fire and blood • malik

Da carmenfkahlo

158K 12.4K 6.4K

Yüzyıllardır güney toprakları ve ejderhalara hükmeden, ilk insanların soyundan gelen Malikler kuzeydeki krall... Altro

I| northern fugitive
II| dinner at sunset
III| the sadness of winter roses
IV| bloody gift
V| hot beauties
VI| night escape
VII| mercy and betrayal
VIII| little cabin in the woods
IX| the dragon prince
X| price
XII| the king is back
XIII| love is weakness
XIV| city rumours
XV| red
XVI| we always alive
XVII| cruel man
XVIII| gods
XIX| blind eyes
XX| snowflakes
XXI| north is here
XXII| you're a wolf
XXIII| peace, feast and dance
XXIV| powerful women
XXV| first day of the tournament
XXVI| down the cliff
XXVII| the queen of love and beauty
XXVIII| pride
XXIX| between fireflowers
XXX| dream syrup
XXXI| dead message
XXXII| dance of dragons
XXXIII| falling snowflake
XXXIV| king in the north
XXXV| cold death
XXXVI| betrayal
XXXVII| the lion's claw
XXXVIII| first judicial
XXXIX| kissed by fire
XL| green eyes
XLI| changing game
XLII| the dragon always comes for you
XLIII| poverty
XLIV| survivor
XLV| shame
XLVI| life and death
XLVII| love is sacrifice
XLVIII| new toys
XLIX| where is your god
L| together
LI| tattoo
LII| taste of ashes in your mouth
LIII| snake and black wolf
LIV| uri
LV| fighting to death
LVI| the price of the facts
LVII| three months
LVIII| fear
LIX| plans on azul island
LX| fire and blood [I]
LXI| fire and blood [II]
LXII| ashes of burning bodies
LXIII| preparations for the new war
LXIV| political behavior
LXV| towards the tear river
LXVI| burn them all
LXVII| victory or defeat
LXVIII| immortal man

XI| brownland

3.7K 223 132
Da carmenfkahlo

KILLIAN

Hook, ahşap kapıyı ittirerek bu mide bulandırıcı manzarayı kendi kendine sunduğunda yüzünü buruşturdu. Erkek kardeşi Thomas, dört gün önce topraklarından ayrıldıkları Uri şehrinden getirdiği ikiz kız kardeşler ile ilginç zevklerini uyguluyordu.

Thomas ve ikizler hiç rahatsız olmadan sevişmeye devam ederken Thomas tüm dişlerini gösterecek şekilde sırıttı. "Bize katılsana Hook? Sana da yetecek kadar var." diyerek boşta kalan kız kardeşin kalçasına vurdu.

"Umi' ye varmak üzereyiz. Hazırlan ve şu fahişeleri temizle."

"Ah... Yazık olacak." diyen Thomas sahte bir üzüntü ile her zaman yastığının altında sakladığı hançerini aldığında birkaç saniye içinde tüm yatak ikizlerin kanıyla ıslandı. Hoşnutsuz bir ifade ile gözlerini kısmasının ardından erkek kardeşini yalnız bıraktı ve tekrar kadırganın güvertesine çıktı.

Killian Jones, ya da herkesin ona taktığı lakap ile Hook, Brownland' in sularının korsan kralı sayılırdı. Gençliğinden itibaren başladığı bu korsanlığı kısa sürede gelişmiş ve korkulan zalim birisine dönüşmüştü. Kendisine Hook denmesinin sebebi ise sol kolunun sonunda bir el olmasının yerine insanın boğazını kolayca paramparça edebilen bir kanca olmasıydı ve Killian Jones' un kancasının öldürme hikayeleri küçük çocuklara anlatılan masallara kadar uzanırdı.

Her korsanın olduğu gibi Hook' un da belli bir amacı vardı. Kraliçesinin kendisine verdiği bir görev... Gittiği yedi şehirden sonra Uri şehrinde de görevinin sonuçsuz çıkmasının ardından Kraliçe Regina' nın yanına geri dönmek ve bildiri yapmak zorunda kalmıştı.

