Karanlığın Şafağı |Şafak Seri...

By BiCeruVar

328K 16.7K 1.6K

(Şafak Serisinin 2. Kitabıdır.) Koyu kızıla boğulmuş bir hikayenin baş kahramanlarının kanınd... More

Tanıtım
Teaser 1
Teaser 2
Bölüm 1 - Kavga
Bölüm 2 - Kaza
Bir Öneri
Bölüm 3 - Hastane
Bölüm 4 - Dönüş
Bölüm 5 - Aile Kalesi
Bölüm 6 - Abiye Destek
Bölüm 7 - Sevgilim
Bölüm 8 - Tibet Bozgunu
Bölüm 9 - Özürler
Bölüm 10 - Hep Destek Tam Destek
Bölüm 11 - Yeniden Doğuş
Bölüm 12 - Sorgu ve Savunma
Bölüm 13 - Panik
Bölüm 14 - Yüksek Gerilim
Bölüm 15 - Sevmeler
Bölüm 16 - Tatil
Bölüm 17 - Gidiş ve Dönüş
Bölüm 18 - İtirafta Devrim
Bölüm 19 - Evlenecek Misin?
Bölüm 20 - Gergin
Bölüm 21 - Acı Görev
Bölüm 22 - Başarı?
Bölüm 23 - Bir Kürek Toprak
Bölüm 24 - Teklif
Bölüm 25 - Belirsiz
Bölüm 26 - Yıkılmaz Duvar
Bölüm 27 - Kaybetmek ve Kazanmak
Bölüm 28 - Derin Sızı
Bölüm 29 - Deprem
Bölüm 30 - Ağır Arıza
Bölüm 31 - Bi Müsade
Bölüm 32 - Tutkun
Bölüm 33 - Zor Zaman
Bölüm 34 - Tehlike Çanları
Bölüm 35 - Alaşağı
Bölüm 36 - Sınav Gibi Sınav
Bölüm 37 - O Tek Kişi
Bölüm 39 - Ulan
Bölüm 40 - Sevmenin Aslı
Bölüm 41 - Sevmiyorum Gitmeni
Bölüm 42 - İfşalayan Gazeteci
Bölüm 43 - Vuslat Nasıl Delirir 101
Bölüm 44 - Kız Verme Krizi
Bölüm 45 - Blöf Bunlar Tibet Bey
Bölüm 46 - Düğün
Bölüm 47 - Yıkıntı
Bölüm 48 - Kalp
Bölüm 49 - Ölümler
FİNAL - Bölüm 50 - Zormuş Yaşam
Yok Mu Benden Size Bir Açıklama...
BUTİMAR

Bölüm 38 - Evlenmeliyiz Artık

4.7K 285 27
By BiCeruVar


Hepinize kocamaaannn merhaba millet. İlk önce geçmiş 30 Ağustos Zafer Bayramımızı Kutlarım. 

Sonra da Kurban bayramımızın mübarek olmasını dileyerek beni bilenlere, kocaman bir sarılma isteyenlere sımsıkı sarılırım. Huzurlu, mutlu, neşeli olsun. Hangi yanınızdan eksilttiyse hayat, o yanınızı örtsün bu bayram. 

Gerçekler vol.1 diyerek şu medyadaki parçanın hastası olduğumu bildiririm. Şanırşer'in bende yeri bir başkadır. Çok rap dinleyen bir insan olmadığım halde delicesine severim ses tonunu. 

Neyse... Bayramları kutlayıp, dip not gibi medyamı da ekledikten sonra taaa ebesinin nikahında bölüm paylaştığım Karanlığın Şafağı adlı hikayeme 38. bölümü de atmış bulunuyorum. 

Bu arada orada kapı gibi Kalbi Kor ve BELDAR adında iki hikaye daha var o tarafları boş bırakmayın derim. Seviliyorsunuz...

