Karanlığın Şafağı |Şafak Seri...

By BiCeruVar

329K 16.7K 1.6K

(Şafak Serisinin 2. Kitabıdır.) Koyu kızıla boğulmuş bir hikayenin baş kahramanlarının kanınd... More

Tanıtım
Teaser 1
Teaser 2
Bölüm 1 - Kavga
Bölüm 2 - Kaza
Bir Öneri
Bölüm 3 - Hastane
Bölüm 4 - Dönüş
Bölüm 5 - Aile Kalesi
Bölüm 6 - Abiye Destek
Bölüm 7 - Sevgilim
Bölüm 8 - Tibet Bozgunu
Bölüm 9 - Özürler
Bölüm 10 - Hep Destek Tam Destek
Bölüm 11 - Yeniden Doğuş
Bölüm 12 - Sorgu ve Savunma
Bölüm 13 - Panik
Bölüm 14 - Yüksek Gerilim
Bölüm 15 - Sevmeler
Bölüm 16 - Tatil
Bölüm 17 - Gidiş ve Dönüş
Bölüm 18 - İtirafta Devrim
Bölüm 19 - Evlenecek Misin?
Bölüm 20 - Gergin
Bölüm 21 - Acı Görev
Bölüm 22 - Başarı?
Bölüm 23 - Bir Kürek Toprak
Bölüm 24 - Teklif
Bölüm 25 - Belirsiz
Bölüm 26 - Yıkılmaz Duvar
Bölüm 27 - Kaybetmek ve Kazanmak
Bölüm 28 - Derin Sızı
Bölüm 29 - Deprem
Bölüm 30 - Ağır Arıza
Bölüm 31 - Bi Müsade
Bölüm 32 - Tutkun
Bölüm 33 - Zor Zaman
Bölüm 34 - Tehlike Çanları
Bölüm 35 - Alaşağı
Bölüm 37 - O Tek Kişi
Bölüm 38 - Evlenmeliyiz Artık
Bölüm 39 - Ulan
Bölüm 40 - Sevmenin Aslı
Bölüm 41 - Sevmiyorum Gitmeni
Bölüm 42 - İfşalayan Gazeteci
Bölüm 43 - Vuslat Nasıl Delirir 101
Bölüm 44 - Kız Verme Krizi
Bölüm 45 - Blöf Bunlar Tibet Bey
Bölüm 46 - Düğün
Bölüm 47 - Yıkıntı
Bölüm 48 - Kalp
Bölüm 49 - Ölümler
FİNAL - Bölüm 50 - Zormuş Yaşam
Yok Mu Benden Size Bir Açıklama...
BUTİMAR

Bölüm 36 - Sınav Gibi Sınav

4.6K 288 13
By BiCeruVar


İyi akşamlar millet. Yepisyeni bölümle geldim, çok uzun aralar verdikten sonra zamanım varken daha fazla arayı açmayayım istedim. Çok uzatmadan da bölüme geçelim. Hepinize iyi okumalar canlar...


'Peki ya gerçekten o kadın sandığımız gibi otuz yaşında Nerissa Scarlett isminde bir modacı değilse?' Barlas'ın sesiyle hepsi bu kez ona baktığında o da duvara sapladığı gözlerini usulca dayısına çevirmişti. Üst dudağını hafifçe havalanıp histerik tebessümünü gün yüzüne çıkardığında Tibet'de başını sakince salladı.

'Saçma, sırf bizimle başka derdi var diye bu kadar yıl bekler mi?' Çınar'ın sorusundan sonra Ateş derin bir nefes alarak adama dönmüştü.

'Bekler, derdi olan bir kadınsa değil beş sene beş asır zamanı olsun yine bekler. Çünkü kadınlar öldürmeyi değil, uygun anda istediği gibi süründürmeyi sever.' Mırıldanmasıyla beraber Tibet'e dönüp tek kaşını kaldırdığında adamın kafasında bir şeyleri tarttığını görerek susmayı tercih etmişti.

'Benim bu zamana kadar sevgili meselem olmadı, kimin olduysa o çıksın ortaya.' Adamdan sonunda gelen sesle beraber hepsi anında yüzlerinde şaşkın ifadeyi göstermişlerdi. Evet, Tibet'in bu zamana kadar sevgilisi olmamıştı ama peşine düşen çok kadın olmuştu. Onları bu gün başlasalar sıralamaya üç gün sürerdi.

