Little Red Tail | vkook

By artaemis

17.5K 1.7K 1.1K

"Ah ne saçmalıyorsun, senin için gönderildim ben." Kaşlarımı çatmadan edememiştim. "B-benim için mi? Sen kims... More

1 ► Little Forest and Orange Eyes ◄
2 ► Beautiful Foxy ◄

3 ► Waller and First Day ◄

4.6K 569 463
By artaemis


Yurda girdiğimizde yoongi ve jimin çoktan odayı terk etmişlerdi, açıklama yapmamanın mutluluğuyla çantamı yere bıraktım.

Kızıl saçlı çocuk ise odaya girer girmez hızla etrafı kurcalamaya başlamıştı, eşyalarımı falan kokluyordu ve bu biraz...garipti.

Topallayarak çalışma masasının önünde durdu ve kağıdı kaldırırken yüzüne bir sırıtış yayıldı.
"Aha! Bu benim." Resimdeki tilkiyi gösterirken onu onayladım.

Yoongi'nin yatağının üzerine oturduğunda telaşla ayağa kalktım ve onu kaldırdım.
"Orası yoongi'nin yatağı olmaz, tüy falan dökersen onun dilinden asla kurtulamam."

Tae kaşlarını kaldırmış şaşkın şaşkın bana baktıktan sonra karşılıklı olan yataklardan benimkine oturmuş ve somurtmuştu.
"Tüy falan dökmem ben."

Odada yalnız olduğumuz için saçlarının arasına kulaklarımı saklamıyordu ama kuyruğunu yok etmişti.

Banyodan merhem ve sargı bezi alıp yatakta oturan kızıl saçlının yanına koydum.
"Ayak bileğin için, pek iyi görünmüyor." Dedim
Merheme ve sargı bezine bön bön bakıp, merhemi ayağına sürmüştü.

"Ah tanrım!! Lanet sokak köpekleri."

Mutfakta saatin geç olmasını dikkate almadan sandiviç hazırlıyordum, çünkü yoongi sağolsun açtım.

"Sokak köpekleriyle ne işin vardı ki?"

Bana düz bir ifadeyle bakıp 'cidden mi' bakışını atmıştı.
"Birini ayartmaya çalışıyordum, inanır mısın? Beni ısırıverdi."

Benimle dalga geçtiğini anladığımda bakışlarımı ondan çekip sandiviç'i yapmaya koyuldum.

"Senin yanına gelmeye çalışırken oldu." Demişti bir süre sonra, anlamıyordum neden beni bulması ve benim yanımda kalması gerekiyordu?

Herşey o kadar saçmaydı ki, başımda yeterince dert varken bir başkasını istemiyordum.

"Jungkook? Ben bunu yapamadım sanırım." Ellerimi yıkayıp onun yanına gittiğimde sargıyı bileğine olabilicek en rastgele şekilde sarmıştı.

Sargı bezini açtım ve yavaşça düzgün bir şekilde ince bileğine sardım, tutturunca da tamam olmuştu.

Kulaklarını hafifçe oynatıp ayak bileğine baktı bir süre ve teşekkür etti.

Geri sönüp sandiviçleri aldım ve önümüze koydum.
Burnunu birkaç kez kırıştırıp kulaklarını oynattıktan sonra sandiviç'i eline alıp yemeye başladı.

"Biliyor musun, hala gerçek olduğuna inanamıyorum, bir çeşit kostüm gibi geliyor."

Gözlerini devirmesine şahit olmuştum.
"Bana da gerçek gibi gelmiyor, tanrım bu ne tür bir yiyecek?"
Hoşlantısız bir ifade ile ezilmiş patlicanı ekmeğin arasından çıkarıp koklamıştı.

Bir insan gibi koklamıyordu, koklarken burnu aynı hayvanların bir şeyi koklarken yaptığı gibi oynuyordu minikçe.

Bir süre onu izleyip derin bir nefes vermiş, sandiviçimi bitirip tabağı kenara koyup dikleşmiştim oturduğum yerde.

"Bana olayları tam olarak açıklar mısın? Hala neden birbirimize 'bağlı' olduğumuzu anlatmadın."

Ağzı doluyken konuşmaya başlamıştı.
"Ne kadar şanssız olduğunu ikimiz de biliyoruz, e ben de şans tilkisiyim. Senin için gönderildim, hayatını düzene sokacağım ve sana yardım edeceğim! Tanrım iyilik meleği gibiyim."

