fire and blood • malik

By carmenfkahlo

158K 12.4K 6.4K

Yüzyıllardır güney toprakları ve ejderhalara hükmeden, ilk insanların soyundan gelen Malikler kuzeydeki krall... More

I| northern fugitive
II| dinner at sunset
III| the sadness of winter roses
IV| bloody gift
V| hot beauties
VII| mercy and betrayal
VIII| little cabin in the woods
IX| the dragon prince
X| price
XI| brownland
XII| the king is back
XIII| love is weakness
XIV| city rumours
XV| red
XVI| we always alive
XVII| cruel man
XVIII| gods
XIX| blind eyes
XX| snowflakes
XXI| north is here
XXII| you're a wolf
XXIII| peace, feast and dance
XXIV| powerful women
XXV| first day of the tournament
XXVI| down the cliff
XXVII| the queen of love and beauty
XXVIII| pride
XXIX| between fireflowers
XXX| dream syrup
XXXI| dead message
XXXII| dance of dragons
XXXIII| falling snowflake
XXXIV| king in the north
XXXV| cold death
XXXVI| betrayal
XXXVII| the lion's claw
XXXVIII| first judicial
XXXIX| kissed by fire
XL| green eyes
XLI| changing game
XLII| the dragon always comes for you
XLIII| poverty
XLIV| survivor
XLV| shame
XLVI| life and death
XLVII| love is sacrifice
XLVIII| new toys
XLIX| where is your god
L| together
LI| tattoo
LII| taste of ashes in your mouth
LIII| snake and black wolf
LIV| uri
LV| fighting to death
LVI| the price of the facts
LVII| three months
LVIII| fear
LIX| plans on azul island
LX| fire and blood [I]
LXI| fire and blood [II]
LXII| ashes of burning bodies
LXIII| preparations for the new war
LXIV| political behavior
LXV| towards the tear river
LXVI| burn them all
LXVII| victory or defeat
LXVIII| immortal man

VI| night escape

3.7K 254 77
By carmenfkahlo

LAURİE

Sabahın erken saatlerinde her insanın nefret ettiği ama Laurie' nin çoğu şeyden fazla sevdiği Clifford çanlarının sesi yankılandı. Bu rahatsız edici sesi duyar duymaz tüm kalbi mutlulukla doldu ve kötü bir haber gelmesini diledi. Mesela sevgili kardeşinin ölüm haberi gibi...

Hızla ortak salona girdiğinde Clifford ailesi çoktan buradaydı. Ve Ashton Irwin de. Rhoslyn' in Ejderha Prensi' nin yanında olduğunu öğrendiği andan beri gitmekten vazgeçmişti.

Michael' ın yanına geçip "Neler oluyor?" diye sordu.

Üvey kardeşi ona bakmadan "Güneye giden muhafızlar geri döndü." diye fısıldadığında Laurie' nin merakı artık bedenini yakmaya başlamıştı.

Kendisinden pek de bir farkı olmayan Ashton' a baktı. O sadece Laurie' den katlarca fazla bir öfkeye sahipti ve bu öfkeyle her şeyi parçalayacakmış gibi bir duruş sergiliyordu. Ortak salonun kapıları Irwin' i izlemeye devam ederken açıldığında içeriye iki muhafız girdi. Birinin elinde kan lekeleri olan bir çuval vardı ve salondaki tüm meraklı gözler o çuvala kaymıştı. Muhafızlar Lord Clifford' u selamladılar. Sesleri titriyor, gözleri kocaman, vasat bir haldeydiler. Korku krizine girmişler gibi.


"Sör Yue nerede?" diye sordu ilk olarak Lord Clifford.

Elleri titreyen muhafız çuvalı hafifçe yukarı kaldırdı. "Bunu. Bunu hediye gönderdi."

"Göster!" diye bağırdı Ashton Irwin. "Görmek istiyorum."

Muhafız çuvalı ters çevirdiğinde Sör Yue' nin kafası yere düştü ve mutlak bir sessizlik salonu kapladı. İnsan kafası öyle kötü bir haldeydi ki artık Sör Yue gibi görünmüyordu. Laurie' nin bundan midesi bulandı ama gözlerini o iğrenç kanlı et parçasından da çekmedi.

