AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ 1-2 (DÜZ...

By haticekubraozcan

2.5M 147K 57.3K

[AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -1- DELİ GELİN] Bir yanda deli dolu bir kadın, öte yanda gözükara ve dev gibi bir adam... More

DG -1. Bölüm: DELİ KIZ
DG -2. Bölüm: HAYIRLI OLSUN
DG -3. Bölüm: ATEŞİM VE CAN YAKARIM
DG -4. Bölüm: PARA
DG -5. Bölüm: DİŞ SANCISI
ÖNEMLİ - INSTAGRAM
DG -6. Bölüm: BIÇAK KAZASI
DG -7. Bölüm: KARAKOL
DG -8. Bölüm: YAVRU DELİ GELİN
DG -9. Bölüm: GELECEĞE BİRİKEN ANILAR
AHÛZAR SERİSİ
DG -10. Bölüm: OLAY ÇUKURU
DG -11. Bölüm: İÇ GÜVEYİ
DG -12. Bölüm: İKİ DEFA DÜŞÜN
DG -13. Bölüm: NİŞANLI KAÇAKLAR
DG -14. Bölüm: KIZ BABASI
DG -15. Bölüm: YAPRAK SARMA
DG -16. Bölüm: NİKÂH GÜNLÜKLERİ
DG -17. Bölüm: GELİNLİK
DG -18. Bölüm: HAYATIMA HOŞ GELDİN
DG -19. Bölüm - Part/1: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -19. Bölüm - Part/2: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -20. Bölüm - Part/1: ŞURA VAKASI
DG -21. Bölüm - Part/1: BEBEK
DG -21. Bölüm - Part/2: BEBEK
DG -22. Bölüm: İTİRAF
DG -23. Bölüm - Part/1: HATA
BİR TUTAM
DG -23. Bölüm - Part/2: HATA
DG -24. Bölüm - Part/1: MİLAD
DG -24. Bölüm - Part/2: MİLAD
DG -25. Bölüm: İKİ ZEYTİN
DG -26. Bölüm: BEKLENMEDİK AN
DG -27. Bölüm: KADER ZİNCİRLERİ
DG -28. Bölüm: MUTLULUĞA DOĞRU
DG -29. Bölüm: AŞK YOLU (FİNAL)
DG -30. Bölüm: ÖZEL SON
!DUYURU!
AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -2- BAHTSIZ DAMAT
BD -1. BÖLÜM: PİKNİK MACERASI
BD -2. BÖLÜM: BULAŞIKÇILIK
BD -3. BÖLÜM: EVE GELİN LAZIM MIYMIŞ?
BD -4. BÖLÜM: KAĞIT PARÇASI
BD -5. BÖLÜM: İSTİFA
BD -6. BÖLÜM: MELİH VAKASI
BD -7. BÖLÜM: YANLIŞ ANLAŞILMA
BD -8. BÖLÜM: SANA EN ÇOK BEN YAKIŞTIM
BD -9. BÖLÜM: SAVRULUŞ
BD -10. BÖLÜM: ÖN SÖZ VE SON SÖZ
BD -11. BÖLÜM: ABİNLERDEN KAÇIRDIM SENİ
BD -12. BÖLÜM: PAHALI ELBİSE
SADE'M
BD -13. BÖLÜM: AŞK KIRILMAKTI
BD -14. BÖLÜM: TAKİP MESAFESİ
BD -15. BÖLÜM: PİŞMANLIĞIN ESİRİ
BD -16. BÖLÜM: ÇOK GEÇ
BD -17. BÖLÜM: AİLE SIRRI
BD -18. BÖLÜM:
BD -19. BÖLÜM: KORKU FİLİZİ
BD -20. BÖLÜM: NESLİŞAH
BD -21. BÖLÜM: MEZAR
BD -22. BÖLÜM: TERK EDİLMEK
BD -23. BÖLÜM: ROMANTİZM KATİLİ
VAHA
BD -24. BÖLÜM: GELİN HANIM
BD -25. BÖLÜM: LEYLİFER
BD -26. BÖLÜM: HASTANE
BD -27. BÖLÜM: GÖZYAŞIN İÇİN
BD -28. BÖLÜM: AŞK RÜYASI
BD -29. BÖLÜM: YANGIN
BD -30. BÖLÜM: BERDEL
BD -31. BÖLÜM: TEKLİF
BD -32. BÖLÜM: NAMUS MESELESİ
BD -33. BÖLÜM: ÖN BALAYI
BD -34. BÖLÜM: MUTLULUĞA DOĞRU
BD -35. BÖLÜM: NİKÂHTA KERAMET
BD -36. BÖLÜM: TEST
BD -37. BÖLÜM: NİŞAN
BD -38. BÖLÜM: DÜĞÜNDEN KIZ KAÇIRMA
BD -39. BÖLÜM: SANCILI SAATLER
BD -40. BÖLÜM: SONSUZ SON
!Hikaye Hırsızı!

DG -20. Bölüm - Part/2: ŞURA VAKASI

29.1K 2K 1.3K
By haticekubraozcan

Gecikme için çok üzgünüm ama keyfi değildi, sağlıksal bir problemden kaynaklı yaşanan gecikmeydi.

Sınır; 1250 yorum.

20. BÖLÜM: ŞURA VAKASI

Kaldırımlar sıra sıra dizilirken önünde, Devrim boş boş bakmakla yetiniyordu. Öyle zor bir hale düşmüştü ki ne tarafa dönse sanki dar ve derin bir kuyuya düşmüş gibi zorlanıyordu. Çıkması güç, nefes alması imkânsız...

Sabah çıkarken özenle seçtiği tesbihi bir tur daha çevirdi. Her bir tanede 'Es Sabır' Esma-ül Hüsna'sını çekiyor, Rabb'inden sabır dileniyordu.

Bir haftadır işten gönderemediği Şura içeride otururken onun yanına gitmek istemiyordu. Bir de on dakika sonra onu arayacak Asude'yi düşünüyordu. Söz vermişti karısına ama sözünü bir türlü yerine getiremiyordu. Bu sözün karşılığında karısından iyi niyet ve düşünceli bir eş olmasını istemişti. Şuana kadar yaptıkları planlanan hareketler olsa da Devrim bunun da yetebileceğini düşünüyordu.

Seviyordu karısını var mıydı ötesi? O kendisini sevmese, önemsemese de seviyordu. Kötü gönlüne laf geçirememişti. O beğenmediği, sürekli dalga geçtiği deli Asude önce yavaş yavaş aklına sızmış daha sonra gönlüne gelip oturmuştu. Şimdi istese de oradan çekip atamazdı. Zaten aklı yerinde değildi, Asude hayatına girdiğinden beri hiç akıl ile ilgili düşünemez olmuştu. Oturduğu taburede boş boş düşünürken çırağı Fatih geldi elinde çay bardağı ile.

"Ağabey buyur?" Devrim memnun bir şekilde aldı eline ve tabağın kenarında duran şekeri içine atarak karıştırmaya başladı. Kendisini tanıyamaz olmuştu. Tadı, tuzu kalmamıştı ve bu durum onu sinir ediyordu.

