BÖLÜM 6 "savaş artık tek kişilik değil"
"Uçuşan yapraklar cesaretlendirsin, içinizi dehşete düşüren uğultuyu"
Yüzleştiğimiz herşey bizi bir esir gibi hapseder miydi karanlığa. Rüyalar gerçek olsa tüm bu yaşanılan olaylar gerçek olur muydu? Rüya içinde rüya görmek bize bir kaç saniye gercek hayata dönmek için zaman verirmiydi. Kabus, karanlıktan aydınlığa uyanırken ellerimizi kenetler mi sıkı sıkıya. Kapkaranlık olan bu oda nasıl olurda aydınlık olur bir anda. Nasıl aydınlık kaplar her yanımızı. Artık kâbus sandığımız herşeye daha yakınız. Biz hayatımızın her anını kâbustaymışız gibi yaşıyorduk . Ve artık uyanma vakti. Bizi bu karanlığa atan her kimse bulacağız. Ve bedenlerimizde yaşadığımız her acının hesabı sorulacak. Bu artık bir direniştir. Beş bela avcısının direnişi. Bu direniş belaya direniş. Üstümüze gelen tüm belalara karşı bir direniş.
...
"Hatırlıyor musunuz" dedim bir anda.
"Biz eve dönüş yolunda dar bir aradan geçmiştik. Küçük bir kız çocuğu belirmişti bir anda arabanın önünde. Benim olduğum pencereden başını sokup özür dilemişti. Arabadan ayrıldığında, üzerine kapşonlu bir hırka giyinmiş bir adam vardı arabanın biraz ilerisinde. Arkası dönüktü, uzun boyluydu. Biraz ileride onu bekliyordu. Adam küçük kızın elinden tutup hızla uzaklaşmıştı." Herkesin bir anda aklı o güne gitti. Hafızalar zorlandı... beynimiz bize bir anda sinyal verdi.
"Aa... evet hatırlıyorum." Dedi buket.
"O kız olabilir mi ?"
"Birkaç metre ötedeydi, sanki yapacağı şeyler ezberletilmiş gibiydi. " akın zihnini zorlandığında herşey sanki yerli yerine oturuyordu.
"Doğru. Kıza çarpmamıştık bile cipten birkaç metre ötede hiçbir suçu yokken neden özür dilesin ki " dedi akın.
"Evet.." gözlerimiz bu defa kağanın üzerindeydi.
"Abi ellerine hiçbirimiz dikkat etmedik. Sanki korkuyordu... Bizden çekindiğini düşünmüştüm o an, ama belkide korkutulmuştu. Küçücük bir bedeni kandırmak çok kolay. Belkide adamı tanımıyordu bile."
"Belkide çok yakınımızdan birisi. Bizi bu felaketin içine sokan, bize bu olayları yaşatan."
"O notu oraya koyduran kişi her kimse, belkide cinayeti o işledi ve suçu içimizden birinin üzerine atmaya çalıştı."
"Kim abi kim. Kim neden yapar bunu!"
O an düşüncelerimiz bir mum gibi eridi. Öylesine hızlı yaşıyorduk ki herşeyi, bir anda tüm olay çözülmüş ve biz bu anı sanki daha önceden yaşamışız gibiydi. Sanki bu an hafızalarımıza dokunuyordu.
O gün...kağan barış'ın biranda ortadan kaybolduğunu söylemişti. Babasından gelen bir telefonla yanlarından gittiğini. Ama biliyordum ki onu barış öldürmedi. Hepimiz biliyorduk, belki tesadüftü o an, belki denk gelmisti. Ama inanın buradaki hiç kimse suçlu değildi.
Ellerimi saçlarıma götürüp, bir süre öyle bekledim. Artık herşeyi söylemenin vaktiydi. Artık herşeyin gün yüzüne çıkma vaktiydi ! Herşey yerli yerine oturacaktı. Suçlular ortaya çıkacaktı. O an içimde fırtınalar kopsa bile, söyleyeceklerimi onların da bilmesi gerekiyordu. Kendimi topladım birkaç saniye, lafa nasıl gireceğim nasıl anlatacağım bilemedim.
