Karanlığın Şafağı |Şafak Seri...

By BiCeruVar

328K 16.7K 1.6K

(Şafak Serisinin 2. Kitabıdır.) Koyu kızıla boğulmuş bir hikayenin baş kahramanlarının kanınd... More

Tanıtım
Teaser 1
Teaser 2
Bölüm 1 - Kavga
Bölüm 2 - Kaza
Bir Öneri
Bölüm 3 - Hastane
Bölüm 4 - Dönüş
Bölüm 5 - Aile Kalesi
Bölüm 6 - Abiye Destek
Bölüm 7 - Sevgilim
Bölüm 8 - Tibet Bozgunu
Bölüm 9 - Özürler
Bölüm 10 - Hep Destek Tam Destek
Bölüm 11 - Yeniden Doğuş
Bölüm 12 - Sorgu ve Savunma
Bölüm 13 - Panik
Bölüm 14 - Yüksek Gerilim
Bölüm 15 - Sevmeler
Bölüm 16 - Tatil
Bölüm 17 - Gidiş ve Dönüş
Bölüm 18 - İtirafta Devrim
Bölüm 19 - Evlenecek Misin?
Bölüm 20 - Gergin
Bölüm 21 - Acı Görev
Bölüm 22 - Başarı?
Bölüm 23 - Bir Kürek Toprak
Bölüm 24 - Teklif
Bölüm 25 - Belirsiz
Bölüm 26 - Yıkılmaz Duvar
Bölüm 27 - Kaybetmek ve Kazanmak
Bölüm 28 - Derin Sızı
Bölüm 29 - Deprem
Bölüm 30 - Ağır Arıza
Bölüm 32 - Tutkun
Bölüm 33 - Zor Zaman
Bölüm 34 - Tehlike Çanları
Bölüm 35 - Alaşağı
Bölüm 36 - Sınav Gibi Sınav
Bölüm 37 - O Tek Kişi
Bölüm 38 - Evlenmeliyiz Artık
Bölüm 39 - Ulan
Bölüm 40 - Sevmenin Aslı
Bölüm 41 - Sevmiyorum Gitmeni
Bölüm 42 - İfşalayan Gazeteci
Bölüm 43 - Vuslat Nasıl Delirir 101
Bölüm 44 - Kız Verme Krizi
Bölüm 45 - Blöf Bunlar Tibet Bey
Bölüm 46 - Düğün
Bölüm 47 - Yıkıntı
Bölüm 48 - Kalp
Bölüm 49 - Ölümler
FİNAL - Bölüm 50 - Zormuş Yaşam
Yok Mu Benden Size Bir Açıklama...
BUTİMAR

Bölüm 31 - Bi Müsade

4.5K 330 23
By BiCeruVar


Merhaba millet... 

BURAYA BİR DİKKAT ÖNCELİKLE!!! :)

Oradan bir 'Çok şükür, gelebildi.' mi duydum? Aaaa... Sanki birisi 'Bir gitti pir gitti.' diyor, çok kulağım çınladı çooookk... Ama öyle bir konuma geldim ki o benim gözlerim önüne yeni yeni sahneler getiren meleklere, perilere fazla mesai kitlemişlerde, işleri başlarından aşkın sanki. Güç bela yazdığım bölüm var hepi topu size gönderebileceğim. Bu ortadan kaybolmamı sırf meleklere, perilere bağlayamam. En nihayetinde okulum var, tabi üniversite sınavına ineklemediği kadar vizesine finaline inekleyen bir yazarınız. Ben ki beş senelik  (evet, evet birinci sınıfta kaldım.) lise zamanlarımda bir kitap kapağı açmamış kız şimdi dakika başı tekrar yapıyorum. Bir de çıtayı öyle yüksek tuttum ki bölüm birinciliğine oynayacağım diye kendi kendimi telkinliyorum. Sorarsanız en büyük sıkıntım; cinnet geçirtebilecek detayım, tekerine çomak soktuğum İNGİLİZCE!!!

Neyse, okul meselesini de bir kenara atarsak sırf Karanlığın Şafağı yok sonuçta, bir Kalbi Kor adında kitabımızda var. Tabi ona da ben az bölüm attığım için fazla fark edilmemiş olabilir bir bakın derim. 

