BAL PORSUĞU

By ciddikediler

4M 70.9K 14.8K

Mizah#1 Romantizm#2 "Balın ne uyduruk isim, anlamı ne?" Demek ismim ilgisini çekmişti ama aslında utangaç bir... More

Giriş
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 15
Bölüm 16
Duyuru
Bal Porsuğu
Bal Okurlar
~Röportaj~
🍯SONUNDA🍯
🍒Çekiliş Var🍒

Bölüm 14

75.1K 3.6K 653
By ciddikediler

Medya;Balın Meşeli ve Beren Akar
Bölüm müziği;Sophia Loren - Mambo Italiano

Herkese merhaba yeni bölümle biz geldik:) Bu bölümü uzun tuttuk geçmişten birkaç kesit de eklemeyi unutmadık. Balın'la Beren'in paylaşamadıkları aşkları ve Balın'ın ilk öpücüğünü alan kişi sonunda bu bölüm öğreniliyor. Lütfen yorum ve beğenilerinizi eksik etmeyin:)
Lafı daha fazla uzatmadan sizleri yeni bölüme alıyor ve keyifli okumalar diliyoruz:)

Küçük bir rica: Buradan çok fazla insana ulaşabildiğimizi farkettik ve bunu kullanmamak sokaktaki canlara haksızlık olur diye düşünüyoruz. Bu kış vaktinde yiyecek bir şey bulamayan sokak hayvanları için lütfen kapınızın önüne sokağınıza yemek bırakın. Çöpe giden yemeklerin miktarıyla kurtarılacak bir sürü can var. Herkes sokağındaki cana sahip çıkabilsin lütfen...

**

Beren Akar 3 Yıl Önce;

"Ya 3. sorunun cevabı 0,86'ydı dimi?"

İşte yine başlamıştık. Her sınav sonrası cevapları birbirine sorarak kontrol etme faciası bugün de tüm hızıyla devam ediyordu.  Arda'nın zaten bu soruyu sormak için neden 5 dakikadır beklediğini anlamamıştım. Genelde sınıfın kapısından çıkar çıkmaz başlardı cevapları vermeye.

"Evet ya ben de 0,86 buldum. Baya sürdü işlem, sıkıntılıydı." Fatih ve sabaha kadar ders çalışmaktan şişmiş gözaltları 'en çok ben bilirim sefiller' mesajını yeterince veriyordu bugün de.

Ben de uzunca güzel bir işlem yapmıştım ama cevabımın 0,86 olmadığına emindim. Beş yada altı basamaklı bir sayı bulunca emeklerime değdiğini düşünüp nasıl da sevinmiştim sınav esnasında. Demek ki o sorum da yanlıştı. Yine de o kadar işlemden sonra 0,86 bulsam bana koyardı doğrusu. Şimdi en azından emeğimin karşılığını bulduğum sonuçla aldığımı düşünüyordum. Zaten hoca üç beş bir şey verip dersi geçirse binlerce kez şükrederdim.

Övülmeye layık dalgalı sarı saçlarım, renkli gözlerim, bakanın bir daha baktığı uzun bacaklarımla benim bu askeriyeye benzeyen mühendislik fakültesinde ne işim olduğunu bana dönen şaşkın bakışların sahipleri gibi ben de habire sorguluyordum. Benim şu an moda tasarım bölümünde fink atmam gerekirken neden makina mühendisliği okuyordum ki? Araba mı tamir edecektim napacaktım? Hala bölümümün amacını, ve ileride ne yapacağımı kavrayamamıştım bile. Babamın son model bir Bentley araba karşısında üniversite tercih listeme müdahale etmesini izin vermiştim ve sonuç buydu işte. Belki de bir gün canım arabam yolda kalıp bozulursa onu tamir edebilirdim. Evet iyi yönünden bakmam gerekiyordu, okulumu anca bu şekilde bitirebilirdim.

Daha fazla bu yüksek IQ ve testosteron barındıran fakülte binasında kalamayacağımı üzerime üzerime gelen duvarlardan anlayıp masadan kalkmıştım.

"Beren yarınki sınav için kütüphanede ders çalışacaktık, unuttun mu?"

Ela gözlerini saklayaman gözlükleriyle bana bakan Arda'ya bu dinmek bilmez ders çalışma aşkının nereden geldiğini, bana o aşkın neden gelmediğini hiç anlamamıştım. Anlamayacaktım.

"Yok Ardacım ya, sınav sonrası çekemem ders çalışmayı şimdi. Ben gece çalışırım evde, sağol."

"Pekala yarın görüşürüz o halde." Arda'nın sıkkın çıkan sesi benle ders çalışma hayalinin yıkıldığını belli eden cinstendi. Zekasıyla bana yine havasını atacak ve beni etkilemeye çalışma girişimlerine devam edecekti anlaşılan.

Bir mühendisten etkilenmek mi?

Yoo.

Hoşlandığım bir tane mühendis vardı. O da bendim. Her ne kadar tırt bir mühendis olsam da. Ki yanıma bugüne kadar kimseyi yakıştıramamış ve en az benim kadar asil olan yalnızlık kelimesiyle özdeşleşmiştim. Benim kusursuzluğuma ancak yalnızlık yakışırdı.

