı.

"Söylediklerimi unutma." dedi Rhoslyn. "Asla babana karşı çıkmayacaksın. Ben söyleyeceği her şeyi yapmaya hazırım."

Ama Zayn değildi.

"Ashton Irwin' in yanına gitmeye bile mi?"

Rhoslyn' in gözleri anında yaşlar ile parladı. Ancak tek bir saniye bile irislerini Zayn' in irislerinden çekmemiş, dik duruşunu asla bozmamıştı. "Evet, istediği buysa."

Gözlerini kaçıran Zayn' di. Çünkü gökyüzünü andıran mavilere bakmak onu anlamdıramadığı bir acıya boğuyordu. Neydi bu içini burkan duygu? Anghrist zarar görmüş gibi bir sızı, fazla derin. Ejderhası ile gökyüzünde özgür olduğu an hariç hiçbir şeyi bu kadar derinden hissettiğini hatırlamıyor ve yaşadığı bu ilk, varlığını resmen sarsıyordu.


"Gitsem iyi olacak. Sadece seni görmek istemiştim."

Rhoslyn buruk bir şekilde gülümsediğinde Zayn de elinde gelen en iyi bir tebessümü ona gönderdi ve odadan çıktı. Liam ile Louis' in yüzlerinde göreceği ifadeyi bildiğinden onlara bakmadan hızla yürüdü. Bu yüzleşmenin hemen bitmesini istiyordu. Günlerdir omuzlarında artıp duran ağırlık onu yıkmak üzereydi. Belki de çoktan yıkılmıştı.

Kral Yaser Malik' in odasına girdiğinde babasını balkondan tüm şehri izlerken buldu. İri sırtında olan bakışlarını oradan ayırmadan ilerlerken derin bir nefes aldı ve babasının sağ tarafında durdu. Düzgün bir reverans yaptı ancak babası gözlerini hala şehirden çekmemiş, Zayn yokmuş gibi davranmıştı.

"Geri döndüğün için mutluyum baba."

Yaser Malik yavaşça oğluna döndü. Yerdeki bakışlarını babasının yüzüne kaldırdığında yanağına atılan sert bir darbe ile afallayarak yüzü yana düştü. O sırada balkon mermerlerine ve sütunlarına tutunarak yanlarında beliren Anghrist korkunç bir çığlık attığında kral ve prensin saçları ile pelerinleri uçuşmuş, hatta balkondaki çeşitli çiçeklerin yaprakları ve toprağı etrafa saçılmıştı.

Anghrist krala bir çığlık daha gönderdi. Sesi öfke ve hüzün doluydu. Tıpkı tüm kalbiyle bağlı olduğu Zayn gibi... Kral Yaser öfkeyle ejderhaya dönüp "Defol!" diye bağırdığında Anghrist kanatlarını açıp balkondan gökyüzüne yükselmişti.

Kral tekrar oğluna döndü. "Sana güvenmiştim. Sana tüm bu krallığı emanet edecek kadar güvenmiştim! Ancak sen ne yaptın? En iyi iki muhafızımı ve kale nöbetçilerimi zalimce öldürdün. Kuzeyden gelen bir elçinin kafasını kesip hediye gönderirmiş gibi geri yolladın. Zindanlarımda iki hırsız, hayvanlara bile yapılmayacak şekilde işkence görüyor. Vahşice! Ne uğruna? Kuzeyli bir kız için!"

Zayn Malik yanağındaki tokatın etkisinden kurtulamamışken yüzüne fırlatılan bu sözler ardından konuşma yetisini kaybetmiş gibi hissetti. O bir aptaldı. Babasını hayal kırıklığına uğratan aptal bir prens. Kral olmayı haketmeyen bir prens. Bir prens olmaya bile layık görmedi kendini. Zayn zavallının tekiydi.