Sert ve duygusuz yüzü, her an birisini öldürecekmiş gibi olan duruşu, planlı adımları ve intikam ateşi ile parlayan gözleriyle kardeşi Thomas' ın tam tersiydi. Thomas Jones ise eğlenceye ve kadınlara aşıktı. On sekizinin verdiği yakışıklılık da onu, kadınların aşkı yapardı zaten. Thomas duygularını aşırı yaşayan, hamleleri tahmin edilebilir, sadece canı sıkıldığında işkence yapıp ya da öldüren, ciddi kelimesinin asla yanına yaklaşamayan genç bir adamdı. İşte bu yüzden Hook ile birbirlerini bir elmanın iki yarısı gibi tamamlamayı başarabilirlerdi. Hook, koyu kahverengi saçlara, hissiz mavi gözlere, çıkık elmacık kemiklere ve keskin çene hatlarına sahipken Thomas ise biraz daha sarıya dönük kumral saçlara, sıcak mavi gözlere ve ağabeyi kadar keskin çene hatlarına sahipti. İki kardeş de birer korsana göre fazla yakışıklı sayılırlardı.

Umi şehrine ayak bastıkları anda Hook bedenini ele geçirmeye başlayan gerginliğini hissetti. Hiçbir şekilde bunu belli etmemek için büyük nefesler alıyor ve başka olaylar düşünmeye kendini zorluyordu. Kıyıda kendisi ve kardeşi için verilen aygırlara binip Fırtına Kalesi' ne doğru at sürerken Thomas çoktan durumu anlamıştı. Bazen Thomas' ın kendi zihninin içini görebildiğini düşünürdü.

"Biraz rahatla kardeşim. Rahatken daha ateşli görünüyorsun. Hem belki de Regina seni yatağına atar. Daha önce yatmış mıydınız? Ah... Unuttum. O Zion' u seviyordu değil mi?" dedi Thomas düşüncesizce. Öylesine, sonunu hiç düşünmeden konuşmak, kardeşinin en büyük eksilerinden birisiydi.

Hook bir sızı hissetti ve bunu yüzünde gizlemeyi başaramadı. Ancak bu çok kısa sürmüştü çünkü öfkesi tüm bu acıyı yok edecek kadar fazlaydı. Ateş saçan mavi gözlerini Thomas' a çevirdiğinde bir şey söyleme gereği duymadı çünkü Thomas, kardeşinin bu bakışlarından tüm tehditi anlamış ve suskun bir şekilde önüne dönmüştü.

Fırtına Kalesi' ne varmak kolay değildi. Kale duvarları büyük bir taş kütlesinin üzerine inşa edilmiş, yollar öyle dik ve engebeliydi ki, onlarca insan kaleye varmak isterken canını vermişti. Bu Hook' un biraz bile endişelenmesine neden olmuyordu. Kadırgası Jolly Roger ile çok daha zorlu yollarda hayatta kalmayı başarmışken neden korksundu ki?

Thomas ise muhtemelen umursamıyordu. Ölmek veya yaşamak... O sadece anda kalmayı ve hissetmeyi severdi. Şu an at sürdükleri dar yoldan yandaki uçuruma düşse, Hook emindi ki, Thomas kahkahalar içinde ölürdü. Kardeşi, Zion' un ejderhalar hakkında anlattığı hikayelerden sonra 'uçmak' konusunda tuhaf bir heyecana ve hevese kapılmıştı. Hook da ilk duyduğunda ejderhalara hayranlık beslemişti ancak sonradan Zion' un ejderhasına duyduğu özlemi ve özlemin getirdiği o büyük boşluğu gördüğünde, bunun sadece bir zayıflık olduğunu anlamıştı. Zion güçlüydü. Zion yakışıklıydı ve Zion Brownland' in gelmiş geçmiş en büyük adamıydı. Ama Zion ölümcül bir acı içindeydi...  Uzun bir süre önce Zion' u düşünmeyi bırakmıştı. Fakat ne zaman Umi' ye geri dönse anılar boğazına sarılıyor ve onu asla bırakmıyordu. Umi şehri onun laneti gibiydi.

Fırtına Kalesi' ne sorunsuz bir şekilde vardıklarında Kraliçe Eli Lord Johnny Depp, Jones kardeşleri karşıladı. Lord Johnny, omuzlarının hizasında olan dalgalı kahverengi saçları, her zaman alaycı bir tavırla bakan kahverengi gözleri, sinir bozucu bir bıyığı ve top sakalı vardı ve Hook hiçbir zaman Lord Johnny' den hoşlanmamıştı. Adamın yüzünde onu rahatsız eden bir ifade vardı ve sadece kendisinin mi böyle hissedip hissetmediğini bilmiyordu.