"Görüşürüz çocuklar." deyip fakülte çıkışına doğru yürürken her sıkıntılı zamanımda yaptığım şeyi gerçekleştirmek için sabırsızlanmaya başlamıştım bile. Gidilecek ve yapılcak tek bir şey vardı.

Alışveriş.

***

Kalbimin ritmi onu gördüğüm an artarak hızlanmaya başlamıştı. Diğerlerinden öyle rahat ayrılıyordu kusursuzluğuyla, ona aşık olmak için bakmak yeterliydi. Ruhum ve bedenim ona doğru çekilirken aklım beni nasıl da sarıp sarmalayacağında takılı kalmıştı. Fransız dantel detaylı kırmızı dar kesim bu tasarım harikası elbisenin dolabımdaki yeri şimdiden hazırdı. Ona dolabımda bir onur köşesi hazırlayacaktım, diğer tüm elbiselerim bu güzelliğe saygı duymalıydı.

Elbisenin içinde kendimi şimdiden hayal etmeye başlamıştım ve suratımda en keyifli ifadem yer edinmişti.

Elimi elbiseye götürüp askısından aldığımda başka bir el bana müdahale etmeseydi muhtemelen şu an elbisemi okşuyor olacaktım. Askıdan aldığım elbisemi elimden almaya çalışan kişiye baktığımda tanıdık bir yüzle karşılaşmıştım. Bu kendini stil bloggerı diye pazarlayan ve berbat bir tarza sahip olan şımarık Balın bilmem neydi.

Tek kaşımı havaya kaldırıp benden kısa olan bu kızı baştan aşağıya süzdüğümde farketmiştim ki bugün de leş bir tarzda sokağa çıkma cüretini göstermişti. Yüzündeki sahte gülümseme ve elbisemdeki eliyle gözlerini bana diken bu rüküş kızla anlaşılan işim vardı.

"Elini elbisemden çeker misin?"

Sahte gülümsemesine daha da sahte bir gülümsemeyle karşılık verirken sorduğum soruya cevap bekliyordum. Dışardan görüntümüz eğlenen iki arkadaş gibi görünüyordu şu an muhtemelen.

"Senin elbisen? Emin misin canım sen? Bir mühendisle heba olmamalı bence. Benden birkaç saniye önce elbiseye dokunman onu senin yapmaz." deyip elbiseme asılarak biraz daha kendine doğru çekmişti. Mühendislik okuduğumu bildiğini anlamamla biraz şaşırsam da bunun üstünde durmadım. Bu kız cidden terbiyesiz ve saygısızdı, ve şu an kesinlikle yanlış insana çatmıştı. İstediği her şeyi elde edebileceği fikrine sahipti anlaşılan ama ben bu kızın aklını fikrini yerinden söker, ayağımın altında çiğnerdim.

"Elbiseye soralım tatlım istersen? Senin gibi tombul, kısa, rüküş, basit görünüşlü bir kızın üstünde mi yoksa benim gibi düzgün fizikli sarışın bir afetin üstünde mi durmak istermiş. Aaa bak! Beni istiyor. Ver şimdi onu bana!"

Kaşları söylediklerim karşısında şaşkınlıkla açılırken bu afallamış haline sırıtmadan edemedim. Demek ki daha önce ona kimse tombul, kısa ve rüküş olduğunu söylememişti. Neyse ki ben vardım, ben iyi ki vardım.

"Bana bak leylek bacak. Ben Balın Meşeli'yim ve bir Balın Meşeli asla kolay yetişmez. Leydiliğimden ödün vermeden çeneni kapa ve elbisemden elini çek. Blogum için lazım o bana."

Bacaklarımı kıskandığı için bana leylek bacak dediğini biliyordum. Çünkü ben bile bazen kendi bacaklarımı kıskanıyordum. Bu yüzden söylediklerini umursamamıştım. Allah bana malzemeyi bol verirken Balın rüküşüne vermemişti mesela. Canım Allah'ım.

Özel tasarım reyonunda durduğu için bu elbisenin eşinin olmadığını o da, ben de biliyorduk. Yani elbise kapanın elinde kalacaktı ve kesinlikle o kapan ben olacaktım.

"Eeh yetti be! Balın mısın kalın mısın, ki evet kalınsın kilo ver. Çek pis ellerini elbisemden valla elimde kalırsın, parçalarını toplarlar yerlerden."

Tepemin tası iyice atmıştı ve o sinirle elbiseyi hızlıca çekip Kalın'ın elinden kurtarmıştım. Sonunda bebeğim ellerimdeydi işte ve yanımdaki eziği yok sayıp şu an bu kırmızı kumaşı beğeniyle süzmekle meşguldüm.

Göz süzmelerim saç diplerimde hissettiğim yanma ve ardından beklenmedik bir şekilde başımın geriye gitmesiyle keskin bir kesintiye uğradı. Attığım tiz çığlıkla beraber güzel sarı saçlarımın Kalın'ın pis ellerine dolandığını farketmiştim.

"Sen bana kalın mı dedin, ben 57 kiloyum be 57. Çiyan suratını çizdirmeden ver hemen elbisemi bana!"

Gözü dönmüş bir halde bağıran ve saçlarımdan elini çekmeyen bu şırfıntıya ilk şoku atlattıktan sonra karşılık verecek gücü kendimde bulmuştum.