Ayrıca bombalara gelecek olursam size layık bir hikayenin daha hazırlığına başlıyorum. Hazırda bölümü bulunsa da uzun uzun tanıtımı olacak. Ballandıra ballandıra bekleteceğim ki 'hadi artık' diyip bana baskı uygulayın. Yoksa tadı olmuyor.

Son bir ricam var sizden. Profilimdeki diğer hikayelere bakarsanız sevinirim. Ayrıca, INSTAGRAM üzerinden #KaranlığınŞafağı #ŞafakSökerken #KalbiKor hashtagleriyle bana hikayelerdeki sevdiğiniz sözleri, parçaları bildirirseniz çok çok çok sevinirim. Bu arada beni de instagram üzerinden BiCeruVar olarak arayıp tarayıp bulup, etiket yapabilirsiniz. 

Koccamaaaannnn seviliyorsunuz. 

Haydin iyi okumalar...


          Yok öyle; umutları yitirip,

              Karanlıklara savrulmak.

Unutma, aynı gökyüzü altında,

                 Bir direniştir yaşamak.

                                 -Nazım Hikmet

---------------------------------------------------

'Beni ölecekken tehdit mi ediyorsun?'

'Evet. Ve ben ölsem dahi tehditlerim geçerlidir.' Tuanna derin ve çakır yeşillerini kısarak adamı izlemeye başladığında Ateş'in sesi de duyulmuştu.

'Haklı baba. Adın kadar iyi biliyorsun ki haklı.'

'Kes sesini Ateş!'

'Yeter! Yeter hayatıma müdahale etme! Kararlarıma! Cümlelerime! Hiç birine müdahale etme! Ben buyum baba! Karşında namluyu doğrulttuğun kızı seviyorum! Kılına zarar gelse bırak yüzümü görmeyi nefes aldığımdan dahi haberin olmaz. Tek oğlun, bunca yıl şirketlerini yönetsin diye büyüttüğün veliahtın seni babalıktan ret eder.'

'Abi!' duyulan kız çocuğu sesiyle herkes göz devirmişti. Resmen 56 olmuştu ortalık. Bütün mahalle buradaydı. İçeriyi gören mülteci kampını buraya toplamışlar zannerderdi ki bir diğer dilde duyan gelmiş konumundaydılar şuan.

'Prensesim' Ateş henüz olayı görmemiş kızı kucağına alıp babasını görmemesini sağladığında bakışları şoka girmiş Aslı'yı bulmuştu.

'Ecrin, biz bu amcalarla toplantı yapıyoruz, sen şimdi Perihan ablanla odana gidip oyun oyna olur mu?'

'Gitmek istemiyorum. Ben seni çok özledim. Beş dakika geldin sonra kayboldun.' Ateş ne kadar tebessüm etse de içinden 'Hakan Yiğitoğlu'nun bezdirme koğuşuna gönderildim.' Diye mırıldanmıştı.

'Ateş abi bu kadar güzel bir kardeşin olduğunu bilmiyordum. Ben Doğa, biraz tanışalım mı prenses.'

'Güvenilir mi?' Ecrin bakışlarını Ateş'e çevirdiğinde adam gülümsemesini genişletmişti.

'Ben ve Tuanna ablan kadar güvenilir. Hem sen onu merak ediyordun, Doğa abla Tuanna'nın çok yakın bir arkadaşı.'

'O zaman tamam.' Kız Ateş'in yanağına dudaklarını sıkıca bastırıp yere indiğinde önüne set açan adamlar yüzünden yine Hakan bey ve Tuanna'nın halini görememişti. Sonunda salondan çıktıklarında da Aslı hanımın sesi duyuldu.

'Hakan ne yapıyorsun sen!' adam bir anlığına karısına baktığında onun elleriyle ağzını kapatışını gördü.

