Pamuk Prenses Bir Katil

Por oziwuzhere

53.1K 5.9K 2.1K

"Kötü Kalpli Kraliçe öldüyse bile, bu kimin umurunda? Kötü adamlar öldüklerinde çocuklar bile el çırparlar." ... Más

Bölüm1°Bir Varmış, Bir Yokmuş
Bölüm2°Kaptan Kanca
Bölüm4°Sindirella
Bölüm5°Yakışıklı Prens
Bölüm6°Sihirli Orman
Bölüm7°Wonderland
Bölüm8°Rumpelstiltskin
Bölüm9°Kötü Kalpli Kraliçe
Bölüm10°Cüce'nin Baltası
Bölüm11°Katil, Prenses olabilir
Bölüm12°Çay Partisi
Final°Sonsuza Kadar Mutlu Yaşadılar
Final°"Sonsuza Kadar Mutlu Yaşadılar"

Bölüm3°Kırmızı Başlıklı Kız

4.5K 489 163
Por oziwuzhere

Nostalghia - Between The Bars / Can Patlar(Çeviri)

Kasvetli, sisli bir gün. Gök yuvarlanıp giden bulutlarla kaplı ve yağmur çiseliyor. Baharın gökyüzünü kandırıp, havaları ısıtan halinden eser yoktu artık. Rüzgar şiddetli ve acımasızdı. Sevgili dostum Balın ise ona anlattıklarımın bir kanıtı olarak elindeki mektubu okumaktaydı. Mektubu masaya bırakıp yavaşca pencereye döndü.

"Bunu polislere vermeliydin Pera." bakışlarını yağan yağmurdan çekip bana odakladı. "Onlar ne yapacaklarını bilirler en azından."

Filmlerde kanıt saklayan insanlara hep sinir olurum. Ancak şu an bu kağıt ellerine geçerse ve araştırmaya başlarlarsa, işin içinden çıkamayacağımdan da emindim.

Balın'a yanıt veremeden, -Ki her türlü yanıt vermeyecektim. Kafe'nin telefonu çaldı. Tezgah duvarına yapışık olan telefona ilerleyip, aramayı cevapladım.

"İsimsiz Kafe'nin Pera isimli çalışanı ile mi görüşüyorum?" telefondan gelen ses aceleciydi. Ancak uzun cümleler kuramayacak kadar da değildi.

"Ta kendisi!" diyerek tezgahın üzerindeki not kağıdını elime aldım. Telefonun diğer ucundaki ses, kakao temalı siparişini verirken söylediklerini hızla yazıyordum. Adresinden de bahsettikten hemen sonra görüşmemiz son buldu, ve ben Nevra'yı çağırmak için Kafe'den çıktım.

Hemen yan tarafımızda, babaannesi ile yaşayan Nevra'nın camına vurup, sesi duyduğunu umdum. Hala yağmur yağıyordu. Bir süre sonra hareketlenen perdeden onun geldiğini anlamıştım. Kırmızı deri ceketi siyah uzun saçlarına ev sahipliği yaparken beni görmesiyle kıvrılan dudakları aralandı. Sorarcasına "Sipariş?" dedi.

Başımı sallayarak onu onayladım. "Sipariş."

Nevra; küçük tatlı bir evde, babaannesi ile beraber yaşıyordu. Kendisi üniversite öğrencisi olmasına rağmen iş bulma konusunda pek de iyi değildi. Bende o iş bulana kadar kendisini sipariş başı çalıştırıyordum. Sipariş başına aldığı para çok da afilli olmasa da, gün gün gelen sipariş sayısı her şeyi -onun için- daha da kolaylaştırıyordu.

Kendisinin 'KURT' adını verdiği siyah bir motoru vardı, ve motorlardan anlamasam da baya iyi görünüyordu. Ayrıca üzerine yapışmış kırmızı, deri bir ceketi de vardı. Sanırım bu iki nesne onu tanımlıyordu, diyebiliriz.

"Tamamdır kaptan!" iki parmağını alnına değdirerek bir asker selamı çaktı, ve hızla penceresinden uzaklaştı. Kapının kilit sesi duyulduğunda bakışlarımı o yöne çevirdim. Demir kapıyı aralayıp, elindeki kaskla yanıma gelen Nevra'ya baktım. İkimizde Kafe'ye girip yağmurdan kaçtık.

