Consciousness // Min Yoongi

Od bangtaeguk

165K 13.1K 5K

"Gelecek, geçmişin ellerinde doğar." [Tamamlandı] {250317-180617} Více

Intro; God, help me
Ep.1
Ep.2
Ep.3
Ep.4
Ep.6
Ep.7
Ep.8
Ep.9
Ep.10
Ep.11
Ep.12
Ep.13
Ep.14
Ep.15
Ep.16
Ep.17
Ep.18
Ep.19
Ep.20
Ep.21
Ep.22
Ep.23
Ep.24
Ep.25
Ep.26
Ep.27
Ep.28
Ep.29
Ep.30 -FİNAL pt.1-
Ep.31 -Final pt.2-
Yazardan inciler&teşekkürler
Rek-lam-lar ????

Ep.5

5K 422 179
Od bangtaeguk

Halsey-Control

•°•°•

Hayır, hayır, hayır!

Ne yapıyordum ben böyle?! Neden vücuduma söz geçiremiyordum?!

Parmaklarım daha da sıkılaştı. Başımdaki acı şiddetlendi. Burnumdan aşağı sıcak, akışkan bir sıvının indiğini hissettim.

Görüşüm bulanıklaştı. Biraz daha nefes alamazsam bayılacak, daha sonra da ölecektim.

Sonunda elim gevşediğinde bayılmak üzereydim. Kendimi yere bırakıp öksürmeye ve derin nefesler almaya çalıştım.

Ağlamaya başladım. Hiçbir şey anlayamıyordum. Neydi bu? Neden durup dururken kendimi öldürmeye çalışmıştım? Hem de istemediğim halde?

Sorulacak çok soru vardı ama cevapları yoktu. Başımdaki acı geçmişti. Kafamı duvara yaslayıp sessizce ağlamaya devam ettim. Ellerimi göz hizama kaldırıp baktım. Titriyorlardı. Kendimi boğmaya çalıştığım elim kasılıp gevşiyordu.

Diğer elimi burnumun altına götürüp sildiğimde akanın kan olduğunu fark ettim.

Her şey gittikçe karışıyordu. Artık trafik kazası yalanına inanmıyordum. Bu yaşadıklarımın hiçbiri ne kâbus ne de normal bir şeydi.

Koridorun ucundaki kapıya baktım. Rahat etmem için diğerlerinden uzak bir oda seçmek istemiştim ve bu koridorda sadece iki oda vardı. Odalardan birinde ben diğerinde Namjoon kalıyordu. Seslerimi duymamış olması rahatlatıcı mıydı yoksa korkutucu muydu bilmiyordum.

Titreyen dizlerimle duvardan destek alarak ayağa kalktım.

Kimse duymadıysa benim de onlara duyurmaya niyetim yoktu. Sessizce duvardan destek alarak merdivenlerin başına kadar geldim. Trabzanlara tutunup aşağı doğru yavaşça inmeye başladım. Lavaboya gidip elimi ve yüzümü yıkamalıydım. Hatta mümkünse bir duş almalıydım.

Fakat sorun şuydu ki lavabonun yerini bile bilmiyordum. Etrafta dolaşıp ses çıkarmak yerine mutfağa ilerledim. Sabah Jin yemek yapmak için buraya girmişti, oradan biliyordum.

Tezgâha doğru kendimi sürükledim. Bacaklarım tekrar güçsüzleşmişti. Elimi musluğun altına tuttuğumda su akmaya başladı.

Önce elimdeki kanı temizledim. Sonra yüzümü iyice yıkayıp boynumu ve ensemi ıslattım.

Bir nebze olsun daha iyiydim. Odama geri dönene kadar üzerimdeki kötü hisleri bir kenara atabilmiştim. Yatağa oturup mantıklı bir şekilde düşünüp yorumlamaya çalıştım. Ama aklıma herhangi bir şey gelmiyordu.

Neden beynimden ameliyat olmuştum ben? Ne yapmak istemişlerdi? Ve neden ben?

Tanrım, her şey o kadar karışıktı ki! Ne yapmam gerekiyordu hiç bilmiyordum.

Yatağa uzandım. Uyumalıydım ve tüm bunları sabaha bırakmalıydım.

Uyandığımda her şey daha güzel olacaktı.

•°•°•

Hiçbir şey güzel olmamıştı. Sabah uyandığımda her tarafım ağrıyordu ve koridorda ilerlerken yerde kurumuş kanımı fark etmiştim. Onu çıkarırken Namjoon odasından çıkıp beni hırsla yeri kazırken görseydi Tanrı bilir hakkımda ne düşünürdü.