En Dip Not: Merak ettiğiniz karakter varsa yorumda belli edin ki bende görsel paylaşabileyim...

'Kaçı yakının veya akrabandı?'

'Tek, sadece tek kişi. Ne oluyor?' Vuslat derince bir nefes alıp sertçe yutkunduğunda bir anda Ateş'in yakalarını avucunda toplayıp şakağına silahı dayadı.

'O tek kişi, annen mi?' sorusuyla beraber adamın kaşları iyice çatılmaya başlamıştı. Şuan toplanan yakası veya sevdiği kadının babasının kafasına namlunun ucunu mermi sürüp yaslaması da sıkıntı değildi. En büyük problem cümleyi doğru duyup duymadığıydı.

'Ne dediğinin farkında mısın sen Vuslat amca? Annem cinayetle ölmedi, kaldı ki nasıl öldüreyim onu, annemden bahsediyoruz, herhangi birinden değil?'

'Tuanna için babanı öldürmeyi göze almıştın Ateş.' Vuslat'ın taviz vermeyen ses tonu ile ailedeki herkesin kaşları çatılsa da Ateş'in mimikleri bir dirhem bile oynamamıştı. Aksine sanki bu suçlama kendi üzerine itham ediliyormuş gibi değilde başka birinden bahsediliyormuşçasına duran bedeninin sertçe çektiği oksijen sayesinde hareket eden göğsü yaşadığını belli etmişti sanki.

'Madem benim yapabileceğim ihtimalini düşündün, madem kendi annesini öldürebilecek kadar psikopat bir manyak olduğumu düşünüyorsun, o zaman nasıl hala evinde ailenin tam ortasındayım Vuslat amca?' tek kaşını usulca kaldırıp sorsa da adam cevap vermeye kalkışmadığı halde Ateş hafifçe elini havalandırıp hazırlanmamış cümleyi susturmuştu.

'Pardon, Kasırga demeliydim öyle değil mi? Sizi dinliyorum, madem suçlu olmama ihtimal dahi veriyorsunuz kızınız neden bana hala 1 kilometreden daha yakın durabiliyor?' adam Tuanna'yı işaret ettiğinde Vuslat derin bir nefes alarak anlamsız anlamsız Ateş'i izleyen kızının hançer gibi saplanan harelerine bakmıştı. Onun gözlerindeki ufacık bir parıltının veya korun nedenini anlardı Vuslat. Tıpkı şimdi ne saçmalıyorsunuz siz der gibi sevdiği adamı incelemesini anladığı gibi anlardı. Ve ne kadar sevdiği adam olsa da Ateş'ten daha çok tanırdı kızını. Durum, mekan, kişi fark etmezdi. Tuanna bir anda rüzgara kapılan saçları gibi aşka kapılmaz veya araştırmadan kendini faili meçhul cinayete kurban edecek bir adama tutunmazdı. Eğer karşısındaki adam omuzları ve başı dik bir şekilde durabiliyorsa, bu eve, mabedine girebilmişse, methi dört yana dağılmış kızının çelik zırhlı duvarını sağladığı güvenle aşabilmişti. Ve Vuslat yaşı kaç olursa olsun çocuklarının hatalar yapacak kadar saf ama her insana güvenmeyecek kadar şeytan olduğunun bilincinde olan babalardandı. Kızının cennetten kopma gözbebeklerinin kendine döndüğünü fark edince saniyeler içinde anlaşmıştı ikisi de, onun ise tek yaptığı hafif tebessümüyle koltuğa oturmak olmuştu.

'Aklanman, gerçeği ortaya çıkarman gerek. Kim yapmış olabilir bunu?' Taner ne babasına, ne kardeşine fırsat vermemişti. Onlar baba kız bir olup anlaşabiliyorlarsa kendi de bir o kadar aralarında dönüp duran bakışmanın şifresini çözebiliyordu.

