cipa | larry ✓

Door winterflowerkth

188K 17.2K 30.8K

"o giderse ölürüm baba! onu götürme..." hıçkırıklarının arasında babasının önünde çökerek yalvardı. bu hali k... Meer

red lips
i'm a man
anything could happen
battlefield
too close
counting stars
breakaway
so cold
blood on my name
eyes on fire
bloodstream
let her go
give me love
madhouse
don't let me go
glory and gore
king and the lionheart
make everything louder
lego house
explosions
burning desire
buzzcut season
everybody wants the rule
another love
yellow flicker beat
stop crying your heart out
recovery
love death birth
centuries
your love
beating heart
harry
without a world
the monster
west coast
haunted
seven nation army
tennis court
wait for a minute
love me like you do
wrong
holy ground
story of my life
i put a spell on you
you and i
bad things
here comes the rain again
something's gotta give
misty mountain
ordinary world
kiss me slowly
final
özel bölüm

never been hurt

4K 411 848
Door winterflowerkth

Tüm gece arka taraftaki ağaçlığın önünde bizi izleyen adam Harry uyuya kalınca yanımıza gelmişti. Harry'e kalsa bütün gece çimenlerin üstünde uyuyabilirdi ancak hava fazlasıyla soğumuştu. Adam, Harry'nin kolunu kendi omzuna koyup elini beline yerleştirerek tutuşunu sağlamlaştırmış, benden hiçbir yardım istemeden yada benimle hiçbir diyaloğa girmeden onu yurt odasına taşımıştı. Kapıdan içeri girmemeye özen göstererek onu benim tutmamı sağladıktan sonra onu ilk gördüğümde yaptığı gibi başıyla küçük bir selam verip bizden uzaklaştı.


Zorlukla kapıyı kapattıktan sonra omzuma sarılmış Harry'i geniş yatağına taşımayı başarabildim. Yukarı kalkmış saçlarının arasını kaşıyıp uykusunun arasında hafifçe inledi. Uzun bacaklarını rahatça uzattığı yatakta ilerleyip ayakkabılarına yöneldim. Büyük siyah deri botları çıkardıktan sonra çoraplarını da çıkarıp ayakkabıların yanına bıraktım. Tek eli karnının üstünde diğeri başının altındaydı. Odada yalnızca onun düzenli nefes alıp vermesi duyuluyordu. Geniş pencereden içeri vuran ay ışığı vücudunda dans ederken kendimi onu incelemekten alıkoyamıyordum.

Onda birkaç kez rastladığım mükemmel gülüşü sürekli yüzünde olsa bir uyuşturucu etkisine sahip olabilirdi. Ancak o uyurken bile kaşlarını çatacak kadar hayata öfkeli duruyordu. Kolundaki saat, parmaklarındaki yüzükler, bileklerinde bile görebileceğiniz dövmeleri, saçlarının her bir kıvrımı, bacaklarının kusursuz uzunluğu ve düzgünlüğü, her nefes alışında büyüyen burun delikleri, gülümsediğinde yanaklarında çıkmayı bekleyen gamzeleri...

Birbirine uyumla birleşmiş küçük ayrıntıları onu cennetten kovulmuş bir melek gibi gösteriyordu. İri, sert bedeniyle kurduğum göz temasına bir son verip yerimde doğrulduğumda büyük parmakları bileğimi kavradı.

"Yanımda uyu." dedi gözlerini açmadan.

Sesi hala yarı uykulu yarı sarhoştu. Az önce kalktığım yere yeniden oturduğumda yorgun gözlerini görülmesi neredeyse imkansız bir aralıkta açmıştı.

"Bunu yapamam Harry."

Odadaki sessizliği bozmadan mırıldanmıştım. Bileğimi tuttuğu elini karnımdan dolayıp sırtıma yerleştirdiğinde birden beni yanına çekti. Sırtımı göğsüne yasalayarak uzanmamı sağladığında kolu karnımın altındaydı ve eli gitmeme engel olacak güçte omzumu sarmıştı.

