with the moon i run

By larrys_cookie

102K 5.8K 2.9K

Louis huysuz bir vampir. Harry ise ondan korkmayacak kadar aptal. au, harry/louis, wip orijinal kapak editi:... More

1. Blood Bank
2. Dracula and Juliet
3. Chitty Chitty Fang Fang
4. Breathe
5. Love at First Bite
6. Paradise Lost
8. Promise
9. Euphoria
10. Breaking Point
bölüm değil :(
11. Let It Kill You
12. Forever
13. We Are One

7. Bliss or Woe

6.8K 414 122
By larrys_cookie

Bir şeyler yolunda değildi.

Öyle gibi görünüyordu fakat öyle hissettirmiyordu. Louis'nin kendi soğuk bedenine yaslanan sıcak vücudun barındırdığı o sönmeyen ateş, artık cildini yakmıyordu. Evet, her şey aynıydı. Harry onun çıplak göğsüne yaslanmış, kıvırcık saçları muazzam dağınık bir halde ritimli nefes alış verişleriyle uyuyordu. Ama Louis'nin alışık olduğu o tatlı, yoğun sıcaklık artık yoktu.

Louis üşümeyi unutalı çok oluyordu fakat o an o yatakta yatarken uzun zamandır hissetmediği kadar soğuk hissetti kendini. Kaşlarını çatarak hemen yanındaki masadan telefonuna uzandı Harry'yi uyandırmamaya dikkat ederek. Neredeyse 10'a geliyordu ve Harry hala uyanmamış mıydı? Tuhaftı çünkü tanıdığı en doğal sabah insanlarından biriydi, Harry. Onu 8'den sonra yatakta bulmak zordu. Louis, örneğin, bunu daha önce yaşadıklarını hiç hatırlamıyordu

Harry sanki üşüyormuş gibi ürperince vampir onu daha çok kendine çekti ve bel hizalarına inen battaniyeyi omuzlarına çıkardı. Kalkıp uzun zaman önce sönen şömineyi tekrar yakmayı düşündü fakat Harry ona ağına yapışık bir örümcek gibi tutunmuştu ve kalkmaya yeltenirse büyük ihtimalle onu uyandırırdı.

Elini onun saçlarının arasına gömdü ve alışkın olduğu güçlü kokusunu içine çekti.

Ciğerleri Louis'nin canını yakan bir tatlılıkla titrememişti. Boğazı kuru ve alevler içinde canına okumuyordu. Dişleri de yeni bilenmiş birer kılıç gibi ağzının içinde hazır ola geçmemişlerdi.
Bu da çok tuhaftı çünkü Harry yeteri kadar yakınında duruyordu. Etrafının onun tatlı kokusuyla sarmalanmaması hiç normal değildi.

Harry'nin homurtularını duyduğunda başını eğip uykusundan yeni uyanan insana baktı. Karşısındaki görüntüyle atmayan kalbi neredeyse midesine düşecekti. Harry solmuştu. Halini anlatabileceği en yerinde kelime bu olmalıydı. Her zaman kanla dolu olan iri dudakları kurumuş, gözlerinin altında beyaz cildini lekeleyen mor torbalar oluşmuştu.

"Hayır..." Hareket edemeden öylece Harry'nin tepesinde durması insanı belirgin bir şekilde tedirgin etmişti. Uykusundan genelde tatlı bir öpücükle uyanır, vampire mutlu bir gülümseme yolladıktan sonra karışık saçlarından ya da şişmiş gözlerinden şikayet ede ede banyoya giderdi. Ama bu sabah tıpkı Louis gibi bir şeylerin yolunda olmadığının o da oldukça farkında olmalıydı.

Louis onun etrafını sarmalayan kollarından nazikçe ayrılıp solgun yüzüne ve tektük morluklarla dolu güzel vücuduna baktı. "Bu nasıl... Haz..." Hiçbir şey diyemiyordu. Dün gece harika geçmişti. Onunla geçirdiği her gecesi harikaydı ve dün gecenin de pek bir farkı yoktu. Ama karşısındaki görüntü aynısını söylemiyordu. Louis Harry'yi mahvetmişti. Yeşil gözlerindeki canlılığı emmiş, dokunmaya bile kıyamadığı narin vücudunu bir posaya çevirmişti. Yarattığı harabeye baktıkça gözleri kararıyordu. Nasıl bu kadar körleşebilmişti? Ona bunu nasıl yapabilmişti? Pişmanlık kavurucu bir çöl rüzgarı gibi içindeki her şeyi yıkarken titrememeye çalıştı.

"Louis, Louis, ne oluyor?" Harry olanlardan habersiz oluşunun verdiği şaşkınlıkla, ona öldürücü bir pişmanlıkla bakan vampiri izliyordu.

