GEÇMİŞİMLE YARGILAMA.

By Adelfaaa

24.2K 4.6K 2.4K

Kalbinde ki her melodi, benim vazgeçilmez müziğimdir. Kader baştan çizmişti aslında yollarını, Roller dağıtıl... More

ÖNEMLİ.
"TANITIM." 🎀🌙
"KARDEŞLİK."
"TEKLİF"
"YIKIM"
"DEPREM"
"CAMDAN RUHLAR"
"ACILAR ÇIKMAZI"
"YARANDA KALSIN"
"KAFES"
"YANLIŞ DEVRİN ÖLÜ ÇİÇEKLERİ"
"SİYAH KALABALIK"

"SARSILAN ANILAR"

1.1K 287 84
By Adelfaaa

Keyifli Okumalar. ♥

Multi: "İkiye On Kala. İyi ve güzel kadınlar hep ağlar. "

8.Bölüm: "Sarsılan Anılar".

"Şöyle bir geçmişine bak! Çaresiz kaldığında kim vardı yanında!? Ona göre davran insanlara".

Benim kaderim, ruhsuz bir bedenle bütünleşip, bucaksız bir dar ağacına asılmıştı. Kader denilen varlık, ne kadar çabalasa da o bedenden kaçmayı başaramamış ve, beni bu hayata mahkum etmişti.

Boynuma ellerini dolayan adamın ciğerlerini sökmek istiyordum. Kolunun altında debelenmekten halsiz düşmüştüm. "Rahat dur güzelim. Yorulmak istiyorsan çok iyi yöntemlerin var." Dedi Demir denen adam. Ne kadar da rahatsız edici ses tonu vardı böyle.

"Biliyor musun? Ne kadar da iğrenç bir sesin var. Senden tek bir şey istiyorum, lütfen sus. Midemi bulandırıyorsun." Dedim. Adamın güldüğünü, vücudunun bana sürtünmesinden anlıyordum.

"Bak bak, ne kadar da açık sözlü bir kız. Sevdim seni." Dedi. Yüzümü buruşturdum.

"Beni sevmeni isteyeceğim son insansın." Dedim. Boynumu biraz daha sıktı. Sanırım nefessizlikten öleceğim.

"Sana son uyarım Çağlar, bırak o kızı. Yoksa çok pişman olacaksın."dedi Kutay. Sonun da konuşmuştu.

"Nasıl olacak o ? Paslandığını duydum Saygıner." Demir'in tehditvari sesi beni titretmişti.

"İstersen bunu birazdan buraya gelecek olan ve babasının nasıl bir şerefsiz olduğunu görecek olan kızına soralım." Dedi Kutay. Ben daha ne olduğunu anlamadan, Demir'in yanında ki adamın kollarında bulmuştum kendimi.

"Banu'yu mu aradın?" Diye bir soru yöneltti Demir. Yüzü korkuyla yüzleşmek üzere gerilmişti."aileleri karıştırmak yoktu." Diye tısladı.

"Aileleri tehlikeye atmak yoktu. Onlara, gerçeği göstermeyeceğiz diye bir kural konulmadı." Dedi Kutay. Demir'in gözleri bir anda parladı.

"Öyle mi? Demek olmayan kuralları uygulayabiliyoruz Saygıner. Madem öyle, bende bir kaç olmayan kural ekleyebilirim." Diyerek bana döndü Demir. Sonra, o iri adımlarını yanıma gelmek için hızlandırdı. Yanıma ulaştığı zaman, kolumdan tutup beni sandalyeye oturtturdu. Kutay'a dönerek konuşmaya başladı.

"Oyun başladı Saygıner." Bu lafı der demez, üzerimde ki kazağı yırtmaya başladı. Attığım çığlık bir kaç adamın kulaklarını kapamasına sebep oldu.

"Demir! Sikerim geleceğini lan. Bırak O kızı." Burak'ın tehditlerine aldırmayan Demir, üzerimde ki kazağı yırtıp bir köşeye fırlattı. Yanağımda ki ıslaklığı fark etmem uzun sürmemişti. Elinde ki silahı göğüslerimin arasında gezdirip ağzıma doğru soktu. Midem bulanıyor, sinir damarlarım fokurduyordu.

"Ne o Maran? Yoksa sende mi bu kıza sahip olmak istiyorsun? İki yakın arkadaşın arasına girebilecek kadar değerli mi bu kız?" Dedi Demir pis pis sırıtarak. "Şimdi Saygıner, hemen Banu'yu arayıp buraya gelmemesini söylüyorsun. Yoksa, olacaklardan ben sorumlu değilim." Diye kükredi. Onun kükremesiyle benim yere çömelip kusmam bir oldu. Ağzımın içine giren silah, feci şekilde midemi bulandırmıştı.

