Kağıt Evler

By limonkokuluyagmur

434K 30.1K 4.3K

Giz çapkın bir gülüşle göz ucuyla Dilara'ya bakarken arabayı durdurarak tüm varlığıyla kadından tarafa döndü... More

Señora
Jospi
Zakkumun sırrı
1/Saklanmadan sobelenmek
2/Kırk kat düğüm
3/Carmita
4/Pençe izi
5/Denge
6/Yağmurda bir çift gözden ibarettin.
7/Akşamlarda parmak izlerin
8/Gemi çapası
9/Cielo
10/Pusula
11/Elbette sonu geliyor yalnızlığın.
12/Düştümse eğer, sana bakarken düştüm.
13/Sen de sabret kalbim.
14/Rakı gibisin.
15/Çözümüm yok.
16/Yabancıyız senle yan yana.
17/Yakut kalpli dev
19/Erkek güzeli
20/Kimsenin kırmadığı yerden
21/Haklıysan uyunur mu?
22/Ruhum, sen git.
23/Gülüşün kanıyor senin.
24/Önce sen, sonra sen
25/Çok geç rastladım sana.
26/Yağmur dönerken kara
27/Yanmadım, kor değildin.
28/Ay tenli kadın
29/İçinde yarattığın boşluktan at kendini.
30/Sevgilim bağışla, biraz zor olsa da.
31/Gönül yarası
32/Kırlangıçlar gibi
33/Kalbim ince bir fidandır.
34/Yaralarım öyle çok yerde.
35/Adını verdim bir yıldıza.
36/Deren
37/Ne böyle sevda gördüm ne böyle yara.
38/Yasla ruhunu bana.
39/Ne yani çok seviyorsam?
40/Fark etmeden senin olmuşum.
41/Üstünel vs. Eroğul
42/Yoksa orman misali yanar mıydım?
43/Anlaşılmaz bunca yıl nasıl, diplere batmadığım.
44/Yusuf, Joseph, Jospi
45/Beni affet bu gece.
46/Yakıyor, yakacaksa daha yaksın bu firar.
47/Telafiye akan bir gözyaşı bile yok.
48/Gözlerinden artık, gider gibiyim.
49/Döneceksin diye söz ver.
50/Yüreğim bende kalırsa yaşayamam.
51/Sol yanımı alıp gidiyorsun bir anda.
Hüzünlü bir zafer
Özel Bölüm/1
Özel Bölüm/2
Özel Bölüm/3
Özel Bölüm/4
Özel Bölüm/5

18/Artık özlemek istemiyorum.

6.8K 506 46
By limonkokuluyagmur

İkiye bölünmüş bir bütün gibi yaşadım.
Bir yanım öbür yanıma düşman.
Sağımda kızgın kumlar gezdirdim,
Solum üşüyor eski bir anıdan.

[Birhan Keskin]

***

Kafeden içeri girdiğinde bir an için sekteye uğrayan adımları pencere kenarındaki masalardan birinde oturan Zeynep'i fark ettiğinde tekrar eski ritmini buldu. Mekanı dolduran insanların arasından geçerek genç kızın oturduğu masaya ulaştığında hızlıca etrafına bakarak Giz'i doğrudan görebileceği sandalyelerden birine oturdu. "Hoş geldin, Dilara abla."

Merakla etrafa gezinen bakışlarını hemen hemen Gülnihal'le aynı yaşta olan kıza çevirerek gülümsedi. "Giz nerde?"

Zeynep başıyla kafenin bahçesini gösterdi. "Sigara içiyor."