Kırmızı renkli kutulardan birini alıp tezgahın üzerine koydum, ve sipariş kağıdında yazan her şeyi içine doldurup en sonda fiyat ve adres yazılı kağıdı kutunun üzerine bantladım. "Pekala, adres kutunun üzerinde yazıyor." diyerek kutuyu Nevra'ya uzattım.

Kaskını takıp, kutuyu elimden aldı. Yağmuru unutup, kapıdan çıktı ve motoruna binip gözden kayboldu.

"Sıkıldım!" kulağıma fazlasıyla yakın bu çığlıkla olduğum yerde sıçradım. İçim ve dışım arasında bir şeyler olurken sesin sahibinin Balın olduğunu anladım. "Balın!" o anlık bir gaz olsa gerek ki Balın da hemen "Pera!" diye bağırdı.

Ferman'la olduğu kadar Balın'la da böyle garip dengesizliklerim oluyordu. Hala bu kelimeye alışamamıştım fakat yavaş yavaş kabulleniyordum.

"Dengesiz, dengesiz, dengesiz, dengesiz, dengesiz, dengesiz, dengesiz, dengesiz.." derken durdum, sesli konuşuyordum.

Balın'ın tuhaf bakışlarına karşın gülümseyip tezgahtaki yerimi geri aldım. Sanırım Ferman haklıydı. Deliriyordum.

🍎

Kafeterya'nın kapısını kilitleyip, kepenki çektim ve ona da kilit vurdum. Yağmur tüm şiddetiyle yağıyordu ve benim yanımda bir şemsiye bulunmuyordu. Üzerimdeki kabana güvenmekten başka bir şansım yoktu. Anahtarı kabanımın cebine atıp ellerimi sıcak ceplerimden çıkarmadım.

Altı sokak, sadece altı sokak ve sonra sobanın yanında uyuyacaktım. Adımlarımı mı saysam? O zaman yol uzar. Sobanın hayalini mi kursam? O zaman da sabrım azalır. O halde başka bir şeyler düşünmeliyim. Örneğin babam bu kafeteryaya neden bu kadar yatırım yaptı? Neden kafenin mükemmel olmasını istedi? Ya da en üper soru; Neden kafeye bir isim vermedi?

Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar yolcu vardı bu gece sokaklarda. Hepsi yorgun ve dalgındı. Ben ise; Sorular soruyor, cevaplıyor ardından emin olamayıp başka bir cevap veriyordum. Dalgınlığım ve takıntılarım bulaşıcı olmadığı için, tüm dünya şükürlerini sunuyor olmalılardı.

O sırada kafam bir darbe aldı ve darbeye neden olan nesne ayaklarımın ucuna kadar yuvarlandı. Yüzümü buruşturup kafamı ovaladıktan hemen sonra ayaklarımın ucundaki nesneye baktım.

Kafama çarpan, yeşil renkte ki elmadan başka bir şey değildi. Eğilip yerdeki elmayı aldım. Islak olduğundan elmayı kabanıma sürdüm. Yiyeceğimden değil, öylesine. İki avucum arasındaki elmanın nereden geldiğini anlamak için sağıma ve soluma baktım. Sonuç bulamadığımda ise arkamı yokladım.

Elmanın nereden geldiğini bulamayacağımı sanmıştım ancak sokak lambasının biraz gerisinde beliren silüetle donup kalmıştım. Teknik olarak birinin kafasına elma atmassın. Yani o kişide nasıl tepki vereceğini bilemez bariz.

Kendime gelip, bir tepki vermek üzere atıldım. "Bir insan neden başka birinin kafasına elma atar ki?" Her şeyi boş verip yoluma gitmek için dönecektim ki, silüet elindekini ışığa tuttu. Işıkta net görünen elinde bir zarf vardı. Tıpkı benim daha önce kapıda bulduğum zarfa benziyordu. Altın sarısı ve kenarlarında kırmızı işlemeler. O an dank etti. Mektubun sahibiydi bu!