"Ağabey bir şey sorabilir miyim?" Fatih'in kıvranan haline acıyarak başı ile konuşmasını istedi.

"Bir kız sence en çok ne duymaktan hoşlanır?" Bu nasıl soruydu böyle? Tutulur bir yanı yoktu. Bu genç çocuk dertsiz başına dert alacaktı.

"O nasıl soru lan?"

"Soru işte ağabey. Bir kız düşün, sence ne söylenince mutlu olur?" Devrim düşünmeye gerek görmeden hemen cevapladı.

"Bir kadın en çok 'sen ne dersen o doğrudur hayatım,' sözünden hoşlanır Fatih. Sen hazırlama akşam dışarıda yeriz, sen bırak ben yıkarım, istersen alayım, haydi alışverişe çıkalım sözlerinden hoşlanır," gözlemleri bu yöndeydi. Burada kadınları kötülemiyordu ama gerçekler bunlardı. Ben maço koca istiyorum diyen kadın bile iki gün sonra mutfakta yardım etmiyor diye isyan bayrağını çekiyordu.

"İyi de ağabey benim onları söylemek gibi bir lüksüm yok. Aynı evde yaşamıyoruz," çocuk da haklıydı. Devrim uzamış sakallarını boş eliyle kaşıdı ve konuşacağı sırada Şura'nın sesi duyuldu.

"Senin bir şey söylemene gerek yok Fatih. Gözlerinin içine böyle derin derin bak o hoşlanır. Nazik ol bakarken. Böyle kirpiklerin hareket ederken canı yanacakmış gibi düşün. Adını söylerken buğusu içinizi ısıtsın, arkadaşın bunu hissetsin mutlu olur." Şura bunları söylerken gözlerini Devrim'den ayırmamıştı. Devrim ise bu bakışlardan rahatsız olduğu için çoktan göz bebeklerini Fatih'e çevirmişti.

Bu kızın amacı neydi? Evli olduğunu bildiği halde onu ayartmak için üstün bir çaba sarf ediyordu. İçinden sabır çekerek kızın gitmesini bekledi.

"Devrim ağabeyimin, Asude yengeye baktığı gibi mi?" Fatih bunu bilerek söylemişti. Şura'nın hareketlerinin elbette farkındaydı. Takındığı tavrı desteklemiyordu ve bunu yüzüne vurmaktan asla vazgeçmeyecekti.

Şura içeriye girmek yerine tabure çekerek yanlarına oturmuştu. Devrim ise gerçekten bu kızdan fazla rahatsızdı. Babası ile bu konuyu halletmesi gerekiyordu. Şura, ağabeyinin yanına da gidebilirdi. Hem işten çıkmamış, babası sözünden dönmemiş olurdu, hem de evliliği tehlikeye girmemiş olurdu.

"Devrim ağabey gibi aşık olup olmadığımı bilmiyorum ama değer veriyorum. Öyle bakmayı bende deneyeceğim. Bir kadın olarak sen de onaylıyorsan tamam bu iş." Fatih kızın gözlerine baktı yeniden.

"Ben, sevdiğim adam bana öyle bakarken sanki kalbim göğüs kafesimi delip çıkacak gibi hissettim. Eminim kız arkadaşın da senin sevgini hissedecektir Fatih." Devrim kızın kimden bahsettiğini anlamamıştı. Gaflete düşüp bir saniyeliğine de olsa göz göze geldiklerinde çoktan pişman olmuştu.

"Tövbe estağfurullah. Ne oturuyorsunuz burada? Fatih, ben sana tozları aldır dedim neden burada oturuyorsun?" Bu sözleri Fatih'e değildi. Gözleri genç çocuğu görüyor olsa da sözleri Şura'yı hedef alıyordu.

"Ben sabah aldım tozlarını daha," genç kız söylenince sözünü keserek bağırdı.

"O zaman yeniden alacaksın. Baktın müşteri yok, kalkıp yeniden temizleyeceksin. Ürünler silinmekten yıpranacak ama yine de bırakmayacaksın silmeyi. Benim yanıma gelip oturmayacaksın." Devrim gayet net olduğunu düşünüyordu. Daha ne kadar seni istemiyorum diyebilirdi, bilmiyordu. Şura ise başka âlemlerdeydi. Kendi kafasında kurmayı sevmiş ve asla vazgeçmemişti. Bu zamana kadar Devrim'i hep kendisine ilgi duyan, beğeni ile izleyen biri olarak canlandırmıştı.

Devrim'in ona bakmayışını çevrenin anlamamasına yoruyordu. Az önce ki yükselişini de Fatih'in yanında sarf ettiği sözler ile beğenisinin ortaya çıkacağına yormuştu. Hâl böyle olunca dükkanda çalışmak düşündüğünden de keyifli oluyordu. Dükkânın büyük camından Devrim'i izleyerek işini yapmaya başladı.

Devrim, cebinde titreyen telefonu eline aldığında dün gece Asude'nin çekerek ekran resmi yaptığı fotoğraflarına baktı. İlk defa değildi bu samimi hareketler ama belki de en gerçekçi olanıydı. Daha fazla beklemeden cevapladı telefonu.

"Devrim..." Asude bülbülün âşık olduğu gül misali güzelliğini kocasına gönderirken Devrim mest olmuş bir ses tonu ile konuştu.

"Devrim seni yaratana kurban..."

"Ya deme öyle. O zaman sana kızacağım varsa bile kızamıyorum."

"Yine ne yaptım da kızacaksın?" Burada otururken ne yapmış olabilirim diye düşündü. Az önce beş dakikalık sohbet görünümlü oturma bile Asude'ye ulaşmış olabilirdi. Esma'nın dükkânının önüne duvar ördürmeliydi.

"Hiç bir şey yapmadın. Akşama geç kalma olur mu? Hem sesini duyayım hem de erken gel diyeyim dedim." Sesindeki tını adamın hoşuna gitti.

"Tamam, geç kalmam," telefonu kapattıklarında Devrim şaşkındı. Asude aramıştı ama sarı yosma diye lakap taktığı kızı sormamıştı. Bunun şaşkınlığı ile akşama kadar bekledi.

Eve gideceği vakit geldiğinde içinden bir ses Asude için bir şeyler yapmasını istiyordu. Arabasına bindi ve evine giden yol üzerinde bir çiçekçide durdu. İçeride biraz vakit geçirdikten sonra küçük bir saksıda sarmaşık kırmızı gül ile çıktı. Belki çok klasik. Kırmızı gülden başka çiçek bulamadın mı diyebilirdi, ama önemli olan klasikleri güzelleştirmek değil miydi? Doğal olanı muhteşem kılmak... Klişeden harikalar çıkarmak...

Kırmızı gül kimisine göre Aşk, kimisine göre tutku olabilirdi. Devrim'e göre sonsuz sevdaydı. Gönül eşim, can yoldaşım. İyi, kötü, acı, tatlı, kırmızı, beyazı, hepsi; sen ve ben demekti. Bu gül sardıkça benim aşkım senin yüreğini sarsın demekti. Neden demet değil de sarmaşıktı? Devrim ince adamdı. Bin düşünür, bir söyler, yarım giderdi. Dalından koparılmış bir gülün solacağını bile bile aşk vaadi veremezdi. Onun vebalini üzerlerine yükleyemedi.