"Şeyy ben.."
"Sen ne ?"dedi akın.
Boğazımı temizlediğimde, üçününde gözleri üzerimdeydi . Kendimi sıktım, tüm bedenim kasıldığında, ellerimi ayaklarımı kontrol altına aldım. Bir asker durusu gibi olmasa da dimdik duruyordum karşılarında.
"Bakin ben bir süredir tehdit mesajları alıyorum. Biliyorum bunu söylediğimde bana kızacaksınız belki benden nefret edeceksiniz ama, ben olayların buralara kadar geleceğini bilemezdim. Bunlara sebeb olacağımı bilemezdim. "
Hafızalarda artık o gün vardı.. O gece herkesin aklındaki soru işaretleri şimdi aydınlığa kavuşuyordu. Tüm gözler artık benim üzerimdeydi. Artık tüm oklar beni gösteriyordu. On an ellerimde avuçlarının arasına aldığım saçlarımı çektim istemsizce.
"Ne diyorsun alya. Olayların buraya geleceğini bilemezdim de ne ?" Akın deliye dönmüş, gözlerinden ateş püskürtüyordu. Hepsinin gözlerinde hayal kırıklığıyla karışık bir duygu silsilesi vardı. Gözlerim birkaç saniye kapandı, geriye doğru bir adım attım.
"Uzun süredir devam ediyor bu durum. Bunu size söylemeden kendim hallederim diye düşündüm ama olmadı. Ben tek başıma mücadele edebileceğimi zannettim. Başaramadım, onu yenemedim. Bunları yapacağını tahmin bile edemezdim, gerçekten bilemezdim. Beni affedin."
"Sen ne diyorsun alya. Nasıl uzun süredir sana tehdit mesajları geliyor. Bizim neden birşeyden haberimiz yok. " buket kağanı sakinlestirirken akına yalvarır gibi bakıyordum.
"Ben olaylarla nasıl baş edeceğimi bilemedim. Ama sizede söyleyemedim. Nasıl söyleyeceğimi bilemedim."
"Delirtmesene beni, artık söyle ! Kim bu, neden seni rahatsız ediyor. Anlat hemen, çünkü ben birşey anlamıyorum aklım durdu."
Dalgındı, hatta derin düşüncelere gömülmüşlüğe benzer bir hal yavaş yavaş tüm varlığını kaplıyordu. Dakikalarca ayrıntılarla uğraşmaya çalıştı.
Elime aldığım kağıda tekrar baktığımda düşüncelerimi kafamda toparladım bir süre. Sonra arabanın üstüne bıraktım elimdeki notu. Cebimden çıkardığım telefonumu elime aldım, bana o adamdan gelen mesajları açtım. Dayım olacak o heriften gelen mesajlar...
"Bu ne şimdi " akın elimden telefonu alıp gelen masajlara baktığında yüzündeki o ifade anlatılır gibi değildi.
Tarih 22 mayıs 2018
Saat: 12:34
Mesaj 0543_______
Annen gibi sende kaçamayacaksın elimden. Eğer benden kaçarsan sana neler yapabileceğimi tahmin bile edemezsin.
Saat 02:40
Seni o okuldan alacağım ve bir daha o okulun yüzünü bile göremeyeceksin. O yanındaki arkadaşlarının hayatını mahvedeceğim.
26 mayıs 2018
Saat 3:54
Eğer benim sözümü dinlersen ne arkadaşlarına zarar veririm ne de benim yüzümü görürsün. Cevap ver !
...
27 mayıs 2018
Saat 5:32
Kendi ellerinle tıpış tıpış geleceksin yanıma.
Saat: 6:40
Cevap ver!
Saat: 6: 45
Şimdi sen düşün. Neler yapabileceğimi sen düşün.
...
30 mayıs 2018
Saat 9:45
Annende böyle yapardı, hep kaçardı. Ama sen elimden kaçamayacaksın. Hafızana kazınacak sana yapacaklarım.
...