Son kısmı ağzının içinde geveleyip saçını geriye atarken söylemişti.

Gülüp ellerimi havaya kaldırdım ve büyü yapar bir hal aldım.
"Yarı insan...yarı tilki olma dışında büyü de mi yapıyorsun ki?"

Kaşlarını çatıp kafasını iki yana salladı.
"Ben yanındayken sakar olamazsın, büyüye gerek yok."

Ah demek öyleydi.
En azından üniversiteye gidebilecektim o halde.

"İşaretin ne alemde?" Sandiviçin son lokmasını ağzına atıp tabağı yanındaki masaya koymuştu.

Kaşlarımı çatıp suratına bir süre baktım.
"Ne işareti?"

Elini yüzüne hafifçe çarpıp derin bir nefes aldı.
Daha sonra tekrar bana dönmüştü, parmağıyla kolunun iç kısmını gösterdi.

"Hani işaret var ya! Tanrım hiç merak edip bakmadın mı?"

Anlamamış bir ifadeyle bakışlarımı koluma indirdim ve hırkamın kolunu yukarı sıyırdım.
Gözlerime inanamazken bunu nasıl fark etmediğimi düşünüyordum.

Kolumun içinde, birkaç gündür kaşınan yerde parıldayan bir tilki sembolü vardı.
Parmağımı sertçe üzerinde gezdirip kaydırdım, elime hiçbir şey gelmemişti.

"O asla silinmez, ancak ben ölürsem ya da sen ölürsen siyaha dönüşür."

Hala şaşkındım, bütün bu olan bitenin benim başıma gelmesi çok anormal geliyordu.

Ben bön bön koluma ve dövme benzeri şeye bakarken tekrar konuşmasına devam etti, ayağa kalkıp karşıma kadar gelmişti.

"Ancak ben bir şans ruhuyum, bu şekilde bir sürü ruh var. Biz insanlardan çok daha fazla yaşıyoruz, senden önce bağlı olduğum 3 kişinin ölümüne tanık oldum, büyük ihtimal seninkine de eşlik edeceğim, sonra belki bir kişiye daha yardım ederim ve büyük ihtimalle benim de sürem dolacak o zaman."

Bu biraz üzücü gelmişti, bağlı olduğu kişinin ölümüne tanık olması zor olmalıydı.

"Neden öldüler?"

Parmağını kolumdaki sembole değdirdiğinde sembol turuncu ışıklar saçmaya başlamıştı.

"Dediğim gibi, sizden uzun yaşıyoruz. Çocukluklarına, gençliklerine, yetişkinliklerine, yaşlılıklarına ve ölümlerine tanıklık ediyoruz. Hepsi normal bir şekilde öldü, yaşlılıktan zamanları gelince ayrıldılar."

Bir şeyi hatırlamış gibi iç çekti ve cama doğru baktı, gözleri mi dolmuştu anlayamamıştım.
Sanırım birini hatırlıyordu.

"zaten benimle bağlı bir insanın başına başka bir şey gelip ölemez, adı üstünde şans ruhuyum. Bir kaza geçirmeleri olası değil, hepsi yaşlılıktan öldü yani."

Onu dikkatle dinlerken bir anda bana bakmış ve gülümsemişti.

"Hiç onu kaybetmemek için gerçekten çabaladığın biri oldu mu?"

Gözlerimin içine baktı  bir süre ve camın karşısına doğru gitti, ben de ayağa kalkıp yanına doğru gittim.

Saat oldukça geç olmalıydı, bugün dolunay vardı.

"Biri...vardı."

Cümlesine devam etmeden biraz durmayı tercih etmişti, gözleri gökyüzündeydi.
Böyle üzülecek birine hiç benzemiyordu ama galiba gerçekten üzüldüğü bir şey yaşamıştı anlaşılan.

"Waller'dı ismi, o da aynı senin gibi düz yolda bile yürüyemiyordu. Onun yanına çok daha küçükken gönderilmiştim, belki altı yaşında falandı."

Dikkatle onu dinlerken kollarını göğüsünde birleştirmiş dolunayı inceliyordu.

"O zamanlar ben de oldukça toydum, ilk görevimdi. Bir nevi onunla birlikte büyüdük denebilir, çok küçüktü bana sürekli sakarlığı yüzünden hiç arkadaşı olmadığını ve benim onun tek arkadaşı olduğumu söylerdi."

