AĞA [TAMAMLANDI]

By dilanaladag

8.1M 376K 71.2K

"İkimizde biliyoruz ki, er ya da geç benimle evleneceksin. Ve bu zorunluluktan olmayacak!" "Başlangıç: 12 HAZ... More

Ağa │Prolog (GİRİŞ)
bir │ölümün kıyısı│
iki │isteme merasimi│
üç │alışveriş│
dört │ateş│
beş │görünmeyen│
altı │vazgeçmesini de bildim!│
yedi│alyans│
sekiz │İyi geceler, küçüğüm.│
dokuz│Piran kızı│
on│papatya│
on bir│dilhun│
on iki │meczup│
on üç │cansiparane│
on dört │divane│
on altı │cüretkâr│
on yedi │efsunkâr│
on sekiz │lâlüebkem│
on dokuz │Ahu│
yirmi│teklif│
yirmi bir │hun│
yirmi iki │zemheri│
DUYURU
yirmi üç │sukûtuhayal│
yirmi dört │letafet│
yirmi beş │kına│
yirmi altı│ölüm içgüdüleri│
yirmi yedi│lâyemut│
yirmi sekiz │bitti│
yirmi dokuz│yüreklerin bütünleşmesi│
otuz │bir aşk daha│
otuz bir│ömre bedel│
otuz iki │esrarlı│
otuz üç | Mühür |
otuz dört |kan|
otuz beş | alın yazısı |
otuz altı |kayıp|
otuz yedi |kan ve revan|
otuz sekiz |bebek|
otuz dokuz | girift |
Kırk |geçmişin tozlu sırları|
kırk bir │karıştır│
kırk iki |körükle|
kırk üç | tehdit |
kırk dört │hazan │
Kırk beş | can vermeli |
kırk altı | aldatış |
kırk yedi | intikam |
kırk sekiz | Kana kan |
kırk dokuz | bedel |
Elli │ Berfe │
elli bir | Kadın Gücü |
elli iki │Yaban Gülü │
elli üç | kalp atışı |
elli dört | Hazal'ın İntikamı |
KURBAN YAYINDA!
elli beş | birleşme|
elli altı │Muradına Ermek │
Elli yedi | bebeğim|
elli sekiz | Sessizlik |
elli dokuz | F İ N A L |
KANLI BAŞLANGIÇLAR SERİSİ TÜM KİTAPLARI
NEÇIRVAN PİRAN
GECENİN SESSİZLİĞİ - Yeni Kitap

on beş │tarumar│

148K 8.1K 2.5K
By dilanaladag



*tarumar: karmakarışık.

Bölüm normalden çok daha uzun oldu. Bu kısmı kısa tutuyorum derhal okumaya geçebilesin diye. Yorumlar geçen bölümde 200'ü geçmişti, aynısını diliyorum inşallah! Haydi bakalım, bu bölümü beğenecek misiniz acaba? Bence fazlasıyla olaylıydı :D

Hikayenin tanıtım videosunu izlemeyen kalmasın. O da multimediada. Bakmadan geçmeyin ;D

Keyifli okumalar, sağlıkla kalın ♥

Bölüm şarkısı: Yusuf Güney - Sevdaluğun Sarmadı

▬▬▬

B Ö L Ü M 15

  │Tarumar│ 

"Sen," diye soludu damarlarında dolaşan öfkesine mani olamadan. "Dünyanın kendi etrafında döndüğü sanan, bencil, kibirli ve egoistin tekisin Afran Bejindar. Senin için bu kadar kolay değil mi? Kolaydan öte, çocuk oyuncağı. Fakat bilesin diye söylüyorum, ben bir çocuk değilim elime verdiğin şeker ile mutlu olmasını bileyim. Bana verdiklerin, aldıklarının yanında bir hiç Afran Ağa! Bunu sakın unutma. Şimdi git ve kendine oynayacak yeni bir oyuncak bul. Çünkü bunu hırpalamaktan artık oynanamaz hâle getirdin..."

