AĞA [TAMAMLANDI]

Von dilanaladag

8.1M 376K 71.2K

"İkimizde biliyoruz ki, er ya da geç benimle evleneceksin. Ve bu zorunluluktan olmayacak!" "Başlangıç: 12 HAZ... Mehr

Ağa │Prolog (GİRİŞ)
bir │ölümün kıyısı│
iki │isteme merasimi│
üç │alışveriş│
dört │ateş│
beş │görünmeyen│
altı │vazgeçmesini de bildim!│
yedi│alyans│
sekiz │İyi geceler, küçüğüm.│
dokuz│Piran kızı│
on bir│dilhun│
on iki │meczup│
on üç │cansiparane│
on dört │divane│
on beş │tarumar│
on altı │cüretkâr│
on yedi │efsunkâr│
on sekiz │lâlüebkem│
on dokuz │Ahu│
yirmi│teklif│
yirmi bir │hun│
yirmi iki │zemheri│
DUYURU
yirmi üç │sukûtuhayal│
yirmi dört │letafet│
yirmi beş │kına│
yirmi altı│ölüm içgüdüleri│
yirmi yedi│lâyemut│
yirmi sekiz │bitti│
yirmi dokuz│yüreklerin bütünleşmesi│
otuz │bir aşk daha│
otuz bir│ömre bedel│
otuz iki │esrarlı│
otuz üç | Mühür |
otuz dört |kan|
otuz beş | alın yazısı |
otuz altı |kayıp|
otuz yedi |kan ve revan|
otuz sekiz |bebek|
otuz dokuz | girift |
Kırk |geçmişin tozlu sırları|
kırk bir │karıştır│
kırk iki |körükle|
kırk üç | tehdit |
kırk dört │hazan │
Kırk beş | can vermeli |
kırk altı | aldatış |
kırk yedi | intikam |
kırk sekiz | Kana kan |
kırk dokuz | bedel |
Elli │ Berfe │
elli bir | Kadın Gücü |
elli iki │Yaban Gülü │
elli üç | kalp atışı |
elli dört | Hazal'ın İntikamı |
KURBAN YAYINDA!
elli beş | birleşme|
elli altı │Muradına Ermek │
Elli yedi | bebeğim|
elli sekiz | Sessizlik |
elli dokuz | F İ N A L |
KANLI BAŞLANGIÇLAR SERİSİ TÜM KİTAPLARI
NEÇIRVAN PİRAN
GECENİN SESSİZLİĞİ - Yeni Kitap

on│papatya│

162K 8.3K 1.3K
Von dilanaladag



Bölüm sizlerle. Umarım severek okuyacağınız bir bölüm olmuştur. Şayet ben çok severek yazdım. Artık bir şeyler yerine oturmaya da başladı. Olacaklara hazırlayın ama kendinizi, fena şeyler bekliyor bizi :D

Bölüm Şarkısı: Raviş - Güzel Kadın

Multimedia;

▬▬▬▬▬▬▬  

Elindeki sürahide bulunan suyu, camının önündeki saksıları sulamak için kullandı Deran. O saksılara en sevdiği çiçeği, papatyayı dikmişti. Papatya kadar güzel şey yoktu bu dünyada onun için. En pahalı çiçekler bile papatyayla aşık atamazdı. Papatya kadar değerli olamazlardı da ayrıca.

Güne iyi hissederek uyanmıştı garip bir şekilde. Fakat günün ilerleyen saatlerini ve getirilerini hayal etmeye çalıştıkça karamsarlık çöküvermişti üstüne. Aklına mesajlaşma geldikçe hâkimiyetini yitiriyordu bedeni üzerindeki. Bütün sinir uçları uyarılıyordu adeta. Dengesizliğine sövecekti sövmesine de, uygun kelimeyi bulamıyordu ki bir türlü.

"Paşazademize bak sen hele," dedi kendi kendine yeniden dayanamayarak. Dünden beri söylenip duruyordu zaten. "Alışverişe çıkacakmışız. Bak sen, emredersin ya!"