Lanet olsun! Herkesin gözü önünde kusmuştum. Ne kadar utanç verici bir şeydi. Bütün fiziğim gözler önüne serilirken, bunu umursamadım. Kendimi toplayarak ayağa kalktım. Ve Demir'e döndüm. Ne kadar utansam da bunu yapmak zorundaydım.

"Sana midemi bulandırıyorsun demiştim. Beni dinlemeliydin." Dedim. Yüzünü buruşturdu." Beni soyarak utandıracağını sandın ama yanıldın. Çünkü ben, bir zamanlar Cefa gibi bir yerde dövüşen kızdım Çağlar." Bunları der demez, elinde ki silahı tuttuğum gibi kolunu arkaya kıvırdım. Kolumu boynuna dolayarak silahın, O soğuk namlusunu başına dayadım.

Bunu yaparken adamlarını unutmuştum. Bir dakika için de, yirmi tane silahın kabzası çekildi ve namluları bize döndü.

Kulağına eğildim ve, "Düşmanını hafife alırsan, savaşı kaybedersin." Dedim. Geri geri Kutay'ların olduğu tarafa ilerlerken. Sırtım, Burak'ın göğsünde şahlandı. Burak belime sarılırken, Kutay Demir'i elimden aldı ve duvara dayadı. Elimde ki silahı da alarak, Demir'in alnının ortasına nişanladı.

"Kutay? Ne yapıyorsun aslanım? Bak yirmi adam var orada, bu evden cesediniz çıkar." Dedi demir yumuşak bir sesle. Kutay sırıttı.

"Olsun be Çağlar, seni de götürürüz yanımız da. İnan ki buna değer." Sesinde ki neşenin tınısı, yüzümü güldürmüştü. Burak'ın elleri hala belimdeydi. Bir adım atarak, belimde ki ellerinden kurtuldum.

"Bırak beni de gidelim. Yeter bu kadar oyun. Banu gelecek." Dedi Demir endişeyle. Kutay, onu umursamadı. O sırada, Burak üzerinde ki ceketi çıkarıp omuzlarıma koydu. Ben de hiç vakit kaybetmeden, ceketi üzerime geçirdim.

Elimi Kutay'ın koluna koydum. Her ne kadar bugün bana yaşattıkları aklımdan çıkmasa da, onu bir katil olarak düşünemedim. "Bırakta gitsinler lütfen. Bu şerefsiz için değil, kızı için bırak. Babamın böyle adi bir adam olduğunu görseydim, onu asla affetmezdim. Yani anlayacağın, her ne olursa olsun o kızın bunları yaşamaya hakkı yok." Dedim. Kutay gözlerimin içine öfkeyle bakarken, diğer elimi de silahı tutan elinin üzerine koydum.

"Karışma sen, hiç bir bok bildiğin yok. Çekil kenara." Dedi. Bu adamın derdi neydi?

"Bırak Kutay. Demir'in kanıyla pislenmeyi hak etmiyor ellerin." Dedim. Gözü, elinde ki elime kaydı, oradan gözlerime ulaştı. Çok anlamsız bakıyordu. Ya da ben anlam yükleyemiyordum bakışlarına.

Silahı yavaşça çekerken, elinin üzerinde duran elim de kaydı. Kenara çekildim, önüme geçti ve Demir'e dönerek adeta kükredi.

"Siktirin gidin bu evden. Eğer bir daha buna cesaret ederseniz, size yemin ediyorum beni kimse durduramaz." Dedi. Bağırmasıyla yerim de irkilirken, omzum da bir el hissettim. Arkamı döndüğüm de Burak bana biraz kırılmış, biraz da endişeli gözlerle bakıyordu. Ne var der gibi kafamı salladım. Kaşlarını kaldırarak hiç der gibi bir hareket yaptı.

"Oyun bitmedi Saygıner. Daha çok görüşeceğiz sizinle. Belgeleri vermediğin sürece bütün masa peşinde olacak, haberin olsun. Sevdiğin kim varsa birer birer kaybedeceksin" Dedi Demir. Sonra, adamlarına bir baş hareketi yaparak kapıya doğru ilerledi, adamları peşinden çıkana kadar arkalarından baktım. Demek şu meşhur belgelerin peşinde olan tek kişi ben değildim.

Banu'da kim? Nereden çıktı bu kız? Adını ilk defa duyuyorum.

"Hemen hazırlanın, bir an önce çıkalım şu evden. Burak, sen de Selim'i ara bize bir ev ayarlasın." Dedi Kutay. Ne yani? Hiç bir şey açıklamadan öylece gidecekmiydik?