'Tuanna'ya bir şey olduğu dakika avukatımı ararım. Ecrin'in psikolojisini dahi düşünmem. Katil bir babanın kızı olmasındansa, babasını öldü bilsin.' Kadın siyah topuklularını vura vura adama yaklaştığında Tuanna tek kaşını kaldırıp indirerek sinsi gülüşünü göndermişti ki kalbinin hizasındaki silahın düşmesi de bir oldu. Hafif bir tebessümle Hakan beyin çatık kaşlarını süzdüğünde derin bir nefes aldı.

'Daha fazla hır güre gerek yok Hakan bey. Gelin uzlaşalım. Sizden istediğim bir şey yok. Güç, para, bunlar umurumda değil. Bırakında oğlunuzu seveyim. Bu çok büyük bir yük değil ki. Oğlunuz beni seviyor bende onu, izin verin. Kaybedeceğiniz ne var?' hala tek tepki vermeyen adama baksa da Ateş'in sesi duyulmuştu.

'O yüce hırsını kaybedecek. Sevmenin ne olduğunu hatırlayınca içindeki düşman ölecek.' Zippo sesi duyulduğunda Güneş babasının dudakları arasındaki sigarayı çekmişti anında. Göz devirerek ortadaki muhabete tekrar döndüğünde Hakan beyin gözlerini bir oğluna bir karısına çevirişini izledi.

'Kendi baban bunu kabul ediyor mu?'

'Ediyor.'

'Hop, orada dur. Ben kabul etmedim, kabul ettirin dedim.' Vuslat kaş çatsa da Tuanna başını sallayıp Hakan beye gözleriyle babasını işaret etmişti.

'O zaman bana da birbirinizi sevdiğinizi kabul ettirin.'

'İki cihan birleşir de bunlar kavuşamaz artık.' Alaz kaşlarını havalandırdığında Tuanna sakince başını sallamıştı. 


'İki cihan birleşir de bunlar kavuşamaz artık.' Alaz kaşlarını havalandırdığında Tuanna sakince başını sallamıştı.

'Artık kuşatmaya son verebilir miyiz?' Güneş'de olayın ortasına daldığında Hakan bey dibindeki kızdan bakışlarını çekip Vuslat'a dönerek birkaç adımda yanına ulaşmıştı. Ne kadar bunca zaman boyunca bu adama gıcık olsa da ve şuan istemese de elini havalandırarak Vuslat'ın gözünün içine baktı.

'Kızın aileme girecekse, oğlum ailenden olacaksa düşmanlık edemeyiz artık birbirimize.'

'Oğlun kızımı üzerse sen gel o zaman gör düşmanlığı.' Vuslat kararlı bakışlarıyla adamın uzattığı eli sıktığında hepsi şükür çekse de adam elini kurtardığı anda çıkışa yönelmişti. Bu herifi sevmiyordu sevmesine de sevdiği insanlara bağlılığını biliyordu. Tıpkı kendisi gibi en büyük korkusu sevdiklerini kaybetmekti Hakan Yiğitoğlu'nunda. Hal böyle olunca kızını sevdiği dakika ona da manyakca bir bağlılığı oluşurdu bundan adı kadar emindi. Ancak tek problem vardı ki Vuslat sevdiği insanları zincire vurmazdı ancak Hakan Yiğitoğlu kaybetmemek için zindanlara dahi atardı çevresindekileri.

Toparlandıkları masa başında Eymen'in bakışlarıyla Tibet'i oyması an meselesiydi ama genç adam bir kere o çakmak çakmak gözleri görünce anlamıştı ki amcasıyla oturup dikleşmediği sürece o gözlere bir kez daha dönüp bakamazdı. Bu yüzden olsa gerek kara gözlerini Taner'e çevirmişti anında.

'Yengem nasıl?' fısıltıyla konuştuğunda Taner dudaklarındaki kadehi çekerek tek kaşını kaldırıp dertli bakışını attı adama.

'Hiç açma o meseleyi. Hatun kafayı sıyırdı.'

'Niye? Ne oldu ki?'

'Oğlum evde tost ekmeği bitiyor diye ağlayan bir yaratığa dönüştü. Gidip alırım diyorum ama bitiyor diyip tekrar ağlıyor. Alıp geliyorum, sıkıntı etmesin diye üç paket alıyorum yine ağlıyor.'

'O niye?'

