fire and blood • malik

By carmenfkahlo

158K 12.4K 6.4K

Yüzyıllardır güney toprakları ve ejderhalara hükmeden, ilk insanların soyundan gelen Malikler kuzeydeki krall... More

I| northern fugitive
II| dinner at sunset
III| the sadness of winter roses
IV| bloody gift
VI| night escape
VII| mercy and betrayal
VIII| little cabin in the woods
IX| the dragon prince
X| price
XI| brownland
XII| the king is back
XIII| love is weakness
XIV| city rumours
XV| red
XVI| we always alive
XVII| cruel man
XVIII| gods
XIX| blind eyes
XX| snowflakes
XXI| north is here
XXII| you're a wolf
XXIII| peace, feast and dance
XXIV| powerful women
XXV| first day of the tournament
XXVI| down the cliff
XXVII| the queen of love and beauty
XXVIII| pride
XXIX| between fireflowers
XXX| dream syrup
XXXI| dead message
XXXII| dance of dragons
XXXIII| falling snowflake
XXXIV| king in the north
XXXV| cold death
XXXVI| betrayal
XXXVII| the lion's claw
XXXVIII| first judicial
XXXIX| kissed by fire
XL| green eyes
XLI| changing game
XLII| the dragon always comes for you
XLIII| poverty
XLIV| survivor
XLV| shame
XLVI| life and death
XLVII| love is sacrifice
XLVIII| new toys
XLIX| where is your god
L| together
LI| tattoo
LII| taste of ashes in your mouth
LIII| snake and black wolf
LIV| uri
LV| fighting to death
LVI| the price of the facts
LVII| three months
LVIII| fear
LIX| plans on azul island
LX| fire and blood [I]
LXI| fire and blood [II]
LXII| ashes of burning bodies
LXIII| preparations for the new war
LXIV| political behavior
LXV| towards the tear river
LXVI| burn them all
LXVII| victory or defeat
LXVIII| immortal man

V| hot beauties

3.7K 283 86
By carmenfkahlo

RHOSLYN

Küçük odasında uzun bir süredir sadece volta atan Rhoslyn ağlamamak için kendini sıktığından boğazındaki yumru artık canını yakmaya başlamıştı.

Ne yapacağını bilmiyordu.

Zayn Malik, yaptığı şeyin getireceği bedelleri hiç düşünmeden Sör Yue' nin başını aldığında Rhoslyn yakında olacak her şeyi anlamıştı. Bir başka krallığa gelen elçiyi öldürmek tamamen savaş açmak demekti ve Rhoslyn bunun olması yerine ölmeyi seçerdi. Savaş yeniden başlamamalı, kendisi yüzünden milyonlarca insan hayatını kaybetmemeliydi.

Odasının kapısını açtı kararlılıkla. Karşısında Sör Liam vardı.

"Bir sorun mu var Leydi Rhoslyn?"

"Prensini görmem gerekiyor."

"Yarın sabah bu isteğinizi gerçekleştirebilirsiniz. Saat epey geç oldu ve prens-"

"Zayn' i görmek istediğimi söyledim sana." Sesi öylesine tehditkar çıkmayı başarmıştı ki, Liam Payne sessizce başını sallamış ve ardından dediğini yapmak üzere yürümüştü.

Uzun bir yol yürüdükten sonra gösterişli kapının önünde durdular. Rhoslyn buraya ilk geldiği akşamı hatırladı. Prens ile akşam yemeği yemişti. Prensin ejderhası ise bir muhafızı... Ağzından çıkan ateşle birlikte adamı yutması Rhoslyn' in gözlerinin önünden bir an bile olsun gitmiyordu.

Liam Payne kapıya hafifçe vurdu.

"Gir."

"Burada bekle."

"Çekil önümden." Rhoslyn, Liam' ı çekip tek başına içeri girdi ve kapıyı kapattı. Zayn Malik kadife kumaşla kaplı bir koltuğa yayılarak oturmuş bir halde kılıcını temizlemekle meşgulken Rhoslyn, yerdeki kanlı kumaş parçalarını gördü.

"Uyuman gerekmiyor mu?" dedi prens ona bakmadan.

"Uyuyamıyorum."

"Öyle mi? Neden?" Prensin sesindeki alay Rhoslyn' i çıldırtıyordu. Nasıl böylesine umursamaz olabilirdi? Resmen bir savaş başlatmıştı ve prens gülmeyi seven bir adam olsa buna kahkahalar bile atabilirdi.