"Hiç bir şey olmamış gibi mi davranacaksın? Ya da davranacaksınız? Az önce, yirmi tane adam evi bastı ve o yirmi adamı yöneten herif beni rehin aldı. Benden hiç bir şey olmamış gibi davranmamı bekleme. Sizin için normal gelen şeyler, benim için anormal Kutay." Dedim. Hiç bir şey söylemeden arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Ta ki, Burak'ın sesini duyana kadar.

"Nasıl yaparsın? Lan Banu'yu nasıl karıştırırsın? Banu lan bu Banu. Ya gelseydi buraya?" Diye hayıflandı Burak. Kutay'ın adımı hava da kalırken, yavaşça bize doğru döndü.

"Ne zaman vazgeçeceksin?" Diye sordu Kutay. Burak'ın gözleri, ölümün eşiğinde olan bir insan gibi, acıyla kıvrılıyordu.

"Ne vazgeçmesi lan? 7 yıldır vazgeçmiyorum, şimdi mi vazgeçeceğim?" Diye bağırdı Burak. Kutay büyük bir adım attı bize doğru. Eliyle burun kemerini sıktı.

"Sence de Banu'nun bazı şeyleri öğrenme zamanı gelmedi mi? Mesela babasının nasıl bir şerefsiz olduğunu, sonra senin on-" Kutay'ın susmasını sebep olan şey, Burak'ın yumruğu olmuştu.

Kutay geriye doğru savrulurken, vakit kaybetmeden kendini geri toparladı. "Siktiğimin herifi." Diye kükreyerek, Burak'a doğru rövanş aldığın da, ani bir hareketle Burak'ın önüne geçtim ve
Kutay'ın yumruğunu avuç içimle ödüllendirdim. İkiside şaşkınlıkla bana bakarken, az daha küçük dilimi yutacaktım. Ben resmen, mayına basmıştım.

Şuan emindim. Kutay, içinden beni öldürmenin yollarını düşünüyordu.

Gözlerime öfkeyle bakan adama rivayet etti düşüncelerim. Bundan beş yıl önce neredeydim, şimdi neredeyim. Beni düşüncelerimden sıyıran şey, Kutay'ın belimden tutup kendine çekmesi olmuştu.

Burunlarımız birbirine değerken, nefeslerimiz temas ediyordu. "Bu kaçıncı? İşime burnuna sokmaman için daha ne kadar uyarmalıyım seni küçük şeytan?" Dedi Kutay. Bütün öfke tınıları birleşmiş, Kutay'ın sesinde el ele vermişlerdi.

Yutkunarak konuşmaya çalıştım. "Ben, ben sadece... ben sadece." Konuşamamıştım. kelimeler adeta içime kaçmıştı.

"Sen sadece ne? Masal, daha bugün seni boğuyordum. Yoluma çıkmaman için uyardım. Daha ne kadar sert olabilirim lan sana karşı?" Diye bağırdı. O an, kolumdan tutulup arkaya doğru savruldum. Beni savuran şey, Burak'ın kolu olmuştu.

"Ne demek boğuyordum? Lan sen çıldırdın mı? O yüzden mi Masal evden çıkıp gitti? Kimsin lan sen? Benim kardeşime ne yaptın? Kutay, ben seni tanıyamıyorum artık." Burak'ın sesinde ki hayal kırıklıkları, benim yüreğime batmıştı sanki.

Kutay, beni itiyordu.

Burak ise, tutuyordu.

Bu ikilem çok sancılıydı.

Burak elimden tuttu. Dehşetle ona baktım. "Yürü Masal gidiyoruz. Kutay'da kendine nerede ev bulursa bulsun." Kutay'a döndüm. Kaşlarını çatmış, Burak'ın elinde ki elime bakıyordu. Benim elimle ne alıp veremedikleri vardı bunların?

"Hiç bir yere gitmiyorsunuz." Dedi Kutay kesin bir dille. Burak, alay eder gibi güldü.

"Hadi ya? Senden izin mi alacaktık?" Bu sesin sahibi Burak'tı.

"Sen gidebilirsin ama, Masal benimle gelecek." Dedi Kutay. Amacı neydi bu adamın? Daha sabah beni boğmak istiyordu. Şimdi resmen sahip çıkıyor.

"Sen öyle düşünmeye devam et kardeşim." Dedi Burak. Elimi bırakmadan kapıya doğru yürüdü, beni de peşinden sürüklemeye devam etti. Kutay tekrar kolumdan tutunca, sinirle konuşmaya başladım.

"Yeter be! Hiç birinizle gelmiyorum. Bu evde kalacağım ben, siz nereye gidiyorsanız gidin. Ne o? Bir an da paylaşılmaz olan Masal sıfatına mı büründüm? Neden kimse bana fikrimi sormuyor?" Dedim. Nefes almadan konuştuğum için nefesim hızlanmıştı.