Aşağı inerken ter koktuğumu fark etmiştim. Gecenin bana bıraktığı kötü bir hediyeydi. Jungkook'u mutfağa ilerlerken gördüğümde durdurup duşa girmek istediğimi söyledim.

"Banyo şu tarafta. Ben sana yeni kıyafetler getireyim. Bir de duş aldıktan sonra mutfağa gelebilir misin? Toplantı yapacağız."

Onu kafamla onaylayıp gösterdiği yere ilerledim. Banyo bir oda kadardı. Jakuzi bile vardı. Acaba evde saunaları da var mıydı? Saunaya hiç gitmemiştim, gittiysem de hatırlamıyordum zaten.

Jungkook kıyafetleri getirdiğini söylediğinde kapıyı açıp yığını aldım. Kafamı kaldırdığımda Yoongi'nin gözleriyle karşılaştım. Öylece durmuş bana bakıyordu. Bakışlarında bir anlam aramaya çalışsam da bulamadım. O arkasını döndüğünde kapıyı kapatabilmiştim.

Tanrım, neden öyle bakmıştı ki? İçimi ürpertmişti.

Kapıyı kilitleyip üstümü çıkardım. Duvara montelenmiş boydan aynadaki aksimle karşılaştığımda ilk kez kendimi bu şekilde görüyordum.

Uzun, süt gibi beyaz bacaklarım vardı. Kalçam biraz genişti ancak bu umrumda değildi. O kadar hafta komada yatıp göt büyütmüştüm sonuçta.

Peruğu kafamdan çekip çıkarttım. Çenemin hizasına yetişmek üzere olan saçlarımı karıştırdım. Saçlarım kısalınca daha uzun gözükmüştüm. Peruğu takma nedenim nedensizce kısa saçlarıma alışamamış oluşumdu.

Belki de ameliyattan önce uzunlardı ve bir içgüdüyle onları arıyordum.

Aynanın önünden çekildim ve sıcak bir duşun kollarına attım kendimi. Vücudumdaki kaslar gevşerken gözlerimi yumdum. Bu harika bir histi.

Saçlarımı iki kere şampuanladım. Kafamdaki dikişler şampuan yüzünden sızladığında onları hatırladım. Daha sonra omuz silktim. Kendi kendimi kontrol edemiyordum, sırf dikişlere şampuan değdi diye daha kötü bir şey olabilir miydi?

Kenardaki duş jellerinin üzerinde elimi gezdirip hindistan cevizi özlü olanını aldım. Kokusuna bayılmıştım.

Vücudumu temiz olduğuna inanana kadar lifledim. En son durulama işlemine geçerken duştan çıkmayı hiç istemiyordum.

İçerde beni bekledikleri için mutsuzca duş başlığını yerine takıp suyu kapattım. Havluya sarınıp kendimi kuruladıktan sonra önce kendi iç çamaşırlarımı, sonra Jungkook'un getirdiği kıyafetleri giyindim. Saçlarımı kurulamak istiyordum ama hem nasıl olacağını bilmiyordum hem de içerdekileri çok bekletmek istemiyordum. Buraya gelişimin 2. günüydü ve hemen alışmam beklenemezdi. Hâlâ hepsinden çekiniyordum, Min Yoongi'den bile.

Dolapları karıştırdığımda bir tarak bulmuştum. Kocaman evde tarak olmaması saçma olurdu zaten. Saçlarımı 2 dakika içinde taradım ancak bir sorun vardı.

İçerdekilerden hiçbiri peruk taktığımı bilmiyordu. Min Yoongi belki tahmin ediyor olabilirdi ancak ondan da emin değildim. Onların karşısına peruksuz çıkmalı mıydım?

Cevap belliydi. Çıkamazdım. Kendim hakkında bilgileri herkesten ne kadar saklarsam o kadar güvendeydim. Yeni tanıştığım bu insanlara güvenemezdim. Peruğumu kenardan aldım, suyu açıp iyice ıslanmasını sağladım. Daha sonra onu da tarayıp güzelce kafama yerleştirdim. Saçı örüp kaymayacağını teyit ettikten sonra dağıttığım banyoyu gelişigüzel toparladım ve içeri geçtim.

Mutfakta beklemediğim şekilde sıcak bir ortam vardı. Ben onları hep ciddi iş arkadaşları olarak görmüştüm ancak aile gibi görünüyorlardı. Bu görüntü onlara karşı sempatimi arttırsa da hâlâ güvenemiyordum.

"Ah noona gelmiş. Geç otur noona. Acıkmış olmalısın."