'Bana nasıl güveniyorsunuz?' Ateş'in ortaya attığı soru sonrası Yiğit bedenini kalktığı koltuğa bırakarak sırıtmıştı anında. Bazen bazı insanlar cidden fazla saf olabiliyorlardı.

'Sana hala tam anlamıyla hiç birimiz güvenmiyoruz Ateş, bizim güvendiğimiz kişi Tuanna ve bunun seninle gram ilgisi yok. Güvenilmen için daha kilometrelerce yol gitmen gerek.'

'Daha önce kimse bu kadar açık sözlü olmamıştı.' Ateş'in aldığı cevap üzerine bozulduğunu belli eden cümlesiyle beraber ailedekiler yarım ağız gülse de Tibet gözlerini kısarak baktı Ateş'e.

'Daha açık sözlü olayım mı?' Ateş'in kafa sallaması hafifçe eğilerek adamın gözlerine direk bakmasını sağladı, sanki her şey bir yana söyleyecekleri dahi adamın nefesini kesebilecekmiş gibi duruyordu bu haliyle.

'Babam enişteme bile 'Kızımı üzme' demiş.' Tibet bile kelimesinin üzerine basarak konuşup göz kırpıp geri çekildiğinde Ateş anlamıştı verilen mesajı. Kayınbiraderi açık açık Yavuz'un yıllardır ailede olduğu halde uyarılmışken kendinin boş geçilmeyeceğinin hatta kat ve kat daha fazlasının yaşatılacağının sinyalini vermişti. Hakları da vardı, belki aynı anneden değildi ama ne olursa olsun Ecrin'i annesinden başkasına hatta babasına dahi bırakmazdı. Öyle ki onun için en güvenli yer cebiyse kardeşini cebinde gezdirmeyi bile düşünürdü Ateş. Kendi böyleyken ailenin ona çektirecekleri de garibine gitmiyordu.

'Sevgilim.' Doğa terasta bir o tarafa bir diğer tarafa yürüyerek telefonla uğraşan Tibet'in haline daha fazla dayanamamıştı. On dakikadır izlendiğinin bile farkında değildi ya da farkındaydı ama tehlike sezmediği için fazla üzerinde durmamıştı. Seslenmesiyle duraksayan adamın çikolata kahvesi gözlerinin ona dönmesiyle gülümsemesini genişleterek birkaç adımda dibinde bitmişti.

'Can bulduğum.' Dakika sapıtmadan ince belini sarıp alnını Doğa'nın alnına yaslayarak bakmıştı nefesini kesen gözlere. Dünya yerinden oynasa zeytuniden pers yeşiline doğru dağılan cennet bahçesinden kopamazdı. Varsın dünyadan kopsun, soluğu dursun, beyni işlevini yitirsindi ama böyle kalsındı işte.

'Sana deli gibi aşığım ve bu hız kesmeden daha da büyüyor.' Az önce kafasını dolduran, kırk tilkinin halay çekmesine neden olan düşünceler bir anda uçup gitmişti işte. Hatta halay başı olan tilkinin elindeki parlak pullu mendilde bir duman misali dağılarak kaybolmuştu. Tibet'in elinde avcunda kalan sinirleneceği veya gerileceği bir damla dahi kalmamıştı. Alnını yasladığı alından çekerek Doğa'nın yanağına burnunu sürterek boynuna kadar ulaştığında belini sardığı tek kolunu sıkılaştırmış hafifçe tuttuğu kolu da kendine çekerek sarılmasını sağlamıştı. Anlık hareketiyle gömülüp kaldığı boyundan çekilmek istemiyordu bu kez de. Doğa'nın en iyi yanı nasıl ki o an olan stresi unutturmaksa en kötü yanı da bir o kadar Tibet'in yelkenleri suya indirip dış dünyayı unutmasını sağlamaktı. Aslında her ikisi de aynı şeydi belki, ama, biri cehenneme, diğeri cennete sebepti.