O bir melek, diye düşündü Louis. Sense bir canavarsın, onu öldürüyorsun.

Dişlerinin arasından, "Beni neden durdurmadın?" diye sordu. Sesi hissettiği yoğun acıdan titrek ve boğuk çıkmıştı.

Harry'nin gözleri daha da büyüdü. "Durdurmak mı?" diye sordu. "Neden bahsediyorsun sen?"

Louis onun morluklarla dolu kolunu yavaşça tutup kaldırdı. Harry'nin bakışları kolu boyunca devam eden çürük ve yaralarda ilerlerlerken vampir gözlerini yumdu.

"Ben... Bunların hiçbirini hatırlamıyorum." dedi kısık bir sesle. Louis onun bakışlarından anlamıştı. Harry'nin ne hale geldiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Louis'nin onu neye çevirdiğini, nasıl sorumsuzca onu tehlikeye sürükleyip kendi elleriyle zarar verdiğini göremiyordu.

Vampir üşüyordu. Bu hissi unuttuğunu sanmıştı, şimdiyse cildi soğukla yanıyor, pişmanlık, acı ve korku teker teker içine işliyordu.

Onun canını yakmıştı. Onu acıtmıştı. Bilerek ve isteyerek.

Harry'nin güçsüz sesini duyduğunda gözleri hala sıkıca kapalıydı. Karşısında duran gerçekliğe bakacak cesareti kendinde bulamıyordu bir türlü. "Louis," sesindeki korkuyu fark edince yavaşça gözlerini açtı Louis. Harry korkmuştu ve sebebi vampirdi.

Tanrım. Harry'nin ondan korkması için çok şey yapmıştı, onu kendinden uzak tutmak için her yolu denemişti ve şimdi... Harry ondan gerçekten korkuyordu.

İçindeki her şey ateşle savaş veriyor gibi hissetti. Yanıp kül olmasına ramak kalmıştı.

"Louis, bana bak."

Louis ona bakmadı. Dünyanın en korkusuz yaratığı olabilirdi ama en sevdiği şeyi bir harabeye dönüştürmüşken ona bakamıyordu bile. Acizliğin nasıl hissettirdiğini de unuttuğunu sanıyorsa çok yanılıyordu.

Harry'nin elleri onun yüzünü buldu, çenesine koyduğu parmaklarıyla başını kaldırıp koyu mavi gözlerin onunkilere kenetlemesini bekledi sabırla. "Kendini suçlama, bu bir olasılıktı ve biz bunu göze aldık. Ben aldım." dedi kararlı bir tonda.

"Olasılık mı??" Louis duyduklarına inanamıyordu. Gözlerini çıldırmış gibi bir Harry'ye bir de onun vücuduna dikti. "Ölebilirdin, Harry! Bu bir şaka değil. Böyle bir olasılık yok, ölüm bir olasılık olamaz."

Louis'nin sertçe inip kalkan göğsü Harry'nin ona daha sıkı tutunmasına neden oldu. "Neden sana ne kadar güvendiğimi göremiyorsun, Lou?"

"Bana güvenmemelisin!" diye bağırdı Louis, ki bu Harry'nin hafifçe sıçramasına neden olduğu için kendini daha da kötü hissetti. Konuşmaya devam ettiğinde sesi güçsüz çıkmıştı. "Ben güvenebileceğin biri değilim, bunu sana defalarca söyledim."

Harry uzanıp kollarını onun omuzlarına doladı ve Louis'nin başını kendi köprücük kemiğine yasladı. "Eğer sadece olanları benim gözümden görebilseydin sana neden güvendiğimi anlardın. Dün gecenin ne kadar harika olduğundan haberin var mı? Her şey çok güzel ve yoğundu. İkimiz de ne kadar ileriye gittiğimizi fark edemeyecek kadar odaksızdık."

Louis olanların sadece birazını hatırlayabiliyordu. Harry'nin kıkırtılarını ve yeşil gözlerinin her dokunuşuyla ona parlayarak yanıt verişini nasıl unutabilirdi ki? Dayanılmaz kokusu bir uyuşturucu gibi hep etrafındaydı, parmaklarını onun süt beyazı cildinde her gezdirdiğinde çıkarttığı tatlı sesleri şimdi bile duyabiliyordu.

Ama güçünün kontrolden çıkıp onu bu hale getirdiğini hiç hatırlamıyordu.

Vampir, korkunun içinde tekrar yer etmesini bekledi. Yaptıklarını hatırlamıyor oluşu onun pişmanlığını daha kötü bir hale getiriyordu. Harry onu engellemeye çalışmış mıydı? Durması için yalvarmış mıydı? Tüm bunlar yüzünden kafayı yemek üzereydi.