"Jones kardeşler, sizi Fırtına Kalesi' nde görmek büyük bir mutluluk. Kraliçe de sizi bekliyordu." diye samimi olmayan bir karşılama yaptığında Hook selamına karşılık verme gereği bile duymadan yoluna devam etti.

Her zaman dobra olan Thomas ise "Sakalın seni bir bakırlık fahişe gibi gösteriyor." diyerek ağabeyini takip etmişti.

"Sence de öyle değil mi Hook?" dedi Thomas.

"Evet, evet." dedi geçiştirircesine Hook. Şu an Thomas ile konuşmak istemiyordu. Birazdan Regina' yı görecek olması zaten ona büyük bir gerginlik verirken Thomas' la uğraşamazdı.

Taht odasına girecekleri sırada kardeşine döndü. "Burada bekle."

"Neden?" dedi sırıtarak Thomas. "Ne yapacaksınız ki?"

"Thomas-"

"Tamam, tamam kardeşim. Nasıl istiyorsan. Burada sakince seni bekleyeceğim." Hook onaylar anlamda başını sakladıktan sonra muhafızların açtığı kapıdan içeri girdi.

Regina oradaydı.

Fırtına Kalesi' nin üzerine inşa edildiği kayanın parçalarından yapılmış kara tahtı izliyordu. Kraliçenin zarif sırtına baktı. Ardından neden tahtta oturmak yerine tahtı izlediğini merak ettiğinde kapıların kapanma sesi büyük odada yankılandı. Muhafız dahil, kimse yoktu. Yalnızdılar.

"Yolculuk nasıl geçti?" dedi bir süre sonra kraliçe meraksız bir sesle.

Hook yutkunup birkaç adım ilerledi. "Gerçekten merak ediyor musun?"


"Sadece sonucunu."

Doğru. Sadece sonucunu.

Regina tüm güzelliği ile Hook' a döndü. İnanılmazdı. İnanılmaz bir güzellikteydi ve Hook öyle güçsüz hissetti ki bu kadının karşısında, neredeyse dizlerinin üzerine düşecekti.

Kraliçe Regina, ona göre dünyanın en güzel kadınıydı. Siyaha dönük kahverengi saçları, ejderha ateşi kadar parlayan koyu kahve gözleri, dolgun dudakları ve vücudu... Zarif, cesur ve hırslı. Belki biraz fazla hırslı.

"Öyleyse memnun olmayacaksın. Çünkü hiçbir şey yok." Regina' nın yüzünde hoşnutsuz bir ifade oluştu. "Ejderhaların soyunu yok edecek hiçbir şey yok Regina."


Kraliçe "Olmalı." dedi dişleri sıkarak. "Bir büyü, bir obje ya da bir silah... Sadece bulamıyoruz Killian. Ama bir yol var."

Düşüncelerini söylemek için dudaklarını araladı ancak anında bundan vazgeçti. Konuşmamalıydı. Emir ne ise onu yapmalı, kraliçesine elinden gelen en iyi şekilde hizmet etmeliydi. Ancak Regina onu yakalamıştı. Gözlerinin içine bakarak "Ne düşündüğünü söyle." diye bir emir verince Hook bakışlarını tahtın arkasındaki duvara asılmış sancağa çevirdi.

Regina Mills' in sancağı gayet sadeydi. Gri bir zemin üzerinde gökyüzünde süzülüyormuş gibi kanatlarını iki yana açmış bir kartal. Regina kartalları severdi.

"Zion öldü." Hook' un dudaklarından ayrılan bu fısıltılı kelimeler Regina' nın suratını acıya boğdu. Unutulduğunu sanılan bir gerçek, tek bir söz ile asla unutulmayacağını gösterirdi.

"Zion öldü ama sen onu yaşatmaya devam ediyorsun. Bırak artık."

"Hayır." dedi gözleri öfkeyle dolan kadın. "Malikler ona yaptıklarının bedelini ödemeli."