'Saçmalamayın, oyalayıp yıpratmadım hiç birini, bu derece kinlenme-' kapının gürültülüce açılıp kapanmasından sonra Vuslat, Aras, Eymen ve Yiğit sinirlice düşmüşlerdi salonun ortasına.

'Kızlar nerede? Var mı yaralı?' Vuslat hızlıca duvardaki koskoca aile tablosunu indirip arkasındaki yazılım kasasının düğmesine bastığında cd sürücüden çıkan diski alarak salondakileri bir bir kontrol etmişti.

'Kızları odalara gönderdik, Ateş abi vuruldu, kurşun sıyırdı büyükbaba.' Barlas şaşkınlıkla babasını izleyen dayısının konuşmayacağını anlayınca kısaca alt yazı geçmişti ki Vuslat'ın gözleri Ateş'in sakin halini buldu.

'Gel benimle oğlum.' Kimsenin şaşkınlık nidasına izin vermeden üst katı gösterip merdivenlere yöneldiğinde salondakilerin kaşları havalansa da Ateş itiraz etmeden ayaklanarak arkasından ilerlemişti. Adamı takip ettiğinde ise kendisini çalışma odasının ortasında bulmuş ve ardından kapının kapatılma sesini duymuştu.

'Çıkar gömleğini, yarana bir de ben bakayım.' Mırıldanarak masanın üzerindeki bilgisayarı açtığında Ateş'in ortada hiç kıpırdamadan dikilen bedenine usulca bakışlarını çevirdi Vuslat.

'Vuslat amca Emir ilgilendi zaten, iyiyim merak et-'

'Ben bir lafı bir kere söylerim.' İtiraz istemeyen bal köpüğü hareleri adamı tekrar inatla süzüp açılan bilgisayar ekranına çevirmişti. Ateş'de oluşan hareketlenme ile elindeki diski sürücüye yerleştirip adamın yanına ilerleyerek yeni kapatılmış bandajın bir tarafını araladı. Kısaca kontrol edip kenarda duran cam dolabın çekmecesini açtığında eline aldığı kremi adama uzatmıştı.

'Senin gibi adamların dikişi hızlı kurur çabuk atar. Krem sende kalsın, günde bir kez sürsen yeter. Sıyırmış ama saplanma ihtimali olacak çizgiden dönmüş.'

'Doktor-'

'Değilim ama emin ol hiçbir doktor benim gördüğüm kadar kurşun yarası görmemiştir. Emir ve Vedat hariç.'

'Teşekkür ederim.'

'Asıl ben teşekkür ederim. Çocuklarımı yine yalnız bırakmadın.'

'Bırakamam, bu teşekkür gerektirecek bir durum değil.' Ateş mırıldansa da Vuslat omuz silkerek bilgisayarın karşısına oturmuş Ateş'e de koltuğu işaret etmişti ki çalışma odasının kapısına vurulmasıyla açılması bir olmuştu.

'Baba gelebilir miyim?'

'Ateş'e badi getir sonra gelebilirsin.' Tibet baş sallayıp hızlıca odasına yönlendiğinde Ateş itiraz için ağzını açacak olsa da Vuslat'ın ona bakmadan başını sağa sola sallayıp kaşlarını havalandırması yetmişti. Tibet ise dakika sürmeden elinde siyah badiyle odaya girip Ateş'e uzattığında derin bir nefes alarak babasına bakmıştı.

'Kayıtlara bende bakabilir miyim?'

'Hayır.'

'Niye ki?'

'Çünkü bakman gereken bir şey yok.'

'Baba belki-'

'Tibet, evdeki kurşun geçirmez camların sadece mutfakta olduğunu dışarıdan kimse bilemez. Ve beş altı tane keskin nişancıdan mutlaka birisi sizi vurur üstelik ölümcül bir yara bırakır. Ama ne hikmetse keskin nişancılar değil de herhangi bir adam vurdu. Peki, asıl soru. Neden vurduğunuz adamların cesetleri bahçemizde değil?' Vuslat'ın suratındaki sinsi ve alay eden gülümseme belirdiğinde Tibet'in dudakları şaşkınlıkla aralanmıştı. Eliyle usulca Ateş'i gösterse de söyleyecek kelime bulamamış tekrar babasına tekrar Ateş'e bakmış en sonunda anladığını gösteren büyüyen gözleriyle babasına dönmüştü. Üzerine kondurmak istemese de dudaklarını ıslatıp odaklandı gözlerini çoktan ekrana çevirmiş adama.