Devam etmesini bekledim, gözlerini birkaç kez kırpıp bana baktı.

"Çok zor bir durumda kalmadıkça benden birilerine bahsetmen kesinlikle yasaktır, bu bir kural. O da ailesinden beni saklamak için türlü işlere başvuruyordu ama başına bir şey gelmiyordu çünkü yanında ben vardım."

Güldü ve devam etti.
"Sonra büyüdü, kız arkadaş falan yaptı. Beni satmıştı bile inanabiliyor musun? Ama aramız asla açılmadı. Her ne kadar ben yanındayken sakar olmadığı için istediği kadar arkadaş edinse de o asla beni ikinci plana atmadı."

Başımla onu onaylayıp pencerenin kenarına yaslandım.
"Peki ya sonra ne oldu?"

"Sonra...evlendi. Beni eve çok fazla alamaz olmuştu, hele de çocukları olduktan sonra. Amma yaramazdılar ha! Bir tanesi kuyruğuma bile basmıştı ama orada olduğumu fark etmemişti."

Güldü ve devam etti.
"Emekli olduğunda rahatlamıştık, yazlığına gidiyorduk ve orda serbestçe yanında dolaşabiliyordum. Birlikte balık falan tutuyorduk, son zamanlarda sıkça dövmenin ne zaman siyahlaşacağını soruyordu, ben bunun cevabını bilmiyordum tabi ki."

Biraz zorlanmaya başlamıştı sanki çünkü ses tonu değişmişti, karanlık geceye tekrar bakışlarını çevirdi.

"Eşini kaybettik, bir süre bunalıma girmişti ama çabucak toparlanmasına yardımcı oldum. Dikkatsiz olmaya başlamıştı, birkaç kere kamyon kazasından kurtardım onu kılpayı! Çocukları büyüdü tabii, evden gittiler bir bir. En sonunda yine biz bize kalmıştık, başına gelenlerin ne kadar ilginç olduğunu ve benim ilk günki gibi göründüğümü, benim de yaşlanmam gerektiğini ve bunun haksızlık olduğunu söylüyordu."

Tekrar burukça gülmüştü.
"Bir gün onu dışarıda gezdirirken çok güzel bir gölün kıyısında durmamızı istedi, çocuklarına da aynı şekilde eşlik edip edemeyeceğimi sordu, buna benim karar vermediğimi söyledim. Çocuğu, hatta torunu gibi duruyordum artık yanında, çok yaşlanmıştı. Tekerlekli sandalyede gezdiriyordum onu her gün, sonra bana teşekkürlerini sundu. Asıl şansının ben olduğumu söyleyip, her zaman balık tuttuğumuz yerde bana veda etti. Sembolü siyaha döndüğünde gerçekten de gittiğini anlamıştım."

Benim bile gözlerim dolarken bunu yaşamanın çok zor olduğunu düşünmüştüm, onun nasıl dayandığını.

"Ama bana çok güzel bir günlük bırakmış, hala saklarım. 82 yaşında ayrıldı benden, o günden bu güne sanırım 200 yıl geçti. Ona çok bağlandığım ve kendimi çok zor toparladığım için bir daha hiçbir insan'a o kadar yakın olmamayı seçtim."

Aniden kafasını bana çevirmiş ve gülmüştü, anlatırken aşağı doğru sarkan kulakları dikleşmişti.

"Aman neyse ne, hadi uyuyalım! Şans tilkisi olabilirim ama uykumu almazsam işimi düzgün yapamam değil mi?"

Hafifçe gülümseyerek başımı salladım ve yatağımın altındaki boşluğa güzel bir yorgan serip orada yatmasını sağladım.

Olur da yoongi gelirse onu görmemesi lazımdı çünkü açıklayamazdım.

Tabii zeminde yattığı için bana bir ton laf söylemişti.

-

"Kalk kalk kalk! Saçını başını yapmalıyız daha, zamanımız kısıtlı bak! Kalksana be!"

Vücudumun şiddetle sarsıldığı sırada çok güzel bir rüya görmekteydim, beynim adeta deprem yaşıyordu.

"Beş dakika daha..."

Bir an deprem durmuştu, daha sonra başka bir şey oldu.
Tsunami miydi bu?

Hızla yataktan doğrulup yüzümden akan su damlalarıyla karşımda bir ayağını yere belli bir ritimle vuran taehyung ile karşılaştım.