Bu sessizlikten sıkılmaya başlayıp artık birinin konuşmasını umarken Ashton Irwin' in çıldırmamış olması ne kadar da garip gelmişti o an. Oysa Laurie onun delirerek etrafına saldırmasını beklemişti. Ashton Irwin bunun yerine sadece "Her şeyi anlat." diye fısıldadı gözlerini et parçasından çekmeyerek.

"Sizin sözlerinizi ona aynen söyledik. O... ilk önce güldü. Hiç beklemediğimiz bir anda da Sör Yue' nin başını aldı. Sonra... Sonra kuzeyi tehdit etti. Sizin gibi."

Ashton sustu. Muhafızın gözlerinin içine bakıyordu.

"Lordum, canavarları kendi gözlerimle gördüm. Onlar uçarken yaşamamız imkansız."

"Öyle mi düşünüyorsun?" dedi Ashton Irwin. "Sizi aptal korkaklar!" Ashton muhafızın yanına varıp yüzüne bir yumruk attığında muhafız yere yığıldı.

Vurmaya devam edecekti ki Lord Clifford "Lordum, lütfen yapmayın." demesi üzerine Ashton muhafızı bırakıp Lord Clifford' a dönmüştü. Parmağı ile yerdeki başı işaret etti.

"Bunun anlamını biliyorsun değil mi? Bize meydan okuyor. Kuzeye! Derhal hazırlıklara başlayacağız."

"Ama krallığın izni-"

"Ah emin ol krallık da bizimle olacak. Bugün krallığa doğru yola çıkacağım."

"Lord Ashton," dedi Lord Clifford. Bu fikre sıcak bakmadığı yüzünden belliydi. "Ejderhalara karşı savaş açmak iyi bir fikir olmayabilir. Geçmişte aldığımız kayıpları hala düzeltmeye çalışıyoruz ve-"


"Sence bu umrumda mı? Kızın canavarların ellerinde. Benim yerime savaş açması gereken asıl sensin!" Lord Clifford utançla başını eğdi.

Ashton Irwin "En kısa zamanda saldıracağız." dediğinde "Eğer bunu yaparsan aptallık edersin." demişti Laurie kendisini tutamayıp. Bunu öyle yüksek sesle söylemişti ki herkesin gözü ona döndü.


"Laurie!' diye bağırdı babası. Ve bir piç tarafından aşağılanan Ashton Irwin, Laurie' nin yanına gidip yüzüne bir tokat attı. Yüzü yana savrulan Laurie canı acımıyormuş gibi yaparak gülümsedi ve öne çıktı.

"Hiçbiriniz daha önce kitap okumadınız mı tanrı aşkına? Güneş tutulmasının anlamını bilmiyor musunuz?" Ashton' un kafası karışmıştı. Lord Clifford ise şaşkınca piç kızına bakıyordu.

"Kuzey ilk defa güneye savaş açtığında nereden cesaret buldu sanıyorsunuz? Ejderhalar güçlerini güneşten alıyor ve ay güneşin önüne geçince... Ateş püsküremeyen canavarlar güçsüz düşüyor."

Laurie gözlerini Ashton' a dikti. "Eğer saldıracak bir zaman arıyorsan tutulmayı bekle. Üstatlar tutulma tarihlerini biliyorlardır. Ayrıca bu süre içinde kuzey yeterli hazırlık yapma zamanı da bulur."

Az önceki sessizlik tekrarladı. Kimse bir piç kızdan böylesine akıllıca kelimeler beklemiyordu. İşin doğrusu bir piçin yaşamasına bile gerek olmadığını düşünürdü insanlar. Fakat şimdi, Laurie' nin ağzından çıkan mantıklı fikir herkesin içine sinmiş görünüyordu. Kimsenin ne düşündüğü umrunda değildi. O sadece, şu an kendisine gururla bakan babasına odaklanmıştı. Yıllardır bu bakışa muhtaç büyümüştü ve şimdi... Mutlu olduğunu hissetti. Gerçek mutluluk. Üstelik Leydi Clifford' un yüzündeki nefreti görmek ise keyfine keyif katmıştı.