Ve ilk hamlemi de Balın'ın boşta olan kolunu tutup dişlerimi etine geçirerek yapmıştım. Bu kızı yere sürdükten sonra ağzıma bıraktığı mikroplarını da üzerine tükürecektim mutlaka.

Etrafımıza toplanan insanlar saçımı Balın'ın elinden, Balın'ın  kolunu da benim ağzımdan almaya çalışmak için aramıza girmişlerdi bile. Sızlayan saç diplerimin verdiği acıyla dişlerimi daha da sıkıyor ve bu da Balın'ın daha fazla çığlık atarak saçlarıma daha da yapışmasına neden oluyordu, şu an resmen kısır döngüdeydik.

Sonunda bizi ayırdıklarında kendimi toparlarken birkaç saniye sendelesem de hemen duruşumu korumuş ve az önce bu pisliğin ellerinde olan saçımı aceleyle düzeltmeye başlamıştım. Canım sarı saçlarım.

Ağzımı bir an önce dezenfekte etmem gerekiyordu, neredeyse bir dakika boyunca Balın'ın kolunu kemirmiştim çünkü. Tüm bunların dışındaki detayı farkettiğimde ise bir şampiyon edasıyla zafer kokan bir kahkakanın dudaklarımdan kopmasına izin verdim.

Elbise hala benim elimdeydi.

Benim gibi kendini toparlayan ve kolundaki ıslaklıkla onlara eşlik eden diş izlerime büyük bir tiksintiyle bakan Balın'ı ezici bakışlarımın hedefine almıştım.

"Kolun da şişmandı, boğuluyordum neredeyse ağzına giren fazlalıkların yüzünden. Her yerin kalın, en başta da kafan. Kalın kafalı çakma prenses."

"Hoşt be kuduz köpek gibi yemişin kolumu. Saçların da yağ içindeydi pislik şey."

Beni kıskanıyordu çünkü benim güzel sarı saçlarım vardı. Ama onun yoktu.

Elbisemi keyifle suratına salldığımda çevik bir hamleyle elbiseme o pis ellerini geçirmesi bir olmuştu. Dişlerini sıkarak var gücüyle elbisemi çekiştirmesine karşılık ben de aşkını sahiplenen kadın duruşuyla elbiseme asılmıştım. Balın ve benim aramda gidip gelen elbiseye her seferinde tırnaklarımızı daha fazla geçiriyorduk. Tırnaklarım kırılsa bile bu elbiseyi bu kıza kaptırmayacaktım. Son bir güçle elbiseyi kendime çektiğimde aynı gücü Balın da zıt yönde sergilemiş ve elbiseden gelen 'caaaart' sesiyle zaman adeta durmuştu.

Gitmiş miydi yani? Verdiğim emekler, arzum tutkum.. Daha başlamadan bitmiş miydi? Titreyen göz bebeklerimle yaka kısmından etek ucuna kadar yırtılan elbiseme son bir bakış attıktan sonra nefretin kaynadığı bakışlarımı Balın'a çevirdim. Onun suratındaki hayalkırıklığını da okuyabilmiştim. Aramıza girmese şu an her şey farklı olabilirdi. Bu kızdan hiç kimseden nefret etmediğim kadar nefret ediyordum şu an.

"Bundan sonra sen benim can düşmanımsın Balın Meşeli. Sen hayalleri yıkan, yırtan iğrenç bir insandan fazlası da değilsin. Ya Allah senin belanı versin ya."

Sözlerimi bitirdikten ve son bir Beren Akar bakışı attıktan sonra bir hışımla arkamı dönüp mağaza çıkışına yönelmiştim. Arkamda Balın ve kavgamıza şahit olan şaşkın insanları bırakırken suratımda yandan bir gülüş peyda oldu ve keyfim bir anda yerine geldi.

Yırtılan elbisenin 3 haneli fiyatını Balın'a kitlemiştim.

**

Günümüz Balın Meşeli;

Porsuğumla merkezi yemekhanede oturmuş yemeklerimizi yiyorduk. Tabi o önündeki tabldotundaki tüm yemekleri bitirmiş ve hemen ardından onun için hazırladığım soğuk sandviçine geçiş yapmıştı.

Dün gece apartman girişinde yaşadığımız fazlasıyla şaşkınlığıma sebep olan ve bir o kadar da beni güzel duyular içerisine sokan o an bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Kafamdaki düşünce yoğunluğu silsilelerime o kadar kapılmış ve dalmıştım ki Murat'ın yanımıza yemeğiyle geldiğinde çok sonra bana seslenmesiyle farketmiştim.

"Balın nasılsın bugün çok düşünceli gördüm seni. Hatta baya da mutlu gibisin gerçi sen hep öylesin de." Murat'ın samimiyetle gülümser ifadesine ben de aynı gülümsemeyle karşılık vermiş ve hemen ardından konuşmak için hazırlanmıştım.

Fakat konuşmam sabırsız bir Porsuk tarafından kesintiye uğramıştı.

"Dün geceden sonra mutsuz olması beklenemez zaten değil mi Baytar kız?" Porsuğumun imalı sorusuna ve serseri bir sırıtışı armağan ettiği suratına kaşlarımı çatmadan yapamamıştım.

"Ya Ateş!" Benim uyarı dolu haykırışıma daha da sırıtan Porsuğum imalı konuşmasına tam devam edeceği sırada aynı imalı bir serzenişle Murat'a doğru konuşmaya başlamıştım.

