Yavru Vatan Payam: İstiklâl S...

By kahverengiajanda

28.3K 606 493

(WattpadMysteryTR okuma listesinde) O güneşli gün bittiğinde ertesi sabahın bir çıkışı yoktu. Her şey tek bir... More

✨️ GİRİZGÂH ✨️
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm

7. Bölüm

822 41 6
By kahverengiajanda

Çağatay Turan Sezer

Vatanın bana nasıl emanet edildiğini sorgulayan birisiyle ömrü hayatımda ilk defa karşılaşmıştım. Dik başlıydı ve lafını asla esirgemiyordu. Komutanlığımı sorgulamıştı. Sevgiden saygıdan yetmezmiş gibi bir de ahlaktan, edepten bahsetmişti bana. Bu kadının tam bir erkek düşmanı olduğunu ispatlamak istesem kanıt bolluğundan mahkemeye müracaat etmeye bile gerek kalmaz direkt cezasını keserdim. İlk defa bana karşı birinin gözlerinde saf bir öfke ve tiksinti görmüştüm. Ama ilk defa birinde bu denli bir hayâ duygusuna rastlamıştım. O dört tane paketi gördüğümü fark ettiğinde yanaklarındaki allık ve hayâ duygusu beni yerin dibine sokup sokup çıkarmıştı. Gururumdan özür bile dileyememiştim. Onun bana ettiği laflardan sonraysa özre tövbe etmiştim. Bu kadından özür mözür dilemeyecektim fakat bu kadınla uğraşmaya kararlıydım.

Çağlar Komutan'ım bizi bir güzel kalayladıktan sonra Gece artık durumu kurtarmak adına yere eğdiği başını kaldırdı ve tekdüze bir sesle konuştu.

"Komutanım, Zühre'yi time alın!"

Ben özür dileyeceğini düşünürken Gece'nin kurduğu cümleyle gözlerim iri iri açıldı. Ne demişti o az önce? Tim mi? Bu kadını nasıl time alacaktık biz? Gazeteciydi bu kadın. Bu timde ne işi vardı, üstelik asker olamazdı öylece. Kaşlarımı çatarak hafifçe öksürdüğümde Çağlar Komutan'ım kısa bir an bana göz atıp Gece'ye döndü.

"Niye? Sırf Yağmur onunla diye mi? Hastaneden çıkar çıkmaz Yağmur'u biz devralırız. Bu kadını buraya almamız mümkün mü sence Gece?" diye sorunca yüzüm buruştu sinirle. Zühre'yi burada düşünemiyordum bile. Çok uyumsuz duruyordu. Olmazdı işte. Üstelik daha tehlikeli olurdu her şey.

"Komutanım..." diye mırıldandı Gece yorgun bir sesle. "Zühre çoktan bu dosyanın bir parçası halinde. Başında bir bela var, Yağmur'un da buraya kolay kolay alınamayacağını Zühre'nin aldığı tehdit mesajlarından anlamamız çok kolay. Bir değil, iki sivil tehdit altında ve onları tehlikeye atamayız öylece. İfadesini siz de dinlediniz. İki cepheye ayrıldığımızdan bizim bile haberimiz yok. Bizim Yağmur'dan bile haberimiz yoktu bir saat öncesine kadar," diyerek noktayı koyduğunda ne yapmak istediğini anlamıyordum ama garip bir şekilde İrem de ona destek çıkmıştı.

"Komutanım, özür dilerim ancak Gece'ye hak veriyorum. Ben bunu kendime bile yediremiyorum. Bizim gözümüzden kaçamaz böyle şeyler. Çok büyük bir pot kırmışız biz. Nasıl olur da Yağmur'u öldü olarak bize de yuttururlar? Bu işin içinde bir iş var. Zühre de Gece'nin yakın arkadaşı belli ki. Bize dışarıdan destek atabilir. Ben alınması gerektiğini düşünüyorum," dedi kesin bir sesle. Şafak'ın alay edercesine tısladığını işittiğimde Efecan konuşmaya başladı bu sefer de.