Dilara bakışlarını pencereden görünen bahçeye çevirirken oturduğu yerde büsbütün kalabilmek için büyük bir çaba harcayarak esmer ellerini masaya bastırdı. Ondan yalnızca birkaç adım ötede durduğunu fark ettiği adamın, sigarasından çektiği nefes olanca dumanıyla kendi ciğerlerine dolmuş gibi zorlukla yutkunurken kirpiklerinde insafsız bir dalgalanma hissetti. Tüm benliği, anlam veremediği yakıcı bir his tarafından ablukaya alınırken adamın gözleri, namluya sürülmüş bir çift kurşun gibi gözlerini buldu. Giz'in varlığını fark ederek ağzındaki sigarayla hafifçe havalanan kaşları, esen rüzgarı dahi ürkütmeden yavaşça geriye attığı başı nedeniyle muazzam bir kavisle kalkan çenesi, gözlerini bir kuyu gibi derinleştiren kirpikleri... Adama dair her bir ayrıntı kalbinin şiddetli bir ağrıya tutulmasına neden oluyordu.

Bir yanı, bendini aşıp Giz'in kıyılarına vurmak için yatağını bulmuş nehirler gibi çağlıyordu. Diğer yanı ise, Kerbela'dan beri susuz kalmış çöl toprakları gibi kendi tuzuyla kavruluyordu. Dilara çok yaralı gövdesinin, rüzgarda kavrulmuş kuru otların coğrafyası haline gelen tedirgin gövdesinin bir savaş meydanına ev sahipliği yaptığını hissediyordu.

Titrek bir nefesle, eğdiği kirpiklerinin arasından Giz'i izlemeye devam etti. Günlerdir hiç alışık olmadığı güçlü bir duygunun kıskacında un ufak olan ruhu yeniden bir araya toplanarak kaburgalarının altına yerleştiği sırada, derin bir nefes alabilmenin emniyetiyle adamı takip ederken özlemin, üstelik en yakınındaki kişiye duyulan özlemin ne denli öldürücü bir güce sahip olduğunu yeni baştan keşfediyordu. Adamı beş günde, göğsüne kalp yerine bir Beyt'ül Ahzan inşa edecek kadar çaresiz özlemişti. Ne ki adam Yusuf'tu; vuslat için sabrı güzergâh etmek, ismine kader kılınmıştı. Giz'in kafenin bahçeye açılan kapısına yöneldiğini fark ederek kendini zorlukla adamın etki alanında kopardı. Telefonuyla ilgilenen Zeynep'e kısa bir bakış attıktan sonra – kız Dilara'yla Giz'in o gün arabada yaptıkları konuşmadan sonra resmen kadının can simidi olmuştu – sessizce kafeyi incelemeye başladı.

Parantez Kafe.

Derginin müdavimleri için vakit geçirmesi oldukça zevkli bir yere benziyordu. Dilara dergiyi bir buçuk yıla yakın bir süredir takip ediyordu ancak Afşin söyleyene kadar adamın yazılarından haberdar olmamıştı. Anlaşılan Giz gerçekten dergide düzenli olarak yazmıyordu. Yine de, akşam ilk bölüm için verilecek yemek olmasına rağmen okurlarla yapılacak bu buluşmayı iptal etmek istememişti.

Giz'in yanındaki adamın, derginin editörü ya da yazı işleri müdürü olmalıydı, telefonlarla kayıt yapılmaması için ricada bulunan sesiyle düşüncelerinden sıyrılarak bakışlarını tam karşısında oturan adama çevirdi. Diğerinin isteğinin memnuniyetsizlik yaratmasına engel olmak istercesine samimi bir gülüşle "Sohbetimiz bittiğinde istediğiniz kadar fotoğraf çektirebiliriz," diye vaat etti. Hemen ardından bakışlarını itinayla Dilara'nın uzağında tutarak kafenin içinde dolaştırdıktan sonra en nihayetinde yanındaki adama döndü. "Nasıl yapalım?"

"Soru cevap şeklinde başlayalım," diyerek kalabalığa hitaben konuştu adam. "Sonra muhabbet kendi mecrasında akar."