"Zasha Malik öldü. İntikam alınacak kimse yok."

Hook sadece kendini kandırıyordu. Her gece, hem de her gece, kafasında Malik soyunu bitirdiğini hayal ederdi. Varoluşunu, bugünkü olduğu kişiliğini tamamen Zion Malik' e borçluydu ve Zion onu terk etmişti. Sadece bir çiftçi kızına duyduğu aşk ve ejderhasına karşı hissettiği özlem uğruna... Zion burada, Killian ve Regina ile hayatına devam etmeyi seçebilirdi ama o hiç geçmişten kopamamıştı.

"Zasha Malik' in soyu hala yaşıyor. Killian, dediklerine gerçekten inanıyor musun?" Regina, Hook' un yakınına geldi ve yumuşak ellerinden birini sakallarında gezdirdi. Hook nefes alamadı. Hook ölüyordu.

"Ne olursa olsun Zion' un intikamı alınmalı. Benim yanımda olacak mısın Killian?"

"Her zaman yanında olacağımı biliyorsun."
Çok kararlı bir şekilde söylemişti bu sözleri. Regina' ya tüm kalbiyle samimiyetini ispatlamak istiyordu.

"Biliyorum. Her zaman yanımda olursun." Regina' nın gözyaşlarından birisi aşağı doğru süzülürken yavaşça inen damladan gözlerini alamadı.

LAURIE

"Güzel prenses kayboldu ormanın derinliklerinde.
Yakışıklı prens buldu onu güllerin içinde.
Zavallı prensesi kollarına aldı ve verdi ilk öpücüğ-"

Laurie aptal kız çocuğunun yüzüne kar topu fırlattı. "Defol buradan velet!"

Küçük kız ağlayarak oradan uzaklaşırken Laurie rahat bir iç çekti ve başını karlara geri yasladı. Bazen, Clifford kalesinin duvarları üzerine gelir ve kendini burada, karların arasında yalnızca yatarken bulurdu. Tenine düşen kar taneleri kendi sıcaklığı ile erirken daha iyi hissederdi. Kıçı oldukça üşüyordu ama en azından yalnız kalabiliyordu.

Az önceki velet gelip iğrenç aşk şarkıları söyleyince midesi bulanmıştı. Hep aynı hikaye... Zavallı güçsüz, gerizekalı prenses ve ne olursa olsun hikayenin sonunda onu kurtaran sapık prens. Ne kadar gerçekçi! Laurie kendi kendine göz devirirken hiçbir şeyin toz pembe olmadığını kendi varlığı ile kanıtlıyordu.

Çünkü Laurie bir piçti.

Birbirine deliler gibi aşık bir prens ile prensesin meyvesi değil, sadece bir piçti ve piç olarak ölecekti. Bazen annesinin nasıl birisi olduğunu hayal ediyordu elbette. Esmer olduğuna emindi. Çünkü Laurie' nin esmer teni buradaki kimse ile uyuşmuyordu. Rhoslyn ve Michael süt kadar beyaz ve altın sarısı saçlar ile mavi-yeşil gözlere sahipken Laurie esmer bir tene, koyu renkli kıvırcık saçlara ve gözlere sahipti. Zaten hiçbir zaman kendini buraya ait hissedememişti bu sebeple. Herkesten farklıydı.

Peki annesi nasıl birisiydi? Bir soylu olmadığına emindi. Öyleyse aşağı tabakadan bir kadın ya da bir fahişe? Babası bir fahişe ile sevişecek kadar onursuz muydu? Laurie bilemiyor. Babası ile öyle uzaklardı ki birbirlerine... İç çekip gözlerini kapattı. Kar taneleri sesi emiyor ve ortalığı huzur verici bir sessizliğe gömüyordu.

Ancak bir süre sonra duyduğu adım sesleri onu bu huzurlu andan çıkardı. Gözlerini açmadan gelen kişinin konuşmasını bekledi.

"Laurie?"

Babasının -kendisinden daha çok değer verdiği bir gerçek olan- yaveri Evar başında dikiliyordu.

"Ne oldu?"

"Lord Clifford seni görmek istiyor." Laurie şaşkınca gözlerini aralayıp oturur pozisyon aldı. Doğru mu duymuştu? Babası onu mu çağırıyordu? Yüzünü görmeye bile dayanamadığı piç kızını?