"Komutanım, birkaç saattir bilinmeyen numarayı araştırsam da herhangi bir veri bulamadım. İlk defa böyle bir şeyle burun burunayız ve hemen çözülecek gibi de durmuyor. Size saçma gelebilir ancak bu benim önerim. Eğer istersek gayri resmi şartlar altında Zühre bize yardımcı olabilir, elbette ona da sormamız gerek bunu. Üniversite geçmişine göz attığımda suç profili dalında yazdığı makaleleri bulunuyor. Sosyoloji dalında lisans mezunu aynı zamanda. Uzman psikologlarla kurslara da katılıp sertifika almış eğitim hayatında. Bunlar gereksiz bilgiler fakat İrem ve Gece ile aynı fikirdeyim."

Çağlar Komutan'ıma döndüğümde ifadesiz bir şekilde düşüncelere dalmıştı. Efecan'ın o aptal cümleleri biraz olsun onu düşünmeye itmişti belki de. Hatta bu fikre ılımlı bakmaya başlamıştı; fakat bu budalalar anlamıyordu, Zühre bizimle ne yapacaktı ki en fazla? Onu time almaya gerek yoktu. Onu istesek de time alamazdık ki zaten. Burası yolgeçen hanı mıydı?

"Suç profilcisi olsun diyorsun yani..." diye mırıldandığında Efecan aptal aptal kafa salladı. Bir de onaylıyordu! Hiçbiri düşünmüyordu, Zühre sıradan bir sivilken kara kuvvetlerinde ne yapacaktı?

Efecan bilmiş bilmiş gözlüğü düzeltip, "Evet komutanım, önerim bu yönde. Araştırmalarımızda bize yardımcı olabileceğini düşünüyorum," dediğinde Çağlar Komutan'ım derin bir nefes alıp, "Rahatta dinleyin. Oturun," dedi.

Hepimiz ortak alandaki geniş koltuklara ayrı ayrı oturduğumuzda Çağlar Komutan'ım berjere oturdu.

"Şu anki durumumuz ortada. Araştırmalar durağanlaştı ve gizlilik bizim en önemli ilkemiz. Efecan sen bir sözleşme ayarla. Bu kadından Yağmur'u almayacağız. Sanat dahi yaşadığını bilmeyecek bir süre. Önce durup izleyeceğiz birkaç gün. Yağmur kendini topladığında durumu izah edeceğiz. Bu kızın yaşıyor olması bizim en büyük gafletimiz, demek ki dışarıda bir yerde bu kızı bizden sakınanlar ve bizim aklımızla dalga geçenler var. Talebinizi kabul ediyorum ancak sizin talebinizi Zühre'nin de kabul etmesi gerek, Parla onu buraya çağır," dedi Çağlar Komutan'ım.

Sabır dilenerek elimle yüzümü kapatıp şakaklarımı ovalarken kapı açıldı ve içeriye Zühre geldi. Arkama dönüp ona baktığımda çekimser bir ifadeyle bize yaklaşıyordu. Geldi geldi geldi ve en sonunda hemen tepemde durup dikilmeye başladı. Bakışlarımı ondan ayırmadan yüzüne baktığımda yanakları sıcaktan olsa gerek pembeleşmişti. Bir kere daha düşündüm ancak bu kız burada olmazdı. Başına bizimleyken bir şeyler gelme olasılığı çok yüksekti ve buna göz yummak istemiyordum.

"Zühre Hilal Altındağ mı?" dedi Çağlar Komutan'ım. Zühre başımda dikilmeye devam etti.

"Evet. Doğru. Siz?" dedi soğukkanlı bir sesle. Çağlar Komutan'ım yanımdaki boşluğu gösterdi eliyle.