Başını onaylarcasına sallayarak bakışlarını masaların etrafını saran misafirleri üzerinde gezdirirken "İlk soruyu kim..." diye mırıldandığı sırada önlerde oturan genç bir delikanlının heyecanla yerinde kıpırdandığını fark edip gülümsedi. Cümlesini tamamlamaya gerek görmeden gelecek soruyu tahmin etmenin rahatlığı üzerinde tatlı bir rehavete sebep olurken elini, görünmez bir şeyi çağırıyormuş gibi havada savurarak delikanlıya seslendi. "Sor hadi, sor!"

Çocuk mahcup bir gülüşle yerinde kıpırdandıktan sonra "Sevgilin var mı, Yusuf abi?" diyerek ilk ve belki de herkesin en çok merak ettiği soruyu dile getirdi.

Giz çocuğun sorusuyla birlikte dudaklarını saran gülüşe can havliyle asılırken, karanlık bir girdabı andıran gözlerini Dilara'nın oturduğu masadan tarafa çevirdi. Derine inen kökleriyle zehirli sarmaşıklara benzeyen dikenli dallarına bakılırsa, kadından bir sevgili yapılamayacağı gün gibi ortadaydı. Çok çok, tutulduğu bir delilik hali olabilirdi kadından – ki aşıklık zaten, meslek icabı, tek taraflı tutunulan bir delilik hali değil miydi? Sessiz geçirdiği saniyeler affettirmek istercesine gülümserken bakışlarını daldığı yerden kaldırarak soruyu soran genç adama sevimlice göz kırptı. "Senin var mı?" Çocuğun bir şey söylemek için atıldığını fark ettiğinde, fırsat bırakmadan devam etti. "Madem birbirimize özel hayatlarımızı anlatıyoruz, önce sen başla."

Kalabalıktan gülüşme sesleri yükselirken bir başkası, genç bir kız "Neden hep çizginin dışında roller tercih ediyorsunuz?" diye sordu.

"Oyunculuk çemberin dışında olmayı gerektirir," diye cevap verdikten sonra basit bir hareketle omuz silkti Giz. "Bizim oyunculuk akademimizin adı bile Çember."

"Canlandırdığınız rollerin size benzer yanları vardır muhakkak?"

"Muhakkak," diyerek onayladı. "Bir şekilde hepsini kendi ruhumu kırpıp biçerek yaratıyorum."

Sohbet bu şekilde sürüp giderken Dilara içine bir cam kırığı gibi batan ince bir hisle adamın bu her durumda kendi gibi olma haline, açıklığına, samimiyetine hayran kaldığını hissetti. Bir bıçak gibi ışıldıyorsa da adam, yaklaşanın canını çok fena yakacağı gerçeğini gizlemeye çalışmıyordu; kesinlikle saklanmıyordu. En gerçek haliyle bekliyordu. Bu, Dilara'nın bin ömür de yaşasa yapabileceği bir şey değildi. Giz'in yanındaki adamın konuşarak üçüncü kez akışı müdahale etmesiyle bakışlarını saatine eğdi. Kadın zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı ama gerçekten de artık yavaş yavaş bu tatlı sohbete bir son vermeleri gerekiyordu. Aynı anda Giz'in sesiyle bakışları yeniden, günlerdir duyduğu hasretle adamın yüzünde gezindi.

"Hızlı hızlı o zaman. Hızlı hızlı alalım soruları."

"İlk aşkınız?"

"Annem."

"Peki nasıl bir aşıksınız?"

"Kedi gibi." Verdiği son cevap Dilara'nın hafif sesli bir şekilde gülmesine neden olurken adamın hiç bitmeyecekmiş gibi sürüp giden sorulara aynı serilikle verdiği cevaplar bir an için sekteye uğradı. Kaşlarını havalandırarak soruyu yeniden duymak istediğini anlatmak istercesine karşısındaki gençlerden birine bakarken sürekli kırptığı gözlerini çevreleyen sık kirpiklerin çok daha dikkat dağıtıcı olduğunun farkında değilmiş gibi görünüyordu. En sevdiği çizgi filmin sorulduğunu idrak edebildiğinde keyifli bir gülüşle cevap verdi. "Çizmeli kedi."