"Bu evde kalamazsın." Diye tısladı Kutay. Kaşlarımı kaldırıp, ona Allah allah der gibi baktım.

"Nedenmiş o? Bakın, ben Banu veya başka bir kız değilim tamam mı? Ben sizin aranızda asla kalmam, kalmayacağım da. Farkındaysanız eğer, kendi kararlarımı kendim verebiliyorum. Sakın! Sakın bir daha beni aranızda ki meselelere bulaştırmayın." Söylenerek odama doğru ilerlemeye başladım. Odamın kapısının önüne geldiğim de, içerinin savaş alanına döndüğünü gördüm.

Kapıyı hızla çarparak odaya girdiğim de, zihnimde canlanan görüntüler, sarsılan anılarıma geçiş yapmıştı.

Kıyafetlerim, çarşaflarım, kitaplarım, aklınıza gelebilecek olan ne varsa, her şeyim kesilip biçilip odanın dört bir yanına serilmişti.

Sonra, gözüme çarpan sayfalara asıldı sarsılan anılarım. Günlüğümün sayfaları paramparça olmuştu. Babamı hatırlamama sebep olan, onun yanında olduğumu hissettiren ne varsa, birer birer kaderim gibi dar ağacına asılmıştı.

Hızlı bir şekilde, kafamı Kutay'ların olduğu tarafa doğru çevirdim. İkisi de bana merakla bakıyordu. Tekrar odaya doğru baktım. Anılarım, acıyordu. Dizlerimin üzerine çökerek, kafamı kapının yanına yasladım. Benden bağımsız, gözlerimden intihar eden göz yaşlarım, yüreğimin ateşini söndürmüyordu. Hiç bir zaman diliminde de, söndürmeyecekti.

Tükendim dediğiniz anlar oldu mu hiç?

Peki ya dayanamayıp, ölmek istediğiniz anlar?

Ben şuan bu anlardan birini yaşıyordum. Ağlamak acizlik değildi. Çaresizlikti. Çaresizliğin çıkmaz sokaklarında, nereye gideceğimi bilmeden dolanıp duruyordum. Ayağa kalkıp, güç bela da olsa içeriye girdim. Yere eğilerek yırtılmış sayfalardan bir kaçını aldım. Birleştirmeye çalıştım. Uğraştım, çok uğraştım birleştirmek için. Sonun da birleştirmiştim. Gözümde ki yaşlar sayfaya akarken, bu sayfanın benim için bir mucize olduğunu anladım.

Babamın, benim için yazdığı sayfaydı bu. Ne zaman çaresiz kalırsam kalayım, babamın yokluğun da hep bu sayfaya sığınmıştım. İçimden geldiği gibi ağlayarak okudum sayfayı.

Benim sonsuz Masalım, güzeller güzeli küçük kızım..

Bu satırları okurken içinde bir yerlerde fırtınalar koptuğunu biliyorum. Ne zaman seni görsem, canın sıkkın olduğun da odana çekilir, defteri gizli gizli okuyarak ağlardın. Ağla sonsuz Masalım, ağlamak acizlik değildir. Sana verdiğim soy adını sana yakışır bir şekilde ve gururla taşıdığını biliyorum.

Sen Masal Yıkılmaz'sın!
Batan güneşi getir aklına, korkma batmaktan, yılma yok olmaktan. Çünkü, sabah olduğunda bütün umutlar geri doğacaktır.

Konu Ne Olursa Olsun...

Verdigin "Üzüntü" ve aldığın ""Ah"...
Bir Cam Parçasından Daha Keskindir. Bu yüzden güzel kızım, canını yakan şeyleri rüzgara fısılda, fısılda ki estiği savruntularla beraber alıp götürsün acılarını. Şunu unutma! Hiç kimse için mükemmel olmak zorunda değilsin. Hayatında ki kişi seni sen olduğun için sevecek bir karaktere sahip olmalı. Bu yüzden hayatına aldığın insanları dikkatli seç güzel kızım. Unutma, her ağaç yaprak döker, bahar geldiğinde tekrar o yaprakları dallarında yeşertecektir. Sen sadece bekle. Baharı bekle küçük kızım. Bahar geldiğin de yanında olacağım...

Kağıtlar elimde buruşana kadar sıktım. Avuç içlerim acıyana kadar sıktım. İnsanın canı nasıl olur da bu kadar çok yanabilirdi? Ölmek istiyordum.

"Yapma Masal." Bu ses, Burak'ın sesiydi. Ağlamaktan heba olmuş gözlerimi ona çevirdim.

"Biliyor musun Burak? Şuan, ilaçlardan huzur bekleyecek kadar mantık dışı devrelerim." Dedim. Benim acım onu esir alırken, gözlerinde gördüğüm acı da beni beni esir almıştı.