"Çağlar ben. Yarbay Çağlar Tuğra. Mesleğiniz muhabirlik öyle mi?" Zühre adama değişik değişik bakarken yavaşça yanıma oturdu ve çantasını kucağına aldı. Sonra dönüp bir kere bana bakıp tekrar yüzünü Çağlar Komutan'a çevirdi. Diken üzerinde oturur gibiydi ama yüzü asıktı.

"Evet ama ben daha çok gazeteci demeyi doğru buluyorum. Altınözü Medya Grubu'nda çalışıyorum metin yazarı olarak ve siz bana küfür eder gibi muhabir diyorsunuz," dedi ve dudaklarını yaladı. "Ben yazar veya gazeteci demenizi tercih ederim. Buraya haber yapmaya gelmedim, buraya size bilgi vermeye, size yardımcı olmaya geldim," diyerek cümlelerine son verdiğinde başımı iki yana sallayarak önüme döndüm.

Çağlar Komutan o asık suratından asla ödün vermeyerek dik dik Zühre'ye baktı baktı ve en sonunda konuştu.

"Hiç güven vermiyorsunuz..." dediğinde bu Zühre'yi daha çok sinirlendirmişti. Bu kadın baştan aşağıya erkek düşmanı bir feministti. Acaba babasıyla evde ne yapıyordu?

"Size güven verip vermemek umurumda değil desem?" dedi arkasına rahatlıkla yaslanırken. Sinirlendiğini nedense hissedebiliyordum.

Çağlar Komutan'ım sessiz kalırken ben eğilip baktım yüzüne ve nedense cevap veren ben oldum.

"Burası bir askeriye, bir birim Zühre. Güven vermek zorundasın. Yağmur'un sende olduğuna nasıl ikna olalım mesela?" dedim. Zühre en aptal en aşağılayıcı bakışlarını bana gönderip telefonunu çıkardı ve fotoğraf gösterdi bir tane. Telefonunu ona temas etmeden elime aldım nazikçe ve fotoğrafı büyütüp resme dikkatli bir şekilde baktım. Birebir uyum sağlıyordu vesikalık fotoğrafla. Sonra yanımdaki Şafak'a uzattığımda kafa sallamakla yetindi.

"O gece bu kız ne yapıyormuş?" dediğimde Zühre bana bakmadan cevap verdi.

"Bilmiyorum, sadece patlamanın olacağını biliyormuş ve bunu durdurmak için meydanda bağırıp çağırıyormuş ama hiçbir işe yaramadı bu durum. O bomba patladı ve birçok kişi vefat etti. Yağmur kısa süreli bir hafıza kaybı yaşıyor. Doktorlar o yönde bilgi verdiler bana. Ben arkadaşıma söylemeyi de düşünmüyorum," dediğinde gülüşüme engel olamadım. Aklı varsa bahsetmemeliydi çünkü Ozan artık her kimse kafayı yemiş olması muhtemeldi. İntikam hırsı bütün işlerimizi mahvederdi. İnsanı da.

"Ha yani o kafası bir milyon olan Ozancığına sen de güvenmiyorsun. E biz aynı yoldaymışız seninle."

Zühre keskin bakışlarıyla bana döndü bu kez. Her an üzerime atlayıp beni dişleriyle parçalayacak vahşi bir hayvan gibiydi. Evet...

Dişlerini sıka sıka sessizce bana yaklaştı. Merakla ben de ona yaklaştığımda küfreder gibi, "Ben seninle aynı yolda falan değilim. Sen köprü altındasın ben köprü üstündeyim komutan müsveddesi," diyerek benden uzaklaştı ve önüne döndü tekrar. Gözlerimi devirdiğimde Şafak omzumdan dürtüp kulağıma doğru eğildi ve fısıldadı:

"Oğlum kıza ne yaptın sen böyle? Ağzına sıçıyor bildiğin. Sevdim ben bunu he. Olur bundan," dedi keyifli keyifli. Ondan uzaklaşıp omzuna vurdum bir tane.

