Karanlığın Şafağı |Şafak Seri...

بواسطة BiCeruVar

328K 16.7K 1.6K

(Şafak Serisinin 2. Kitabıdır.) Koyu kızıla boğulmuş bir hikayenin baş kahramanlarının kanınd... المزيد

Tanıtım
Teaser 1
Teaser 2
Bölüm 1 - Kavga
Bölüm 2 - Kaza
Bir Öneri
Bölüm 3 - Hastane
Bölüm 4 - Dönüş
Bölüm 5 - Aile Kalesi
Bölüm 6 - Abiye Destek
Bölüm 7 - Sevgilim
Bölüm 8 - Tibet Bozgunu
Bölüm 9 - Özürler
Bölüm 10 - Hep Destek Tam Destek
Bölüm 11 - Yeniden Doğuş
Bölüm 12 - Sorgu ve Savunma
Bölüm 13 - Panik
Bölüm 14 - Yüksek Gerilim
Bölüm 15 - Sevmeler
Bölüm 16 - Tatil
Bölüm 17 - Gidiş ve Dönüş
Bölüm 18 - İtirafta Devrim
Bölüm 19 - Evlenecek Misin?
Bölüm 20 - Gergin
Bölüm 21 - Acı Görev
Bölüm 22 - Başarı?
Bölüm 23 - Bir Kürek Toprak
Bölüm 24 - Teklif
Bölüm 25 - Belirsiz
Bölüm 26 - Yıkılmaz Duvar
Bölüm 27 - Kaybetmek ve Kazanmak
Bölüm 28 - Derin Sızı
Bölüm 29 - Deprem
Bölüm 30 - Ağır Arıza
Bölüm 31 - Bi Müsade
Bölüm 32 - Tutkun
Bölüm 33 - Zor Zaman
Bölüm 34 - Tehlike Çanları
Bölüm 35 - Alaşağı
Bölüm 36 - Sınav Gibi Sınav
Bölüm 37 - O Tek Kişi
Bölüm 38 - Evlenmeliyiz Artık
Bölüm 39 - Ulan
Bölüm 40 - Sevmenin Aslı
Bölüm 42 - İfşalayan Gazeteci
Bölüm 43 - Vuslat Nasıl Delirir 101
Bölüm 44 - Kız Verme Krizi
Bölüm 45 - Blöf Bunlar Tibet Bey
Bölüm 46 - Düğün
Bölüm 47 - Yıkıntı
Bölüm 48 - Kalp
Bölüm 49 - Ölümler
FİNAL - Bölüm 50 - Zormuş Yaşam
Yok Mu Benden Size Bir Açıklama...
BUTİMAR

Bölüm 41 - Sevmiyorum Gitmeni

4.5K 274 22
بواسطة BiCeruVar

Ben yine karaktersiz ben yine aceleci. Üstelik saat günü dönderdi. Pazartesi değil belki ama salı gününün ilk dakikalarında yayinladim en azindan. Söz sözdür. En güzel haftalar sizin olsun canlar. Kısa kesiyorum ki bölüme bir an önce kavuşun.

'Beni dinle sevgilim. Ben iyiyim. Şunu unutma, hani dört sene önce tatile gitmiştik ya, sadece gençlerdik, hep beraber. Ece teyzem yaşıyordu. Dibimizde denizin su sesi vardı. İşte o tatildeki kadar iyiyim. Sakın ihaleden çekilme, beni kurtaracağını biliyorum. Tibet- Tibet sakın korkma! Ah!' sesi uzaklaşırken bağrışıyla içinde depremler olsa da dişlerini sıktı adam.

'Duydun işte, tatilde sanıyor kendini. Sen sana denileni yap kızı al. Herhalde kafayı yedi bu bir an önce sevgilini kurtar.' Yine sinyal sesi duyulduğunda gözlerini açarak dudaklarını ıslattı adam. Yüzündeki şeytani ifade açığa çıkmaya başladıkça bakışları babasıyla çarpışmıştı.

'Doğa Yalova'da'

'Na-nasıl, nasıl anladın?' Miray'ın hem umutlu hem korkak çıkan sesiyle Tibet'in yarım gülüşü iyice yüzünün kararmasını sağlamıştı.