3 haziran 2018
Saat 1:45
Benden kaçıyorsun demek ha... Peşindeyim kardeşimin küçük prensesi. Bir adım arkanda, ensendeyim. Sana bugün öyle bir an yaşatacağım ki aklın bile almayacak.
Saat 1:54
Annende cevap vermezdi. Eğer annenin yolundan gidiyorsan gitme. Çünkü yolun sonunda annen öldü. Ve sen bana kaldın. Dikkat et yolun sonunda sen de ölme!
"Bu kim " dedi bağırarak.
"Dayım " Buket hariç hepsinin yüzü öfkeden cıldırırcasınaydı.
"O yüzden kaçmak istedin, biranda ortadan kayboldun. Bize zarar gelmesin diye kendi hayatını mahvedecektin."
Akın hayal kırıklığıyla elindeki telefonu bana verdi. Gitgide artmakta olan bu korku bütün varlığımı kapladı.
"Sırf benim yüzünden hayatınızın mahfedilmesine izin veremezdim. "
"Ne diyorsun sen aptal." Diye bağırdı kağan.
"Biz bir söz verdik. Ne olursa olsun, başımıza ne gelirse gelsin birbirimizden birşey saklamayacağımıza dair bir söz verdik."
Sustum...
"Bana neden söylemedin " dedi buket. Haklıydı, yıllarca beraberdik. Beraber büyüdük, yediğimiz, içtiğimiz, gezdiğimiz, her yerde beraberdik.
"Ben sana kötü birşey olsun istemedim. İnan..." dedim
"Nasıl böyle düşünürsün. Neden ? "
Akın yavaşça yanıma doğru geldi. Tepkisizce önümde durdu. Ne olduğunu idrak etmeye çalışırken gözyaşları yanaklarına döküldü. Öfkeyle karışık bir halde bana sıkıca sarıldığında bende ona sımsıkı sarıldım.
"Sen bütün bunları tek başına mı yaşadın. Alya sen naptın. "
Büyük bir sessizlik...
"Biz hep senin yanındayız. Ben hep senin yanındayım " dedi buket gözyaşlarının arasından.
"Ne istiyor senden " diyordu akın. Öylece boşluktan uçuruma düşecek bir halde ona baktım. Bir kac saniye beklediğimde, gözyaşlarımın arasından zar zor çıktı sesim.
"Beni..." dedim hıçkırarak araladığımda dudaklarımın arasından. Dudaklarımdan dökülen o kelime boğazımda düğümlendi. Başladığım cümlenin sonunu getirebilirmiydim bilmiyorum. Bir an çaresizce olduğum yerde sendeledim.
"Beni istemediğim biriyle evlendirmek istiyor. "
"ne ! "
Üçüde aynı anda konuştu. Artık söyleyecek tüm sözler tükendi. Artık gözlerinde gördüğüm tek şey bana acır gibi bakmalarıydı. Gözyaşlarım arasında söylediğim cümle onları bir anda darmadağın etmişti.
"Kimle " dedi akın bağırarak.
"Bilmiyorum "
"Nasıl ya ! " Onların bile kanı donmuştu. İnsan kendi öz yeğenini nasıl sevmediği bir adamla evlendirirdi. Ama o yapardı . Nasıl kardeşini bir caniye sattıysa benide başkasıyla zorla evlendirirdi. Çünkü o bir caniydi. Sırf para için yapamayacağı şey yoktu.
"Ne zamandır seni rahatsız ediyor" dedi akın.
"Yaklaşık yedi aydır sürekli, öncesi de var."
Buket şaşırmış bir halde bana bakarken neden ona söylemediğimi sorguluyordu kendi içinde. Öfkeyle karışık dağılmış haliyle, " Bunca zamandır benden de sakladın. "
"Yapma buket, bu size söylemediğim tek şey. Sırf size zarar gelmesin diye sustum. Lütfen anla beni, lütfen anlayın."
"Şşş... tamam kimse birşey söylemiyor, kimse sana kızmıyor. Ama unutma hep senin yanındayız ne olursa olsun" akın dağılmış haliyle tekrar sarıldı. Biliyorum buket beni anlamıyor ama elbet birgün anlayacak.