"Bir şey yapmadım, sadece hoşlandığımı söyledim o kadar." Benim yanıtım da en az Şafak'ın ki kadar fısıltı doluydu. Çağlar Komutan'ım ve Zühre kendi aralarında atışırken Şafak dudak büzdü söylediğime.

"Ciddi olamazsın Çağatay..." diye mırıldandığında omuz silktim çocuk gibi. Ciddi bir hoşlantıdan bahsetmiyordum elbette. Sadece ufak tefek detaylarıyla ilgimi çekmişti o kadar. Şakalaşmıştım ben de, herkesle nasıl şakalaşıyorsam.

"Ben de bir kalp taşıyorum haberin olsun Şafakçığım. Ben bir erkeğim ve o bir kadın... Yani bütün şartları taşıyoruz. Bence o mükemmel!" dedim bütün parmak uçlarımı birleştirip aşağı yukarı sallarken. Şafak balköpüğü gözlerini belerterek bana baktı inanamıyormuşçasına. Dalga geçiyordum elbette.

"Saçmalamasana, ne aşkı ya? İnanmam hayatta! Bu kız sana pas vermez," dediğinde omuz silktim. Pas vermesi pek umurumda değildi açıkçası.

"Vermezse vermesin kızım hoşlanmak yasak mı?" diyerek önüme döndüm. Çağlar Komutan'ımı dinliyormuş gibi kafa sallarken Şafak kurnaz ve hatta çöpçatan bir şekilde mırıldanıp Gece'ye aktarmaya başladı. O sırada Zühre de, "Yağmur eğer gerçekten o güne dair işe yarar bir şeyler hatırlıyorsa bu durumu zaten size bildireceğim ancak bilinmeyen bir numara var. Kontrol sizde değil, onda," diyordu.

İç çektim sessiz sessiz. Bilinmeyen numara hiç hoşuma gitmemişti. Belki de o terör yuvasına ait bir şeydi ki ulaşamıyorduk. Sinyal alsak her şey kolaydı aslında ancak dünyanın her yerinden sinyal almak hiç güzel bir şey değildi.

"Seni time almak istiyoruz zaten, boş ver çok kafa yorma Hilal," dediğimde herkes bir anda sus pus olmuştu. Gözlerimi daldığı yerden çekip yanımdaki kadına baktım. Bana gözlerini kırparak bakıyordu öylece. Sonra Çağlar Komutan'ıma döndüm. Gözleri kısık bir halde daha çok ne yapmaya çalıştığımı çözmek ister gibi bir hali vardı. Diğerlerine de bakıp oturuşumu düzelttim.

"Be-beni neden time alacakmışsınız?" dedi Zühre kekeleyerek kendini gösterirken. Dudak büzüp Efecan'ı gösterdim. Heyecanlanacak bir durum yoktu, bence time alınacağı için korksa daha iyiydi. Burada iyi şeyler olmuyordu ne de olsa.

"Suç profilcisi olarak gelmeni istiyorlar. Bana kalırsa neden ama istiyorlar işte. Hem Yağmur'u bir anda buraya alıp sorgulamak yerine senin aracılığınla doğal bir şekilde sorgulamak daha kolay. Bak bu konuda herkesle aynı fikirdeyiz diye düşünüyorum," deyip herkese parmak gezdirirken Şafak kolumdan dürttü sertçe. Ona döndüm ne var dercesine. Kollarımı bağladım önümde sıkılarak.

"Yağmur başına gelenleri duyduğunda çıldıracak. Zira yaşadıklarını hatırlarsa daha da çıldıracak. Ben ona akrabalarının şehit düştüğünü nasıl söyleyeceğim?" dedi Zühre dertli dertli önüne döndüğünde. Bu kadın çok düşünüyordu. Bıkkın bir şekilde kafamı arkaya yatırıp buna da ben cevap verdim.