"Ne yaptığının farkında mısın?"

"Sorun ne Rhoslyn?"

"Kuzeye savaş açtın!"

"Yani?" Sonunda kılıcını koltuğun kenarına yasladı ve keyifli bakışlarla ayağa kalkıp Rhoslyn' e doğru yürüdü. "Neden korkuyorsun?"

Tam Rhoslyn' in karşısında durunca Rhoslyn daha da gerildiğini hissetti. Sıcaklıyor ve bu kendini beğenmiş prensten uzaklaşmak istiyordu. Ama bir adım bile kıpırdamadan gözlerini onun ateş gibi parlayan irislerine dikti.


"Korkuyorum çünkü masum insanlar ölecek."

"Her zaman bedel ödeyen bir taraf vardır."

"Senin bencilliğin yüzünden ölecekler!"

Zayn omzunu silkti. "Kimse beni tehdit edemez. Kuzey beni tehdit etti ve karşıma çıkan herkesi hepsini yakacağım."


"Konu sadece senin gururun mu?" Cevap vermesine fırsat bırakmadan Rhoslyn devam etti. "Kuzeye geri dönmek istiyorum. Yarın sabah yola çıkacağım."

"Hayır."

"Hayır mı?"

"Kuzeye adım atar atmaz başına neler geleceğini bilmiyor musun?"

"Buna fedakarlık denir Zayn Malik."

Zayn samimi olmayan bir kahkaha attığında Rhoslyn' in göğsü daha hızlı inip kalkmaya başladı. O suratına bir yumruk geçirme ihtiyacı hızla büyüyordu.

"Ejderha Kalesi' nden ayrılmayacaksın Rhoslyn Clifford. Anladın mı?"

"Neden?"

"Çünkü öyle istiyorum."

"Beni özgür bıraktığını söylemiştin!"

"Kollarında zincirler görüyor musun?"

Rhoslyn daha fazla dayanamadı. Parmaklarını yumruk haline getirip hızla prensin yüzüne vuracakken Zayn büyük eliyle yumruğunu kavramış ve hiç zorlanmadan aşağı indirmişti. Rhoslyn elini geri çekmeye çalıştı ancak Zayn Malik bırakmıyor, elini gevşetmiyordu bile.

"Bana vuracak mıydın?"

"Elimi bırak!"

"Karşında kim var sanıyorsun?"

Rhoslyn diğer elini de prense vurmak için kaldırdı ancak prens onu da büyük eliyle kavradı. "Buradan çıkacağım. Göreceksin."

"Çık. Ne yapmak istiyorsan yap. Fakat seni her zaman bulacağımı unutma." Rhoslyn' i serbest bıraktı.

Korkak adımlarla geriye kaçan Rhoslyn sağ elini avuştururken "Lütfen," demişti yalvaran bir sesle. "Ashton Irwin' in nasıl bir canavar olduğunu bilmiyorsun. İstediği bensem her şeyi yapar ve beni alır. Yoluna kim çıkarsa çıksın bunu umursamaz, her şeyi, herkesi katleder."

"Kimin ne yaptığı umrumda değil. Onlardan bu kadar korkmana gerek yok. Sana zarar vermelerine izin vermeyeceğim."

"Bana ne olacağı umrumda değil. Tanrım! Deminden beri anlatmaya çalıştığım şeyi neden anlamıyorsun?"

Zayn bıkkın bir iç çekti. "Tamam, nasıl istiyorsan. Onlar topraklarıma ayak bastığı anda kimse zarar görmeden her şeyi halledeceğim. Anladın mı?"

Rhoslyn ikna olamıyordu. Aklı onu sadece kuzeye geri dönerse tüm bunların son bulacağına inandırmıştı ve prensin söylediklerine bakılırsa bu kaleden çıkması git gide daha da imkansızlaşıyordu.

Zayn, bir tutam sarı saçına dokunup kulağının arkasına sıkıştırdığında irkildi ve yüzüne baktı. Şimdi bu gözler daha yumuşak bakıyordu ona. Daha az korkutucu ve samimiydi.

"Değer verdiklerim uğruna tüm dünyayı karşıma alırım."

Rhoslyn karnında bir ağrı hissetti. Kalbi ise inanılmaz bir hızda atıyordu. Ne demek istemişti?

Hala saçlarında olan parmakları saç uçlarına kadar yavaşça indi. "Gidip uyu. Çok geç oldu."

