Şebefruz

Da bytubi

6.9M 241K 44.1K

Ezra Erdem, karanlığın adamı değildi. O tam olarak karanlığın kendisiydi. Bizim hikayemiz toz pembe değil, gr... Altro

TANITIM
ÖNSÖZ
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm / İyi Bayramlar
12. Bölüm
13. Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm / Part I
25.Bölüm // Part II
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm Final
Son söz ve teşekkür
Özel Bölüm

42.Bölüm

63.4K 2K 896
Da bytubi

Karşımda bana hayal kırıklığı ile bakan babama yalvaran gözlerle bakıyordum. Anlasın istiyordum beni. Anlasın ve hatalarımla bile affedip bağrına bassın. Fakat babamın gözlerindeki o ifade, yaptığım şeyin sonuçlarının ağır olacağını gösteriyordu.

"Bab-" bir adım öne atmak istediğimde elini havaya kaldırıp beni geri savurmuştu.

"Sus !" Sert sesi sessizliği delip geçerken, polis memurları bir bana bir babama bakıyorlardı.

"Haldun bey, bizim yapabileceğimiz bir şey yok artık. Yasal olarak Hira hanım 18 yaşını geçtiği için elimizden bir şey gelmezdi, kendi rızasıyla burada bulunduğu ortada. Üstüne bir de Ezra Erdemin kar-"

"Kesin sesinizi ! Yeter ! O kelimeyi duymak istemiyorum." Babamın kızgın ve yıkılmış sesi kalbimin üzerine oturan taşın acısını tüm zerremde hissettirmişti.

"Baba lütfen." Ağladı ağlayacak gibi çıkan sesim karşımdaki adamı yumuşatmamış üstüne daha da kızdırmışa benziyordu.

"Bana sakın baba deme ! Duydun mu ? Benim, sözümü çiğneyip geçen bir evlada ihtiyacım yok !"

Babamın sözleri ok gibi kalbime saplanırken, gözlerime dolan yaşları artık tutamıyordum. Koca bir öküz gelmiş boğazıma oturmuş, kalbim mengene arasındaymış gibi sıkıştırılmıştı. Babamın sarf ettiği sözlerin ağırlığı altında ruhumu teslim edecektim.

"B-baba lütfen, böyle söyleme. Bana başka çare bırakmadın !"

"Ben seni gözümden sakındım, kızlarımın kılına zarar gelmesin diye kendimi paraladım. Şimdi biricik kızım, gözümün nuru babasını ezip geçiyor. Dün ki adama tercih ettin ya sen beni, artık benim için-"

Babamın bir anda elini kalbine götürüp sendelemesi ile kalbim ağzıma gelirken, korkarak babama yaklaştık. Annem bir koluna, Mira bir koluna girip korkuyla babama bakarken, korkuyla yanına ilerledim.

"Haldun lütfen sakin ol, bir yerine bir şey olacak şimdi." annem korkuyla babama destek olurken başım dönmeye başlamıştı. Benim yüzümden babama bir şey olma düşüncesi... İşte bu beni kahrediyordu.

"Götür beni bu evden. Yoksa elimden ya bir kaza çıkacak ya da ben burada ölüp gideceğim." babam sözlerinin ardından suratıma bile bakmadan kapıya ilerlerken sadece arkasından baktım. Annem yüzüme kısaca bakıp babamın peşinden ilerlerken, tamamen yalnız bırakıldığımı anlamıştım. Annem yoktu, babam yoktu. Mira hızlıca boynuma sarılıp her şeyin düzeleceği ile ilgili bir şey mırıldanırken onu dinleyemiyordum bile. Sadece annemin ve babamın çıkıp gittiği kapıya bakıyordum.

"Hira iyi mi-"

Ezra daha sözünü tamamlayamadan dizlerim kırılmış ve sert zeminle buluşmuştum. Avuç içlerimi parkeye yaslayıp sadece karşımda duran kapıya baktım. Ezra hızla üzerime eğilip omuzlarımı kavrarken hıçkırıklarla ağlıyordum.

"E-ezra gittiler... Ezra beni terk ettiler..."

"Şşşttt... Her şey düzelecek güzelim. Affedecekler seni Şebefruzum, affedecekler."

*
"Hira ! Güzelim beni duyuyor musun sen ?"

Daldığım düşüncelerden Ezra'nın sesi ile çıktığımda, onu salonun kapısından endişeli ama sertliğini asla kaybetmediği bir yüzle girerken gördüm. Oturduğum yerde doğrulup yanıma gelişini izledim.

Yanıma gelip önümde diz çökerek ellerimi elleri arasına aldı. Göz teması kurmamayı seçerek bakışlarımı ellerimize çevirdim. Derin bir nefes alıp, ellerimin üzerinden öptü.

"Bir şeyler yemen gerek. İki gündür ağzına bir şey sürmedin. Hasta olacaksın, bu halin beni üzüyor."

Yutkunup, derin bir nefes aldım.

"Canım bir şey istemiyor."

"Güzelim bak, biliyorum. Hiç kolay şeyler yaşamadık. Benim yüzümden kötü şeyler yaşadın, kötü şeylere şahit oldun. Şimdi de... Benim için aileni karşına aldın. Belki bizi daha kötü günler bekliyor, belki şu an bana kızgınsın da, damdan düşer gibi seni bu evliliğe zor-"

"Beni hiçbir şeye zorlamadın sen. Ben yaptığım her şeyi bile isteye yaptım. Ama..." boğazımın kuruduğunu hissederek yutkundum. Aynı zamanda gözlerim de dolmuş her an akmayı bekleyen göz yaşları ile cebelleşmeye başlamıştım.

"Babamın beni evlatlıktan reddetmesini beklemiyordum Ezra. Kendimi kışın ortasında çırılçıplak kalmış gibi hissediyorum. Kanatları altına sığınacağım bir babam yok artık."

Ve ilk damla firar ediyordu gözlerimden. Hemen ardından da diğerleri... Hücuma geçmiş askerler gibi peşi sıra ilerliyorlardı. Arkalarından bir de hıçkırık koptu dudaklarımdan, savaş meydanına atılmış el bombası gibiydi. Paramparça etti içimi.

"Ağlama." mümkünmüş gibi daha fazla ağlamaya başladım. "Hay ben bana... Hira, ağlama. Lütfen. Sen ağladıkca ben kahroluyorum görmüyor musun güzelim !"

Ezra kollarını omzuma sarıp beni sıkı sıkı sararken, usulca sığındım. Buradan başka gidecek yerim kalmamıştı. Bu evden, bu kollardan başka sığınacak yerim yuvam kalmamıştı.