Yaser Malik bir anda oğluna sarıldı. Şaşkındı ama babasının sarılışına içtenlikle karşılık verdi. "Neden bunu yaptın oğlum? Neden yaptın?" Yaser geri çekilip büyük ellerini oğlunun iki yanağına yerleştirdi. Neden yaptın? Söyle. Neden o elçiyi öldürdün?"


"Çünkü," dedi zar zor. "Bizi tehdit etti. Krallığımızı. Kimse ejderhaları küçümseyemez."

Yaser Malik sanki bir kere daha ona vurmak istiyor gibi görünüyordu. Ya da öldürmek. "Senin kadar aptal bir Malik tanımadım." Ellerini oğlunun yüzünden geri çektiğinde babasından çıkan bu sözler Zayn' i gerçekten yaralamayı başarmıştı. Onun için bu çok aşağılayıcı bir cümleydi.

"Bu yaptıklarının cezasının sürgün olduğunu biliyorsun, değil mi?"

"Biliyorum."

Sessizlik. Sadece rüzgarın uğultusu kulakları dolduruyor.

"Ama ben babam gibi yapmayacağım." dedi Yaser acıyla. Eski anıları ile boğuşuyor gibiydi. Zalim Zasha Malik, Yaser' in kardeşi Zion' u sürgün etmişti ve Yaser de ağabeyi Zion' u çok sever, bugün bile hala yasını tutardı.

"Ne yapacaksın öyleyse?"

"Büyük, masraftan kaçınılmaksızın bir turnuva gerçekleştireceğim ve Greenland' deki herkes davet edilecek. Mendesler, kuzey lordları... Gelecekler ve onları en iyi şekilde, en iyi ziyafetlerde ağırlayacağız. Öldürülen elçi karşılığında ise Clifford kızı geri verilecek."

"Hayır! Yapamazsın!" dedi Zayn bir anda karşısında kralın olduğunu unutup. "Rhoslyn' i geri verme baba. Lütfen yapma bunu."

"Emirlerimi mi sorguluyorsun?"

Dehşet içindeyken ne söyleyeceğini bilemedi. Babası aklını kaçırmış olmalıydı!

"Topraklarımıza tüm o kuzeyli piçleri alarak nasıl bir tehlikeye gireceğimizin farkında mısın baba?"

"Ses tonun ile kelimelerine dikkat et. Karşında baban ve kralın var."

"Eğer akıllı davranmazsan yakında bir kralları olmayacak."

Yaser oğluna bir tokat daha attı. "Çık dışarı!"

Babasının yüzüne bile bakmadan dediğini yaptığında öfkeden çıldırmak üzereydi ve herhangi bir şeye zarar verme ihtiyacı ile doluydu.


Kral odasının kapısında bekleyen Liam' a "Peşimden gel de bacaklarını vücudundan ayırayım." dediğinde Liam yerinden bile kıpırdamadı. Bu sebeple tek başına bahçeye çıktı ve kınından çıkardığı Blackfire' yi önüne çıkan ilk ağaca savurdu. Büyük meşeye ardı ardına kılıcını savururken kalbindeki acı ateşin büyüyüp tüm vücudunu ele geçirdiğini ve bundan böyle asla yok olmayacağını hissetti. Nefesi kesilip hareket edemeyecek hale gelene dek kılıcını sallamayı sürdürdü. Durduğunda ise dizlerinin üzerine çöküp ela gözlerini gökyüzüne kaldırmıştı. Anghrist' in gelmesine ve onu buradan götürmesine ihtiyacı vardı. Anghrist' i düşündü ve tekrar düşündü.

Ejderha Kalesi' ndeki odasının balkonundan kendisini izleyen Rhoslyn' i fark etti. Kızın yüzünü tam net göremese bile şu an nasıl hissettiğini biliyordu. Zayn başaramamış, verdiği sözü tutamamıştı. Zayn, Rhoslyn' i de hayal kırıklığına uğratmıştı.