"Ölüm çare mi?" Diye bir soru yöneltti. Onun yanıma ne ara geldiğini, Kutay'ın arkam da ne ara durduğunu bile fark etmedim. Kendimi duvara doğru sürerek, sırtımı duvarla birleştirdim. Kol içlerimi diz kapaklarıma dayadım,kafamı duvara. Gözlerim duvara sabitlenmişken, dolan gözlerime binlerce kez lanet okudum.

Gürültülü bir şekilde burnumu çektim. "Sana hiç sevilmediğini iliklerine kadar hissettirdiler mi?" Dedim. Sonra, bir anlığına durup yutkunma ihtiyacına boğuldum. Kutay'a dönerek konuşmaya başladım. "Peki ya sana? Kimsenin seni sevmediğini düşündün mü Saygıner?" Dedim.

"Bazen böyle saatlerce otururdum, geceleri uyumak yerine otururdum sabahlara kadar. Uyuyunca geçiyordu çünkü. Ben geçmesini istemedim. Acı, insanı güçlendirir güzelim. Güçlendikçe, sana yaklaşmaya kimse cesaret edemez." Dedi Kutay. Acı bir tebessüm peydahladım ona. Elini bana doğru uzattı. "Hadi gidelim artık burdan. Geçmişi arkanda bırak Masal. Bırak ki, acısı da seninle gelsin. Geldiği zaman onu geri çevirme. Onunla yüzleş ve, o zaman bana hak ver. Ne kadar güçlü olduğunu anlayacaksın." Sözlerine karşılık, beklemeden elimi ona uzattım. Elimi tuttu ve beni kendine doğru çekti, Ayağa kalktım. Sonra elimi bırakıp arkasını dönüp ilerlemeye başladı.

"Peki güçlenince ne olacak?" Diye sordum gözümde ki yaşları silerken. Durdu ve bana döndü.

"Intikam alacaksın güzelim, intikam. Kim sana ne yaşattıysa yaşayacak, sen ne kadar acı çektiysen, onlarda çekecek." Dedi yüzünde ki memnuniyetle. Kaşlarımı çattım.

"Yani sen diyorsun ki, onlar şerefsizdi, sende şerefsiz ol. Onlar haindi, sende hain ol." Durdum ve dudaklarımı yaladım. "Yok işte öyle. İntikam iyi bir şey degil. İnan ki unutmak daha iyi." Dedim. Dolaba yönelerek içinden çantamı çıkardım. Rafta ki kimliğimi ve telefonumu da alarak çantanın içine koydum. Kapıya doğru yönelerek Kutay'ın yanından geçip, çıkış kapısına doğru ilerledim. Kapının kenarına yaslanarak onları beklemeye başladım.

"Burak? Hadi gidelim burdan. Burası güvenli değil." Dedi Kutay etrafa göz atarken. Burak'ın yüzünü göremiyordum.

"Siz gidin, ben gelmiyorum. Anlaşılan Masal seninle gelmeyi tercih etmiş." Dedi Burak. Oflayarak kafamı yaslandığım duvara vurdum.

"Sokayım böyle işe." Diye Söylenerek yanıma geldi Kutay. Kapıyı açıp dışarı çıktı, bende peşinden. Asansörün kapıları açılınca beraber içeriye girdik ve sıfıra basarak beklemeye başladık. Kutay cebinden telefonunu çıkartarak, birilerine mesaj yazdı ve telefonu cebine geri koydu.

"Silahlar, eşyalar, ne olacak? Ev berbat durumda. Öylece bırakıp gidecek miyiz?" Dedim. Kutay'ın yerde olan kehribarları bana çevrildi.

"Bir kaç kişi gelip temizleyecek. Sen bunları düşünme bence. Sana vereceğim cezaları düşün." Dedi ciddi bir sesle.

"Ne cezası? Hayır yani bu yüzden mi gelme mi istedin acaba? Bana ceza vermek için mi?" Dedim. Sabit bir şekilde bana bakıyordu ve sorumu cevaplamaması sinirimi bozuyordu. "Ne? Bakmasana öyle. Ne halin varsa gör." Diyerek önüme döndüm ve kollarımı göğsümün üzerinde birleştirdim.

Asansörün kapısı açılınca, hızlıca içinden çıktık ve otoparka ilerlemeye başladık. Valeden anahtarı alan Kutay, siyah ve "üstüme binersen seni uçururum." Diye haykıran bir motorun önünde durdu. Hayranlıkla ağzım beş karış açıldı.

"Ağzını kapat." Diyen Kutay'ın sesiyle kendime geldim." Bu motor harika." Diyebildiğim tek cümle bu olmuştu. "Sahibi gibi."diyen Kutay'a gözlerimi devirmekle yetindim. Eline aldığı kaskı bana uzattı ve motora bindi.