Bir diğer saksıya geçtiğinde, diğerlerine de yaptığı gibi önce papatyasını okşadı. İçindeki sevgiyi ilmek ilmek işledi güzelliğinin kalbinde taht kurduğu çiçeklerini. Ardından suyunu verdi, merhamet ile.

"Sen gel dediğinde gelecek, git dediğinde gidecek miyim sürekli ben? Oyuncağın mı sandın sen beni?" derken sinirlenip elini beline koydu ani bir şekilde. Ardından karşıdan görünen heybetli dağlara dikti gözlerini. "Şu dağlar kadar yıkılmaz olsan kaç yazar be ağa, benim karşımda ateş olsan cürümün kadar yer yakarsın!"

Eline yeniden aldı suyunu ve bir sonraki saksıya geçti. Fakat söylenmeye tam gaz devam etmekten alıkoyamadı kendisini.

"Bir de demez mi Piran Kızı!" Önüne gelen saç tutamlarını hırsla geriye attı. "Sen her gel dediğinde gelmek zorunda mıyım ben ağa?"

"Evet!"

Duyduğu sesle önce irkilip daha sonra da olduğu yere mıhlanırken, sürahiyi tutan eli havada asılı kaldı. Gözleri zaman aktıkça genişledi. Burnundan vücudunun içine süzülen oksijeni hissetmesine neden olurcasına yavaşladı sanki dünya o an. Çünkü bu ses, yüreğine kızgın ateşler salan Afran Bejindar'dan başkasına ait değildi!

Korku ile alt dudağını ısırırken, konuşmanın yalnızca cevap verdiği kısmını duymuş olması için içten içe dua etmeye başladı. Sanki o kısım da çok masummuş gibi... Ardından sanki her şey çok doğalmış gibi kendine çekidüzen verdi ve arkasını döndü korkusunu bastırmaya çalışarak.

"Senin bu odada ne işin var?"

Konuyu tamamen farklı bir yere çekmeye çalıştığını elbette fark etti karşısındaki adam. Fakat güzel yerden vurduğunu da inkâr edecek değildi. Ama Afran'ın da kendine has süslü kelimeleri vardı ve bunu kullanmaktan çekinmeyecekti.

"Aslında seni Hazal çağıracaktı lâkin ben kendim çağırmak istediğimi söyledim." dedikten sonra bir adım atıp odadan içeri girdi.

'Adam bir adımda odanın ortasına geldi resmen!' diye düşünmeden edemeyen Deran şaşkınlıkla bakmaktan an geri durmadı elbette.

"Kapını çalacaktım lâkin o kadar çok zikrettin ki adımı, en son dayanamayıp kapıyı çalmadım ve cevap vermem gerektiğine inandığım anda da kapını açtım."

Deran apışıp kalırken cevap karşısında, soruyu sorarken bu kadar afili bir yanıt beklemediğini itiraf etti kendisine. Adamın pişkinliği ise dilini damağını kurutmaya yetmişti. Özgüven fışkırıyordu adeta. Bu nasıl bir kendini beğenmişlikti? Sanki cüce gezegenleri kendisi yaratmıştı beyefendinin...

"Kim anmış adını senin Bejindar? Ben mi? Tek bir kere bile zikretmedim adını!"

Yediği laftan sonra bu kadar güzel toparlayacağını kendisi de düşünmezdi elbette. Lâkin adamın pişkinliği tamamen dilbaz olmasına neden olmuştu.

"Paşazade diyerek kastettiğin kişi olduğuma çokta emindim oysaki." dediğinde Deran içinden pis pis sırıtmadan edemedi. Bu raund, kesinlikle onundu! "Benden başka biriyle alışverişe gideceksin o zaman?"

Dank, diye çakıldığını hissettiğinde, içindeki gülümsemenin anbean yok oluşunu izledi resmen. Ardından bozulan suratını saklama gereği duymadan, karşısındaki adama öfke ile bakmaya başladı.

Çokbilmiş!

Kendini beğenmiş!

Egoist!

Narsist pislik!