'Burada kukumav kuşu gibi düşüneceğine aşağı gelip Taner abinin hem paniğini hem heyecanını hem de saf halini izlemelisin.' Doğa bir nebze kafasındakileri dağıtmak için konuştuğunda bu zamana kadar adamın dudaklarından ilk kez çıkmış cümleyle bedeninin irkildiğini hissetmişti. Öyle bir irkilmekti ki sanki bütün parmaklarından kan çekiliyordu ama kara bir deliğe ulaşmışçasına bedeninden de kayboluyor gibiydi. Tek bir noktaya kanın toplanmasından çok öteydi durum, Tibet'in bunu söylemesi, üstelik böylesine duygu yüklü ses tonuyla söylemesi korkutmuştu bütün özgür yanlarını.

'Evlenmeliyiz artık. Ciddiyim, evlenmeliyiz ve baba olmalıyım. Benim adam olmak için buna ihtiyacım var.' Doğa'ya evlenmek uzaktı, evlenmek bir yana, belki onun kabul edilir yanı vardı ama daha bu yaşta anne olmak... İşte o bünyesine göre değildi. Daha dünyaya gözlerini yeni açmışken etrafında olan koruma kalkanını hissetmiş gibi rahat merhaba demişti bu hayata Doğa. Hal böyle iken, o koruma çemberini tam anlamıyla şimdi de kıramamışken anne olup kendi bedeninde taşıyacağı o ruhu kalkanıyla sarıp sarmalayamazdı. Eğer ki ailesi kendini koruyan ellerini üzerinden çeksindi kendini bile koruyamazdı Doğa. Evet asi, başına buyruk, dediğim dedik ve güçlü bir kadındı ama erkek şefkatini görmüştü. Bu bir erkeğin korumasından bin kat daha korumaydı. Şimdi aynı şefkati ufacık bir meleğe nasıl göstermesi istenebilirdi ki?

'Yüreğim.' Mırıldanıp hafifçe geri çekildiğinde Tibet kolları arasında kalmış bedenin gerginliğini hissedip geri çekildi. Terasın kapısına baktığında kimsenin olmadığını görünce kaşları çatılmış karşısındaki can vereceği, bir o kadar da can alacağı bedenin sahibine bakmıştı. Gözlerindeki o tedirginliği görmek istemiyordu hatta görmemiş gibi davranmaya çalışıyordu ama mümkün değildi. Ne gördüyse o aklına kazınır ve içi de tıpkı aklı gibi kendi kendini kazır dururdu.

'Sen evlenmek istemiyorsun?' Sorar hali öylece dursa da bu ikisine göre de sormak değil gördüğünü dillendirerek onay veya ret alma isteğiydi. Dili damağı kurumaya başladığında Doğa'nın gülümseyerek 'Saçmalama, elbette istiyorum.' Deyip boynuna atmasını dilemekten başka çaresi kalmamıştı ama onun da soğumaya başlayan yüzü son kırıntıları da neşterle minik minik doğradı.

'Öyle değil. İstemediğimden değil, sadece...' etrafta gözlerini gezdirip ellerini iki yana açarak doğru açılamayı bulduğuna inandı Doğa.

'Daha çok erken.' Ama bulduğu açıklamanın doğru olması bir yana Tibet'in bir nebze bile normalleşmesini sağlamamıştı.

'Sana aşığım, seni deli gibi seviyorum. Sonsuz saygım ve elini attığın her işe desteğim var. 20'li yaşların ortalarındayız, okulumuz bitti, işimiz var. Neden erken?' gözlerini kısıp kaşlarını çatsa da onun sıkıntılı haline bakarak derin bir nefes almıştı. İstediği kadar erken desindi, şuracıkta sarmaş dolaş halini dahi bozmadan kavgasını bile ederdi ama bırakmayı aklının ucundan geçirmezdi Tibet. Bir kere bırakınca kaçanın pamuk ipliğine bağlı şeyleri hemen çekip kopardığını biliyordu, o yüzdende aralarında kıyamet derecesinde gerilim olsa dahi bırakmayacaktı sardığı beli.