'Eve sen mi saldırmalarını söyledin?'

'Ben sadece denemesi bedava, Ateş'i test edin dedim. Anlaşılan Yavuz baldızını emanet edeceği adamı ince eleyip sık dokumayı seviyormuş.'

'Eniştem mi yaptı?'

'Teoride ben pratikte enişten.' Tibet ne kadar şaşırırsa şaşırsın söyleyecek bir şey bulamamıştı. Evi başlarına indirmişlerdi resmen. Bu nasıl testti. Üstelik adamı bildiğin vurmuşlardı.

'Baba, adamı vurdu-' içeri giren Yavuz gırtlağına kadar çektiği siyah çeketi aşağı indirip elindeki uzun namluyu dolaba yaslayarak atış eldivenlerini çıkardığında Tibet sıkıntıyla omuzlarını düşürdü.

'Çok derin gelmedi demi?' bakışlarını Ateş'e çevirse de yüzündeki memnun gülümseme Vuslat'ın da keyfini yerine getirmişti. Yavuz bu yüzden hem oğlu hem damadı olmuştu. İşini yaparken ciddi, istediği sonuca ulaştığında ise dalgavari ve memnun tavrı nasıl yetiştiğini bire bir gösteriyordu. Gözünde en büyük oğluydu adam, sağ koluydu, sırtını dayadığı dostuydu, kızının eşiydi, yeri geldi mi sırdaşıydı.

'Yok abi, sıkıntı yok.' Ateş'in verdiği yanıtla Yavuz anında adamın sırtına iki üç kez vurarak fermuarını indirdiği montunu çıkararak derinden bir nefes aldı.

'Geçti mi baba?'

'Geçti.' Vuslat Yavuz'a başıyla da onay verdiğinde usulca koltuğundan da kalkıp ellerini masaya yaslamıştı. Bal köpüğü harelerini ciddileşerek direkt olarak Ateş'in gözlerine diktiğinde genç adamın dik duruşunu bir süre süzüp araladı dudaklarını.

'Bana bak, bu sefer kızımın elinden o silahı aldın, oğlumla abi kardeş gibi yan yana tüm ailemi korudun, asıl ailenin ne olduğunu biliyorsun diye geçtin. Onayımı aldın. Ama sakın sevinme. Eğer bundan sonra ailemi koruduğun kadar kendini korumaz, kızıma sevdiğinin acısını yaşatırsan ve bir kere daha oğlum dediğim adama dikkatsizlikle zarar verecek olursan ellerimle gebertirim seni.' Ateş herhangi bir tepki vermediğinde Vuslat tek kaşını sakince kaldırmıştı.

'Anladın mı beni oğlum?'

'Anladım.'

'Güzel, hadi gidin hepsine doğrusunu anlatında rahat uyku çeksinler.' Yavuz ve Ateş odadan çıkarken Tibet babasına dönerek onu izleyen haline bakmıştı.

'Yengem ve abim nasıl?'

'İyi olmasalar bu oyuna kalkışır mıyım sence koçum?'

'Kalkışmazsın. Peki, bir kereliğe mahsus kimlik tarama sistemini kullanabilir miyim?'

'Ne için?'

'Çok önemli bir şey değil-'

'Önemli olmayan şeyler için yıllarca kafa patlatıp hazırladığımız sistemi yoramazsın.' Vuslat adamın derdini anlatması için kısa kestiğinde Tibet anında omuz silkmişti.


'Nasılsa bulurum.' Anında odadan çıktığında Vuslat ardından ters ters baksa da laf etmemişti peşi sıra. Ne kadar Tibet'e anlattırmaya çalışırsa çalışsın hiçbir yararı olmaz biliyordu. Tibet merdivenleri ikişer ikişer indiğinde salona yeniden toparlanmış ahaliye göz atarak kendini boş bulduğu sandalyeye bırakmıştı.