Çiçekçiden çıkıp vakit kaybetmeden eve hareket etti. Her akşam eve gitmeden iki ekmek alıyordu. Bugün de ihmal etmeden sokağın başında ayakta durmak için direnen küçük bakkaldan ekmeklerini aldı. Eve geldiğinde anahtarı ile açmayı sevmediği kapının ziline dokundu. İçeriden gelen terlik seslerini çok net işitiyordu. Bu tuhaf bir haz almasını sağladı.

"Hoş geldin dev adam," karısı yüzünde güzel bir gülümseme ile kendisini karşılayınca Devrim memnuniyetle içeriye geçti. Önce elinde tuttuğu çiçeği uzattı.

"Ya... Bu çok güzel," tomurcuk halinde olan çiçekleri Asude'nin hoşuna gitmişti. Bir elinde saksı ile Devrim'e sarılmış yanaklarını ıslak sayılabilecek şekilde öpmüştü. Ekmekleri alarak mutfağa geçti. O sırada Devrim de üzerini değiştirmek için odasına geçti. Hızla üzerini değiştirdi ve elini yüzünü yıkayarak Asude'yi aramak için mutfağa girdi.

"Asude," seslenmesi ile salondan karısının sesini duydu; "Buradayım," adımları salona yönelince odanın karanlık olduğunu gördü. Kapıdan içeriye girdiğinde Asude'yi mumlarla aydınlatılmış masanın başında gördü.

"Evliliğimizin ikinci ayı kutlu olsun kocacığım." Devrim şok geçiriyordu. İnme inmişti adeta. Asude gibi birinden böyle ince bir davranış beklemek hayal bile değildi. Utanmasa burada oturur ağlardı. Mutlu bir şekilde karısına doğru yürüdü. Yanına geldiğinde omuzlarından tutarak kendisine çekti ve sıkıca sarıldı.

"İkinci ayımız kutlu olsun karıcım," beraber güzel bir akşam geçirdiler. İkisinin de bu geceye ihtiyacı vardı, uzun zaman olmuştu çevreden soyutlanmayalı, kendileri olmayalı. Uzun zaman sonra gerçek Devrim'i yanında hissetmişti.

Sabah olduğunda Devrim karısına güzel bir kahvaltı hazırladı. Asude değişiyordu ve bu değişim onun hoşuna gidiyordu. Karı koca uzun ve keyifli bir kahvaltının ardından kapının önünde vedalaşıyorlardı.

"Ben yokken kendine iyi bak." Devrim arkasından kendisini uğurlayan karısına bakarak içinden geldiği gibi konuştu.

"Sen yokken kendime iyi bakacağım. Sende ben yokken, beni çok özle," böyle yaşamak iyi gelmişti. Asude memnundu halinden.

"Sanki özlemiyormuş gibi mi?" Yanındayken sevdan nasıl hasret olunurdu Devrim iyi biliyordu.

"Sanki hiç kavuşamamış gibi..." Bu düşünce bile içini ürpertti. Gerçek olduğunu tahmin dâhi edemiyordu.

"Tövbe de deli gelin," elini tuttuğu karısını kendisine çekti ve fısıldadı.

"Tövbe kocacığım."

"Sen böyle ne kadar şeker oldun?" Koskoca adam aşk böceğine dönmüştü. Çıtır pıtır bir adam olup çıkmıştı. Vıcık vıcık hallerini birileri görse ömür boyu dillerine dolanırdı.

"Babam da, kocam da şekerci değil ama bilemedim kime çekmişim?" Asude'nin laf cambazlığı bu defa işe yaramıştı. Her zaman fütursuzca savurduğu sözlerini bu defa iyi bir şey için kullanıyordu.

"Vallahi sen beni bugün çıldırtacaksın Asude'm. Daha önce vermediğim canımı şuracıkta teslim edeceğim," kalbinin sesini Asude duymadıysa eğer bir daha duyamazdı. Kalbi göğüs kafesini delecek, derisini kapanması güç bir yara açarak fırlayacaktı.

"Tövbe de kocacığım. Sen bana lazımsın daha. Doğacak çocuklarımızı göreceksin," doğacak çocuk kısmı iyiydi hoştu ama zordu. Asude önceden istememişti, şimdi de kendisi düşünmüyordu. Asude kafasında evliliklerini tam manası ile kabullenmedikçe güvenip bir bebeğin sorumluluğunu alamazdı.

"O zaman daha çok yaşamam lazım Asude'm. Doğacak çocuklarımızı görmemize uzun yıllar var," bu sözleri gayet normal görünse de Asude takılmıştı. Kapı önü romantik dakikalarına bir son vererek ayrıldılar. Devrim dükkâna gitmek için aracına binerken telefonuna gelen mesajları ve aramaları kontrol ediyordu. Beş defa arayan Serkan'ı merak ederek arama tuşuna bastı.

"Kardeşim?"

"Ağabey, acilen bizim eve gelmen lazım!" Devrim arkadaşının telaşlı sesi ile şaşırdı. Yolda giderken babasını arayıp biraz geç geleceğini söyledi. Serkan'ın evine gittiğinde basamakları çıkarken aklında türlü türlü senaryolar yazmaya başladı. En etkilisi ise Serkan'ın birini öldürmüş ve kendisini saklaması için yardım istediği olmuştu.

Nihayet eve geldiğinde kapıyı çaldı. Sanki kapının dibinde yatan Serkan tek tıklamasında açtı kapıyı. Eli yüzü dağılmış, saçı sakalı karışmıştı.

"Hayırdır? Kuyruğunu kedi tutmuş gibi acele acele çağırdın beni buraya..." Salona geçerken hiçbir şeyden haberi yoktu. Kapıdan girdiği anda karşı koltukta oturan kadını gördüğünde adımları olduğu yerde kaldı. Ne olduğunu anlamak için arkadaşına baktı ama o da çaresizce önüne bakıyordu.

"Bu kim Serkan?" Kadının gülümsemesini beğenmemişti. Otururken ki tavrı ise tartışılırdı.

"İnci," duyduğu ismi düşünürken içerideki odadan Serkan'ın annesi geldi.

"Adını söyleme sadece. Anlat bakalım bu kız niye buradaymış," imalı sözleri ile Devrim şüphelendi. Ortada tuhaf bir şey vardı ve sonu hiç hayra alamet değildi.

"Sen zahmet etme hayatım ben anlatırım. Ben İnci, Serkan'ın müstakbel karısıyım."

"Yok devenin bale pabucu. Ne diyor lan bu?" Böyle bir şey söz konusu olamazdı. Serkan, Esma ile nişanlıyken başka biri ile evli olamazdı. Üstelik bundan haberi olmayacaktı Devrim buna kıçı ile gülerdi.

"İnci kes sesini!" Serkan kadını azarlarken Devrim'i oturması için koltuğa yönlendirdi.

"Esma'dan önce İnci ile beraberdim. Sonra ayrıldık. Ben nereden bileyim çıkıp geleceğini. Şimdi tutturmuş ben sana kaçtım diyor." Film mi çeviriyorlardı? Devrim bir şeyler arar gibi etrafa baktı.