"Piç haklı." diye bir ses duyuldu muhafızların arasından. Sonra ise onu destekleyen birkaç ses daha.

Ashton Irwin keskin gözlerini Lord Clifford' a çevirdi. "Hazırlıklara şimdiden başla Lord Clifford. Ve Michael," Michael Clifford' a döndü. "Sen de hazırlan. Kralın Şehri' ne gidiyoruz."


RHOSLYN

Güneş, hiç üşümemek, tenini okşayan ılık rüzgar, onlarca yemek çeşidi, kayısılar... Rhoslyn güneyi sevmişti ve buradaki son gününde her şeyi nasıl özleyeceğini düşünüyordu. En önemlisi ise buradayken kuzeyde hiç hissetmediği kadar özgür hissetmişti kendisini. Bu, hayatındaki son özgür günüydü. Gece yarısından sonra bir şekilde odasından çıkacak ve anlaştığı muhafız ile buluşacaktı. Her şey hazırdı.

Dolmuş gözlerini ufuk çizgisine dikerken denizin ötesindeki diyarları hayal ediyordu. Keşke oralara gidebilseydi. Belki de Zayn' in dediğinin aksine özgür bir diyar vardı. Özgürlük olmalıydı.

Kumların üzerine çöktü. Deniz suyu elbisesini ve bacaklarını ıslatmıştı ama umursamadı. Bir daha sıcak bir denize dokunamayacaktı nasıl olsa.

"Neden ağlıyorsun?"

Yanına gelen Sör Louis Tomlinson' u ve ağladığını fark etti. Hızla gözyaşlarını silerken "Bir şey yok." demişti ancak çok şey vardı.

"Deniz bu zamanlar soğuk olur. Üşümüyor musun?"

"Ben karların arasında büyüdüm." diyen Rhoslyn güldü fakat gözyaşları yeniden akmaya başladı. Kendini saklayamıyor ve şu an nasıl da güçsüz bir leydi bozuntusu gibi göründüğünü tahmin edebiliyordu.

"Nerede doğduysak oraya aidiz. Oradan nefret etsek bile." demişti Louis ufka bakarken. "Kuzeyi özlüyorsun."

Hayır, özlemiyordu. Louis bunu bilemezdi. Rhoslyn' in burayı özleyeceği için ağladığını asla anlayamazdı.

"Neden buradasın?"

"Zayn gelecek."

"Öyleyse gitsem iyi olacak." Rhoslyn yeniden gözyaşlarını silip ayağa kalktığında kalçasından yere kadar, tamamen ıslanmıştı.

Arkasını döndüğünde çoktan geç kaldığını gördü. Zayn Malik gece siyahı korkutucu kıyafetleri içinde buraya varmak üzereydi. Bakışlarındaki belirsizlik Rhoslyn' in yüzünü bulduğu anda kaybolmuş, yerini ilgiye bırakmıştı.

"Rhoslyn?" Rhoslyn bakışlarını kaçırdı. Zayn' e baktığında kendisini çok suçlu hissediyordu.

"Prensim." Louis hafifçe eğildi.

"Bizi yalnız bırak." Louis hızlı adımlarla uzaklaştı.

"Üzerimi değiştirsem iyi olacak." Rhoslyn, Zayn' in yanından geçecekken Zayn aniden karşısına geçti ve bedeniyle geçmesini engelledi.

"Neden ağlıyorsun?"

"Ağlamıyorum." dedi sertçe.

"Louis bir şey mi söyledi?"

"Hayır."

"Konuşurken yüzüme bak."

"Üzerimi değiştirmek istiyorum."

"Konuşurken yüzüme bakmanı söyledim." Rhoslyn normal davranması gerektiğini biliyordu. Şimdi ise Zayn' in tüm şüphelerini üzerine çekmişti. Bu olmaması gereken durumdan kurtulabilmek adına başını kaldırdı ve prensin gözlerine baktı.