Dudaklarından dökülen sözlerine, gözlerinden taşan yaşları da katıldı. Cümlesini tamamlamasının ardından sertçe yutkundu. Boğazına yapışan sıtmalı kelamları öyle zor tutmuştu ki, aynı Afran Bejindar'ın kendine yaptığı gibi paramparça etmek istememişti onu. Çünkü o kadar gaddar değildi Deran. Karşısındaki adamın şu anki sözleriyle de bir nebze yaralandığını biliyordu ama onarılamayacak şeyler değildi. Onun kendinde bıraktığı gibi onulmaz yaralar gibi değildi en azından...

Söyleyecek sözü yoktu daha da Afran'ın. Evet, yaptıklarını biliyordu. Gurur da duyuyor değildi. Fakat bu kadar zor olmamalıydı, bu kadar acılı olmamalıydı affedilmek. Onu gözleriyle katleden kadın, sözleri ile de pare pare edivermişti bir anda adamı. Sözleri ve gözleri ile her defasında öldürüyordu zaten adamı. Öldürmek ne kelime, ruhunu söküyordu. Öldürmekten beterdi.

Karşı tarafın konuşmayacağını anladığında kapattı telefonu Deran. Ardından telefonu başının yanındaki komidinin üstüne koydu ve yatağa yan bir şekilde uzandı. Bacaklarını iyice karnına doğru çektikten sonra elinin birini başının altına koydu ve gözlerini yumdu. Gözlerini yummasıyla akan yaşları, ağlamaktan uyuyakalana kadar sürdü. Yapılacak bir şey yoktu. Bu dünyada birbirlerinin kaderlerine yazılmamışlardı Deran'a göre. Yanlış zamanda yanlış yerdeydiler. Bunu anlaması gerekiyordu.

***

Güne sakin başlayan Deran, günün ortalarında karşılaştığı çalışanların telaşı ile bir an afalladı. Sebebini sorduğu kızlardan birinden bile yanıt alamaması onu biraz kuşkulandırsa da yine de öğrenmek için çok hevesli görünmemeye çalıştı. Çalışanlardan bir bilgi alamayacağını anladığında da Hazal'ın odasının yolunu tuttu.

Hızla ve çalmadan kapıyı açtığında yatağında oturmuş kitap okuyan Hazal yerinden sıçrayıp ufak çaplı bir çığlık attı. Ardından kapıda ablasını görerek ablasına dehşet dolu gözlerle bakmaya başladı.

"Abla, delirdin mi?" diye sorarken hâlâ korkusunu atlatmış değildi. Ablasının arkasından atlı kovalıyormuş gibi gelişi onu bir hayli korkutup sarsmıştı. Bir süre daha kendine gelemezdi hatta.

"Neler dönüyor Hazal? Konakta bir koşuşturma var ama kızlar hiçbir şey söylemediler. Annem ağızlarını kapamaları için sıkı tembihlemiş."

"Ay abla, ben de bir şey oldu sandım." Diyerek derin bir nefes alan Hazal, konuşmaya devam etti. "Biliyor olsam annemin en sıkı beni tembihleyeceğini bilmiyor musun ablacım?"

"Biliyorum," deyip sahte bir gülümsemeyle Hazal'ın yüzüne baktı. "Ama buna rağmen yine de bana söyleyeceğini de biliyorum." Diyerek omuz silkti. Haklıydı. Annesi ne kadar tembihlerse tembihlesin, Hazal yine de bilmesi gereken bir şey varsa söylerdi.

"Vallahi benimde olan bitenden bir haberim yok. Kahvaltıdan sonra anam odandan çıkma dediydi bana da."

Hazal'ın sözlerinin ardından iyice kuşkulanan Deran, cevabı yalnızca annesinden alabileceğini anladı o an. Fakat burnuna hiçte iyi kokular gelmiyordu. Annesi yine bir işler karıştırmıyorsa, Deran'da hiçbir şey bilmiyordu. Umarım ucu kendisine dokunmuyordur...

Hazal'ı odasında bırakarak bir üst kata çıkmak için aceleyle merdivenlere yöneldi. Tam o sırada merdivenlerden inen ağabeyi Berken "Nereye böyle celalle Xuşkanım*?" diye sordu tam karşısında durarak.