"Ne arıyorsun ağabey?"

"Kameraları. Aksi takdirde bunun başka bir açıklaması olamaz. Dalga mı geçiyorsun sen, benimle?"

"Bunun dalgası mı olur? Tüm olanlar bununla da sınırlı değil. Ağabeyi kapıya dayandı. Bu kıt akıllı evden çıkarken benim evin adresini vermiş. Gece kapıyı bir açtım. Elinde pembe bavul, ben sana kaçtım diye karşımda. Aradan bir saat geçti geçmedi ağabeyi dayandı. Damat kızımıza iyi bak diye. Allah şahidim ben bu işten kurtulamazsam ya bunu öldüreceğim ya kendimi. Ben öldürmezsem Esma benim yerime yapacak zaten," iki ucu boklu değnek dedikleri durum bu olsa gerekti.

Devrim ne yapacaklarını düşündü. Kızı göndermeleri gerekiyordu. Ama kızın gitmeye pek gönlü yok gibiydi. Konu kendisiyle alakalı olmasına rağmen oralı değildi. Elini sakallarına attı ve kaşıdı.

"Sen nişanlısın oğlum. Bu kız sana kaçsa bile evlenemezsin. Söz vermişsin, evleneceğiz dememişsin," bu sözleri kadını ölçmek için söylüyordu. Az önce sözlerini duymayan kadın şimdi ateşe değmiş gibi yerinden sıçradı.

"Kimse kusura bakmasın. Beni koluna takıp gezdirmeden önce düşünecektin onu. Adım çıktı mahallede. Kimse almaz artık beni. O yüzden benimle evlenecek," kaşlarını öyle bir çatmıştı ki alnında boş yer kalmamıştı.

"İstemiyorum seni anlamıyor musun? Seninle evlenmek isteseydim zaten ayrılmazdım." Serkan da sert çıkışınca genç kadın ikisine doğru yürüdü ve tepelerinde dikildi.

"Sen bana baksana, o zaman kandırdın ama artık olmaz." Ağzında gevelediği sakızı birden patlayınca Devrim ve Serkan irkildi. Bu böyle olmayacak diye düşündü Devrim. Zıtlaşarak halledemezlerdi.

"Biz gidelim. Biraz zaman geçsin konuşuruz." Devrim arkadaşını yanında sürükleyerek evden çıkardı. İçinde bulunduğu durum kötüydü ama bir hâl çaresine bakacaklardı. Arabaya bindikleri sırada az önce evde bıraktıkları kadın balkondan kendilerine seslendi.

"Serkan aşkım," iki adam da kafalarını balkona çevirdiler.

"Gelirken bana çikolatalı pasta alabilir misin? Canım çekti de," bu kadın ne yapmaya çalışıyordu. Tüm mahallenin duyabileceği bir ses tonu ile söylemişti. Acele ile etrafa göz attı ve pek kimse görünmüyordu.

"Zıkkımın kökünü ye," güç bela ayrılabildikleri mahalleden çıkarken Serkan kendi kendine söyleniyor, Devrim sessizlikte onu dinliyordu.

"Şu durum Kemal'in başına gelse anlayacağım. Adam yürüyen testosteron ama söz konusu sen olunca ne bileyim, anlayamıyorum. Böyle psikopat bir aile ile ne işin var senin?"

"Alnında psikopat yazmıyordu ki. Hem biz çok görüşmedik. İki veya üç defa buluştuk. Ayrılalı da neredeyse bir sene olacak."

"Neyse şu kızın ağabeyi ile görüşelim de. Kimse duymadan yollayalım. Sen biliyor musun adresini?"

"Biliyorum. Hamamönü tarafında kahvesi var."

"Hadi gidelim bakalım," ikili beraber yola koyuldular. Onlar sorunu halletmek için uğraşırken arkalarından dönen dedikoduyu duymuyorlardı. Nihayet yolculukları bittiğinde arabalarını otoparka koydular. Gidecekleri mekâna yürüyerek devam ettiler.

Kahvenin önüne geldiklerinde dışarıda oturan adamlar kendilerine ters ters bakmıştı. Devrim onlara bir selam verip içeriye girdi. Sigara ve ter üst üste binince iğrenç bir koku oluşturmuştu. Kahvenin ortasına kadar geldiklerinde Devrim arkasında duran arkadaşına seslendi.

"Hangisi?" Serkan ise adamı arıyordu. Sırtından tanıdığı da eli ile işaret etti. Sanki Devrim onun babasıymış ve sokakta dayak yediği çocukları dövmeye gelmiş gibiydi. Bir kaç masa ileriye giderek adamın omzuna dokundu.

"Birader," temas ile irkilen adam hemen arkasını döndü. Serkan'ı görmesi ile ayağa kalktı.

"Hoş geldin damat," tokalaştılar ve kendilerine gösterilen boş masaya oturdular. Hemen önlerine çaylar getirildi. Havadan sudan konuşma bitince Devrim tüm ciddiyetle konuya giriş yaptı.

"Hikmet Bey biz buraya konuşmaya geldik. Malumunuz kız kardeşiniz dün gece arkadaşımın evine gelmiş ve evleneceğini söylemiş. Durum şu ki ikisinin evlenmesi mümkün değil. Serkan zaten nişanlı ve çok kısa bir süre sonra evlenecek," orta yaşlardaki adam biraz düşünür gibi yaptı. Yeşil gözlerini ikisinin de üzerinde gezdirdi. Suratına pis bir gülümseme yerleştirerek ayağa kalktı.

"Siz şimdi gel kardeşini al mı diyorsunuz?" Devrim adamın değişen tavrı karşısında sertleşen çehresi ile karşısına dikildi. Ortalık karışmasın diye fazla asabi davranıyordu ama bu işin sonu da pek, iyi gibi görünmüyordu.

"Gel evimize yemeğimizi ye, çayımızı iç misafirimiz ol. Bu işi tatlıya bağlayalım diyorum. Ortada nişanlı ve evlenmek üzere olan bir çift var. Allah senin kardeşine de hayırlı kapılar yazsın." Devrim ortalığı bulmaya çalışırken birden etrafını saran kalabalıkla neye uğradığını şaşırdı. Az önce oturan adamların hepsi ayağa kalkmış ve tepelerinde dikilmişlerdi.

"Senin bu arkadaşın kız kardeşimle gezerken bana sordu mu lan hırbo? Adını çıkardınız kardeşimin kimse almıyor. O kız orada duracak ve siz bir hafta içinde nikâh kıyacaksınız."

"Çocuk istemiyor evlenmeyi. Zorla mı evlendireceksin?"

"El ele gezerken hiç de istemiyor gibi değildi."

"Lan pezevenk madem gördün ikisini niye kesmedin orada hesaplarını. Bu kadar namusa düşkün bir adamsın da neden izin verdin?" Devrim sinirle konuşurken gözü dönmüştü. Bu adamı burada öldürebilirdi. Bir kaç adım atıp adamı yere yıkacağı sırada kollarından tutulması ile olduğu yerde kaldı. İki adam onu kollarından tutmuş, kollarını arkasına doğru çekiyorlardı. Az önce dövmek için hareketlendiği adam ise hiç ifadesini bozmadan ona doğru bir yumruk savurdu.