"Peki bu yakışıklı yüzün gerisinde ne var?"

Genç bir kızdan gelen soruya kaşlarını meydan okurcasına kaldırarak karşılık verdi. "Kim bilir?" Hemen ardından oturduğu yerde kıpırdanarak en arkaya görmek istercesine başını hafifçe kaldırdı – ki konuşma boyunca gözü sürekli aynı yere takılmıştı. Arka masalardan birinde hallerinden pek de memnun olmayan bir yüz iradesiyle oturan genç kızla adama hitap ederek "Küs müsünüz siz?" diye sordu.

"Sorma abi..."

Yirmili yaşlarının başında görünen delikanlının verdiği cevap içinden kopup gelene gülüşle başını iki yana sallamasına neden oldu. Kaşları tatlı bir çatılırken "Sevgili misiniz?" diye sordu bu sefer.

"Hâlâ öyle olduğumuzu umuyorum abi," dedikten sonra kızdan tarafa kaçamak bir bakış atarak devam etti. "Yol boyunca yalvardım. Sen olmasan buraya bile gelmeyecekti."

"Bir de ben yalvarayım istersen?"

"Kim? Yuh?"

En önde oturan, ilk soruyu soran çocuğa kaçamak bir bakış atarak – Dilara aralarında bir samimiyet olduğunu düşünmüştü – kırık bir gülüşle başını eğdi. "Giz Üstünel'ler yalvaramaz diye bir kaide mi var?"

Aynı anda kalabalığın içinden bir soru geldi. "Hiç birine yalvardınız mı?"

Giz bakışları zahmetsizce Dilara'yı bulurken insanın dallarını kurutan, karanlık bir sesle mırıldandı. "En son, yaklaşık beş gün önce, bir arabanın içinde..." Dudaklarının çizgilerinde yitip giden bütün bir gülüşle devam etti. "...bir kadına aramızdaki duvarları kaldırması için yalvardım."

Yeniden ve son kez objektife gülümsedikten sonra kalabalığa eliyle basit bir selam vererek gövdesini Hüseyin – derginin yazı işleri müdürüydü – ve Dilara'nın onu beklediği tarafa çevirdi. Zeynep'in kalabalığın arasında kaldığını fark ettiği bir anı, başını hızlıca arkaya çevirip ona bakmak için harcarken kaşlarının, alnındaki çizgileri belirgin kılarak şaşkınca havalanmasına engel olamadı. Sonuçta kadın, o gece telefonda söylediklerinden sonra Zeynep'i, ikisinin bulunduğu ortamlarda bir an olsun yanından ayırmamıştı. Onu dünyanın geri kalanından ayıran sınırları sürekli kalınlaştıran, gittiği her yere duvarlarını da beraberinde götüren, el değmemiş yalnızlığının dört bir yanını dikenli tellerle çeviren bir kadın olarak onu en gerçek kılan yarayı itiraf ettiği için kaçıp saklanması, gardını alarak bir siper haline getirdiği gövdesinde pusuya yatması, Giz'in zaten beklediği bir şeydi. Çünkü bu, kadının adamı elinden tutup başına getirdiği kuyulara bağırmasına izin vermemesinden bahsediyordu, tam da Dilara'ya göre bir davranış şekliydi.

Oysa adam, sesini kör bir kuyunun dibine söylemeyi zaten istemiyordu. Onun istediği, Dilara'nın sırrını emanet edebileceği bir kuyu halini alabilmekti.