"Murat biz Porsuğum'la artık sevgiliyiz."

Kurduğum cümleyle keyifli sırıtışı yüzünde donan Porsuğum güçlü bir homurtuyu bedeninden salmıştı.

Canım Porsuğum yine utanmıştı.

Fakat kurduğum cümleyi tam da suyunu içerken işiten Murat'ın tepkisi daha farklı olmuş ağzına hapsettiği bütün suyu masaya doğru püskürtmüştü. Hemen ardından bize şaşkın gözlerle bakan Murat bu durumun gerçek olup olmadığına sorgulayan bakışlarıyla karşılık veriyordu.

"Siz ne?" Dudaklarından şaşkınlıkla sökülen iki kelimelik soru tümcesine homurtusuyla konuşmak için hazırlanan Porsuğum göz devirmesini de beraberinde getirmişti. Her ne kadar Murat'a kuracağı cümle beni merak ettirse de yanımızda beliren Kartal'ın varlığıyla dikkatimiz ona doğru kaymıştı.

"Balım bugün akşamüstü bir şeyler yapalım mı geçen gün partide birkaç durum oldu seninle o durumları da konuşmam gerek." Şaşkınlıkla Kartal'a kaşlarımı kaldırmış ne diyor anlamaya çalışmıştım.

Fakat benim konuşmama fırsat vermeyen bir adet sinirli Porsuk yerinde gerilmiş ve Kartal'a öldürücü bakışlarını atmaya başlamıştı.

"Balım değil Balın." Ateş'in dişleri arasından sarfettiği cümleye sinirli bir kaş çatışla karşılık veren Kartal Porsuğuma cevap vermemiş ve tekrar bana dönmüştü.

"Ne oldu Kartal?" Benim meraklı bir o kadar da gergin ifademe gülümseyen Kartal cevabını geciktirmeden konuşmaya başlamıştı.

Acaba baş ucundaki fotoğrafımızın konusunu mu açacaktı oldukça merak etmiştim. Sanırım çıkışta Kartal'la konuşsam iyi olacaktı, hem o resmin onun yatağının baş ucunda ne işi olduğunun da cevabını verirdi belki.

Fakat Kartal sorumu duysa da dikkatini dudağıma kaydırmış meraklı bir ifadenin yer edindiği yüzüne bir kaş çatışı eklemeyi unutmamıştı.

"Akşamüstü ders çıkışı konuşuruz da senin dudağına ne oldu Balım?" Dudağıma ilgiyle ve biraz da merakla bakan Kartal bana doğru yaklaşmış bakışlarını rahatsız edici bir şekilde dudaklarıma dikmişti.

Daha doğrusu dün gece Porsuğum tarafından ortaya çıkarılan yarama dikmişti.

Yüzümün şuan boynuma kadar kıpkırmızı kesildiğine hiçbir şüphem yoktu.

"Hala Balım diyor herif ya. Kartal mısın Karga mısın nesin. Sana ne Balın'dan, bas git benim asabımı bozma."

Kartal Ateş'e öldürücü bir bakış atmış sonrasında tekrar bana dönmüştü.

"Biri bir şey mi yaptı Balın?" Bana bakışlarındaki endişe ve kahve gözlerindeki harelerine yansıyan sinir harbiyle bakan Kartal sorusunun cevabına fazlasıyla ihtiyaç duyuyor gibi duruyordu.

Fakat Ateş oturduğu yerden hızla kalkmış ve Kartal'ın karşısındaki yerini almıştı.

"Ben yaptım lan var mı ben yaptım defol git buradan elimde kalma!"

Kartal'la burun buruna gelen Porsuğum gece mavisi gözlerindeki öldürücü bakışlarla Kartal'ın karşısında dikilmiş fakat bu gözdağına gerilemeyen Kartal'la daha da sinirlenmiş gibiydi.

"Ne yaptın Balın'a! Balın dokundu mu bu şerefsiz sana!" Murat'ın aralarına girmesi ve Ateş'in bedenini kavramasıyla çıkmak üzere olan kavgaya engel olmak istediği her halinden belli oluyordu. Ben de korku ve panikle hızla yerimde doğrulmuş ve aralarına girmeye çalışmıştım.

Fakat Porsuğumun güçlü kolu beni aralarından çekmiş yanlarından
uzaklaştırmaya çalışmıştı.

"Bir şey olduğu yok Kartal, Ateş canımı yakmıyor." Panikle sarfettiğim cümlem bu gergin duruma bir son vermesi için dudaklarımdan hızla salınmıştı. Etrafımızdaki herkesin endişe ve biraz da merakla şuanki duruma dikkat kesildiklerine emindim.

Bana soran gözlerle bakan Kartal "Balın?" demiş kurduğum cümlemin arkasındaki gerçekliği bulmak istercesine yüzüme bakmıştı.

Aramıza giren Ateş hızla yeniden onun bedenine yanaşmış Murat'ın tutuşlarından biraz olsun kurtulmuştu.

"Öptüm lan Balın'ı ben yaptım!" Sana ne Balın'dan! Bundan sonra seni onu etrafında görmeyeceğim lan duydun mu beni görmeyeceğim!"

Ateş'i büyük bir güç sarfederek yemekhaneden uzaklaştırmaya çalışan Murat'a ben de eşyalarımızı toplayarak yardım etmiş hızla Porsuğumu buradan uzaklaştırmak için fırsat kollar hale gelmiştim.