'Neymiş bu kadar ekmek israf olurmuş ben hiç Afrika'daki çocukları düşünmüyormuşum.' Tibet dudaklarını birbirine bastırıp kahkahasını engellediğinde Taner tabaktaki bakışlarını çekip elindeki çatalı da bırakarak Tibet'in gözlerine dikmişti bakışlarını.

'Onu da geçiyorum, tamam hormonsal dengesizlik. Peki ya yatak örtüsünün bozulan ütüsü yüzünden benim arkamdan terlik fırlatmasına ne diyeceksin?'

'Yengem daha önce de arkandan ayakkabı attı. Düğününüzde. Yani bu onun huyunda var, hormonsal değil.'

'Peki gecenin bir yarısı aşerip kulağımın dibinde bağırdıktan sonra benim düşmemle birlikte kahkaha atması? Afrika'daki çocuklara acıyor ama kocasına acımıyor. Geçen gece de durduk yere hıçkıra hıçkıra ağladı. Anlamıyorum. Ne oldu diyince bilmiyorum diyor.'

'Abi onu da anla be. Korkuyor. Bu zamana kadar yurtta büyüdü yengem. Seninle, babamla, bizimle tanışana kadar sığınmadı kimseye. Şimdi belki bizim kraliçelerle konuşmaya da çekiniyordur.'

'Öyle mi dersin?'

'Ne konuşuyorsunuz siz fısır fısır' Vuslat dipdibe girmiş iki kardeşe seslendiğinde onların bakışları da kendine dönmüştü. İki oğlunun birbirleriyle paylaşımlarından memnundu ancak artık birbirleriyle paylaştıkları için kendiyle paylaşmıyorlardı. Küçükken daha iyiyidi bu adamlar. En azından Vuslat ele avuca sığmayan iki ufaklıkla girdiği büyük uğraş sonucu vaktini dolu dolu geçiriyordu.

'Gelininin bozuk psikolojisini baba.' Taner göz devirerek konuştuğunda adam parmakları arasındaki bıçağı hafifçe havalandırıp Taner'e parlaklığını gözleriyle işaret etmişti.

'Gelinime laf etme oyarım.'

'Baba canımdan bezdim kurban olayım ya. Ne zor şeymiş hamilelik. Çocuğu ben taşısam daha az yorulurdum.'

'İki gün önce ortada çocuk diye dolanıyordun, olsun da evden dahi çıkmam diyordun, hayırdır paşa?' Yiğit göz kırpıp başını sağa sola salladığında Taner anında göz devirmişti.

'Yine öyle amca da, ya nedensiz yere ağlıyor, ben bunu nasıl idare edeyim.'

'Sarıl.'

'Sarıl.' Masada bulunun sadece iki kız Doğa ve Tuanna konuştuğunda Taner ikisine de göz atsa da dediklerinden bir şey anlamamış hatta başkasıyla konuşuyorlar düşüncesi doğrultusunda babasına tekrar dönmüştü. Vuslat yan yana oturan Doğa ile Tuanna'yı işaret ettiğinde kaşlarını havalandırdı.

'Bana mı dediler ki onu?'

'Evladım, masada konuşulan başka konu mu var ki?'

'İyi de sarıl dediler, ne alaka ki?'

'Gerçekten kardeşim olduğunu bilmesem Vuslat Kasırga ve özlü sözlerini hiç duymadın zannedeceğim abi. Sarılmak her şeyin acı eşiğini yükseltmenin en iyi yoludur ya hani.'

'Yani sarılırsam düzelecek mi? İyi de sarıldım, sarıldığımda da sustu, on dakika sonra pandaların tükenen nesline ağladı. Yine sarıldım, sustu. Takribi yarım saat sonra da hamile olduğu için gidip kontrol edemediği barı hatırlayıp tribe girdi.'

'O zaman daha fazla sarıl sende. Mesela bak bana, sıkıntım olsa Do-' Tibet'in gözleri amcasıyla çakıştığında başını otomatikman Taner'e çevirmişti.

'Sıkıntım olsa dostum gibi olan babam var, gidip sarılıyorum, dimi baba?'