"Öldürmeyin, kırın kemiklerini." O sözlerden sonrası tepelerine çullanan adamların sesleri ve yumrukları olmuştu. Yüzüne doğru savrulan yumruğu elleri bağlı olduğundan savuramamıştı. İlk önce kollarını kurtarması gerekiyordu. Bu zamana kadar neredeyse dalga konusu olan vücudunu ve gücünü kullanarak kollarını kurtardı. Şimdi gelen darbelere karşı savunmaya geçebilirdi.

Serkan'ın ne yaptığını bilmiyordu. Önce kendisini koruyacaktı. Karnına yediği yumruk ile nefesi kesildi. Toparlanmaya çalıştığı sırada bir başka darbe de sırtına geldi.

"Ya Allah bismillah," dedi ve bu defa yumruk yememeyi temenni etti. Sağ tarafında kolunu tutmaya çalışan adama bir yumruk savurdu. Omzunun üzerinden kendisini çeken adamı da dirseği ile kendinden uzaklaştırdı. Hemen karşısında duran adama ise yakasından toplayarak kafa attı. Bu ona pahalıya patlamıştı. Onun da burnu acımıştı. Bir kaç tane daha yumruk attığında Serkan'ın kendisine bağırdığını duydu.

"Devrim bıçak var!" işaret ettiği yere baktığında bir başka adamın döner bıçağı ile üzerine geldiğini gördü. Şimdi içinde bulunduğu sahne dizilerde bile zor bulunurdu. Bunu bir filmde izlese, kahveye gelen adamlara salak derdi. O bıçağa da 'ne var ya tut ucundan savur' derdi. Kaçmak ile kalmak arasında ikilemde kalmıştı.

"Lan ne bekliyorsun? Erkekliğin yüzde doksanı kaçmak, kaç!" Serkan halinden memnun gibi görünüyordu. Onu sadece iki adam kolundan tutmuş, ne dayak yiyordu, ne de bıçak. Kaç demesi kolaydı bu işin bir de sonu vardı.

"Eğer kaçarsam sen götün sıkıştığında lafımı edersin," bu sözlerinden sonra kendisine gelen adamı bekledi. Hemen elinin altında duran sandalyeyi de kendisini sağlama almak için sıkı sıkıya kavradı.

"Haydi aslanım. Ya bu Şakiri devirir kahraman olursun, ya üçüncü sayfaya haber olursun," havaya kalkan bıçağa eline aldığı sandalyeyi siper olarak kullandı. Sandalyenin kuvveti ile adam yere savruldu. Diğerleri de yorulmuş olacak ki yere yığılan adamın başına toplandı. Bu durumu fırsat bilerek oradan çıkmak için kapıya koştu.

"Haftaya nikâhta görüşürüz." Hikmet denilen hikmetsiz adam arkalarından seslendiğinde kendilerini bırakan adamların yorulduklarından değil hikmetsiz istediği için kendilerini bıraktığını anladı. Bu kadar yorulmuşken gurur yapıp bir o kadar daha dayak yemeye niyetli değildi. Arkadaşını da alarak kahveden çıktı. Az önce oklava gibi girdikleri kahveden, şimdi tahta mandal kıvamında, iki büklüm çıkmışlardı.

"Senin gelmişinin, geçmişinin, yedi sülalenin, soyunun, sopunun Allah belasını versin. Onun bunun kızı ile fingirdeyen sen, dayak yiyen ben," kanayan kaşını kontrol ederken söylenen Devrim canının acısını önemsemiyordu. Tek önemsediği eve gittiğinde Asude'ye vereceği hesaptı. Arabanın yanına gelene kadar adımları seriydi. Bir an evvel eve gidip banyo yapmak ve rahatlamak istiyordu.

"Sen sür arabayı. Benim kolumu kaldırmaya mecalim yok," arabaya yerleştiklerinde Serkan aracı çalıştırdı. O sırada Devrim'in telefonu çaldı.

"Anasını satayım içine doğdu. Valla içine doğdu. Bismillahirrahmanirrahim," dedi ve açtı telefonu. Temkinli cevapladı.

"Efendim?"

"Siz ne halt karıştırıyorsunuz? O bukalemun kılıklı arkadaşını geberteceğim. Benim arkadaşım mahvoldu burada. Çabuk Serkan'ın evine gel," ardından duyulan 'dıt dıt dıt' diye bir sesti.

"Kara haber tez duyulur dedikleri bu olsa gerek. Dayak yiyip gelene kadar duyulmuş yediğin haltlar."

***

Asude uzun zamandır uğramadığı kayınvalidesinin hatırını sormak için sabah erkenden yanına gelmişti. Öğlene kadar yanında vakit geçirdikten sonra kayınvalidesinin komşuya gideceğini duyunca oradan ayrılıp arkadaşı Esma'nın yanına uğradı. Şimdi Esma mahallelerine yeni taşınan ve liseye yeni atanmış öğretmenin saçlarını kesiyordu.

"Ne yaptın dün akşam?" Asude sıkıntı ile ofladı. Evliliklerinde bir şeyler eksikti. Kendisini yarım hissediyordu. Devrim ile yan yana geldiklerinde hep kendisini suç işlemiş gibi korumaya alıyordu. Bir gün önce Esma ile yaptıkları sohbet aklına geldi. Bir şekilde kocasına ısınması gerekiyordu. Dediklerini yapmış ve pişman olmamıştı. Aksi halde kocasını elinden kaptıracaktı.

"Bir gün önce hiç bir şey yapmadım. İşten geldi, oturduk, oturduk, oturduk ve uyumaya gittik."

"Ne yani? Kocana sevgi gösterisi yapmadın mı?"

"Hayır, yapmadım. Nasıl yapacaktım ki? Adama yaklaşamıyordum. Nişanlıyken konuşmak, dokunmak, şakalaşmak bu kadar zor değildi. Aynı eve girdik, ben soy ismini aldım değiştim. Adamda suç yok ben odunum." Asude hatanın kendisinde olduğunu biliyordu. Adam lokomotifli tren gibi her hâlükârda ona yaklaşıyordu ama sorun kendisindeydi.

"Kusura bakmayın kulak misafiri oldum istemeden. Kocanızı sevmiyor musunuz?"

"Ne münasebet canım, neden sevmeyeyim? Allah için iyi adamdır kendisi."

"Ben onu sormuyorum ki? Duygusal manada, aşk ile sevmiyor musunuz dedim?"

"Sorun orada. Ben bunu bilmiyorum," elleriyle yüzünü kapattı Asude. Akıllı bir insan kocasına ne hissettiğini nasıl bilmezdi? Normal insan bilirdi de Asude gibisi bilemezdi.

"O seviyor mu peki?"

"Nasıl anlatsam ki onu? Şimdi sobayı yakarsın da aradan on beş dakika geçince evin içi böyle mayhoş bir sıcak olur ya, seversin o sıcağı. Adam o soba da yanan ateş ben ise pencere. Bir tarafım soğuk, bir tarafım nemli," bu nasıl bir tabirdi kimse anlamamış olabilirdi ama Asude içinde bulunduğu durumu başka türlü açıklayamazdı.