"Mahkemeye kadar bekleyemeyiz gidip herşeyi anlatacağız. Herşeyi tüm ayrıntısına kadar anlatacağız. Barış oradan kurtulacak ve bu senin sayende olacak. Sen üzülme, oda senin üzülmeni istemezdi. "
Cümle kuruldu... gözyaşlarım bir inci gibi sıraya dizilip sel oldu aktı. Bakışları değişti karşımda duran üçlünün, ifadeleri sertleşti. Artık önümde duran üçlü sesizce yolu izliyordu. Yüzleri kesinleşti , kararlar verildi.
"Şimdi gidelim" dedim hıçkıriklarımın arasından.
" Şimdi değil alya, yarın erkenden gidip barışı oradan çıkartacağız. Tamam mı, hersey yoluna girecek."
Buket geldi, sonra kağan, dördümüz birbirlerimizin kollarında sıkı sıkıya kenetlenmiş sarılıyorduk. Birtek barış yoktu, beş bela avcısının dördü sarılırken, barış parmaklıklar arasındaydı. Kim bilir ne yapıyordu orada, ne düşünüyordu. Kafasında neler kuruyordu. Ama artık kimseye zarar gelmeyecek barış o girdiği yerden çıkacak ve herşey yoluna girecek. Bu kahrolmuş bedenler artık suçlu değildi . Hersey ispatlandı, artık gerçek suçlular cezasını çekecek.
"Baştan söyleseydim tüm bu yaşadıklarımızı yaşamak zorunda kalmayacaktık. Barış oraya hapsedilmeyecekti."
"Tamam olan oldu, artık bunları düşünme " dedi kağan, beni sakinleştirmeye çalışıyordu.
Yıkılmıştım o an akının kollarına, çaresizce ne yapacağımı bilmezken hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.
"Tamam.. tamam geçecek " dedi akın. Bacaklarım artık benim bedenimin yükünü kaldırmıyordu.
"Bazen" dedim hıçkırıklarımın arasından, " yüzü gözümün önüne gelmeyecekmiş gibi oluyor, o kadar panik oluyorum ki"
Bir yüreğin adam akıllı sarsılabilmesi için sert bir tokata ihtiyacı yoktur. Yüreği söküp atan bir güçe gerek görmez kanayan kalp. Bazen kendi kendimizi kedere sürükleriz. Saatler kedere sürükler bazen. Kaç saattir onu görmüyorum, sesini duymuyorum bilmiyorum. O egözlerine kaç saattir bakamıyorum artık sayamıyorum. Ne dakikalar bizi bir araya getiriyordu, nede zaman geriye alınabiliryordu.
"Ağlama artık alya, durumun iyi değil hadi hastaneye gidiyoruz." Barış da böyle derdi yanımda olsaydı. Beni bu halde görseydi hiç düşünmeden koşa koşa götürürdü.
"Gerek yok ben iyiyim " dedim güçsüz çıkan sesimle.
"Iyi değilsin alya, akın doğru söylüyor. Hiçbirimiz artık iyi değiliz. İnat etme, hadi hastaneye gidelim."
"Iyiyim merak etme "
Haklıydı, ben onları bu duruma soktum. Eğer ben onların hayatına girmeseydim. Bunları yaşamayacaklardı.
"Özür dilerim" Dedim ellerimle akan göz yaşlarımı silerek.
"Ben hayatınıza girmeseydim tüm bu olanları yaşamak zorunda kalmayacaktınız."
"Sus " diyordu kağan, " Sen iyiki bizim hayatımıza girdin. Sen iyiki varsın alya. Siz hayatımıza girmeseydiniz, biz olmayacaktık. "
"Hadi gidiyoruz"
"Nereye "şaşırmış bir halde buketin elinden tutup arabaya bindi. Ani kararıyla ne yaptığına anlam veremezken, akın beni kaldırıp arabaya doğru yürümeme eşlik etti. Ölü bedenimle akının koluna girdim. Sendeleyerek zar zor bindim arabaya.
