KARANLIK İKİLEM

By leyagediz

18.7K 4.2K 1K

© Tüm Hakları Saklıdır Hayat, beni iki karanlık adam arasında bırakacak kadar acımasız mıydı? **** Öyle bir b... More

K.İ.1
K.İ.2
K.İ.3
K.İ.4
K.İ.5
K.İ.6
K.İ.7
K.İ.8
K.İ.9
K.İ.10
K.İ.11
K.İ.12
K.İ.13
K.İ.14
K.İ.15
K.İ.16
K.İ.17
K.İ.18
K.İ.19
K.İ.20
K.İ.21
K.İ.22
K.İ.23
K.İ.24
K.İ.25
K.İ.26
K.İ.27
K.İ.28
K.İ.29
K.İ.30
K.İ.31
K.İ.32
K.İ.33
K.İ.34
K.İ.35
K.İ.36
K.İ.37
K.İ.38
K.İ.39
K.İ.40
K.İ.41
K.İ.43
K.İ.44
K.İ.45
K.İ.46
K.İ.47
K.İ.48

K.İ.42

192 43 18
By leyagediz

Keyifli okumalar.

Multi; Furkan

*****

    "Ve maymun gözünü açar." Alayla kurduğu cümle kaşlarımın havalanmasına neden olmuştu.

Bu da ne demekti?

Ürkütücü gözlerini benimkinden bir saniye bile ayırmadan elini havaya kaldırıp bir işaret yaptı. Bunun üzerine arka tarafında kalan siyah arabadan,  oldukça iri yapılı yirmili yaşların ortasında gibi görünen iki kişi inmişti.

Onlar da duygusuz gözlerle bana bakarak bize yaklaştılar.

O an havalanmış olan kaşlarım usulca çatılmıştı.

"Demek avımız bu yavru ceylan!" dediğinde gözleri masmavi olan çocuk yutkunarak ona bakmıştım. O da diğer ikisi gibi sırıtıyordu.

"Evet Bora, avımız bu Küçük Soykan." Furkan denilen çocuğun kurduğu cümle beni yutkundurdu.

Küçük Soykan?

Bunu duyunca yapmak istediğim sadece arkma dönüp koşmak olmuştu. Ama ne yazık ki beynim bir türlü ayaklarıma bunun için emir veremiyordu.

Furkan "Hadi alın da şu yavru Soykan'ı gidelim," dediğinde yanındakiler hiç vakit kaybetmeden üzerime doğru gelmişlerdi. O an kendime gelip geri adım atsam da iki kolumdan  tutulmuştum  bile.

"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz? Bırakın beni!" Bunu tam anlamıyla kendime gelip çırpınmaya başladığımda, bağırarak söylemiştim.

"Sakin ol yavru Soykan, küçük bir işimiz var seninle o kadar, sonra bırakacağım seni söz." O kadar yalan içeriyordu ki sesi tüylerim  ürpermişti. Ve bakışları o kadar vahşiceydi ki bu beni deli gibi korkutuyordu.

"Ne istiyorsunuz benden? Bırakın beni?"

Ne çırpınışlarımı ne de bağırışlarımı umursamadan iki kuvettli kol beni çekiştirerek zorla arabaya koydular.

"Bırakın beni!" Oturduğum  yerde tepinirken  bir yandan da bağırıyordum.

Sesim bütün arabanın içinde yankılanırken Furkan öne, yanına da öbür çocuk oturup arabayı çalıştırdı.

Beni sadece bir kişi tutuyordu ama o da oldukça güçlüydü.

"Bıraksanıza beni! Ne yaptım ben size?" Kollarımı kurtarmaya çalırken avazım çıktığı kadar bağırıyordum.

Furkan sesimden  rahatsız olmuş olacak ki kan donduran sesi ile beni tutana emir verdi.

"Kes şunun sesini Bora!" Bunun üzerine son hatırladığım ses Bora'nın "Tamam abi," diye onaylayan sesiydi.

Ardından Bora belinden bir silah çıkarmıştı. Ben daha o silaha şaşıramamışken bir anda kafamın arkasında ağır bir darbe hissetmiştim. 

Gerisi ağzımdan kaçan bir inilti ve göz kapaklarıma düşen kara gölge.

Sadece iki kişinin yanımda olmasını istedim o an. Aralarında kalmak değil yanlarında olmak istedim.  Beni korurlardı çünkü. Ama olmamıştı ben yavaşça derin bir uykuya kayarken onlar başıma gelenlerden habersizlerdi. Ve beynimin iyice uyuştuğu sırada sadece bir cümle dönebilmişti orada. Sadece onu yakalayabilmiştim o bulanıklıkta.