'Yiğenim sıvıyorsun...' Tibet yanında oturduğu Aras'ın sesiyle ne yapayım dercesine baktığında bir tepki alamasa da ciddi anlamda şuan olan hali kaynar kazana atılmak için can atan gerizekalı bir tutsağı canlandırıyordu. Üstelik Eymen'le göz göze gelmese kıtır kıtır kestiği cümleyi devam dahi ettirir buradan da ambulans aracılığıyla bir hastaneye nakledilirdi. Tabi sonu morg mu olurdu yoksa yoğun bakım ünitesi mi orası biraz tartışılırdı. Vuslat ise ağır adamlığını dahi bir kenara yitmişti oğlunun klafı çevirmesiyle. Eliyle gülümsemesini örterek bakışlarını kaçırdığında dudaklarını da birbirine bastırarak adeta kendine zulüm çektiriyordu.

Kız derin bir nefes alıp çaprazında oturan adamdan gözlerini çektiğinde annesini kolunun altına çekmiş onun konuşmasını bekleyen babasıyla ve kara kara ne yapacağını düşünen kardeşiyle karşı karşıya kalmıştı. Tibet şuan için zaten servis dışıydı ve evde Tuanna'nın konuşabileceği kadar sakindi ama söz konusu şuydu ki ağzını bıçak açmıyordu. Çaprazındaki bedenin kıpırdanmasıyla atağa geçeceğini anladığında sertçe yutkunup başını hafifçe sağa sola salladı ama Ateş kendi hariç herkeste gözlerini gezdiriyordu.

'Vuslat amca. Biliyorum erken diyeceksiniz ama-'

'Geliyor bomba.' Göksel mırıldanıp Mert'e dönerek kaşlarını havalandırdığında Ateş tekrar dudaklarını ıslatarak sıkıntısını bir nebze atmaya çalıştı.

'Ama bence erken değil, yani zaten bir süreç olacak bu, ben babamla dün gece konuştum, hala duvarları tam anlamıyla yıkılmasa da saygı duyması gerektiğinin bilincinde artık.'

'Lafı çevirme Ateş, sadede gel.' Göktuğ kaşlarını çatıp adama bakmaya devam etmişti ama Vuslat'ın on katı olan yüzündeki sert ifade Ateş'in cümlelerini yutmasına dahi neden olabilirdi.

'Göktuğ' Hicran'ın uyarıcı mırıldanmasının sonucunda adam karısının kulağına eğilmişti anında. Ortam sessiz olsa da duyulmayacak ses tonuyla konuşunca haliyle bir tek kadıncağız anlayıp kahkaha atmamak için zor tutuyordu kendini.

'Bacımı alacak, ooo hoş geldin buyur kız burada al git mi diyim?'

'Sende beni aldın ama.'

'Senin abin yok ama' kadın göz devirerek salona tekrar döndüğünde bütün bakışların onların üzerine odaklandığını görerek rahatsızca kıpırdanmıştı yerinde.

'Daha şirkete gideceğiz Ateş, hadi artık.' Taner'in sesi de duyulunca Ateş yine odağını Vuslat'a çevirmişti.

'Müsait bir zamanda size gelmek istiyoruz.' Damdan düşercesine konuşmasıyla Deniz elindeki çayı Vuslat'a uzatırken donmuş kalmış, ailenin diğer ferdleri ise bir anda Ateş'e dönmüşlerdi. Tuanna bakışların odak noktası olmadığı için kapıyla arasındaki mesafeyi hesaplamaya başladı. Kafasında dönen kırk tilkiye kuyruklarının değmemesi için öğüt vermeye başlayacağı sırada Ateş'ten sadece iki kişinin bakışının çekildiğini ve kendine yöneldiğini fark ettiğinde babasına ve Tibet'e dönmüştü. Tibet'in gözlerindeki kasırganın kendi için olduğunu hissettiğinde Vuslat'a tekrar bakarak onun gergince yutkunup adem elmasını titrettiğini görmüştü.