"Şimdi odana çıkıp güzel bir duş alıyorsun, sonra seninle güzel bir kahvaltı yapıyoruz." Ezra'ya itiraz etmek için ağzımı açmıştım ki dudaklarıma saniyelik bir öpücük bırakıp geri çekildi. "Sus. İtiraz istemiyorum. Hadi küçük hanım."

Oturduğum yerden zorla kalkıp paytak adımlarla odama doğru ilerledim. Merdivenleri çıkıp odama girdikten sonra kendimi duşa attım. Suyun tüm berraklığı tenime değerken tek istediğimi beraberinde tüm sıkıntılarımıda alıp gitmesiydi. Ama ne yazık ki su tenimden kayıp gidiyor, zaman hayatımdan akıp gidiyor, dertler bedenimden akıp gitmiyordu. Yüreğimin en derinine çapa atmış öylece içimde duruyordu.

Ezrayı bekletmemek için oyalanmadan kısa bir duş alıp banyodan çıktım. İç çamaşırlarımı ve yarım atletiyle takım olan şortlu eşorfmanımı giyip saçlarımı gelişi güzel taradım. Bir anlığına aynadaki halimle göz göze geldim. Gözlerimin altı ağlamaktan az şişmiş ve uykusuzluktan morarmıştı. Bakışlarımı aynadan çekip masanın üzerine çevirdiğimde onu gördüm. Evlilik cüzdanımız...

İçimde oluşan buruk mutluluğa engel olamazken, istemsizce gülümsedim. Her şeye ve herkese rağmen onun karısı olmak... Belki de kendimi teselli ettiğim tek şey buydu. Ben artık Ezra Erdem'in karısıydım. İşte bu kelimelerdi acımı az da olsa dindiren.

Odamdan çıkıp salona girdiğimde masanın üzerinin boş olması ile kahvaltının bahçeye hazırlandığını anladım. Sarsak adımlarla bahçeye çıktığımda güneş tüm göz alıcılığıyla etrafı aydınlatıyordu. Ağlamaktan hassaslaşan gözlerim acıyınca elimi gözlerime siper edip yüzümü buruşturdum. O esnada arkamdan belime dolanan ellerle irkildim.

"Gözlerin çok acıyor mu ?" Sesi dudaklarının saçlarımın arasında olmasından dolayı boğuk çıkmıştı.

"Çok değil." dedim elimi gözümden çekerken. Cevap vermek yerine derin bir nefes aldı. Nedense o esnada gözlerini kapattığını da hissetmiştim. Kolları arasında dönerek yüz yüze gelmemizi sağladım. Sağ elim usulca yanağını buldu. Gözlerimle tüm yüzünü santim santim tararken, usulca okşadım yanağını. Kirli sakalı elime hafif hafif batıyor, çok da hoşuma gidiyordu.

"Çok saçma değil mi ?" dedim fısıldayarak. Pür dikkat beni izlerken sesini çıkarmıyordu. Devam etmemi istediğini biliyordum. Bu yüzden sessizce bir nefesi salıverdim, firar eden o hava molekülleri salına salına Ezra'nın dudaklarına çarptı. Oradan içeriye, ciğerlerine aktı, orada can buldu. Bende ölen, Ezra da yaşadı.

"Bir insanın, bir insanı kendinden bile çok sevmesi çok saçma. Sana aşık olmak, cehennemi cennete tercih etmek; o cehennemde ise cenneti yaşamak gibi."

Gözlerimi kapatıp alnımı çenesine yasladım. "Seni sevmek hem ölmek, hemde yeniden doğmak gibi. Bu... Bu gerçekten çok saçma."

"Saçma." dedi. "Kalbime giden her yolun senden geçmesi çok saçma. Gözlerinin kodesim, saçlarının demir parmaklıklarım, dudaklarının.." aynı fısıltılı halle devam etti. "Kelepçelerim olması çok saçma."

"Romeo ve Juliet cosplay ! Zalımsın Rüya'm bizde senin şöyle olabilirdik. Tamam belki sana bir Nazım Hikmet gibi, Ezra Erdem gibi süslü sözler söyleyemem ama-"

"Ay Kenan ! Bir sus artık. Zaten bozdun tüm anı !"

Rüya ve Kenan'ın sesi ile irkilip kendimi Ezra'dan geri çektiğim de bahçe kapısında bizimkileri gördüm. Hangi ara gelmişlerdi ki ? Ah ! Bir de bizi o halde mi görmüşlerdi !

"Rüya haklı, bir susamadın ki millet özel anlarını yaşasınlar." Su söylenerek kucağında Mavi ile gelirken yanaklarım kızarmıştı.

"Eh yanlış zamanlama doğrusu." Ezra'nın söylediği ile dirseğimi karnına geçirdim. Ezra hiçbir şey hissetmemiş gibi gülerek beni kolları arasına çekmişti.

"Şey siz onu boş verin. Hoşgeldiniz." dedim gülümsemeye çalışarak. Sedat ve Kenan 'hoşbulduk' diyerek Ezra ile selamlaşırken, Su ve Rüya bozuk suratlarıyla karşıma dikilmişlerdi.

"Hiracığım evlendiğinizi çocuğunuz olduktan sonra falan mı söyleyecektiniz acaba ?" Su'yun alıngan hali ile dudaklarımı dişleyip, üzgün bir bakış attım.

"Bir anda oldu. Nikah memurunu görene kadar benim de haberim yoktu. Gerçekten, yoksa size neden haber vermeyelim ?"

"Kuzum sen bize bakma, şaka yapıyoruz. Ezra anlattı bize neden apar topar evlenmeniz gerektiğini. Sizi çok çok iyi anlıyoruz."

Arkadaşlarımın bu anlayışlı haline gülümseyerek ikisinide kollarımın arasına çekip sarıldım. Ki arada kalan Maviyi unutmuştum.

"Anne şıkıştım." Mavi'nin homurdanması ile günler sonra gerçekten gülmüş ve geri çekilmiştim.

"Sizi güzel bir kutlama yapmadan dünya evine sokacağımızı da düşünmeyin tabii ki !" Rüya'nın söyledikleri ile kaşlarımı çattım.

"Bence pek kutlamalık bir durumda değiliz." dedim sıkıntıyla. Ailemin beni reddettiği aklıma geldikçe içim çıkarcasına ağlamak istiyordum.

"Saçmalama. Ne olursa olsun ilk ve son kez evleniyorsun. Bu şekilde evleneceğini mi sanıyorsun. Hem bize bir düğün eğlencesi borçlusunuz."

"Rüya gerçekten hiç havamda değilim. Daha sonraya sözümüz olsun."