Rhoslyn paniklemişti. Beyni çıldırmış bir halde her şeyi düşünüyordu ve yanaklarındaki sıcaklık rahatsız edici olmaya başlamıştı. Başını yana çevirip masanın üzerindeki o turuncu meyveyi gördü ve düşünmeden birkaç adım atıp bir tane aldı. Prensin yüzüne bakmamaya çalışarak kapıya doğru ilerledi.

Kapıyı kapatıp Sör Liam ve Sör Louis ile yüz yüze geldiğinde kendisine şaşkınca bakıyorlardı. Rhoslyn yoluna devam edecekti ki kendisini takip eden Liam Payne' yi görünce "Kendi kendime odama geri dönebilirim." dedi huysuzca.

"Prens-"

"Prens tek başıma kale içinde yürüyebileceğime izin vermişti hatırlarsan."

"Leydi Rhoslyn-"

"Tek başıma odama gideceğim Sör Liam. Kaleden kaçamayacağımı herkes biliyor." Rhoslyn homurdanarak yoluna devam etti. Liam' ın gelmediğini fark edince ise bundan memnun olmuştu. Bir süre ardından ise kaybolduğunu fark etti. Kalenin içi en başından beri bir labirente benziyordu onun için zaten. Günlerdir muhafızlar ile buralarda dolaşmasına karşılık yolların aklında kalmamasına şaşırmış ve kızmıştı.

"Yolunu mu kaybettin?" dedi arkasındaki pürüzlü ses.

Rhoslyn arkasındaki muhafıza dönüp yüzünü görür görmez "Ah, işte benden nefret eden bir muhafız daha!" diye düşündü. Adamın siyah gözlerindeki nefret öyle belirgindi ki, kale dışında olsalar adamın onu kılıcına geçireceğine yemin edebilirdi. Ama bu nefret Rhoslyn' in yol boyunca aklında kurduğu planı bir anda ateş gibi parlatmıştı.

İşte... İhtiyacı olduğu tek şey kendinden nefret eden bir muhafızdı.

"Neden gülüyorsun? Yoksa prensin kuzeye savaş açması hoşuna mı gitti fahişe? İstediğin en başından beri bu muydu?"

Rhoslyn bir kereliğine bu sözleri duymazdan geldi. Etrafta birileri olup olmadığını uzunca kontrol etti ve birkaç adımda muhafıza yaklaştı. "Dinle. Bu durum benim de hoşuma gitmiyor anlıyor musun? Prensinle konuştum. Beni kuzeye geri göndermesini istedim ama bunu kabul etmeyen kendisi."

"Çünkü onun beynini yıkadın!"

"Bağırma aptal!" Rhoslyn tekrar etrafa bakındı. "Buradan kaçmama yardım et. Kuzeye gideceğim ve bu savaşın asla başlamamasını sağlayacağım."

"Prens bunu yaptığımı öğrenirse beni yakar."

"Öğrenmeyecek. Senin bana sadece güçlü bir at ve yemek vermen, sonra da kaleden çıkmamı sağlaman gerekiyor. Bunu yapabilir misin?"

Muhafız bir süre cevap vermedi. Oldukça düşünceli görünüyordu ve Rhoslyn teklifini kabul etmesi adına içinden dualar ediyordu. Tek çözüm yolu buydu. Kuzeye sadece bu iğrenç yolla dönebilirdi.

"Tamam, yapacağım. Ama bana birkaç gün lazım. En az bir hafta. Hepsini bir arada almam dikkat çekebilir."

"Pekala. Senden haber bekleyeceğim. Acele etsen iyi olur."

Muhafız başını salladı. Yanından geçip gidecekken "Bekle." dedi Rhoslyn.

"Odama hangi yoldan gidebilirim?"

ZAYN

Sabah gözlerini açtığında yaşadığı keyifsizliği ve bu keyifsizliğin tüm gün boyunca onun yakasını bırakmayacağını anlamıştı. Bazı sabahlar, ruhu sıkışıyormuş gibi kalkardı yataktan. Genellikle bunun bir nedeni olmazdı. Fakat nadir zamanlarda ise tek neden annesine duyduğu özlem oluyordu.