Toprak titrediğinde Anghrist buradaydı. Şu an yaşadığı hislerin ve düşüncelerin aynısını Anghrist' in de yaşadığını bildiği için ejderhası ile vakit geçirmesi gerektiğini biliyordu. Gözlerini Rhoslyn Clifford' tan çekti ve oldukça kolay bir şekilde Anghrist' in boynundaki yerini aldı. Nereye gittiklerini ejderhası gayet iyi biliyordu.

AALIYAH

"Anne?"

"Evet, Aaliyah?"

"Eğer bebek erkek doğarsa babam daha çok mu mutlu olacak?" Prenses Aaliyah, Kraliçe Karen' in şişkin karnını okşadı.

"Baban sağlıklı bir bebek doğduğunda çok mutlu olacak güzelim."

Annesine sarılarak uzanırken annesinin yumuşak ellerinden birinin saçlarını okşaması, diğerinin ise sıkıca vücuduna sarılmasını seviyor, başını güzel kokulu boynuna yaslarken kendini hiç olmadığı kadar güvende ve huzurlu hissediyordu. Üstelik yakında doğacak olan kardeşini de okşamak mutluluk vericiydi. Küçük prenses şimdiden birlikte oynayacakları oyunları kafasında planlamış, kardeşi için onlarca oyuncak almıştı.

"Lord Jeremy Bieber bana erkek çocukların soyu devam ettirdiğini ve bu yüzden kızlardan çok daha önemli olduklarını söyledi. Babalar erkek bebek doğduğunda daha mutlu olurlarmış." Lord Jeremy Bieber kral eli, yani kraldan sonraki en yetkili kişiydi.

"Lord Bieber' a bir kadın olmadan soyunu devam ettirmesini söyle. Bakalım erkek mi yoksa kız çocuk mu önemli oluyor." diye soluduğunda Aaliyah annesinin öfkeli olmaya çalışan sesine kıkırdadı. Yumuşacık kalpli olan Kraliçe Karen hiçbir zaman tam olarak öfkeli olamazdı.

"Babam ben doğduğumda çok mutlu oldu mu?"

"Elbette oldu. Senin için günlerce şehir çanları çalındı, turnuvalar ve eğlenceler düzenlendi. Sen babanın biricik kızısın." Karen kızının karnını gıdıkladığında Aaliyah sevimli kahkahalarıyla odayı doldurdu. Şöminenin karşısında uyuklayan Ice başını kaldırmış ve dişleri arasından sarkan dili ile Aaliyah' a bakmıştı.

"Peki kardeşim ne zaman doğacak?"

"Yakında."

"O doğduğunda da eğlenceler yapılacak mı?"

"Yapılacak. Tıpkı seninki kadar güzel eğlenceler olacak hem de."

"Öyleyse turnuvalara ben de katılabilir miyim? Söz veriyorum attan düşmem ya da kendimi yaralamam. Mızrak tutabiliyorum."

"Aaliyah..."

"Lütfen, ben de turnuvalara katılmak ve zırh giymek istiyorum."

"Bu konudaki fikrimi biliyorsun. Bir prenses-"

Aaliyah annesinin sesini tekrar ederek cümleyi tamamladı. "Bir prenses zırhın değil ipek elbiselerin içinde olmalı. Falan falan."

Annesinin kolları arasından ayağa kalktı. Şişkin göbeğine, kardeşine, eğilip bir öpücük bırakırken Karen "Nereye gidiyorsun?" diye sormuştu.

"Shawn' ı bulacağım. En azından Shawn hayallerimi dinlemeyi seviyor."

Karen güldü. Aaliyah ise Ice' ye seslenerek ulu kurdu ile birlikte kraliçenin odasından bir prenses gibi çıktı. Çıkar çıkmaz ise elbisesinin eteklerini ellerinde toplayarak koşmaya başlamıştı. Ulu kurt neşeli sesler çıkararak Aaliyah' ı takip etti. Kahkahalar atarak Ice' ye yetişmeye çalışıyordu ancak bir ulu kurdu geçmek sadece imkansızlıktan ibaretti. Annesinin odasının bulunduğu kuleden çıktı. Kalenin avlusuna açılan kapıya varmak için kullanılan tünelde koşmaya devam ederken karşısına çıkan Lord Bieber' ı göremedi ve adama sertçe çarptı.