"Ama-"

"Bence bu konuyu sonra konuşalım. Hira'nın bir şeyler yemeye ihtiyacı var." Ezra'nın olaya el atması ile Rüya ve Su'yun yapacağı baskıdan kurtulmuştum. Masadaki yerlerimizi alırken kucağıma Mavi'yi alıp sevmeye başlamıştım. Gerçekten gördüğüm en güzel çocuktu. İçimdeki tüm sıkıntıyı bir sünger gibi çekip yok ediyordu masumluğu ile.

Kahvaltıdan sonra hep birlikte bahçede oturup kahvelerimizi içiyorduk. Diğerleri konuşup gülerken ben sadece onları dinlemekle yetiniyordum. Aklım annem e babamdaydım. Bir yanım Mira'yı arayıp nasıl olduklarını sormak isterken, diğer yanım beklememi söyleyip duruyordu.

"Neyse biz kalkalım, evli çiftleri yalnız bırakalım biraz." Su ve diğerlerinin ayaklanması ile dağılan dikkatimi üzerlerinde topladım.

"Otursaydınız biraz daha." Rüya kollarını bana dolarken "Bazı işlerimiz var canım. Onları halletmemiz gerek." dedi.

"Peki madem, siz bilirsiniz." dedim sonunda pes edip.

Herkesi yolcu ettikten sonra bahçedeki salıncağa ilerleyip oturdum. Ayaklarımı ileri geri usulca sallarken, dalgın bir şekilde çimenleri izliyordum. Aklım zamanın kumları gibi durmadan dün olanlara kayıyor, aynı anları, babamın ve annemin aynı bakışlarını bana defalarca yaşatıyordu. İlk defa ailemi bu kadar büyük bir şekilde hayal kırıklığına uğratmıştım. Babamın sözleri kulaklarımda çınlamaya başladığında kendimi yerin dibine gömesim gelmişti. Ezra Erdem'in karısı olmak... Hira Erdem olmak bana pahalıya patlamıştı.

Kötü bir evlattım belkide. Hatta, kesinlikle kötü biriydim ben. Aşkım uğruna ailemden vazgeçmiş, onlara hayatlarındaki en büyük acıyı yaşatmıştım. Vicdanım ezim ezim eziliyordu. Kapılarını yumrukluyor, hatalarımı suratıma çarpıp duruyordu. İçimde kaos oluşmuş tüm duygularım birbirine savaş açmıştı. Ben ise arada kalmış çukurda yok olmayı bekliyordum. Savaş meydanındaki karınca kadar değersiz ve unutulmuşluk vardı üzerimde. Kimin ezip geçeceği, üzerime kimin kanının sıçrayacağı meçhuldu.

Bir anda omuzlarımın üzerinden bedenime dolanan kollarla irkilirken, saçlarımın arasına bırakılan öpücükle Ezra'nın hemen arkamda olduğunu anlamıştım. Kafamı omzuna yaslarken, gözlerimi kapadım.

"Bütün ömrümü böyle geçirebilirim." dedim dudaklarımda hafif bir tebessümle. Onun da kıkırdadığını duydum.

"Bende sevgilim ama bir kaç işimi halletmem için şimdi çıkmam gerek."

Gözlerimi açıp yerimde doğrulurken, Ezrada kollarını bedenimden çekmişti.

"İşlerin çok mu acil ?" dedim suratım asılırken. Onun yanımdan ayrılmasını bir saniye bile olsun istemiyordum. Üzgünce kafasını sallarken, eğilip anlıma bir öpücük kondurdu.

"Fazla uzun sürmemesini sağlayacağım."

"Peki."

Ezra bahçeden çıkarken bende sıkıntıyla salıncağa oturdum. Ezra da gittiğine göre büsbütün yalnız kalmıştım. Ne güzel !

*
Saatler birbirini kovalarken sıkıntıdan ne yapacağımı şaşırmıştım. Kah oturup kitap okumuş, kah film izlemiş defalarca yarım bırakmıştım. Saat yeni yeni yedi olurken sıkıntıyla koltukta oturmuş Ezra'nın gelmesini bekliyordum. Güya geç kalmayacaktı.

Kapı çaldığında 'sonunda' diyerek yerimden fırlayıp kapıya koştum. Fakat çalışanlardan biri benden önce davranıp çoktan kapıyı açmıştı. Elinde bir kutu ile bana gelirken, zihmimde patlayan flaşlarla geçmişin tozlu raflarına kaymıştı ayağım. Sol tarafında kurşun izi olan ve kana bulanmış o gelinlik, Çığlığın anı çukuruma ektiği fidanlardan biriydi. İçimi bir korku saplarken beni merakla izleyen çalışana baktım. Bu kız yeni olmalıydı.

"Ezra Bey göndermiş bunu. Bir saat için hazırlanıp kapıda bekleyen arabaya binmenizi istiyor."

Önce kızı ardından kutuyu süzüp geri geri adımlayarak salona koştururcasına girdim. Koltuğun üzerine bıraktığım telefonumu elime alırken çalışanın şaşkın gözlerini üzerimde hisediyordum. Ama umurumda değildi. Bunun yeni bir oyun olmadığını nereden bilecektim ki ?

Hızlıca Ezra'nın numarasını bulup ararken ellerimin titrediğini yeni fark etmiştim. Derin bir nefes alırken ikinci çalıştı açılan telefonla aldığım nefesi geri koyverdim.

"Alo Hira ? Bir sorun mu var ?"

"Bir paket geldi. Senin gönderdiğini söylüyorlar. Ayrıca hazırlanıp beni kapıda bekleyen arabaya binmeliymişim. Sen mi söyledin bunları ?"

Ezra derin bir nefes alırken "Evet güzelim ben söyledim. Sana bir süprizim var." dedi. Ezra'nın sözleri ile koltuğa çökerken, içime akan o rahatlamayı tüm bedenimde hissetmiştim. Ezra da ne kadar sıkıntıya girdiğimi anlamış olacak ki sessizce küfür ettiğini duymuştum.

"Güzelim biliyorum tüm yaşananlar seni psikolojik olarak zayıflattı. Ama merak etme, her şeyi düzelteceğim. İçindeki o korkuyu söküp alacağım."

Ezranın sözlerine tutunup içine düştüğüm kuyudan kurtarılacakmış gibi sıkı sıkı sarıldım. Ona inanıyordum.

"Benim evhamlığım işte. Her neyse gidip hazırlanayım ben. Bakalım neymiş süprizin." dedim sesimi olabildiğince heyecanlı tutmaya çalışırken. Telefonu kapatıp usulca kutuyu aldım. Adımlarım beni odama taşırken midem bulanıyordu. Göğüs kafesimin ardında çırpınan bir kuş varmış gibi içim içime dar geliyordu.

