Consciousness // Min Yoongi

By bangtaeguk

165K 13.1K 5K

"Gelecek, geçmişin ellerinde doğar." [Tamamlandı] {250317-180617} More

Intro; God, help me
Ep.1
Ep.2
Ep.3
Ep.4
Ep.5
Ep.6
Ep.7
Ep.9
Ep.10
Ep.11
Ep.12
Ep.13
Ep.14
Ep.15
Ep.16
Ep.17
Ep.18
Ep.19
Ep.20
Ep.21
Ep.22
Ep.23
Ep.24
Ep.25
Ep.26
Ep.27
Ep.28
Ep.29
Ep.30 -FİNAL pt.1-
Ep.31 -Final pt.2-
Yazardan inciler&teşekkürler
Rek-lam-lar ????

Ep.8

4.3K 407 128
By bangtaeguk


Kaç gün olmuştu? 2? 3?

Emin değildim.

Geldiğim yer harabe evlerle dolu olduğu için kendimi gizlemem o kadar da zor olmamıştı. Sadece kimseye yüzümü göstermemem ve yaşayabilmek için yiyecek çalmam gerekiyordu. Bu ikisini aynı anda yapmak ise işkence gibi bir şeydi.

Yine de başardığımı düşünüyordum.

Tamam. Yalandı.

Hiçbir bok başaramamıştım. Sadece bir elma bir de yarım limon çalabilmiştim. Bu kadarcık şeyle birkaç gündür idare etmeye çalışsam da sürekli başım dönüyor, halsiz hissediyordum. Ne zaman ayağa kalksam düşecek gibi oluyordum. Midemin böğürtülerine de alışmıştım.

Ah, Jin'in pişmemiş ahtapot yemeğini özlemiştim.

Onların ne yaptığını bilmiyordum. Beni arayıp aramadıklarını veya gerçekten yakalanıp yakalanmadıklarını da bilmiyordum.

Nerede olduğumu bile bilmiyordum ki!

Kafamı duvara dayadım. Burayı ilk geldiğimde keşfetmiştim, kimsenin yaşamadığına kanaat getirince de kuruluvermiştim. Duvarlarının yarısı yoktu, dökülmüştü ancak güneş almayan gölge bir kısım oluşturuyordu. Ben de o tarafa yerleşmiştim zaten.

Midemden yükselen seslere karşı yüzümü buruşturdum.

Karanlık çöktü çökecekti. Sanırım artık yiyecek arayabilirdim. Dirseklerimle duvardan destek alarak ayaklandım. Başım dönünce birkaç saniye bekledim.

Nereden çalabilirdim? Buranın zengini bile fakirdi. Omuz silkip köşedeki küçük pazara yürümeye başladım. Onlar fakirse ben daha beter bir haldeydim. Göz göre göre ölemezdim.

Ayaklarım birbirine dolanmaya, görüşüm bulanıklaşmaya başladı.

Hayır, hayır şimdi değil. Burada değil. Önce geri dönmeliyim.

Elimi kafama götürdüm. Adımlarımı tekrar geri döndürmeye çalışsam da her şey oldukça yavaş ve yapışkan görünüyordu gözüme. Ayaklarım bir kez daha birbirine dolandığında dengemi sağlamak için çok geç kalmıştım. Kumlu ve tozlu yere düştüğümde beklediğim acı gelmemişti. Aksine uzuvlarım da akışkan gibiydi.

Her şey karardığında hiçbir şey düşünmüyordum.

•°•°•

Kaşlarımı çatarak neler olduğunu hatırlamaya çalıştım. En son yere düştüğümü hatırlıyordum. Devamı yoktu. Bayılmış olmalıydım.

Peki şimdi neredeydim?

Ellerimi oynattım. Sert, tahtamsı bir yüzeyde yatıyordum. Uzaktan kulağıma buğulu sesler geliyordu.

Gözlerimi açtım. Loş ışık birkaç saniye rahatsız etse de daha sonra alıştım. Tahmin ettiğim gibi tahta bir zeminde yatıyordum. Duvara zincirlerle sabitlenmişti. Oda genişti ve her şey ahşaptandı.

Yerimde doğrulmaya çalıştım. Dirseklerim üzerinde durduğumda kapı açılıp içeriye ıslık çalan biri girdi.

Vay anasını.