"Hadi atla güzelim." Dedi. Kaskı kafama geçirdim ve arkasına yerleşirken söylenmeyi de ihmal etmedim.

"Bana güzelim demeyi ne zaman keseceksin?" Diye sordum. Oda, "Çirkin olmaktan vazgeçtiğin zaman." Diye bir cevap verdi.

Konuyu değiştirmek için hamle yaptım. "Nereye gidiyoruz." Dedim.

"Selim'in bizim için ayarladığı eve." Dedi. Motoru çalıştırdı. Beline sıkıca sarıldım.

"Hepimiz orda olacağız değil mi? " Diye sordum. Motor sürerken dikkatini dağıtmak istemiyordum ama, onunla bir daha yalnız kalmayı düşünmüyordum.

"Sanırım Burak hariç herkes gelecek." Dedi. Hayret, benimle insan gibi konuşabiliyormuş.

"Hayret." Dedim. "İnsanca biliyormuşsun." Motoru yana yatırınca kıkırdadım. "Beni böyle şeylerle korkutamazsın Saygıner. Daha cazip fikirlerle gel." Sustu ve daha da hızlandı. Bende bu cillop gibi olan motorun tadını çıkarmaya başladım.

Bir saat sonra ormanlık alana gelmiştik. Sessiz ve ıssız olan bu yer, tüylerimin ürpermesine sebep olmuştu.

Motordan inerken söylenmeyi de ihmal etmedim. İliğim kemiğim kurumuştu.

"Lanet olsun. Madem yolumuz bu kadar uzundu, ne diye motorla geldik. Her yerim koptu." Dedim hayıflanarak. Elimde ki kaskı sert bir şekilde Kutay'a fırlattım.

"Bu kaskı kafana geçirmeden sus. Selim işsizi bulmuş bu evi. Ben nerden bileyim bu kadar uzun süreceğini. Ben de meraklı değilim seninle saatlerce yolculuk yapmaya." Diye sinirle söylendi. Kutay önde, ben arkada ilerliyorduk.

"Her neyse, oldu bitti işte." Dedim. Bir süre yürüdükten sonra, karşımıza iki katlı tahta bir ev çıkmıştı. Müstakil, pekte lüks olmayan bir yerdi. Ellerimi dizlerime dayayarak soluklanmak istedim. Yokuş çıkmıştık ve nefesim kesilmişti. Yanımda ağaca benzer bir şey duruyordu. Evet, 'ağaca benzer bir şey' cümlesi çok saçma olmuştu. Ama gerçekten de ağaca benzediği halde ağaç değildi.

"Bu ne? Ağaca benziyor ama değil gibi." Dedim kıkırdayarak. Doğrulup oraya doğru ilerlemeye başladım. Bileğimden tutulup sertçe çekildiğim de, bu hayvanlığı yapanın Kutay olduğunu anlamak pekte zor değildi.

"Ne yapıyorsun? Bileğimi kırdın hayvan." Diyerek cırladım. Yürümeye başlayıp beni de peşinden sürüklüyordu.

"Dokunma o ağaca. Etrafında ki sarmaşıklar zehirli. Ama, ölmek istiyorsan dokunabilirsin. Hiç itiraz etmem." Dedi ciddi bir ses tonuyla. Durup, bileğimi ondan kurtarmaya çalıştım.

"Bırak ya! Burak ne zaman gelecek? Seninle olmaktan hoşlanmıyorum." Dedim.

Tek kaşını kaldırarak bana doğru gelmeye başladı. "Demek öyle? Ben sana bayılıyorum sanki." Bu kelimeyi der demez, bir kolunu dizlerimin altına, diğer kolunu belime dolayıp beni kucakladı. Attığım çığlık, evin kapılarının açılmasına sebep olmuştu. Buğlem ve Selim sesimi duyup dışarıya çıktılar. Yani, sanırım sesimi duyup çıktılar.

"Bırak beni hayvan, bırak diyorum sana. Sen iyi alıştın beni kucağına, sırtına almaya. Bırakmazsan kafanı ısırırım. Bırak diyorum." Ben ne kadar söylensem de beni umursamayarak yoluna devam etti.

Evin içine girdiğimizde, beni kahve tonlara bürünmüş olan koltuğa fırlattı. Ardından, geçip yanıma oturdu. Ayakkabılarını ayağından çıkartarak, ayaklarını karşıda ki sehpaya uzattı. Düşmenin etkisiyle sırt üstü düşmüş, saçlarım ağzıma girmişti. Yerimde doğrularak, Kutay'a atabildiğim en kötü bakışlarımı attım. Bana bakmıyordu bile. Cebinden telefonunu çıkarttı ve onunla ilgilenmeye başladı.