"Anamın yanına gidiyorum ağabey, sen nereye gidiyorsun?" dedi sanki normal bir gün, normal bir andaymışçasına Deran'da. Ağabeyine annesinden şüphelendiğini söylemeyecekti elbette. Afran Bejindar olayında en çok tepki gösteren ağabeyiydi Berken. Bu yüzden tedbiri elden bırakmaması gerektiğini biliyordu.

"İşe gidiyorum Xuşkanım, nereye gideceğim başka?"

"Ne bileyim, belki müstakbel yengemin yanına gidiyorsundur," diyerek ufak bir kahkaha attığında, kardeşinin yeniden güldüğünü gördüğü için sevindi Berken. Normale döndüğünü görmek güzeldi. Biliyordu elbette her şeyin eskisi gibi olmayacağını fakat yine de düzeliyor olduğunu görmek bile yetiyordu onlara. Kardeşi bir hayli hırpalanmış, yorulmuştu. Birkaç ayda ömründen birkaç yıl vermişti sanki.

"Aday adayı bile olmazken mi Xuşkanım? Ah keşke olsaydı da kaçıp kaçıp yanına gitseydim ama şansına küs. Henüz görümce olamıyorsun." Dedikten sonra kocaman sırıttı Berken. Bunun en çok istediği şey olduğunu biliyordu Berken. Birkaç sene önce bile "Evlenin de görümcelik yapayım artık," diye dört ağabeyinin de başlarının etini yemekteydi.

"Hayırlısıyla o da olur ağabey. Ben elbet görümcelik yapacağım." Diyerek kocaman gülümsedikten sonra ağabeyinin yanından ayrıldı. Merdivenleri bitirip annesinin odasına yöneldi. Kapısının önüne geldi. Kapıyı açmadan önce çalmak için biraz öne eğilmesiyle anne ve babasının konuşmasına şahit olarak durdu.

"...Deran'a nasıl söyleyeceğimizi bilmiyorum ama." Diyen annesi, kuşkularında haklı olduğunu anlamasına yetti. Deran'da kendini tanıyorsa, annesinin yaptığı en ufacık saçmalığı artık yanına kâr koymayacağını biliyordu.

"Ben karışmıyorum Kadriye Hanım. Lâkin kızımı zorlar isen, karşında beni bulursun. Gelen ailenin kim olduğu da umurum olmaz. Senin olduğu kadar Hanım Bejindar'ın da akrabaları ayrıca, bir duyulursa neler olacağını düşünmek bile istemiyorum."

Deran, ne akrabasından bahsettiklerini anlamaya çalışırken içerden birinin ayaklandığını işitip hızla geri çekildi. Ardından sanki daha yeni kapının önüne gelmiş gibi yaparak elini kaldırıp kapıya vurdu. Tam o esnada da babası kapıyı açmaktaydı.

"Deran?"

Kızını karşısında gören Hander Ağa, biraz şaşırmıştı. Az önceki konuşmayı işitmemiş olmasını diledikten sonra bunu dilemenin bir anlamı olmadığını fark ederek sıkıntılı bir nefesi içine çekmişti. Ne de olsa öğrenecekti, er ya da geç!

"Ah baba, sende mi buradaydın? Ben de anneme bakmaya gelmiştim." Diyerek az önce hiçbir şey duymamış gibi davrandı Deran. Babası annesinin içeride olduğunu söyleyerek merdivenlere yönelirken de odaya girdi.

Odada annesini göremeyince "Ana?" diye seslendi. Umuyordu ki söyleyecekleri yalan olmazdı annesinin.

"Efendim Deran?" sözlerini duyduktan sonra annesi banyodan çıktı.

"Evde öğleden sonra bir telaş koptu. Kime sorduysam bir şey söylemedi ama ben bir şeyler döndüğünü hissediyorum. Hazal'a da kahvaltıdan sonra ortalıkta dolaşma demişsin. Neler oluyor Allah aşkına evde?"