Geride bıraktığımız Kartal'ın kıpırtısız bedeni ve sıkılı yumruklarıyla neden bu denli problem yaşadığını bir türlü anlayabilmiş değildim.

*****

Öğleden sonraki dersten çıkmış ve Porsuğumun motoruna doğru yol almaya başlamıştım. Ne yazık ki annem whatsaptan yazmış bir arkadaşının kızının düğünü için Bursa'ya gitmek durumunda kaldıklarını belirtmişlerdi ve esas anlamadığım nokta solucan surat kardeşim Petek'in de beraberlerinde götürüyor olmalarıydı.

Hayır yani anlamadığım Supernatural izlediğim bir dönemde beni hangi akla hizmet evde yalnız bırakma kararı alıyorlardı, cidden bilmiyordum. Gidecekleri iki günlük gezi bana olacak iki günlük uykusuzluk demekti.

Sanırım evdeki bütün ışıkları iki gece boyunca açık bırakacaktım ya da geceleri oturup gündüzleri uyuyacaktım.

Ya da...

Hemen telefonumu çıkarmış bir tanecik Turgut dedemi aramak için harekete geçmiştim. Arama tuşuna basmamdan kısa bir süre sonra Turgut dedecim telefonunu açmış ve keyifli sesiyle konuşmaya başlamıştı.

"Balın güzel kızım?" Bana hitap şekliyle içim sımsıcak olmuş ve hemen sevinçle şakımıştım.

"Turgut dedecim nasılsın?" Bana aynı sevinçle karşılık vermiş kulağımı hoş tınılı sesiyle doldurmuştu.

"İyiyim güzel kızım ne var ne yok bizim hayta bir yaramazlık yapmıyor değil mi?"

Ah Turgut dedecim ah.

O hayta porsuğu ne yaramazlıklar yapıyor sen bir bilsen.

Neyse.

Yaramaz Porsuğum benim.

"Yok Turgut dedecim her şey yolunda ben iyi misin bir ihtiyacın var mı diye aramıştım. Bizimkiler de gitti evde yalnız kalıyorum belki gündüzleri seninle görüşürüz diyecektim." Sesimi biraz üzgün tonuna ayarlamış ve Turgut dedecim her ne kadar görmese de alt dudağımı sarkıtmayı ihmal etmemiştim.

Sanırım Turgut dedecim ne denli üzgün olduğumun farkına varmış hemen ilgili bir sesle konuşmaya başlamıştı.

"Evde yalnız mı kalıyorsun güzel kızım kardeşin de mi yok?"

İlgili Turgut dedecim benim.

"Maalesef Turgut dedecim koca evde yalnızım sanırım gece uyuyamayacağım biraz korkuyorum da, ama olsun ben gündüz birkaç saat uyurum dedecim. Uyanır uyanmaz da hemen senin yanına gelirim görüşürüz olur mu?"

Turgut dedecim aynı hayta Porsuğum gibi huysuz bir homurtu çıkarmış ve hemen ardından konuşmaya başlamıştı.

"Olmaz öyle şey tek başına falan kalma evde. Bize gel bizde kalırsın Ateş'in odasını ayarlarız sana o hayta da misafir odasında kalır."

Ya bu Turgut dedecim ne kadar da iyi niyetli bir tontişti.

"Ya dedecim hiç zahmete gerek yok ben kendim kalırım siz düzeninizi benim için bozmayın lütfen." Bu sefer ses tonu azarlar bir boyutta çıkmış ve benim yerimde sinmeme sebep olmuştu.

"Turgut dedenin lafına karşı mı geliyorsun? O haytaya söyle gelirken seni de getirsin. Hadi gelince görüşürüz Balın kızım."

Turgut dedecimin telefonu kapatmasıyla mutlulukla yerimde zıplamış bir tur da etrafımda dönmeyi ihmal etmemiştim. Resmen tontişim karanlık günüme bir güneş gibi doğmuş beni varlığıyla yüceltmişti.

Okulun otoparkına yaklaşırken uzaktan huysuz ve çatık kaşlı bir Porsuk görmemle hızla ona doğru koşmaya başlamıştım. Yanına yanaşır yanaşmaz asıldığım boynuyla bana şaşkınlıkla bakan ve gayri ihtiyari belimi elleriyle tutan Porsuğumun yanaklarına sulu sulu iki tane öpücük bırakmadan yapamamıştım.

Porsuğumun bu şaşkın şebelek hallerini de bir gün yiyeceğim kesindi.

Bana tepeden bakan koyulaşmış mavilerine sırıtmış ve hemen ardından bir sır verir gibi yüzüne doğru yaklaşmıştım.

"Porsuğum Turgut dedecim beni size kalmaya çağırdı, annemler evde olmadığı için benim evde yalnız kalmama içi rahat etmemiş."

Gece mavisi gözlerini derin bir kaş çatışla gölgeleyen Porsuğum benden ayrılmış ve motoruna doğru birkaç adım atmıştı.

"Senden kurtuluş yok mu baş belası?" Onun utangaçlığından kaynaklı olduğuna emin olduğum bu sorusuna sırıtmış ve sert çehresine bakmıştım.