Ağlamamalıydı. Ama neden bu kadar canı yanıyordu?

Sadece iki nefes alımı kadar sürmüştü. Rhoslyn başını tekrar eğerek göğsünü parçalayan hıçkırığı serbest bıraktığında çok korkuyordu. Çünkü kuzeye döndüğü anda babasından yiyeceği tokatları saymayı unutacağını ve canavar Ashton Irwin' in her gece kendisine tecavüz edeceğini biliyordu. Her gece. Her gece. Ve her gece. Rhoslyn ölecekti.

"Rhoslyn," diye fısıldadı Zayn. "Bir şey söyle. Ne yapabilirim?"

"Hiçbir şey yapamazsın." Gitmeye çalıştı ancak Zayn onun kolunu tekrar tutmuştu.

"Ateş çiçeklerini görmek ister misin? Oraya gideceğim."

"Ne?"

"Adaları merak ettiğini söylemiştin. Sana göstermeme izin ver."

"Nasıl yapacaksın bunu?" Rhoslyn ağlamayı kesmişti. Aklında adaların nasıl olabileceğine dair görüntüler dolaşıyordu.

"Anghrist' le tanışma zamanın geldi."

"Hayır!" Zayn güldü. "Canavara dokunamam bile!"


Anghrist' in çığlığı gökyüzünde yankılandığında Rhoslyn kaçmak için adım atmıştı ki Zayn Malik' in lanet koca elleri buna izin vermedi.

"Sana ejderhamla tanışmanı emrediyorum."

"Sen benim prensim değilsin. Kaç kere daha söyleyeceğim?"

"İstediğin kadar söyle." Anghrist kumsala ayak bastığında yer titredi. Rhoslyn' e doğru kocaman ağzını açtığında çığlıklar atarken Rhoslyn öleceğini düşündüğü için tıpkı canavar gibi kendisi de çığlıklar atıyor, Zayn Malik' in ellerinden kurtulmaya çalışıyordu.

"Sana zarar vermeyecek." Rhoslyn' in belini kavrayıp bedenine bastırdı ve kolayca ayaklarını yerden kesti. Bir çuval gibi Rhoslyn' i ejderhaya doğru taşıyordu.

"Lütfen yapma! Ona dokunamam! Ona dokunamam!"

"Onu sev. Bu yeni bir emir." Rhoslyn' i Anghrist' in sağ ön ayağının yanına bıraktığında Rhoslyn korkudan donup kalmıştı. Bir ejderhanın yanındaydı. Aralarında santimler vardı ve hala nefes alıyordu.

"Hadi. Onu sev." Rhoslyn delirmiş olduğuna inandığı Zayn' e baktığında Zayn gözlerini devirdi ve zorla kızın elini alıp kulak parçalayıcı çığlıklarına katlanarak Anghrist' in pullu tenine bastırdı. Anghrist de çığlıklar atmasa belki bu süreç daha iyi geçebilirdi ama en azından Rhoslyn sesini kesmişti. Kuzeyde söylenilen kavurucu sıcaklıkta değildi ejderha. Eli yanmıyordu ve bu onu biraz rahatlamıştı.

"Gördün mü? Hiçbir şey yok. Şimdi üzerine çık."

"Bunu yapamayacağımı biliyorsun. Ölmek istemiyorum."

"Ölmene izin vermem." Zayn çıkıntılı pullara tutunarak yukarı çıktı ve Rhoslyn için elin uzattı. Rhoslyn gidemeyeceğini biliyordu. Bu prens aklını kaçırmıştı ve istekleri olmayana kadar da rahat durmayacaktı muhtemelen. Uzattığı elini çaresizce tutup kendini yukarı çekmesine izin verdi. Sonra biraz da kendi tırmandı ve canavarın tam üstünde olduklarında bayılacağını hissetti. Hiç bu kadar korktuğunu hatırlamıyordu. Kuzeyden kaçtıktan iki gün sonra önünü kesen tecavüzcüler bile onu bu kadar korkutmamıştı.

