Büyük Vurgun

By yazarcizer198

126K 7.4K 1.3K

"Nefesinden.." dedi zor bela. "Nefesinden nefes nefes çekesim geliyor..." Bir damlacık daha ağladım. "Gitme... More

BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 29
BÖLÜM 30
BÖLÜM 31
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
❣️
BÖLÜM 34
BÖLÜM 35
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
#IYIKI VARSIN EREN
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Düzenleniyor
Önemli

BÖLÜM 28

1.7K 116 2
By yazarcizer198


'Göz rengi mühim değil, bakışları gökyüzü.' 🦋

Bir defasında okuduğum bir makalede, bir kitabın okunduğu yerden bahsediliyordu. Şöyle bir soru sorulmuştu ve tamamen mizaha dayalıydı.

'İnsan, güzel bir kitap okuduğu yerden ayrılabilir mi hiç?' Makalede verilen cevap netti. Ancak okunulan kitap hakkında bahsedilmemişti hiç. Hep devamında şu cümleyle karşılaşacağımı tahmin ederek okumaya devam ettim makaleyi.

'İnsan hayalleri doğrultusunda ilerleyen bir yazıyı okumaktan vazgeçebilir mi hiç?' lakin o soru hiç sorulmadı ve cevaplayanda olmadı. Sonrasında bu soruyu kendim cevapladım. Ve durumun bizzat içinde olduğum için bu soruyu dört gözle beklediğimi fark ettim.

O sıralar sürekli olarak polislik ile ilgili çeşitli yazılar okurdum. Merakım isteğimden önce gelmeye başlasada bu beni tedirgin etmedi. Çünkü isteğim geride de kalsa daimiydi.

Ben o yazıları okumaktan vazgeçemedim, ve haliyle hayallerimden de. Salih amca bu yolda elinden gelenin fazlasını yaparak başarılı olmamda büyük rol oynamıştı. Bu meslek benim için kutsaldı ve ne olursa olsun, karşıma ne çıkarsa çıksın büyük bir hevesle karşılıyordum. Tıpkı şuan ki gibi.

Öyle bir heyecan sarmıştı ki bedenimi. Sanki senelerdir böyle bir şey bekliyormuş gibiydim.

Şuan evde, biz üçlüsüde dahil, Eymen, Timur ve kızlar vardı. Gelen malzemelerin arasından giyim için envai çeşit elbise çıkarmıştım. Kızları hazırlama işi bendeydi. Elimdeki strablez ve fazlaca mini olan saks mavisi elbiseyi, Alper'in bahsettiği kıza doğru uzattım.

"Dene. " sırtını dayadığı duvardan doğrulup, elimdeki elbiseyi aldı. O odalardan birini kabin niyetine kullanıyorken, bende elbise seçmeye devam ettim.

Eylem planımız, kısaca şöyleydi; Şevket'in herkesle iş yapmadığını biliyorduk. Bu sebeple bizimle iş yapmaya onu zorunlu kılmak zorundaydık. Şevket'in bol kazançlı ve hatrı sayılır müşterilerinin kısa bir süre ortalıktan kaybolması işimize çokça yarardı değil mi?

Evet, tam olarakta böyle yapacaktık. Ondan müşteri çalma girişimine giremezdik çünkü, kızlarımız orjinal değildi. Yâni elimizde birer eskort yoktu!
Sadece kısa bir süreliğine işlerini olumsuz yönde etkileyecek, sonrada karşısına bir kurtarıcı edasıyla çıkacaktık.

Şevket herkesle iş yapmadığı için, onunla iş yapmak isteyenler kuyruğuylada uğraşmayacaktık. Sonuçta, daha önce şanslarını denedilersede, başarısız oldukları için tekrar denemek gibi bir girişimde bulunmayacaklardı.

Kendi işimizi kendiniz kolaylaştıracak, yeri gelincede zorlaştıracaktık. Bu böyleydi, her zaman kolay yol yoktu.

"Giydim. " arkamı dönüp, sarıyı baştan aşşağı süzdüm. Beyaz teninde saks mavisi hiçte ilgi çekici durmamıştı. Tam tersi, fazlaca sırıyordu.