Kendimi odama attığımda kutuyu yatağa bırakıp, oturdum. Küçük, kendi halimde bir hayatım varken bir anda dipsiz bir kuyuya hapsolmuş gibi sonunun nereye gittiğini bilmediğim bir yerdeydim. Doğru ya ben nerdeydim gerçekten ?

Kafamın içinde tüten dumanlı düşüncelerle yerimden kalkıp Ezra'nın gönderdiği kutunun kapağını açtım. Kutunun içinde duran elbiseyi usulca kaldırdığımda göz yaşlarımı tutmakta zorlanmaya başlamıştım.

***

Aynanın karşısında kendimi incelerken engelleyemediğim bir gülüş vardı suratımda. Saatler öncesinde ki ruh halim düşünüldüğünde iyiden iyiye psikolojim bozulmuştu.

Hazır olduğuma kanaat getirip odamdan çıkıp aşağı inmiştim. Ezra'nın bu kıyafeti göndermesindeki amacı bilmiyordum. Hatta bu gecenin nerede nasıl sonlanacağını da bilmiyordum. Sadece kendimi Ezra'nın dalgalı sularına bırakmış hangi limana vuracağımı bilmeden ilerliyordum.

Kapıda beni bekleyen arabaya bindiğimde yola çıkmıştık. Yarım saatlik bir yolculuğun ardından bilmediğim bir mekanın önünde durmuştuk. Dışarıdan oldukça gösterişli duran bina, rengarenk ışıklarla oldukça renkli duruyordu. Kapıda bekleyen iki görevlinin eşliğinde içeri girdiğimde oldukça sessiz bir ortam beni kucaklamıştı. Loş bir koridordan geçerken yanımda ilerleyen iki adamın ruhsuz bir şekilde durmaları beni germişti. Koridorun sonunda büyük çift kanatlı ahşap bir kapı ile karşılaşmıştım. Yanımdaki iki adam kapıları iki yana doğru açmış geçmem için beni bekliyorlardı. Merakla içeri adım attığımda oldukça karanlık bir ortama grimiştim. Bir anda yana bir ışık ve çalan şarkı ile irkilmiştim. Bulunduğum yeri tepeden aydınlatan sarı loş bir ışık ve arka planda çalan oldukca sevdiğim bir şarkı. Ve karşımda... Hayatımın aşkı, canım olan adam...

Ezra Erdem.

Üzerinde mükemmel bir şekilde duran takım elbisesi ve her zaman ki sert mizacı ile karşımdaydı. Adımları usul usul yanıma yaklaşıp önümde sonlandığında beni kendine çekip, anlıma sıcak bir gülümseme eşliğinde öpücük bırakmıştı. Ne de güzel seviyordu aydınlığını karanlık. Kaybolurcasına... Yok olurcasına.

"Karanlığımı aydınlatanım... Şebefruzum..."

Sessizce kulağıma fısıldadıkları ile elleri belime kaymış, ikimizi birden şarkının ritmine uydurmaya başlamıştı. Ben hâlâ şaşkın bir şekilde olup bitenleri anlamaya çalışıyordum.

"Ezra... Ne oluyor ?" Dedim kafamı omzunun üzerinden geri çekip gözlerini incelerken.

"Bir şey olduğu yok güzelim. Sadece kızlar hak ettiğin düğün organizasyonunu ayarlamışlar o kadar." Dedi sırıtırken. Şaşkın bir şekilde suratına bakarken gülmeden edememiştim. Gerçekten çok güzel dostlara sahiptim.

Şarkı bittiğinde her yer aydınlanmış ve ben dahada şaşkın bir şekilde etrafı incelemeye başlamıştım. Arkadaşlarımın tümü neredeyse buradaydı. Ezranın kolu belimi sararken bize doğru gelen Su ve Rüyaya ilerleyip ikisine de sarıldım.

"Siz delisiniz." dedim gülen halime inat gözlerim dolarken.

"Ee, arkadaşımızın dünya evine kuru kuru girmesine izin verecek değildik ya." dedi Su. Ona gülümserken yanımıza gelen arkadaşlarımın 'tebrik'lerini şaşkın bir şekilde almıştım. İzmirdeki bir kaç arkadaşımda buradaydı. Bu kadar kısa sürede bu organizasyonu nasıl ayarlamışlardı bilmiyorum ama günler sonra ilk defa mutlu olduğumu hissetmiştim.

Gecenin geri kalanı müzik, dans ve eğlence ile geçerken Mira'nın yanımda olamaması içimde ukte olarak kalmıştı. En güzel anları ailem yanımda olmadan, bir yanım yarım olarak yaşıyordum.

"Sevgilim..." Ezra'nın elini belimde hissederken düşüncelerimi silkeleyip Ezra'ya döndüm.

"Herkes gitti. Bizde gidelim artık." kafamı sallarken Ezra bir kolunu omzuma atmıştı. Birlikte bulunduğumuz mekandan çıkarken oldukça mayışmış hissediyordum. Ezra alkol aldığı için şoföre yerini devretmişti. Arka koltukta yerimizi alırken kafamı Ezra'nın güven kokan göğsüne yaslayıp gözlerimi kapadım.

Solgun güne açılan yeni yeşermiş penceremsin sen.
Gecelerime yıldızlardan sarkan sokak lambam,
Gündüzlerime topraktan yetip gelen baharım,
Canım olan adamsın.
Göğsümü yaran arsız yaramsın.
Uçurumumsun, yâr'imsin.
Yağmurdan sonraki toprak kokum,
Türk kahvesi ile içilen sigaram,
Yağmurlu bir günde battaniye altında okunan şiirlerimsin.
Sen soluğumda takılıp kalan nefes,
Ciğerlerime çekmeye korktuğum yâd'sın.
Sen o'sun adam.
Yaşama sebebim olan celladımsın.

Bir anda havalandığımı hissetmiş, sıcak bir bedene yaslandığımı yarı ayık fark edebilmiştim. Burnuma dolan Ezra'nın kokusu ile Ezra'nın kolları arasında olduğumu idrak etmem uzun sürmemişti. Hafif kıpırdanıp gözlerimi açarken eve varmış olduğumizi gördüm.

"Şşştt. Uyu güzelim." Ezra'nın yatıştırıcı sesi ile söylediklerine uyup kafamı omuzuna yasladım. Fakat uyumak yerine derin derin kokusunu içime çektim.

Herhalde ölsem bile asla unutmayacağım şey kokusu olacaktı.