Zayn Malik donmuş bedenini kendisine çekerek önüne aldığında üzerinden eğilerek canavarın çıkıntılarını tuttu. Bu yakınlık onu daha da berbat bir hale sokmuştu çünkü sarılıyor gibiydiler.

"Anghrist' e tutun. Düşmek istemiyorsan tabii... Dilersen bana da tutunabilirsin."

Rhoslyn ne yapacağını şaşırmış bir halde ortada kaldı. Kendini beğenmiş prense tutunmak istemiyordu. Canavara ise asla.

Canavar kanatlarını iki yana açıp sallamaya başladığında Rhoslyn korkuyla Zayn' e sarıldı ve gözlerini kapattı. Yukarı çıktıkları her saniye prense sardığı ellerini daha da sıkılaştırıyordu.

"Gözlerini aç." dedi bir süre sonra.

"Asla!"

"Gözlerini aç. Adaları kaçırmak mı istiyorsun?"

"Düşeceğim."

"Anghrist seni yakalar." Yakaladığı pençelerle Rhoslyn' i paramparça ederdi, evet.

Uzun bir süre daha geçti. Bu zaman boyunca sıkıca gözlerini birbirine bastırsa bile tenine çarpan ılık rüzgarın verdiği rahatlatıcı hissi unutamayacaktı.

"Bunu görmelisin. Gözlerini aç. Ada orada."

Ada...

Rhoslyn gözlerini aralamayı başardı. Çok fazla yukarıdaydılar. Bulutsuz, masmavi gökyüzünün içinde süzülüyordu ve aşağıda etrafı denizle çevrili küçük büyük kara parçaları gördüğünde gözlerini hayranlıkla tamamen açtı. Bu, hayatında gördüğü en güzel şeylerden biriydi. Tamamen doğaya ait, kimsenin olmadığı birer kara parçaları.

"Çok güzel." diye fısıldadı ama prens onu duymamıştı elbette.

Canavar kısa bir süre içinde büyük bir adaya doğru iniş yaptı. Yukarıdan ateş kadar kırmızı bir alan görünmüştü ve canavar da zaten bu kırmızı çiçeklerin bittiği yerde yere konmuştu. Zayn' in neden kıpırdamadan oturmaya devam ettiğini düşününce ellerinin hala bedeninde sarılı olduğunu fark etti ve utanarak geri çekildi. Prens çevik hareketlerle canavarın sırtından inerken Rhoslyn ise bu sefer cesur davranmak istiyordu. Alay dolu sesini duymadan çıkıntılara tutundu ve aşağı indi. Bunu yapmak canavardan korktuğu gerçeğini değiştirmiyordu elbette.

Canavar, Rhoslyn' in yüzüne baktı. İçinde ateşler yanıyormuş gibi görünen gözlerinde kendisinin yansımasını gördü. Belki de canavarın ateşinde ölen insanların gördüğü son şey kendisi oluyor, diye düşündü. Korkunç bir son.

Canavar çığlık atmadan tekrar havalandı ve yükseldi.

"Seni sevdi."

"Onu yavru bir köpeğe benzetiyorsun."

"Benim için öyle. Çok sevimli değil mi?" Zayn gülümseyerek çoktan gökyüzüne varmış canavarına baktı.

Rhoslyn ise adaya... Kelimelerle anlatılamayacak kadar güzeldi. Üstatların anlattığı cennet bahçelerine benziyordu, bir rüya gibi. Rhoslyn hayran kalmıştı.

"İşte, sana bahsettiğim ateş çiçekleri." Kocaman bir alana yayılmış kırmızı çiçeklere baktı. Tatlı kokuları adayı sarmış gibiydi. Ne kadar da asi ama güzel görünüyorlardı.

Prens adımlarına dikkat ederek çiçeklerin arasına girdiğinde Rhoslyn onun adımlarını takip etti. Tam ortada, büyük bir ağacın yanına vardıklarında prens gölge tarafa oturmuş ve sırtını ağaca yaslamıştı. Rhoslyn de aynısını yaptı. Prensin yanında sonsuz güzelliği izlerken çok mutlu ve aynı zamanda üzgün hissediyordu. Aklına tekrar bugün hayatının son güzel günü olduğu gelmişti.

