Consciousness // Min Yoongi

By bangtaeguk

165K 13.1K 5K

"Gelecek, geçmişin ellerinde doğar." [Tamamlandı] {250317-180617} More

Intro; God, help me
Ep.1
Ep.2
Ep.3
Ep.4
Ep.5
Ep.6
Ep.7
Ep.8
Ep.9
Ep.11
Ep.12
Ep.13
Ep.14
Ep.15
Ep.16
Ep.17
Ep.18
Ep.19
Ep.20
Ep.21
Ep.22
Ep.23
Ep.24
Ep.25
Ep.26
Ep.27
Ep.28
Ep.29
Ep.30 -FİNAL pt.1-
Ep.31 -Final pt.2-
Yazardan inciler&teşekkürler
Rek-lam-lar ????

Ep.10

4.1K 395 156
By bangtaeguk


Kafamı duvarlara vurmak istiyordum.

Ben tam bir aptaldım.

Ne diye söz vermiştim ki?!

Daha kendimin buradan kurtulup kurtulmayacağı belli değilken bir de Taehyung'a söz vermiştim onu da yanımda götüreceğime dair.

O anki parlayan gözlerini düşününce ona böyle hissettirmekten mutluluk duysam da bu konuda kendime güvenim eksilerdeydi.

Şimdi gidip ona 'Imm, şey Taehyung ben sana bir söz verdim ama tutamayacağım galiba. Kusura bakmazsın değil mi?' de diyemezdim.

Kendi kendimi bir bok çukuruna itip üzerime de çamur atmıştım.

Aferin bana.

Yatakta sola döndüm. Aklımı uzak tutmaya çalışsam da dönüp dolaşıp Yoongi'ye kayıyordu düşüncelerim.

Son birkaç günde o kadar şey yaşamıştım ki doğru düzgün düşünmeye vaktim olmamıştı. Şimdi ise o vakti Yoongi'nin ne yaptığını düşünerek geçiriyordum.

Tabii ki uyuyordu, ne yapacaktı ki başka? Saat sabahın körüydü. Benim de uyumam gerekiyordu ancak uyanıvermiştim.

Yüzümü ovuşturarak yatakta oturur pozisyona geçtim. Düşünceler yine birbirine dolanmıştı.

Yataktan ayaklarımı sarkıttığım sırada bacağımın seğirdiğini fark ettim. Kaşlarımı çatıp birkaç kere ayağımı salladım ancak seğirme geçmemişti.

"Ne biçim bacaksın sen. Rahat dursana."

Bir kez daha, bu sefer daha sert bir şekilde bacağımı salladım. Seğirme azalacağı yerde arttı, bacağım ağrımaya başlamıştı.

Daha sonra birden tüm vücudum seğirmeye başladı. Sanki her tarafa çekiliyor gibiydim. Bundan kurtulmam gerekiyordu, çıldıracakmış gibi hissediyordum. Ancak nasıl kurtulacağımı bilmiyordum.

Seğirmeler birden kesildi. Tüm kaslarım kasılı kaldı. Felç geçirmiş gibiydim, hareket edemiyordum. Ne ağzımı açabiliyordum, ne parmaklarımı oynatabiliyordum.

Tanrım, neler oluyordu bana böyle?!

Korkmaya başlamıştım. Tek yapabildiğim nefes alıp vermek ve gözlerimi kırpmaktı. Sanki dondurulmuştum.

Sonra birden tüm kaslarım gevşeyiverdi. Kasılmaktan ağrıyan kaslarım jöle kıvamına gelmişti.

Neden böyle oluyordu? Bilmeden zehir falan mı yiyip içmiştim yoksa?

Birkaç dakika öylece bekledim. Hiçbir ses yoktu. Vücudumu elimle yokladım. Anormal bir şey yoktu.

Kafamı iki yana salladım. Acaba psikolojik olarak kendimi mi etkiliyordum?

Kapı çalındı. Ağzımdan onaylayıcı bir mırıltı çıkardığımda içeri yüzünde kocaman bir gülümsemeyle Taehyung girdi.

Onu görünce istemsizce dudaklarım hafifçe kıvrıldı.

