Sevdakeder

By limonkokuluyagmur

145K 9K 1.7K

"Partnerini almamda bir sakınca var mı?" Gülümseyerek başını salladıktan sonra yavaşça Oktay'ın kollarının ar... More

Yağmur kalan kadınlar
1/Kendi Halimde
2/Tunaboylu
3/Bu bir yağmur mu?
4/Nilüfer
5/Çiğdem çiçek
6/Sırık
7/Günebakan
8/İzle ve gör.
9/İdil
10/Neon ışıklar
11/Narin su çiçeği
13/Söz ver.
14/Sen çoktan düşmüşsün. (1. Kısım)
14/Sen çoktan düşmüşsün. (2. Kısım)
15/İncelen ışık
16/Nil (1. Kısım)
16/Nil (2. Kısım)
17/Güz geçer.
18/İçimde bir çocuk çığlık çığlığa
19/Bataklıklar ve çiçekler
20/Bir cevabım var mı?
21/Günaydın
22/Sevda değil, ruhumun kumarı bu.
23/Kül bunun kanıtı.
24/Rüzgârgülü

12/Buna tutun.

5.8K 401 58
By limonkokuluyagmur

Bir insan ne kadar kötü dövülürse dövülsün, içeriden ya da dışarıdan, bedeni ya da ruhu ne kadar incinmiş olursa olsun, yaşamı yeniden sevebilir. Yeter ki kafasını hep aynı duvarlara vurmaktan vazgeçsin.

Aslı Erdoğan

***

Kartal, bu anın hayalini kurmaya dahi yeltenmemişti.

Nilüfer tam karşısında; hayır, Nilüfer, uzansa tutabileceği bir mesafede oturmuş, ona bakıyordu. Ellerini, kadına dokunmak için yanıp tutuşan parmak uçlarının sızlamasına neden olacak kadar şiddetli bir şekilde ahşap masanın pürüzlü yüzeyine bastırdı. Sırtında, iki kürek kemiğinin arasında, aslında onu bütün ve bir arada tutması gereken küçük, sıralı kemiklerden oluşan omurga hizası boyunca derin bir çatlak oluşmuş gibi hissediyordu. Nilüfer'e baktıkça genişliyor; parmaklarına, saç diplerine, kirpik uçlarına kadar ulaşıyordu. Beklerim, demişti. İçinde derin bir titreyiş duydu. Kadın, verdiği sözün ne anlama geldiğini bilmeden, derin bir teslimiyet ve Kartal'ın içindeki sızının şiddetini artıran yeşil gözlerindeki incecik ışıkla, onu bekleyeceğini söylemişti.

Kalbi, içinde uzun, dar ve karanlık bir koridor gibi uzayıp duruyordu. Geceyi bir pençe gibi tırnaklayan vahşi bir çığlık da sonsuza uzanan koridor boyunca yankılanıp duruyordu. Kartal'ın içindeki sesler bir türlü kesilmiyordu; bir kara büyü gibi tekrarlanıp duruyordu. Yıldızların yerlerinden, çok köşeli gölgeler düşürdüğü sessizlik, aralarında sürüp giderken derin bir nefes aldı. Kendisinin de bir şeyler söylemesi gerektiğini biliyordu.

Bekleme Nilüfer, demeliydi belki de. Hiçbir şeyden haberin yok.

Çünkü kadın bekleyeceğini söyledikten sonra Kartal, yeryüzünde onu öldürecek başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayacağının farkındaydı. Bunun umudu yeterdi, Kartal umut etmenin insanı öldürebileceğini biliyordu. Nilüfer'in yeşil gözleri ölümcül bir zehir gibi ruhunu dört bir yandan saracak, kavrayacak, kök salıp derinlere inecekti. Sonra adam bulunduğu kuyunun duvarlarını tırnaklamaya başlayacak, bileğindeki zincirleri, ayağındaki prangaları çekiştirecek, ruhundaki kapıları, ağır, asma kilitleri zorlayacak; boşlukta sallanan ince bir ip gibi kadının onu sevebileceği ihtimaline tutunacak ve her şeyin sonunda ipin ucunda küf kokusundan ibaret, koyu bir leke olarak asılı kalacaktı.

Yine de Nilüfer, bunların hepsine değecek kadar güzeldi.

Tam "Nil," diye mırıldandığı sırada bu şekilde seslenmesinin doğru olmadığını düşünerek düzelttiği sırada ikinci bir sesin daha "Nilüfer," dediğini duydu.