Eve Ezra'nın kolları arasında girdiğimde kıkırdamıştım. "Bir âdeti daha yerine getirdik iyi mi ?" dedim. Ezra'nın da güldüğünü işitmiştim.

"Senin yerin kollarım değil aslında, başımın üstü. Ben seni bir ömür boyu başımın üstünde, kalbimin de en derinlerinde taşırım güzelim."

İçime derin bir nefesi çekerken, Ezra merdivenleri tırmanmış odamıza girmişti. Herşey normaldi. Ta ki yatak odasının halini görene kadar. Yüzüm pancar gibi kızarırken, Ezra'nın gür kahkahası bir evi inletmişti.

"Suyu ve Rüyayı öldüreceğim !" dedim utançtan yerin dibine girmek ister vaziyette Ezra'nïn kolları arasında dururken. Ezra gülmeye devam ederken, kollarından inmiştim.
Odanın içine girip etrafı incelerken, daha ne kadar kızaracağımı merak ediyordum.

Odada loş bir ışık hakimdi. Komodinin üzerinde açılmamış bir şişe şarap ve iki kadeh vardı. Odanın bir çok yerine küçük mumlardan konulmuştu. Yatağın üzerine ve yerlere serpiştirilen gül yaprakları vardı.

"Helal olsun kızlara. Tam gerdek odası olmuş."

Ezra'nın söylediği ile yüzüm daha da kızarırken ayaklarımı sinirle yere vurup "Sakın o kelimeyi kullanma !" diye çığırmıştım. Bu halim Ezra'yı yeniden güldürürken kendini sırt üstü yatağa atmıştı. Sıkıntıyla onu izlerken, içimdeki karmaşadan sağ çıkmaya çalışıyordum. O deftere imzayı atarken, Ezra Erdem'in karısı olmak için 'Evet' derken işin bu yanını kesinlikle düşünmemiştim.

"Gel buraya, gel. Öyle kara kara düşünme orada. Her şeyin olduğu gibi bununda vakti var. Unuttun mu ? Ben seni ömrümün sonuna kadar bekleyeceğimi söylemiştim."

Ezra'nın sözleri içimdeki harp alanında koca bir sessizlik oluşturmuş, kulaklarda çınlayan tiz sesini ardında bırakarak yüreğime dokunmuştu. Usul adımlarla yatağa yaklaşıp, Ezra gibi bende kendimi sırt üstü yatağa atmıştım. Tavanda çok önemli bir şey varmış gibi dikkatle incelerken, kalbim dört nala atıyordu. Zihnimde düşünceler cırrıt çalıyordu.

"Hani kızlarda o kadar uğraşmış. Şey mi etsek..."

"Ezraaaa !"

"Tamam, tamam bir şey demedim. Zaten başım ağrıyor, bu gece olmaz."

Çok kısa bir an sessiz kaldıktan sonra ikimizde hunharca kahkaha atmaya başlamıştık. Gözlerimizden yaş gelene kadar gülerken neredeyse tükürüğümde boğuluyordum. Sonunda sakinlediğimizde yeniden tavanı izlemeye başlamıştık. Gözümü tavana dikmiş öylece bakarken suratıma yediğim yastıkla neye uğradığımı şaşırmıştım.

"Ezra ! N'apıyorsun ya ! Küçük çocuk musun sen ?"

Ezra bir şey demeden yüzüme yastığı tekrar indirirken bu sefer daha hiddetli isyan ettim. "Ya ! Yapma diyorum san-" suratımın ortasına yediğim yastıkla lafım yarıda kalırken sinirle yerimden doğrulup yatağın üzerine çıkıp elime yastık almıştım. Ezra gülen gözlerle ne yaptığımı incelerken, ona sinsice bakmış, aşiret filmlerindeki hanım ağalar gibi "Aşiret kan istiyir ha!" demiştim. Ezra kahkaha atarken suratının ortasına 'laap' diye yastığı yemişti. Bu sefer kahkaha atan tarah ben olurken sol yanıma yediğim yastıkla gözlerimi kısarak Ezraya baktım. Savaş nirası atarak yastığı Ezraya ard arda vururken, Ezra'nın darbelerinden de nasibimi alıyordum.

Gülerek yatağın üzerine, Ezra'nın yanına uzanırken her tarafın tüy olduğunu fark etmiş fakat umursamamıştım. O kutsal olayı yine gerçekleştiriyor, tavanı izlemeyi sürdürüyorduk. Bir anda dilimden firar eden sözcüklerle "Şu an yüzsüzlük yapıyormuş gibi hissediyorum." dedim.

Ezra yan dönderek suratım inceledi bir süre. Bakmadım.

"Böyle düşünme güzelim. Biz bize çizilen kadere boyun eğmek yerine kendi kaderimizi çizdik. Bunun elbet bedelleri olacaktı. Ama bu bedelleri ben tek başıma sırtlanmaya hazırdım. Sen kendini suçlama. Ben eminim, ailen bir gün bizi anlayacak ve affedecek. Her şey düzelecek. Bizim kocaman, güzel bir ailemiz olacak."

Bende onun gibi yan dönüp gözlerinin içine baktım. Söylediği her şeye inanmak istiyordum. Bir gün her şeyin düzelip, Ezra'nın dediği gibi kocaman bir ailemin olmasını istiyordum. Farkında olmadam Ezraya ne kadar yaklaştığımı fark ettiğimde, kendimi geri çekmeden dudaklarına baktım. İlk adımı atan hep o olmuştu. Sıra bendeydi. Dudaklarını dudaklarım arasına alırken gözlerim benden bağımsız usulca kapanmıştı. Kollarımı Ezra'nın boynuna sararken sırtım yatakla buluşmuştu.

Onun dudaklarına ait olmak, yıllardır ait olduğu yeri arayan bir bedevinin aradığı yeri bulması gibiydi. Kışlık montun cebinden unutulan ve hiç umulmadığı bir anda bulunan para gibiydi. Heyecan verici ve mutlu eden şeydi.

Ezra kendini nefes nefese geri çekerken gözlerinin kararmış, göz bebeklerinin kocaman olduğunu görmüştüm. Odanın loş ortamına binlerce kez şükür etmiştim. Yoksa şu an Ezra'nın pancara dönmüş halimi görüp kahkaha atacağından emindim.

"Ben gitsem iyi olacak. Sen de bir duş alıp dinlen. Ben de şey yapayım, duşa gireyim. Yani şeyy sıcak oldu. Oda yani, ter bastıda sanki beni biraz. Kalorifleri kim yaktı ki ? Gitsem mi artık ?" Ezra'nın eli ayağına dolaşmış bir şekilde yataktan kalkacağı sırada kolunu tutup durdurdum. Dizlerimin üzerine çıkarak, yüzümüzü aynı hizaya getirdim.