"Ve şimdi gerçekten karanlıktı."

İki adam vardı, karanlık sisli bir gökyüzünden daha karanlık ve daha görünmez.

İki adam vardı, onlara ulaşmak karanlık gökyüzüne ulaşmaktan daha zordu.

İki adam vardı, beyinlerinde dönenler, gözlerinde yatanlar, seslerinden akanlar hiçbir zaman gerçekten bilinmezdi.

Gözleri bir katilin kurbanına bakarkenki serin kanlılığı taşıyordu hep. Sözleri aynı şekilde.

Ve bir küçük kız vardı. Bu iki karanlık adam arasına sıkışmış, elinde küçük bir ışık... Her tarafı karanlık iki yolun arasına sıkıştığından habersizdi başlarda bu küçük kız. Ta ki ruhuna işleyen yalanı tadana kadar.

Abisinin yalanlarını tadana kadar habersizdi, sevgilisi ile onun arasında sıkışıp kaldığından.

Seçim yapması isteniyordu küçük kızdan. Birini seç deniliyordu.

Peki o bunu nasıl yapacaktı ki?

Bir yanda canından çok sevdiği abisi vardı. Sevgisini beklemeden sevdiği abisi... Hep günün sonunda yanında olan abisi.

Bir sarılırdı, küçük kızın kemikleri sevgiyle sıkışırdı.

Sevmezdi küçük kızı, sevemezdi. Sevmeyi bilmiyordu ya. Ama en değerlisiydi de. En kıymetlisi, en bi koruyup kolladığı...

Emeneti sayardı küçük kızı. Annesinden ve babasından ona kalan bir emanet.

Tırnağına zarar gelsin istemezdi. Ama çoğu zaman en büyük zararı o verirdi. Söylediği yalanlar, yaptıkları ile...

Kırıp dökerdi küçük kızı, sonrasında delicesine pişman olup kendini yiyeceğini bile bile.

Canını yakardı küçük kızın. Ama geceleri o uyurken gidip saçlarından okşar saçlarından öperdi. Özür dileme şekliydi bu da.

Karanlıkta büyümüştü bu adam, onun için karanlık ona da bulaşmıştı. Hatta karanlığın kendisi olmuştu...

Diğer yanda küçük kızın kalbini sıkıştıran sevgilisi. Küçük kızın beynini kalbini dengesizleştiren sevgilisi...

Yaralardı çoğu zaman küçük kızı bu adam. Kırardı. Ağlatırdı. Ama yine yaralarını saran oydu. Toparlayan, göz yaşlarını silen yine oydu. Hatta başkasının açtığı yaraları da o sarardı.

Ağlatırdı ya hep küçük kızı, ama bir damla göz yaşının akmasına da dayanamazdı.

Hep düşerdi bu küçük kız. Ve hep sarardı dizlerini bu adam.

Avuç içinden öperdi küçük kızın. Kalbine saklardı onu.

Buz gibi gözleriyle, küçük kızın içine huzur doldurmasını çok iyi bilirdi. Uşütürdü onu ama sarıp ısıtırdı da.

Sorular sorardı küçük kız ona, cevaplardı ama aklını daha da karıştırırken kızın.

Buz gibiydi bu adam. Karanlıktı aynı zamanda. Ona ulaşmak oldukça zordu çünkü onun karanlığı gözleri kör ederdi. Onu tanımak oldukça güçtü, çünkü ona çıkan yollar da karanlıktı...

Peki küçük kız... O ne yapmalıydı? İki tarafıda karanlık olan bu yolda hangi tarafa sapacaktı? Arada sıkışıp kaldığı yollardan hangisine sapacaktı?

Bir seçim yapamazdı ki. Çünkü hangi tarafı seçerse kaybeden küçük kız olacaktı. Ne tarafı seçerse öbür tarafı kaybedecekti.

Seçim yapmak istemediği bir ikilemde kalmıştı. Aynı yolun iki tarafı gibi, o adamlar gibi olan bir ikilemde. KARANLIK İKİLEM' de.

***

Kağan-

  "Cevap ver bana, neden beni bir seçim yapmaya zorluyorsun?" Acı dolu sesi içimi yaktığı halde sesimi etmiyordum oturduğum kapı dibinde.

Dinliyordum onu. Her bir cümlesinden haklılık akıyordu ama bir türlü bunu kendime yediremiyordum.

Onun, o siktiğim Karan piçi ile sevgili olmasını sindiremiyordum.