'Şu yüzden. Biz daha ailemizin koruma kalkanından-' bir adım gerilemek için hamle yapsa da Tibet daha çok çekmişti narin bedeni kendine ki bununla sınırlı kalmadan iki yumuşak dokuyu buluşturdu. Dudakları hareketsiz kalmak yerine baskı uygulamaya başladığında kolunu tutan eli otomatikman başak sarısı saçların arasına dalmıştı. Kemikli ellerinin fazla baskı yapıp canını yakmasını engelleme uğruna kendine set koydu Tibet. Eğer ki Doğa'nın ensesine doğru yol bulursa dudaklarını daha çok ruhuna katmak için baskı uygulardı, bu yüzden de sadece hafif esintinin yüzüne getirmeye çalıştığı saçları okşayarak kenara çekmekle yetindi. Kalbinin atışını milyonda bir raddesinde isimlendirebilirdi ama adam sadece hafifçe çekilerek karısı olmasını istediği kadının gözlerini açarak kendine gelmesini beklemeye koyuldu.

'Bunu hissediyor musun umudum? Kalbimizin utanmadan çekinmeden nasıl attığını, nefesimizin nasıl hızlandığını, gözlerimizin nasıl parladığını?'

'Işığım...' Doğa yalvarırcasına mırıldandığında Tibet'in kaşları havalanmış başını sağa sola sallamıştı.

'Bendeki bu sevda oldukça kimsenin korumasına ihtiyacın yok. Sende bu sevda oldukça yedi değil yetmiş yedi millet dursun karşımda yıkılmam ben.' Doğa'nın elini kolundan çekerek avcunun içine aldığında yüzük parmağına dudaklarını bastırmıştı Tibet.

'Senden çok bir şey istemiyorum. O halkayı dahi takmak zorunda değilsin, ruhunun her zerresi beni sevdikten sonra bir halkaya sevdamı bağlayacak değilim ama şu var Doğa-' bu kez elini bırakıp ince badinin altına parmaklarını süzdürerek çıplak karnına dokunduğunda gözleri anında kilitlenmişti olması gereken adrese.

'Bu var işte. Senden iki isteğim var. Biri sevgin biri evlat sevgisi tattırman. Ne sadakatinden şüphem olur ne de sadakatimden şüphe ettiririm ama iki isteğimi yap lütfen.'

'Niye şimdi istiyorsun bunu Tibet? Beni biliyorsun-'

'Seni biliyorum, seni bildiğim için istiyorum. Sana kalsa özgürlüğümüz uğruna önümüzdeki 5-10 yıl boyunca evlenmeyiz. Doğa ben seni seviyorum. Bu seni ne kadar tatmin eder bilmem ama karım olmanı istiyorum. Şuan sakin davrandığıma bakma, evliyken de yaşayabileceğin bir özgürlük varken kararımdan dönmem.' Adamın istediği karşılığı alamamasıyla alevlenmeye başlayan gözleri çatık kaşlarına destek olmuştu. Karşısında bütün aptal sarışın hurafelerini tepe taklak eden bir kadın durduğunun bilincinde biri olarak evlenme isteğinden vazgeçmeyecekti. Doğa'ya düşün biraz bile demeyi planlamıyordu, çünkü düşün derse can bildiği ne yapar eder boyun büküp kabullenmesini sağlardı.