"Vakitler bize haram kılınmadan, beni karanlığına kabul eder misin bu gece ?"

Bu cesaretin nereden geldiğini gerçekten bilmiyordum ama içimde alev alan bir duygu vardı. Bu gece ikimizi de yakıp kavuracağa benziyordu. Ezra'nın şaşkın ve tereddütlü bakışlarını gördüğümde kollarımı boynuna dolayıp, dudaklarına derin ve tutkulu bir öpücük bıraktım. Sonrası ise kendiliğinden oluşan olaylar silsilesiydi. Ezra üzerime doğru eğilirken sırtım yatakla buluşmuş zihnim kendini kodeslere kapatarak karanlığa gizlenmişti. Tüm idare duygularımdaydı artık.

Üzerimdeki elbise, Ezra'nın hafif bir uğultu gibi esen rüzgarı andıran dokunuşları arasında sonbaharda dalından kopup giden yaprak gibi usulca düştü yere. Galaksi ters düz olmuş, evren tümüyle yıkılıp koca bir deliğe düşmüştü. Dudaklar dolanıyordu boynumda, idam sehpasındaki suçlunun boynuna dolanan ip gibi. Bir adım sonrası ölümdü. Yok oluş, yeniden ama artık tamamiyle ebedi olan bir doğuştu. Yılanın toprak üzerinde kıvranarak ilerleyişi gibi ilerliyordu bedenimdeki dokunuşlar. Yatağında akıp giden nehir gibi, ait olduğu yerde, olması gereken dokunuşlardı. Barajları aşacak kadar hırçın, önüne geleni beraberinde alıp götürecek kadar acımasızdı.

Soluğun soluğa karıştığı dünyalardaydık. Tamamiyle birbirimize ait, birbirimize özeldik. Beton zeminde uyuya kalan çocuğun titrekliği ile titredim Ezra'nın dibi olmayan kuyuyu andıran gözlerine bakarken. Genzimden yukarı çıkan nidayı dudaklarım doğurdu arzunun hükmünde.

Sonra karanlık açtı kollarını. Uzun zamandır beklenen aydınlık koşarak geldi. Kocaman sarıldı karanlığına. Tüm sınırlar aşılmış karanlığ aydınlığa kavuşmuştu. Onlar artık birbirine aitti. O veya ben yoktum. 'Biz' vardık.

Bir de bizi biz yapan Leyl-i Târık ve Şebefruz...

*
Uykumdan burnumu gıdıklayan bir şey yüzünden uyanmıştım. Yüzümü buruşturarak gözlerimi açarken gözüme giren güneş ışıklarına lanet okumaya başlamıştım ki karşımda bana sırıtarak bakan bir adet Ezra görmem ile kasvetki tüm bulutlar dağılmış yerlerini çiçek bahçelerine, aydınlık güne bırakmışlardı.

"Günaydın uyuyan güzel."

Dudaklarımda bir gülümseme eşliğinde yattığım yerde gerinirken "Günaydın." dedim. Gözlerim Ezra'nın elinde tuttuğu ve yeni fark ettiğim tepsiye kaydığında midem zil çalmaya başlamış ve açlık sinyallerini karnımın her yanına salmıştı.

"Allahım hayallerimdeki kocayı bana verdiğin için çok teşekkür ederim."

Ezra söylediklerime kahkaha atarken muzip bir gülüşle ona baktım. Elindeki tepsiyi kucağıma bırakırken kendisi de yatağın üzerine çıkıp yanımda bağdaş kurarak oturmuştu. Kahvaltı tepsisinden gözlerimi ayırırken bakışlarımı Ezra'ya çevirdim. Altındaki gri eşofmandan başka bir şey yoktu üzerinde. Tükürüğüm genzime kaçarken öksürmeye başladım. Tepsideki çaydan bir yudum alırken, gözlerimi Ezra'dan zar zor çekebilmiştim.

"Yine kızardın." Ezranın gülercesine söyledikleri ile sinirle suratına baktım. İmalı bakışları altında çıldırmamak elde değildi.

"Of Ezra ! Dizdin boğazıma iki lokmayı." dedim huysuzca. Ezra gülüp, geceliğimin açıkta bıraktığı boynuma bir öpücük koyarken ben de gülümsemiştim.

"Hadi bakalım, kahvaltımızı yapıp tüm günü kendimize ayıracağız."

Ezra ile kah gülerek kah birbirimize sataşarak güzel bir kahvaltı yapmıştık. Vücudumdaki hafif sızılar dün geceden kalan tenimdeki imzaydı. Gece banyo yaptığım için yeniden yapma ihtiyacı duymayarak üzerime direk kıyafetlerimi geçirdim. Yatağa serili olan çarşafï yerinden sökerek banyodaki kirli sepetini atıp yenisini serdim. Tuvalet masasının pufunda oturup saçlarımı taradığım sırada içeri Ezra girdi. Az sonra elindeki küçük tabaktaki hapı bir bardak suyu şifonyerin üzerine bıraktı.

"Bu ne için ?" dedim meraklı bakışlarımı yüzüne sabitlerken. Anlını hafifçe kaşıyıp bakışlarını yere indirdi. Bu hali yaramazlık yaptıktan sonra annesinden özür dilemeyi bekleyen haylaz çocuklar gibiydi.

"Şey için... Hani dün geceden sonra ağrın veya sızın olur diye getirdim. Ağrı kesici."

Allahım bu adam beni yerin dibine falan mı sokmak istiyordu acaba ?

"Teşekkür ederim öyle çok bir ağrım yok." dedim hapı bir çırpıda alıp ağzıma atarken. Suyu da bir dikişte içtikten sonra hâlâ yanımda dikilen Ezraya baktım. Tüm dikkatini vermiş beni izliyordu.

"Saçlarını ben tarayabilir miyim ?" dedi birden. Bir süre anlamayarak surarına baksamda daha sinra kafamı sallayarak onay vermiştim. Önümde duran tarağı eline alıp saçlarımı taramaya başladı. Tarağın dişleri saçlarım arasında kayarken, ayna üzerinden Ezra'ya baktım. Tüm dikkatini saçlarıma vermişti. Bu hali benim gülümsetti.

Saçlarımı taram işlemini bitirdiğinde burnunu saçlarıma dayayıp derin derin soluklar aldı. Kollarını etrafıma sarıp beni koynuna hapsettiğinde gözlerii kapatarak sırtımı göğsüne yasladım.