İçinden bir bir saydırırken suratında oluşan mimiklerden bihaberdi kendisi. Lâkin Afran Bejindar, her anına tanık olmuştu. Gözlerini bayışına, dudaklarını kemirişine, yanaklarını içten ısırışına, öfkeyle bakan gözlerine... Her anına...

Yüreğinin göğüs kafesinde bir kez teklediğini hissettiği an, silkelenip derhal kendine geldi. Neler oluyordu ona böyle? Mesajlar atıyor, aşağıda beklemek varken odasına çıkıyor, kapısını çalmadan odasına giriyordu. Afran Bejindar, hayatında ilk kez kendini anlayamıyordu. Ve bu durum kafayı yemesine neden olacak gibiydi.

Muzip tavrını derhal rafa kaldırırken, açık renk mavi gömleğinin yakalarını düzeltti. Ardından kollarını dirseğine kadar sıyırmaya başladı.

"Hazır mısın?" dedi sonrasında, buz gibi bir sesle.

Deran, adamın karşısında kaskatı kesildiğini hissetti o an. Bu tepki kesinlikle adamın bir anda nükseden soğukluğundandı. Az önce onunla eğlenen adam gitmişti, yerine o bildiği adam gelmişti. Soğuk, kibirli ve tüm olanların suçlusunu gözlerinde Deran'ı belirlemiş olan o adam işte. Her gözlerine baktığında kendisine olan nefret ile karşı karşıya kaldığı adam. Zümrüt karası yeşilleri olan adam...

Zümrüt karası, evet. Daha iyi bir tanımı olamazdı o göz renginin.

***

Yine Bejindar'ın isteği olmuştu. Deran birkaç dakika içinde hazırlanıp düğün alışverişi için bekleyen insan kalabalığının içine karışmıştı. Peşi sıra kalkmıştı Piran Konağı'nın önünden arabalar. Ve Deran'ın yeniden kriz geçirmesine neden olacak bir alışveriş macerası daha başlamış olmuştu. Yeni yeni duyduğu dedikodularda cabasıydı üstelik!

Kızlardan işittiği ile gözlerini kıstıktan sonra Bejindar'a sabitledi bakışlarını. Hareleri ateş saçarken, ölümcül olsunlar diye özel çaba sarf etti. Fakat Afran, bunu hissetmedi bile. En azından Deran'ın düşünceleri bu yöndeydi.

Beyefendi, evlendikten sonra kendilerine tahsil edilecek yeni bir evde kalmak istediğini özel olarak belirtmiş babasına! Kurban Bejindar ise evlendirdiği ilk çocuğu ve ilk evladı olmasından mütevellit bu teklifini kabul etmiş, çiftlik evlerinden birini evlendikten sonra Afran'la kendisi yaşayabilsin diye ayarlatmaya başlamış bile! Bak sen paşazademize!

Peki, bundan en son kimin haberi olmuştu sizce? Elbette Deran'ın. Kimse ona sormamıştı, çok kıymetli beyefendi ile farklı bir evde yaşamak isteyip istemediğini. Bu yüzden kendisi bizzat soracaktı bunun hesabını Bejindar'dan.

"Benim adım da Deran Piran'sa, sana bunu ödeteceğim Bejindar!" Sessizce tıslarken, bakışlarını bir an çekmedi Afran'dan. Afran'sa, bakışlarının ağırlığını hissetmesine rağmen dönüp bakmadı bir kez bile Deran'a. Çünkü biliyordu nedenini.

Yeni eve çıkacakları için ağır bir alışveriş yapacaklardı. Bu yüzden arkada kudurmakta olan kadın ile sonra ilgilenecekti.

Paşazademiz, odalardan önceliği oturma odası ve yemek odasına verdi.

Hanım Bejindar ile Kadriye Piran'ın anlaşmazlığı da tam olarak bu noktada nüksetti.

"Hanım, sen de biliyorsun ki krem rengi çabuk kirleneceği için daha koyu bir ton oturma takımı daha iyi olacaktır." Diyen Kadriye Hanım, karşısındaki kadının gözlerinin direk içine bakmaktan bir an geri durmadı. Haklı olduğu zamanlar da susmak adetlerinden değildi çünkü. Şimdi de sonuna kadar haklı olduğuna inanıyordu. Ayrıca kendi kızının zevklerini de bildiğinden kendisi karar vermek istiyordu.