Kadındı Doğa. Çoğu gücü olan ama bunun farkına dahi varması engellenmişlerden değildi. Gücünü, kuvvetini, aklının nasıl hızlı çalıştığını bilen bir ruhu varken kendini küçümsemezdi de. Çünkü ağız dolusu kadındı, ele avuca sığmazdı, daha da önemlisi kendini olduğundan farklı göstermeden dimdik durandı. Sadece bir saat Tibet'e yanıt vermeden önce düşünse onu mutlaka bu fikirden bir süreliğine uzaklaştıracak yolu bulurdu ama karşısında dimdik durup gözlerinin içine kalbindeki sevdayla bakan adamın da aptal olmadığını biliyordu.

Belki de ilk kez beraber büyüdükleri için rahatsız olmuştu Doğa'nın bünyesi. Eğer ki beraber büyümeselerdi Tibet'i şuan kolayca atlatabilir ve çok hızlı bir şekilde adamı fikrinden saniyeler içinde caydırabilirdi ama ne varki Tibet Kasırga, kadınların potansiyeliyle her zaman gurur duymuş ve onları desteklemiş Vuslat Barlas Kasırga'nın çatısı altında büyümüştü. Gözleri tekrar sevdasında boğulmayı kabul ettiği adamın toprak kahvelerini bulduğunda teras kapısının camına tıklanma sesi de iki bedenin kendine gelmesini sağladı. Tibet sakince sımsıkı tuttuğu beli gevşetip ince kemikli parmaklarının narin eli kavramasını sağladığında Çınar'ın gözleri de sırıtarak üzerlerinde dolaştı.

'Dayı, Savaş abi geldi.' Çınar'ın piçimsi gülümsemesinin yanında verdiği yanıtla Tibet az önce neden Doğa'yı bırakmadığını hatırlayarak başını sallamıştı.

'Nerede?' tam merdivenleri işaret etmek üzereyken Tibet hızlıca un çuvalı atar gibi Doğa'yı sırtına attığında yiğeninin büyüyen gözlerine bir tepki vermekten kaçındı. Son basamağa adım atan Savaş'la gözleri çakıştığındaysa yamukça gülümsedi.

'Gel kardeşim ilk önce kız kaçıralım sonra konuşuruz.'

'Ne yapalım!' Doğa olduğu yere atılırken hafifçe attığı çığlıktan sonra şimdiye kadar sessizliğini korumuştu ama Tibet'in az önce kurduğu cümlenin öznesi yüklemine yüklemi bütün kelimelere kafa göz daldığından olsa gerek izlediği sırttan destek alarak doğrulmaya çalışmıştı.

'Belini ağrıtacaksın. Kaçıralım dedim.' Yaptığı ters hareket anında Tibet'in kızgınlığını üzerine atmasına sebep olmuştu. Gözleri şaşkınlıkla büyüyordu ama Tibet'in karşısındaki Savaş'ın halini de görmek istiyordu. Şöyle bir gerçek vardı ki nasıl amcası bir aralar Savaş'ın dayısı Aren'le dostluk kurdularsa iki gençte öyleydi, tabi aynı gelenekle. Zorda iken beraberlerdi onlar. Herkes gibi sadece iyi günde kalalım yanında demezler, aksine ne kadar bela varsa birlikte aşarız nasılsa diyerek yollarına devam ederlerdi. Tabi bu genelde Tibet'in Savaş'ı kurtarması olsa da ikisinin de bu durumdan şikayeti yoktu.

'Bu sefer fena batırdım, acil konuşmamız gerek.' Savaş adamın sırtında duran Doğa'ya rağmen ciddi haline tekrar döndüğünde tek cümleyle adamın sırtındaki bedeni bırakmasını sağlamıştı.

'Takip mi ediliyorsun?' Tibet tek kaşını kaldırıp sorduğunda Savaş başını sağa sola sallayarak aralamıştı dudaklarını.

'Hayır, keşke takip edilsem. Bu, çok lanet bir herifim. Öyle hissediyorum.' Daha da kaşları çatıldı aldığı yanıtla, hayır kıyamet Savaş sayesinde kopuyordu da haberi falan mı olmamıştı acaba.