"Sanat'la görüştürürüz Hilalciğim, o zaman yani... Sanat kuzeni değil mi bu kızın?" dediğimde Şafak sabrı kalmamış bir şekilde omzuma vurmuştu, Zühre ise donakalmış bir şekilde bana dönmüştü.

"Sen bizi mi sınıyorsun oğlum?" dedi Özgür dişlerinin arasından. Ona dönüp ne oldu dercesine ellerimi kaldırdım havaya.

Doğruldum hafifçe. "Yahu kadını time almıyor muyuz? Sanat'ın yaşadığını da bilmek zorunda. Bizim bildiklerimizi bilmeli yani. Yanlış mı düşünüyorum? Hani Yağmur onda ya..." diye mırıldandığımda Zühre şaşkın bir şekilde önüne dönüp yutkundu. Şakaklarını parmağı ile aşındırırken dudakları kıpırdıyordu ancak hiçbir şey söylemiyordu.

"Çağatay, hayırdır? Aç mı kaldın sen?" diye mırıldandı Gece asabi bir şekilde. Ona surat yapıp tekrar önüme döndüğümde Çağlar Komutan'ım ayaklandı ve Efecan'ın elindeki tableti alarak Zühre'nin başına dikildi.

"Burada bir sözleşme var. İmzaladığınız takdirde gayri resmi şartlar altında sizinle işbirliği yapacağız Zühre Hanım. Bu konu çok ciddi bir konu, ister istemez sizinle iletişim halinde olmak zorundayız. O yüzden bunu el altından resmileştirmekte bir sıkıntı olacağını sanmıyorum. Okuyun lütfen," dediğinde Zühre donakalmış bir şekilde tableti ve kalemi alıp ekrandaki yazıları okumaya başladı. Okuduğunu anlamıyor gibi bir havası vardı.

"İyi de neden bir sözleşme imzalamak zorundayım ben? Niye yani, anlayamadım..." dedi kafasını kaldırmadan.

"Bakın, az önce de söylediğim gibi durumun vahameti çok ciddi boyutlarda. Siz sadece bir sözleşme imzalayacaksınız iki tarafında isteklerini yerine getirecek biçimde ve dosya hakkında bilgilendirileceksiniz. Bu o kadar da resmi bir durum değil. Sadece bir dava dosyasında bize yardım edeceksiniz. Siz şu anda tehdit altındasınız öyle değil mi?" diye sordu Çağlar Komutan tane tane. Zühre kafasını salladı usul usul.

"Teknik olarak bilinmeyen numara ile benim ve Ozan'ın başı belada, evet..."

"Tamam, bilinmeyen numaranın yazdığı mesajları yerine getiren sizsiniz sonuç olarak o sebeple sizinle bir uzlaşma sağlayalım istiyoruz. Yağmur sizinle olacak, normal hayatınıza da devam edeceksiniz. Sadece Yağmur'u gizliden gizliye gözlemlememizde yardımcı olacaksınız. Zamanı geldiğinde elbette onu ailesine teslim edeceğiz ama bahsettiğiniz mesajlar basit mesajlar değil. Şu anda Yağmur'u korumak için bize de ihtiyacınız var."

Zühre sıkıntıyla ekrana tekrar döndü ve kafası karışmış halde şakağını kaşıdı kısa tırnaklarıyla. Sözleşemeye hızlıca göz atıp en sonuna geldiğinde adını gördü ve durdu yine.

"Seni durduran ne?" dedim ciddiyetle. Zühre kafasını kaldırıp bana döndü. Gözlerimiz kesişti o anda. Kahvenin en güzel tonuna bürünen hareleri merak ışıltıları ile parlıyordu bana bakarken.

Gözbebeklerindeki korkuyla, "Ya planlandığı gibi gitmezse?" deyince bedenimi ona çevirip güven vermek istercesine gözlerinin içine baktım. Bunu neden yaptığımı anlayamasam da bize güvenmesini istiyordum. Bu time, bu ekibe, bize... Madem girecekti işin içine güven şarttı. Korkusunu ise yok etmeliydik.