Her şeye ve herkese rağmen huzurdu onun yanı.

"Seni seviyorum, biliyorsun değil mi ?" dedi yüzü hâlâ saçlarımın arasındayken.

"Biliyorum..." kendimi kolları arasından çıkarıp ayağa kalkarak yüz yüze gelmemizi sağladım. "Bende seni seviyorum, biliyorsun değil mi ?"

İnciyi andıran dişlerini gösterecek şekilde güldü ve kollarını belime sarıp bedenini bedenime yasladı. Nefesimi tutup sadece gözlerinin içine baktım.

"Biliyorum güzelim. Biliyorum."

Kafamı göğsüne yaslarken kollarımıda beline dolayıp huzura kapadım gözlerimi. Huzur koynuma dolanmışken Ezranın her zaman ki muzurluğu ortamın tüm büyüsünü kaçırmıştı.

"Diyorum ki, hazır da odadayken şu bizim çocuk projesinin temellerini mi atsak ?"

Gözlerimi devirip, karnını hafifçe çimdiklediğimde gülerek geri çekilmiş ve yüzümü elleri arasına almıştı. Anlıma bir öpücük kondurup geri çekildi.

"Babam aradı. Oktay onlara evlendiğimizi ve diğer olan şeyleri söylemiş. Bizi bekliyorlar. Ama eğer gitmek istemezsen, daha sonra geleceğimizi söyleyebilirim."

Derin bir nefes alıp verdikten sonra kafamı iki yana salladım.

"Önemli değil. Hazırlanıp inerim şimdi."

"Peki. Ben birkaç telefon görüşmesi yapacağım. Sen hazır olduğunda inersin."

Ezra odadan çıkarken sıkıntıyla oflayıp giysi odasına girdim. Kendimi her türlü azara ve siteme hazırlamaya başlamıştım bile. Fakat her şeye rağmen Ezra'nın ailesini, ailemin yaptığı gibi bizi reddedeceklerini düşünmüyordum. Hayri bey de zamanın da bu işlerin içinde olan biriymiş sonuçta. Sadece Meltem anne'nin gönül koyacağını düşünüyordum. Ve ben sonradan sonraya oldukça sevdigim bu kadını kaybetmek asla istemiyordum. Çünkü onun bana bir annenin yokluğunu aratmayacağını biliyordum.

Üzerime kot şortumu ve beyaz kolsuz gömleğimi giyip, seçimimi beyaz spor ayakkabıdan yana yaparak küçük sırt cantamı alarak aynada son kez kendimi inceleyip odadan çıktım. Salona indiğimde Ezra tekefon konuşmasını yeni bitirmiş salondan çıkıyordu.

"Hazırım, çıkabiliriz."

Beni kafasıyla onaylayıp ellerini ellerime kafesleyip evden çıktık. Kapıda hazır duran arabanın yolcu koltuğuna ben, şoför koltuğuna da Ezra geçmişti ve yola çıkmıştık. L altımızdan kayıp giderken arabada derin bir sessizlik hakimdi. İkimizde bizi bekleyen tepkilerin ne olduğunu bilmiyorduk.

"Sahil yolundan gidelim. Annenin sevdiği pastaneden kurabiye alırız."

"Tatlı yiyelim tatlı konuşalım diyorsun ha ? Hay hay."

Ezra sahil yoluna girerken bende akıp giden yolu, insanları ve içimi ısıtan güneşi izlemeye koyulmuştum. Az sonra sahildeki kafenin önünde durduğumuzda Ezra arabadan inip kafeye girmişti. Sıcakta beklemek yerine arabadan inip dışarıda beklemeyi tercih etmiştim. Sahil kenarında yürüyüş yapan insanları izlerken yan tarafımda beliren kişi ile irkilerek o tarafa baktım. Kıyafetleri kir pas içinde olan, oldukça yaşlı, yüzünde belli yerlerde dövmeleri olan bir kadın gördüm. Kadından her ne kadar ürksemde bunu belli etmemeye çalışarak şortumun cebindeki bozuk paraları çıkarmaya yeltendim. O sırada kadın bileğimi sıkıca yakalayıp diğer eliyle avucumu açmıştı. Şaşkınlıktan yaptığı şeye tepki bile veremezken elimi inceliyordu.

"Hanımefendi elimi birakır mısınız lütfen." dedim elimi geri çekmek için çabalarken. Kadın sıkı sıkıya tuttuğu bileğimi bırakmadan bir anda kafasını kaldırıp gözlerimin içine bakmaya başladı. O sırada kadının tek gözünün olmadığını fark etmiştim.

"Unutma." dedi hırıltılı bir sesle. Kaşlarımı çatarken "Neyi unutmayayım ? Lütfen bırakır mısınız elimi !" dedim.

"Nankör. Unutma. Unutursan, kaybedersin." kadın bunları söylerken ben kafenin girişine bakıyor, Ezra'nın bir an önce gelip beni bu çatlak kadının elinden kurtarmasını istiyordum.

"Unutma. Gözlerini, kokusunu. Unutursan..."

"Hira !"

Ezra kafeden çıkmış çatık kaşlarla yanıma gelirken kadın gözlerini gözlerime inatla dikip "Kaybedersin." dedi ve gitti. Ezra yanıma geldiğinde hâlâ şaşkın bir şekilde kadının ardından bakıyordum. Ezra kadının peşinden gideceği sırada kolundan tutup durdurdum onu.

"Kimdi o kadın ?"

"Çatlağın teki. Bir şeyler söyledi ama hiçbir şey anlamadım. Her neyse, hadi gidelim. Hava karardı kararacak zaten."

Arabay binerken aklım hâlâ o tyuhaf kadındaydı. Kafamı iki yana sallayıp kadını zihnimden silkelerken yola odaklanmaya çalıştım. Ezra radyoya uzanıp radyoyu açarken arabanın içine dolan Bahadır Sağlamın Kördüğüm parçası ile Ezraya baktım.

Bir eli direksiyonda şarkıya yavaşca ritim tutarken diğeri direksiyonu yönetiyordu. Pür dikkat yola bakarken, yan profilden bile ne kadar mükemmel olduğunu düşünüyordum. Düzgün burun yapısı, kirli sakalı, uzun kirpikleri, keskin elmacık kemikleri... Her şeyi ile mükemmel ve bana ait olan adamdı. Arabaya dolan kokusunu derince içime çekip her bir zerremde solurken izlendiğini fark ederek bana döndü.


"Buldun tabi taş gibi kocayı, bak anam bak !" dedi dudaklarında çarpık bir gülüşle. Şaşkınca suratına bakıp ön7me d9nerken dudaklarım arasından bir 'hah!' nidası çıkıvermişti.