Tek istediği şey annesinin doğruyu söylemesiydi. Çünkü artık affetmezdi. Bir kere daha kendini kandırdıklarını öğrenir ya da duyarsa, asla affetmezdi. Bunu yapmamalıydılar. Deran'ı artık aptal yerine koymamalıydılar.

"Nerva Aşireti'ni bilir misin?" diye soran annesine anlamaz bir ifade ile baktı. Bilirdi elbette. Riha'nın büyük aşiretlerinden biriydiler. Ayrıca annesinin genç kız iken mensubu olduğu aşiretti bahsettiği.

"Senin ailenin aşireti değil midir ana?" diye soruya soruyla karşılık verdi Deran. Çünkü anlayamıyordu. Olanlara bir anlam yüklemeye çalıştıkça daha bir çıkmaza giriyordu sanki. İyice düğümlenmişti.

"Evet." Dedikten sonra Deran'a yaklaştı Kadriye Hanım. Ardından elini kızının yanağına yerleştirdi ve sakin kalabilmesini diledi. "Onlardan Kânî Nerva gelecek bu akşam."

"Neden gelecek?" diye sormaktan alıkoymadı kendini. Fakat duyacağı cevap, korktuğu şeydi tam olarak.

"Seni oğluna istemeye."

***

Bu işin içinde bir iş olduğunu adı gibi biliyordu Deran. Annesinin baba tarafından kuzeni olurken, Afran'ın özbeöz dayısı olmaktaydı. İşte bu yüzden bu işin içinde bir iş olduğunu adı gibi biliyordu Deran. Kânî Nerva'nın oğlunun peşinde olduğu bir iş...

Annesine bağırıp çağırmak yerine ufacık bir söz edip çıkmıştı odasından. Ufacık sözünün dahi annesinde tesirli bir etki bıraktığını biliyordu. Sözler dudaklarından dökülürken, karşısındakini kırmak için özenle seçilmişti. Deran, bir kez daha hayal kırıklığına uğramıştı annesi tarafından. Değişmeyeceğini de biliyordu Kadriye Piran'ın.

Kânî Nerva'nın evlerine gelmesine müsaade edecekti. Onu istemelerine de ses etmeyecekti. Fakat Kânî Nerva bu konaktan yüzü güler bir vaziyette ayrılamayacaktı. Babasının bu sefer kendi yanında olduğunu biliyordu. Bunu bilmek güç veriyordu Deran'a. O yüzden daha korkusuz, daha cabbardı.

Bir maraz çıkartmadı. Aksine kimse bir şey demeden hazırlanmaya başladı akşam için. Çünkü içinden bir ses, akşama oldukça eğleneceğini söylüyordu. Niye bilmiyordu ama akşam eğleneceğine emindi.

Dolabından çok sevdiği elbiselerinden biri olan beyaz, üstü rengarenk çiçek desenleriyle süslü elbiseyi çıkarttı. Elbisenin belden yukarısı daha sıkı bir formdayken, etek kısmı pileliydi.

Elbisesine sıcak bir gülümseme ile baktıktan sonra üzerine giydi. Aynadaki yansımasına memnun bir ifade ile baktı ve şallarının olduğu çekmeceye doğru yöneldi. Alın kısmı oyalı beyaz şalını alıp saçlarının üzerine örttü. Şalı düşmesin diye de kenarlarına iki tane tel toka iliştirdi. Ardından makyaj yapmak için aynasının önüne oturdu. Güneş yokken kehribara dönen gözlerinin altına sürmesini sürdükten sonra rimeli aldı. Kendinden uzun olan kirpiklerine hafifçe rimeli sürdükten sonra dudak nemlendiricisini de sürüp makyajını tamamladı.

Aynadaki kendine munzur bir gülümseme ile baktıktan sonra alt dudağını ısırdı halinden gayet memnun bir şekilde. Ardından oturduğu tabureden kalktı ve yatağına yöneldi.

Saat normalden hızlı ilerlerken, gelecek olan anı kollar olmuştu Deran. Öyle bir heyecan yer edinmişti ki yüreğinde Deran'ın, olacakları beklerken heyecandan ölmemeyi diliyordu.