Kartal sesin sahibini görmek için başını arkaya çevirdiği sırada Nilüfer çoktan "Levent," diyerek ayaklanmış, durumu toparlayacağını umut ettiği tatlı bir gülümsemeyle kardeşine doğru birkaç adım atmıştı. "Hoş geldin."

Saçlarını nazikçe iterek şakağına küçük bir öpücük kondururken "Nilüfer," diye mırıldanarak bakışlarını doğrudan Kartal'a çevirdi Levent. Adamın akşamın bir vakti, evlerinin bahçesinde ne işi olduğunu merak ediyordu. Bu merakı görünür kılmak istercesine kaşlarını havalandırdığı sırada Nilüfer'in nazik davranmasını anlatmak istercesine beklentiyle irileştirdiği gözlerine tesadüf ederek sıkıntıyla iç çekti. Aynı anda tüm dikkatiyle ona yönelen adama bakarken gönülsüz olduğunu fazlasıyla belli eden sesiyle "Kartal Bey," diye mırıldandı.

Elini tokalaşmak için uzatırken Nilüfer'e kaçamak bir bakış atarak, onu zor durumda bırakmak istemiyordu "Levent," diye karşılık verdi Kartal. "İyi akşamlar. Nasılsın?"

"Iyiyim." Bakışlarını temkinli bir şekilde etrafında gezdirdikten sonra ellerini ceplerine yerleştirerek omuzlarını hafifçe kendine çekti. "Siz?"

"Ben..." Dudakları kararsızca açılıp kapandı. Levent'in sorduğu sorunun ardında asıl, burada ne aradığını öğrenmek istediğini biliyordu. Dişlerini sıkarak yutkunduğu sırada bir cevap arıyormuş gibi bakışlarını bahçenin içinde gezdirdi. Sonunda yeniden önüne döndüğünde Levent'le göz göze gelerek bir şeyler söylemesi gerektiğine karar verdi. Sessizlik dikkat çekici olmaya başlamıştı. "Benim..." Göz ucuyla, tüm tedirginliğiyle Levent'le arasında duran Nilüfer'e baktı. "Nilüfer'e sormam gereken çok önemli bir şey vardı."

"Sabahı bekleyemez miydi?"

Bu sefer cevap, Levent'in beklemediği kadar hızlı ve kesin geldi. "Bekleyemezdi." Söylediğinin doğruluğunu artırmak istercesine başını bir kez yukarıdan aşağı salladıktan sonra genç adamın yeni bir şey söylemesine ya da sormasına fırsat vermeden "Neyse," diye mırıldandı. "Ben artık gitsem iyi olacak. Size iyi geceler." Levent başını sallayarak karşılık verdiği sırada içini kavuran, derin bir istekle Nilüfer'in gözlerine baktı. Nefes alma ihtiyacıyla duraklayarak kızın, içine işleyen gözlerine kapılıp gitmek için kendine kısacık bir an izin verdi. "Yarın sabah görüşürüz."

Ardından arabaya atladığı gibi kontağı çevirdi. Nereye gitmek istediğini bilmiyordu. Bomboş bir kafayla, defalarca geçtiği yolların onu getirdiği yeri fark ettiğinde derin bir nefesle gülümseyerek başını iki yana salladı. Arabayı durdurup aşağı indiğinde bir an ne yapacağına karar veremeden öylece dikilmeyi sürdürdü. Sonunda ileri doğru bir adım atabildiğinde, kapıyla arasındaki mesafeyi hızlı adımlarla kapatarak zile bastı. Salona geçip koltuklardan birine oturduğunda Mine'nin onun için hazırladığı kahveden küçük bir yudum alarak yüzünü buruşturdu. "Bira falan yok muydu?"

Mine, zarif parmaklarının arasında tuttuğu adaçayı dolu fincanda bir yudum alarak Kartal'a ters bir bakış attı. "Buraya kafayı bulmaya mı geldin, Atıf?"

"Hayır," diyerek hızlıca itiraz ettikten sonra kıza kaçamak bir bakış atarak elindeki kupayı bıraktı Kartal. "Konuşmaya geldim."

"Dinliyorum."

Nasıl söyleyeceğini bilemediği için tek nefeste itiraf etti. "Nilüfer'i öptüm."

"Pardon?"

Bu sefer her harfin anlaşılmasını istiyormuş gibi tane tane tekrar etti. "Nilüfer'i, öptüm."

"Atıf..."

Mine'nin sesinde duyduğu bir şey, ruhunu yırtarak ilerlerken kendini savunma ihtiyacıyla hızla araya girdi. "İçinden geldiği gibi davran, diyen sendin."