Dilimi damağıma vurup, kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Olmaz bu, çıkar. " itiraz etmeden kuzu kuzu odaya tekrar döndü. Önümdeki hepsi birbirinden ilgi çekici elbiselere bakıp, durdum. Diz üstü olmasına rağmen, bacağının sonuna kadar yırtmacı olan, strablez, siyah bir elbise vardı. Elime alıp, kızlar üzerindede bir tur göz gezdirdim. Toplam 4 kızımız vardı zaten. Şimdiden onları hazır ediyorduk. Daha sonra Şevket'in müşterileri hakkındaki ince ayrıntıyıda halledince direk olarak işe koyulacaktık zaten.

Kumral ve uzun saçlı olan kıza elimdekini uzattım.
"Güzel olur, dene. " gülümseyerek elimdekini aldı. Diğerlerine nazaran, bu daha sıcak kanlı gelmişti bana. Hepsi somurtmuş dikiliyorken, o gülümseyerek etrafte göz gezdiriyordu.

Sarının girdiği odaya girip, kapıyı kapattı.

Onların denemelerini bekleyordum. Hemen yanımda duran şişeden bir bardak su doldurup içtim. Merdivenlerden ayak sesleri gelince, hızla bakışlarımı oraya çevirdim. Behram gülümseyerek yaklaşıyordu. Gülümsemesine gülümsemeyle karşılık verdim. Yanıma geldiğinde, elimdeki bardaktan bir yudum alıp içti.

Kızların 'eriyorum'lu mırıltıları kulağıma ilişince, sinirle onlada döndüm. Bakışlarımı yakalayan iki esmer, seslerini biraz daha alçaltarak konuşmaya devam ettiler.

Behram kafasını çevirip ikisinide sırayla süzdüğünde, farkında olmadan kolunu sıkmıştım. Esmerler.. dikkatini çeken tek şey olmalı.
Gülerek kafasını bana çevirdi.

"Sakin minik. " ne yaptığımı farkına varınca, hızla elimi üzerinden çektim. Kapı açılınca kızların ikiside içerden çıktı. Derin yırtmacı görünce, gözlerim yuvarlarından çıkacakmış gibi açıldı. Hızla Behram'a döndüğümde bakışları neyseki hâla bendeydi. Kaşlarımla merdivenleri işaret ettim.
"Git sen. " gülerek kaşlarını çattı.
"Neden? " arkama tekrar dönüp, kıza durması için işaret veriyorken, aynı zamanda da parmaklarımda yükselmiş Behram'ın görüş açısını sınırlamaya çalışıyordum.

"Git işte. Aşşağıda işin vardır senin. " umursamazlıktan gelerek, kafasını iki yana sallayıp, dudaklarını birbirine bastırdı.
"Yoo, zaten erkeklerle pek bir iş yok. " sinirle gözlerim parlıyorken, diğerlerininde mırıltıları kulağıma ilişti.

'Yerim' yolarım.

'Ya çok tatlı' benim tatlı.

'Bakmıyorki!' Bakamaz.

Duyduğum her cümlede surat ifadem değişirken, bunu anlayan Behram küçük bir kahkaha attı. En son kaşlarımı çatarak, konuştum.

"Birazdan işim bitiyor, ve bende aşşağı geliyorum!" Surat ifadesi ânında değişirken, kolumdan tutup çenesini kulağıma doğru yaklaştırdı.

"İşin bitince odana giriyorsun ve, ben aşşağıdakileri postalamadan da çıkmıyorsun. " tabi tabi dercesine salladım kafamı.
"Çok beklersin. "

"O zaman güzelim, aşşağı indiğinde onlarla muhattap olduktan sonra olacaklara, ben sorumlu değilim. " hemen sonrasında ise, hızla aşşağı inip, gitti. Hafif bir kıkırtıyla önüme döndüm.

"Sen adın neydi?" Diye işaret ettim kumral kızı. Yine gülümseyerek
"Gamze. " diye karşılık verdi.
"Tamam Gamze. Üzerindeki uyar. Şimdilik çıkart sen. " söylediğimi uygulayıp, tekrar odaya doğru yol aldı. Sarının eline bu sefer bordo renk bir gece elbisesi tutuşturdum. Giy demem için komutu beklemeden odaya doğru gitti.

Tekrardan esmerlerle baş başa kaldığımda, sol gözüm kendiliğinden seyirdi.