"Burak neden gelmiyor. Benim onun yanında olmam lazım, burada değil." Diye sitem ettim. Kutay bana doğru dönerek, muzip bir bakış attı. Tekrar telefona döndü ve bir kaç şey yaptıktan sonra telefonu cebine attı.

Koltukta yaslanarak iki elini koltuğun başlığına dayadı. Sırtını koltukla bütünleştiren adam, tekrar bana döndü.

"Burak Banu'nun yanındaymış. Birazdan burada olurlar." Dedi. Başımdan aşağıya doğru kaynar sular döküldüğünü hissettim. Ne demek Banu'nun yanında? Ne demek buraya geliyorlar?

"Burak, Banu'nun yanında mı?" Diye sordum kırık bir sesle. Kutay gözlerimin içine bakarak cevapladı sorumu.

"Sağır mısın sen? Yanında dedik ya işte." Öfkeyle söylediği cümle, içimde ki ızdırabı biraz daha alevlendirdi. O'na cevap vermek yerine, susarak önüme döndüm. Banu, Burak ve Kutay'ın arasında bir bağ oluşturuyordu. Fakat, bu bağa bir türlü anlam koyamamıştım.

"Ben yukarıya çıkıyorum. Burak gelirse haberim olsun." Dedi Kutay. "Üzerini de değiştir." Diye de ekledi. Ona gözlerimi devirip, koltuğa iyice yayıldım.

Buğlem karşıma, Selim ise bilgisayarını alarak çaprazıma oturdu. Ayağımda ki ayakkabıları çıkartıp, üzerimde ki cekete iyice sarıldım. Bol gelen ceket, ısınmama yardımcı olmuştu. Gerçi, içerisi de sıcaktı ama olsundu, Burak'ın kokusu beni mayıştırmıştı. Kafamı arkaya doğru yaslayarak gözlerimi kapattım. Sadece, gözlerimi dinlendirecektim.

Yerimde rahahatsızca kıpırdadım. Gözlerimi açmak istiyordum ama, uykunun sıcak kollarında gayet mutluydum. Zorda olsa gözlerimi açtığımda, tanımadığım bir oda da olduğumu fark ettim. Sanırım bu oda, yeni geldiğimiz evde bana ait olan odaydı.

Yerimden kalkarak odaya göz attım. Bir tane büyük bir dolap, yatağın yanında sehpa, camın dibinde bir masa ve masanın etrafında iki tane sandalye. Oldukça sade bir odaydı. Tıpkı şuan ki ev gibi.

Başım çatlıyordu. Ne zamandır sigara içmediğimi idrak edemedim. En son, Buğlem'le tanışmadan önce içmiştim. Üzerinden kaç gün geçmişti ve ben, kendime hayret ettim. İlk kez bu kadar çok, sigara içmeden durmayı başarmıştım. Üzerime baktığım da, hala Burak'ın ceketi duruyordu. Ayağa kalkarak kapıdan dışarı çıktım. Uzun bir koridorun, sol tarafında ve en sondan ikinci odaya sahiptim.

Sıra sıra odalar dizilmişti koridora. Aşağıdan gülme sesleri geliyordu, adımlarımı koridorun sonunda ki merdivenlere yönlendirdim. Merdivenlerden aşağıya doğru indiğimde, karşımda ki manzara yüzüme sıcak bir gülümsemenin yayılmasına sebep oldu. Kutay, Burak, Selim, Buğlem ve tanımadığım bir kız. Vardı.

O kız, Banu'ydu.

Birbirleriyle şakalaşırken o kadar huzurlu görünüyorlardı ki, sanki bütün bu olanları hiç yaşamamış gibiydiler.

Ben onlardan çok uzaktım.

Tam da şu anda, bir fazlalık olduğuma kanaat getirdim.

Hiç ses çıkarmadım. Geldiğimi fark etmemişlerdi zaten. Mutfak olduğunu düşündüğüm yere doğru ilerledim. İçeri girdiğim de, gözüme çarpan ilk şey masanın üzerinde ki sigara ve zippo olmuştu. Hiç vakit kaybetmeden masaya ilerleyip bir dal sigara aldım ve dudaklarımın arasına yerleştirdim. Zippoyu alarak ateşledim ve sandalyeyi camın kenarına çekerek oturdum.

Düşünmeye başladım. Olanları, yaşadıklarımı ve yaşayacaklarımızı. Ne kadar da acizdim.

Sanki, bütün felaketlere sebep olan benmişim gibiydi.

Babamın ölümü, felaketim olmuştu. Ne olduysa, O'nun ölümünden sonra olmuştu. Sigarayı içime her çektiğimde, ciğerlerimin Sızladığını hissediyordum.

Bilir misiniz? Babalar kızlarına ellerini uzatırsa, kızları onu cehenneme kadar takip eder.