"Kadriye, ne olmuş sanki krem çabuk kirleniyorsa? Kızımız yıkamayacak sonuçta öyle değil mi? Hanım Hanımın söylediği sözler üzerine iyice celallendiğini hissettiği an ortanca kızının koluna girmesiyle sakinleştiğini hissetti. Evlatları birebirdi iyi olmasına ne de olsa. Her ne kadar bu olayda kızını gözü kapalı ateşe atıyor gibi görünse de, içi kan ağlıyordu onunda. Bu yüzdendi çabası. Sırf kızını mutlu görmek istemesindendi.

"Kendi yıkamayacakta olsa, çabuk kirlenen koltuklara ne gerek var Hanım? Daha uzun süre temiz görünecek olması daha iyi değil midir sence de?"

"İsterseniz bırakında onlar karar versin anne." Farah, en sonunda dayanamamış ve korkusuzca etmişti sözlerini. Her ne kadar annesinin keskin bakışlarına maruz kalsa da umursamamıştı. Ağabeyinin iyiliğini düşünecekti elbette. Kardeşlik böyle bir şeydi.

Afran, uzaktan izlemeyi seçti olanları. Seçimini kendisi gibi kullanan kadına dikti ardından gözlerini. Bir metreden daha az bir mesafe vardı aralarında. Zümrüt rengi bir şal vardı başında. Perçemleri dökülüyordu gözlerinin önüne. Korku ile olanları izliyordu.

Usulca süzüldü kuytularına doğru kadının. Bir nefes mesafe kalana kadar durmadı. Herkesin odağı hâlâ oturma odası takımındaydı. Bu yüzden bu anı kullanmaktan an geri durmadı. Ne de olsa bir daha böyle bir an yakalamak kolay olmayacaktı.

Deran ise adamın sinsi planlarından habersiz, öylece izliyordu karşısındaki manzarayı. Evlenmeye bu kadar meraklılarsa neden kendilerinin yeniden evlenmediğini düşünmekteydi o anlarda. Gayette sessiz ve masumdu oysaki. Nedendi bu adamın onunla bu kadar uğraşması?

Başındaki şala rağmen ensesinde hissettiği nefes ile irkilirken, korkudan bayılacağını zannetti. İşte bu, hiç beklemediği bir hareketti.

"Bence artık bir şeyler söylemelisin Piran Kızı," derken tenine dokunan her solukta tüylerinin şahlandığını hissetti. Vücudu baştan ayağa ısınırken, ayakta kalabilmek adına direndi. Direndi lâkin ne fayda? Adamın varlığı bile onu yerle bir etmeye yetiyordu. "Yoksa saatlerce daha bunu çekmek zorunda kalacaksın."

Tehdidin afilisi ile gözlerini hafifçe yana çevirdi. Zümrüt karası harelerle buluştu kendi hareleri. Bu adamdan ne kadar nefret ettiğini hatırlattı bir kez daha kendine. Pişkin, kendini beğenmiş hatta şehir zübbesiydi!

"Yalnızca ben miyim aynı ortamda olmaya katlanamayan Ağa?"

Kadının sözleriyle bir an afallasa da, bu yalnızca kısa bir an sürdü.

"Birkaç haftaya istesen de ayrılamayacaksın."

"Bırak da o zaman birkaç haftanın tadını çıkartabileyim!"

Sözlerinin ardından hızla annelerin olduğu tarafa yürümeye başladı. Adamın amacı çok netti artık gözünde. Hayatı ona dar etmeye çalışıyordu. Bilmiyordu ki oksijen bile ona dardı bu dünyada.

"Ben arka taraftaki siyah takımı beğendim. Bence en iyisi oydu."

"Siyah çok toz tutar."

"Kiri çok belli eder."

"Kullanması zordur."

"Tüylenir ayrıca o takım."

"Bence bu daha güzel."

"Bak bu tarafta daha güzeli var."