"Günaydın."

"Günaydın. Kahvaltı saati mi?"

"Evet. Kahvaltıdan sonra Lider seni görmek istiyor."

Suratım asılmıştı. Taehyung kapıyı tekrar açıp dışarıdaki birinden tepsiyi aldı, teşekkür etti ve kapıyı örttü.

Hâlâ yatağın ucunda oturur pozisyondaydım. Elindeki tepsiyi getirip kucağıma bıraktı ve uzaklaşıp beni izlemeye başladı.

"Lider beni neden görmek istiyormuş? Dünkü görüşme yeterli gelmemiş mi?" derken pirinç kekini ısırıyordum.

"Bilmem. Bana bilgi verilmez, emir verilir. Ben de yerine getiririm."

"Yazık. Sana güvenmiyorlarsa kime güveniyorlar acaba."

"Beni gözünde çok büyütüyorsun. Alt tarafı hisleri olan bir robotum."

Ağzım doluyken kafamı iki yana salladım ve kuralların canı cehenneme diye düşünerek ağzımda yemek varken konuştum.

"Sen bir robottan fazlasısın."

Söylemek istediklerim bunlar olsa da dışarıya sadece homurdanma olarak çıkmıştı, bu yüzden ağzımdakileri yutup tekrar ettim.

"Teşekkür ederim. Sana noona diye seslenmeli miyim?"

Omzumu silkip bitirdiğim tepsiyi kenara koydum.

"Nasıl istersen öyle seslen. O konulara takılacak konumda değilim."

"O zaman seslenmeyeceğim. İsminle sesleneceğim."

Tepsiyi alırken bana gülümsedi. Kafamı salladım ve ben de ona gülümsedim.

•°•°•

Yanımdaki yüzü fareye benzeyen adama ters bir bakış attım. Dünden hatırladığım geniş kapının önüne geldiğimizde kapıyı çaldı ve açıp beni içeri iteledi.

Hiç özel misafir muamelesi görmüyordum. Sanırım onlara köpek dediğim için bana kızgınlardı. Ama umrumda değillerdi.

"Günaydın leydim! İyi uyuyabildin mi? Özel odayı sana verdim rahat uyu diye."

Şimdi şuraya kusacaktım. Bana taktığı lakaptan da iğreniyordum.

Yine dünkü gibi aynı koltuğunda ayaklarını masaya uzatmış bir şekilde yayılıyordu. Tek fark elinde bardak vardı ve içinde dünkünden daha koyu renkli bir sıvı vardı.

"Başıma da izbandutları diktin ki rahatsız edilmeyeyim diye değil mi?"

"Evet. Yoksa rahatsız mı oldun?"

İlgilenirmiş gibi yaparken bile o da benim gibi dalga geçiyordu.

"Neyse ne. Bu sefer ne soracaksın?"

Ayaklarını masadan indirip ilk kez bana baktı.

"Soraca-"

Tam konuşurken birden büyük bir gürültü koptu. Yer ayaklarımın altından kaydığında dengemi sağlayamadım ve yere yapıştım.

"Ne sikim oluyor lan?!"

Ben etrafa aptal aptal bakarken o çoktan yerinden kalkmıştı bile. Kapı hızla açıldı ve izbandutlardan biri liderin yanına gelip kulağına bir şeyler fısıldadı.

Liderin gözleri bana çevrildiğinde yerimden henüz kalkabilmiştim. Yeni bir gürültü daha koptuğunda emin olmuştum.

Ya deprem oluyordu ya da saldırı altındaydık.

Her şey sallanmaya, devrilmeye başladı. O ana kadar liderin yanıma geldiğini fark etmemiştim. Elini kafamın arkasına götürdüğünde onu engellemek için geç kalmıştım.

Önce gözleri şaşkınlıkla büyüdü, inanamazlık esir aldı. Daha sonra birkaç adım geri attı.

"Lanet olsun! Sen, senin yüzünden! Hepsi senin yüzünden! Hepimizin sonu olacaksın sen! Bu tuzağa düştüğüme inanamıyorum!"