'Birini mi vurdun demeyeceğim ama ilk cinayetini-'

'Hayır.' Cümlesini dahi yarıda keserek lafı uzatmadığında diğer tarafındaki Çınar'ın sırtına hafif dokunup başıyla Doğa'yı işaret etti adam. Yiğeni hızlıca harekete geçse de sevdiği kadının inadını biliyordu, hele ki kirli işleri düz yola sokmaksa konu Doğa daha da canavarlaşıyordu.

'Gitmeyeceğim Çınar, bırak.' Sırtını destekleyen elden hafifçe çekilip kurtulduğunda Tibet'in gözleri cennet bahçesini bulmuştu.

'Güzel yârim, diğer yarım. Hadi inin Çınar'la aşağı.'

'Hem evlen diyorsun hem benden gizli iş yapıyorsun, inmiyorum.'

'Kardeşim gibi gördüğüm adamın derdini dinleyeceğim sadece.' Tibet kapı gibi duran, daha doğrusu menteşesi yerinden sökülmüş yorgun bir kapı gibi duran Savaş'ı işaret ettiğinde bu kez havalanan kaşlar karşılamıştı.

'O benimde kardeşim.' Aldığı yanıtla beraber hışımla anlatmayı bekleyen bedene dönmüştü bu kez.

'Söyle lan o zaman, ne halt karıştırdın yine!'

'Abi, Doğa ablanın yanında konuşamam bu meseleyi, özel.'

'Yemezler Savaş, kaş göz yaptın değil mi sen? Kendi kendinize iş çevireceksiniz yine.' Doğa atağa kalkıp Tibet'e şüpheli gözlerle baksa da adamın sadece Savaş'a anlat dercesine baş salladığını izlemişti.

'Abi özel alanla ilgili anlatamam Doğa abla varken. Yatağımla alakalı.' Karşısında yıllardır zıvanadan çıkmış şekilde o bar benim bu bar senin diyerek gezen, her hafta kızların koşarak kaçtığı Savaş şimdi kızaran rengiyle konuşmuştu. İşte bu Doğa için kanıttı. Anında boğazını temizlercesine öksürdüğünde dudaklarını ıslatıp Tibet'e dikti bakışlarını kadın.

'O zaman siz keyfinizi bozmayın, ben iniyim aşağı, size de çay gönderiyim.'

'İyi olur güzelim.' Tibet'in onayıyla merdivenleri koşar gibi indi Doğa, ardından bir açıklama beklemeyen Çınar'da indiğinde Savaş'a çenesiyle terastaki koltuğu işaret etmişti.

Önlerine bırakılan çaylarla beraber ikisi de derince soluklandıklarında Tibet yanağını kaşıyarak süzmüştü Savaş'ı. Tamam deli çağı derdi, hakkını da yemezdi Savaş'ın. Hiçbir kıza zorla bir fiziksel dokunuşta bulunmamıştı. Tacizi geçmişti parmağının ucuyla istemeyen bir bedenin omuzuna dahi dokunmazdı bunu biliyordu ama şuan ki hali hayra alamet olmadığı gibi hayır niteliği de taşımıyordu.

'Böyle abi olay. Çıldıracağım. Dayıma anlatsam ortalığı ayağa kaldırıp Hilde'yi korkutur, Adin'e veya Jerfi'ye konuş desem anneme babama naklen yayın yaparlar, Berzah'a anlatsam 'Ne haltı varsa yesin senin suçun yok' der, İlter'le Hatem'e anlatıyım diye düşündüm onlardan da direk Rollas kuruluna bağlanırız.'

'Ne kadar oldu bu olay olalı?'

'27 gün, varlığına tükürdüğüm 27 gün oldu ve Hilde'yi göremiyorum.'

'Aşık mısın sen bu kıza?'

'Değilim aşık falan, şu yaşımda başıma o belaları alamam.' Tibet'in kaşları havalandığında Savaş iplemiyormuş gibi duran haliyel geriye yaslanıp yayılmıştı koltukta.