Harry ellerini onun saçları arasından geçirip daha fazla göğsüne bastırdı. "Kendini geriye çekmek istediğinde sana izin vermedim. Alman gerekeni muhtemelen almıştın fakat ben durmanı istemedim bu yüzden de miktarı doğru ayarlayamadın. Senin suçun değildi."

Dün gecenin saklı kalan parçaları vampire de yavaş yavaş dönerken gözlerini kapadı tekrar. Olan olmuştu fakat işlerin buraya gelmesine izin veren Louis olduğu için suçlu her zaman o olacaktı. Harry sadece bildiğini okuyordu, onu doğru yere çekmek Louis'nin göreviydi.

"Çok solgunsun, Haz. Yemin ederim bunun olmasını hiç istemedim. Seni böyle görmeye dayanamıyorum."

Harry onun etrafındaki kollarını sıkılaştırınca Louis onun köprücük kemiğine dudaklarını bastırdı. "O zaman izin ver iyileşeyim." dedi Harry yavaşça. "Sadece...Çekip gitme."

Louis bunun üzerine başını kaldırıp onun solgun yüzüne rağmen parlamaya devam eden gözlerine baktı. "Bir yere gitmiyorum, Harry. Neden bunu düşündün ki?"

Yeşil gözlerin arasına belirgin bir tereddüt karıştı. "Çok pişman göründün. Bu kadar ileri gidebilmişken geriye dönmemizi istemiyorum."

"Çok pişmanım zaten." Louis alnındaki bukleleri düzeltti. "Ama bu gideceğim anlamına gelmiyor. Bunu düzelteceğiz."

Uzanıp Harry'nin eskisi kadar kırmızı olmayan yumuşak dudaklarına kısa bir öpücük kondurdu ve canını daha fazla yakmamak için fazla dikkatli bir şekilde sarıldı.

Bu bir daha asla olmayacaktı.

Asla.

-

"Sadece beni öldürsen olmaz mıydı? Gerçekten, bunu yemek istemiyorum. Lütfen-"

Louis onun itirazlarına bir sinek vızıltısı kadar bile değer vermiyordu. Harry'nin düşen kan değerlerini düzeltmek zorundaydı yoksa pişmanlığı ölümüne neden olacaktı. Onu tekrar eski sağlıklı haline getirmesi gerekiyordu. Bu hem onun hem de Louis'nin sakin kalabilmesi için önemliydi.

Kaşığı tekrar onun ağzına tuttu. "Yemin ederim eğer bunu yemezsen seni Liam'a götüreceğim ve bundan çok daha fenasını yaşamak zorunda kalacaksın."

Harry'nin tehdit üzerine duraklaması Louis'nin kaşığı ağzına sokabilmesine yaramıştı. Onun sıkıntı dolu homurtularını takmadan memnuniyetle gülümsedi. "Bu gerçekten zorunlu mu? İğrenç kokuyor ve koktuğu kadar da iğrenç bir tadı var."

"Tüm bu ilaçları ve marmelatları bulabilmek için kaç saattir koştuğumdan haberin var mı senin? En yakın yerleşim yeri 90 kilometre uzakta."

Harry içini çekti ve Louis'nin zoruyla bir kaşık marmelat daha yedi. "Midem bulanıyor." dedi mızmızca.

Louis bir kaşık için daha davrandı fakat Harry belli ki bunu yemeyecekti. "Beni hasta mı edeceksin? Midem bulanıyor diyorum."

"Ben sadece işleri düzeltmeye çalışıyorum, sen de prenses olduğunu sanan yedi yaşında bir çocuğun hassasiyetinden biraz daha fazlasını gösterebilsen çok yardımcı olurdu."

Harry gözlerini devirdi. "Bu annecilik oynayan Louis'yi hiç sevmedim." dedi ağzındaki gerçekten de kötü kokan reçeli yuttuktan sonra. "Yaramaz ve eğlenceli Louis'yi geri istiyorum."

"Yaramaz ve eğlenceli Louis neredeyse ölümüne neden oluyordu." diye homurdandı Louis, bir kaşığı daha ısrarla ona uzatırken. "Ye şunu."

Harry başını yana çevirince kaşık yanağına çarptı.

Louis içini çekip kaşığı bir uçakmış gibi sağa sola salladı fakat Harry hala ağzını açmıyordu. "Aç ağzını."

Harry inatla ağzını açmadı.

Louis bir kez daha şansını denedi fakat yatağa arkasındaki milyonlarca yastıkla dik bir şekilde oturmuş olan sevgilisi güzel ağzını bir türlü açmıyordu.

"Tamam, su ile birlikte içmek ister misin? Sana bir bardak su doldurabilirim."

Harry yeşil gözlerini ona dikti ve olumsuz anlamda başını salladı.