Genç kız kaşlarını çatarak itiraz etti. "İçinden geldiği gibi konuş dedim, Atıf. Anlamak istediğin gibi anlamışsın."

"Mine..."

"Atıf, niye böyle bir şey yaptın?" Adamın birkaç kez açılıp kapanan dudaklarını takip etti. Elle tutulur bir neden gösteremeyeceğini biliyordu. Kartal duyguları konusunda uzun uzun izahat vermek, nasıl hissettiğini ayrıntılarıyla anlatmak konusunda yeterince başarılı değildi. Hislerini o kadar uzun süre görmezden gelmişti ki artık var olduklarını dahi unutmuştu. Onu yitip bitiren, derin bir suçluluk ve pişmanlık hissetmesine neden olan her şeyi derinlere gömmüştü. Ancak Nilüfer, Atıf ondan, yağmur damlalarından ışık alan bir papatya tarlası diye bahsetmişti, adamın tüm ezberini bozmuş, yaşamına devam etmek için bulduğu tüm yolları elinden almıştı. Kartal'ın sessizliğini muhafaza etmesi üzerine kaşlarını çatarak "Kızın kafasını ne kadar karıştırdığından haberin var mı?" diye çıkıştı.

Kartal gözlerini kapatarak sessizce parmaklarını şakaklarına bastırdı. "Benim de kafam karışık. Yürüyeceğinden emin değilim."

Mine uzanıp insanın derisini, derin sızılarla incelten naif bir sevgiyle elini Kartal'ın dizine yerleştirdi. Adam gözlerini araladığında bakışlarının birbirini bulmasını sağladı. Alnına doğru havalanan kaşları daha çok yalvarıyor, az da olsa şart koşuyor gibiydi. "Ama çabalayacaksın."

Kartal dudağının kıvrımında uçurum olan tekinsiz bir gülüşle başını öne eğdi. "Eninde sonunda nasıl bir adam olduğumu anlayacak."

Genç kadın öne atılıp iki elini de boynuna yerleştirerek Kartal'ın yüzünü kaldırmasını sağladı. Yürek titreten, derin bir inançla bakan gözleri daha çok adamı ikna etmek ister gibiydi. Kartal'ın, yüzünü oluşturan her bir çizgiyi, her bir ayrıntıyı, gözlerindeki rengi çevreleyen her bir hareyi uzun uzun izledikten sonra bir kardeş ama daha çok bir abla, belki de anne şefkatiyle saçlarını okşayarak "Olanlar senin suçun değildi," dedi insanı sarıp sarmalayan yumuşak bir sesle ve ekledi. "Kartal..."

"İdil'e olanları düşünmeyi bırakamıyorum."

"İdil'e olanlar senin hatan değildi."

Kartal çaresizce itiraz etti. "Bana aşıktı."

"Sen de Nilüfer'e aşıksın. Tutunmak için bir şeye ihtiyacın varsa tüm gücünle buna tutun, Atıf. Sen de, Nilüfer'e aşıksın."

***

Merhabalar, uzun zaman oldu, değil mi? Ancak gelebildim. Hala yazdığım bölümden emin değilim ama yazmışken ekleyeyim dedim. (: Kafanızıkarıştırıyorum yoksa sizi merakta mı bırakıyorum, bilmiyorum ama olaylar bir süre daha bu şekilde ilerleyecek. Acaba İdil'e ne oldu? Bence mesele bundan ibaret değil ama okudukça göreceğiz artık. (: Kartal'ı böyle görmeye alışkın değilsiniz sanırım. Mine kim diye soracak olursanız Kartal'ın çok eski bir arkadaşı. Ayrıntıları daha sonra öğreneceğiz. Levent de tam zamanında geldi bence. Tatlı çocuk. (: (: Umarım beğenerek okursunuz.

Kartal bundan sonra Nilüfer'e hep Nil desin, diyenler?

Sevgilerimle. ^_^

***

Atıf Kartal TUNABOYLU

Nilüfer SEVİN

Continue Reading

You'll Also Like

51.9K 713 5
İnanamaz bir şekilde karşımdaki adamı süzdüm. Canlı, sapasağlam bir şekilde karşımda dikiliyordu. "Sen..." Aldığım nefes bana diken gibi batarken şok...
60.7K 5K 6
Hiç kapanmamak üzere açılan yaralar, kanamaz. İz bırakır. Ve o iz sonsuza dek geçmez, Yanı başında kalır.
1M 43K 41
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
110K 8.9K 16
"Abin falan dinlemem. Eğer o odaya gelirsem, sabaha kadar çığlık attırırım sana."