Bana nedense en yakın Jungkook davranıyordu. Diğerleri de kafasıyla selam verdiğinde onları taklit ettim. Benim onlardan çekindiğim gibi onlar da benden çekiniyor olabilir miydi?

Ya da daha olası bir tahmin; beni fazlalık olarak görüp burada olmamdan rahatsız olabilirlerdi. Ben olsam öyle olurdum.

"Şimdi, kahvaltı yaparken vakit kaybetmeden konumuza dönelim. Yoo Min Shin, senin uyandığın andan itibaren olan şeyleri anlatmanı istiyorum. Özellikle hastaneye neden geri döndüğün ve yüksek güvenlik alarmına sebep olduğun kısmı."

Yoongi konuşurken benimle göz temasını bir an bile kaybetmemişti. Yerimde rahatsızca kıpırdanıp ağzıma bir ekmek parçası soktum. Şu an onlara ne kadarını anlatmam gerektiğiyle ilgili kendimle bir tartışma içindeydim.

Çok fazla detaya girmeden, kendi kendime fark ettiklerimi atlayarak anlatmaya karar verdim.

"Uyandığımda hiçbir şey hatırlamıyordum. Kimdim, neredeydim, neler oluyordu hiçbir fikrim yoktu. Hemşire bana büyük bir kaza yaptığımı ve beyin kanaması geçirdiğimi söyledi. Ailem yokmuş, senin dışında. Gerçi o da yalandı ama neyse."

Ona imalı bakışlarımı yollamıştım ama istifini bozmamıştı. Masadaki kimseden ses çıkmıyordu. Herkes pür dikkat anlattığım hikâyeye odaklanmıştı. Anlatma sırası Min Yoongi'ye de gelecekti. Bunu sağlayacaktım.

"Birkaç gün sonra, yani dün, taburcu oldum. Beni almaya geldin, hastaneden çıkardığında kuzenim falan olmadığını benim sana verilen bir görev olduğumu söyledin. Devamını anlatmadan önce bir sorum var. Bu görevi sana kim verdi?"

Gözler ona döndüğünde düşünceli bir şekilde masadaki tuzluğa bakıyordu.

"Babam verdi."

Şaşkınlıkla ona baktım. Bunu beklemiyordum.

"Baban mı?"

"Görevlerimi hep o verir. Ancak o da başka birinden emir alıyor. Yani asıl emir veren kişiyi tanımıyorum. Bu zincir nereye kadar uzanıyor onu da bilmiyorum. Bulmak, öğrenmek istediklerim bunlar. Bu yüzden sana ihtiyacım olduğunu söyledim. Nereden bakarsam bakayım, ipin ucu hep sana çıkıyor."

Kaşlarımı çattım. İyi de ben hiçbir şey hatırlamıyordum ki! İpin ucu çoktan düğümün içinde kaybolmuştu. Bunu ona söylememek için kendimi zor tuttum. Boş yere evsiz kalmak istemezdim.

"Pekâlâ. Gelelim şu meseleye. Senin yanından ayrıldıktan sonra caddedeki büyük ekranlarda başkanın kızının ölümünden bahsediyorlardı. İsmi neydi...hah! Lee Sang Hee."

İsmini tabii ki de unutmamıştım. Sadece inandırıcı olması için böyle yapıyordum.

"Bakın, ben biraz meraklı bir insanımdır. Hatta fazla meraklıyımdır. Kızın naaşının az önce çıktığım hastanede olduğunu duyunca merak ettim. Hayatınızda kaç kere bir soyluyla aynı ortamda bulunabilirsiniz ki? Hele ki başkanın çok sevgili yeğeniyle? Ölü veya diri. Merakım o kadar artmıştı ki dizginleyemedim. Morga girdim. Suç olduğunu nereden bilebilirim? Sonra yakalandım tabii. Kesin morgda kamera vardı. Bunu düşünmemiştim. Her neyse, personel beni yakalayınca zor bela elinden kaçtım. Gerisini biliyorsun zaten." dedim Yoongi'ye doğru. Yine aynı düşünceli ifadesi yüzündeydi. Ucuz bir yalandı ama inanmalarını umuyordum.

"Tanrım. Bence zorlasan daha iyisini yapabilirdin." dedi Namjoon. Kafam karışarak ona baktım.

"Ne?"

"Oradan bakılınca salak gibi mi görünüyoruz?"

Şey...evet.

"Hayır."