Louis gözlerini yumarak sakinleşmeye çalıştı.

"Bir kaşık daha yiyeceğim," Louis anında gözlerini açtı fakat Harry'nin suratındaki ifadeye bakılırsa cümlenin gerisinde bir ama bulunuyordu. "Ama..." İşte başlıyoruz. "Sen de bana bir öpücük vereceksin."

"Ne?"

"Yediğim her kaşık için bana bir öpücük vereceksin."

"Ne saçmalıyorsun, Haz?"

Harry sinirle kaşlarını çatınca Louis kaşığı biraz indirdi. "O rezil marmelatını yememi istiyor musun istemiyor musun?"

"Neden karşılığında böyle bir şey isteyesin?"

"Çünkü sabahtan beri beni hiç öpmedin ve öpmeye de niyetin yok."

Louis'nin ağzı açılıp kapandı. "Sadece meşguldüm, Harry. Fazla abartıyorsun."

Harry ona bariz bir bakış yolladı. "İkimiz de kendini uzakta tutmaya çalıştığını biliyoruz." durakladı ve sesini biraz yüksellti. "Benden!" Elleriyle etrafını gösterdi. "Şu etrafıma ördüğün yastıktan sipere bir bak. Bana sabah kalktığımızdan beri dokunmadın bile. Bence abartan biri varsa o da sensin."

Tamam, pekala. Louis yakalanmıştı. Sabahtan beri onunla arasına tensel bir temas koymaya çalıştığı doğruydu. Ama bunu onun iyiliği için yaptığını neden karşısındaki aptal da fark edemiyordu? Tüm vücudu Louis'nin sebep olduğu yaralar içindeyken ona dokunmaya bir daha nasıl cüret edebilirdi ki?

İçini çekti. "Bunu yiyeceğine söz veriyor musun?" dedi yavaşça pes ederek.

Sadece bir öpücükten zarar gelmezdi.

Harry'nin yüzüne kocaman bir gülümseme yapışınca Louis içini çekti. Vampiri delirtmek için özel olarak uğraşıyordu sanki.

Dolgun dudaklarını yavaşça araladı ve ilk kez kaşığın meyilli bir kolaylıkla ağzına girmesine izin verdi. Ağzındaki bitirir bitirmez önündeki yastığı attığı ve aralarındaki mesafeyi kapadı.

Louis derin bir nefes aldıktan sonra dudaklarını hafifçe Harry'ninkilere bastırdı ve geri çekildi.

Harry ona ters bir bakış attı. "Sen buna öpücük mü diyorsun?"

"Harry-" Louis'nin söyleyecekleri ağzına kapanan dudaklar yüzünden kesildi. Harry'nin ılık ellerinin ensesine dolandığını, sıcak dilinin dudaklarına değdiğini hissetti. Yediği ilaçların ve marmelatın şekerli tadını fazlasıyla alabiliyordu.

Boğazındaki kıvılcımı ve dişlerindeki hafif sızıyı hisseder hissetmez geriye çekilip Harry'nin ellerinden uzaklaştı.

Beyaz yüzü ve çökmüş gözleriyle hala daha baştan çıkarıcı görünebilmesi canını yakıyordu. Kaderinin böyle bir yaratıkla kesişmesi hangi günahının bedeliydi acaba?

"Ama daha-"

"Bir kaşık daha yiyeceksin."

Harry çabucak ağzını açtı.

İkinci öpücük Louis'yi ilkinden daha çok sarsmıştı. Yavaş yavaş güçlenmeye başlayan cezbedici kokusu burnuna doluyor, Harry'nin onu çok iyi tanıyan dudakları ve dili tecrübeli bir takım gibi çalışarak vampirin kontrolünü ondan söküp almaya çalışıyorlardı. Eğer kontrolü ona demir zincirlele bağlı olmasa, Louis kendini çoktan ona vermişti.

Tekrar nefes nefese ayrıldığında Harry bir kaşık için daha ağzını açtı fakat Louis kavanozu kapatıp komidine koydu.

"Sanırım bu kadarı yeterli." dedi Louis dudaklarındaki Harry'den bulaşan marmelatı yalayıp.

Harry itiraz etmek için ağzını açtı ama sonra Louis'nin suratındaki kararlılığı görüp fikrini değiştirdi. "Beni tekrar öpecek misin?" diye sordu onun yerine. Louis onun yüz hatlarına yerleşen mutsuzluğu görebiliyordu.

Hafifçe gülümsedi ve "Elbette." diyip nefesini tutarak dudaklarını kısa bir süre onun alnına bastırdı.

Harry içini çekip somurtarak kendini yastıklarla dolu yatağına attı.