"Ama dün akşam çok farklıydı. Eve gittim çok güzel bir masa hazırladım. Ona da telefon ettim. Eve erken gel dedim. Giyindim süslendim, çıktım karşısına. Güzel sözler ettim. Bunları yaptım ama vallahi içimden gelerek yaptım. Sonrası bana kalsın..."

"Sen seviyorsun be." Asude kabul etmek istemiyordu. Etmeyecekti de. O kim, sevmek kimdi? Kendisini bile sevmiyordu ki kocasını sevsin. Hem sevse onu dövmek ister miydi? Ya da onu çıldırtan hareketlerde bulunur muydu? Belki sadece hoşlanıyor olabilirdi. Onunla vakit geçirmek güzeldi.

Kadına cevap vereceği sırada dükkândan içeriye giren komşuları Sevda ellerini birbirine vurarak içeriye hızlı bir giriş yaptı.

"Kız Esma üzerine kuma gelmiş," dükkândaki herkes içeriye giren kadına bakarken hepsi Sevda'nın sözlerine odaklanmıştı.

"Ne diyorsun sen Allah aşkına?" Esma saçını kestiği kadını arkasında bırakarak Sevda'ya doğru yürüdü. Asude yerinden kalktı ve karşısına dikildi.

"Kız Serkan sana boynuzu takmış diyorum. Kızın biri çıkmış sokağa, 'Serkan aşkım akşam gelirken bana çikolatalı pasta alır mısın? Çok canım çekti,' diyor. Anam bu ne taşıyor da canı pastalar, börekler, çörekler çekiyor?" Esma duyduğu ile elindeki makas ve tarağı yere düşürdü. Eli ayağı titremeye başlamış, soğuk terler döküyordu.

"Saçma salak konuşma. Sözlerinde aynı kendin gibi orasını burasını sallıyor. Alırım seni ayağımın altına ha!" Asude pişkince gülen kadını iteklerken sinirlenen arkadaşının da koltuğa oturması için elinden tutuyordu.

"Yalan söylemiyorum. Kız evde salınıyor yeni gelin gibi..." Asude bu kıza inanmıyordu. Onun için gidip bakacak, kendi gözleriyle görecekti.

"Anam kız gidiyor burada. Su falan getirin." Esma'nın saçlarını geriye itekledi ve hava alması için alan açtı. O sırada Esma'nın annesi gelmişti. Dükkândan çıkarken gideceği yer belliydi. Seri adımlarla arşınladı kaldırımları. Sokakları geçerken binaların önünde oturan kadınların kendisine seslenmeleri ile onlara bakıyor, Esma ve Serkan'ın konusunu konuştuklarını öğrenince hiç konuşmadan oradan ayrılıyordu. Tam sokağa girmişti ki mahallede gerçekten sözünde sadık olan Gülsüm ablası ile karşılaştı.

"Asude Serkan'lara mı gidiyorsun?"

"Evet abla. Bir şeyler duydum kendi gözümle göreyim dedim. Her kafadan başka bir ses çıkıyor. Kimisi diyor evlenmişler, kimisi diyor kız hamile."

"Valla canım bana düşmez. Evlenip evlenmediklerini de bilmiyorum. Evde bir kız var. Dün yoktu ama. Bugün senin Devrim ile Serkan evden çıktılar arabaya bindikleri sırada kız balkona çıktı. Pasta falan istedi. Serkan da zıkkım ye dedi. Bunu duydum ben. Biz Sevda'ların balkonda oturuyorduk. Bu kadarını duydum ben. İşin aslı nedir bilemem."

"Devrim de vardı yani?"

"Vardı kızım vardı. Çok durmadı içeride. Toplasan on dakika anca durdular. Apar topar çıktılar." Asude o hiç bir şeyden haberi yokmuş gibi duran, gizli kahramanlıklara soyunan kocasının derisini yüzecekti. Hemen telefonuna sarıldı ve Dev kocam yazan numaraya tıkladı. Karşıdan gelen sesi duydu ve konuşmaya başladı.

"Siz ne halt karıştırıyorsunuz? O bukalemun kılıklı arkadaşını geberteceğim. Benim arkadaşım mahvoldu burada. Çabuk Serkan'ın evine gel." Asude sinirle telefonu kapattı ve binaya doğru yürüdü. Zaten açık olan kapıdan hızla içeriye girdi.

Asansörü dahi kullanmadan kata çıktığında beklemeden bastı dairenin ziline. Karşısında ne görmek istiyordu bilmiyordu ama karnı burnunda bir kadın görmeyi hiç istemiyordu. Eğer öyle bir durum olursa Serkan'ı şişe dizer, mangalda kızartırdı. Kapı açıldığında Serkan'ın annesi Nermin Hanımı gördü.

"Kusura bakma Nermin teyze rahatsız ettim ama eve girebilir miyim?" Yaşlı kadın kızın duyduğunu bilmeden ona engel olmaya çalıştı.

"Pek müsait değilim kızım. Evi kaldırdım da. Her yer çamaşır suyu..."

"Saklayacak bir şey yok Nermin teyze, içeride sakladığın kızın haberi ile mahalle çalkalanıyor," yaşlı kadın şaşkınlık ile kendisine bakarken izinsiz içeriye girdi. Hedefi salon olmuştu. Büyük salona girdiğinde etrafa baktı. Kimseyi görememişti.

"Nerede o?"

"Banyo da kızım." Asude adımlarını bu defa banyoya çevirdi. Alacaklı esnaf gibi kapıyı yumruklarken içerden bir ses bekliyordu.

"Çık dışarıya. Deliğe mi düştün?"

"Tapusunu mu aldın banyonun?" İçeriden saçları havluyla sarılmış kız çıkarken üzerindeki bornozu bağlıyordu. Bu görüntü Asude'yi delirtmişti.

"Sen bir salona gelsene." Asude önde, yeni gelin ve Nermin Hanım arkada salona geçtiler. Hepsi ayakta beklerken ilk konuşan Asude oldu.

"Neden geldin? Ne işin var Serkan'ın evinde?"

"Sen kimsin de sana hesap vereceğim? Hem buraya gelip kapımı yumrukluyorsun, hem de hesap soruyorsun," karşısındaki kadının da Asude'den eksik kalır yanı yoktu.

" Ben bukalemun... Yani Serkan'ın baldızıyım. Üzerine geldiğin kızın kardeşiyim."

"Ne o kardeşin korktu da seni mı yolladı?"

"Kimsenin senden korktuğu yok. Emin ol kardeşim gelse seni çiğ çiğ yer."

"Hı hı... O dediğini kesin yapar canım. Madem çok merak ettin söyleyeyim. Ben Serkan'ın müstakbel karısıyım. Nişan düştü yani. Baldızı falan değilsin."

"Ne zamandır berabersiniz?"

"Çok uzun zamandır," kadının laf cambazlığına karşı Nermin Hanım hemen söze girdi.

"Kızım bunlar ayrılalı bir seneden fazla olmuş. Bu dün gece çıktı geldi. Adımı çıkardın kimse beni almıyor diye."