Ben söylediklerini anlamlandırmaya çalışırken yeni bir gürültüyle kolonlar çökmeye başladı.

Toprak üstümüze çöküyordu ve biz burada ölecektik.

Hayır, benim ölmeye hiç mi hiç niyetim yoktu. Sallantılar arasında kendime yol bulmaya çalışırken korumanın bana doğru yaklaştığını gördüm. Yeni bir gümbürtüyle birlikte her şey sağa doğru devrilmeye başladı. Ben duvara tutunsam da koruma dengesini kaybetti ve eşyaların arasında kaydı. Lider hâlâ bağırıyordu ancak onu umursamıyordum. Odadan çıkmalıydım.

Zar zor kapıya ulaştığımda ortalıkta bir koşuşturmanın hâkim olduğunu gördüm. Herkes çığlıklar atarak oradan oraya gidiyor, dökülen molozların, sütunların altında kalmamaya çalışıyordu.

Nereden çıkmam gerektiğini bilmiyordum, bu yüzden çoğunluğu takip ettim.

Daha sonra aklıma gelen şeyle olduğum yerde durdum.

Taehyung.

"Siktir!"

Onu nasıl unutabilmiştim?!

Önümdeki kalabalığa baktım, daha sonra arkamdaki moloz yığınına.

"Hay sikeyim!"

Arkamı dönüp molozların içine doğru koşmaya başladım. Yeni bir gümbürtü daha geldiğinde yere yapıştım. Ayağa kalkıp koşmaya devam ederken yaralanıp yaralanmadığımı bilmiyordum, sadece korkuyordum.

Taehyung'a bir şey olmasından korkuyordum.

Bunu fark etmek beni afallattı. Ne ara bu kadar önemseyebilmiştim onu?

Solumdaki duvar yıkılmaya başladığında son anda sıyrılarak sağ taraftaki açıklıktan geçebilmiştim. Nereye gittiğimi bile bilmiyordum. Sadece Taehyung'u yerde görmek istemediğimi biliyordum.

Tozlar, kayalar arasındaki bedenleri es geçtim. Bazılarından hâlâ inleme sesleri yükselse de duymazlıktan geldim, onlara yardım edemezdim.

"Taehyung! Taehyung! Neredesin?!"

Hiçbir yerde göremiyordum onu. Bir kez daha yer gümbürdedi. Yanımdaki duvardan destek alarak zar zor ayakta kalabildim. Öksürerek önümü görmeye çalışsam da tozdan hiçbir şey göremiyordum.

Birkaç adım daha atsam da biliyordum, onu bulamayacaktım.

Sol tarafımda kalan sütun daha fazla dayanamayarak çatırtılar eşliğinde çökmeye başladı. Geriye doğru kaçıp kendimi korumaya almaya çalıştım. Küçük taş parçaları vücuduma gelip beni yaralıyordu, yine de büyük oranda kurtulmuş sayılırdım.

Sütun devrildiğinde yer tekrar sallandı. Toz yüzünden gözlerim sulanıyordu. Buradan kurtulmalıydım ancak nasıl geri döneceğimi bilmiyordum. Geldiğim yoldan dönmeye kalkamazdım, yolun tıkandığına emindim.

Elimle tozu dağıtmaya çalıştım. Gözlerimi kısarak sütunun devrildiği yerin tepesine baktım.

Ya ben deliriyordum ya da oradan aşağı bir ışık huzmesi süzülüyordu.

Hayır, delirmiyordum. Gerçekten bir ışık huzmesi vardı.

Ellerimi kayaların üzerine atıp kendimi yukarı çektim. Ben tırmandıkça aşağıya taşlar dökülüyordu. Üzerinde ilerlediğim sütunun düşmemesi tek ümidimdi.

Dizlerimin üzerinde ilerlemeye devam ettim, sadece birkaç adım sonra yüzeye çıkacaktım.

Elimi ışığın süzüldüğü deliğe uzattığımda duyduğum sesle olduğum yerde dondum.

"Noona?"

Ses çok güçsüzdü ancak kulağıma kadar ulaşabilmişti. Kafamı aşağı çevirdiğimde yerde boylu boyunca uzanan bedeni görünce neredeyse düşecektim.