Başını saçlarımın arasına gömüp yeniden uykuya daldığında bende bulunduğum pozisyondan her ne kadar rahatsız olsam da gözlerimi kapattım.

Harry ile ilgili konusunu hatırlamadığım onlarca kanlı rüyadan sonra geceki şeklimizi en ufak bir şekilde bozmadan uyanmıştım. Eğer acıyı hissedebiliyor olsaydı kolu tüm gün ona rahatsızlık verirdi. Kulaklarımın arkasındaki nefes alışları onun hala uykuda olduğunu anlamama yardımcı olurken komodinin üstündeki küçük dijital saate baktım. Bugün dersim olmasına rağmen gerekenden erken uyanmıştım.

Ne ara, yatağımın üstüne gelişigüzel fırlattığımı bilmediğim telefonum çalmaya başladığında Harry'nin omzumun üstündeki eline uzandım. Telefonum geldiğimden beri neredeyse hiç çalmamıştı. Annem olması için dua ederken Harry'nin elini indirdim.

"Louis." dedi uykulu sesi.

Yeniden kolunu bana dolayacağı sırada hızla yataktan kalktım.

"Louis!"

Bu kez sesi sert çıkmıştı. Ona bakmamaya özen göstererek telefonu elime aldım.

"Buna cevap vermeliyim Harry."

Adını söylememin onu sakinleştirdiğini fark ettiğimden beri bunu kullanıyordum. İsmiyle ilgili zaafının, dün geceki konuşmamızdan sonra, babasının ona adıyla seslenmemesinden kaynaklandığını anlamam çok da zor olmamıştı. Ekrandaki annem yazısı beni heyecanlandırırken hızla telefona cevap verip kulağıma yaklaştırdım.

"Anne..."

"Merhaba tatlım."

Sesini duymayı özlemiştim. Yumuşak sakin sesini. Arkamdaki yatağa oturup elimi saçlarıma geçirdim ve gülümsedim. Harry uzandığı yerden kalkıp bacaklarını sarkıttığında çıplak ayaklarını yere bıraktı. Tek eliyle gözünü ovarken dikkatimi yeniden telefona verdim. Annem sanki ne söyleyeceğini bilmiyormuş gibi sessizce bekliyordu.

"İyi miyiz anne? O günden sonra... Ben çok üzgünüm."

Telefonun ucundan gelen şhh sesini duymak beni rahatlatmıştı.

"Tabiki iyiyiz. Sorun yok Lou. Bizi düşünme. Sadece işlerden vakit bulamadım. Restorana geri döndüm."

Harry bakışlarını bana çevirip dirseklerini dizlerine yerleştirdi ve ellerini birbirine doladı.

"Ah öyle mi? Sevindim."

"Sen nasılsın? Her şey yolunda mı? Alışabildin mi?"

Soruları sıralamaya başladığında yutkunup ne cevap vereceğimi düşündüm. Harry'nin keskin bakışları altındayken pek fazla seçeneğim yoktu.

"Her şey yolunda anne. Buraya alıştım." dedim bakışlarımı Harry'den kaçırarak.

"Pekala. Daha sonra uzunca konuşalım olur mu? Şimdi kapatmam gerek. Seni seviyorum tatlım."

"Bende seni seviyorum anne."

Telefonu kapattığımda Harry hala dikkatle beni izliyordu. Oturduğum yerden kalkıp dolabın karşısına geçtiğimde konuştu.

"Onu seviyor musun?"

Sorunun verdiği hafif şaşkınlıkla ona döndüm.

"Evet. Annemi seviyorum."

Kaşları çatılırken uyuşuk hareketlerle yerinden kalktı. Üstünde dün geceki siyah kotu ve tişortü vardı. Yerde duran ayakkabılarına bir bakış attıktan sonra kendi ayaklarına çıplak olduklarını yeni fark ediyormuş gibi bakmıştı.

"Neden?" diye sordu yanıma gelirken.