Nihayet vakit geldiğinde ve konağın kapısı çalındığında yatağının üzerinde kıpırdandı Deran. Başlıyordu!

Misafirlerin eve buyur edilip salona alınmasının hemen ardından mutfakta çalışan kızlardan biri gelip Deran'ı mutfağa çağırmıştı. Deran ise ilk istendiği zamanın aksine büyük bir keyifle mutfağa inmiş ve kahvelerin hazırlanması gereken anı büyük bir keyif ile beklemeye koyulmuştu.

Dakikalar sonra mutfağa gelen kızlar, misafirler için kahvenin hazırlanabileceğini ve kaç kişi olunduğunu söylemişlerdi. Deran ve çocukluğundan beri tanıdığı kızlardan birkaçı kahveler için kollarını sıvarken, konağın içinde bulunduğu gerilim hissedilmeyecek gibi değildi. Kopacak olan kıyametin habercisiydi adeta bu gerilim...

Kadriye Hanım, geleceklerini söyledikleri an itiraz dahi edememişti Kânî Nerva'ya. Ne kadar inatçı ve dediğim dedik bir adam olduğunu biliyordu. Aralarında olan yaş farkını da göz önünde bulundurarak saygısızlık etmemek için kabul etmek zorunda kalmış ve kocasına söylemişti. Hander Ağa ise kızının cevabını elbette biliyordu. Sorma gereği bile duymamıştı. Misafirleri arayıp "Gelmeyin, biz de size verecek kız yok," demekte olmayacağından sesini çıkartmamıştı. Fakat bu olayın yankılarının Riha'yı sallayacağı kesindi.

Deran hazırlanan kahveleri kızların yardımıyla bir tepsiye yerleştirdikten sonra tuttu salonun yolunu.

Babasının kendisine bir şey sormamasının sebebi açıktı. Cevabını zaten biliyordu. Bu yüzden içinde bir korku yoktu. Fakat yine de tepsiyi tutan ellerinin titrediğinin farkındaydı.

Elindeki tepsiye bakmamaya çalışarak salona girdiğinde kalp atışlarının hızlandığını hissetti. Sabahtan beri rahattı fakat şu an gerildiğini hissediyordu. Özellikle keskin bakışları üzerinde hissettikçe saniyeler geçtikçe iyice geriliyordu.

Derin bir nefes alarak kahveleri dağıtmaya başladı. Sıra en son O'na, Mirhan Nerva'ya geldiğinde hafifçe eğilerek kahvesini uzattı. Birkaç saniyelik gecikmesi nedeniyle şaşıran Deran, büyük bir gaflete düşerek bakışlarını adama kaldırdığı an başından vurulmuşa döndü.

Adamın kelimenin tam anlamıyla kapkara, zifir karası bakışları afallamasına hatta korkmasına sebep olurken gözlerinde gördüğü öfke ve hırs vücudunu titretti. Öyle bir bakıyordu ki gözlerine kendini o an koyun zannetti, karşısındaki adamı da kasap. Yüreği korkuyla tekledi. Bu adamın yapacaklarından çekindiğini fark etti o an. Bakışlarıyla ızdırap verebilen bir adam neler neler yapmazdı ki?

O salondan çıkarken, Kânî Nerva konuşmaya başlamıştı. Mutfağa adım adım ilerlerken nefesini tuttuğunun farkında değildi. Aklında dolanan düşünceleri yakalayamıyordu artık. Az önce karşılaştığı kapkara gözlerin Afran Bejindar'ın zümrüt karası hareleri ile benzerliği onu bir nebze sarsmıştı. Gözlerinde gördüğü duyguların ise aynı oluşu... Miran Nerva acımasız bir insan olarak anılırdı. Acımasız ve gaddar... Bu yüzden Afran ile bakışlarının benzerliği onu sarsmıştı. Acımasızlığı ve gaddarlığı yakıştıramamıştı içten içe Afran'a. Fakat bunu itiraf etmeye lüzum yoktu. Yalnızca birer düşünce olarak kalmalarında da sakınca yoktu.