Kırmızı saçlı, yüzü olağanüstü bir şekilde orantılı genç bir adam ellerinde çömlekten yapılmış kaplarla içeri girip ayağıyla kapıyı örttü. Islık çalmaya devam ederken kafasını kaldırdığında beni gördü ve yüzü aydınlandı.

Tekrar söylüyorum.

Vay. Anasını.

Daha önce hiç böyle birini görmemiştim. Gözlerimi ondan alamıyordum. Yüzündeki orantının mükemmelliğinden robot olduğunu tahmin ettim. Yine de bir sanat eseriydi. Kim tasarladıysa ellerini öpmek, önünde eğilmek istiyordum. Çok güzeldi.

"Bana öyle aval aval bakan ilk kişi değilsin ancak onu sonra yapabilir misin? Bir şeyler yemen gerek."

Elindeki kapları kenardan çektiği ahşap masanın üzerine koydu, hemen yanına da çubuklarla kaşığı ittirdi. Masayı benim olduğum yere doğru çekip karşıma oturdu.

"Ye."

Dediğini yapmayıp onu izledim. Midem guruldasa da yüzümdeki ifadeyi bozmadım.

"Sorularının hepsine yanıt vereceğim. Ama önce yemelisin."

Gözlerimi önümdeki kaplara çevirdiğimde et ve pilavı görmem fikrimi değiştirmişti. Tabii ki de yemeliydim.

Kaşığa uzandığımda yüzünde kendinden memnun bir ifade oluştu.

Yavaş yemeye çalışsam da birkaç dakika içinde tüm yemeği silip süpürmüştüm. Şimdi tok ve meraklıydım.

Masayı aramızdan çekti. Kafasını yana eğip beni inceledi.

"Adın ne?"

Yutkundum. Ne demeliydim? Gerçek ismimi mi söylemeliydim? Yoksa yalan mı söylemeliydim?

Tercihimi ikinci seçenekten yana kullandım. Ne de olsa buradaki kimseyi tanımıyordum ve onlara güvenmeyecektim.

"Song Min Ah. Senin?"

"Kim Taehyung. Tanıştığıma memnun oldum Song Min Ah."

Kafamı salladım.

"Neredeyim?"

"Yeraltında."

"Ah, çok açıklayıcı oldu bu." dedim. Dalga geçiyordum.

"Biliyorum. Bir şeyleri açıklamada üzerime yoktur. Ancak şimdi liderin yanına gitmelisin. Uyanınca seninle özel bir görüşme istediğini söylemişti."

Ayaklanmaya başlayınca elimi kaldırıp onu durdurdum.

"Bir dakika bir dakika. Şu an hiçbir şey anlamıyorum. Lider de kim? Siz nesiniz? Neden yeraltındayız?"

"Biz Gerçek Yırtıcılar'ız ve burası bizim sığınağımız. Gerisini liderimizden duysan daha iyi olur."

•°•°•

Taehyung önümde ilerlerken sorduğum soruların hiçbirini yanıtlamıyordu. Ellerimi göğsümde birleştirip suratımı astım.

"Amma sinir bozucusun."

"Kim? Ben mi? En eğlencelileri benim bir kere. Tadını çıkarsan iyi olur."

"Hm hm. Eminim öyledir."

Aklıma gelen şüpheyle parmaklarımın ucunda yükselip ensesine bakmaya çalıştım. Aniden bir kapının önünde durmasıyla sırtına çarptım.

"Aov, burnum."

"Dikkatsiz. İşte bu kapının ardında. Liderimiz."

Kenara çekilip ilerlememi bekledi.

"Liderinizin güvenli olduğuna emin misin?"

Baygın bakışlarını üzerimde gezdirdi.

"Kişiye göre değişir."

"İçerden sağ çıkamazsam diye söylüyorum; iyi bir robota benziyorsun. Burada ne işin olduğunu çözemedim."

Şaşkın bakışları altında kapıyı çalmadan içeriye daldım.

•°•°•

Lider deyince benim aklıma nedense yakışıklı, kaslı ve karizmatik biri geliyordu. Sanki tüm liderlerde olan ortak özellikler bunlarmış gibi.

Ancak tabii ki de düşündüğümün tam zıttıyla karşılaştım.

Oldukça şişman bir adam elinde tuttuğu kısa çöpü sapsarı olan dişlerinin arasına sokup duruyordu. Ayaklarını ahşap masanın üzerine atmıştı. Odanın perdelerle ayrılmış kısmında iki kişilik geniş mi geniş oldukça rahat görünen bir yatak vardı. Uyandığım tahta yeri düşündüğümde boynuma inceden bir sızı girdi.