Bir açık kapı tek bir açık kapı! Aralanırmıydı. Bütün bu yaşanılanlar birgün bitermiydi ? Savaş artık tek kişilik değildi. Bu savaş artık beş kişilikti. Silahlar çekildi, savaş bayrakları asıldı. Namlunun ucundaki kurşun ateş açmaya hazır hale geldi.
...
Bedenimin içinde kara bir solucan içimi kemiriyor, etimi didik didik parçalıyordu. Krizler her gün artıyor, her dakika, her saniye bir sorun başlıyordu. Etrafım tamamen bomboş, yapayalnız bir bıçağın altına yatmış gibiyim. Gün bitti, hava karardı. Artık herkes kendi karanlığıyla başlasaydı. Kağanla buket oturma odasında, Akın ise buketin odasında. Ben ise dehşetten ve soğuktan tirtirtitreyen bedenimle odamda yapayalnız dışarıdan gelen yağmur sesleriyle boğuşuyordum.
Tüm ışıklar kapandığında, herkes kendini uykuya bıraktı.
Yüreğime birşeyler saplanmış gibi sendeleyerek odamın kapısından dışarıya çıktım. Yavaş adımlarla üzerime birşeyler alıp dış kapıya doğru ilerledim. Adımlarım yavaşladığında ses yapmamak için artık parmak uçlarımda yürüyordum. Derin bir nefes alarak dış kapıdan dışarıya çıktım. Kapattığım kapının önünde siyah trençkotumu ve siyah çizmelerimi ayağıma geçirdim. Kendimden emin bir şekilde yürüyordum artık. Dimdik ayaktaydım. Yarını bekleyemezdim, çünkü barışın artık bir saniye bile acı çekmesine razı gelemezdim. Şimdi karakola gidip gerçek suçluyu ispatlama zamanıydı. Artık acı çekecek biri varsa o da ekremdi.
Trençkotumun cebinden çıkardığım telefondan saate baktım. Gecenin ücüydü, karanlık sokakta yürümenin verdiği korku ile bütün vücudumdan ve tüm gözeneklerimden ter boşaldı. Aklımdan geçirdiğim ilk şey barıştı. Yaklaşık otuz dakikadır cadde cadde, sokak sokak yürüyordum. Birsürü karanlik dar sokaktan geçtim. Ve on beş dakika sonra karakola gelmenin sıkıntısıyla başbaşa kaldım. Giriş kapısının önünde öylece bekledim. Biraz durdum, komisere söyleceklerimi kafamda bin kere düşündüm. Şimdi ise karakol kapısından içeriye girip binadan içeriye girdim. Koridor bomboştu, biraz ilerledikten sonra karşıma o gün sorgumuzu alan fatih komiser çıktı. Uzun bir süre beni görmemesi, aklımdaki düşüncelerin daha cok güçlenmesine sebeb oldu. Artık gözlerimdeki umut ışığı karanlığa bakmıyordu.
Barışı görmeye gittiğimizde bana söyledikleri geldi aklıma.
"Sessizlik bir çözüm değil alya. İçindeki savaşı kendin çözemezsin. Sana yardım etmek istiyorum. " demişti. Keşke o gün anlatsaydım. O gün kurtarsaydım barışı, o dört duvar arasından o gün çıksaydı.
Karşımdaki fatih komisere baktım. Gözlerim tereddütlüydü, kalbim hızla atıyordu. arkasına döndüğünde beni görmenin şokuyla sarsıldı.
"Alya.." dedi elindeki dosyaları yanındaki memura verirken.
"Vaktiniz varsa biraz konuşmak istiyorum "
"Tabi geç bakalım" dedi odasını gösterdiğinde. Hızlı adımlarla içeriye girdim. Arkamdan fatih komisere benimle birlikte içeriye girdiğinde kapıyı kapattı.
"Bu saatte tek başına mı geldin" diyordu şaşırmış bir halde.