-

"Yaratılanların en güzeli, sonuncusu ve en iyisi;
Tanrının en muhteşem yaratığı, gözün görebileceği, aklın alabileceği
En kutsal, en ilahi, en tatlı ve en hoş şey!
Nasıl da kayboldun, kaybediverdin kendini?
Nasıl soldun ve ölümle baş başa kaldın?
Nasıl aldın yasak meyveyi ve nasıl çiğnedin kuralı?
Lanetli bir düşman aldattı seni, kimdir bilinmez.
Mahvoldum seninle beraber ben de,
Nihai sonum ölümdür artık benim de."

"Duş almak istiyorum," diye seslendi Harry huysuz bir tonda. "İzin verirsen, tabii."

Louis karşı koltukta okuduğu kitabından başını kaldırıp onun güzel suratına baktı. Tüm günü uyuyarak ve Louis'nin zoruyla bir şeyler yiyerek geçirmişti. Louis akşamdan hemen önce şömineyi yaktığında uyuyakalmıştı, o zamandan beri de uyuyordu. Onun uykulu gözlerine ve dağılan saçlarına bakarken yumuşadığını hissetti, Louis. Kitabını kapatıp ona gitti. Elini alnına bastırıp yerine gelen ısısını kontrol etti. O sabah uyandığındaki halinden çok daha iyiydi şimdi. Eskisi kadar soğuk ve solgun görünmüyordu, Louis ondan gelen tatlı kan kokusunu biraz daha uzaktan alabilmeye başlamıştı. Vücudunu kaplayan çürükler ve yaralar haricinde eskisi gibi sayılırdı.

Parmaklarını yumuşak yüzünden çıplak omuzuna doğru indirdi. "Bana kızgın mısın?"

"Evet."

Louis içini çekerek onun yanına oturdu. "Senden uzak durmaya çalışmak benim de hoşuma gitmiyor." dedi yumuşak bir tonla. "Ama her şeyin eskisine dönebilmesi için biraz zamana ihtiyacım var."

"Daha dikkatli olabiliriz." diye üsteledi, Harry. "Sanki bulaşıcı bir hastalık kapmışım gibi davranman kendimi iğrenç hissettirmekten başka bir işe yaramıyor."

Louis'nin gözlerindeki bakış mümkün olabilirmiş gibi daha da yumuşadı. Kafasına taktığı şey bu muydu yani? Louis'nin birkaç çürük yüzünden onu artık güzel bulmadığını mı sanıyordu?

Nazikçe onun çatık yüzünü kaldırdı ve ona bakmasını sağladı. "Ne kadar acınası bir şekilde seni istediğimi gerçekten de göremiyorsun değil mi?" Elini yavaşça onun beline indirip başını boynuna gömdü ve kokusunu içine çekti. Hiçbir şey değişmemişti. Tüm hücreleri acı ve açlıkla titriyordu hala. "Yüzyıllardır hiçbir şeyi bu kadar çok istememiştim."

Harry'nin omzuna çıkan ellerini hissedince iradesini daha fazla zorlamamak için yavaşça başını onun boynundan kaldırdı ve gülümseyerek Harry'ye elini uzattı. "Hadi sana güzel bir banyo hazırlayalım."

Harry gözlerini devirse de artık o kadar sinirli görünmüyordu. Bir şey söylemeden ayağa kalktı, yavaş adımlarla banyoya kadar Louis'yi takip etti. İçerisi beyaz ve geniş küvete doldurulmuş su yüzünden oldukça sıcak ve nemliydi. Harry bunu görünce gülümsedi. "Bunu ne zaman-"

Louis ona arkadan sarıldı, çenesini onun omzuna yaslayıp gülümsedi. "Uyuyordun." Göbeğinde birleştirdiği ellerini açtı ve Harry'nin belinin aşağısında duran iç çamaşırını sıyırıp bileklerine düşmesine neden oldu. Sıra tişörtüne geldiğinde Harry ona yardımcı olabilmek için kollarını kaldırdı fakat bu vücudundaki çürükler nedeniyle acıtmış olacak ki sessizce inledi.

Louis'nin gözleri onunkileri buldu.

"İyiyim." dedi Harry çabucak.

Ona inanmış gibi yapmaktan başka şansı yoktu, Louis'nin. O küvetin içine girerken kayıp düşmemesi için elini tuttu.

Harry'nin hacmiyle küvetten ince ince sızan su Louis'nin üzerini ıslatsa da onun elini tutmayı bırakmadı. Diğer elinin yarısını suya batırıp sıcaklığını ölçtü. Ama pek de hassas olmayan duyuları ona düzgün bir ölçüm yapmasında yardımcı olmuyorlardı.

"Sıcak mı?"

Harry gülümsedi. "Mükemmel."

Harry'nin beyaz cildinden akan berrak damlaları izledi vampir.

"Sen gelmiyor musun?"