"Buraya hep yalnız mı gelirsin?" diye sordu acı düşüncelerini dağıtmak için.

"Evet. Burası her şeyden uzaklaşabildiğim tek yer."

"Benden uzaklaşmanın sonunda imkansız olduğunu anladın sanırım Zayn Malik. Bak, senin gizli dünyandayım."

Zayn küçük bir kahkaha attı. "Çok şanslı olduğunu kabul et."

"Kabul ediyorum." Rhoslyn burada ilk olduğunu bildiği için mutlu ve özel hissetti.

Canavarın korkutucu sesi yankılandığında Zayn başını hemen yukarı kaldırdı. Onun irislerine bir kere baktığında bile canavarını ne kadar çok önemsediğini görebiliyordu Rhoslyn. Sanki bu hayatta en değer verdiği şey ne ailesi ne krallıktı. Sadece o canavar.

"Ondan korkmuyor musun? Yani... Ejderhalardan."

Zayn gökyüzündeki gözlerini ateş çiçeklerine indirdi. "Ejderhalardan korkuyorum. Sadece Anghrist. Ondan korkmam."

"Liam ve Louis onu zihninle kontrol ettiğini söylediler. Bunu nasıl yapıyorsun?"

"Emin değilim. Oluyor işte. Anghrist benim. Ben ise Anghrist. Birbirimiz için doğduk. Biliyorum bu çok tuhaf ama... O olmazsa ölürüm. Gerçekten ölürüm. Ben ölürsem de Anghrist bir şekilde kendini öldürür."

"Çok derin bir bağ."

"Öyle. Ve acı verici."

"Nasıl?"

"Birbirimizin acısını hissediyoruz. Duygularımızı. Bizi ayrı bedenlerde yaşayan tek ruh gibi düşün."

"Bütün ejderha sürücüleri ve ejderhalar için geçerli bir bağ mı bu?"

"Evet,;Safaa' nın ejderhasını görmedin mi?"

"O da mı ejderha sürücüsü?" dedi şaşkınca Rhoslyn.

"Malik kanına sahip herkes yapabilir bunu. Ama hepsi şanslı değil. Mesela diğer kız kardeşlerim Waliyha ile Doniya' nın hiç kendi ejderhası olmadı. Ben ve Anghrist gibi yani."

"Karışık. Ama güzel. Ben sadece erkekler sürebilir sanıyordum."

"Tarihimizde kadın savaşçılarımız da vardır. İstersen sana hikayelerinin yazılı olduğu kitabı yarın getirebilirim."

Rhoslyn ağlayacak gibi oldu. Bir yarınları olmayacaktı.

Dikkat etmeye çalışırak "Olur." dedi ama sesi belli bir şekilde titremişti.

"Ne oldu?" Zayn başını yana çevirip Rhoslyn' e baktığında sesindeki değişimi elbette kaçırmayacak kadar dikkatliydi. Rhoslyn yine hata yapmamak için sadece başını iki yana salladı ve gözlerini kaçırdı.

"Rhoslyn?" Zayn elini kızın omzuna dokundurdu. "Seni üzen neyse söyle."

"Bir şey yok. Sürekli sormanı istemiyorum." Zayn elini geri çekti ve başını da Rhoslyn' den çevirdi.

"Yanıldın Zayn Malik." demişti Rhoslyn.

"Hangi konuda?"

"Bir adada özgürce yaşayabilirsin."

Zayn cevap vermedi.

***

Vakit geldiğinde Rhoslyn odasından çıktı. Liam Payne' nin tuvalete gitme saatlerini birkaç gecedir ezberlemiş ve şimdi tekrar gittiğinde hızla harekete geçmişti. Pelerininin başlığını iyice aşağı indirdi. Tanrıya kimsenin onu tanımamasına ya da görmemesine dair dualar ediyordu.