"Siz kalın şimdilik." Bunlarla ne yapacaktım bilmiyorum. Uyuz olmuştum bir kere.

****

Akşama doğru işleri halledebildiğimiz kadar halletmiştik. Yarın Şevket'in esas olan bir kaç müşterisiyle görüşecektik. Kızlar güzeldi. Ayrıca, millet Şevket değildi ki, sağlam olmadığı için ayağına gelen fırsatları tepsin.

"Şu bacağını çek ya!" Ben telefonumla ilgileniyorken, Alper'de koltuğa uzanmış, ayakarınıda üzerime bırakmıştı. Diğer koltukta hâla kıyafetler ve, diğer eşyalar vardı. Yorgunluktan onları kaldırmaya bile üşenmiştik. Ben biraz dinlenmek için oturduğumda Alper'de gelip, uzanmıştı.

Ses çıkarmayıp , gözlerini kapatmaya devam etti. Telefondan saate baktığımda baya geçmiş olduğunu anladım.

"Behram niye gitti ki?" Kafasını diğer tarafa doğru çevirdi.
"Şevket'in müşterilerinin yanındaydık ya hani.." anladığımı belirtmek için kafamı salladım.

"Biz yanlarından ayrıldıktan sonra, adamlar ters yapacak gibi oldu. Tekrar görüşmek için biradaha gitti. " Alper ve Behram adamları görmek için gittiklerini söylemişlerdi.

Yarın anlaşmalar yapılacağını zannediyordum. Ama sanırım öyle değildi.

"E hani yarındı? Bende gelecektim. " dirseklerini koltuktaki yastığa yaslayıp, yerinden doğruldu.
"Loya'nın gelmesine gerek yok dedi Behram. Bende bir şey demedim" kaşlarım yine istemsiz olarak çatıldığında, Alper hızla kafasını yastığa bıraktı.

"Ah, şimdi kavganız hiç çekilmez!" Dizlerimdeki ayaklarına vurup, konuştum.

"Sus be! Sanki sabah akşam başında bağırışıyoruz. " kafasını yalancı bir kızgınlıkla kaldırdı.
"Bağırışmıyorlarmış? Ya ne yapıyorsunuz??" Tam cevap vereceğim sırada, görüş alanıma Behram girince bakışlarımı ona çevirdim.

Sert ifadesiyle bakışları benimle Alper arasında mekik dokudu. Daha sonra da dizlerimdeki ayağına kayınca, iyice gerilmişti. Seğiren çene kası gözlerime takılınca ciddi anlamda sinirlendiğini anlamıştım. Alper'de ona bakmaya devam edince, tek elini siyah saçlarının arasından geçirip, sert sesiyle konuştu.

"Kalk şuradan. " Alper iyice yayılmaya başlayınca, Behram'ın kaşları havalanmıştı.
"Abi rahatımı bozma be!" Alper'in kalkmasına kalmadan, yerimden doğrulup kalktım.

"Ne zamandan beri benim sözümü ikiletir oldun sen?" Behram'ın sinirden gerilen suratı daha da korkunç bir hal almıştı. Alper durumun ciddiyetini anladığı vakit bir şey demeden yerinden doğruldu.

Burnundan soluyarak ayaklandıgında Behram'ın karşısında durup ellerini iki yana açtı.
"Oldu mu?" İfadesiz kalıp, geçmesi için yol verdi.

"Yorgunsan, siktir git odanda uyu. " Alper iyice bozulmuş bir şekilde odasına çıktığında, sıra bana gelmişti.

Böyle bir şeye fırsat vermemek için gideceğim sırada, kolumdan tutup kendisine doğru çekti.

"Sana ondan uzak dur dedikçe dibine giriyorsun!" Dişlerini öyle bir sıkmıştı ki, kırılan dişi olmuş mudur diye endişe duyuyordum.
"Behram abartma. Ayrıca buna karışmaya hakkın yok." Kaşları hayretle havalandı.

Hayret edilecek bir durum mu vardı ki?

"Karışmaya hakkım yok öyle mi?" Dedi kinayeyle.
"Evet. " diye cevapladım.
"Öyleyse, bundan sonra bu hakkı kendime tanıdığımı bil güzelim! Aksi taktirde, farklı yöntemlere baş vurmak zorunda kalacağım."