"Özlersin bir gün ama Porsuğum." Bana kaşlarını daha da çatarak bakan Porsuğum hızla motoruna binmiş ve hemen ardından kaskını kafasına geçirmişti. Hiç vakit kaybetmeden arkasındaki yerimi alıp kaskımı takmamın ardından beni huzur ve güven duygusuyla bağlayan bedene bir daha bırakmak istemezcesine sımsıkı sarılmıştım.

*****

Karşımda Murat'ın yanında oturan Beren'i gözlerimdeki tiksinti ve nefretle süzmeden edemiyordum. Bu sarı çıyanı gördüğüm her an aklıma o eşsiz Fransız danteli detaylı dar kesim kırmızı mini elbise geliyordu. İçim resmen o elbisenin kırmızısı renginde kan ağlıyordu.

O elbisenin blogumda fotoğraflanmış bir şekilde bulunmasını ne çok isterdim.

Fakat bu çıyan yüzünden bu engellenmiş ve ben hayatımın aşkına kavuşamamıştım.

"Lan siz harbi manyaksınız."

Ateş'in işittiğimiz sesiyle Beren'le birbirimize attığımız öldürücü bakışların ateşi kesilmiş biraz olsun kendimizi dizginlemiştik.

Ya da ben sadece öyle düşünmek istemiştim.

"Balın konusunda haklısın Ateş o gerçekten manyaktır."

Beren'in kurduğu cümleyle sinirle çenemi oynatmış ve dişlerimi sıkmıştım.

"Bak beni sinirlendirme acım hala dün gibi taze. Benim dokunmaya kıyamadığım parçalandı senin yüzünden." Benim cümlemle hırsla bana doğru eğilen Beren çatık kaşlarının altından armağan ettiği mavilerini gözlerime dikmişti.

"O ilk benim olmuştu onu benden söküp alan sensin. Asıl ben dokunmaya kıyamıyordum bir aşka sen engel oldun, sen duygularımla beraber parçaladın onu."

Bizim kendi aramızda geliştirdiğimiz sözel münakaşamıza Murat'la Ateş'in hararetli tepkisi aynı anda yankısını bulmuştu.

"Kim lan sizin dokunmaya kıyamadığınız kişi!"

Porsuğumun kolumu kavrayan eli bedenimi kendisine doğru çevirmiş ve sert çehresinde alev alev yanan mavi bakışlarını kahvelerime perçinlemişti.

"Balın ilk öpüştüğün kişiden mi bahsediyorsunuz yoksa!"

Porsuğuma şaşkınlıkla kaşlarım kalkmış ve hemen ardından yine şaşkın bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştım.

"Ya sen benim ilk öpücüğüme niye bu kadar taktın ki Porsuk efendi?" Benim şaşkınlıkla ve biraz da sitemle savurduğum soruya bıkkın bir ses tonuyla Beren de eşlik etmişti.

"Gerçekten Ateş'le aynısınız Murat, bizim ilk öpüşmemizin sizi neden ilgilendirdiğini anlayamadım. Biz soruyor muyuz kaç kızla öpüştünüz diye?"

Beren'nin de aynı konudan muzdarip oluşu beni bir an için farklı bir duygunun eşiğine getirse de o eşikten giremeden geriye doğru yalpalamıştım. Bu sarı çıyana karşı iyi bir duygu zerresi dahi beslemem mümkün değildi çünkü.

*****

Gönderen Balın Meşeli;

"Yatağın da çok rahatmış Porsuğum."

Turgut dedecim Ateş'i odasından kovmuş ve koca yatağı benim için ayırmıştı. Bana da çift kişilik yatakta bir sağa bir sola dönerek keyif yapmak kalmıştı.

Gönderen Ateş Durmaz;

"Sus beni sinir etme."

Porsuğumun huysuz surat ifadesini hayalimde canlandırmış ve bu sözüyle birleştirmiştim. Bunu hayal etmek bile sesli bir kahkaha atmama sebepti.

Ama biraz daha uğraşmaktan zarar gelmezdi.

Gönderen Balın Meşeli;

"Porsuğum bir sağ tarafa yuvarlanıyorum bir sol tarafa yuvarlanıyorum. O kadar rahat, o kadar güzel ki."

Porsuğum benim bu cümlemi gördükten sonra mavi tik atmış fakat cevap vermeden çevrimdışı olmuştu.

Ya Balın Meşeli'ye mavi tik atmayı başaran yegane insandı.

Bu cesaret bu ne cüretti anlayamıyordum ki.

Odanın kapısının hızla açılması ve Ateş'in sinirle odaya girmesi bir olmuştu. Şaşkınlıkla yerimde doğrulmuş kapıyı odaya girmesinin hemen ardından kapatmasına bakakalmıştım.

Acaba Porsuğum yine beni ateşli ve tutkulu bir şekilde öpecek miydi?

Yani şuan çok da merak etmemiştim bu durumu.

Ama öpse de fena olmazdı sanki.

Ateşli Porsuğum benim.

Porsuğum hızla ve gittikçe bana doğru yaklaşmış hemen ardından beni şaşırtan bir hareket yapmış ve resmen üzerimdeki pembe battaniyemle beraber beni yataktan atmıştı.

Yerde şaşkınlıkla yere düşmüş sevimli bir dürüm gibi dururken Ateş'in üzeri çıplak altında sadece bir eşofman altıyla yatağa girip yüzü koyun uzanmasını ve uyumak için gözlerini kapatmasına şaşkınlıkla bakmıştım.