"Sence buradaki insanlar öyle alelade insanlar mı? Biz devletin adamlarıyız Zühre. Devlet için çalışıyoruz. Vatanımız için. Sen de öyle olacaksın. Biraz perde arkasında olacaksın ama o da olacak biraz. Can güvenliğin için," deyip işi biraz şakaya vurduğumda Zühre ilk defa tebessüm etti bana bakarak. O kadar doğal gülümsemişti ki kaşlarımı çattım istemsizce. Böyle gülümseyebilir miydi bir insan?

Tedirginlik içinde titreyen gözbebekleri tekrar tablete döndüğünde ayarlara tıkladı ve derin bir nefes alıp klavyeyi açtı. Toparladım yüz ifademi hemencecik.

"Sadece bir şartım var," diyerek yeni bir madde ekledi oraya. Daha sonra herkese tek tek bakıp sesli bir şekilde okudu. "Ne olursa olsun bütün bilgileri gizli kalmak suretiyle ve herkesten bu durumun gizlenmesi şartı ile aşağıda adı yazan vatandaş suç profili dalında bu time yardımcı olacaktır. Dışarıdaki hayatımın asla etkilenmesine izin vermeyeceğim siz de vermeyeceksiniz." Herkes bu maddeye usul usul kafa salladığında Zühre emin olarak imzasını attı ve tableti Çağlar Komutan'a verdi.

"Sizin burasıyla bir işiniz yok Zühre Hanım. Siz şimdi normal hayatınıza devam edeceksiniz. Bu davada işbirliği sağladığınız için teşekkürler. Detayları sizi Çağatay eve bırakırken anlatacaktır," diyerek arkasını dönünce gururlu bir gülümseme ile göğsümü kabarttım.

Alayla, "Bana kaldın..." diyerek sırıttığımda Zühre yüzüme bile bakmadan ayağa kalkıp Gece'nin yanına gitti. İkisi bir şeyler konuşurken Özgür geldi yanıma. Beni kolumdan çekip bir köşeye sürüklerken gözlerim Zühre'deydi. Hala tedirgindi.

"Hayırdır kardeşim? Ne bu sabahtan beriki tavrın?" diyerek baştan aşağıya beni süzdüğünde Zühre'den gözlerimi kısa bir süreliğine çektim.

"Ne varmış tavrımda?" dedim kaşlarımı çatarak. Özgür gözleriyle Gece ile konuşan Zühre'yi işaret etti.

"Bön bön kıza bakıyorsun oğlum, ayıp lan! Gözüne sahip çık, kadın iyice rahatsız oldu senden zaten. Ters tepmesin işimiz. Bir çıkış kapısı bulmuşuz aylar sonra, o da kapanmasın," diye uyarınca Zühre'deki gözlerimi çekip Özgür'e baktım. Neden böyle bir uyarı yapmıştı ki şimdi? Öyle dik dik bakmamdan rahatsız olsa ağzımın payını verirdi bu kadın zaten. Çekingen birisi değildi.

"Merak etme kardeşim, ters tepmez bu kadın. Alır cevabı yapıştırır ağzının ortasına," diyerek sırtına gülerek vurduğumda Özgür yanından geçip gitmeme izin vermemiş ve kolumdan tutup beni durdurmuştu.

"Ağzının ortasına yapıştırırken uslanırsan anlarım da yanlışlıkla elinden tutmayasın?" dediğinde göz devirdim. Elinden tuttuğumda sanırım bırakmam için bileğimden keserdi ve benimle olan bağını koparırdı. Bana doğru yüzündeki donuk ifadeyle yaklaşan kadına baktım merakla. Yapar mı yapardı.