'Dört sene önceki tatil. Yalova'da yaptık. Ama söylediği gibi sadece gençler değildik. Hep beraberdik. Ece teyzemin ismini söyledi. Ve su dedi, dibimizdeki deniz sesi, ormana yakın bir evde kaldık o sene. Ya denize ya da şelaleye yakın. Duyuyor olmalı sesini. Ama Ece teyzemin ismini geçirdiğine göre şelale olmalı. O sene o diretti diye çifte şelaleye gitmiştik.' Sakince konuşmanın tahlilini yaptığında bir an tereddüt etmeden ayaklanmıştı. Salondaki herkes de onlarla ayaklandığında evde sadece kadınlar kalmıştı.

En mantıklı seçim gibi görünen arabalı feribota bindiklerinde geçecek 1 saat bile canına tak etmişti Tibet'in ama elinden başka bir şey gelmiyordu. Canının yangınını bir saat bir yana iki dakika fazladan o piçlerin yanında bırakmaya niyeti yoktu. Aklından geçirdiği bütün detaylara rağmen şuan tek istediği Doğa'yı sağ salim kollarının arasına çekmekti. Babasını, amcalarını iskelenin orada durdurmak ve gelmemeleri gerektiğini söylemekte o an için en doğrusuydu. Çünkü Doğa Vuslat için ilk yiğendi ve o kız için anında gözü kararırdı. Eymen zaten her an ortalığı birbirine katabilecek haldeydi. Kendisi de farklı değildi ama bu kadar yaklaşmışken o itlerden sevdiğini kurtarmayı atlayacak kadar kendini kaybetmezdi. En azından bu kez kaybetmemeliydi.

İner inmez yönlerini şelaleye çevirdiklerinde ard ardına olan iki araç tozu toprağa katarak ilerliyorlardı. Bu kadar hızlı ve gürültülü olmaları normalde olsa çok acemice olurdu ama yaz olması işlerini kolaylaştırıyordu. O şelale tarafına giden çok olurdu, e haliyle araçta çok olurdu ve herkeste orman ortasındaki yoldan biran önce geçerek sonuca ulaşarak cenneti tatmayı isterlerdi. Ama ne yazık ki herkesin cenneti bu gün o şerefsizlere cehennem olacaktı.

Arabaları park edip etrafa göz atmaya başladıklarında en şüpheli gelen ve saklanmak için uygun ortamları çözmeye çalıştılar. Fazla vakitleri de, aranacak büyük bir alanda yoktu. Kısıtlı bir yerde arayıp hızlıca halletmeleri gerekiyordu bu işi. İnsanların gezdiği şelaleye göz atmaya başladıklarında Barlas gözüne çarpan kulübelere baktı. Beş tane görünen vardı ama sadece birinin önünde iki tane kamp tipi sandalye vardı. Üstelik su sesinin duyulmasını sağlayacak kadar da yakın sayılırdı şelaleye. Sadece yukarıdaydı o kadar. Normal şartlarda kalmak istemeyen insanların çıkma zahmetine girmeyeceği kadar yüksekteydi.

'Dayı.' Anında Tibet'e seslendiğinde onun kara gözlerini çevirmesi için çenesiyle yukarıyı işaret etmişti.

'Çıkalım.' On beş dakika, o virajlardan belki de yarım saatte zor çıkılırdı ama deliliği iyice azıya almış adamlar on beş dakika da yukarıya çıkmışlardı. Sık olan çamlığın arasına kulübelerden görünmeyecek yere arabaları park ettiklerinde dikkatlice yürümeye başladılar. Ta ki o kükreyen kedi sesine kadar. Hoş kükremeye çalışmaktan iyice zedelenip yorgun düşmüştü ama yine de gücünün son demlerini inatla kullanıyordu.

'İtsiniz lan siz! Daha adam olup biriniz beni zaptedemiyorsunuz! Ulan siz de erkek misiniz be!' Doğa'nın sesi bir anda kesildiğinde Tibet tilki gibi dikleşip atağa kalkışsa da Güneş anında yakalamıştı. İlk önce içerideki kızı garanti altına almalılardı.

'Bekleyelim, çıksınlar.'

'Lan yeminle yıldım on gündür. Patron bunu kaçırıp sindireceğini sanmış herifi ama ben o dalkavuğun yerinde olsam bu hatunu bir daha arayıp sormam. Çok şükür çekip bize teşekkür ederim.' İçerden çıkan ayı çam yarması ardından gelen ona göre daha zayıf ama kaslı adama konuştuğunda ikisi de kahkaha atmışlardı ki bu kez kaslı olanın cümlesi Tibet'in terelellilerini oynatmıştı.

'Öyle deme, kadında her şey tam. Vücut desen öyle, güzellik desen öyle. Belki de yaşattıkları için peşine düşüyordur. Hatun kısrak gibi sonuçta.'

'Onda da sen haklısın, bir içim su karı. O üzerindeki kapatan paçavraya, on gündür isten tozdan kirlenmesine rağmen göğüsleri hala insanı kudu-' iki adamında suratında patlayan yumruklarla beraber sesleri kesilmişti ki Tibet'de eline geçirdiği kaslının suratını dümdüz etmek istercesine yumruklarını sıralamıştı. Belinden yakalayıp çeken Barlas'a kızgınca baktığında onun cümlesi aklını başına getirmişti.

'Doğa ablaya bak, sana ihtiyacı olabilir.' Gitmeden önce tekmesini de adamın kaburgalarına savurduğunda hızlıca yöneldi kulübeye. Kapıyı kırar gibi yittiğinde yatağa bileklerinden bağlanmış sevdiğinin irkilmesiyle derin bir nefes almıştı. Onun hem korkak hem de şükür gibi gelen gülümsemesi yüzüne ulaşınca Tibet'de cebinden çakı çıkarıp anında yatağa bağlı ellerindeki ipi kesmeye başladı.

'Tibet.'

'Burdayım güzelim. Buradayım yeryüzündeki cehennemim.' Doğa o telefondaki güçlü sesini, inatçı halini bir kenara atarak gerçekliğe dönmeye başlayınca yatağın demiriyle olan bağlantısı kesilir kesilmez doğrulup boynuna sarılmıştı. Belini saran kollarla içindeki tüm korkuyu dışarı atmaya başladı. Hıçkıra hıçkıra, boğulurcasına.

'Şşşttt... Ben yanındayım... Geçti, geçti kedi göz.' Tibet hala birbirine bağlı olan ellerin arasından başını kurtarıp Doğa2nın bileklerindeki baskının azalması için o ipleri de çıkardığında başını iki yanından tutup alnına dudaklarını basmıştı anında. Yanaklarına süzülen yaşlar yüzünden parlayan çehresini baş parmaklarıyla temizleyip yüzünü kontrol ettiğinde patlayan dudağı, sürtünmeden oluşmuş alnındaki sıyrık canından can koparmıştı.

'Bir yerine vurdular mı? Söyle güzelim, yaraladılar mı?' adam gözünün içine bakarak konuşsa da Doğa ne halde olduğunu bilmediği ama acısını hissettiği için üzerindeki tşhirtün sağ tarafını titreyen eliyle sıyırmış belini açmıştı. Sağ yanındaki ince ama derin kesik iziyle Tibet anında Doğa'nın bakmasını engelleyip kucakladı zayıf bedeni.

'Hastaneye gideceğiz. Bıçakla mı yaptılar bunu? Başka bir yerinde yara var mı?' kulübeden boynuna yüzünü gömmüş kadın kollarındayken çıktığında pert edilmiş iki ite nefretle bakıp burnundan soludu.

'Öldürmeyin. Çok çekecekler elimden, sürünecekler. Bagajlara tıkın.'

'Abi iyi mi?' Emir anında kaldırdığı yumruğunu elinin altındaki adamın suratına çakıp Güneş'in sorusuyla kendine gelerek ilerlemişti Tibet'e. Adamın gözleriyle işaret ettiği yere bakıp kan ve iltihap gördüğünde tşhirtü kaldırarak mikrop kapmış yaraya baktı. Elini yaranın etrafındaki kızarıklığa değdirdiğinde iç çeken Doğa ile Tibet'de bir adım geri çekilmişti.

'Hasta-'

'Eve gidelim. Hallederim ben. Hastaneye gidersek çok uğraşır canını yakarlar.'

'Hadi o zaman.' İki arabanın bagajına tıkıştırılanlarla beraber koltuklara yerleşildiğinde Ömür tşhirtünün üzerindeki ince gömleği çıkarıp arka koltuktaki Tibet'e uzatmıştı. Feribota binecekleri zaman dikkat çekmemeleri en iyisiydi şuan için. Tibet ise nedenini anladığı için alıp göğsüne başını gömüp gözlerini kapatmış bedenin üzerine hafifçe örtmüştü. Ne zaman uykuya dalar gibi olsa sıçraması sayesinde Tibet'in sinir kat sayısı artsa da adam saçlarındaki elini bir an çekmeden okşamaya devam etmişti. Ne kadar güçlü olursa olsun Doğa kadındı, sığınmak isteyen, korunmak isteyen bir kadındı.

'Özür dilerim yüreğim, koruyamadım seni, özür dilerim. Yanından ayrılmamam gerekiyordu.' Feribota bindikten sonra arabadan Güneş ve Ömür inmiş Tibet ise Doğa'yı daha rahat yatırıp yine göğsüne sokulmasını sağlamıştı.

'Ti-bet... Uyuyamıyorum.' Kadın gözlerini açmadan ağlamamak için direnen yüzünü buruşturup mırıldandığında kısık çıkan sesi yüzünden içten içe bu hale gelmesine sebep herkese küfür etmişti Tibet.

'Ben buradayım yangınım. Rahat rahat uyu, hiçbir yere gitmiyorum. Uyandığında da burada olacağım. Artık bir adım yanından daha uzağa gitmem. Sen rahatça uyu yeter ki. Ben buradayken sana kimse dokunamaz.' Kapalı gözkapakları arasından yaşlar süzülmeye başladığında adam dudaklarını saçlarına bastırmıştı anında. İç çekişlerinin sadece şu anlık olmadığını, bu korkuyu ve tedirginliği uzun zaman atlatamayacağını biliyordu. Bir sabahtan diğer sabaha kadar yanında olması gerekiyordu artık. Bu bir zorunluluktan öte gereklilikti Tibet'e göre.

Kollarındaki kadının avuçlarındaydı onun yüreği. Acı ile her yüz buruşturmasında, korkuyla uykuya dalarken sıçramalarında, iç çekerek ağlamasını durdurmasında kanıyordu adam. Hem de oluk oluk kan dökülüyordu yüreğinde. Doğa onun için cehennemdi. Üstelik öyle bir cehennemdi ki ulaşmak için tüm günahları işlemeye hazırdı.

Duran arabayla tüm aile büyükleri kapıya döküldüğünde Tibet ve Doğa hala arabadaydı. Adam derin bir nefes alarak sarı saçları yeniden okşadı. Ufacık kıpırdansa seslenip korkmaması gerektiğini eve geldiklerini açıklayıp kucağına alacaktı ama şükür ki dalabilmişken bir anda kucaklayıp irkilmesinden korkuyordu.

'Dünyam... Yurdum... Gönlünü yuvam saydığım...' Doğa'da ufak kıpırdanma oluştuğunda sımsıkı kapattığı gözlerde aralanmıştı.

'Ti-bet.' Bitkin çıkan sesiyle adam destek vermek istercesine tebessümünü bahşetmişti.

'Eve geldik, şimdi seni kucağıma alıp arabadan ineceğim. Korkma tamam mı? Odana çıkacağız.'

'Sen gitmeyeceksin değil mi?' anında kaşları düşüp mırıldandığında Tibet alnına dudaklarını yine basıp derince kokusunu çekmişti yüreğinin.

'Gitmeyeceğim. Sen git desende gitmeyeceğim.' Kızı bir çırpıda dizine çekip açılan kapıyla sıkıca kucaklayarak indiğinde bakışlar ikisini bulsa da adam dibindeki Emir'e gözüyle gömleği işaret etmişti. O da mesajı alıp üzerindekini düzelttiğinde adımlarını yan eve yöneltti anında. Eymen vakit kaybetmeden koşarak evin kapısını açtığında Tibet'e geçmesi için yer vermiş ardından merdivenleri çıkmasını izlemişti.

'Amca, kadınlardan biri gelse iyi olur sanırım. Doğa'nın duş almaya ihtiyacı var.'

'Ben hemen çağırırım.' İki basamak çıkmış yiğenine onay verdiğinde kucağında kızıyla olan adam gözden kaybolmuş Eymen ise dışardakilere bakmıştı. Hiç kimse ne yapacağını bilmiyordu ama Buğlem'le Vuslat anında Derya'yı da alarak yaklaşmışlardı. Vuslat ilerlerken hepsine hadi işareti yaparken asıl yapmak istediği gürültü değil de Doğa'nın ailesiyle ve güvende olduğunu hissetmesiydi. Hepsi bu kez salona geçmiş Buğlem Eymen'in kollarına Derya'yı bırakıp merdivenleri çıkmıştı. Kızın odasına girdiğinde oğlunun yatağa oturttuğu bedenin önüne diz çöktüğünü görünce kırık ama umut vermek adına olan tebessümünü takındı.

'Doğa... Güzelim.' Gözleri sadece Tibet'e odaklanmış kızın saçlarını okşadığında bakışlar ona dönmese de adam tuttuğu elleri okşayıp dudaklarını üzerine bastı.

'Annemle banyoya girin, ben buradayım. Tamam mı? İstersen anneni de çağırabilirim?'

'Gelmesini ister misin Derya'nın Doğa? Eğer rahatsız olursan-' kız başını sağa sola salladığında Tibet gülümseyerek Doğa'nın tek omuzundaki gömleği alıp tekrar kucağına almıştı naif bedeni. Adımlarını odanın içindeki banyoya ilerlettiğinde on dakika önce açtığı suyun küveti yavaş yavaş doldurduğunu görmüş ve Doğa'yı klozetin üzerine oturtmuştu. Buğlem'in arkalarından birkaç eşyayla girmesiyle beraber kendini dışarı attığında kapanan banyo kapısının karşısına geçip oturdu. Nasıl buradayım dediyse burada duracaktı, hiçbir yere kıpırdamazdı artık. Geçen on dakikanın ardından fıskiyenin sesini duyduğunda derin bir nefes alsa da bir anda Doğa'nın iç çekişlerini duymuş banyonun kapısı aralanmıştı.

'Doğa sakin ol kızım, bak elektrik gitti, ışık geliyor bak. Güzelim sa-' Tibet daha fazla beklememiş kesik kesik nefeslerini duyduğu kızla banyoya dalmıştı. Çıplaklığı da umurunda değildi aşağıda olan amcasıyla yengesi de hatta banyodaki annesi de.

'Kedi göz... Sakinleş, sakinleş buradayım.' Odadan sızan gün ışığı sayesinde kızın bacaklarını kendine çekmiş kabuğuna sığınır gibi kollarını da bacaklarına sarmış titreyen bedeninden sırtını gördüğünde el yordamıyla bulduğu havluyu alarak anında Doğa'yı kucaklayıp yere oturmuştu. Kızın bedenini büyük havluya sarıp göğsüne yasladığında saçlarını da okşamaya başladı.

'Buradayım meleğim. Buradayım gözümün kökü. Sakin ol. Ben yanındayım, biz yanındayız kedi göz.' Adam üst koluna tırnaklarını geçiren ince ve uzun parmakları hissettiğinde daha da basmıştı kucağındaki bedeni göğsüne. Tekrar gelen ışıklarla banyo aydınlandığında ise Tibet bakışlarını üzgün üzgün onları izleyen annesine çevirmişti.

'Halletmeye çalışacağım. Sen aşağı in anne, bahsetme bu olandan.'

'Oğlum, annesinin babasının bunu bilme-'

'Biliyorum hakları ama Doğa bunu atlatacak. Atlatması için elimden geleni yapacağım. Zaten yıprandılar, bir de bu atakları bilip daha çok sarsılmasınlar, amcamda nefes darlığı başlangıcı var zaten, sen de biliyorsun. Ben yanında olup atlatmasına sağlayacağım.'

'Nasıl istersen oğlum.' Buğlem oğlunun saçlarını okşayıp Doğa'nın da başına dudaklarını bastırdıktan sonra çıkmıştı banyodan. Nasıl yapacağını bilmese de oğlunun bir şekilde yanlış yapmadan halledeceğinin farkındaydı.

'Doğa'm, beni ben yapanım. Susma, ağla, kız, bağır, hatta istiyorsan vur ama susma.'

'Gitme yanımdan, sevmiyorum gitmeni.' Kızın kısık çıkmasına rağmen yorgun olduğu anlaşılan sesiyle Tibet dudaklarını ıslattı.

'Gitmiyorum güzelim. Hadi kalkalım. Üzerini giyin ki Emir yaralarına bakabilsin.' İkisi de ayaklanmıştı adam Tibet bir an kontrol etmek için desteğini hafiflettiğinde Doğa'nın bacaklarına güç veremediğini fark ederek anında klozete yeniden oturttu havluya sarılı bedeni. Annesinin getirdiği kıyafetleri alıp ilk önce iç çamaşırlarını havlunun altından giydirmeye çalışmıştı ki başarmıştı da. Daha sonra da havluyu kenara çekip askılıyla şortu da giydirerek yeniden kucağına almıştı. Banyodan çıkar çıkmaz yatağına ilerlediğinde kapıya vurulmuş ardından Emir usulca başını uzatmıştı.

'Gelebilir miyim?'

'Gel kardeşim.' Tibet başını sallayıp yatağın örtüsünü parmakları arasına sıkıştırdığında Emir hızlıca elindeki çantayı bırakıp yatağı açmış adamın sarılıktan öte beyazlaşmaya başlamış bedeni bırakmasını izlemişti. Üzerine örtüyü çekmeden elleri birleştiğinde ise Emir bıraktığı çantayı açarak malzemeleri hazırlamaya başladı.

'Kız sarı şeker. Bak şimdi sağ tarafındaki yara için lokal anestezi yapacağım elimde eldiven olduğu için soğuk gelebilir tedirgin olacak bir şey yok tamam mı?' Doğa sakince başını salladığında Emir askılının ucunu tutup açmış ardından hazırladığı iğneyi deri altına enjekte etmişti. Bakışları birkaç dakika kardeşim dediği iki bedende gezdiğinde etkisini gösterdiğini düşünerek eldivensiz olan eliyle mikrop kapan alanın çevresindeki kırmızılığa elini değdirmişti.

'Antibiyotiğe zaten başlayacağız o ayrı mesele de her gün sabah akşam iki kez pansumana geleceğin bundan kaçışın yok haberin olsun prenses.' Emir iltihaba gözü kaymak üzere olan Doğa'yı fark eder etmez ilgisini çekip gözlerine bakmasını sağlamış ardından gülümsemişti.

'Hadi bakalım ben işimi bitirene kadar sevdiceğine bakıp hasret gider. Senin gözler renkli nazar değdirir doktorluğumu hiç edersin maazallah.' Tibet'e de bakmamasını sağla anlamında kaş göz yaptığında açık eline eldiven geçirip aldığı 20'lik enjektörün başlığını çıkararak iltihabın kenarından girmişti. Tibet'in gözleri bir iki saniyeliğine kaysa da açık yaradan tüp tüp çıkardığı irisleri siyah poşete atıp son kalan iltihabı da çekerek enjektörün başlığını takıp onu da poşete attı. Eline aldığı diseksiyon makasıyla içindeki iltihabı aldığı yerideki buruşmuş deriyi düzgünce kesmeye başladığında hızlıca bitirip anında deriyi üste yapıştırmış ve bölgeye tetanoz iğnesi vurarak pansumanını yapmıştı. En azından yaranın iz bırakma olasılığını azaltmıştı böylece. Yüzündeki sıyrığa ve patlamış dudağına da pansuman yaparak kapattığında antibiyotik ve ağrı kesici olan serumu bağlayıp bakışlarını Doğa'nın hafif açık gözlerine dikti.

'Doğa, beni yanlış anlama. Söylemeye dilim varmıyor ama birinin bunu sorması gerek. O şerefsizler sana başka bir şey yaptı mı? Bak bu namus davası değil, sadece sağlığını düşünerek soruyorum.' Odaklanmamaya çalışan ama fazla başarılı olamayan Tibet çaktırmadan kızın mimiklerini süzse de gelen cevapla derince bir nefes almıştı. Mesele namusa ilerlemezdi, Doğa sadece onun namusuydu, ne olursa olsun öyle de kalırdı ama Derin'in yaşadığı sinir harbini, sarsıntıyı yaşamasını istemiyordu.

'Ya-yapmadılar.' Kız başını ufak ufakta olsa hızlıca sağa sola salladığında Emir usulca tebessüm etmişti.

'Peki, bi psikolog ayarlamamı ister misin?'

'Psikolog değil ama senden bir şey isteyebilir miyim?' Tibet ne istediğini merak ederek gözünün içine baktığında Emir başını sallayarak onay vermişti.

'Tibet olmayınca birisi gelecek gibi hissediyorum. Aşağıdakilere ondan destek aldığımı söyler misin? Gece olunca saygısızlık olmasın diye amcam eve geçmesini isteyecek ama ben uyuyamam.' Sıkıntıyla açıklama yaptığında Tibet'in yüzünde tebessüm belirmiş Emir ise sırıtarak göz kırpmıştı.

'Ben ayar veririm. Sen iyice dinlen. Akşam uğrar pansumanı yenilerim. Geçmiş olsun.' İki bedene de baş sallamayla selam verip çıkmıştı odadan adam. Tibet ise oturduğu yerden uzanan çelimsizi izlemeye devam ettiğinde Doğa'nın kendine bakmasına gülümsedi.

'Nasılsın? Kötü hissediyorsan eğer-'

'İyiyim, sarılır mısın?'

'Ta-tabi.' Tibet canını acıtmamak için dikkat ederek kadını göğsüne çektiğinde tek koluyla da sırtını sarıp kapatmıştı gözleri. Ne kadar kara bakışları etrafı görmüyor olsa da Doğa derin nefesler alıp uykuya dalana kadar uyumamış sonra o dingin soluklanmalarla bedenindeki direnmeyi de serbest bırakarak uykuya teslim olmuştu.

Doğa eline değen soğuklukla gözlerini açtığında Emir'in çekingen bir tebessümle intraketi çıkarışını ve yerine yenisini bağlamasını izlemişti.

'Bu ne için?'

'Vitamin. Siz uyurken kanından aldım, sanırım on gündür su hariç bir şey almamışsın. O yüzden kasların yeterli direnci gösteremiyor, bu biraz toparlanmana yardım eder.' Doğa yarım yamalak gülümsediğinde bakışları karnını sarmış Tibet'e dönmüştü usulca.

'Hiç dinlenmedi değil mi?'

'O güçlüdür takma kafaya. Final haftalarında da uyumazdı, alışık bünyesi sıkma canını. Hem uyansın bir de ona atom yaparız.'

'Atom?'

'Serumun ismi.' Emir'in açıklamasıyla Doğa gülse de bakışları yavaşça ciddileşmişti.

'Babamla annem iyi mi?'

'Herkes iyi. Yengem geldi gördü de amcam ne zaman ayaklansa sarmaş dolaşsınız diye göndermedik. Tibet uyanınca aşağı insin onu-'

'İnmesin.'

'Peki inmesin. Ben uğrar uyandı mı diye bakıp ona göre gönderirim.'

'Çok teşekkür ederim Emir.'

'Her zaman kedi. Sen yeter ki iyi ol.' Kız başını salladığında kıpırdanan Tibet'de gözünü açarak odanın hafif ışığına alışmaya çalışmıştı. Abajur odaya ciddi anlamda aydınlatıyordu da aşırı can yakıyordu uykudan uyanınca. Bakışları kısıkta olsa Emir'i bulduğunda sırtını göğsüne yaslamış kadının saçlarını okşayıp dudaklarını ıslattı.

'Var mı bir sıkıntı?'

'Yok çok şükür. Ama sen biraz toparlan da Eymen amcam çıksın yukarı.'

'Sen çağır ben kalkıyorum hemen.' Adam başını salladığında Tibet'de lakabı gibi kedi misali uysal olan kadının başını yastığa bırakmış ardından odanın ışığını açarak yataktan çıkmıştı. Doğa'nın gözleri üzerinde olsa da banyoya geçip kapısını açık bırakarak aynadan uyku semesi halini düzelttiğinde vurulan kapıyla içeri tekrar döndü. O sırada Eymen'de içeri sızmıştı tabi. Tibet hiçbir tepki beklemeden odanın köşesindeki berjere oturduğunda bakışlarını da bahçenin aydınlatmalarını incelemeye adamıştı. Doğa çıkmasını istemiyordu ama amcasının rahat olması için bir süre aydınlatmaların mekanik devrelerini kendi kafasında yeniden yapılandırabilirdi.

'İyi misin prensesim.'

'İyiyim baba.'

'Ağrın var mı? Veya istediğin bir şey? Emir vitamin takviyesi yaptığı için yemek yerse midesi bulanır dedi ama istediğin bir şey varsa anında hallederiz.'

'İyi olun istiyorum. Korkma ben gerçekten iyiyim. Sadece tedirginliğimi atmam gerek. O da Tibet sayesinde halloluyor.'

'Sağ olsun.' Amcasının mırıldanma gibi çıkan sesine gülmek istese de bastırmıştı anında. O imza atılana kadar amcasının huysuz halini görecekti de bu hem gurur duyan hem de bunu saklamaya çalışan hali tam bir komediydi adamın. Bir an gözleri pencereden yansıyan baba kızın siluetini bulduğunda ciğerlerini derinlemesine oksijenle doldurmuştu. Adama hak veriyordu, sonuçta ablasıyla Ateş'in hali kesinleşince o da  ona bilenecekti. O yüzden en mantıklı olanı Eymen'in durumu yavaş yavaş kabullenisini beklemekti.

'Seni daha fazla yormayayım, iyice dinlen olur mu papatyam' başını usulca sallayan Doğa'nın ardından iki adamda oturdukları yerden kalkmışlardı. Tibet'in gözleri kaçmaya kalksa da Eymen'le çarpıştı. Eymen ise sanki iki gün önce Tibet'le kafa kafaya gelecek nabıza ulaşmamış gibi gülümseyerek dışarıyı işaret etmişti.

'Ben kapının önündeyim, hemen geliyorum.'

'Ama-'

'Sadece beş dakika, güven bana sadece beş dakika.' Kız usulca başını sallayıp iki adamın dışarı çıkışını izlerken Tibet odanın kapısını yarım açık bırakmaktan da geri kalmamıştı.