"Neden?"

"Bilmiyorum. Sadece seni çağırmamı istedi."

Öyleyse Laurie yanlış bir şey yapmıştı "Sinirli miydi?"


"Şey... Bilmiyorum?" dedi Evar. Laurie tekrar gözlerini devirdi. Evar sadece bir gerizekalıydı.

Ayağa kalktıktan sonra büyük adımlarla kaleye doğru yürüdü. Babası onu çalışma odasında bekliyordu. İçeri girip kapıyı kapattığında heyecanla lord babasına baktı. Yalnızdılar ve Laurie mutlu hissediyordu.

Lord Daryn Clifford karaladığı defterden başını kaldırmadan "Otur, Laurie." dedi. Laurie babasının isteğini yaptı ve beklentiyle yeni sözlerini bekledi.

"Geçen gün dediğin gibi, Sör Ashton üstatlarla konuştu ve güneş tutulmasının tarihini alabildik." Lord Daryn sonunda gözlerini piç kızına çevirdi.

"Peki ne zamanmış?"

"Şanslıyız ki, yaklaşık üç yıl sonra bir tutulma gerçekleşecek. Hazırlıklar yapmak ve sancak beyliklerini toparlamak için yeterli bir zaman." Laurie kaşlarını çattı. "Ya Mendesler?"

Krallık savaşa izin vermezse tüm bu konuyu konuşmanın anlamı bile yoktu ve Laurie, Ashton' dan gelen kuzguna göre Mendesler' in teklifi reddettiklerini duymuştu. Bunu düşünürken lord babasının yüzünden tehlikeli bir tebessüm geçti. "Mendesler yakında bir problem olmaktan kalkacak."

"Nasıl yani?"

"Bunu şimdi düşünmene gerek yok." Laurie anlamıyordu. Neden buradaydı ya da babası tüm bu olanları neden ona anlatıyordu? Sormaktan çekinmesine rağmen kelimeler dudaklarından döküldü.

"Bunları neden bana anlatıyorsunuz?" Lord Daryn' in gözleri yoğunlaştı ve Laurie' nin yüzünde gezindi. Cevap vermeyeceğini düşündü ama yanılmıştı.

"Çünkü ne Rhoslyn ne de Michael kadar aptalsın. Zekisin ve çevremde zeki insanlara ihtiyacım var."

Rüyada olduğunu düşündü. Bunlar, bu söylenenler... Gerçek olabilir miydi?


"Bugünden itibaren günlerini üstatların yanında geçireceksin. Onları dinleyecek, okuduklarını okuyacak, birlikte araştırmalar yapacaksın. Duyduğun veya okuduğun küçük bir şey bile aklında bir şimşek oluşturabilir."

"Nasıl isterseniz lordum." dedi gülümseyerek.

"Dilersen çıkabilirsin." Laurie ayağa kalktı ve babasına selam verdikten sonra çalışma odasını terk etti.

Amaçsızca nefes aldığı günleri geride bırakmıştı. Sonunda işe yarar bir şeyler yapacak ve babasını asla hayal kırıklığına uğratmayacaktı. Resmen, yıllardır her doğum gününde dilediği gerçek olmuştu. Babası onu fark etmiş, babası ona ilgi göstermiş ve sadece çok kısa bir an kendisini piç gibi hissetmemişti.

Şimdi ise tekrar dışarı çıkıyordu. Genellikle günün her zamanı kartopu savaşı yapan çocukları bulacak ve onlarla gerçek savaşın nasıl olduğunu gösterece. Şimdiden, birisinin burnunu kırabilmek adına Beyaz Tanrı' ya dualar etti.

RHOSLYN

Rhoslyn' in tüm bedeni Ejderha Kalesi' nin güzel bahçesindeki ağacın gölgesinde kalmıştı. Elini bacağının üzerinden kaldırıp gölgeden güneşin sıcak ışığına çıkardı. Bileğine kadar gelen güneş onu yıldızlar kadar parlatıyordu. Bileğinden sonrası ise ılık bir gölge...

"Burada hiç kar yağmaz mı?" diye sordu elini geri çekip.

Yanında oturan Zayn gülümseyerek başını eğdi ve Rhoslyn' e baktı. "Kuzeyi mi özledin yoksa?"