Benimle yetinmediği için sevgili yaptığını söyleyip onu yaralıyordum ama sebebi bu değildi. Çünkü eğer sebebini söylersem daha da yaralanacaktı.

"Sikeyim böyle işi," diye kısık sesle bir küfür savurdum.

Ağlayış sesi beni bitiriyordu. Göz yaşlarının sebebi olmak kendimi gebertmem için bir sebepti.

"Kendine iyi bak Soykan!" dedikten sonra ağlama sesi uzaklaşmıştı.

Gidiyor muydu? Gitmesin. Küçüğüm böyle acı çekerken gitmesin.

Yumruğumu yere vurup ayağa kalktım. Dünden beri sadece içki içtiğimden ayağa kalktığımda başım kısa bir süreliğine dönmüştü.

Bunu önemsemeden salona gidip masada olan yarım şişeyi de alıp kafama diktim.

Geçiyor muydu ben böyle içerken Dolunay'ın acısı? Unutuyor muydu söylediklerimi?

"Sokayım lan gururuna!" Bağırmamla şişeyi duvara fırlatmam eş zamanlıydı.

Kırılma sesi kulaklarımı çırmalarken yüzümü buruşturdum.

Koltuğa kendimi bırakıp, dirseklerimi bacağıma dayadım kafamı da ellerim arasına alarak gözlerimi yumdum.

Defolup gitmek istiyordum bu dünyadan, Dolunay öyle acı çekerken. Hele bunun sebebi bensem...

Onu her seferinde yaralayan ben oluyordum. Onun için onu yaralamam  da ayrı bir sikik durumdu. Lanet olasıca şartlar...

Şu gururum olmasa bir saniye daha acı çekmesine izin vermez alırdım küçüğümü yanıma. Sarardım kollarımı beline, göğüs kafesime gizlenmesini izlerdim, ellerim ile saçlarını okşarken.

İnsan bazen gururunu tozlu bir rafa kaldırabilmeyi öğrenmeli. Yoksa öğreneceği şey yalnızlıktan başkası olmaz.

"Gururumu sikeyim. Seni yanıma almama engel olan bütün etkenleri sikeyim."

Beynimin içi savaş meydanından farksızdı. Ne tarafa dönsem içinden çıkamadığım bir kargaşa. Ve bu sadece, mevzu Dolunay olunca oluyordu. Başka durumlarda hep kesinimdir, hep kararlıyımdır ama o olunca olmuyor işte.

Neredeyse bir saati aşkın bir süredir aynı pozisyonda oturmuş düşünüyordum. Ve bu böyle olmayacaktı.

Kafamı ellerim arasından çekip koltuğun öbür ucunda duran telefonuma uzandım.

Biraz daha evde kalırsam aklım uçacaktı.

Rehberden Cenk'i bulup aradım. Daha ilk çalışta açmıştı telefonu.

"Neredesiniz?" Konuşmasına fırsat vermeden konuşmuştum.

"Kodes'teyiz abi," dediğinde sesi değişik çıkmıştı.

Bunun sebebini kurduğu bir sonraki cümle ile anlayabilmiştim."Sen iyi misin Kağan? Sesin bi değişik." Kurduğu cümleyi önemsemeden "Bekleyin geliyorum," deyip telefonu yüzüne kapadım.

Zaman kaybetmeden oturduğum yerden kalkarak odama çıktım. Aldığım kısa duşun ardından üzerimi giyinip aşağı indim. Salonda bıraktığım telefonumu ve arabanın anahtarını alarak kapıya yöneldim.

Daha kapı ile aramda  birkaç adım vadı ki kapı çalındı. Bir an Dolunay olduğunu düşündüğüm için gözlerim parlamıştı. Hızlıca kapıya gidip açınca gözümdeki parlama yavaşça öfkeye dönüşmüştü.

Kaşlarım çatılmış, dişlerim sinirle birbirine kenetlenmişti.

Öfkeyle yüzüne baktığımda onunda benden bir farkı olmadığını gördüm.

"Dolunay nerede?" diye soğuk sesiyle sorunca çatık olan kaşlarım daha bir çatılmıştı.

Dolunay nerede mi? Bu da ne demek oluyordu?

"Ne diyorsun lan sen?" Sorduğum soruyla onunda kaşı çatıldı.

"Asıl sen ne diyorsun? Çağır hemen Dolunay'ı." Emir kipi ile konuşması senirimi katlıyordu ama o bunun farkında değildi.

Ve Dolunay'ı çağır da ne demek oluyor? Taşşak mı geçiyor bu benimle?