"Ne kadar narsist bir kocam var !"

"Bir daha söylesene." dedi gülerek. Kaşlarımı çatıp yüzüne baktım. "Narsist !"

"Onu değil, o son kısımda ki kelimeyi."

Bir süre susup söyledigim cümleyi düşünürken neyi kasttettiğini anlayarak gözlerimi devirdim. Fakat dudaklarımda beliren gülüşle isteğini yerine getirerek "Kocam." dedim.

"Benim kocam !" dedim kahkaha atarken. Ezranın eli elimi kavrarken, dudakları elimin üzerine busesini mühürlemişti.

"Benim kar-"

Bir anda yandan hızla geçen araba ile Ezra kısa bir an arabanın kontrölünü kaybederken, hızla kendini toparlayıp direksiyonu iki eliyle birden kavradı. Çatık kaşlarla önde giden kırmızı arabaya bakarken Ezra sinirle bir şeyler mırıldanmıştı.

"Daracık yolda yaptığı hıza bak şerefsizin." Ezra sinirle söylenirken araba bir anda frene basıp solumuza geçerken sağ tarafımıza girmeye çalışan başka bir araba daha vardı. Kalbim tokmaklarını usul usul duvarlarına vururken korkuyla koltuğa sinmiştim.

"Ne yapmaya çalışıyor bu pezevenkler lan !"

İki araba aynı anda bizi araya alıp sıkıştırmaya çalışırken Ezra gaza yüklenip ikisinin de arasından sıyrılmayı başarmıştı. Sağ taraftaki taşlı toprak yola girmemeye özen gösterirken son sürat gidiyorduk.

"Hira kemerini tak !" Ezra'nın sert sesi ile hemen kemerimi takarken, Ezra'nın bağlamadığını fark etmiştim.

"Ezra sen de tak şu kemeri !" dedim titreyen sesimle. Ezra bir dikiz aynasına bir de iki yanımızdaki aynalara bakıp dururken "Yoldan dikkatimi alamam. Merak etme bir şey olmayacak güzelim."

Korkuyla koltuğa sinerken sağ taraftaki aynadan arkada olup bitenleri izlemeye çalışıyordum. Arabalar bize yetişmiş, hatta hızlarını arttırıp önümüze geçmişlerdi. Bir süre sonra gözden kaybolduklarında derin bir nefes almıştım.

"Şerefsiz orosbu çocukları. Kullanmasını bilmiyorsanız o arabalara göt dayamayacaksınız !" Ezra sinirle küfür ederken derin bir nefes almıştım ki arkamızda beliren bir kamyonun tampona vurması bir olmuştu. Tiz çığlığım arabada yankılanırken Ezra bir küfür savurup gaza asıldığında kamyon da hızını arttırmıştı.

"Hira bu iki serserinin araba yarışı mevzusu değil ! Derhal Ayhan ara !"

Ezranın sözleri dilimi damağımı kuruturken, ellerim titremeye başlamıştı bile. Saf korkuyu damağımda acı bir tatla hissediyordum.

"Hira ! Hadi !" Ezra'nın bağırışı vücudumu elektrik yemişcesine kendine getirirken elimi torpido gözündeki telefona uzatıp hemen tuş kilidini açtım. Rehberde Ayhanın numarasını bulup ararken, arabanın Bluetooth'una bağlı olan telefonun sesi tü arabada yankılanmaya başladı. Telefon sonunda açıldığında Ezra sinire konuşmaya başladı.

"Ayhan ! Derhal babamlara giden dağ yoluna gel. Peşimde birileri var ! Ben onlara yapacağımı bilirdim ama yanımda Hira var ! Derhal dağ yolunun bitişindeki kavşağa gel !"

"Ne ! Kim var peşinde !" Ayhan sinirle bağırırken korkum olabileceği en üst seviyedeydi.

"Bilmiyorum derha-"

"Ezra dikkat et !" çığlığım tüm arabadan yankılanırken her şey aniden olmuştu. Yanımızdan geçip giden iki arabanın son gaz üzerimize doğru gelmesiyle Ezra direksiyonu patika yola kırmış, arkadaki kamyonun manevrasıyle Ezra direksiyon hakimiyetini kaybetmiş ve araba takla atmaya başlamıştı. Zihnimin duvarlarına kara fırçasını suvayan anlar, tozlu raflardan bir bir önüme düşüyordu sanki. Kaç takladan sonra araba ters bir şekilde durmuş ve biz o arabanın altında kalmıştık bilmiyordum fakat zihnimde kalan, hep de kalacak olan görüntü barizdi.

Ezra'nın her yeri kan olmuş, bilinci kapalı bir şekilde hava yastığının üzerinde duran simasıydı. Çığlık atmak istedim. Canım canımdan çıkarcasına bağırmak istiyordum. Ezraya ulaşmak, ona dokunmak istiyordum.

Yapamadım...

Bilincim kapanırken başarabildiğim tek şey ellerini ellerime almak oldu.

Son kez tuttuğumu bilmeden.

***
Heyyo ! Ben geldim. Şu an gerçekten bana sayıp sövdügünüzü biliyorum. Çok çok uzun zamandır bu bölüm bekliyordunuz ve ben yine bir bombayı patlatarak geldim. Kurgunun son demlerindeyiz. Bir iki bölüm sonrası final ! Biliyorum gerçekten istemeyenleriniz var aranızda. Ama her ne kadar bende istemesemde her şeyin bir sonu var. Her neyse şu duygusal konuşmamı kitabı bitirdikten sonra hazırlayacağım kısıma bırakmak istiyorum.

Hepinizi çok seviyorum karanlığımı aydınlatan ışık hüzmelerim...

Dipnot : yeni bölüm ne zaman gelir bilmiyorum. Ne zaman yazabilirsem 🙏❤

BU ARADA 26 OCAK - 2 ŞUBAT TARİHLERİ ARASINDA İZMİRDEYİM ! ❤ karşılaşırsak yanıma gelmekte çekinmeyin lütfen

Continua a leggere

Ti piacerà anche

1M 43K 59
Seni affedersem Namert olayım!.. Bana şiir yaz diyorsun hoş güzel de, peki sen kaç harf edersin. #Güven MAFYA ve AŞK SERİSİ 3... Keşke, her karşılaşm...
43.9K 1.1K 24
Tenim törpülenmiş gibi hissiz, ama teninin yumuşaklığı hafızamda. Kokun az önce yastığından başını kaldırmışçasına taze burnumda. Ve tadı dilimin ucu...
954K 52.4K 40
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
900K 53.9K 70
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...