Sözlerinin ardından yükselen seslerle, konuştuğuna bin pişman oldu Deran. Dili kopsa da bir yorumda bulunmasaydı. Kadınların susmak bilmeyen çenelerini hesaba katsaydı şayet, susardı. Ama uzun zamandır o kadar soyutlamıştı ki kendini, bunu dahi hatırlamaz olmuştu.

"Karar verilmiştir hanımlar, gelinin isteği olacak."

Bakışları hırsla ve kinle döndü adamın harelerine. Harelerinde sövgü oldu kelamları da biri bile düşmedi diline. Sustu Deran. Susmak zorunda kaldı. Ta ki, konuşacağı gün gelene kadar...

Sıra yemek odasına oradan mutfağa sonra diğer odalara geldi. Afran Bejindar bilhassa erteledi en çok eğleneceği kısım olan yeri. Bilhassa onu es geçti, sırası gelene kadar. Lâkin en sonunda geldi o sıra. Yaklaşık olarak yedinci mağazaya girdiklerinde, Deran zamanının geldiğini çok iyi biliyordu. Adamın bile isteye bu anı ertelediğini bildiği gibi. Sadistçe eğlenecekti şimdi kendiyle. Tabi, kendini bulabilirse.

Afran, kendi başına kimseyi dahil etmeden çalışma odasını hallettikten sonra kadınları boy boy yatakların, rengarenk kumaşların, göz alıcı perdelerin olduğu bu mağazaya getirdi. Sıra, son odadaydı.

Yatak odasında!

Bu kısımda en çok eğleneceği kısım olacaktı. Piran Kızı'nın kıpkırmızı çehresi ile seçim yaptığını göreceği anı heyecanla beklemekten alıkoyamıyordu kendini. Kendisi de bilmiyordu sebebini ama Piran Kızı kıvranırken onu izlemekten garip bir zevk alıyordu. Şimdi sıra...

Bir dakika... Nereye kaybolmuştu Piran kızı?

Deran, girdiği kabinde kıs kıs gülmekten alıkoyamazken kendini, kardeşini örgütleyip yaptığı bu işin sonunda Afran Bejindar'ın sinirden kudurduğu anı görmek için can attığını hissetti. O nasıl psikopatça bir zevk alıyorduysa kendisine eziyet etmekten, Deran'da o kendini beğenmiş beyefendiye istediğini vermemekten o kadar zevk alıyordu.

Afran, Farah'ın yanına gitti perçinlenen merakını bastıramayıp. Çünkü insanlar çoktan seçmelere başlamıştı ve Deran'ın küçük kız kardeşinin olayı çekip çevirdiğini görmek bir işler döndüğüne olan inancını körüklemişti.

"Piran Kızı nerede?"

Ağabeyinin sorduğu soru üzerine yanağını içten içe ısırarak bastırabildi kahkahasını Farah. İstediğine ulaşamadığında aldığı hâldi ağabeyinin bu hâli. Ne yazık ki alamayacaktı da.

"Bilmem, perdeleri falan seçiyordur herhalde." İçten içe ağabeyinden özür dilese de, bir kadın olarak hemcinsini karşı cinsten korumaktan yine de pişmanlık duymadı. Ağabeyinin Deran'la uğraştığının farkındaydı ve bundan hoşlanmamıştı. Bu yüzden bu dersi hak ettiğine inanıyordu. Bu sefer, Deran kazanacaktı.

Afran, kardeşinden de bir şey öğrenemeyeceğini düşünüp uzaklaştı oradan. Ne yapayım, diye düşünürken aklında yanan lamba, sinsi prensesin nereye kaçtığına dair bir tahmin sunuyordu ona.

Deran ise, daha fazla tuvalet kabininde durmaktansa aileye en uzak köşelerden biri olan aksesuar kısmına kaçmıştı. Hem aksesuarlara bakıyor hem de zaman öldürmeye çalışıyordu.