"Nikâh düştü canım. Bizim olduğumuz yerde sana laf düşmez. Şimdi bitki kıyafetlerini giyerek buradan uza."

"Uzamazsam ne olur?"

"Ben uzatırım seni," bu sözlerden sonrası aşiret kavgasıydı. İki deli kadın birbirlerinin saçlarına asılmaya çoktan başlamıştı. Birlikte yere düştüklerinde Asude, kadının karnına oturmuş kulaklarından tutarak yere vurmaya çalışıyordu. İnci ise hiç boş durmuyordu. Asude'nin açılan saçlarını acımadan çekiyordu.

"Kahpeye bak sen. Dağdan gelmiş bağdakini kovuyor. Seni öldürürüm." Asude içinden çıkan canavara kulak asarak canının acımasını önemsemeden saldırıyordu.

"Serkan benimdi. Senin kahpe arkadaşın aldı onu benden."

"Sen kimin kardeşime kahpe diyorsun ha yelloz?" Yerde yatan kadın bir hamle ile Asude'yi altına aldığında az önce ona yapılan her hareketi tekrarlıyordu. Ama Asude buna izin vermezdi. Olanca gücüyle sağ tarafına dönerek kadını yere düşürdü.

İnci yerden kalkmadan üzerine atlayarak karnını yumruklamaya devam etti. Kavga etmeden önce içeride üç kişilerdi. Şimdi ikisi kavga ediyorsa Nermin Hanım ne yapıyordu. O telaşla buna da dikkat etmişti. Kadını gözleri ile taradığında onu kadının üzerinden kaldırmaya çalıştığını gördü. Kollarından asılıp gücünü kesiyordu. Üç kadın evin içerisinde kavga ederken kapının nasıl açıldığını bilmeden üzerlerine atlayan bir başka bedenle savruldular.

Az önce kavga eden Asude, Nermin ve İnci üçlüsü iken şimdi Esma ve İnci yerde yuvarlanıyorlardı. Asude, nefes nefese kendisini geri çekti. Biraz derin nefes alacaktı ki gözü kapıya ilişti. Devrim ve Serkan içeriye girmek için hamle yapıyor ama bir türlü girmiyorlardı. Daha sonra dayak yiyen kadının bornozu ile durduğu aklına geldi. Tüm yorgunluğunu bir kenara bırakıp ayağa kalktı.

"Sizinle sonra görüşeceğiz. Şimdi dışarıya."

"Asude, kızı öldürecek."

"Sen gir ikisini ayır kertenkele. Sen dışarıda kal." Asude kocasını antrede bırakarak salon kapısını kapattı. Esma ve İnci'yi ayırmak için kolları sıvadı. Yaptığı pek ayırmak sayılmazdı. Genellikle kadının kollarını tırnaklıyordu. İki tarafta kavga etmeyi bıraktığında ortada büyük bir hasar vardı. Asude henüz kendisini inceleyememişti. Diğerlerinde ise her şey ortadaydı. İncinin saçları kesinlikle bülbül yuvası olmuştu. Kaşından yanağına doğru inen bir çizik vardı. Boynunda parmak izleri, alnında dört tane tırnak izi mevcuttu. Esma'da ise pek bir şey görünmüyordu. Sadece saçları dağılmış, suratı kızarmıştı. Asude İnci'yi yormuş, Esma dövmüştü.

"Esma, sen ne yapıyorsun?" Serkan söylenince sinirini henüz atamamış kız bu defa ona döndü. Oturduğu yerden yanına kadar gitti.

"Sen ne aşağılık bir adamsın. Nasıl bu kadını evine alıp bornozlu gezdirirsin? Beni çocuğunun annesi olarak göremedin mi? Gittin bu aşüfteden çocuk peydahladın?" Esma hem ağlıyor hem söyleniyordu. Asude daha fazla işlerine karışmak istemiyordu. Sessizce köşede beklemeye başladı.

"Hop hop kendine gel. Sensin aşüfte." İnci dağılan ağzına rağmen hala konuşup ahkâm kesebiliyordu.

"Yetmedi yediğin dayak, daha istiyorsun herhalde?"

"İnci, kes sesini!"

"İnci deme şuna!"

"Tamam, demiyorum. Bak Esma sen her şeyi yanlış anlıyorsun. Benim bir suçum yok."

"Seni dinlemek istemiyorum. Al bu yüzüğü başına çal. Bitti anlıyor musun?"

"Esma, bir kere dinle beni ne olur? Bak göründüğü gibi değil."

"Bence gayet göründüğü gibi. Tüm mahalleye rezil oldum. Üstüne kuma gelen kadın oldum. Yetmedi bir de evine geldiğimde bu kadını bornozla gördüm. Seni bilememişim ben. Asude'ye derken güven kocana, adam seni seviyor diye ben salaklık edip sana koşulsuz güvenmişim. Erkek milletine güvenilmeyeceğini birinin bana söylemesi gerekiyormuş. Allah hepinizin belasını versin," yüzüne önce tükürmüş, hızını alamayıp bir de tokat patlatmıştı.

"Esma bir dinle adamı." Asude ilk defa bu Serkan'ın sözlerine inanıyordu. Bir insanın karakterini ya yolculukta ya kavgada anlarsın. Asude de kadının huyunu anlamıştı.

"Ne dinleyeceğim bunu ya? Uçkur düşkünü hergelenin teki işte." Evden çıkarken herkes üzgündü bir tek kişi hariç. İnci yüzünde memnun bir gülümseme ile olanları izliyordu. Canının acısını hiçe saymıştı.

Esma apartmandan çıkarken peşinden diğerleri de çıktı. Asude arkadaşını bırakmamak için koşuyor, Devrim karısının peşinden koşuyordu. En arkada ise Serkan ve annesi geliyordu. Birkaç mahalle koştular. Maratona hazırlanan Kolombiyalı, Uruguaylı, Kenyalı atletler gibi nefes nefese kalmışlardı. Nihayet büyük caddeye çıktıklarında Serkan kadına yetişti. Kolundan tutup kendisine çevirdi.

"Esma neden dinlemiyorsun?"

"Dinlenecek adam mısın da dinleyeyim. Bir daha karşıma çıkma sakın. Seni görmek, duymak, yakınımda bulmak istemiyorum." Esma hırsla ayağını kaldırdı ve adama tekme attı. Acı ile kıvranan Serkan iki büklüm olurken Esma oradan uzaklaşmaya başladı. Serkan yerinden doğrulurken kendisini Asude'nin karşısında buldu.

"Aslında senin haklı olduğunu biliyorum. Her ne kadar bunu biliyor olsam da bu sana kızgın olduğum gerçeğini değiştirmez. Kertenkele kılıklı bağırsak paraziti suratlı herif." Asude uzun zamandır kullanmadığı yumruğunu kullanmış Serkan'ın burnunun üzerine indirmişti. Parmakları acısa da pek umursamamıştı. Etraftan gelen bağırışlar, kınamalar umurunda değildi. Arkasını dönmeden önce kocasını görmüştü. Onu burada bırakmayacaktı. Suratı dağılmıştı. O konuyu da konuşacaklardı.