Aramızda beş metreden biraz fazla aralık vardı ve o sanki, yapacağım tek harekette kaçacak gibi görünüyordu. Ve ben onun kaçmasını kesinlikle istemiyordum. Sonuçta bana garip mektuplar yollayıp, kafama elma atan biriyle tanışmak özel bir şeydir. Mektubun ıslanmasını istemez gibi onu cebine attı. Ona doğru yürümeyecektim, aksine gerileyip onu şaşırtacaktım. Kısacası av gibi davranıp, onu avlayacaktım.

Bir iki adım geriledim ve korkmuş yüzümü takındım. Bana doğru gelmedi, ama bu planımın boşa çıkacağı anlamına gelmiyordu. Korkmuş ifademi anında silip, meraklı -Yani gerçek olan- yüzümü gösterdim. Ve o daha ne olduğunu anlayamadan ona doğru koşmaya başladım.

Tahmin ettiğim gibi benden kaçtı. Ama şaşırtmam sayesinde aramızdaki mesafe çok da fazla açılmamıştı. İki metre arkasından koşuyor ve bağırıyordum. "Hey! Bekle!" hayır, bunu söyleyecek kadar aptal değildim. Bir refleks ya da en uygun tepki olacağından dolayı böyle demiştim. Yoksa ben ona 'Bekle' dediğim için bekleyeceğini düşünmüyordum elbette.

Çok da uzun sürmeyen koşuşturmacamızın ardından o, karanlık bir sokakta kayboldu. Onun ardından gidebilirdim, ancak hayal gücüm yine ürpertici kurgular kurup beni durdurdu.

Yani bir düşünün, bir katil olduğunuzu! Kurbanınızı kendinize çekmenin en iyi yolu nedir? Tabii ki içine biraz merak tohumları serpiştirmek. Tıpkı bir oyun gibi. Kurban kendini avcı zannediyor -Tıpkı benim az önce yaptığım gibi - ve BOOM! onu kimsenin göremeyeceği bir yerde, derisini yüzüyorsunuz.

Harika bir zeka oyunu! Tabii "Orada bir katilin olma olasılığı kaçtır ki?" yanlış, benim için her kötü olasılık eşittir. Ancak sadece, 'KÖTÜ OLASILIK' sadece kötü olanlar.

Karanlık olan sokaktan uzaklaşarak evin yoluna çıktım. Kabul etmeliyim ki biraz üzülmüştüm. Hatta hayal kırıklığına bile uğramıştım. Şimdi bu olaydan sonra ben bu mektupların peşini nasıl bırakacaktım ki? Eğer gerçekten bir katilse.. kurbanını gerçekten çok iyi seçmiş idi.

Ayrıldığım yere -Yani silüeti ilk gördüğüm yere bir kere daha bakma gereği duydum. Silüeti gördüğüm sokak lambasının hemen altında bir parlaklık dikkatimi çekti. Sokak lambasının bitişiğinde, belediyenin çöp kutusu ve onun hemen altında sarı bir zarf vardı.

Büyük bir heyecanla zarfı çöpün altından aldım. Tahminimce zarfı buraya daha önceden koymuştu. Yani ben onu görmeden hemen önce zarfı buraya koymuş ve elindeki sahte zarfla da dikkatimi çekmeyi planlamıştı. Zekice..

.

.

.

#Şimdi gidip Yorekok izlemeliyim.#

Seguir leyendo

También te gustarán

TUTSAK Por Elsa

Misterio / Suspenso

67.3K 2.4K 36
"Ben; kışı yaşadığım bir akşam beni yakan rüzgarı da çok iyi tanıyorum, bir cehennem akşamı beni üşüten alevleri de"
641K 22K 23
Sevgiden nefrete dönüşen imkansız bir aşkın hikayesi. "Onlar cehennemi yaşayacak, Aşk cennetin dilinden onlara kalan tek an olarak kalacak, bu aşkın...
17.1K 1.5K 17
Buket Ayaz, Kraliçe takma adıyla popüler olmuş bir yazardır. Türkiye'nin en başarılı yazarları arasında parmakla gösterilir. İşinde başarılı olmayı k...
Prygton Por Burak

Ciencia Ficción

181K 8.9K 48
Amerika hükümeti ülkenin en iyi bilim adamlarını ve cerrahlarını toplayarak bir deney başlatılar. Deneyin amacı, bir ilaç yardımıyla, deneklerin beyi...