Huşu içinde gezerken büyük rafların arasında, açık mavi tonlarında bir gömlek çarptı gözüne. Ardından olduğu yerde durup, gözlerini kısıp o gömleğin sahibine kilitledi bakışlarını. Hızlı bir taramanın ardından adamın kimliğini çözdükten sonra hızla önünden geçtiği rafın arkasına saklandı. Solukları hızlanırken, bu adamın ne diye peşini bırakmadığını sorguladı bir an. Kısa süre sonra sorgulamanın yanlış olduğunun farkına varıp yeniden başını uzattı raftan dışarı. Fakat adamı göremedi.

Kalp atışları daha da hızlanırken, yakalanmamak için dualar etmeye başladı. Ardından rafın arkasından çıkıp, parmak ucunda karşı rafa ilerledi. Fark edilmediğini anlayıp yeniden saklandı rafın arkasına ve gözleri ile etrafı tarafı. Fakat adam sanki uçmuş gibiydi. Ortalıkta yoktu.

Tam herhalde geri dönmüştür diye düşünürken ağzına kapanan el ile neye uğradığını şaşırıp, boğuk bir çığlık attı. Çığlığını ise elbette kimse işitmedi. El, ağzını sıkıca bastırıyordu çünkü.

Kalbi, göğüs kafesinde bir serçe gibi çırpınırken, ağzına kapatılmış eli ısırmaya çalıştı. Fakat başaramadı. Elin sahibi bedenini kendi bedenine yaslayıp, yüreğine indirdikten sonra kulağına değen nefesi hissetti.

O kadar çok korkuyordu ki... Şu an o insan çakması kendini beğenmiş herifin gelip onu kurtarmasını bile diliyordu.

"Saklambaç mı oynuyorsun, Papatya Güzeli?"

Duyduğu ses ile afallarken, korkusunun hızla dindiğini hissetti. Fakat dinen siniri ile yükselen siniri aşırı orantılıydı. Bu adamı öldürecekti!

El, ağzından çekildiği gibi geri dönüp adamın yakalarına yapıştı Deran.

"Aklını mı kaçırdın be adam?" diye konuştuğu vakit sesinin bu kadar yüksek olduğunun farkında bile değildi.

Afran ise, kimsenin onları duymaması için yeniden elini kadının dudaklarının üzerine bastırıp onu arkasındaki rafa yasladı can havliyle. O kadar hızlı yaptı ki bu hareketi, nefes nefese kaldı. Hele de kadının şaşkınlık ve öfke dolu gözleriyle karşılaşınca, yutkunmamak işten bile değildi...

Karşısında kadın nefes nefese gözlerine bakmaktaydı. Bakışlarında yatan öfke ve siniri anlatmaya kalksa konuşamazdı Afran. Dili tutulur hatta lâl olurdu.

Biraz daha yaklaştı Afran, yaptığının farkında bile olmadan. Kadının hayretle açılan gözlerine inat, geri durmadı. Biraz daha yaklaştı. Aralarında milimler kala durdu. Bakışlarını an olsun çekmedi kadının harelerinden.

Yavaşça eğildi. Kadının koruk gibi inip kalkan göğsüne rağmen durmadı. Durmadı ve dudaklarını, kadının dudaklarını kapattığı elinin üstüne bastırdı ve Deran'ın o dudakları hissetmemesine rağmen titretecek bir öpücük kondurdu elinin üstüne.

O an, Afran Bejindar ile Papatya Güzeli'nin hikâyesinin başladığı an olarak yazıldı.


Weiterlesen

Das wird dir gefallen

527K 4K 10
Savaş ve Enis Vera'nın heyecan dolu hikayesi, gizli bir menfaatten doğan anlaşmalı bir evlilikle başladı. Savaş'ın, herkesten çok değer verdiği kard...
GELECEK Von VeraHare

Aktuelle Literatur

137K 7.1K 17
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...
288K 18.4K 47
Ölen bir lider ve koltuğuna geçen varisi... En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2 - interseks #6 - bl #5- eşcinsel
2.4M 106K 71
Bu imkansızdı işte ... "" Sözlüyüm ben ."" Dedi Havin . Cesur'un ise Havin'in bu tavrı hoşuna gitmişti. Her ne kadar ondan uzakta yaşamış olsa da Hav...