"Evet, diğerlerinin buraya geldiğimden haberi yok" dedim gözlerim bir sağa bir sola kuşkuyla baktığımda.
"Evet seni dinliyorum. Bu saatte geldiğine göre önemli birşey olmalı."
Tüm cesaretimi topladım. Ellerimi bacaklarının üzerinde birbirine kenetledim. Sonra fatih komiserin gözlerinin içine baktım.
"O gün bana, sana yardım etmek istiyorum demiştiniz."
"Evet ama bu saatte seni buraya getiren sebeb nedir?" Sorduğu soruyla gözlerini ne söylediğime odaklamış, pür dikkat beni dinliyordu.
"Bir süredir beni rahatsız eden birisi var. O gün, bana "Sana bugün öyle bir an yaşatacağım ki aklın bile almayacak.
" demişti."
Suratı ciddileşti. Gözleri fal taşı gibi açılmış oturduğu sandalyesinde dikleşti.
"Bir süredir tehdit mesajları alıyorum. Mesajlarına karşılık vermiyor oluşum bana olan öfkesini arttırıyor. Yine o gün bana "Benden kaçıyorsun demek. Peşindeyim kardeşimin küçük prensesi. Bir adım arkanda ensendeyim." O an bunu yaptığını düşünemedim. Ama sonra tüm puzzlar yerli yerine oturdu."
"Peki bunu neden daha önce söylemedin. Eğer sorgunda herşeyi anlatsaydın, belki orada barış olmayacaktı. Sana defalarca sordum alya. Neden o gün anlatmadın tüm bunları."
"Ben ilk önce anlamadım, o an tüm bedenim şok içindeydi. Sonra bu olanlar gelişti. Bir cinayet işlendi, eve polisler geldiğinde afalladım bir an. Sanki dünyam başıma yıkılmıştı. "
Kendimi tutamayıp ağlamaya başladım.
"Yani bu cinayeti seni rahatsız eden kişi işledi, öyle mi?"
"Evet, eminim baska kim bunu yapabilirdi ki, barış suçsuz onu o karanlıktan çıkartın. O masum! "
"Bak alya, anlattıkların hakkında elinde bir kanıt yoksa, barış için birşey yapmam imkansız." Dedi koltuğuna yaslanırken.
"Kanıt var. Mesajları silmedim hala duruyor."
Trençkotumun cebinden çıkarttığım telefonu elime alıp hızla ekremden gelen mesajları açtım. Telefonumu fatih komisere verdim. Mesajları okuduğunda kafa karşıklığıyla bir iç çekti. Kendini topladı ve konuştu.
"Bak alya bunları göstermen barışı oradan çıkarmaya yetenek deliller değil. " diyordu. " annen ve baban onların katili kim peki" dedi.
"Dayım " dedim hayal kırıklığıyla.
"Peki senden ne istiyor" deyince o an derin bir iç çektim.
Bunu ben yapacaktım. Onu oraya nasıl ben hapsettiysem oradan ben çıkaracaktım.
"Beni istemediğim birisiyle evlendirmek istiyor." Dedim .
"Bu söylediğinde bir suç alya, ama ne yazıkki barışı çıkarmaya yetecek bir delil yok elimizde. Ama bu gösterdiğin mesajlar benim işime yarayacak. O güne dair tek bir görüntü. O mobese kayıtlarında tek bir görüntüsünü bulsaydık eğer, herşey çok farklı olurdu."
Hayır bu imkansızdı. Yanılmış olmalıydı. Bir yerlerde o adama ait görüntü elbet vardır. Olmalıydı !
"Bidaha baksanız belki gözden kaçırdığınız birşeyler vardır " dediğimde oturduğu yerden kalktı. Soluk soluğa odadan çıktı. Burada böyle oturmayacaktım kalktım yerimden peşinden gittim. Yan odaya geçti masada oturan memuru yerinden kaldırdı. Fatih polis kaldırdığı memura o günkü kayıtları göstermesini söyledi.
"Alya sen dışarıda bekle " emir verdiği sesiyle odadan çıktım.