Başını kaldırıp ona baktı. Yüzünde gamzeli bir gülümseme vardı ve gözleri yeniden aşkla parlıyordu. Louis rahat bir nefes aldı.

Harry ıslak ellerini onun tişörtüne doladıktan sonra yavaşça yukarıya çekti ve çırkarttı. Yeşil gözlerini onunkilerden bir saniye bile ayırmadan elini tuttu ve küvete doğru çekti.

Louis kıyafetlerinin geri kalanını çıkartmaya gerek bile duymadan yavaşça küvetin karşı tarafına oturdu. Bir miktar suyu daha böylelikle kaybettiler.

Bacaklarını biraz aralayıp Harry'ye uzun bacaklarını koyacak yer açmak istedi fakat onun yerine bacaklarının arasında adamın kendisini buldu. Sırtını Louis'nin göğsüne yaslayıp ayaklarını küvetin artık boş olan kısmına uzattı insan. Vampir kollarını ona dolayıp yeni pozisyonlarına izin verdi sessizce.

"Böylesi daha iyi."

Harry göbeğinde birleşen Louis'nin ıslak parmaklarına kendininkileri doladı ve hafifçe ona doğru yaslanıp vampirin omzuna bıraktığı öpücüğe kendince bir karşılık verdi.

Bir süre onun kollarındaki morluklarını inceledi Louis. "Canın yanıyor mu?"

"Hayır."

"Doğruyu söyle."

"Belki biraz."

Dudaklarını onun buklelerle dolu, yarı ıslak kafasına bastırdı. Onu bu hale getirdiği için kendini asla affetmeyecekti.

Derin bir nefes aldı ve küvetin kenarlarında yanmakta olan kokulu mumları söndürmemeye gayret ederek şampuanlara uzandı. Harry'nin kokusunu sevdiğini bildiği şişeyi seçip bir miktar avucuna sıktı. Ellerini onun saçlarına doğru götürüp nazikçe buklelerini köpürttü.

Harry mutlu bir ses çıkarttı.

Louis sessizlik içinde onun saçlarını köpürtmeye devam etti.

Bir süre sonra Harry, "Özür dilerim." diye fısıldadı. "Sen bu kadar zorlanırken üzerine gitmemeliydim."

Louis hafifçe eğilip onun ıslak yanağına dudaklarını bastırdı. "Senin suçun değildi."

"Zayıf bir adamdan avantaj sağlamak suç sayılır." dedi insan omuzlarını silkerek.

"Baştan çıkarmaya öyle mi deniyor bu günlerde?"

"Ben ciddiyim."

Louis ellerini köpükten arındırabilmek için küvetin içine sokup çıkarttı. Ellerini yavaşça onun uzun bedenine dolayıp kendine çekti. Harry'nin saçından düşen damlalar omzundan aşağıya kayıyor, su dolu küvetin içinde gözden kayboluyorlardı.

Tam sıkılmamış çeşme vanasından birkaç ritimli damla küvete düştü. Louis eğilip başını onun boynuna gömdü ve çeşitli aromalarla karışan teninin kokusunu ciğerlerine çekti. Şampuanlar ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, hiçbiri Harry'nin kendi kokusunu bastıramıyordu. Louis tekrar konuşmadan önce ciğerlerini tekrar onunla doldurdu.

"Özür dilemeni gerektirecek hiçbir şey yapmadın." dedi sonunda. Dudaklarını onun omzundan kaydırıp kolundaki morlukların üzerinde gezdirdi. "Suçlayacak biri varsa bu kesinlikle sen değilsin."

Harry huysuzca homurdandı. "Cezasını çeken benim ama."

Louis içini çekti.

"Doğum günü tatilimin en sevdiğim kısımlarından oldum." diye devam etti, Harry.

"Eminim..." Louis çenesini onun omzuna dayadı. "Vakit geçirecek yeni şeyler bulabiliriz."

"Ayı mı avlayacağız?"

"Eğer istediğin buysa-" diye başladı Louis fakat Harry ona doğru dönüp sözlerini kesti. "Ben ayı avlamak istemiyorum, Louis." Louis ıslak eliyle onun yüzündeki köpüğü sildi. Harry ona biraz daha yaklaştı. "Ben seninle olmak istiyorum."

Mavi orblar dikkatlice insana doğru odaklandılar. "Zaten benimlesin, Haz."

Harry ona biraz daha yaklaşınca Louis kendini refleksel olarak geri itti.

Harry'nin bakışlarındaki ateş yavaşça söndü. "Bu şekilde değil." dedi ve ellerinden birini vampirin solgun yüzüne koydu. "Dün geceki gibi..."

"Dün gece hakkında..." Louis sanki söylemeye tahammül bile edemiyormuş gibi durakladı. "...konuşma, lütfen."