Behram'ın neyden bahsettiğini tabiki anlamamıştım. Kısa bir göz çakışmasından sonra, yanımdan uzaklaşıp odasına gitmişti.

Tamam kabul. Tüm bu ilgi ve alakası son derece hoşuma gidiyordu. Hoşuma gitmekle kalmayıp, işimede geliyordu. Acıkcası, ona karşı ne hissettiğimden emin olamasamda, birbirimize olan davranışlarımızdan neyle sonuçlanacağı gayette ortadaydı. Ama Behram'ın da bahsettiği gibi, ikimizinde yabancı olduğu şu aramızdaki bağ' ı çevredekilerin bilmesine lüzum yoktu.

En azından ikimizde kendimizden emin olana kadar.

Ancak şu kadarını dile getirebilirim ki, başlarda Miran'a şuan hissettiklerimin zerresini hissetmemiştim. Tabi o her zaman vurgulayarak söylediğim, çocuk aptallığıydı. Ama onun adı ne aşktı, ne de sevgi.

Hevesten başkası değildi. Aldanma, yahut ilk heyecan. Sebebi her şey olabilirdi ama, onunla birlikte olmamıza neden olan şey ne sevgiydi ne de aşk.

Bana göre aşk kutsaldı. Her insanın, istediği aşka yelken acamayacağı kadar kutsal. Basitlikten uzak, ifade edilmesi zor ve yakıcı.
Kaç şair, aşkla dile gelmişti?
Kaç mecnun, kaç kerem yanmıştı aşktan?

Herkesin harcı değildi aşk. Önce emin olmak gerekirdi, sonra da temkinli. Ayağın takılsa, yeri boyladığında karşındakinin bile sana yardım edemeyeceği o andı.

İki kişininde aynı şeyleri hissedip, köşelerine çekildiğindeki ziyanlıktı.

Hele aşka cesaret edipte, vazgeçenler yokmu. Asıl ziyancı onlardır işte. Asıl hırsız...

Birbirlerinin hayatlarından çaldıkları, onca zaman. Dönüşü olmayan tek şey; zaman. Değeri kıymeti, hiç bilinmeyen zaman.

Birde şu boşvermişlikler yokmu! Zamanın değerini, anlamını bir 'boşver' kelimesiyle hiçe sayanlar. Onlardan birisiydim belkide.

Miran.. o hayatıma aldığım en gereksiz varlık. En büyük ziyanım, ve en büyük pişmanlığım. En ufak bir olumsuzlukta koysaydım onu kapıya, belkide şuan bu pişmanlık hayatımda büyük bir yer edinemeyecekti. Her seferinde virgül koydum. Cümlenin devamı gelsin diye.

Ama yok! Virgüller yorar insanı. Nokta koymak gerek. Miran hakkında son sözüm bu oldu kendime.

Şimdide diyorum ki, pişmanlıkları bir kenara bırak artık. Gün geçmez, günü geç saat geçmez böyle. Önüne bak. Eğer sende bir gün o yükü kaldıracak gücü bulursan kendinde. Durma! Hemde hiç durma at kendini kollarına. Önce emin oldun, attın kendini kollarına. Sonra ki adımını da atarsın.

Baktın ki sen daha da seviyorsun, çek kendini ondan. Kopar. Kopar ki, sonun güzeller güzeli annen gibi olmasın.

Ve sonra, o büyük yemini ettim, önce allahın, sonra da hep kendi başına buyruk olan şu zihniyetim huzurunda.

Hiç bir adamı, annenin sevdiği kadar sevme. Hayatta olmama payı olan, dunyada varlığını sürdürüp, sürdürmediğini bilmediğim o adamı sevdiği kadar sevmeyecektim kimseyi.

****

Hava karardığından beri herkes odalarına çekilmişti. Kimseden ses soluk olmadığı gibi, bende saattlerdir Behram'ın beni bıraktığı yerde aynen oturuyordum.

Alper büyük ihtimalle uyuyordu. Behram'ın her ne kadar ne yaptığını merak etsemde, kendimi odasına gitmemek için zorluyordum. Belki yorgundu, ve uyumak istiyordu. Sürekli dibinde ve etrafında olmam ona rahatsızlık verebilirdi.