'Babam yapmış.' Hemen yan sandalyesinde oturan Doğa'ya göz ucuyla baktığında kızın kendi kendine tribe girmiş haline gülümsedi. Adam Vuslat Barlas Kasırga oldu olalı biraz sonra karşı karşıya kalacağı tribi başka bir yerde göremeyecekti.

'Amca!' kızın cırlamasıyla bütün bakışlar merdivenlerden inen Vuslat'a döndüğünde adam gülümsemesini anında göstererek yumuşatmaya çalışmıştı Doğa'nın gergin sinirlerini.

'Gülerek kurtulamazsın. Ne kadar gerildik haberin var mı? Ya gerçekten olsa ve senin planın sanıp geniş geniş davransak? Neden böyle davranıyorsun anlamıyorum, aslında sırf seni değil hiç birinizi anlamıyorum. Çok kasıntı ve kuralcı olmaya başladınız.' Doğa kızgınlığının son cümlesinde bakışlarını babasına çevirdiğinde onun sakince kendini süzdüğünü görerek derin bir nefes almıştı.

'Böyle bir şey mümkün değil.'

'Ne demek mümkün değil. Geniş davranmamız mı? Biliyor musun amca, garip ama bu eve kimsenin saldıramayacağını düşünüyoruz. Saldırılıyor ve bu sen çıkıyorsun. Ya başka birisi bundan haberdar olsa ve senin oyunun sanmamızı sağlasa. Hiç mi aklına gelmedi bu.'

'Doğa sakin ol kızım.' Vuslat kıza bir adım yaklaşsa da o gözlerini hafifçe kısarak başını sağa sola sallamıştı.

'İlk önce sizin kanatlarınız altında kalmamızı istiyorsunuz daha sonra da siz yokken saldırıya uğrayıp bu durumdan nasıl sıyrılacağımızı izliyorsunuz! Bu saçma!'

'Amcana sesini yükseltme.' Eymen kızına müdahale etse de Vuslat problem olmadığını belirtmek istercesine sadece adamın görebileceği gibi işaret parmağını hareket ettirmişti.

'Belki siz sadece öğrettiğiniz ve öğütlediğiniz gibi kendimizi korumayı, güvence altında kalmayı düşündüğümüzü sanabilirsiniz ama böyle bir durumda sizin söylediğiniz gibi olamıyoruz! Kendi adıma konuşuyorum, aklıma ilk gelen bütün adamlar buradayken hastaneye de saldırı düzenlenebilme ihtimaliydi!' kızın bağrışı Vuslat'ın sarılmasıyla son bulduğunda bir anlık sinir boşalmasıyla hıçkırıklara boğulmuştu Doğa. Vuslat ise göğsüne çektiği kızın saçlarını okşamıştı anında.

'Tamam sakin ol. Allah'ın izniyle bize bir şey olmaz kızım.' Vuslat sarılmış destek vermeye çalışırken Doğa her zaman olduğu gibi adamdan yeterince desteği almış ardından geri çekilerek parmak uçlarıyla yanaklarındaki ıslaklığı kurulamıştı.

'Her anımız bir olay olmak zorunda mı? Siz de normal babalar gibi surat asıp daha sonra tanıdıkça sevseniz ya damatlarınızı.'

'Biz Kasırga'yız.' Emir yüzünü buruşturarak yanıtını verse dahi Doğa gözlerini amcaları ve babasında gezdirmiş adamların maalesef bakışlarıyla karşılaşmıştı.

'Yani bu böyle devam edecek öyle mi?'

'Amcasının prensesi, bu aile geleneği artık. Yani bizden de fazla olaysız günler bekleyemezsin.' Vuslat yeniden açıklama yapmaya çalışsa da Doğa göz devirerek koltuğa oturdu.

'Aman değişmeyin, incileriniz dökülür.'

'Doğa, yeter bu kadar kızım, uzatma.'

'Vallahi babacım kusura bakma ama iki gün sonra Tibet'in kafasına silahı dayamış bir Eymen Yıldıray benim de kalp ritmimde sıkıntı çıkarır.'