Küçük bir çocukken, annesi hiç üşenmeden buraya kadar yürür ve Zayn' in alnına kondurduğu bir öpücük ile onu güne uyandırırdı. O sıcak ve tatlı öpücüğün etkisi Zayn' i dünyanın en güçlü çocuğu yapardı. Annesinin hissettirdiklerini tüm bu zaman boyunca asla unutamamış ve yarası hep taze kalmıştı.

Yemek salonuna inmek istemediği için odasında bir kahvaltı hazırlattı. Anghrist içinse çiğ ve bütün bir halde iki koyun getirilmişti. Kahvaltısına başladığı sırada Anghrist' i düşündü. Sevimli ejderhası bir dakika içinde onun devasa balkonunun üzerine kondu ve aç gözlerle koyunlara baktı.

İki hizmetçi korkudan titreyerek bir tahta parçası üzerinde olan koyunları Anghrist' e doğru sürükledi. Yanlışla yanmaktan, kısacası herkes gibi Anghrist' ten korkuyorlardı. Bu korkuyu izlemek Zayn' e her zaman keyif verirdi ancak bu sabah hiçbir şey hissettirmemiş o iki hizmetçinin sadece birer gereksiz et parçaları olduğunu düşünmüştü.

"Gidin buradan. Anghrist sizden daha becerikli." Ejderhasından bir kükreme yükseldiğinde hizmetçiler neredeyse koşarak uzaklaştı.

Anghrist tıpkı geçen yaptığı gibi kuyruğunun yardımı ile koyunları tek seferde havaya fırlatıp ateşini üfledi ve kızarmış koyunlar, ardından ejderhanın midesiyle buluşmuşlardı.

Zayn tekrar havalanan ve gökyüzünde özgürce süzülen Anghrist' i bir süre izledikten sonra daha fazla yemek istemediğine karar verdi. Şu an, nerede olması gerektiğini biliyordu. Son olarak yaveri Dei' den bir kadeh daha şarap istedikten sonra şarabın hepsini içti ve büyük adımlarla odasını terk etti. Peşinden gelecek olan Sör Liam ve Louis' e "Yalnız kalmak istiyorum." dediğinde Liam hızlıca konuştu. "Ama konsey toplantısı-"

"Umrumda değil." Liam başka hiçbir şey söyleyemedi.

Zayn labirente benzer Ejderha Kalesi' nden çıktıktan sonra annesinin güllerine doğru yürüdü. Rhoslyn Clifford her zamanki gibi oradaydı. Güneşin altında gerçek bir altın gibi parıldayan sarı bukleleri tuhaf bir şekilde Zayn' in bugün gördüğü en his verici şeydi. Kalbindeki buz sanki erimişti ve bir şeyler hissedebiliyordu. Belki de Rhoslyn Clifford' a bakmak ona kuzeye duyduğu nefreti hatırlattığı için böyleydi.

"Günaydın." dedi Zayn kibarlık yapmayı seçerek. Rhoslyn elbette şaşırmıştı.

"Günaydın."

Zayn gözlerini güllerde gezdirerek en güzelini aramaya koyuldu. Tam olarak açılmış ve güneşin ışıkları altında parıldayan ateş gibi kırmızı bir gülü yakaladığında belindeki kemere bağlı olan keskin hançerini çıkardı.

"Ne yapıyorsun?"

"Görmüyor musun?" Zayn eğilerek beğendiği gülün dalını hançeriyle kesti.

"Annenin güllerini güzel bir leydiye mi vereceksin Zayn Malik?" deyip alayla güldü Rhoslyn. Sert ve soğuk bakışlarını kızın yüzüne çevirdiğinde Rhoslyn abartıyla gözlerini devirmişti.

Hançerini kınına geri soktu ve arkasını dönerek yoluna devam etti. Rhoslyn Clifford iki saniye sonra yanında ona eşlik ediyordu.

"Gereksiz bir öfkeyle yaşamak seni yormuyor mu?"

"Öfkeli değilim."

"Evet hiç(!) değilsin."

"Güllerin yanına geri dön."

"Güllerden sıkıldım."

"Oyuncağa mı benziyorum?"

"Hayır." dedi gülerek.

Zaten keyifsizdi ve şu an Rhoslyn' in sadece susmasını istiyordu. "Anghrist ile oynamak ister misin?"


"Seni tercih ederim."

"Öyleyse sessiz ol."

"Nasıl istersen."

Zayn sonunda aile mezarlıklarına vardığında mağaraya benzer karanlık yere adım attı. Burası insanlara göre ürkütücü bir yer olmasına rağmen hiçbir tereddütü olmayan Rhoslyn yanında yürümeye devam etmişti.