"Bir savaştayken en önemli kural nedir kardeşim? Sadece savaşı düşünmektir. Düşmanı düşünmektir. Merak etme, ben hala savaştayım." Zühre yanıma geldiğinde Özgür'e asker selamı verip elimle ileriyi gösterdim. "Hanımefendiler önden lütfen," dediğimde Zühre bana ters ters baktı dudağındaki gizlemeye çalıştığı tebessümle.

Özgür, "Yemezler..." diye mırıldandığında öte yandan çocuk azarlar gibi parmak sallamıştı. Önüme dönüp Parla'ya seslendim.

"Parla Hanım, kapıları açar mısınız? Bir ilk geliyor!" diye yükseldiğimde Zühre arkasına dönüp bana baktı merakla.

"İlk derken?"

"İlk defa bir sivil geliyor buraya. İlksin işte," diyerek ilerlemesi için işaret verdim. Parla tek tek kapıları açarken en sonunda çıkış yaptığıma dair parmak izi basıp birimin önündeki arabalardan birine geçtim. Kapısını açtığımda kaşlarını çatarak bana döndü.

"Üç saniyede adam olmadığına göre, adam rolü niye yapıyorsun?" dedi. İnanamıyormuş gibi yüzüne baktım ve dudak büzdüm çocuklar gibi.

"Yapma, iş yerindeyken biraz hadsizimdir ama özümde adamın hasıyımdır!" dediğimde Zühre baygın bir şekilde gözlerini devirip, "Kesin öylesindir..." diye mırıldanarak arabaya bindi. Kapısını dikkatle kapatıp hemen şoför koltuğuna geçtiğimde Zühre kemerini taktı. Vakit epey ilerlemişti. Yanımda uykulu bir şekilde esnerken saate ilişti gözüm. Gece yarısına gelmiştik. Aracın sis sistemini açarak düz yoldan nizamiyeye kadar gittim ve çıkış yaptığımı bildirerek sakinleşmiş halde sisleri izleyen Zühre'ye döndüm. Gözlerindeki uykuya olan hasretini herkes fark edebilirdi. Çok yorgun duruyordu zaten. Benimle yaşadığı aksiyonsa onu zirveye taşımış olmalıydı.

"Ev adresini tarif eder misin?" dediğimde başını salladı uslu uslu. Uslu haliyle de ayrı bir merak uyandırmıştı içimde bu kadın.

"Sisleri açarsan ve sahildeki çevre yoluna girersen sonrası kolay. Evim denize bakıyor," dedi. Anladığımı belli edercesine başımı salladım ve MİLOK'tan hızlıca çıktım. İstediği gibi çevre yoluna gelince sis sistemini kapatıp önünü açtım iyice. Yollar berraklaşırken tek tük sokakta gezen gençlerden başka kimse yoktu artık caddelerde.

"Yüksek binalara kadar git," dedi Zühre eliyle işaret edip. Kafa salladım yalnızca ve dikiz aynasından arkamı kontrol ettim.

"Pasta sever misin?" dedim düz bir sesle. Zühre bana döndüğüne kısa bir an göz attım. Sorduğum soruyu kafasında tartmakla meşguldü.

"Pasta ne alaka şu anda?" deyince aynadan peşimizdeki motorluya baktım. Sabahtan beri peşimizdeydi bu tenha yolda. Ne zamandan beri takipteydi orası da muammaydı.

"Fıstık Pastanesi diye bir pastanem var. Çıkan ürünlerimin tadına bakmanı isterdim. Senin parmakların maharetlidir şimdi," diye geveledim bir şeyler. Zühre henüz hiçbir şey çakmamıştı neyse ki. Sözlerimden ötürü ellerine bakıyordu saf bir şekilde. Gerçekten bu kız bize yardımcı olabilir miydi emin değildim.

"Evime bırak beni, şu sağdan döneceksin. Pastaneyi falan boş ver lütfen," dedi ciddi bir sesle. Daha sonra kısa bir sessizlik oldu. Pastaneye gitme derdim başkaydı zaten ancak Zühre'nin de evine gidemezdim şimdi. Eğer evine gidersem yolu öğrenirdi arkamızdaki şerefsiz. Gitgide biraz daha hızlandığında ben de gaza bastım. Amacı neydi anlayamamıştım. Takip mi istiyordu çatışma mı? Çatışma olmazdı umarım...