"Siktir git Karan! Benle dalga mı geçiyorsun?" dediğimde beni takmadan açık olan kapıdan içeriye girdi.

Hadi ama bu o kadar kolay mı?

Daha bir iki adım atmıştı ki kolundan yakalayım "Yavaş gel Karan!" diye dişlerim arasından tısladım.

"Çek lan elini!" diye sesini yükselterek sertçe kolunu elimden çekti. Sinirimi taşıran son damlalardı bunlar.

"Öyle kolayca buraya girebileceğini mi sanıyorsun?" diye sorduğumda bakışları evin içinde geziniyordu. Ve benim sorduğum soruyu yok sayarak konuşuyordu.

"Dolunay nerede?" bastırarak dişlerinin arasından konuşmuştu. Anlaşıldı daha fazla sakin kalamayacağım.

"Sana siktir  git dedim!" sinirden boynumdaki damarlar yanmaya başlamıştı. Ve kollarımdakiler.

"Bende sana Dolunay nerede dedim!"

"Yok burada!" Olanlara anlam veremediğim için sesim yüksek çıkmıştı.

"İnanmıyorum sana!" dediğinde gözleri boş ve sesi gibi inanmazdı. Söyleyeceklerimi beklemeden merdivenlere yönlemişti ki kolundan tutup "İşte bu kadarı fazla olur!" diyerek kendime çevirdim ve boşta olan elimle yüzüne yumruğu geçirdim.

Boş anına denk geldiği için geriye doğru birkaç adım sendelemişti. Kendini toparlayıp bana yaklaştı o da.

"Sende fazla oluyorsun Soykan!" cümlesi ile burnuma kafa atması aynı olmuştu. Ve benim kanımın beynime sıçraması da.

Dişlerim bir an kırılacak sandım, sıkmaktan.

Bir kez daha yumruğumu yüzü ile buluşturdum. İlk seferi kadar sert olmamasına sonra üzülecektim.

"Sana Dolunay burada değil dedim!" anlamasını istercesine tıslıyordum. Ama o sikik beyinli bunu bir türlü anlamıyordu.

Karnıma yumruğunu geçirip "Bende sana inanmıyorum dedim!" dedi bağırarak.

Bir ben ona vurdum bir o bana vurdu. Çocuk gibi kavga ettik dakikalarca. Birbirimizi dinlemek yerine yumruklarımızı konuşturduk.

"Sikeyim lan, Dolunay nerede?" diye bağırdı yeniden. "Gitti," dedim sonunda düzgün cevap vermeye karar kılarak.

Yerde debeleniyor olduğumuz sırada söylemiştim bunu. Bir anda durup üzerimden kalktı.

"Gitti mi?" diye sordu anlam veremeyerek. "Evet gitti," dedim bende kendimi toparlayıp yerden kalkarken.

"Beni araması gerekiyordu. Habersiz nereye gider?" diye sorduğunda, sonunda anlayabilmiştim.

Dolunay onunla birlikte değildi.

Peki nereye gitmişti?

"Bilmiyorum," dedim kendi kafamda bi şeyleri ölçüp tartarken.

"Ne demek bilmiyorum lan? Beni arayacaktı, ne yaptın kıza?" Onu benden daha mı çok düşünüyordu?

"Ağlayarak gitti," dedim içim sızlarken. Benim yüzümden ağlaması... Hay lanet.

"Şerefsizsin!" dedi yüzünü buruşturarak. "Kes sesini!" diye çıkıştım.

Nereye gitmişti Dolunay? O halde nereye gidebilir ki?

Ben daha nereye gidebilir diye düşünürken Karan'ın telefonla konuştuğunu duydum.

"Öykü, Dolunay yanında mı?" diye karşı tarafa sorup cevabı bekledi. "Peki nerede olduğunu biliyor musun?" Öyküyle de değildi anlaşılan.

Hiçbir şey demeden telefonu kapattığında "Neredeymiş?" diye sordum, ona olan öfkem yüzünden sesim bok gibi çıkıyordu.

"O da bilmiyormuş," deyip bu sefer başka birini aradı. Telefon kulağındayken "Siktir," diye mırıldanmıştı. Ardından "Dolunay'ın telefonu kapalı," diye kendi kendine konuştu.

Beynim sanki durmuş gibiydi o saniyelerde. Dedim ya mevzu kardeşim olunca kafam hiç karışmadığı kadar karışıyordu.

Bıkkınlıkla soluğumu dışarıya verip elimle burnumdan akan kanı sildim.

Ona baktığımda onun da dudağının kanadığını gördüm. Gebersin Piç!