"Burası da ne böyle?"

"Mezarlık."

"Ah."

"Seni korkutmuyor mu?" Duvardaki meşaleler bile karanlığı delmeye yetmiyordu. Üstelik güneyin sıcak havasına rağmen mezarlık tuhaf bir şekilde soğuktu.

"Anladım ki senin yanında hiçbir şekilde zarar görmüyorum." Zayn ilk defa gülümsediğinde nedense bu sözler hoşuna gitmiş, kendisini güçlü hissettirmişti.

"Güneyde ölüleri yakarlar değil mi?"

"Evet. Külleri saklarız."

"Biz kuzeyde toprağa gömeriz."

"Biliyorum."

"Topraktan yaratıldığımızı biliyor muydun? Kuzey üstatları öyle söylüyor. Bu yüzden tekrar toprak olmamız için bizi gömüyorlarmış."

"Biz ateşte doğduğumuzu savunuyoruz. Her bebek henüz anne karnındayken Işığın Tanrısı' nın bizi öptüğü söylenir."

"Tuhaf değil mi? Dünyada herkesin inandığı bir tanrı var. Sence hangisi gerçek?"

Zayn omzunu silkti. "Herkes korktuğu şeyi tanrı olarak kabul ediyor. Bu sadece saplantılı bir ihtiyaç."

"Malikler ateşten mi korkuyor yani?"

"Herkes ateşten korkar, biz Malikler ise sadece ateşi diğerlerinden daha fazla seviyoruz."

O sırada Kraliçe Trisha' nın mezarına vardılar. Zayn sadece kendini burada güçsüz ve küçük bir çocuk gibi hissederdi. Onca yıl geçmesine rağmen annesinin öldüğüne hala inanamıyor, bu hiç adil değildi. Henüz çok erkendi onun için ve bu sebeple bir süre tanrısından nefret bile etmişti.

"Annen mi?" diye fısıldadı Rhoslyn. Zayn sadece başını salladı ve içinde annesinin külleri saklı olan obsidiyen kavonazun önüne elindeki kırmızı gülü bıraktı. Yanında birkaç gün önceden kalma solmuş bir gül daha vardı.

"Anneni özlemiyor musun?" diye sordu Zayn hüzün dolu bir sesle.

Rhoslyn de sessizleşmiş ve sesinde bir alay kalmamıştı. "Özlüyorum elbette. Ama beni Irwinlere satmak için babama karşı çıkmaması -hatta onu desteklemesi- aklıma geldikçe öfkem özlemi bastırıyor."

Gözlerini annesinin mezarına samimi bir üzüntü ile bakan Rhoslyn' e çevirdi. Çok fazla güzel olduğunu düşündü o an. Muhtemelen böyle düşünmesinin sebebi güneyde az bulunan sarı saç rengiydi. Rhoslyn' in altın sarısı saçları Zayn' e inanılmaz bir şekilde ilgi çekici geliyor ve onlara sürekli dokunma isteği ile mücadele ediyordu.

Rhoslyn kendisine bakıldığını fark edince o da Zayn' e baktı ve Zayn daha önce hiç onun kadar güçlü bir kadın ile karşılaşmadığını fark etti. Hangi kadın ailesine karşı çıkıp evinden kaçardı ki? Üstelik yollar bir kadın için -özellikle güzel ve soylu bir kadın için- böylesine tehlikeliyken?

"Çok güçlü ve cesur bir kadınsın." dedi mavi gözlere bakarak.

Rhoslyn omzunu silkti. "Her kadın özünde cesurdur ama farkında değiller işte."

"Haklısın."

Derin bir iç çekip "Lütfen kuzeye gitmeme izin ver Zayn." dedi yalvarırcasına.

Zayn bu konudan nefret etmişti artık. Rhoslyn' in gitmesini açıkça istemiyor, kuzeye geri döndüğü anda ona yapılacakları hayal bile edemiyordu. Ve bunların düşüncesi bile onu öyle rahatsız ediyordu ki... Onun burada, yanında güvenle kalmasına ihtiyacı vardı. Rhoslyn Clifford kalesine geldiğinden beri tuhaf bir şekilde günleri değişmişti. Bunu kabul etmek zorundaydı. Monotonluktan kurtulmuştu.

"Bu konuda kesin olduğumu belirtmiştim."