"Özür dilerim lordum." dedi çekinerek. Lord Jeremy duygusuz gözlerini Aaliyah' ın yüzünde gezdirdi.

Hiçbir zaman Jeremy Bieber' a yakınlık hissedememişti. Bu adamın bakışlarında onu ürküten ve rahatsız eden bir ifade vardı ancak ne olduğunu hiç anlamıyordu. Belki de kendisinden bir kız olduğu için nefret ediyordu? Jeremy Bieber kadınları sevmezdi.

"Bir prenses, haylaz sokak çocukları gibi koşmamalı Aaliyah." dedi her zamanki azarlar bir tona sahip sesi ile.

"Özür dilerim lordum."

Aaliyah başını eğdi, Lord Jeremy ise elini Aaliyah' ın saçlarında gezdirerek okşadı. "Bir prenses gibi davran Aaliyah. Babanı kızdırmak istemezsin değil mi?" Aaliyah korkuyla başını iki yana sallarken Ice öfke dolu bir hırlama gönderdi Jeremy Bieber' a. Adama her an saldırıp vücudunu parçalayacakmış gibi bakıyordu.

"Ice bugün çok fazla vahşi sanki, prenses?"

"Hayır. Hayır, o çok uslu. Ice, sakin ol kızım." Şimdi daha çok korkuyordu. Çünkü bir ulu kurt eğer gereğinden fazla vahşi davranışlar sergilerse ceza olarak bir kafeste tutuluyor ve Aaliyah böyle zamanlarda inanılmaz acı çekiyordu. Birkaç hafta önce Ice, Lord Jeremy Bieber' ın üzerine atlayıp adamı yere devirmiş ve bu yüzden tam üç gün boyunca sevimli kurdu kafes cezası almıştı. Ice' nin da Jeremy Bieber' dan neden hoşlanmadığını bilmiyordu ama bu hareketlere artık bir son vermeliydi.

Lord ikisine de küçümser bakışlar yolladıktan sonra yoluna devam etti. Aaliyah ise korkunç adam gider gitmez minik kollarını kendi boyundan büyük olan kurdunun boynuna sararak başını hayvanın yumuşak kürküne yasladı. Ice' nin kendi düşüncelerini hissettiğini biliyordu. Ulu kurt az öncekine göre daha sakindi.

Lord Bieber ilerideki köşeden dönüp tamamen kaybolduğunda Ice adamın arkasından bir hırlama daha göndermişti.

"Sakin ol kızım." dedi Aaliyah bir kez daha. "Sakin ol." Kurduna daha sıkı sarıldı. "Hadi gidelim. Bakalım Sör Toby bugün neler yapıyor." Arkasına bakıp Lord Bieber' ın görünmediğinden emin olduktan sonra tekrar eteklerini topladı ve Ice ile koşmaya başladılar.

Kalenin büyük arka avlusunun köşesinde, talimler için kullanılan tahta kılıçların kabzalarında düzenlemeler yapan, kalenin kılıç ustası Sör Toby' nin yanına gitti. Hiç bitmeyen kış yüzünden çoğu kişinin kalbi de buzlaşmış olan bu kalede en sevdiği kişilerden birisiydi Sör Toby. Kendisine her zaman iyi davranmış ve "Sen bir prensessin!" gibi kalıpları kullanmaktan uzak durmuştu. Ayrıca bazı günler Aaliyah' a eskimiş ok uçlarını bile hediye ederdi. Küçük prenses onları biriktirip saklamayı seviyordu.

"Günaydın Sör Toby!" Ice da günaydın diyormuş gibi neşeli mırıltılar çıkardı.

Sör Toby kocaman gülümseyerek "Günaydın prenses ve Ice." diye karşılık verdi. Dibine kadar gelen kurdun sırtını kısaca okşadı.