Hastalığı ona sadece acıyı hissettirmiyordu. Sevgi konusundaki bilgisizliği kesinlikle kendinden kaynaklıydı.

"İnsanların anne babalarını sevmek için bir nedene ihtiyacı yoktur Harry. O benim annem. Onu seviyorum."

Alnı kırıştığında bana bir adım daha yaklaşıp aramızdaki mesafeyi kısalttı.

"Eğer annen olmasaydı onu sever miydin?"

Soruları beni zorluyordu. Buna cevap vermememin daha doğru olacağını düşünerek sessiz kaldığımda eli hafifçe saçıma değdi.

"Eğer babam olmasaydı, o herifi çoktan öldürmüştüm." dedi sakin bir ses tonuyla.

Sanki bu cümleyi kendi kendine defalarca söylemiş gibi, mimikleri buna alışkındı.

"Sanırım ablamı seviyorum. Çünkü bana iyi davranıyor. Eğer onun kardeşi olmasaydım da bana iyi davranacağını söylemişti. Annem benden korkuyor. Bu yüzden evde ne zaman beni görse başka bir odaya kaçıyor. Eğer annem olmasaydı onu sevmezdim."

İtirafıyla başımı yere eğip hafifçe salladım. Ne tür bir tepki vermem gerektiğini bilmiyordum.

Saçımı yavaş hareketlerle okşayan eli çeneme indiğinde yüzümü kaldırdı. Gözlerinin arkasında çok acı çeken bakışlar vardı. Öz annesinin bile korkuyla yaklaştığı bir insandan bahsediyorduk. Tabiki onun her elini oynatışı, her kaşını çatışı, her hızlı nefes alışı beni de korkutuyordu. Ama korkumu bir kenara attığımda geriye sadece hüzün kalıyordu. O sanki sevgiden yoksun küçük bir çocukmuş gibi.

"Adımı söyle."

Derin yeşil gözleri dikkatle benimkileri izlerken yutkundum.

"Harry."

Sadece ikimizin duyabileceği şekilde fısıltı gibi çıkan sesim sert ifadesini biraz olsun yumuşatmıştı. Başını eğip alnını benimkinin üstüne yasladığında baş parmağını dudaklarımda gezdirdi.

"Kalbim Louis... Neden gereğinden fazla hızlı atıyor?" dedi sıkıca kapattığı gözlerini açmadan.

Elimi kibarca tutup göğsünün üstünde koyduğunda hızlı bir ritimde atan kalbini hissettim.

"Yeniden söyle." diye mırıldandı sessizce.

"Harry."

Birden kollarını etrafıma dolayıp beni kendine çektiğinde kısa süreli bir şok yaşadım. Çok sıkı sarılıyordu ve bedenim onunkinin arasında neredeyse kaybolacaktı. Sanırım sadece buna ihtiyacı vardı. Ellerimi sırtına değdirdiğim an irkildi. Olduğu yeri hafifçe okşamaya başladığımda nefes alışverişleri hızlanmıştı. O dokunmaya alışkındı ancak dokunulmak yabancı bir his olmalıydı.

"Bu, iyi hissettiriyor."

Kulaklarımın arkasında mırıldandıktan sonra başını boynuma gömüp derin bir iç çekti.

*****

"Lise hayatım boyunca burslu spor okulu kazanmak için çabaladım. Ve şimdi hukuk okuyorum. Bu sanki koca bir şaka gibi."

Chop oldukça keyifli ve yüksek sesli kahkahalar atarak konuşurken gülümseyerek onu izliyordum. Daha dün gece Harry ile yıldızları izleyip bana kendisi hakkında muhtemelen kimseye anlatmadığı şeylerden bahsettiği çimenlerin üstündeydik. Chop'un kahvaltı için aldığı çörekleri büyük bir iştahla yiyordum. Kampüsün yemekhanesinde verilen sabah ve akşam yemeklerini çoğu kez kaçırıp daha sonra yemek yemeyi unutuyordum. Burada yemeği hatırlayamayacak kadar yoğun olabileceğimi tahmin etmezdim.