Mobese görüntüleri açıldı. Tüm kayıtlar tek tek gözden geçirildi. Dakikalar geçti, fatih komiserin odasından çıkmasını bekledim.
Kapı aralandı " Alya " diyordu. Oturduğum yerden kalkıp fatih komiserin olduğu odaya gittim.
"Birisini gördüm yüzü çok belli değil. Doğru söyledin alya, gözden kaçırdığımız bir görüntü var. Çok hızlı bir şekilde geçti görüntüde. Belli ki kameraları farkedip hızlı haraket etmiş olmalı. "
O an bir umut belirdi içimde. Elimi kalbime götürdüm, eminim barışında eli o an kalbindeydi. Görüntüdeki adama odaklandım.
"Yüzü belli değil ama, tipinden tanırmısın bilemiyorum." dediğinde kafamı salladım.
"Biraz daha yakınlaşmıyormu bu " dedim.
"Bakalım, evet şimdi görebildin mi?"
Oydu, bu oydu... Kafasında bir bere vardı. Siyah uzun kaşe kabanı ve uzun bir atkısı vardı.
Onu görmemle tüm bedenim titredi. Ellerim, ayaklarım, bedenimin yükü ayaklarımın beni taşımasına izin vermeyecek kadar titriyordu.
" Evet o, bu o..." dedim titreyen dudaklarının arasından.
"Tamam sakin ol otur şöyle " dedi.
Tiitreyen ellerimi yumruk yaptım, sonra hemen yanındaki sandalyeye oturdum. Tam o sırada kapı tokmalandı. İçeriye görevli polis memuru girdi. Elindeki dosyaları fatih komisere verdiğinde, yüz ifadesinde bir somutluk vardı.
"Tamam alya sen çıkabilirsin." Dedi aniden, şaşırmış bir halde ona bakarken devam etti.
" Biz gereken işlemleri yapacağız. Görevlilerden biri seni evine kadar götürsün. " deyince itiraz ettim o an.
"Hayır ben giderim. " dedim aniden.
" Barış o ne zaman çıkıcak"
Vazgeçmedim. Bir tutku bir çılgınlıktı gibiydi benimki.
"Bilmiyorum zaman gösterecek" dedi elindeki dosyayı incelerken.
"Yarın çıkamaz mı?"
Bu korkaklık, kızgınlık ve öfke. Ne hissettiğimi anlıyor musunuz ? Barış oradan ya çıkamazsa düşüncesi aklımı başımdan alıyor. Hemen şimdi yarın çıkamaz mı?
"Hayır evine git alya. Boşuna çabalama eğer suçsuzca
elbet çıkacak " diyordu fatih komiser.
Bir umut fısıldar insanın yüreğine duyguları, ve o duygular tüm bedenimi o umutla yeşertti. Tamda şuan bir umut yeşerttim içimde. Ve yeşerttiğim umut, bulutlar arasında dans edecekti bugün. Barış'ın o dört duvar arasından çıktığında, hepimiz bulutların üzerinde dans edeceğiz süzülürcesine.
"Seni bıraksınlar " dedi tekrar emir kipiyle.
"Hayır ben giderim " dedim kararlı sesimle. O an itiraz etmedi. Tek başıma eve gitmeme izin verdi.
Bir umutla çıktım karakol kapısından. Telefonu elime alıp saate baktığımda koskocaman beş yazısını görüyordum . Neredeyse gün aydınlanmış, sabah olmuş. Hızla yürüyorum arkama bile bakmadan. Bir sürü dar aralardan, kestirme yollardan geçerken, eve biran önce gitmeye çalışıyorum. Caddeye ulaştığımda ev mesafesine yaklaşık on dakikalık bir zaman vardı. Evden birkaç sokak gerideydim. Dar bir aradan eve doğru yürürken , arkamda bir gölge hissettim bir anda. Başımı arkaya çevirdiğimde, kimse yoktu. Tekrar önüme dönüp yürümeye devam ettim. Yağmur patır patır yağmaya başladı. Havanın yavaş yavaş aydınlanmasıyla etrafta gezdirdim gözlerimi. Vücudum yavaş yavaş uyuşmaya başlamıştı. Bu korkudan mı yoksa dakikalardır hızlı adımlarla yürüyor olmamdan kaynaklanan bir hissiyatmıydı bilmiyorum. Hala arkamda birinin beni takip ediyor olması içime korku veriyordu.