"Bu kılıçlardan birisini alabilir miyim acaba?" Aaliyah eğilerek yerdeki sağlam tahta kılıçlardan birisini aldı ve Shawn sayesinde gizlice aldığı derslerden öğrendiği hareketleri uygulamaya koyuldu.

"Benim için sorun değil ama annen geçen sefer çok kızdı Aaliyah. Bir daha sana hiçbir şey vermememi emretti."

"Annem görmeyecek, söz veriyorum."

"Hayır prenses, emri çiğnemek- o hareketi yapmayı nerden öğrendin tanrı aşkına?" dedi yaşlı adam şaşkınca. Aaliyah kendini beğenmiş bir şekilde gülümseyip cevap vermedi ve yapabildiği diğer hareketleri de seyircisine sundu.

"Bu kılıcı sevdim Sör Toby. Bana hediye etmeniz için ne yapabilirim?"

"Aaliyah, o tahta sopayı yerine koy." Aaliyah için elindeki kılıç kutsal bir nesne gibiyken Sör Toby' nin bunların bir kılıç olduğunu bile kabul etmemesi ne kadar üzücüydü. Ama Aaliyah' ın da iyi bir çelikten dövülmüş kılıcı olsa belki bunu o da kabul edebilirdi.

"Aaliyah?" Arkasına dönerek buraya doğru gelen erkek kardeşini gördü. Elindeki tahta kılıcı yere bırakarak ağabeyine doğru koştu ve kendisi için açılan kollara hızla zıpladı. Shawn, onu sıcak kolları ile sarmalarken Ice ve Snow ise birlikte boğuşup uluyorlardı.

"Ah Shawn, iyi ki geldin! Kız kardeşin bazen güney sülüklerinden farksız davranıyor."

"Ben hallederim Sör Toby. Siz keyfinize bakın."

Aaliyah kollarını Shawn' ın boynuna sarıp yanağını sıcak yanağına bastırdı. "Kimse bana, beni mutlu edecek şeyleri vermiyor Shawn."

"Öyle mi?"

"Öyle."

"Bu akşam gizli bir derse ne dersin o zaman?"

"Evet derim!" diye bağırdı Aaliyah defalarca. İşte Shawn' ı bu yüzden herkesten daha çok seviyordu. Ağabeyi, onu mutlu edecek her şeyi vermeye hazırdı. Bir prenses olması ya da yasaklar umrunda değil, hiçbir şeyden korkmuyordu. Hayatında gördüğü en korkusuz insandı o. Ve en iyi arp çalan. Ve sesi en güzel olan. Shawn mükemmeldi.

Gizli bir köşede iki kardeş kartopu savaşı yaptı. Hemen yanlarında olan Ice ve Snow da bu mutlu ortamda keyiflerini çıkardılar. Çok nadir zamanlarda yanlarından geçen insanlar memnuniyetsiz bakışlarını iki asil kardeşe gönderdiler. Yumuşak Prens için yeni bir dedikodu daha çıkmıştı.

RHOSLYN

Bir avuç kumu elleri arasına aldı. Rüzgar elindeki kum tanelerini uçururken Rhoslyn gözlerini kırpmadan onları izlemişti. Dikkatini yoğunlaştıracak bir şeyler arıyordu sadece.

Uzun bir süre önce balkonundayken Zayn Malik' in yüzündeki o ifadeyi görmek her şeyi bir tokat gibi yüzüne vurmuştu. Babasıyla olan konuşmasında neler olduğunu ve kısa bir süre sonra buradan gideceğini anlamıştı. Ancak Rhoslyn' i üzen bu değildi.

"Sence ne zaman geri döner?" Zayn' in emri ile yanında her zaman bir cellat gibi dikilen Sör Louis Tomlinson' a baktı. Doğrusu ondan nefret ettiği söylenemez. Hatta Louis' in iyi bir arkadaş olduğunu bile kabul edebilirdi.