Kısa mesafeyi kat eden adımları düşüncelerinin sonunu getirmesi için yeterli fırsatı yaratmasa da Hüseyin'in veda eden sesiyle bakışlarını kaldırdı. Adamla vedalaştıktan sonra gözleri Dilara'nın gözlerini bulurken, ışığını bulmuş çok köşeli bir yıldız gibi tastamam hissetmekten kendini alamadı. Bilmediği bir boşluk, varlığından dahi haberdar olmadığı derin bir ihtiyaçla ruhunu yırta yırta ilerleyen, yıllarca ondan habersiz içinde büyümeye devam eden o boşluk hissi kadının gelişiyle bir yara gibi kapanmaya başlamıştı. Bütünüyle yok olduğu söylenemezdi ama bu kadarı bile Giz'in tek tek dikişlerinden atan yamalı ruhu için kafiydi. Dilara'nın titreyen kirpikleri dikkatinin dağılmasına neden olurken Zeynep'in onlarla gelmediği düşüncesine tutunarak başıyla kızın olduğu tarafı işaret etti. Her zamanki tavırlarının ardına sığınmanın emniyetiyle – ne de olsa serserilik yapmak mesleği sayılırdı - kaşlarını meydan okurcasına havalandırarak "Ekürin yok mu?" diye sordu. Dilara neyden bahsettiğini anlamaya çalışarak kaşlarını çatınca "Zeynep," diye izah etti. "Yapışık ikiz gibiydiniz günlerdir. No es así?"*Öyle değil mi?

Dilara adamdan tarafa ters bir bakış atmamak için kendini zorlayarak "Así,"* diye mırıldandı. Öyle.

"Buradaki garsonlardan biri arkadaşıymış, birlikte bugün çekilen fotoğraflara bakacaklarmış."

Giz sessiz kalmayı tercih ederek başıyla söylediklerini onayladıktan sonra yönlendirmek istercesine elini kadının beline yerleştirdi. Dakikalar geçip giderken sonunda kafeden çıkmış, Giz'in bu sefer ne Maserati ne de İmpala olan arabasına – siyah rengiyle göz kamaştıran bir adet Jaguar'dı - binerek yıla koyulmuşlardı. Dilara tüm dikkatini çatık kaşlarıyla bakışlarını eğdiği telefon ekranına vermeye uğraşıyordu ama göründüğü kadar kolay değildi. Adamın bilerek o gün, o konuşmayı yaptıkları arabayla gelmeyi tercih etmediğini görebiliyordu ama... İşe yaradığı söylenemezdi. Önce ruhunun akışını kesecek bir şeyler yapmalıydı, Dilara tüm taşlarını önüne yıkarak dahi önüne bent olamıyordu madem. Bir an Giz de başını çevirince göz göze geldiklerinde belirsiz bir nefesle kirpiklerini önüne eğdi Dilara. Kalbini ele geçiren bu tuhaf ritmi düzeltmek için bir şey yapmalıydı. Göz ucuyla baktığında bakışları yeniden birbirini bulurken içindeki derin ürpertiyle kendini düzeltti. Adam, en ilk, içinde gezinmeye bir son vermeliydi.

"Konuşmayacak mısın?"

Dilara adamın derinden gelen, yorgun sesini işittiğinde zorlukla yutkunarak bakışlarını kaldırdı. Keşke içindeki kargaşayı, telaşlı bir kuş sürüsü gibi yüreğine doluşan kalabalığı, içinde uzanan yolların karanlığını anlatmaya yetecek bir lisana sahip olsaydı. Keşke kadın soğuk, karanlık odalarda, annesinin koynunda sessiz sessiz ağlayan çocukluğunu; saçlarını paslı bir makasla oyulmuş yaralı bir ağaç gibi kısacık bıraktığı yıllarını; kanaya kanaya kalbini kurutan yaralarını anlatmaya yetecek kelimelere sahip olsaydı. Oysaki heybesi bomboştu; belki bir avuç toprak, bir tutam saç, bir kuru kabuk. Onları da uğur parasını bırakır gibi çocukça bir masumiyetle Giz'in avcuna bırakmazdı ya! Adamı cevapsız bıraktığı sürenin daha fazla uzamasına meydan vermeden derin bir nefesle "Giz," diye mırıldandı. "Şimdi sırası..."

"Yalvardım sana Dilara."

"Giz..."

"Hiç mi kıymeti yok gözünde?"