Etrafta kimsenin olmayışı içimi titretirken, adımlarımı dahada hızlandırdım. Adım adım biri yaklaşıyordu sanki. Hızlı hızlı, soluk soluğa bir insanın nefesi doluyordu kulaklarıma. Birkaç metre arkamda bir insan belirdi o an. Artık kendini saklamıyor aksine dahada yaklaşıyordu sert adımlarla.
"Alya !"
Bu kaba sesin yüreğimin ta derinine nasıl indiğini bilemezsiniz. İki adım arkamdaydı sesin sahibi. Hayal kırıklığıyla karışırık ürpertiyle döndüm arkama.
Ve o an... karşımda duran kişi ekremdi.
" kardeşimin küçük prensesi"
Şimşek carpmışcasına tüm duyularımı kaybetmiş gibi hissettim...
"Sana demiştim. Hayatını mahfedeceğim demiştim"
Sessizlik çöktü üzerime onu gördüğümde, sesim içime içime bağırıyordu. Tıpkı çığlıklarımı içime attığım gibi.
"Gel" dedi kaba sesiyle sert ve kızgındı, bileğimde çelik gibi parmaklarını hissettim. Korktum... öyle korktum, kalakaldım, karşı koymak istedim. Bileğimi kurtarmak istedim. Ve ben...ona direnemedim. Ses çıkartamadım, çelik gibi tutulmuş kolumu, onun ellerinden kurtaramadım.
"Seni nasıl öldürmemi istersin " diyordu o kaba sesiyle. Kulaklarım deliniyordu o konuştukça, saplanan bir bıçak vardı sanki kalbimde. Öyle acı içindeydim ki, kıvranıyordum adeta .
Bağırmaya yeltendim o an... dudaklarımı araladığımda tam bağıracakken o pis elleriyle kapattı ağzımı. Uzaktan siren sesleri doluyordu kulaklarıma. Birkaç saniye sonra iyice yakınlaştı ses. Şimdi ise daha yakından geliyordu ses, dar sokaktan gelen polis arabası belirdi tam karşımızda. O sırada onun elinden kurtulmaya çalışıyordum ama izin vermiyordu. Yolun sonuna gelmişti artık . Direniyordu ama kaçacak bir yeri yoktu. Polisler indi arabadan, ellerindeki kuru sıkı tabancayı doğrultular bize doğru. Polisler yanımıza dahada yaklaştığında ekibin arkasından gelen simsiyah gözler belirdi karşımda, fatih komiserdi. Takip etmişti beni, ona mesajları gösterdiğimde anlamıştı ekremin beni hala takip ettiğini. Anlamıştı işte... beni yalnız göndermesinin sebebi buydu. Yoksa neden genç bir kızı tek başına gece yarısı eve gönderecekti ki...
O sert bakışları ekremdeydi.
"Ekrem ! Teslim ol... artık kaçacak bir yerin kalmadı."
Son cümle söylendi. Son kapı aralandı. Cezaların çekileceği günü iple çekerken herşey biranda çözüldü. Artık tüm cezaları ekrem çekecekti. Ne benim hayatımı mahvedecekti ne de barışın. Beş bela avcısı artık bulutlara eşlik edecekti. Bulutlarla dans edecektik. Karanlığa hapsolmuş bedenlerimize yıldızlar parlayacaktı. Ay yeniden güzelleşecekti. O kara bulutlar yerine, etrafı aydınlatan yıldızlar parlayacaktı gökyüzünde.
....
Selam, bölümü nasıl buldunuz ?
Galiba bölümü yazarken en çok düşündüğüm sahnelerden birisi bu bölümdü. Umarım değmiştir, umarım ki hakkettiği yerde olur bu kurgu. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Benimle kalın...💫