Bakışlarını kızından çekmeden konuştu bu kez Vuslat. Hepsini gelin etmişti bir son kızı kalmıştı şimdi de onu el eline verecekti. Ne kadar ağır gelecek olsa da Ateş meydana çıktığından beri bu zamanın geleceğini gerek kendi gerekte gözünün çırası Buğlem'i anlatarak yeterince belirtmişti.

'Uygun zamanı haber veririz oğlum.'

'Peki, müsadenizi isteyim ben o zaman. Teşekkürler.' Ateş ayaklandığında bütün oturanlar da diken batmış gibi yerinden kalktığında adamı yolcu etmişlerdi. Tibet işim var diyerek Ateş'in ardından çıktığında Vuslat merdivenlere doğru uçar gibi giden kızına bakıp derin bir nefes aldı.

'Sarışın, konuşacağız, boşuna koşma.' Vuslat'ın sakin ama bir o kadar iç titreten sesiyle daha yeni adım attığı basamaktan ayağını çekip koltuk takımına yönemişti Tuanna. Adamın arkasından sinirli sinirli bakan 2 abisi ve 2 eniştesini hiç mi hiç görmek istemiyordu. Şimdi tepesinde dört adam konuşacak asıl konuşması gereken babası ise sakince karşısında oturacaktı.

'Baba şirkete gitmem gerek, sonra ko-'

'Adam geldi izin aldı Tuanna, müsaade istedi. Otur adam akıllı konuşalım sonra nereye istersen gidersin.'

'Kızma bana.' Kız hırçınca koltuğa yerleştiğinde Vuslat'da Buğlem'le ilerleyip kızının tam karşısına oturarak derin bir nefes almıştı. Ağzını açmak üzere olan Taner'e tek kaşını kaldırıp baktığında adamın lafını yutup oturduğunu gördü ama uyarmadan susmayı beceremeyeceğini biliyordu oğlunun.

'Tek kelime etmiyorsunuz, en azından ben şuan için salondan çıkana kadar.'

'Baba kardeşimiz o bizim.' Göktuğ çattığı kaşlarıyla babasına baksa da Vuslat başını sağa sola sallayıp kızına tekrar bakmıştı.

'Sen emin misin Ateş'le olmak istediğinden. Ben onay versem, istediklerinde seni versem, mutlu olacağına inancın tam mı kızım?' Tuanna sertçe yutkunup gözlerini kaçırdığında Vuslat elini dikkat çekmek için önündeki sehpaya vurmuştu.

'Bana bak Tuanna, sevginden saygından emin değil misin kızım?'

'Hayatım, çekiniyor olabilir dimi? Sonuçta beş tane izbandut diktiniz kıza gözünüzü.'

'Çekinecek utanacak bir şey yok bunda canımın yangını. Ben seni sevdim sen beni sevdin aldık birbirimizi, arıza oğlum arıza gelinimi sevdi aldılar birbirlerini. Çünkü eminlerdi.' Vuslat Taner'le Ada'yı işaret ettiğinde çiftin bakışları şaşkınlıkla babalarına dönse de Vuslat yine kızına odaklanmıştı.

'Sevgimden de saygımdan da eminim ama şuan baskı altındayım. Nasıl baktıklarına baksana baba.' Kız anında abileriyle eniştelerini işaret ettiğinde üç adam gözlerini kızın üzerinden çekse de Yavuz hiç istifini bozmamıştı.

'Enişte, çeksene beni doğrayan bakışlarını.'

'Niye çekiyorum? Ben ablanı alırken yumruğumu yedim. O daha hiç birimizden fiske yemedi. Baba böyle kolay mı alacak Ateş baldızımı?' Yavuz koyulaşan gözlerini Vuslat'a çevirdiğinde Deniz şaşkınlıkla kocasını süzse de ses çıkarmamıştı.

'Tuttum mu oğlum seni, gidip hesap sorsaydın. Kız benim kızımsa seninde baldızın.'    




Continue Reading

You'll Also Like

181K 8.8K 20
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
1.7M 68.1K 54
"0549******: Umarım iş telefonumu meşgul etmen için geçerli bir sebebin vardır. (20.13) Afra: OHA! OHA! OHA! (20.13) Afra: Koskoca Kuzey Taşoğlu bana...
816K 36.9K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
921K 64.3K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...