Göğsümden içeri yokluğun sızıyor baba, neredesin? Beni, senden sonra bütün felaketleri getirdiğime inandırdığın için seni asla affetmeyeceğim. Belki de bunları hak ediyorumdur, belki de kötü biriyimdir ben. Evet, belki babam geceleri bana masallar okumazdı, ya da ne bileyim hafta sonları elimden tutup beni gezmelere götürmezdi. Çünkü hep yorgundu, hep işi vardı. Ama, o benim babamdı işte. Varlığı bile yeterdi bana.

"Bu kadar dalma be yavrum, boğulacaksın." Korkuyla yerimde sıçradım. Burak gelmişti. Elimde sönmüş olan sigarayı umursamadan bir köşeye fırlattım ve koşarak ona sarıldım.

"Biliyordum geleceğini, beni yalnız bırakmayacağını biliyordum." Dedim ağlarken. Ne çok ağlamıştım bugün. Ona sardığım ellerimi tutup aşağıya doğru indirdi ve bırakmadı. Hiç bir zaman bırakmayacaktı ellerimi, ben bırak desem bile. Bir eliyle elimi tutarken, diğer eliyle gözümde ki yaşları silmeye başladı.

"Ağlama, ağlayınca çok çirkin oluyorsun." Dedi gülümseyerek. Kafamı kaldırıp ona baktım. Nasıl da derindi o mavi gözleri. Nasıl da boğulasım vardı gözlerinde. "Neden içeri gelmedin." Diye sordu. Nefesimi dışarı bırakarak yere baktım.

"Ortamı bozmak istemedim." Dedim. Kaşlarını çattı.

"O da ne demek?" Diye kızgın bir sesle sordu.

"Ben o ortam da fazlalık olduğumun farkındayım Burak. Zorlamaya gerek yok." Dedim. Eliyle burun kemerini sıktı. Elimi, elinden çektim. Ve kalktığım yere geri oturdum.

"Saçmalama Masal. Nereden çıkartıyorsun böyle şeyleri. Kafanda senaryolar kurup kendini hırpalama." Dedi. Oda geçip karşımda ki sandalyeye oturdu.

"Biliyor musun? Benim ellerim hep kan kokar." Dedim. Dehşetle baktı bana. Acı bir gülümseme yolladım. "Çünkü, ellerimle parçaladım kalbimi. Aile sevgisi görmeyen bir kız çocuğunun elleri, papatya yerine kan kokar Burak. Benim ailem bana fazlalıkmışım gibi hissettirdi. Burada da öyle hissetmem çok normal." Dedim. Bakmadı yüzüme, bakamadı. Çünkü haklıydım. "Babam varmış gibi hissetmedim ben hiç. Bir şeyler paylaşacağım bir baba figürü olmadı. Annemi söylemiyorum bile. Zaten annelikten bir haber."

"Yapma Masal. Kendine haksızlık ediyorsun." Dedi. Dalga geçer gibi güldüm.

"Ben mi? Yapma Allah aşkına." Dedim. Ellerimi tekrar ellerine hapsetti. Avuç içinde ki sıcaklık, kalbimi ısıtmıştı.

"Sen muazzam bir detaysın Masal." Dedi.

"Ben, işsizin tekiyim." Diye sinirle söylendim.

"Sen, başkaları için kendinden vazgeçecek kadar cesur bir kızsın Masal. Sen, başkalarının hayatı için, kendi hayatından vazgeçecek kadar cüretkar bir kadınsın. Bu yüzden, iyi ve güzel kadınlar hep ağlar." Dedi.

Gözlerine baktım.

O kahrolası gök gözlerine.

Sonra, Burak'ın bana yaklaştıgını fark ettim.

Nefesini, içime çekiyordum. Nefesim, içine çekiliyordu.

Kalbimin gürültüsü, kulaklarımı sağır ediyordu.

Burak, beni öpecekti.

Selamlar!!!

Ben geldim. Nasılsınız bakalım? İnşallah iyisinizdir. Sizleri çok özledim.

Biraz beklettim ama, beklettigime değdi diye düşünüyorum. Umarım beğenirsiniz.

Lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayın.

Emeğe saygı!!!

Sizleri seviyorum.

Sizce Masal Burak'ı öpecek mi?

Kutay Masal'a karşı neden böyle davranıyor?

Buğlem ve Selim neden Neden hep beraber?

İnstagram: ssaldiran.

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 67K 54
"0549******: Umarım iş telefonumu meşgul etmen için geçerli bir sebebin vardır. (20.13) Afra: OHA! OHA! OHA! (20.13) Afra: Koskoca Kuzey Taşoğlu bana...
105K 6.8K 22
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
25.5M 906K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
314K 11.6K 46
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...