Dilara'nın ne diyeceğini bilmeden cevap vermek için aralanan dudakları, arabanın kontrollü bir frenle durması üzerine hızla kapandı. Giz kirpiğinin ucuyla dahi ondan tarafa bakmazken hareketlerine sinen derin bir hiddetle kendi tarafındaki kapıyı açmak için uzanmıştı ki kolunu kavrayan parmakları hissederek nefesini tutup Dilara'nın ne yapacağını beklemeye başladı. Kadın parmaklarını, altındaki tenin gerçekliğinden emin olmak istercesine hafifçe sıkarken kuruyan dudaklarını ıslatarak takatten kesilmiş sesiyle "Özür dilerim," diye mırıldandı. "Özür dilerim, Giz."

Giz günlerce, kadından çaresizce söylenmiş özür cümleleri duymak için beklememişti. Teni hala Dilara'nın elinin altında beklerken gözlerini kapatarak sabırsızca iç çekti. Kirpiklerini yeniden araladığında sönmüş bir cehennem kadar tehlikeli bakan gözlerini Dilara'ya çevirerek "Bien," diye karşılık verdi kısık sesiyle. "Bien, señora."*Tamam.

Arabadan inmelerinden sonra geçen dakikaların sonunda, dört tarafı da camla kaplı mekândan içeri girerek kalabalığın – tüm dizi ekibi gelmişti – arasına karıştılar. Yan yanalardı ama aslında aralarındaki boşluğa bir ucundan diğerine, cennetle cehennem gibi Sırat köprüsü kurulabilirdi. Aynı anı, aynı havayı, sık sık aynı kahkahayı paylaşıyorlardı ama birbirlerine bakmıyorlardı. Konuşuyorlardı ama göz göze gelmiyorlardı. Aralarında anlaşmalı bir yabancılık hali sürüp giderken Emek'in sesiyle ikisinin dikkati de aynı noktaya çevrildi. Arkasında duran yabancı bir adam bir adımla öne çıkarken "Ortağım," diyerek tanıttı onu Emek. "Özgür Eroğul."

Dilara bir film sahnesi izler gibi olan biteni izlerken şaşkınca çatılan kaşlarıyla ona uzatılan ele baktı. Aynı anda adamın "Nasılsın Dila?" diyen sesiyle içine esaslı bir soluk çekti.

Adamın tokalaşmak için uzattığı elini kavrarken hızla kırpmaya devam ettiği kirpiklerinin aralığından Giz'e kaçamak bir bakış atarak "İyiyim, Deren," diye cevap verdi ve ağız alışkanlığı nedeniyle söylediği ismi – adamın ikinci ismiydi – düzeltme ihtiyacıyla devam etti. "Özgür."

"Siz tanışıyor musunuz?"

Giz'in sorusuna Dilara Özgür'den önce atıldı. "Aynı lisede okuduk."

"Arkadaş mıydınız?"

Bu seferki sorunun cevabı – Emek sormuştu – ilki kadar net değildi. Özgür'ün "Evet," diyerek verdiği cevabı Dilara'nın "Hayır," diyen kararlı sesi böldü.

Giz, yüzüne etkili bir zehir gibi ağır ağır yayılan gülüşüyle dişlerini bilerken kaşlarını insanın içini ürperten bir meydan okumayla aheste bir biçimde havalandırarak Dilara'ya baktı. "İlginç."

En nihayetinde gecenin düzenleme amacı gerçekleştirilerek herkes diziyi izlemek için yerini aldığında Dilara, Özgür'ün hemen yanı başında oturduğunu fark ederek huzursuzca kıpırdandı. Adamın buraya sevgilisiyle gelmesi bile, onu yapacaklarından alıkoymuyordu. Onunla burada karşılaşmaktan duyduğu rahatsızlığı yatıştırmak istercesine nefes aldı. Üzerinden yıllar geçmişti, Dilara'nın var olduğuna hiç inanmadığı duyguların üzerine de kalın bir sünger çekilmiş olmalıydı. En azından kadın öyle olmasını umuyordu. Özgür Deren Eroğul lisenin en popüler, en yakışıklı, en hayran olunan, Dilara'ya göre ise en baş belası tiplerinden biriydi. Tüm lise hayatı boyunca çocuğun ona aşık olduğunu söyleyerek yaptığı zorbalıklarla başa çıkmaya çalışarak geçmişti Dilara'nın. Deren'in hislerine bir an için bile inanmamıştı zira çocuk sevmeyi hırpalamak zannediyordu.