'Madem değilsin aşık o zaman seni ilgilendirmez ki. En nihayetinde kendi kararları, zorlama yok yani.'

'Sende mi ya.'

'Ne? Bas evini mi diyecektim. Nasıl ki biriyle beraber oluyorsun ve sonra arkanı dönüp gidiyorsun bahsettiğin kişininde buna hakkı var. İlla ki telefonlarına yanıt vermek zorunda değil. Erkeksin diye yatakta bırakılmazsın mı sandın koçum?'

'Abi derdim yatakta bırakılmak değil, o masumdu, ya kendine bir şey yaparsa? Ya şoktaysa?'

'Sen ilk yaptığında şoka girdin mi? Pis pis konuşturma beni. Kız bunu yapmadan önce masumiyet timsali görünecek gözüne sonra ya şoka girip kendine bir şey yaptıysa. Oğlum kusura bakma da aynı konumdayken sen de onun gibiydin.'

'Abi kadınların duyguları çok yo-'

'Kadınların duyguları çok yoğun olmuyor. Kadınlar duygularının çoğunu dışa vuruyor, bizim gibi mallarda onlar güçsüz biz güçlüyüz diye geziyoruz ortada. Senden benden güçlü lan Hilde dediğin kız. Merak ediyorsan adam gibi merak ediyorum, telaşlanıyorum de götürelim Doğa'yı konuşsun görüşsün. Ha yok ben inat ettim, benim başkasına yaptığımı yapıp piç gibi bırakıp kaçtı damarım kalktı gece yanımdaydı sabah yok ondan diyorsan da benden sana hayır gelmez.' Bu kez Tibet rahatlığı ele almıştı. İçten içe ismi geçen Hilde'yi tebrik ediyordu. Yaşattığını yaşatmıştı Savaş'a. Defalarca uyarmasına girme kimsenin günahına edep haya sadece kadında değil kendine gel demesine rağmen dinlememişti. Şimdi de eline düşmüşken it gibi süründürürdü tabi. Ne kadar kötü zaman dostları olsalar da abisi sayılırdı bir yerde, bu civarlarda da ailesi dost olan çocuklar sularını da kanlarını da paylaşacak kadar dost olmaya devam ederlerdi. Savaş'ın dirseklerini kollarına yerleştirip avuç içlerini birleştirmesiyle yola geleceğini anlamıştı Tibet. İçinde kopanında devrileninde ne olduğunu biliyordu, tıpkı bu kızı kendine bağlamak için bir amuda kalkmadığı kaldığını bildiği gibi.

'Sabah yanımda görmek istedim onu. Bu egomla falan alakalı değil, sadece... Biliyorum kızacaksın ama sığınacağı liman olayım istedim. Benden utansın benden çekinsin hatta korksun ama bana sığınsın yine istedim. Ondan önce uyanıp yaşadığı şoku yavaşlatırım diye düşündüm ama düşündüğümden güçlü çıktı. Kıçımda pireler uçuşurken sanki hiçbir bok olmamış gibi kaçarcasına gitmiş. Güvenlik kamerasında sadece odadan çıktığında yüzünü sildiği görünüyor, gram ağlamamış sonrasında.'

'Sadede gel.' Tibet keskin tavrını ortaya koyunca Savaş derince soluklanmıştı.

'O ruhu sert hatunlardan abi, çok güçlü kabul ama bunun ne kadarını kaldırır bilmiyorum. 27 gün önce yaşandı bunlar çıkmadı evden. İki kez kurye geldi, ikisini de geri çevirdi. Geçen pencereden gördüm sanki korkuyor gibiydi, sanki birinin ona sarılmasına ihtiyacı vardı.'

Continue Reading

You'll Also Like

7M 407K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
1.9M 71.8K 59
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
2M 119K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
820K 37.1K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...