"Bir süre daha geri döneceğini sanmıyorum." diye cevapladı Louis soruyu.

"Neden? Hep böyle mi yapıyor?"

"Genelde güneş battıktan sonra ya da batmadan önce geri döner. Bazen hiç dönmediği de oluyor. Açıkçası bilmiyorum leydim."

"Adaya mı gitmiştir?"

"Muhtemelen."

Tekrar önüne dönüp çenesini kendine çektiği dizlerine yasladı ve karşısında sonsuzluğa uzanır gibi görünen denize baktı. Güneşin batmasına az bir zaman kalmıştı ve prensin geri dönmesini istiyordu. Onunla konuşmak ve hiçbir şeyin sorun olmadığını söylemek... Zayn neden kendisine gelmek varken kaçmayı tercih etmişti ki?

"Neler olduğunu biliyor musun Louis?"

"Kimse bir şey bilmiyor. Kral bugün konseye de katılmadı."

Rhoslyn derin bir iç çekti. Kendisini her şeyin suçlusu olarak görüyordu. Olanlar yetmezmiş gibi şimdi bir de baba ve oğul tartışması yaratmıştı.

"Kendini suçlama." dedi Louis sanki aklındakileri okumuş gibi. "Greenland' de savaş ya da kaos olmayan bir nesil geçmez."

"Beni gerçekten rahatlattın."

Louis kıkırdadı. "Sözlerimin arkasındayım leydim. Savaş insanlığın doğasında var. Hastalıklı kuduz köpekler gibiyiz."

"Haklısın. Sanırım öyleyiz."

Gökyüzünden gelen ejderha çığlıklarını duydular ve iki çift göz de göğe kalktı. Üç ejderha bulutların arasında süzülerek özgürlüğün doruklarını yaşıyorken Rhoslyn onları kıskandığını hissetti ve inanılmaz bir hayranlık duydu. Anghrist ile diğer ejderhaların ilk başta nasıl birer canavar olduğunu düşündüğüne inanamıyordu. Ejderhalar özgürlüğün ve gücün kanıtıydı. Ateş gerçek güçtü. Rhoslyn tüm o gördüğü şeyler ardından güç kavramının ateş olduğuna emin olmuştu.

"Çok güzeller." dedi sesli düşünerek.

"Her zaman bir Malik olarak doğmak ve bir ejderhayı sürebilmek isterdim." diye bir itirafta bulundu Sör Louis gülümseyerek ejderhaları izlerken. Prenses Safaa' nın ejderhası Darci rahatlıkla seçilebiliyordu.

"Diğer ejderhaların sürücüleri var mı?"

"Her Malik ejderha sürebilir leydim."

"Demek istediğim şu aradaki tuhaf bağ... Diğerlerinin de bağlı oldukları Malikler var mı?"

"Prenses Safaa ve Zayn dışında Ejderha Kalesi' nde başka yok, bu bağ çok nadir gerçekleşen bir olaydır zaten. Fakat Redland' de yaşayan Malikler' in bağları olduğunu biliyorum. Zayn söylemişti."

Redland mi? Redland tamamen patlamaya hazır volkanlarla dolu, yaşanması imkansız bir kıtaydı. Daha önce buna benzer sözler duymuştu ancak gerçekliğine inanmamıştı. Şimdi ise ejderhaya sahip bir insanın aslında Redland' de kalmakta ölümcül bir zorluk yaşamayacağını kavrıyordu.

Rhoslyn ejderhalar hakkında öğrendiği her yeni bir bilgide şaşırıyor ve ejderhalar öyle ilgi çekiciydi ki, onlar hakkında her şeyi öğrenmek istiyordu. Ve tabii Malikler... Malikler' in inanılmaz büyük bir tarihi vardı.

"Ejderha Kalesi' nde kaç ejderha var?"

"Altı tane."

"Neden bu kadar az? Daha çok olduklarını düşünüyordum."

"Ejderhalar ölümsüz değil ve uzun zamandır gerçekleşen bir savaş var."