Porsuğum acaba öküzgillerle akrabalığı olan bir Porsuk muydu merak etmiştim.

"Porsuğum ben nerede uyuyacağım resmen yere attın beni, burada yerde mi uyuyayım yani?"

"Misafir odasındaki yatak çok rahatsız ben burada uyuyacağım, sen de kafana göre takıl."

Benim soruma gözü kapalı cevap vermiş, beni takmamıştı.

Porsuğum tabiki bunu uykusunun kaçmaması için yapmıştı.

Yoksa beni takmaması tabiki mümkün değildi.

Yatakta yanına oturmuş ve hafif bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştım.

"Porsuğum benim rahatsız bir yatakta yatmam seni üzmeyecek mi?"

Bana tek gözünü açarak bakmış ve hemen ardından konuşmaya başlamıştı.

"Sana kafana göre takıl dedim git misafir odasında yat demedim. Yani yatağımı ısıtabilirsin baytar kız."

Gece mavisi gözlerine şaşkınlıkla bakmış Porsuğumla beraber uyuma fikrimize dikkat kesilmiştim.

"Porsuğum Turgut dedecim bizi böyle görürse kızabilir ama bu karanlıkta misafir odasına gitmeye de korkuyorum. Acaba aramıza yastık falan mı koysak?"

Benim sorumla huysuz bir homurtu çıkarmış ve hemen ardından konuşmaya başlamıştı.

"Bahane üretme tiki kız seni yemem. Hadi sırtıma masaj yap."

Ateş'in yüzüstü uyuyan ve yastığına sarılan ifadesine bakmış ve yakışıklı çehresinde ilk defa bir kaş çatışın olmadığını farketmiştim. Demekki Porsuğum yatağında huzurlu oluyordu ve tabi masaj düşüncesi de onu huzurlu yapıyor olabilirdi.

Küçüklüğümden beri babama yaptığım masajların aynısını Porsuğuma yapmaya başladım.

Tabi bu masajları solucan surat kardeşim Petek'e asla yapmadım.

Porsuğum bu şerefe nail olan ikinci insan evladıydı.

Bence şükretmesi için başka bir sebep daha çıkmıştı.

Sırtındaki kaslarla temas eden temkinli ve biraz da titreyen ellerim tenlerimiz buluşur buluşmaz ikimizi de titretmişti. Porsuğumun güçlü bir iç çektiğini duyumsamıştım. Onun bu uykuya hazırlanan ve bir yandan da rahatlayan halleri beni şevke getirmiş daha yoğun bir şekilde masajlarıma devam etmeme sebep olmuştu. On beş dakikalık bir masaj durumumuzdan sonra ellerim yorulmuş ve kendimi geri çekmiştim.

"Hadi şimdi de sıra sende." Demiş ve hemen ardından Porsuğumu dürtüklemiştim fakat o keyiflice sırıtmış ve beni belimden kavradığı gibi yatağa sırtüstü atmıştı. Kendimi sırtüstü bulduğum bir anda Porsuğumu da hemen üstüme görmek benim şaşkınlıktan neredeyse küçük dilimi yutmama sebep olacak kadar şaşkınlıkla ona bakmama sebep olmuştu.

"Evet baytar kız şimdi sıra bende. Öpüşme zamanı geldi."

Ateş bu cümlelerini söyler söylemez dudaklarıma yapışmış ve beni adı gibi ateşli bir şekilde bir öpüşme anının içine sürüklemişti. Alt dudağımı kavrayan dudaklarının hemen ardından sıcaklığımız birleşirken bir iniltiyi bedeninden salan Ateş tutkulu ve daha da derinleşen öpüşüyle beni de inletmişti. Başını sonunu bilmeden birbirimizde kaybolmamıza sebep olan dudaklarımız sıcak ve haz dolu öpüşmelerine kaldıkları yerden devam ediyordu. Bedenime sıcak ve yakıcı bir titremenin geldiğini devamında beni esir aldığını hissediyordum. Aynı titremenin Ateş'in bedenini de esir aldığını farketmiş yanaklarımı kavrayan ellerinin ısısından bunu farketmiştim.

Porsuğumun aniden uzaklaşması ve terli alnını alnıma yaslaması körük gibi inip kalkan göğüslerimizdeki nefes sancılarımızı bedenimize aktarmamızı beraberinde getirmişti.

"Baytar kız şimdi durmazsam hiç duramam."

Hissettiğim duygu yoğunluğu ve dediği cümlenin nereye vardığını farketmemin titrekliğiyle kafamı panikle sallamış ve koyulaşan gece mavisi gözlerde dalmaya başlamıştım.

Porsuğum bana neler yapıyordu ciddi anlamda anlayamıyordum.

Fakat bildiğim bir şey vardı ki o da içimi sımsıcak yaptığı gerçeğiydi.

Bana sırıtarak bakan Porsuğum bakışlarımdaki hareleri mavileriyle karışlarken dudaklarından tam da onluk bir cümle salacağının farkına varmıştım.

"En iyi öpüşmelerini benle yaşıyorsun değil mi baytar kız?" Onun bu övünen ve kendini beğenmiş hallerine bakmış, sesli bir kahkaha atmıştım.