"Seninde lisedeyken bir hayalin vardır mutlaka?"

"Benim lisedeyken tek hayalim okulun aptal futbolcularından uzaklaşıp güzel bir üniversiteye gitmekti." dedim kıkırdayarak.

Dudaklarını bir çocuk gibi büzmüş iri şirin gözleriyle bana bakıyordu. Birden ikimizde gülmeye başladık. Durumun ironisi düşünülünce cidden komikti.

Chop gülmeyi kesip parmaklarını omzuma uzattığında dikkatle bir şeyi oradan aldı.

"Aman Tanrım o ne?" dedim endişeyle.

Uğur böceği onun parmağına geçtiğinde az önce omzumda bir böcek olması fikri beni iğrendirmişti.

"Ah inanamıyorum." diyerek inledim.

Böceği yavaşça yere bıraktıktan sonra kocaman bir gülümsemeyle yüzünü bana yaklaştırdı.

"Uğur böcekleri şans getirir. Korkma."

Dudaklarını çıplak omzuma bastırdığında içimden bir ürperti geçti.

"Louis!"

Arkamda duyduğum ses daha önce hiç yaşamadığım kadar büyük bir korku, telaş, pişmanlık hissettirmişti. Hızla yerimden kalktığımda Chop şaşkın bir ifadeyle olduğu yerde oturuyordu.

Harry'nin karşısında dikilirken ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Dikkatle omzumu izliyor, göğsü hızla inip kalkıyordu. Etraftaki birkaç insan yaptığı şeye ara vermiş bizi izlemeye başlamıştı.

"Sana dokundu."

Dişlerinin arasından tıslarken bana yaklaştı. Chop nihayet oturduğu yerden kalkıp yanıma geldiğinde Harry bu kez öfkeli bakışlarını ona dikti.

"Ona dokundun."

Chop'un dudakları yukarı kıvrılırken elini omzuma dolayıp başını salladı.

"Evet. Ve bu çok hoşumuza gitti. Değil mi Louis?"

Adımı söylerken ki vurgusu kesinlikle Harry'nin bununla ilgili takıntısını biliyormuş gibi kışkırtıcıydı.

Harry aniden onu yakasından tutup çimenlerin üstüne fırlattığında nefesimin kesildiğini hissettim. Hiç durmadan yumruklarını ona geçirmeye devam ediyordu. Etraftaki kalabalık çoğalmış, video kameralar kayda alınmış ve uğultu yükselmişti. Ama Harry bunların hiçbirini önemsemeden vurmaya devam ediyordu. Chop'un ona karşılık vermeye fırsatı bile kalmamıştı. Eğer böyle devam ederse onu öldürebileceği düşüncesiyle öne atıldım.

"Harry! Onu öldüreceksin! Dur lütfen!"

Seslenişim onu sadece bir saniye durdurmuştu. Elimi Harry'nin sırtına koyup artık hareketsiz yatan Chop'tan uzaklaştırmaya çalıştığımda alev saçan gözleri benimkilerle buluştu. Hızla ayağa kalkıp beni kolumdan yakaladığında Chop'a baktım. Tanrı'ya onun ölmemiş olması için dua ediyordum ki Harry'nin büyük eli boğazıma dolanıp nefesimi kesti.

"Acıyor!" diye bağırdı çıldırmış gibi.

"Acıyor Louis! Acıyor!"

Aniden geri çekilip kendini yere attı. Bacaklarını karnına çekip yüzünü kapattığında nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum.

"Acıyor. Acıyor. Acıyor."

Ben neden bahsettiğini anlamazken o sadece bunu söyleyip duruyordu.

Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

92.6K 3.9K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
393K 36.1K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
73.6K 6.2K 21
Jeon Jungkook boşanmak istedi, Min Yoongi dinledi. Jeon Jungkook yeniden onunla olmak istedi, Min Yoongi gitti.
20.4K 1.2K 27
Bir insan iki kişiyi sevemez mi? #1jinkook