Ejderhalar ölümsüz değil.

Rhoslyn, kuzey kralları tarafından öldürülen ejderha hikayelerini bilirdi. Yaşlı Dadı çocukken her gece Michael ve kendisine bu hikayeleri anlatırdı. Her hikaye aklının bir köşesindeydi ancak hatırlamak istemiyordu. Onları hafızasının karanlığına geri göndermeye çalışırken deniz tarafından gelen Anghrist' in sesini duydu. Heyecanla ayağa kalktı ve ufuktaki küçücük görünen yaratığın kudretini izledi. Anghrist her an biraz daha büyüdü. Tam tepelerinde ise kumsalda büyük bir gölge bırakmış ve ardından kumların üzerine konmuştu. Rhoslyn, Zayn' in asık yüzünü gördü. Prensin alevli gözleri üzerinde dolaştı ve ardından kolay hareketler ile yere ayak indi. Anghrist tekrar havalanıp yukarı doğru havalanırken Zayn Malik ise kendisine doğru gelmişti. Louis Tomlinson elbette durumu anladı ve kısa bir selam verdikten sonra yanlarından uzaklaştı.

"Seni merak ettim." diye itiraf etti Rhoslyn. Zayn tam karşısında durdu ve elalarını kendi gözlerinde sabitledi. Yüzünün böylesine yakın olması, ayrıca gözlerini cesurca hiç kendilerininkinden çekmemesi Rhoslyn' i tatlı bir telaşa sokuyor, durmadan göz kaçırma isteğine boğuyordu.

"Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. İyi misin?" dedi parmağı ile hala yaralı olan karnını göstererek.

"Yaralarım şu anki sorunumuz değil."

"Hmm."

Hmm?

Zayn derin bir iç çekerek gözlerini denize çevirdiğinde "Kendini suçlu hissettiğini biliyorum." demişti Rhoslyn. "Öyle hissetmene gerek yok. Babanı anlıyorum. Gitmem gerekiyor ve-"

"Rhoslyn, babam bir turnuva düzenliyor. Kuzey kralı ve kuzey lordlarının hepsi buraya gelecek."

Rhoslyn aralıklı dudakları ile bir süre sustu. Şok ve korku onu düşündürmeye zorlamıştı. "Bu. Saçmalık bu! Irwinler buraya gelmemeli Zayn. Ciddi misin?"


"Babam çok öfkeli. Hiçbir şekilde beni dinlemeyecek. Tanrım. Tanrım, neden bu kadar aptalca bir şey yapıyor?"

Rhoslyn yine konuşamadı.

"Onların gelmesi umrumda değil. Beni korkutmuyorlar. Beni delirten tek şey seni onlara geri verecek olması."

Zayn Malik' in yüzünde acı çeken bir ifade oluştu. Rhoslyn ise prensin tek endişesinin bu olmasına ne hissedeceğini bilemedi. Ama Zayn' in buna üzülmemesi gerektiğini biliyordu. "Sorun değil." dedi gülümsemeye çalışarak. Ancak gerçek duygularını haykırmamak için benliğini zor tutuyordu.

Rhoslyn Clifford güneyi bırakmak istemiyordu. Güneşi, ılık kumu, denizi, tatlı güney yemeklerini, ipekleri, hatta Anghrist' i ve Zayn' i... Ama kendi isteklerinin bu dünyada bir önemi yoktu. Sorun çıkmaması karşılığında sadece susacak ve Ashton Irwin' in kendisine yapacaklarını kabullenecekti. Yapmak zorundaydı.

_____

Kendimce ailelerin sancaklarını yaptım. Gerekli oldukça diğer ailelerin de sancaklarını bölüm sonlarına eklerim. 😚

Malik

Mendes

Clifford

Irwin

Payne

Tomlinson

Mills

Continue Reading

You'll Also Like

25.9K 1.6K 37
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
217K 21K 24
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...
257K 15.7K 11
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!
51.8K 2.3K 14
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.