Mutfağa, aklında onlarca soru ile ilerlemeyi sürdürür iken kapının kırılırcasına yumruklanmasının ardından sertçe bir şeyin çarpma sesini işittiği an avlunun ortasında irkilerek kalakaldı Deran.

Bu aklını kaçırmış olan da kimdi, diye düşündüğü an Deran kapının menteşelerinden sökülürcesine iki yana açılmasıyla ufak bir çığlık koptu dudaklarından. Ardından kapıya baktı.

Geleni görmesiyle bakışlarını gökyüzüne çevirip Allah'tan yardım dilemeye başladı.

Deran'ı avlunun ortasında gördüğü an durulduğunu hissetti Afran. Başta yalnızca onu görmüş olmaktan dolayı oluşan bu durgunluk giderek kırgınlığa dönüştü. Baştan aşağıya Deran'ı süzdüğü vakit, yüreğine ağır bir yük konulmuştu sanki. Üstündeki bembeyaz, baharın çiçeklerinin açmış olduğu elbise öyle bir yakışmıştı ki Deran'a, boğazına bir yumrunun oturduğunu hissetti. O'nun için mi hazırlanmıştı? Oysaki kendi ailesi ile onu istemeye geldiklerinde giydiği bordo elbisesi katmerli bir matemi yansıtır gibiydi. Özenmeyi geç, elinden gelse kovacak gibiydi onları.

Ona içindeki en karanlık zindanları sunan kadın, o şerefsiz için çiçek mi açmıştı?

"Hazırlanmışsın," diye soluduğu esnada salondakilerin tek tek avluya çıktıklarını gördü Afran. "O adi için mi?"

Avluya doluşan insanlar umurunda değildi. Onlarsa şaşkınlıktan pek bir şey söyleyemiyorlardı zaten. Fakat dayısı olacak adama ve onun şerefsiz oğluna da sıra gelecekti. Önce yürek sancısını susturmalıydı.

"Ha... Hayır!" diye bir anda çıkışan Deran, neden adamı kendine inandırmak için can attığını bilmiyordu. Yanlış anlasın istemiyordu. Kesinlikle şu halinden farklı bir anlam çıkarsın istemiyordu.

Deran'ın cevabına tüm kalbiyle inanmayı seçtikten sonra bir adım öne atıldı. Fakat hemen arkasından konağa giren kardeşleri ona mani olabilmek adına bir adım arkasında idiler.

"Kânî Nerva?" diye konuştu bitkin düşmüş bir tonla Afran. "Her seferinde oğlunun pis işlerinin arkasında bulunduğun için aileden dışlanmana rağmen, kalkıp benim müstakbel eşimi istemeye gelmişsin utanmadan. Yetmedi mi şimdiye kadar işittiğin ağır sözler? Ailen tarafından daha ne kadar yok sayılmak istiyorsun?"

"Ağzını topla yeğenim, ben yapmak zorunda kalmak istemiyorum." Diyen adama acıyarak baktı.

"Siz aklınızı kaçırmışsınız. Akrabalar arasında kan davası çıksın mı istiyorsunuz? Ne yaptığınızın farkında mısınız?"

"Senin dediğin iş öyle kolay olmuyor ağacık,"

"Seni öldürürüm Mirhan!" diye öne atılacak oldu Afran fakat Özcan ve Diyar derhal müdahil oldular olaya. Ağabeylerinin Mirhan'ın üzerine atlamasına mani oldular.

"Deneme bile Afran, kanın ellerime bulaşsın istemem!" derken son derece soğukkanlıydı Mirhan. Kendine çizdiği çizgiden asla uzaklaşmıyordu. Onu en son hastaneden çıkarken görmüştü. Orada ant içmişti, gün yüzü görmemesi için elinden geleni yapacağına. Sözünde de duracaktı. İstediği, sevdiği ne var ise elinden alacaktı tamamını. Zamanında aynı onun yaptığı gibi.

"Geçmişin acısını bu aileden çıkartamazsınız! Anladınız mı? Kanımın son damlamasına kadar savaşırım sizinle, o pis ellerini Deran'a süremeyeceksin Mirhan Nerva! Bunu aklından çıkarmayasın!"