"Bu gece uzun bir gece olacak anlaşılan," diye mırıldanıp Zühre'ye döndüğümde nefesini tutmuş bana bakıyordu. Ne yazık ki buraya kadardı. Anlamıştı artık.

Gözlerini kısarak, "Bana arkamızdakinin derdinin biz olmadığını söyler misin?" dedi rica minnet. Öyle çok istemişti ki benden bunları duymayı, aksi gibi söylemek istemiştim fakat anladığı neyse durum oydu.

"Korkma Zühre," dediğimde bağırmaya başladı bir anda.

"Ya bana Zühre deme!"

Şok içinde ona döndüm. "Ne diyim be? Sen de hiçbir şeyi beğenmiyorsun!" diye karşılık verdiğimde telaşla arkasına dönüp baktı.

"Ya! Üf!" diye bağırıp kucağındaki çantasını açtı ve "Polisi arıyorum!" dedi. Elinde bile tutamadığı telefonu hemen alıp arka koltuğa fırlattım. Kriz anında neden böyle aptalca düşünüyordu bu kadın? Askerdim zaten ben. Polis ne alakaydı şu anda? Gururum incinmişti.

"Gururumu kırdın kadın," diyerek direksiyonu kırdım boş yolda ve araba yüz seksen derece döndü. Kolumu Zühre'ye bastırmış savrulmasını engellerken lastik izleri ve Zühre'nin çığlıkları yüzünden sağır olacaktım. Alışık değildi bu aksiyonlara. Tamam bizi de her gün ne olduğu belirsiz motorcular takip etmiyordu ama yine de alışıktık böyle baskınlara.

Motorcu genç tam karşımızda durduğunda derin bir nefes aldım. Halledebilirdim evelallah ama arkasında bir kişi daha vardı anlaşılan. İki kişilerdi.

"Korkma dediysem korkma işte kızım," dedim nefes nefese bir halde. Ona döndüm kısa bir an. Korkudan sadece önüne bakıyordu ve titriyordu. "Yanında ben varım, sana bir şey olmasına izin vermem," diyerek arabaya binerken belimden çıkarıp el freninin altına bıraktığım silahımı aldım.

Ben havalara girmiş, göğsümü kabarta kabarta silahımı doğrultmuşken Zühre kemerini çıkardı yavaşça. Ne yaptığına baktığımda gözlerini motordan ayırmıyor hatta gözünü kırpmıyordu bile korkudan.

"Allah senin iznine bakmıyor beyinsiz!" diye bağırdığında gözlerimi devirip başından tuttuğum gibi kafasını eğdim ve pencereyi açıp silahı ateşledim.

Ͼ

Continue Reading

You'll Also Like

761K 22.6K 24
Sevgiden nefrete dönüşen imkansız bir aşkın hikayesi. "Onlar cehennemi yaşayacak, Aşk cennetin dilinden onlara kalan tek an olarak kalacak, bu aşkın...
108K 1.9K 42
Bolca +18 sahne ve biraz şiddet olacak arkadaşlar ona göre okursanız sevinirim "Bana attığın o tokat'ın karşılığı olmayacak mı sandın hemde tüm sını...
78.2K 3K 69
Beyaz Savaş; yalanlarla gerçeğin, sevgiyle nefretin, ölümle yaşamın, kılıçlarla kalkanların, sessizlikle seslerin, sırlarla açıkların, karanlıkla ışı...
5.4M 24K 6
Kitap olacağı için ilk üç bölüm hariç diğer bölümler yayımdan kaldırılmıştır. Bir güneşe hayrandım bir de onu gölgede bırakan ay yıldızlı bayrağa. Ya...