Taehyung.

Bir kolu ve bacağı ters bir açıda kıvrılmıştı, dirseğindeki deri boydan boya yarılmış, içindeki metal kemikleri gösteriyordu.

Robot bile olsa acı çektiğini biliyordum. Onu öyle bırakmak istemiyordum ama ne yapabilirdim ki?

Yine de kararımı vermiştim.

"Bekle beni. Aşağı iniyorum."

Ayağımı bir alttaki kayaya attığımda sağlam olmadığını anlamıştım. Bu yüzden hemen geri çektim. Kaya aşağıya düştüğünde tok bir ses çıkardı.

"Noona."

"Bana noona deyip durmayı kes tamam mı?! Dikkatimi dağıtıyorsun. Hem ismimle sesleneceğine dair anlaşmıştık, unuttun mu?"

"Noona."

Sonunda kafamı ona çevirip bağırdım.

"Ne var?!"

Bana gülümsedi. Boğazıma kocaman bir yumru yerleşti. Böyle bakmasını istemiyordum, bu gülümsemeyi de istemiyordum. Neyin geleceğini biliyordum.

"Sorun yok. Ben bir robotum. Kanım olmadığı için kan kaybından ölmeyeceğim. Yani merak etme."

"Ben sana bir söz verdim."

Neden gözlerim dolmuştu ki? İki günde bu çocuk neden bu kadar yer kaplamıştı hafızamda?

Neden onu da diğerlerine yaptığım gibi arkamda burakıp gidemiyordum?

"Önemli değil. Ben iyi olacağım. Gerçekten. Sadece...giderken arkandan biraz daha geniş açıklık bırakır mısın? Gökyüzünü seyretmek istiyorum."

Bu çocuk...ah.

Dudaklarımı birbirine bastırdım ve gözyaşlarını geri ittirdim.

"Sen, çoğu insandan daha fazla insansın. Gerçekten."

"Teşekkür ederim, Song Min Ah."

"Adım Song Min Ah değil. Yoo Min Shin."

"Teşekkür ederim Yoo Min Shin."

Kafamı sallayıp tekrar deliğe elimi attım. Onu iyice genişlettim. Şimdi içeri hem güneş ışığı hem temiz hava doluyordu.

Kendimi delikten yukarı ittirmeden önce tekrar dönüp ona baktım. Bakışlarıma yüklediğim her anlamı okuyabiliyormuşçasına kafasını sallayıp gözlerini yumdu.

Yukarı çıktığımda çimenlerin üstüne yığılmıştım. Birkaç dakika öyle kaldım.

Düşünmemem gerekiyordu. Buradan uzaklaşmalıydım.

Yerimden doğrulup zorlukla birkaç adım attığım sırada tekrar büyük bir gürültü koptu ve bedenim havalanıp uzaklara savruldu.

Gözlerimi açtığımda gördüğüm manzara çığlığımı serbest bırakmama neden olmuştu.

"HAYIR!"

Az önce çıktığım delik şimdi kocaman bir krater halini almıştı, her şey yanıyordu.

Özür dilerim Kim Taehyung.

•°•°•

:(

Continue Reading

You'll Also Like

56K 3.4K 22
Düzenlenecek... Bu sefer bir kız bir erkeği koruyacaktı. * "Sen nekadar güzel olduğunu bilseydin. Hergün o yara izine dokunmak isterdin" Nepenthe; Es...
84.7K 7.4K 44
Sevdiği kızın ölümü üzerine ona mektup yazan Taehyung o mektupları mezarın yanı başına koyar. Bir gün mezarda mektuplarına cevap bulması ile başlayan...
40K 3.7K 29
Minik bir kuş şafak vaktinde son kanat çırpışlarını yaptı, herkesten gizli ve tek başına, sanırım o ölüyordu kimsenin haberi olmadan. ...
236K 8K 24
➕BTS'in vereceği tepkiler ilgili yazılmıştır➕ [ 28.12.16 ]🔜.......[1.10.17] Hayran Kurgu ↪#9↩ [ 📝 ]from:@insaneside