"Sen durdun mu Afran?" diye bir kükredi ki Mirhan, tüm Riha adeta şahit oldu sesine. "Karşına geçip yalvardım ulan, yalvardım! Buna rağmen durdun mu?"

"Yine olsa, yine durmazdım. Hele de mutsuz edeceğini adım gibi bilirken, asla durmazdım Mirhan anlıyor musun?"

"Sen çok mu mutlu ettin? Akıl hastanesinde çürüyor ulan kadın!"

Deran, Mirhan'ın sözlerinin ardından titrediğini hissetti. Bahsettiklerinin bir kadın olduğu aşikârdı. Onu şaşırtan bu kadının Yasemin olmasıydı.

"Seni öldürürüm Mirhan!" diye bağıran Afran'ı Mustafa zar zor tutuyordu artık. "Yemin ederim ki öldürürüm! Deran'dan uzak duracaksın. Ona yaklaşmayacaksın. Benim nişanlımdan uzak duracaksın, sok bunu kafana!"

"Artık nişanlı değilsiniz ama Afran Bejindar ve Deran'a talibim."

Afran, boğazından yırtılırcasına kopan hırlamasının duyulmasının ardından kardeşlerinin elinden kurtulup hızla öne atıldı ve saniyeler sonra Mirhan'ın yakasına yapıştı.

Üstüne nasıl bir kuvvetle atladıysa, ikisi birden yere düştü. Tam o anda kadınların dudaklarından dökülen şaşkınlık nidaları, avluyu inletti. Afran, Mirhan'ın yüzünün ortasına bir yumruk attığındaysa şaşkınlık nidaları korku dolu çığlıklara döndü.

Deran derhal başlarında bitip "Durun, kendinize gelin!" diye ikazda bulunsa da ikisi de duyuyor gibi değildi. Engellemeye çalışanlar bile nafileydi. Birbirlerini öldürürcesine hırpalamaktan vazgeçmiyorlardı.

"Durun diyorum size! Kendinize gelin!" diye bağırmaya devam etti Deran fakat yine de fayda etmedi. Piran ailesinin oğulları, Afran'ın kardeşleri, Mirhan'ın erkek kardeşi ne kadar durdurmaya çalışsa da faydası yoktu.

Afran'ın üste çıktığı bir an Mirhan'ın çenesinin yakınlarına attığı yumruk ile Mirhan'ın bayıldığını anlayan Deran korkuyla bağırdıysa da durmadı Afran. Mirhan'ın bayılmış olmasını umursamadan ona vurmaya devam etti.

"Dur artık! Bayıldı, görmüyor musun?"

Durmadı.

"Vurma artık öldüreceksin onu!"

Vurmaya devam etti Deran'ı duymazcasına.

"Afran!" diye bağırdığı ansa, Afran'ın eli havada asılı kaldı.

Nefes nefese durdu. Deran'ın dudaklarından dökülen adını işittiği tüm bedeni kaskatı kesildi. Neye uğradığını şaşırdı. Nevri döndü sanki.

Ve anladı o an Afran, Deran vazgeçebileceği biri değildi artık...

Continue Reading

You'll Also Like

8.2M 232K 48
''Barlas Poyrazoğlu '' Siyahın nasıl daha siyah ve nasıl daha çekici olabileceğini varlığıyla kanıtlayan, güçlü, asi ve sert bir adam. ''Beyza Güçlü'...
23.7K 1.2K 36
"Seni hiç sevmedim, sevmiyorum ve sevmeyeceğim." Aptal kalbim, gerçekleri haykıran zihnime ayak uydurduğunda dizlerimin bağı çözülüvermişti, dengemi...
2.2K 364 33
Frank Ray Londra'nın yeni milyoneri, gizemli adamı. Şehrimin yüz karası. Doğu Yaka'sının lideri. Dışarıdan bakıldığında, size onu bu kadar sığ kelime...
45K 2.2K 14
İki tutsak kalbin hikayesi... Hiç berdel yüzünden annenizin katiliyle evlenmek zorunda kalmışmıydınız? Ben kalmıştım.Berdel uğruna annemin katiliyle...