Harry kaşlarını çattı. "Konuşacağım. Çünkü harikaydı."

Louis gözlerini yumup arkasına yaslandı. Dün gecenin olduğu tek şey yanlıştı. Harika değil.

"Bana inanmıyorsun ama yemin ederim kendimi harika hissettim, Louis." Harry aralarındaki mesafeden hoşnutsuz ona doğru eğildi. "Her şeyi o kadar doğru yaptın, o kadar doğru şeyler söyledin ki. Hayatımın en güzel gecesini böyle mahvetmeni istemiyorum."

Su etraflarında kıpırdandı.

Louis'nin mavi gözlerine sonunda anlayışa benzer bir şeyler yerleşince Harry derin bir nefes verdi. Vampirin ellerine uzanmasını, eklemlerine yumuşak öpücükler bırakmasını izledi bir süre.

"Çok daha güzel gecelerimiz olacak. Sana söz veriyorum."

Harry'nin gamzeleri derinleşerek ona ışıltılı bir gülümseme sundu.

O kadar güzel görünüyordu ki uzanıp onu öpmemek için kendini durdurmak zorunda kaldı Louis.

Tereddütünü anında fark eden Harry masumca gülümseyerek vampire doğru eğildi. "Beni öpmeyecek misin yani?"

"Harry-"

Harry biraz daha eğildi. "Şimdi?"

Louis gözlerini devirdi.

Harry daha fazla eğilerek burnunun onunkine değmesine neden oldu. "Ya şimdi, Louis?"

Louis gülümsemesini bastırmaya çalıştı. "Tam bir baş belasısın."

Harry onun dudakları üzerine gülümsedi. "Peki ya şimdi?"

Louis pes edip onu öptü.

O gerçekten de zayıf bir adamdı.

-

"Sana ayı avlamak istemediğimi söylemedim mi ben?" Harry, Louis'nin sırtından iner inmez kaşlarını çattı. Normalde on dakikadan uzun bir süre Louis insaüstü bir hızda koşarken her şeyiyle ona tutunmaktan keyif almazdı fakat adam zorunda olmadıkça ona dokunmamak için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Ona yakın olması için yüzüne çarpan rüzgarla nefessiz kalması gerekiyorsa buna katlanırdı.

Louis onun eldivenli elini tutup ormanın içinde peşinden sürüklerken gülümsüyordu. "Ayı avlamaya gelmedik. Ama etrafta görürsen söyle de boşa gitmesin."

Harry yüzünü buruşturdu. "Gözümü dört açacağıma emin olabilirsin."

Yürüdükleri ince patikada sarsak adımlarını düzene sokmaya özen göstererek, kendi ayağına falan takılıp düşmemeye çalışıyordu. Yürüdükleri yer oldukça yüksekti, aşağıysa bir dolu çam ağacı ve kütükten neredeyse gözükmüyordu. Ormanın bu tarafı karlı değildi, hiç değilse çığ tehlikesi yoktu. Böylece ölmelerine neden olabilecek iki yüz bin tehlikeden bir tanesini listeden silebilirdi.

"Beni buraya neden getirdin?" diye sordu Louis devasa büyüklükte bir ağacın önünde durunca.

Vampir cevap vermeden eliyle birkaç kere ağacın gövdesine vurdu. Hemen sonra gülümseyip Harry'yi sırtına aldı. "Sana göstermek istediğim bir şey var."

Harry daha ağzını bile açamadan Louis ağacın yarısını tırmanmıştı bile. Çok geçmeden Harry'nin bilmeye korktuğu yükseklikte bir dala tutundu ve Harry'nin ayağının dala bastığından emin olduktan sonra onu sırtından indirdi.

"Pekala, Edward Cullen, sırf sevişmeyelim diye beni evden bu kadar uzağa getirip canıma meydan okumana gerek yoktu." dedi Harry sıkıca Louis'ye tutunup. "Scrabble oynayabilirdik."

Louis hemen yanında durdu ve Harry'yi sıkıca belinden kavrayıp yükseklik korkusuna yardımcı olmaya çalıştı. "Ama beni hep yeniyorsun."

Harry sonunda cesaretini toplayıp aşağıya bakabildiğinde titrek bir nefes aldı. "Tanrım."

"Buradan seni çok daha rahat duyabilir."

"Seni var ya-"

Louis daha fazla söylenmesini duymamak için onu belinden kavradığı gibi indirip dala oturttu. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki Harry bir sonraki nefesini aldığında sırtı Louis'nin göğsüne değiyor, bacakları geniş dalın iki yanından aşağıya sarkıyordu. Louis ellerini onun göbeğinde birleştirip dudaklarını kulağına dayadı. "Bana Edward Cullen dememen konusunda anlaşmıştık."