Derin bir nefes çekip, sırtımı arkaya doğru yasladım. Eylül ayına girmiştik. Havalar yavaş yavaş soğumaya başlıyordu. Açık olan bahçe kapısından esen rüzgar, içimi ürpertmeye yetmişti. Sabahları güneş öyle kavurucu bir sıcaklıkta olmasada etkisini sürüyordu. Daha sonra da, yavaştan o etkiyi kaybedip, akşama doğru yerini serinliğe bırakıyordu.

İçeri sızan rüzgar, önüme düşen saçlarımı savururken, gözlerimi bir yere kilitleyip, uzunca baktım. Aynı anda, saçlarımda hissettiğim parmaklarla, yerimden de sıçramıştım.

"Korkma minik. Benim" gözlerim Behram'ın uykulu gözleriyle buluşunca, derin bir iç çektim.

Böylesine tatlı ve çekici olmak zorundamıydı? Her insan gibi uykusundan uyandıktan sonra, suratsız, biraz da dağılmış bir imaj sergilese çok mu şey kaybedecekti. Ama yok! O dağılmış hâliyle bile , diğerlerinden cok farklıydı. Gözlerimi gözlerinden çekmeden hemen önce, o ellerini saçımdan ayırmış ve kafasını dizlerime koymuştu. Refleks olarak kucağımdaki ellerimi kaldırıp, saçlarına daldırdım. Suratında memnuniyetini belirten, bir sırıtma olduğunda, tek kaşımı kaldırıp, elimi saçında hareket ettirmeye başladım.

O sıra, aklıma Behram'ın ela'nında kucağına yattığı geldi. Saçındaki ellerimi yumruk haline getirip, sıktığımda dudaklarından küçük bir inleme kopmuştu. Baya baya zoruma gitmişti. O an için deil belki ama şuan.

Behram hemen yan yatan vucudunu sırt üstü pozisyona getirip, saçındaki ellerimi tuttu. Koyulaşmış gözleriyle, hafif pembe olan dudaklarını oynatarak konuştu.

"Bu hareket.." diye başladı sözüne daha daha sonra kendi ağzından bir şeyler mırıldanıp, boğazını temizledi.

"Ne oldu.?" Ne cevap vereceğimi bilemeden, kızgın bakışlarla suratına bakmaya devam ettim. Gerilmiş suratı, yerini gülümsemeye bırakırken gözlerindeki sis bulutuda dağılmış, göz bebeklerini o metallikten kurtarmıştı.

"Ela, onunda dizlerine uzanmıştın. " gözleri önce kısa bir süre, suratımda gezdi hemen ardından ise tavanla buluştu.
"Ölü birisini kıskanmamalısın."Bu kadarı ancak benden beklenirdi. Koca bir siktir!

Nasıl olurda unutmuşum. O kız ölmüştü. Ela!
Ah, utancımdan yerin dibine girebilirdim. Gözlerimi açık olmayan televizyona sabitleyip, üzgün bir halle oraya doğru bakmaya başladım.

Yaptığım büyük aptallıktı kabul. Diyecek söz yoktu. Behram elini kaldırıp, yumuşakca çenemi kavradı. Hemen ardından yerinden doğrulup, kendi dudaklarınıda benim dudaklarımın hizasına getirdi. Ne yaptığını anlamam uzun sürmemişti. Bu süre zarfında, dudaklarını çoktan dudaklarıma bastırmıştı.

Alt dudağımı yavaşca emerken, farkında olmadan karşılık vermeye başlamıştım bile.
Sonradan ne kadar utanacağımı bilsemde, şuan bu umrumda bile değildi. Başta yumuşak olan öpücüğü giderek sertleşiyor ve derinleşiyordu.

Hâla esmekte olan rüzgar bedenimi tittetiyorken, dudaklarının dudaklarıma verdiği ısı tüm vucudumu ısıtmaya yetmişti. Yanımda duran ellerimi kaldırıp, saçlarının arasına geçirmemle, dudaklarımın içine doğru inledi. Hemen sonra benden ayrılmasıda bir oldu.

Birbirimizin suratlarına karşı derin soluklar alıp veriyorduk. Vucudunu koltuğa sermişti, dirseğini dayadığı yerden suratıma doğru bakmaya devam ediyordu. Diğer elini hareketlendirip, rüzgarın uçurduğu saçlarımı kulaklarımın arkasına aldı.