"Porsuğum seninle yaşadığımız öpüşmeler güzel de, bir Berke vardı ki sorma gitsin asıl efsane öpüşmem onunlaydı."

Bana şaşkınlıkla bakmış ve hemen ardından bir kaş çatışı da beraberinde getirmişti. Kızgınlıkla kasılan çehresi ve beni öldürmek istercesine bakan bakışları Porsuğumla uğraşmamın ne kadar mutluluk verdiğini bana bir kez daha hatırlatmıştı.

"Kim lan bu Berke ilk öpüştüğün pezevenk mi!"

Ona olumlu anlamda ve bir yandan sırıtarak başımı sallamış, aklım hemen ardından yıllar önce yaşadığım o tutkulu öpüşmeye doğru yelken açmıştı.

**

18 yıl önce Balın Meşeli;

"Ya bıraksana o benim bebeğim."
Karşımdaki saçları sarı gözleri mavi çirkin mi çirkin kıza bakmış ve benim oyuncak bebeğimi tutan ellerini koparmak istemiştim.

"Ya biraz da ben oynamak istiyorum hem Ayten öğretmen birbirimizin oyuncaklarıyla oynayabileceğimizi söylemişti."

Ayten öğretmenin dediği cümleyi çok iyi hatırlamış ilk söylediği andaki gibi tekrar sinirlenmeden edememiştim.

Ya bunların hepsi benim oyuncaklarımdı, babişkom ve annişkom bunların hepsini benim için almıştı, ben niye başkalarıyla paylaşıyordum ki? Neymiş 'Paylaşmayı öğrenmemiz gerekiyormuş." Bana ne ya bana ne! Kıskançlıkla tam da bu sarı çirkine doğru yürümüştüm ki kreşimizin en tarz ve yakışıklı çocuklarından Berke önünü jöleyle diktiği saçlarıyla yanıma gelmişti.

"Balın sana bir şey dicem." Benimle konuşmak istemesine çok mutlu olmuş, sırıtarak hemen yanına doğru gitmiştim.

"Bugünkü tarzını beğendim Berke." Bana sırıtarak bakmış ve hemen ardından konuşmaya başlamıştı.

"Saçlarım da güzel olmuş değil mi?" Jöleli saçlarına bakışlarımı tekrar kaldırmış hoşlandığım ilk çocuğa saçlarının çim adam gibi gözüktüğünü söylememek için kendimi tutmuştum. Sadece olumlu anlamda başımı sallamakla yetindim.

"Bak Balın senin çok hoşuna gidecek bir şey yapacağım şimdi, gözlerini kapat."

Bana oyuncak mı aldı acaba?

Evet ya Berke bana oyuncak aldı.

Hemen gözlerimi kapatmış ve Berke'nin hediyem olan oyuncağı vermesi için yerimde 10'a kadar saymaya başlamıştım.

Fakat beşinci saniyede çok farklı bir şey olmuş dudaklarımda yumuşak bir şeyler hissetmiştim.

Gözümü açmamla farkettiğim Berke'nin dudaklarını dudaklarıma değdirmiş olduğu gerçeği içimi iğrenç bir tiksintiyle doldurmuş ve hemen ardından mutsuzlukla ağlamaya başlamıştım.

Bana şaşkınlıkla bakan Berke'yi itip yere düşmesini bulanık gözlerimle seyrederken sonrasında Ayten öğretmenin yanına doğru koşmaya başlamıştım.

O Berke gıcığını bir an önce ispiklemek istiyordum.

**

Günümüz Balın Meşeli;

İlk öpüşme anımdan uzaklaşmış ve Porsuğumun kızgınlıkla yanan mavilerine bakışlarımı dikmiştim.

"Porsuğum Berke var ya Berke."

Bana kızgınlıkla çarpılan çehresini eğmiş ve hemen ardından parmaklarıyla dudaklarımı kavramıştı.

"Dudaklarını kopartmadan hemen anlat lan!"

Onun dudaklarımı sıkan kızgın çehresine ve çatık kaşlarına keyifle bakmış kıkırdamadan yapamamıştım.

"Porsuğum Berke işte ilk öpüştüğüm kişi doğru tahmin ettin."

**

Bölümü beğendiyseniz lütfen votelemeyi unutmayın:)

Ateş'le ilgili yorumlarınızı merakla bekliyoruz, sizce Balın'a karşı neler hissediyor Balın'la ilgili neler düşünüyor bize belirtirseniz seviniriz:)

Continue Reading

You'll Also Like

16.2K 1K 28
Doğduklarında Kaçırılan ikizler devamı içeride;) Eminim ki beğeniceksiniz şans vermeyi deneyin keyifli okumalar
398K 21.8K 45
Siz: Selamünaleyküm beyefendi Hayırlı Doktor Kısmet: Aleykümselam, kimsiniz? Siz: Teravihte annenizin numaranızı verip, doktor oğlum diye övdüğü kişi...
182K 8.3K 40
KLASİK BİR GERÇEK AİLE/ABİ KİTABI (Küfür yok) Berbat bir hayat yaşayan İlgi başka bir kızla karıştığını öğrenirse ve tek kız olursa ne olur?
1.2M 60.1K 55
Texting SİZ: Kardeşim kargomu getirsenize ne demek kurye vefat etti!? SİZ: Hayır aldığım şey de az buz bir para değil. SİZ: Ben o gitarın parasını...