"O anlaşma sen beni lanet olası bir çamın tepesine çıkarttığında fes edildi, örümcek maymunu."

Güldüğünde nefesini boynunda hissetti, Harry. "Benim güzel huylu sevgilime ne oldu böyle? O burada benimle bu kadar yakın olabildiği için memnuniyet duyardı."

"Louis, gerçekten, üç gündür şansım yaver gitmiyor diye yeryüzünden metrelerce yukarda tahrik olacak değilim-Tanrım çek elini üzerimden!"

Louis aşağıya indirdiği elini tekrar Harry'nin göbeğine çıkarttı gülerek. "Üzgünüm, sadece düşmeyeceğinden emin olmak istedim."

"Senden nefret ediyorum."

"Biliyorsun, Tanrı'nın seni buradan duyabilecek olması aşağıya düştüğünde seni tutacağını garantilemiyor."

Harry sırtını vampirin göğsüne bastırdı iyice. "Beni bırakmazsın." dedi göbeğindeki ellerine tutunup. "Bana çok aşıksın."

Louis kollarından birini belinden çekince Harry oturduğu yerde sendeledi ve yüksek sesli bir çığlık attı. Onlarla aynı hizada bulunan birkaç kuş kanat çırparak uzaklaştılar.

"Louis Tomlinson!"

"İyi seçim. Ben düştüğünde seni tutacağımı garantiliyorum."

Louis'nin kolu tekrar belindeki yerini alınca Harry rahat bir nefes aldı. "Bunu ödeyeceksin."

Vampir boynuna küçük bir öpücük bıraktı. "Seni asla bırakmam."

"Affedilmedin."

"Ve sana çok aşığım."

Harry gülümsedi. "Hala affedilmedin. Ama düşüneceğim."

Louis derin bir nefes aldı ve bir süre Harry'nin manzarayı izlemesine müsaade etti. "Eğer yarattığım sıkıntının birazını telafi edecekse diye diyorum buraya daha önce kimseyi getirmedim."

"Kes artık, fazla uğraşıyormuşsun gibi duyuluyor."

"Ben ciddiyim. Eskiden buraya insanlardan kaçmak için gelirdim. İlk defa bir insan getiriyorum."

Harry hafifçe dönüp memnun bir ifadeyle vampire baktı. "Burası çok güzel."

"Sen daha güzels-"

"O cümleyi bitirirsen aşağıya atlayacağım."

Louis gülünce Harry dudaklarını kısa bir süre onunkilere bastırdı. "Lou?"

"Evet, aşkım?"

"Bu hala affedildiğin anlamına gelmiyor."

Bu sefer Louis uzanıp onu öptü. Harry bir süre vampire yaslanıp ormanın ve Louis'nin oluşturduğu ferah kokuyu içine çekti.

Sonra montunun cebine uzanıp eski, orta boyutlarda bir kitap çıkarttı. Bunun Louis'nin favorisi olduğunu biliyordu.

"O nedir?" diye sordu vampir.

Görebilmesi için kitabı önüne getirdi Harry. "Paradise Lost."

Louis gülümsedi. "Seni küçük hırsız."

"Sürekli yanlış yerleri okuduğunu fark ettim. Doğru kısma bir türlü gelemiyorsun." Harry kitabı biraz kurcalayıp istediği sayfayı buldu.

Louis çenesini onun omzuna dayadı daha iyi görebilmek için. "Neresiymiş doğru kısım?"

Harry kitabı ikiye katlayıp ona gösterdi. "Adem'in Havva'yı kaybettiğini fark ettiği kısım." Eliyle paragrafı işaret etti. "Oku."

Vampir onun uzattığı kitabı aldı, derin bir nefesten sonra ezbere bildiği kısmı okumaya başladı: "Senin aşkın ve tatlı sözlerinden nasıl vazgeçerim de bu vahşi ormanlarda kimsesiz yaşarım? Verilecek bir kaburgam daha olsa, ve Tanrı bana bir Havva daha yaratsa, dolmaz kalbimdeki bu boşluk. Hayır, bak doğa nasıl da bağlıyor bizi. Etin etimdir, kemiğinse kemiğim. Mutluluk ya da acılarla ayrılamayız biz."


Continue Reading

You'll Also Like

43.7K 4.5K 28
"Hyunjin...ben özür dilerim.." "Niçin Felix? Özür dilenecek bir şey yapmadın ki." "Her şeyi mahvettim..." ∆∆∆∆∆ ~Texting + İnstagram + Düz yazı ~FemL...
152K 13.7K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
40.7K 4.3K 22
"MİNHO EZ BENİ"
6.1K 381 2
doğduğundan beri yüzünde leke olan jungkook ve onu kusurlarıyla seven okulun zorbası kim taehyung.