Giz'in aksine...

Aklına gelen isimle birlikte bakışlarını ondan tarafa çevirdiğinde Seden'in – dizinin diğer baş rolü de oydu – Giz'in kulağına eğilerek epey samimi bir şekilde bir şeyler söylediğini fark etti. Kalbine beton bir yumruk gibi inen ağrıyla – ki Giz'in de kadına gülerek karşılık verdiğini görmese bununla baş edebileceğini düşünüyordu – derin bir nefes aldı. Ruhuna bir asit gibi damlayarak nokta nokta geçtiği yerde hasar bırakan, aşina olmadığı, şiddetli bir duyguyla bilendiğini hissediyordu. İnce bir sızı, omurgasından kemik eksiltiyordu sanki. Her an bükülecekmiş gibi boşluklarından aldığı havayla sızlayan gövdesini geriye iterek duruşunu düzeltmeye çalıştı. Giz hep böyle, kadınlarla flört etmeyi seven bir adamdı; ona ne oluyordu?

Özgür'ün "Şanslı adammış," diyerek mırıldandığını boynuna vuran nefesle aynı anda hissederek hızla kendini geri çekti. Dilara'nın isyanla irileşen gözlerine bakarken derin bir nefes alma ihtiyacıyla duraklayarak kaşlarını havalandırdı Özgür. "İlik gibi hatun."

Seden'den tarafa ters bir bakış atarken ikisini yine burun buruna görmenin verdiği rahatsızlıkla önüne döndü Dilara. Özgür'e bakma gereği duymadan "Kendi sevgilinle ilgilen sen," diye homurdandı.

Aynı anda ekrana çevrilen bakışlarıyla kısa bir an nefessiz kaldığını hissetti. Rol dahi olsa... Senaryoda böyle – epey tutkulu - bir öpüşme sahnesi olduğundan o neden haberdar değildi. Hırsla bakışlarını Giz'e çevirdi, adamın bunu bilerek yaptığına adı gibi emindi. Sahne sonlanırken önünde belirsiz bir noktaya dalan bakışlarıyla Dilara, ilk kez adamın nasıl öpüştüğünü merak etti. Gecenin sonunda dahi bu merakını yenemezken arabaya bindiği sırada Giz'le göz göze gelerek hızla bakışlarını kaçırdı. Gözlerini kapatarak daha iyi hissetmek için derin derin nefes alıp verirken içinden kendini telkin etti.

Düşünme, düşünme.

Yan koltukta ise Giz, Özgür denilen adamın Dilara'yla alakasını düşünmemeye çalışıyordu. Gerçekten de kadının söylediği gibi her şeyin listedeki basit bir tanışıklıktan ibaret olması mümkün değil miydi? Belki sadece Dilara için... Zira Giz, adamın Dilara'ya bakışlarını aynada kendi yüzünü izler gibi izlemişti. Tüm bu düşüncelerle oturduğu koltukta kıpırdanırken "Özgür'le arkadaş mıydınız, değil miydiniz?" diye sordu.

"Lisede dört yıl boyunca arkamdaki sırada oturdu."

"Niye yanında oturmadı?"

Dilara, söylediğinin kulak tırmalayacak kadar imkansız olduğunu anlatmak istercesine başını yana eğerek Giz'e bakarken "Sence ben öyle bir şeye müsaade eder miyim?" diye sordu.

"Anlaşılan o zaman da erkekler etrafında olabilmek için çırpınıyordu."