"O zaman bize saçma sapan yalanlar anlatmaya kalkışma da gerçeği söyle. Bize güvenmeyişini anlıyorum ama bence bir yerden başlamalısın. Sürekli kendi arkanı kollamaya çalışman zor olacak. Bir süre sonra güvenmek isteyeceksin ve o zaman yanlış kararlar verip yanlış insanlara güveneceksin. Eğer biz sana güvenip evimize aldıysak sen de bize güven ve en başından düzgün bir şekilde tekrar anlat."

Ağzımı açtım ama ona verecek cevabım yoktu. Namjoon çok mantıklı konuşmuştu. Ama onlara gerçekten her şeyi anlatacak kadar güvenebilir miydim?

Kendimde o gücü bulamıyordum. Her şeyi anlattım ancak gece yaşadığım o korkunç olayı ve Lee Sang Hee ile kafalarımızın arkasında bire bir aynı dikiş izlerinin olduğundan bahsetmedim. Hâlâ içimde bir şüphe taşıyordum onlara karşı. Bu ne zamana geçer hatta geçer mi bilemiyordum.

"Yani diyorsun ki onu gördüğünde tanıdığın hissine kapıldın?"

Kafamı onaylar şekilde salladım.

"Hem de yakından. Belki de en yakın arkadaşımdı."

Ortam sessizleştiğinde kahvaltımı yapmaya başladım. Acayip acıkmıştım.

"O zaman bu, sana söylenen her şey yalan demek oluyor."

Jimin'in söylediğine tekrar kafamı sallayıp ekmeğimin arasına peynir koydum ve ağzıma yolladım. Zengin peynirinin tadı bir başkaydı.

Salak salak konuşma Min Shin. Sanki hayatında yediğin peynirleri hatırlıyorsun da.

Doğru, hatırlamıyordum.

"Peki neden? Yani, ne olmuş olabilir ki? Başkanın yeğenini öldürüp en yakın arkadaşının hafızasını silecek kadar önemli ne olabilir?" Namjoon sesli düşündüğünde bu ihtimali hiç düşünmediğimi fark ettim. Hafızam bilerek silinmiş olabilirdi. Lee Sang Hee bir suikaste kurban gitmiş olabilirdi. Böyle düşününce aklıma türlü türlü senaryolar gelmişti.

"Ya da beni de öldürmeye çalıştılar ancak beceremediler. Beceremeyince de hafızamı silmeye karar vermiş olabilirler."

"Aish! Tüm bunlar beynim için fazla. Ben kısa devre yaptım. Çalışmaya gidiyorum. Seyretmek istersen üçüncü kattayım güzelim. Sağdan 2. oda."

Bana göz kırpıp -adı Hoseok'tu yanlış hatırlamıyorsam- sandalyesinden kalktı. Jin sofrayı toplamaya başladığında Jungkook ve Jimin kendi aralarında sessizce tartışıyordu. Namjoon ve Yoongi'den ise ses çıkmamıştı. Hâlâ düşünüyorlardı.

Ben düşünme işini onlara bırakıp Jin'e yardım etmeye koyuldum. Jungkook ve Jimin televizyon izleyeceklerini söyleyip mutfaktan sıvıştılar. Masa toplandıktan sonra bile Yoongi ve Namjoon tahminler üzerinden birbirleriyle tartışıyor, ortaya yeni teoriler atıyorlardı. Aklımın ucundan bile geçemeyecek derecede zekice teorileri duydukça şaşırıyordum.

"Hey! Millet buraya bakın acilen! Görmeniz gereken bir şey var!"

Jimin'in sesini duyduğumuzda hepimiz kalkıp yanlarına gittik. Hoseok da merdivenlerden indiğinde 3. kattan burayı nasıl duyduğunu merak etmiştim.

"Bakın haberlere."

Kafamı odanın yarısını kaplayacak derecede büyük olan ekrana çevirdim.

Hassiktir.

Kocaman bir hassiktir.

"Aranıyorsun noona. Hem de ülke çapında. Sana terörist damgası vurmuşlar."

•°•°•

Geçiş bölümleri yavaşça bitiyor, asıl olaya yaklaşıyoruz. Kemerleri bağlayın.

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

88.8K 6.9K 26
Güldün, ve başladı hikâyem... Gizem/Gerilim içinde #16 Smile içinde #1 Smile içinde #2 [Tamamlandı] İlk kitabım. Acemice yazmış olduğum bir kitap...
18.9K 1.1K 30
@secretidentity : senin kim olduğunu biliyorum @secretloverr : kimim ben?
246K 11.3K 29
İlk aşkı aynı zamanda ilk arkadaşı olan Jungkook'un 4 sene sonra gelmesi Yu Jin'in hayatında ne değiştirecek?
230K 22K 24
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...