"Sadece kar tanelerini ve etrafın beyaz olmasını." Kuzeyden gideli uzun zaman olmuştu. Yakında 'üşümek' eyleminin ne demek olduğunu bile unutacağını düşünüyordu.

Zayn, Rhoslyn' in bacağının üzerindeki elini kendi elleri arasına aldığında Rhoslyn daha hızlı nefes almaya başladı. Ayrıca çıldırmış gibi ne yapacağını bilemeyip kaskatı olmuş bir halde kalmıştı.

"Kış geldiğinde sadece birkaç gün kar yağar. Hatta bazı kışlar hiç yağmaz. Tanrıya kalmış bir şey." Parmak uçlarını Rhoslyn' in elinde gezdirdi. "Kuzeyli insanların bir süre sonra kardan nefret ettiklerine inanırdım."


"Öyle. Ama ben seviyordum." Zayn cevap vermedi.

Rhoslyn' in yaraları gün geçtikçe daha iyi oluyor, artık sadece ani bir hareket yaptığında ya da oturup kalktığında bir acı hissediyordu. Üstatların dediğine göre ise çok yakında tamamen normale dönecekti.

Günlerinin çoğu vaktini nedenini bilmediği bir şekilde Zayn Malik ile geçiriyordu. Onunla sıcak güneşin altında, çiçeklerin arasında dolaşmak ya da birlikte gün batımında yemek yemek, onunla konuşmak çok hoşuna gidiyordu. Zaman geçtikçe Zayn' in çok farklı ve iyi bir insan olduğuna karar vermişti. Evet, bazen öfkesi yüzünden fevri davranışları oluyordu ancak Rhoslyn' e karşı her zaman sıcakkanlı ve düşünceli olmuştu.

"Başka neleri özlüyorsun?"

Böyle bir soru beklemiyordu. Ancak düşününce aklına ilk gelen şey dondurucu soğuklarda yaşamını sürdürebilen mavi güller olmuştu.

Hüzünle "Kış gülleri." derken derin bir iç çekti.

"Kış gülleri mi?"

"Evet. Görebileceğin en güzel mavi tonuna sahip güller."

"Ölüm anlamına geldiğini duymuştum."

"Öyle güzel bir çiçek ki, tamamen yalan bir inanç bana kalırsa. İnsanlar mükemmel olan her şeyi kötümsemeye bayılır, biliyorsun."

"Haklısın... Şimdi gerçekten o gülleri merak ettim."

"Belki bir gün görürsün. Belki bir gün ben de yeniden görürüm." Zayn elini narin hareketlerle geri bıraktı.

Tekrar bir sessizlik oluştuğunda Rhoslyn uzun zamandır aklını karıştıran o konuyu açmıştı. "Yarın akşam baban gelecek."

"Evet?"

"Zayn... Babanın ne söyleyeceğini biliyorum. Sakın ona karşı çıkma, tamam mı?"

Zayn sırtını ağaçtan ayırdı ve yüzünü Rhoslyn' e dönük olacak şekilde pozisyonunu değiştirdi. "Babam nedenleri öğrendiğinde karşı çıkmayacak. Güven bana."

Onun sadece kendisini rahatlatmak için yalan söylediğini biliyordu. Gözlerinde her zaman konuşurken olan samimiyet şimdi kaybolmuştu çünkü.


"Hayır, karşı çıkacak. Tüm dünyayı kötü etkileyecek olan bir şeye tabiki evet demeyecek."

Zayn başını iki yana salladı. "Elimden gelen her şeyi yapacağım. Kuzeye gitmeyeceksin Rhoslyn. Söz veriyorum."


______

Şimdi biraz feels geçirme zamanı

⬇⬇⬇⬇⬇

Zayn 👅

Rhoslyn

Liam

Louis

Shawn

Laurie

Harry

Niall

Ashton

Calum

Luke

Michael

Killian

Thomas

Regina

Anghrist


Continua a leggere

Ti piacerà anche

25.7K 1.6K 37
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
256K 15.7K 11
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!
62.8K 2.8K 29
Her şey salak kardeşimin yalanıyla başladı.. Siz: Delikanlıysan konum atarsın...
160K 16.3K 30
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.