"Napıyorsun!?"
Üstümü başımı gösterip kaşlarımı çatmıştım.

"Seni uyandırıyorum! Bak ne kadaaar da güzel bir gün, kuşlaaar, çiçeklerrr."

Etrafta hoplaya zıplaya gezmesini izlemiştim, suratımdaki ifade onun durmasını sağlamıştı.

"Bayım an itibari ile on dakikanız var."

Başımla onu onaylayıp ayağa kalkmıştım, üstümü başımı hızla giyinip kapıda beni bekleyen kızıl saçlı çocuğa baktım.

Üstünde ona dün verdiğim hırka dışında hiçbir şey yoktu, hiçbir şey yoktu derken, ciddi anlamda bir şey yoktu.

"Bekle, sen böyle gelemezsin. Sana kıyafet vermeliyim."

Kendi bakışlarını da vücuduna indirmiş uzun hırkanın ucunu tutarak yanıma gelmişti.
"Güzel bir şeyler olsun bak!" Diye de eklemeyi es geçmemişti.

Ona beyaz bir tişört ve bir kot verdiğimde yüzünü ekşitip bir süre bana baktı.
Daha sonra beni kenara itip dolabı karıştırmaya başlamıştı.

Bir yandan kıyafet ararken bir yandan da söyleniyordu.
"Moda anlayışın bir rakununki ile aynı derecede."

Kaşlarımı çatıp bir süre düşündüm ve içeriden çıkardığı bir gömleği alan bedeni inceledim.

"o da ne demek?"

Elindeki koyu mavi ve desenli gömleği üzerine geçirmiş altına da ona verdiğim kotu giymişti.

"Yok yani."

Gözlerimi devirip onu şöyle bir süzdüm, bunu ben giysem çok komik olacağına emindim ama onda hoş duruyordu.
Vücut ölçüleri çok güzeldi bir kere, çuval giyse yakışır denilen türdendi.

Minik odadan ve binadan çıktığımızda çok da uzakta olmayan okul binasına doğru gidiyorduk, saçları çok dikkat çektiği için birkaç kişi dönüp bize bakmıştı.

Okulun kapısından içeri ilk o girmiş ve yüzünde bir sırıtış ile bana omuzunun üstünden bakmıştı.
"Beni arkadaşların ile tanıştırsana!"

Kafamın içine bir yoongi bir taehyung koydum, daha sonra onları yanyana getirdim.
Kaos.
Yüzümün aldığı şekilden ötürü beni dürtmüştü.

"Hadi hadii!"

Koridorun iki yanından sonuna kadar uzanan dolapların arasından yürüyorduk.
Karşıdan beni gören hoseok dolabının kapağını kapatmış ve gülümseyerek yanıma gelmişti.

"Hey, günün pek aymamış gibi."

Tae ilerde birkaç grup kızı süzüyordu, bahse girerim içinden kıyafetlerini falan eleştiriyor olmalıydı.

Hoplaya zıplaya yanıma geldi ve cümlenin ortasına daldı.

"Jungkookie! Bu kim? yoksa şey mi şeeey hani."

Gözünü kırpıp garip kaş hareketleri yaptığında gözlerimi büyültüp başımı iki yana salladım.
"Ah hayır hayır, hoseok benim en yakın arkadaşlarımdandır."

Hoseok da tae'yi garip bir bakışla süzmüş ve bana dönmüştü.

"Eee, o kim peki?"

Güzel soru,
Kimdi?
Hemen seri ve mantıklı bir yalan bulmalıydım.
Ne diyebilirdim ki, aklıma bir şey gelmiyordu.

Bir öksürme sesi duydum, tae elini hoseok'a doğru uzatmıştı.

"Ben Kim taehyung, jungkook'un çocukluk arkadaşıyım, aile dostu da sayılırız. Bir süre onda kalmaya karar verdim."

Hoseok da elini uzatıp onun elini sıkmıştı ve gülümsemişti.

Daha sonra bana dönmüştü.
"Yoongi nerede?"

Bunu ben de bilmiyordum, en son beni dün gece odadan postalamıştı.
"Bilmiyorum ki, dün gece jiminle beraberdiler sonra bir daha görmedim onu."

Hoseok kaşlarını kaldırıp kafasını sallamıştı, pek hoşnut olmamış gibi görünüyordu.