"Onlarda senin gibi yaramaz.." dudaklarımda oluşan tebessüme mâni olamadım. Aramızdaki mesafe çok azdı, ve az önceki yaşananların tekrar yaşanması için, küçük bir kıvılcım bile yeterdi.

Tam bu sırada hayret ettiğim bir durum oldu, çoktan kızarması gereken suratım kızarmadı.

O da aynı şekilde gülümseyip, suratıma bakmaya devam etti.

"Ne ara bu hâle geldik biz? " diye söze başladığında ona karşılık olarak
"Kanlı bıçaklıyken hemde." Diye konuştum. Kafasını ağır agır sallarken, burnunu burnuma sürttü.

"Nasıl aklımı başımdan aldıysan artık." dediğinde iç çekmeyle karışık bir mırıltı koy verdim dudaklarımdan. Hemen ardından gülümseyerek gözlerini dudaklarıma kaydırdı.

"Neydi o?" Diye sorduğunda, dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Hiç bir şey" alayla kaşları havalandı.
"Hadi hadi. Yeme beni." kıkırtıyla karşılık verdim.
"Tamam, yemem seni." tek gözü kısılırken, yerinden doğrulup, benide kaldırdı.

"O zaman ben yerim seni." gözlerim şaşkınlıkla açılırken, oda hâla alayla suratıma bakıyordu. Yukarı doğru ağır adımlarla tırmanıyorken, konuyu değiştirmek adına sordum.

"Uyuyor muydun?" Kafasını iki yana salladı.
"Ama uykulu gibiydin. Neden uyumadın?" Omuz silkip olduğu yerde durdu.

"Uyumak için çabaladım ama uyuyamadım" Kaşlarım çatılırken, "sebep?" Diye bir soru yönelttim.

"Aklım sendeydi. Beraber uyuruz diye düşündüm?" Sesinin tınısı soru sorar gibiydi. Bundan daha önce toplam 2 kere Behram'la uyumuştum. Teki onun isteğiyle, teki de sözde benim isteğimle.

Bu seferde seçimi bana bırakıyordu. Ama onunla uysam bir dert, uyumasam ayrı bir dertti.

"Horluyordum hani. Uyuyamazsın sonra. " kafasını arkaya atıp, küçük bir kahkaha attı.
"Sadece surat ifadeni merak etmişim. Şakaydı." Tek kaşımı kaldırırken, gözlerim otomatik kısılmıştı.

"Baksen! İfadem beklentilerinizi karşıladımı peki behram bey?" Suratını buruşturup, çıkladı.
"Hayır. " suratım yavaştan düşerken, ellerimi tuttuğu elleriyle, kollarımı beline doladı. Ben ona mecburen sarılıyorken, oda kollarını bana sarıp, fısıldadı.

"Sen, her zaman beklentimden çok daha fazlaydın. Ve kimsenin beklentisi olmayacak kadar, güzeldin." gözlerim mutlulukla bakarken, dudaklarım çoktan kıvrılmıştı. Elini kaldırıp, yanağımı hafifçe okşarken, hayranlıkla suratıma bakıyordu.

"Öyle güzel bir manzarasın ki.. " Yanağımda gezen ellerini suratımda çekip ellerimi tuttu. Elimin avuç içine
bir öpücük kondurduğunda, yine az önceki gibi bir mırıltı koptu dudaklarımdan.

"Sen canımın cam kenarısın miniğim. En güzel manzaramsın." güzel sesiyle beni büyülediğinde suratlarımız artık birbirine çok yakındı. Gözlerimin mayışmışlığını hissederken, gözlerinden çekmeden bekledim. Eliyle çenemi kavradığında, artık bende hazırdım. Dudaklarımız birleştiğinde ikimizde büyük bir hevesle karşılık verdik. Uzun zamandır susuz kalmış gibiydim ve Behram'ın dudakları bu eksikliği gideriyor gibiydi.

Hissettiklerim öyle güzeldi ki!
Bu anın hiç bitmemesini diledim.

BÖLÜM SONU

Continue Reading

You'll Also Like

2.5M 80.5K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
267K 17.2K 22
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
878K 29.1K 56
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
6M 194K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...