Kısa tombul parmaklarıyla sakalını sıvazladı. Odaya ilk dalışımda sadece bana kısa bir bakış atmıştı, o kadar.

Yürümeye devam edip masanın önüne kadar geldim.

"Çıkın."

Kime söylediğini anlamasam da sonradan sol tarafımdan gelen kıkırtılar eşliğinde birkaç kızın odadan dışarıya çıktığını fark ettim.

Nedense midem bulanmıştı.

"Bekliyorum."

"Neyi?" Ellerinden birini ensesine götürüp tavanı seyretmeye başladı.

"Bana yapacağınız açıklamayı."

"Sana açıklama borcum mu varmış? Ölümden son anda döndün ve ukalalıkta sınır tanımıyorsun, ha?"

Masanın yanındaki rahatsız sandalyeyi es geçip odanın sağ tarafındaki uzun kanepeye yayıldım.

"Bilmem gereken şeyler var ancak bunlar için yalvarmayacağım. Beni buraya getirdiysen istediğin bir şey var demektir. Yani istesen de istemesen de bana açıklama yapacaksın."

Birden kahkaha attığında ona baktım. Kahkahası o kadar gürdü ki istemeden yüzümü buruşturmuştum.

"Sevdim sevdim. Seni sevdim. Ne zamandır bana denk birileriyle atışmamıştım. Açıklamayı yapacağım. Öncesinde bir şeyler içmek ister misin?"

"Hayır."

Oturduğu yerden kalktı. Geniş yatağın yanındaki dolaptan bir şişe çıkarıp bardağa doldurmaya başladı.

"Öncelikle nereden başlasak diye düşündüm de, sanırım sana kendimi tanıtmam gerekiyor. Ben Gerçek Yırtıcılar'ın lideri Kim Hyuk Jin. Hükümete karşı kurulmuş bir isyan topluluğunun başında yer alıyorum."

Tepkimi ölçmek için bana doğru dönse de yüzümden hiçbir şey anlamamış olmalı ki bardaktaki sıvıyı tek dikişte içti.

"Hükümetin ne kadar sahtekâr ve yancı olduğunu, ayrım yaptığını bilenler olarak devletin en büyük düşmanlarıyız. Orospu çocukları bizi kaç kere yok etmeye çalıştılar ancak," kendi kendine güldü ve devam etti, "bir bok beceremediler. Bize yapacakları saldırıdan 2 gün önce haberim oluyordu her zaman. Devleti çıldırtmaya bayılıyorum bu yüzden. Her neyse, bu bok böceklerini yok etmeye adadım kendimi. Hepsinin tepesine tek tek binip onları ezeceğim. Bu yolda yanımda yürüyecek yoldaşlar arıyorum. Gittikçe büyüyor ve güçleniyoruz."

"Bunlar beni ilgilendirmiyor."

Elinde bardak olan elini bana doğru uzattı ve çirkin dişlerini göstererek güldü.

"Hayır leydim, ilgilendiriyor. Seni o sokakta ilk bulduğumda öldürmeyi ve etini pişirip yemeyi düşündüm. Zaten orada bıraksam da ölecektin. Hiç değilse etinin tadı güzel olurdu. Ancak yüzünü gördüğümde, ah, o ana kadar hiç o şekilde hissetmemiştim. Hem şok oldum hem sevindim. Çünkü ben seni gökte ararken sen benim ayaklarım altına gelmiştin bile. Hiçbir yere ait olmadan, sürekli saklanarak yaşamak nasıl bir duygu terörist Yoo Min Shin?"

•°•°•

Eheheheheh. Ortalık biraz karışsın bakalım.

Muck.

Continue Reading

You'll Also Like

149K 8.4K 36
''Dans figürlerini ve seni seviyorum.''
246K 11.3K 29
İlk aşkı aynı zamanda ilk arkadaşı olan Jungkook'un 4 sene sonra gelmesi Yu Jin'in hayatında ne değiştirecek?
25K 1.9K 22
İkimiz de aldatılmıştık. Ben bir daha aşka inanmadım o ise sadece bana inandı. ♠️♠️♠️ "Biraz dostluk, biraz sevgi, bira...
52.9K 5.3K 33
"Yah! Park Jimin!" Sinirle gerçek adımı seslenen oğlana döndüm. Bundan nefret ediyordum. "Benim adım Park Min Ji! O lanet çeneni kapat." Gülerek yanı...