Giz'in cümlesinin altında yatan anlamı kulak arkası etmeyi tercih ederek "Lisedeyken serserinin tekiydi," dedi ve meseleyi nokta koymak istercesine devam etti. "Gördüğüm kadarıyla hala da öyle." Adamın cevabından önce arabanın içinde duyulan mesaj sesiyle bakışlarını telefonunun ekranına eğdi. "Trend topic olmuşsun."

"Perdón?"

Dilara gözleri insanın içini ürperten bir öfkeyle kısılırken yüzüne alaylı bir gülüş kondurarak devam etti. "En çok da öpüşme sahnen konuşulmuş."

Giz çapkın bir gülüşle göz ucuyla Dilara'ya bakarken arabayı durdurarak tüm varlığıyla kadından tarafa döndü. Öyle güzeldi ki... Giz kapılıp gitmemek, kendi mecrasında akabilmek için gösterdiği çabayla, ruhunun eteklerinden eprimeye başlandığını hissediyordu. Adam, etini çok kez keskin bıçakların ucunda denemişti ama ruhu, ruhu bunu ilk kez tecrübe ediyordu. Üstelik bunun için, bu sefer kimse bıçak kullanmaya da tenezzül etmiyordu. İşte Dilara, şimdi elini uzatıp göğsüne koysa, adamın ruhunu zahmetsizce ikiye ayırabilirdi. Ama yapmıyordu. Düşüncelerinin girdabından kurtulma için başını iki yana saklarken Dilara'ya bakarak takılmak istercesine "Celoso?"* diyerek gülümsedi. Kıskandın mı?

İhtimali bile mümkün değildi.

En azından Giz öyle düşünmüştü. Dilara'nın alaylı gülümseyerek ona cevap vermesini beklediği saniyeler uzarken kaşlarını çatarak kadına baktı. Gerçekten, onu kıskanmış olması mümkün müydü? Sorgulamak isteniyordu. Dudağının ucunda beliren gülüşle ellerini öne uzatmak kadının boynuna yerleştirdi ve aradaki mesafeyi hızla kapattı. Dilara'nın dudaklarının sıcaklığını hissederken, birazdan kadın tarafından itilecek olmanın bilinciyle acele etmekten kendini alamıyordu. Ama bu da olmadı. Dilara şaşkınca açılan gözlerini adamın üzerindeki etkisine teslim olarak kapatırken soğuk parmaklarını da ensesindeki saçların arasına kaydırdı. Sonunda nefessiz kalan ciğerlerinde hissettiği ağrıya teslim olarak geri çekildiğinde, bir mucizeye tanıklık etmiş gibi gülümserken Dilara'nın hızlı hızlı titreyen kapalı gözlerine, güzel yüzüne baktı. Uzanıp önce şakağına, ardından alnına, saçlarının başladığı yere derin birer öpücük kondurdu.

Sesinin çıkacağından emin olamadığı için fısıldamayı tercih ederken nefesini Dilara'nın saçlarının arasına bırakarak konuştu. "Buenas noches."*İyi geceler.

Continue Reading

You'll Also Like

4.3K 411 13
"Acılarımızda güller açar belki bir gün." "Ya açmazsa?" "Umut etmekten başka çaremiz mi var?" İlk yayınlanma tarihi(11.08.2017) Tekrar yazılma tarihi...
255K 109 4
Evlilik, aşkı bitirir denir genelde ama, ikisi için öyle olmadı. Sevdikçe arttılar, arttıkça kara sevdaya döndüler. Ne yazık ki birbirlerine doyamada...
5.8K 747 32
Son gidişimden farksız dönüşümde de etraf sessiz ve karanlıktı.İçimde yine bir hasret türküsü...Dokunsam ağlar,hem de hıçkıra hıçkıra..Soluğumda bir...
21.2K 1.4K 37
"Ya göremediklerin, gördüklerine dua ettirecek kadar kötüyse?"