'Onlar kendi aralarında hallederler hadi gel bana bir kahve yap sen.' Yiğit Doğa'yı kolunun altına aldığı gibi mutfağa yönlendirmişti ki kapıdan içeri girer girmez öbek öbek toplanılmış cam kırıklarıyla adamın gülüşü genişledi.

'Anlaşılan mutfak pek doğru seçim değilmiş, bahçeye çıkmak ister misin?'

'Hayır, kahve yapacağım sana.'

'Asma suratını pamuk prenses, gözümüzün köküsünüz siz. Nasıl verelim bir anda elin oğluna?'

'Elin oğlu?' yüzündeki dehşet içeren bakışla amcasına odaklansa da onun omuz silkmesi ocağa yönlenmesini sağlamıştı.

'İstersek asırlardır tanıyalım söz konusu sizlerseniz, elimizde büyümüş adamlar bile yabancılaşır.'

'Amca, kıskanmanıza lafım yok ama sence de biraz aşırıya kaçmıyor mu?'

'Belki de, peki sence bunu önemsiyor muyuz?' cezveyi ocağa yerleştirip başını sağa sola salladığında derinden bir nefes almayı da ihmal etmemişti.

'Ateş abi yaralandı, Emir zaten daha en başında yara aldı, Tibet'in kolu kesildi. Size de oldu mu bunlar?'

'Yengenle daha tanışmadan fazlaca zarar gördüm. Boşuna şirinem demiyorum ya, hatunu ilk gördüğümde mavi trafik tabelasına kafa attım kızım.'

'Hala çok seviyorsun demi?' Doğa adamın gözlerini süzse de Yiğit arkasındaki tezgaha yaslanarak derin bir nefes almış kollarını göğsünde bağlayarak gülümsemesini gün yüzüne çıkarmıştı.

'Havadaki oksijene olduğu kadar ona ihtiyacım var ve Evrim'le Emir'in ilk baba demelerinde yaşadığım sevginin heyecanın on katını Eylül'ün gözlerine bakınca tekrar yaşıyorum. Ve... Sen sormadan söyleyeyim, evet, siz de öyle seveceksiniz birbirinizi.'

'Tibet'e sen hiç kızmadın. Aras amcam bile kaş çattı bazen ama sevgisine-'

'Kızamam, onun sevgisine kızarsam geçmişimi unuturum Doğa. Tibet'e yapıştırılan çapkın etiketi bir zamanlar benimdi. Gerçi ben gerçekten çapkındım ama olsun konumuz bu değil. Ben ve Taner Tibet'e kızamayız. Çünkü aynı etiketlerle bir arada yaşadık ve aslında kalbinden ne geçtiğini biliyoruz.'

'Birinin ondan yana olmasına ihtiyacı vardı. Teşekkür ederim sarışın top modelim.'

'Yağcı.' gülse de Doğa yanağını hızlıca öpüp kahveyi fincanlara bölüştürmüştü. Sakince tepsiyi eline aldığında eliyle kapıyı işaret edip reverans yapan Yiğit'e daha büyük gülümseyip salona yol alıvermişti. Ne kadar kızsa da bir taraftan bozup bir taraftan yapmayı biliyordu ailesi. Tibet'in dengesizliği de böyleydi. Beş dakika sinirli olup saniyeler geçmeden kahkaha atabilir ve daha sonra tekrar sinirlenebilirdi. Adamlara bir bir kahve servisi yaptığında çatık kaşlarıyla babasına ve Vuslat'a baksa da onların sakin tavırları yerli yerindeydi işte. Kendi kahvesini de alıp kenara oturduğunda adamların bakışları üzerinde olsa da Doğa bir mimik bile oynatmadan gözlerini fincanına dikmişti.

'Tamam. İlişkinize lafım yok ama çokta cıvık olmayın.' Eymen'in bir anda kurduğu cümleyle Doğa'nın bakışları ok fırlatır gibi babasına dönmüştü. Doğru olup olmadığını anlamak istercesine iyice süzmeye çabalasa da Eymen'in buz kütlesine dönüşen bakışları Tibet'i esir aldı anında.

'Ama kızımın boş yere üzdüğünü bir göreyim üzerine düştüğün sehpayı kafana geçiririm.' Anladın mı dercesine tek kaşını kaldırdığında Tibet hızlıca başını sallayarak karşılığını vermişti.