"Ama insanların sadece benim yüzümden ölmesini istemiyorum."

Elbette riskleri biliyordu. Hatta babasının vereceği tepki bile onu korkutuyordu ama bunu yapmak onun doğrusuydu. Gerekirse ordusunun en önünde durur ve kılıcıyla düşmanın karşısına çıkardı ama Rhoslyn' in isteğini yapmazdı. Onu koruyacağına söz vermişti.

"Hiçbir şey olmayacak."

"Bilemezsin."

"Kuzeyin kralı-"

"Mendesler."

"Evet, Mendesler. Savaşa olumlu bakacaklarını düşünüyor musun? Sonuçta Irwin ve Clifford Hanedanları krallığa bağlı. Krallığın onayı olmadan kimseye savaş açamazlar."

"Mendesler... Bilemiyorum. Ama Manuel Mendes onurlu ve barışçıl bir insandır."

"Sorun olmayacak." Zayn gülümsemeye çalıştı ama yüzünde saçma bir ifade oluştuğuna yemin edebilirdi. "Hadi gidelim." dedi daha sonra. Burası kalbini sıkıştırıyordu.

Mezarlıktan cennet gibi bahçeye çıktıklarında Zayn başını kaldırarak açık gökyüzüne baktı. Ejderhalar epey yüksekte uçuyordu. 

"Şimdi ne yapacaksın? Krallık işleri ile uğraşman gerekmiyor mu?"

"Krallık işleri bana göre değil." Rhoslyn sevimli bir şekilde güldüğünde Zayn de istemsizce gülümsedi.

"Yakında kral sen olacaksın Zayn Malik. Muhtemelen birkaç yıla Güney Krallığı yıkılacak ha?"

Zayn de güldü. "Göreceğiz... Ama şunu bil ki, ben her şeyi zamanında düşünürüm. Şu an kral olmadığıma göre krallık işleriyle ilgilenmeme de gerek yok."

"Güzel bir yaşam felsefesi."

"Kesinlikle."

Birlikte kayısı ağaçlarının olduğu bölgeye gittiklerinde Rhoslyn şaşkınca kayısı ağaçlarına baktı. Buraya hiç gelmemiş miydi?

"Turuncu meyveler!" dedi heyecanla ve ağaçlara doğru küçük bir çocuk gibi koştu.

Boyunun yetiştiği yerdeki kayısılardan iki tane kopardı ve birini Zayn' in eline fırlattıktan sonra kayısı ağacının dibine oturdu. Zayn de yanına yerleşip sırtını ağaca yasladı. Yanındaki Rhoslyn' in yüzünü rahatlıkla görebiliyordu. Kayısıdan bir ısırık alan kızın sulanmış pembe dudaklarına bakmaktan kendini alıkoyamadı.

"Güneyde en çok sevdiğim şey bu turuncu meyve Zayn Malik."

"Onun adı kayısı."

"Kayısı? Hmm." Bir ısırık daha.

"Ayrıca bu meyveye benzeyen başka türler de var. Şeftali gibi."

"Gerçekten mi? Burada var mı? Yemek istiyorum." Rhoslyn doyumsuzdu ve Zayn kızın açlığını çok tatlı buluyordu.

"Odana gönderirim."

"Sen de yesene." Zayn elindeki kayısıya baktı. Pek yemek istemiyordu. Bunu belirteceği sırada "Yemezsen ben yerim." diyerek elinden çoktan almıştı Rhoslyn.

Zayn yine güldü. "Güneyin yemekleri güzel değil mi?"

"Hepsi çok güzel. Kuzeyde sıradan bir yemek bulmak bile zor."

"Eh, güneş hayat verir." Rhoslyn başını sallayıp anormal bir uzunlukta güneşe baktığında kızın yüzündeki hüznü fark etti. Öyle ki yemeyi bile kesmişti. Güneşteki mavi gözleri yavaşça Zayn' e döndü.

"Bir sorun mu var?" diye sordu Zayn. Rhoslyn daha da üzgün göründü ve başını iki yana salladı.

"Hiç. Hiçbir sorun yok."

Continue Reading

You'll Also Like

160K 16.4K 30
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
70.8K 5.8K 23
Üniversitesinin serseri çocuğu jungkook, kız arkadaşını rahatlatmak için kayda aldığı inlemelerini yanlışlıkla yeni atanan rektörü Kim Taehyung'a ata...
136K 12.3K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
26K 1.6K 37
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?