Aşağı katta muhafız ile buluşacakları odayı bulunca içeri girdi. Muhafız gerçekten de buradaydı. Girer girmez Rhoslyn' in eline fazlasıyla eski ve yıpranmış bir pelerin fırlattı. "Bunu giy hemen. Üstündekiler sadece hırsızları çeker."

Rhoslyn başını sallayarak kendi pelerinini çıkardı ve eski olanı üzerine geçirdi.

"Hadi. Acele etmeliyiz."

"Kale kapısından nasıl çıkmayı düşünüyorsun?"

"Kale kapısından çıkmayacağız aptal fahişe."

Odadan ilk olarak muhafız çıktı. Eliyle gelmesini işaret edince Rhoslyn de odayı terk etti. Bu tuhaf labirentin merdivenlerinden indiler, merdivenlerden çıktılar, tuhaf kapılardan ve göz görmeyen karanlık koridorlardan geçtiler. Bu karanlık koridorların birinde Rhoslyn öyle ürkmüştü ki bir an muhafızın onunla oynadığını ve bu karanlık yerde onu öldürüp saklayacağını düşünmüştü. Ama geçtikleri bir sonraki kapıdan sonra kendini kalenin dışında buldu. Kalenin kimsenin olmadığı bir bölümündeydiler ve açıkçası oldukça şaşkındı. Bu kadar kolay olacağını düşünmemişti.

Yan tarafta bekleyen siyah ata baktı Rhoslyn. Ardından atın eyerine bağlı çantaya... "Çantada birkaç gece yetecek kadar yemek var. Ayrıca bir kese gümüş de bıraktım. Lazım olabilir."

"Teşekkür ederim."

"Bunları senin için yaptığımı düşünme." Muhafız, Rhoslyn' i ata doğru ittirdiğinde Rhoslyn dudaklarını birbirine bastırdı. Bu kaba muhafıza şu ana dek dayanmıştı ve şimdi sadece kısa bir süre daha katlanması gerekiyordu.

Ata kolayca bindi ve geriye düşen pelerininin başlığını çekti.

"Sakın Kral Yolu' nu kullanma. Prens ilk olarak seni o yolda aramaya koyulacak. Buradan düz gittiğinde ise krallığa bağlı köylere ulaşırsın. Eğer seni kimsenin görmesini istemiyorsan ormandan gitmeni tavsiye ederim. Biraz tehlikeli ama senin gibi bir fahişe mutlaka hayatta kalır."

"Başka bir şey?"

"Yok." Rhoslyn nefretle adamın yüzüne tükürdü ve atını harekete geçirdi.

Adamın arkasından ettiği küfürleri umursayamacak kadar büyük bir acı düştü kalbine. Uzun ağaçların içine girmeden önce son kez Ejderha Kalesi' ne bakmaya fırsat buldu.

Zayn... Onu özleyecek miydi? Özleyeceğini biliyordu. Ona karşı böylesine suçlu hissetmesinin başka sebebi olamazdı. Bugün adadan dönerken gözlerini kapatmamıştı Rhoslyn. Gökyüzünde süzülürken her şeyi görmüş, duyularının bu deneyimi tatmasına tamamen izin vermişti. Ve Anghrist' in üzerinde Zayn' le birlikte uçarken daha önce hissetmediği güzel duygular hissetmişti bedeninde. Fiziksel olarak.

Sonra ise onu hiç bırakmak istemediğini anlamıştı ama bunu yapmaya mecburdu. Ancak bazı insanlar fedakarlık yaparsa diğer insanlar yaşayabilirdi.

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 110K 29
Başkomiser Han Jisung ve seri katil Lee Minho
71.7K 5.9K 23
Üniversitesinin serseri çocuğu jungkook, kız arkadaşını rahatlatmak için kayda aldığı inlemelerini yanlışlıkla yeni atanan rektörü Kim Taehyung'a ata...
69.7K 3.1K 30
Her şey salak kardeşimin yalanıyla başladı.. Siz: Delikanlıysan konum atarsın...
194K 18.5K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin