Başına Buyruk!

By aysenurkayabasii

559K 34.3K 3.8K

Başına buyruk insandım, kabul! Fakat son yaptığım tahmin edilemez bir olayın kapısını aralamıştı. Ben bir in... More

Giriş
Birinci Bölüm
İkinci Bölüm
Üçüncü Bölüm
Dördüncü Bölüm
Beşinci Bölüm
Altıncı Bölüm
Yedinci Bölüm
Sekizinci Bölüm
Dokuzuncu Bölüm
Onuncu Bölüm
On Birinci Bölüm
On İkinci Bölüm
Duyuru
On Üçüncü Bölüm
On Dördüncü Bölüm
On Beşinci Bölüm
On Altıncı Bölüm
On Yedinci Bölüm
On Sekizinci Bölüm
On Dokuzuncu Bölüm
Yirminci Bölüm
Yirmi Birinci Bölüm
Yirmi İkinci Bölüm
DUYURU
Yirmi Üçüncü Bölüm
Yirmi Dördüncü Bölüm
Yirmi Beşinci Bölüm
Yirmi Altıncı Bölüm
Yirmi Yedinci Bölüm
Alıntı
Yirmi Sekizinci Bölüm
Otuzuncu Bölüm
Otuz Birinci Bölüm
Otuz İkinci Bölüm
Otuz Üçüncü Bölüm

Yirmi Dokuzuncu Bölüm

4K 244 74
By aysenurkayabasii


İnsanların bazı özelliklerinin kalıtsal olduğunu hep düşünürdüm. Örneğin benim aralıksız konuşabilme yeteneğim yüzde yüz annemin katkısıydı. Çünkü zamanı tam tahmin edemesem de iki saate yakındır nutuk dinlediğimi tahmin ediyordum.

''Annecim, sence de Orkun'la görüştüğünü nasıl bizden gizlersin kısmından ev temizliğini iyi ki yeni yapmıştık yoksa bugüne nasıl hazırlanırdık kısmına geçmen çok kafa karıştırıcı değil mi?''

Birkaç saniye duraksayan annem boğazını temizledi. Ardından gözlerini kısıp hareketlerimi izledi ve en sonunda ''Ne?'' dedi. Kendi kendime şaşırarak birkaç saniye düşündüm. ''O cümleyi yeniden kuramam ki!''

İşte tam da o an anneme saygı duymaya karar verdim. Kadın atladığı konuların farkında bile değildi ama yaptığı geçiş düğünlerdeki oyun havaları geçişinde yoktu! Biz konuşuyorken İlayda kafasını uzattı kapıdan.

''Şimdi tanışma mı olacak isteme mi?'' diye bininci kez sorduğunda hışımla ayağa fırladım. Bu konular annemin yanında açıldığında çeyiz muhabbetine batıp çıkmadan edemiyorduk. ''Gel ablacım ben sana şu köşede anlatayım.''

İlayda'nın kafasını kolumla sıkıştırıp ağzını kapadım ve kendisini odama sürükledim.

''Bana bak! Evdeki herkes gergin zaten, misafirler gelince pot kırma. Sadece aileler tanışacak.''

''O değil de...'' dediğinde bir anlığına kardeşimin mantık çerçevesi içinde düşünebileceği yanılgısına kapıldım ve onu dinleme gafletinde bulundum. ''...Ben şimdi gelinin kız kardeşiyim. Rütbenin ağırlığını nasıl kaldıracağım Allah'ım! Simlerimi verin bana simlerimi!''

Yüzümü avuçlarımla sıvazlarken sabır dileniyordum.

''İlayda seni gebertirim ha!''

Tehdidim işe yaramış olacak ki çareyi kaçmakta buldu kardeşim. Gelmelerine sayılı dakikalar kalmıştı. Ayağa fırlayıp boy aynasında kendimi süzmeye başladım. Pudra rengi sade ve kalem etek modelli elbisemle hanım hanımcık göründüğüme emindim. Makyajım da abartıdan uzaktı.

Orkun'u süründürme projem babam tarafından yakalanmamız yüzünden suya düşmüştü fakat yapabileceklerim bunlarla kısıtlı değildi. Hıncımı iki acı biber yemesiyle yok edemezdi, kimse kusura bakmayacaktı. Aklımda çok güzel cezalar vardı, sonunda bende sıkıntıya düşecek olsam da!

Kapı çaldığında parmaklarımla saçımdaki bukleleri taramakla meşguldüm. Koşar adımlarla ilerlediğimde babam ve annem salonda umursamaz pozuna girmeye çalışıyordu. Onlara birkaç saniye boyunca anlamsızca baktım. Annem elini havada sallayıp kapıyı açmamı işaret ettiğinde dediğine uydum.

İlk gördüğüm kişi, babasıydı. İçeriye adımını attığında eline uzandım. Jilet gibi bir takım giyen babası hiç yabancılık çekmeden salona ilerledi. Annesiyle göz göze geldiğimizde yüzünde tebessüm belirdi. Aynı şekilde onu da karşıladığımda Orkun karşıma geçebildi.

Elindeki çiçeği bana uzatıp öpmek için eğildiğinde birkaç adım geri çekildim.

Şaşkınlık içinde bana baktığında ailelerin çoktan salona ulaşmış olduğuna kanaat getirip pis pis güldüm. ''Ailelerimiz tanışıyor olabilir ama saygı çerçevesi içinde davranalım, beyefendi.''

''Ilgın kaç gündür seni görmüyorum, özledim herhalde!''

''Kaç gündür sabretmişsin, gün sonuna kadar da dayanabilirsin diye düşünüyorum.''

İstediği öpücüğü giderken vereceğimi ima etmiştim ve ben bunu söylediğimde an dudaklarında gülüş peyda oldu. ''Sen çok fenasın,'' dediğinde gözlerimi kırpıştırıp omuz silktim. ''Hiçbir şey yapmadım. Niye fenayım canım?''

Nihayet içeri geçebildiğimizde Orkun ilerleyip babam ile annemin elini öptü. Babam hala tavır ve tripliydi. Kendisinin bizi yakalaması hiç hoş olmamıştı. Kaç yaşında insandım, önce benim karşısına geçip görüştüğüm birisi var demem lazımdı.

İlayda salona girip misafirlerin ellerini öptü ve ardından sandalyeye yerleşti. Ortamdaki keskin sessizlik herkesi germişti. Araya girmek istemiyordum, Orkun'da benim gibi düşünüyor olmalıydı.

Kimse konuşmuyordu.

Babam gözlerini kısıp bir süre Orkun'a baktıktan sonra ''Oğlunuz ne iş yapar?'' diye sordu.

İki seçeneğim vardı. Birinci avuçlarımla yüzümü kapatıp ağlayarak odama kaçmak ki hiç tasvip etmiyordum. İkincisiyse Orkun'a bakışlarımla yalvarıp konunun geçiştirilmesini sağlamaktı. Bende gururumu birkaç dakikalığına rafa kaldırıp anında dolan gözlerimi sevgilime diktim. Mesajı alır almaz ''Yöneticiyim,'' deyip kestirip attı. Ardından hiç beklemediğim bir hamleyle ''Babacığım, hangi takımlısınız?'' diye soruverdi.

O an nefes alamadım.

Tamam, evlenme maksadıyla görüşüyorduk, tanışma mevzusuydu. Her şeye rağmen daha ilk ağzını açtığı anda baba demesi ortamı soğutmuştu. İlayda'nın dudaklarından firar eden kısık sesli gülüşü kardeşimi çimdikleyerek kınadım. Orkun'un annesi sanırım gerginliği yok etmek adına ''Kendi babana bu kadar kısa sürede baba dememiştin,'' deyiverdi.

Orkun'un bakışları utançla karışık halıda geziniyordu. Yüz ifadesinden algılayabildiğim kadarıyla gülsem mi ağlasam mı ikilemindeydi.

''Babam Trabzonsporlu.''

Araya girme ihtiyacı hissetmiştim. O an annemin füzelere benzettiğim korkutucu bakışlarının hedefi oldum. Mesaj alınmıştı: hanım hanımcık ol, çok konuşma, büyüklerin lafına karışma.

''Trabzonlu musunuz?'' diye soran kişi Orkun'un babasıydı. Herkes negatif enerjinin dağılmasını istiyordu. Galiba tek sorun, benim babamdı. Öne doğru eğilip gözlerini kıstı ve tek kaşını kaldırdı.

''Hayır.''

''Ah o zaman eşiniz Trabzonlu!''

''Hayır.''

Haliyle adamcağız söyleyecek bir şey bulamadı. Babamın tavrından ötürü neden diye sormaktan çekiniyor da olabilirdi. Çok şükür ki canım annem konuya adapte olabildi.''Hoşuna gidiyor,'' dediğinde şükür diyecektim.

''Hayır.''

''Neden baba?'' diye soran kişi bendim. Canıma tak etmişti yahu! Biz hiç bunu sorgulama gereği duymamıştık, kafama kafama vurmak istiyordum.

''Çünkü hamsi ve mıhlamayı çok seviyorum.''

İlayda gülüşünü gizlemeye çalıştı ama nafileydi. Boğulur gibi sesler çıkaran kardeşimi görmezden gelmeye çalışmak, ortamı yumuşatmaktan daha zordu. Susmasını sağlamak adına bacağını tekmeledim. Olayı idrak edip kaçarcasına mutfağa gitti. Annemse kahkaha atarak durumu toparlama girişiminde bulundu.

Garip bir sessizlik ortamı esir alınca ağlamak istedim. Ayağa fırlayıp ''Ben çay demleyeyim!'' dediğimde herkes onayladı. Mutfağa kaçtığımda kapıyı kapatır kapatmaz İlayda'nın kahkahası yankılandı.

''Babam çok efsane değil miydi ya?'' dediğinde gülmekten ağrıyan karnını tutuyordu. ''İlayda,'' dedim ağlamaklı bir halle. ''Bugün nasıl bitecek ya?''

''Geçmiş olsun, Ilgın Hanım! Allah işte onunla ayrıyken bana yaşattıklarının acısını çıkarıyor.''

''Saçların yerinde kalsın istiyorsan sus.''

Korku dolu bakışlar eşliğinde bütün tutamları sağ omzumda toplayıp dehşetle irileşen gözlerini bana dikti. ''Cani,'' diye fısıldadığında onun haliyle dalga geçecek halim bile yoktu. Çay zaten demlenmişti. O sebepten ötürü rahattım. Mutfağın kapısı tıklatıldığında ikimizde birbirimize kaçamak bakışlar attık.

Bizim ailemizde kapı tıklatmak, telefon şifresini vermemek veyahut menemeni tabaklara bölmek gibi adetler yoktu. O yüzden bu üçünden birini yapan olursa yabancılıyorduk. Menemen dediğin tavada yenirdi arkadaş!

Benim içimdeki karmaşayı fark eden İlayda ''Buyurun,'' demeyi akıl edebildi. Ona sırf böyle kurtardığı için parfüm almayı aklımın köşesine yazdım. ''Gelebilir miyim?'' diyen sesin sahibi tabii ki müstakbel kocacığımdı.

İlayda anında toz olurken ben masaya yaslandım.

Orkun mutfağa adım atar atmaz kapıyı kapatıp bana yanaştı. Dudakları tehlike çanları çalacak derecede yanaştığında başımı çevirip ''Olmaz!'' diyerek kesin görüşümü belirttim. Aniden avuçları belimi sarıverdi. Beni kendine çektiğinde elimde olmadan ona doğru döndüm.

Ben artı kutbuysam o eksi kutbuydu. Birbirimizden ayrı kalmamız söz konusu değildi!

''Seni ne kadar özlediğimi biliyor musun?'' dediğinde bakışlarındaki sıcaklık erimemi sağlamaya yetecek kadardı. Dilim damağım kuruduğu için reddetmeden önce derin bir nefes alma gereğinde bulundum.

''Ben hiç özlemedim.''

''Bakışların neden öyle demiyor acaba?''

Burunlarımız değecek yakınlıktaydık ve çok tehlikeliydi.

''Bakışlarım ne diyor ki?'' diyerek ellerimi boynuna yerleştirdiğimde dayanamadı.

''Seni deli gibi özledim diyor,'' demesiyle beni öpmesi bir oldu. Dudaklarımız birleştiği anda beynimde çakan şimşekleri hissettim. Orkun'la temasa geçmek verdiğim bütün sözleri unutmama sebepti.

Dolu dolu bir öksürük sesi duyduğumuzda onu omuzlarından itiverdim. Dudaklarımdaki uyuşma ve karıncalanma hissiyatını yok edemezken derin nefesler alarak heyecanımı yatıştırmaya çalıştım. Birkaç saniye sonrasındaysa annem mutfaktaydı.

Orkun'u sorgulayan bakışlarla ezip ikimizi de yerinde dibine sokacak hamleyi yaptı.

''Oğlum tuvaletle mutfağı karıştırıyorsan söyleseydin ya daha iyi tarif ederdik.''


''Hemen gidiyorum, efendim.''

Orkun'un sarsak bir biçimde kaçışı, unutulmaz sahneydi. Gülmemek adına dudaklarımı birbirine bastırdım fakat çok geçmeden annemin şaplağı yüzünden acı içinde inledim. ''Seni gebertirim, Ilgın. Ya ben değil de baban gelseydi. Anladık tanışıyorsunuz da mutfakta ne yapıyordunuz öyle?''

''Küresel ısınmayı sona erdirecek görüşlerimizi birbirimize sunuyorduk,'' diye dalga geçtiğimde gözlerini devirdi. ''Gençlerdeki cesaret'' konu başlığı altında gelişen cümlelerin sonunu ''Ben baba evinde bakışlarımı kaldıramazdım'' mevzusuna bağlayabildi.

''Seni hızlı geçiş kraliçesi ilan ediyorum.''

''Çok konuşma, marifetlerini göster.''

Sirk maymunu muamelesi görmediğim kalmıştı, tam oldu! ''Amuda mı kalksam yoksa alevler içindeki çemberin içinden mi atlasam?'' dediğimden annemin elime kuru pastalı tabakları sıkıştırması susmamı sağlamıştı.

''Sadece iş yapıyor gibi görün Ilgın o yeter.''

Daha fazla anneciğimi sinirlendirmeden tabaklarla beraber salona gidiyordum ki Ilgın tarafından yolum kesildi.

''Ben olmasaydım görürdün curcunayı.''

''Sen olmasan basılır nişan falan demeden düğüne geçerdik, çekil şuradan!''

Diğer türlü en az elli lirama mal olacaktı bu durum. Bende çareyi hata yapmış gibi davranmakta bulmuştum fakat yemedi. ''Ya da annem tarafından parça pinçik edilip hiç evlenemezdin.''

''Ne istiyorsun?''

''Para değil,'' dediğinde hala elimdeki tabaklarla dikiliyordum. ''Çekil şunları götüreyim de öyle konuşalım.''

''Babamı yazın çalışmama ikna et,'' dediğinde sinsice güldüm. Başımla onaylayıp onu omzumla ittirip salona giriş yaptım. Sehpaları çıkarma işlemini kardeşim gerçekleştirdiğinden ötürü tabakları misafirlerimizin önüne koyup gülümsedim. O sırada babalarımızın koyu bir sohbet içinde olduklarını gördüm.

Maç muhabbeti her türlü erkeklerin ortak noktasıydı.

Orkun'un bakışları altında zorlansam da çay sevisini de tamamladım. Çok şaşırtıcıdır ki hala döküp kırma vukuatım yoktu.

''Bir şey söylemek istiyorum.''

Bunu söyleyen kişi Orkun'un babasıydı. Ortalığa konuştuğundan olsa gerek herkesin ilgi odağı oldu.

''Eğer iş tanışmaya kadar geldiyse bilmekte hakkınız var.''

Aniden gerildim. Bu sefer de sıkıntılı ortak falan çıkarsa evden koşarak çıkar ve mahallede belalım şarkını bağıra çağıra söylerdim. ''Evet?'' diyen kişi annemdi. En çok meraklanan o olmalıydı.

''Ilgın kızım?'' dediğinde sakince babasına odaklandım.

''Evlilik sözleşmesi imzalayacaksınız, kabul ediyor musun?''

Merhabalar, çok çok ve çok uzun zaman sonra döndüm. Okumayı bırakanlara diyecek sözüm yok maalesef. Geri kalanlarla yolumuza devam edeceğiz. Umarım Orkun&Ilgın çiftini özlemişsinizdir. Çünkü benim burnumda tütüyorlardı. Final yakındır haberini de vereyiiim. 

Continue Reading

You'll Also Like

6.3K 218 12
Formasını attığı tribünden formayı aldığımda başıma bunların geleceğini bilmiyordum. Ben Nehir, Nehir Yıldırım.
6M 406K 46
Ceylin, kendi içinde yaşayan, dış dünyayla ilişki kuramayan, tek dostu kitaplar olan bir üniversite öğrencisidir. Hayata dair beslediği tek sevgi ken...
53.4K 4.8K 24
"Delibal, hem şifa hem zehir."
173K 7.6K 37
-"Bizden olur mu dersin?" -"Çoktan olmadı mı zaten sevgilim?"