'Görebileceğim yerlerde ve iş ortamında yakın-'

'Yakın olmayacağız. Tavrımıza, halimize hareketimize dikkat edeceğiz, kesinlikle yanlışa yönelmeyeceğiz amca. Emin olabilirsin.'

'Aferin. Eskisi gibi he-'

'Her halta asla atarlanmam, amca bu biraz yalana giriyor da daha az atarlanırım desem? Ve elbette biliyorum sınavım bu kadarla sınırlı değil.' Eymen başını onaylarcasına yeniden salladığında herkes derin bir nefes almıştı. Ne kadar Tibet canı olsa da aile içine dahi kız vermek kolay değildi ve eğer Vuslat şuan sesini çıkarmıyorsa zamanında kızını oğullarıyla bir tuttuğu adama verirken çektirdiği azap yüzündendi. En nihayetinde Yavuz Deniz'i almak uğruna az çekmemişti Vuslat'tan.

Evlat aşkı dedikleri bu olsa gerekti. İnsanoğluna ömrü boyunca yanında olan adamı, elinde büyümüş çocuğu tanımaz ederdi işte. Evlat aşkı başkaydı elbette ama bir de kızsa o evlat daha bir başkaydı herhalde. Genelde o sevgilerini şefkatlerini gösterememek üzerine yoğunlaşmış adamlar kızlarıyla çocuk olabilirlerdi, bu yüzden daha ağır gelirdi zaten. Ömrü hayatı boyunca 30 yaşındaki bir adam elinde çingene pembesi plastik bir bardaktan olmayan bir çayı içiyorsa ve bunu birisi içtiriyorsa elbette başka olacaktı sevgisi de. Annelerinin pohpohlayıp bir kere mutfağa sokmadığı adamlar zamanı geldiğinde gecenin bir vakti sadece iç çekme sayesinde mama hazırlayabiliyorsa, yapana değil yaptırana daha doğrusu yaptıranın sevgisine bakmak lazımdı. Belki bir devir önce için bu örnekler verilmezdi, çünkü büyükler yanında evin direği olarak etiket yapıştırılmış adamlar çocuklarını kucaklarına alıp başlarını dahi okşayamazdı ve bu yüzden de evden gönderirken içinden kopan bin parçayı yutkuna yutkuna gırtlağına dizerdi ama bu günler için geçerli değildi o eskinin yakıştırmaları yapıştırmaları.

Nasıl Vuslat duygularını göstererek küçük bir çocuk gibi küsmeye kadar götürdüyse meseleyi elbette Eymen'de yapardı aynısını. Çünkü gecenin bir vakti kıpırdanmasıyla ağlamasına fırsat vermeden açmıştı gözünü, çünkü her an sağa sola düşecek diye telaş yapsa da yürüsün diye karşısına geçip kollarını açmış ve onun sarsaklayarak gelip boynuna atlamasıyla bir bir dökmüştü gözyaşlarını. Dahası tek bir kelimesiyle gecenin bir yarısı sokağa düşmüşlüğü olmuştu. Eğer ki bu kadar çabuk kabullenebiliyorsa Tibet'i, ki bunun elinde büyümüş adam olmasıyla alakası yoktu, sade ve sadece zamanında ölmeyi göze alarak o ateşin içine daldığı içindi. Tibet'ten emin olduğu içindi. Bir gün ölse dahi abi dediği Vuslat'tan sonra Tibet'in asla ama asla kızını yalnız bırakmayacağını bildiğindendi.

Continue Reading

You'll Also Like

679K 45.4K 35
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
39.7K 870 18
Bakışları geceliğin açıkta bıraktığı tenimde dolanırken ona yaklaştım boynuna doladığım kollarımla ona daha çok çekilip "Özledin mi beni?" diye fısıl...
752K 12.6K 7
Yıllarca aile baskısı gören , aile sevgisinden mahrum kalan Peri. Babasına gelen telefon ile doğumda karıştırıldığını öğrenir. Peki bundan sonra ne o...
60.5K 3.5K 22
☆"Kayla ne biçim isim Rus musun sen?" "Hatırlatma travması var"