"Adam gibi konuşamadın değil mi kızla?" Sorduğu soru ile kaşım tekrar ve tekrar çatıldı.

"Senden mi akıl alacağım?" diye öfke ve sinirle sordum. Sinirlenmiştim çünkü haklıydı piç.

"Hiçbir şeye değmiyorsun Soykan. Ve hiçbir şeyi hak etmiyorsun. Onu kıran sendin ama geri gelen yine o oldu." Şu piç biraz daha böyle haklı konuşursa sikerim.

Gözlerimi kapatıp yumruğumu sıktım. Beni katil etmeye çalışıyor herhalde piç.

"Yazık sana!" dediğinde gözümü hızlıca açıp "Yeter lan yeter!" diye sesim bütün evin içinde yankı edecek şekilde bağırdım.

Alayla sırıtıp "Harbinden yazık!" diyerek damarıma basıyordu. Daha östüne atılmıştım ki telefonumun çalmasıyla geri çekildim.

Belki Dolunay'dır diye hızlıca telefonumun sesine gittim. Merdivenin dibine düşmüş olan telefonumu yerden aldığım gibi, kim olduğuna bakmadan açtım.

"Alo?" dedim hızlı hızlı. İçimden Dolunay olması için dua ediyordum.

Kulağıma dolan erkek sesi ile omuzlarım çökse de kim olduğunu duyunca bedenim kasılmıştı.

"Soykan! Tanıdın mı beni?" iğrenç sesinden kim olduğunu anlayabilmiştim biraz da olsa.

Bakışlarım Karan da iken öfkeyle telefona tısladım. "Demirel!" dedim dişlerim tekrardan kenetlenirken.

Söylediğimle birlikte karşımda donuk gözlerle bana bakan Karan'ın çenesi gerilmişti.

Alayla gülüp "Doğru. Furkan Demirel," diye yine alayla konuştu.

"Ne istiyorsun?" Acele bir şekilde konuşuyordum, çünkü onunla uğraşamazdım şimdi. Kardeşimi bulmam gerekiyordu.

"Yalvarışlarını dinlemek istiyorum," dediğinde kaşım bu sefer alayla yukarıya kalktı.

"O zaman daha çok istemekle kalırsın," sesime yansıdı alay bu sefer de. O an Karan kafasını olumsuzca iki yana sallayıp bana sırtını dönerek kapıya adımladı.

"Yo kardeşin benim elimdeyken bu çok kolay olur." Kurduğu cümle ile sırtıma bir yük çökmüştü sanki. Gözlerimin içinin yandığını hissetmiştim. Damarlarımdaki bütün kan bir öfke topuna dönüşüpte öyle gezinmeye başladı orada.

Yalan söyleme ihtimalini düşündüm bir an; bu ona göre bir şey değildi. Elinde bir oyuncak olmadan asla oyun oynamazdı.

"Soykan orada mısın?" deyip kahkaha patlatınca ancak konuşmuştum.

"Eğer kardeşimin saçının teline zarar gelirse seni yok ederim Demirel! Duydun mu beni?" Benimde kurduğum cümle ile kapıdan çıkmak üzere olan Karan yerinde durup hızlıca geri gelmişti.

Kaşları çatıktı onunda, soğuk olan gözleri öfkesini gizleyememişti o an.

"Kardeşin benim yanımdayken bu kadar iddialı konuşma istersen Soykan!" dediğinde artık alay yoktu sesinde. Sadece nefret vardı. Hem de bütün nefretini o saniyede kusmak istercesine çoktu.

"Yakında görüşeceğiz Soykan. Ha bu arada Karan'a selam söyle!" deyip kelimelerimi ağzıma tıkarak telefonu yüzüme kapattı. Telefonu sıkarak kulağımdan çekip sinirle bakışlarımı evin içinde gezdirdim.

"Dolunay'ın onunla olduğunu söyleme bana!" dediğinde katlanan sinirim ile ona döndüm.

"Duyduğun gibi," dedim sakin kalmaya çalışarak ama pek başarılı olamayarak.

Kardeşim Furkan Demirel tarafından kaçırılmışken nasıl sakin kalabilirdim ki?

*****

Ve bölüm sonu.

Continue Reading

You'll Also Like

444K 26.6K 31
ablasına yazacakken yanlışlıkla dünyaca ünlü boksöre yazan Ahu 💋💋
491K 20.4K 21
Kardeşi Mert için gittiği bir barda seçtiği bir adamdan hamile kalmayı planlayan Duru'nun tek amacı doğacak olan bebeğinin kardeşine nefes olmasıdır...
6.3M 205K 103
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
1.1M 44K 63
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...