"Neyse, benim dersim başlıyor."
Daha sonra tae'ye dönüp gülümsemişti.

"Tanıştığımıza memnun oldum."

-

Onu okula getirdiğime pişman olmuştum sanırım.
Habire birilerini eleştiriyor ya da hayranlık duyuyor ve arkadaş olmak istiyordu.
Tilkiler bu kadar sosyal miydi yoksa bu tilki mi kuduruktu?

Öğle yemeğini yerken tepsisine yemek almak yerine sadece elma almış onu yiyordu, ıspanak yemeyeceğini tahmin etmiştim zaten.

"Sosis falan da mı bulamayız? Midem kazınıyor..."
Mutsuz bir ses tonuyla söylemiş ve elmadan sert bir ısırık almıştı.

Ona bakarken düşünüyordum da, bugün gerçekten de başıma hiçbir olay gelmemişti.
Önemli bir sürü evrak bile taşımıştım ve başlarına bir şey gelmemişti, normalde olsa üstlerine füze falan düşerdi.

Hoseok ileriden tepsisi ile birlikte yanımıza doğru yürüyordu, yüzünde mutsuz ama aynı zamanda her an üçüncü dünya savaşını çıkarabilmeye hazır bir ifade vardı.

Tepsisini yanıma yerleştirip suratıma baktı.
"Yoongi hala yok anlaşılan."

Bu bir cümleden çok, bir soruydu.
Bugün hiç yanınıza uğradı mı? Sorusu.

Başımı hayır anlamında salladığımda zavallı tae olaylardan bihaber gözlerini hoseok'a dikmiş bakıyordu.

"Ne zaman birileriyle fingirdeşmeyi bırakacak ve bizimle takılacak acaba?"
Derin bir nefes verip devam etmişti.
"Hayır iki günlük flörtleri için her şeyi yapıyor, bizim için kılını kıpırdatmıyor. Sen de sinirlenmiyor musun jungkook?"

Gözlerim gittikçe büyürken lafın arasına girmeye çalışıyor ve hoseok'a arkasını işaret ediyordum ama durmuyordu.

"Nerde güzel var yoongi hemen onla flörtleşsin, iki gün sonra da kenara atıp başkasını bulsun, oh ya!"

"Hoseok..."

"Ne?"

Daldığı yerden çıkıp gözleri beni bulduğunda tae işaret parmağını uzatıp hoseok'un arkasını göstermişti.

"Bahsettiğin arkadaş bu mu? Üzerine alınmış gibi duruyor."

Elimi yüzüme çarptım ve derin bir iç çektim.
Bu üçüncü dünya savaşından da beterdi,
Galaksi savaşları başlıyordu.

Yoongi göğüsünde birleştirdiği kollarını çözüp elindeki elmasıyla karşımıza, taehyung'un yanına oturdu.

"Beni bu kadar özlemeyin ya, hasretimden arkamdan konuşuyorsunuz sonra."

Hoseok önce gözlerini devirmiş daha sonra oturup yemek yemeye koyulmuştu.
Yoongi sanki daha yeni fark etmiş gibi yanına dönüp taehyung'u incelemişti kısa bir süre, bana dönüp elmasından bir ısırık alırken sordu.

"Yeni bir arkadaş mı edindin?"

Başımı sallayıp sessizce konunun değişmesini beklerken tae bütün neşeli ve yüksek tonuyla elini yoongiye uzatmıştı.

"Ben taehyung! Jungkookla çocukluk arkadaşıyız, onu ziyarete geldim."

Yoongi şaşırmış gibi tae'nin eline bakıp daha sonra elini uzatıp tutmuş ve dudaklarına götürüp öpücük bırakmıştı.

"Memnun oldum."

Yandan bir kaşık çatal sesi geldiğinde hoseoka bakmıştım ki o da gecikmemişti laf söylemekte.

"Ah hadi ama! Şimdi de ona mı sulanıyorsun?"

Yoongi masada öne eğilip gözlerini kısmıştı.
"Senin derdin ne?"

"Derdim falan yok benim." Başını önüne eğip adeta burnundan soluyarak yemeğine devam etmişti.

Hoseok yoongi'yi kıskanıyor muydu yoksa işin içinde daha karmaşık şeyler mi vardı bilmiyordum ama garip davrandığı kesindi.

"Saçların doğal kızıl mı?"

"Ah şey, evet."