"Sen de gel benimle," kocasının elinden tutarak arkasından çekiştirdi.

"Araba bu tarafta kaldı. Eve kadar yürüyecek halim yok," kocasına uyarak arabaya kadar gittiler. Arabaya bindiklerinde Asude arkadaşının yanına gitmek taraftarıydı. Devrim ise eve gidip dinlenmek istiyordu.

"Asude arkadaşının sümüklerini çekecek kadar güçlü değilim hayatım. Her tarafım ağrıyor. Eve gidelim bir duş alayım sende bana bir masaj yap."

"Sahi sana ne oldu böyle? Araba mı çarptı?"

"Allah'ın hikmeti çarptı kuzum."

"Beni Esma'ya bırak. Sen eve git istersen."

"Tek başıma ne işim var evde? Sen olmayınca nasıl dinleneyim?"

"Ben olunca hizmet ettireceksin bana değil mi?" Derken gülümsüyordu.

"Tamam, bende geleyim anlatayım durumu," ikisi beraber Esma'nın evine gittiler. Uzun süre bastıkları zil nihayet açıldığında ikisi binaya girdiler. Devrim, babasına gelirken bugün işe gelmeyeceğini haber vermişti. O konuda rahattı.

"Esma nerede abla?"

"Salonda höykürerek ağlıyor. O boyu devrilesicenin bir haltlar karıştırdığı ortadaydı. Pek bir ilgili davranmalar, aşkımlar, canımlar. Anası desen ayrı hava burun kıvırmalar, hor görmeler falan. Anasına çekmiş," yaşlı kadın söylenirken Asude onu pek dinlemeden içeriye geçti. Devrim antrede beklerken karısı içeriyi kontrol etti. Esma koltuğun köşesine kıvrılmış elinde bir kutu peçete ile hem ağlıyor, hem saydırıyordu.

"Kuzucanım. Bebeğim. Aşkım. Canım. Ağlama be..."

"Nasıl ağlamayayım Asude? Boynuzlarım atakuleyi geçmiş. İstanbul'a yol olmuş. Çift gidiş geliş," olanları duyduğunda ayılıp bayılmıştı. Kendisini topladığında koşarak kayınvalidesinin, yani eski kayınvalidesinin evine gitmişti. Eve ulaşana kadar da tüm dedikoduları duymuştu.

"Kız o iş öyle değil. Anlamadan dinlemeden yargılıyorsun."

"Nesini anlamayayım? Mahalle çalkalanıyor. O zilli var ya aşkım diyormuş bir de. İyi yaptım ama ayırıverdim ağzını gözüne doğru. Aşüfte ya..." Burnunu çekti yeniden. Sokakta ağlamaya başlamış hâlâ susmamıştı.

"Hata olmasın senden önce ben ayırdım o ağzı canım. Kızım siz Niko ile Nazlı, Rosalinda ve Fernando, Jade ve Hugo, Fatih Terim ve Galatasaray gibisiniz. Ayrılsanız da er ya da geç barışırsınız." Asude saçmalama kotasını çoktan doldurmuştu da sınırı zorluyordu.

"Asude sen geç bu tarafa." Devrim daha fazla karısının saçmalamasına izin vermedi. Onu oturduğu yerden kaldırdı ve kendisi oturdu.

"Esma, kardeşim bak ortada büyük bir yanlış anlaşılma var. Serkan'ın o kızla alakası yok. Yani var da şimdi yok. Bir zamanlar aralarında birkaç haftalık bir münasebet olmuş. Ayrılmalarının üzerinden bir sene geçmiş. Kızın aklı yeni başına gelmiş olacak ki dün gece çıkmış gelmiş." Devrim konuşmaya devam edecekti ama Esma buna engel oldu.

"Tabii kesin öyledir. Bozacının şahidi şıracı." Esma kucağında duran yastığı Devrim'e fırlattı.

"Ana kocamı dövüyor!"

BÖLÜM SONU...

Sınırı geçerseniz yarın gün içinde gelecek, sınır geçince lütfen bölüm nerede diye sormayın.

Sevdiğiniz için sabırsızlıkla beklemeniz beni mutlu ediyor fakat sizleri bekletme mecburiyetinde kalırsam kendimi kötü hissetmeme neden oluyor sürekli sizler sorunca.

Bölüm gelmeyeceği zaman zaten boşuna beklemeyin diye sizlere mümkün olduğunca haber veriyorum panomdan, beni takip ederseniz haticekubraozcan bilgilendirmeleri kaçırmasınız.

Gün içinde gelecek dediysem o bölüm 23.59 olmadan yani gün bitmeden gelir.

Gelmeyecek dediysem de kesin gelmez (istisnai bir durum olmadıkça).

***

Bunların dışında birazda bu kitabım ve kitaplarımın genel durumu ile bilgilendirme yapayım.

Sık sık kitap mı oluyor? Diye soru geliyor hikayelerime. Maalesef şu an için böyle bir durum yok. Olursa da sizlere mutlaka haber veririm, biz bu yolda birlikteyiz, sizlere haber vermeyip ne yapacağım?

Deli Gelin, 30. Bölümde bitiyor.

Eskiden okumuş olduğunuz final sahnesi 29. Bölümde olacak. Yani 30. Bölüm şuana kadar hiç kimsenin okumamış olduğu bir bölüm olacak.

24. Bölüme kadar bölümler iki part halinde gelecek.

DELİ GELİN bittikten sonra BAHTSIZ DAMAT hemen gelmeye başlamayacak! Aslında düzenlemeye alırken hemen peş peşe iki kitabıda bitireceğim diye düşünmüştüm lakin Deli Gelin'in finalini verdikten sonra benim finallerimle çakışıyor.

Finaller iki hafta sürüyor, finallerden bir hafta sonra bütler başlıyor o da iki hafta sürüyor. Yani araya ortalama bir ay giriyor.

Mümkün olduğunca Deli Gelin'in finalini hızlı vermeye çalışıyorum ama dersler önümüze taş değil kaya, dağ, mağara falan koyuyor jsjxjsj.

***

Sormak istediğiniz soruları buraya bırakabilirsiniz <3

Hepinizi çok seviyorum, sonraki bölümde görüşmek üzere 💜

Continue Reading

You'll Also Like

126K 11.1K 40
Rüyaların da birinin cinayetine tanık olmak mı? Birilerinin hayatını kurtarmak ya senin elinde? Başlangıç Tarihi 05.01.2018
1M 60.7K 104
Serap Ayça, hayallerini gerçekleştirmek üzere, bu yepyeni dünyaya ayak basmıştı. Uzun beyaz bulutların ülkesine... Hayalinin ülkesi Yeni Zelanda'ya...
258K 19.9K 60
(Romantik) Çingene kızıydı ne bir yurdu vardı ne bir memleketi. Anasız babasız yetimdi. Sadece göç etiği yerlere yüreğindeki masumiyetin meşalesini...
191K 22.3K 62
Portakal Kabuğundan MASAL olur mu? Ben yazarsam olur :) Portakal Kokulu Kız'ın arkadaşı Pelin ve tuzlu deniz kokulu adamın arkadaşı ağır adam Öm...