'İyi mi gerçekten? Sen bilirsin, geldiğinden beri yanındasın, doktor, psikolog, düşünmüşsünüzdür tabi ama- Tibet, kızım iyi mi?'

'İyi, emin ol iyi amca. Daha da iyi olması, korkularını atlatması için elimden geleni yapacağım ama o kadar zaman tek başına kaldığı halde çok şükür ki iyi.'

'Çok şükür. Ne desem boş sana da, sağol.'

'Bir şey demeye gerek yok, sen gönlünü ferah tut.' Tibet hafifçe gülümsediğinde Eymen başını sallayıp arkasını dönmüştü ki aklına gelen şeyle duraksayıp tekrar baktı acı kahve gözlere.

'Yine de yüz verdim sanma. Kızıma fazla yaklaşma.' O an Tibet'in içinde yüksek oranda bir göz devirme isteği baş göstermişti. Amcası hala amcası olduğuna ve lafını da aldığına göre Doğa'yı daha fazla yalnız bırakmamak için içeri girmiş, onun ayaklanmaya çalışan haline bakmıştı.

'Ne oldu ruhunda kaybolduğum, niye ayaklanmaya kalkıyorsun?' hızlıca kızın yanına yaklaşıp bedenine destek verdiğinde Doğa titreyen dizlerine rağmen dikleşti.

'Sırtım ağrıdı, hem lavaboya gideceğim.'

'Seslenseydin ya ben götürürdüm.'

'Oha Tibet, tutsaydın bir de.' Gözlerini büyüterek muzur muzur sırıtan sevgilisine baktığında istemsizce tebessüm etmişti ki Tibet asılı serumu da alarak sıkıca tuttu zayıf vücudu. Attığı her adımda yüzündeki acıyı tespit etmeye çalışsa da aklını bir türlü toparlayamıyordu. O kaybetme korkusundan sonra şimdi yanındayken sarılmaktan başka bir şey düşünemiyordu ki. Sonunda klozetin yanına geldiklerinde Doğa duvardan destek alarak bakışlarını Tibet'e çevirdi.

'E hadi.'

'Tutuyum mu?'

'Tibet! Çıksana.'

'Peki peki.' Kızın çatık kaşlarıyla içten içe daha çok sinirlendirme arzusuyla dolup taşsa da daha fazla yorgun argın ayakta durmasına gönlü razı olmamıştı. Elindeki serumu raf kenarına astıktan sonra hızlıca dışarı çıktığında banyonun kapısını da aralık bırakmayı ihmal etmedi.

Durum ne olursa olsun destek olmaktan vazgeçmezdi. Bu duruma tuvalette dahildi salonda. Gerekirse hep dibinde olurdu, gerçi bu olaydan sonra Doğa'yı yanında çanta gibi taşımayacağı da kesin değildi de, neyse... 

Asfaltın acı çığlığıyla harekete geçen aracın içinde nefes alışverişi bile duyulmuyordu. Ne kadar sessiz olursa olsun kulaklarına ilişen ince bir motor sesi vardı ancak ortadaki suskunluğu bastıracak gibi değildi. Savaş derin bir nefes alıp vitesin ön tarafına bıraktığı sigara paketine uzandıktan sonra içinden bir tane çıkarmış ardından paketi yanındaki kadına uzatmıştı ki elinden alınan kutu direk olarak ilk baştaki yerine döndü. İç cebinden çıkardığı parlak siyah zippoyu ateşleyip sigarasının ucunu tutuşturduğunda bir yandan da penceresini açarak çıkmaya hazır dumanı serbest bırakmıştı.

'Sigara içerken kokuda boğulayım diye mi zorla arabaya bindirdin? Konuş ne konuşacaksan, işim gücüm var.' Hilde ciddi bir yüz haliyle kaşlarını çatsa da aslında kendine ördüğü duvarlara bir yenisini eklemekle meşguldü yoksa her an hüngür hüngür ağlayabilirdi.

'Şu arabada bana dokunmadan otururken bile benden tiksiniyor musun? Ulan bu kadar mı şerefsizim gözünde, iki dakika yanında duramayacağın kadar karaktersiz bir herif miyim?'

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

124K 6.9K 50
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
YUVA بواسطة _twclr

قصص المراهقين

868K 42.3K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
1.1M 65.5K 44
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...
120K 6.6K 13
Sera: Numaranızı yönetici olan Asuman hanımdan aldım. Sera: Yemeyin beni. 05***: Asuman hanımın neden böyle bir şey yaptığını bilmiyorum ama üzgünüm...