"Daha önce hiç doğal kızıl birini görmemiştim, sanırım böyle bir güzelliği bir daha da unutmam."

Karşımda yoongi'nin taehyung'a yürümesini izliyor ve göz deviriyordum.

Gerçekten de yoongi bu yıl 'güzel' denilecek kimi gçrse ona yürüyor ve takılmaya başlıyordu.
Daha sonra sıkılıp başka birini buluyordu.

"Jungkook oldukça şanslı."

Adım geçtiğinde kafamı kaldırıp onlara baktığımda taehyung'un kızardığını görmüştüm.

Tepsiyi itip ayağa kalkmış ve bir el işareti yapmıştım.
"Hadi taehyung, daha yapmamız gereken işler var."

"Ne işi var?"

Yoongi'nin ağzının içine düşecekti birazdan.
Yanına gidip kolunu tuttum ve kaldırdım, arkasına bakarken onu çekiştiriyordum.

"Ya ne yapıyorsun! Ben senin kısmetini açıyorum ama sen benimkini kapıyorsun!"

"Yoongiyle olmaz!"

Yemekhaneden çıkarken didişiyorduk ve geçenler bize bakıyordu.

"Ya neden olmasın! Çok nazikti, bana bir sürü iltifatlar etti aaaay~"
Zıplaya zıplaya yürürken kuyruğu bir anda dışarı fırlayınca şaşkınlıktan öylece kalakalmıştık.

"Taehyung kuyruğun!"

Etrafında dönüp arkasını görmeye çalışmış ve kuyruğunu görünce 'eyvah!' Diyip onu tutmuştu.

İkimizde paniklemiş bir şekilde çırpınıyorduk, biri onu görürse ne derdim! Nasıl açıklardım!

"Sok şunu geri içeri! Biri gelicek!"
Arkasına dolanıp kuyruğunu pantolonunun içine tıkıştırmaya çalışıyordum o da panikle ellerini sallıyordu.

"Ya nasıl içeri sokayım! Olmuyor!"

"Sok dedim!"

"Jungkook, ayy!! Oraya dokunma!"
Kıkırdayıp gülmeye başladığında şaşkınlık ve panikle onu izliyordum, arkamızdan gülüşme sesleri yaklaştığında bir öğrenci grubunun yaklaşmakta olduğunu anladım.

Tanrım, neden!

Poposunu tutup kaşlarını çatmıştı
"Öyle her önüne gelen dokunamaz."

Hala dalgaya alırken arkada öğrenci grubunu görmemle ne yapacağımı şaşırmış, aklıma gelen ilk şeyi yapmıştım.

Taehyung'u bileğinden yakalayıp kendime doğru çekmiş ve duvara yaslayıp önüne geçmiştim, onu öpüyor gibi üstüne eğilmiş ve bedenimin bedenini kapatmasını sağlamıştım.

Elleri omuzumda öylece kalakalmıştı.

"Vay canına şunlara bak."

"Ah bu tıpkı manga gibi!"

"Katy! Hadi gidelim."

Öğrenci grubu arkamızdan geçip gittiğinde nefes nefese dudağım ve dudağı arasında santimler varken kalakalmıştık.

Şaşkınlıktan öylece bir süre durup sonra öksürüp aniden geri çekilmiştim.

Elimi enseme atıp kaşımış ve durumu açıklamak için söze girmiştim ki tae beni anında kesmişti.

"Aklıma başka bir şey gelm-"

Parmağını dudağıma bastırıp beni susturmuştu.

Bir eli tüyleri diken diken olmuş kuyruğunu tutuyordu.

"Eros aşkına, eğer bir insan olsaydım tahtalıköye gitmiştim..."

Yorumlarınızı bekliyorum, geç olsun güç olmasın demişler!
Taehyung'un kişiliğini aktarabiliyorumdur umarım, en önemli şeylerden biri o şu anda.

Yoongi ve hoseok arasında ne olduğunu düşünüyorsunuz?

Continue Reading

You'll Also Like

22.9K 3.5K 33
vücuduna küçük dövmeler yaptırmayı seven felix ve yıllardır gittiği dövmecisi minho.
69.4K 9.5K 14
taehyung'un en yakın arkadaşına karşı duyguları vardı.
331K 30.8K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
294K 28.6K 40
jeon: içtiğim boktan sigaraların seni bana getireceğini biliyor olsaydım, çoktan ciğerlerime siktiri çekmiştim. for ne jupiter.