AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ 1-2 (DÜZ...

By haticekubraozcan

2.5M 147K 57.3K

[AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -1- DELİ GELİN] Bir yanda deli dolu bir kadın, öte yanda gözükara ve dev gibi bir adam... More

DG -1. Bölüm: DELİ KIZ
DG -2. Bölüm: HAYIRLI OLSUN
DG -3. Bölüm: ATEŞİM VE CAN YAKARIM
DG -4. Bölüm: PARA
DG -5. Bölüm: DİŞ SANCISI
ÖNEMLİ - INSTAGRAM
DG -6. Bölüm: BIÇAK KAZASI
DG -7. Bölüm: KARAKOL
DG -8. Bölüm: YAVRU DELİ GELİN
DG -9. Bölüm: GELECEĞE BİRİKEN ANILAR
AHÛZAR SERİSİ
DG -10. Bölüm: OLAY ÇUKURU
DG -11. Bölüm: İÇ GÜVEYİ
DG -12. Bölüm: İKİ DEFA DÜŞÜN
DG -13. Bölüm: NİŞANLI KAÇAKLAR
DG -14. Bölüm: KIZ BABASI
DG -15. Bölüm: YAPRAK SARMA
DG -16. Bölüm: NİKÂH GÜNLÜKLERİ
DG -17. Bölüm: GELİNLİK
DG -18. Bölüm: HAYATIMA HOŞ GELDİN
DG -19. Bölüm - Part/1: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -19. Bölüm - Part/2: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -20. Bölüm - Part/1: ŞURA VAKASI
DG -20. Bölüm - Part/2: ŞURA VAKASI
DG -21. Bölüm - Part/1: BEBEK
DG -21. Bölüm - Part/2: BEBEK
DG -22. Bölüm: İTİRAF
DG -23. Bölüm - Part/1: HATA
BİR TUTAM
DG -23. Bölüm - Part/2: HATA
DG -24. Bölüm - Part/1: MİLAD
DG -24. Bölüm - Part/2: MİLAD
DG -26. Bölüm: BEKLENMEDİK AN
DG -27. Bölüm: KADER ZİNCİRLERİ
DG -28. Bölüm: MUTLULUĞA DOĞRU
DG -29. Bölüm: AŞK YOLU (FİNAL)
DG -30. Bölüm: ÖZEL SON
!DUYURU!
AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -2- BAHTSIZ DAMAT
BD -1. BÖLÜM: PİKNİK MACERASI
BD -2. BÖLÜM: BULAŞIKÇILIK
BD -3. BÖLÜM: EVE GELİN LAZIM MIYMIŞ?
BD -4. BÖLÜM: KAĞIT PARÇASI
BD -5. BÖLÜM: İSTİFA
BD -6. BÖLÜM: MELİH VAKASI
BD -7. BÖLÜM: YANLIŞ ANLAŞILMA
BD -8. BÖLÜM: SANA EN ÇOK BEN YAKIŞTIM
BD -9. BÖLÜM: SAVRULUŞ
BD -10. BÖLÜM: ÖN SÖZ VE SON SÖZ
BD -11. BÖLÜM: ABİNLERDEN KAÇIRDIM SENİ
BD -12. BÖLÜM: PAHALI ELBİSE
SADE'M
BD -13. BÖLÜM: AŞK KIRILMAKTI
BD -14. BÖLÜM: TAKİP MESAFESİ
BD -15. BÖLÜM: PİŞMANLIĞIN ESİRİ
BD -16. BÖLÜM: ÇOK GEÇ
BD -17. BÖLÜM: AİLE SIRRI
BD -18. BÖLÜM:
BD -19. BÖLÜM: KORKU FİLİZİ
BD -20. BÖLÜM: NESLİŞAH
BD -21. BÖLÜM: MEZAR
BD -22. BÖLÜM: TERK EDİLMEK
BD -23. BÖLÜM: ROMANTİZM KATİLİ
VAHA
BD -24. BÖLÜM: GELİN HANIM
BD -25. BÖLÜM: LEYLİFER
BD -26. BÖLÜM: HASTANE
BD -27. BÖLÜM: GÖZYAŞIN İÇİN
BD -28. BÖLÜM: AŞK RÜYASI
BD -29. BÖLÜM: YANGIN
BD -30. BÖLÜM: BERDEL
BD -31. BÖLÜM: TEKLİF
BD -32. BÖLÜM: NAMUS MESELESİ
BD -33. BÖLÜM: ÖN BALAYI
BD -34. BÖLÜM: MUTLULUĞA DOĞRU
BD -35. BÖLÜM: NİKÂHTA KERAMET
BD -36. BÖLÜM: TEST
BD -37. BÖLÜM: NİŞAN
BD -38. BÖLÜM: DÜĞÜNDEN KIZ KAÇIRMA
BD -39. BÖLÜM: SANCILI SAATLER
BD -40. BÖLÜM: SONSUZ SON
!Hikaye Hırsızı!

DG -25. Bölüm: İKİ ZEYTİN

38.5K 2.1K 1.4K
By haticekubraozcan

Merhabalar!

Sınır; 1450 yorum.

Sıradaki bölüm sınır geçerse yarın gün içinde gelecek.

Keyifli okumalar...

25. BÖLÜM: İKİ ZEYTİN

"Koparılan çiçeklerin ömrü, bir nefes kadar kısaydı..."

"Bir papatya olsam kırlarda... Alsan beni ellerinin arasına. Önce baksan güzel güzel sonra taksan ipek saçlarının arasına..." Tepside duran notu okudu Asude yüzünde saf bir gülümseme ile. Bu güne güzel uyanmıştı. Kocasının saçlarının arasında gezinen dudakları ve burnuna doluşan mis gibi kızartma kokusu onu mutlu etmeye yetmişti.

Eli istemsizce ve anneliğin verdiği içgüdü ile karnının üzerinde gezindi. Orada ufacık bir canlı vardı ve gün geçtikçe büyüyecekti. En sonunda daha fazla hasretlerine dayanamadığında, özlem çoğaldığında aralarına dönecekti.

"Senden papatya olur mu dersin?"

"Bence benden iyi deve dikeni olur." Asude kocasının bu özeleştirisine karşılık düşündü. Kendisinden de bir papatya olmazdı lakin iyi bir karahindiba olabilirdi. Her ne olursa olsun kırılan kanatlarının altından sağlam kalan bir bedeni vardı.

"O halde benden de karahindiba olur."

"Güneş gibi parlak ateş kadar yakıcı ha. Bak bu güzelmiş." Devrim bir taraftan karısı ile sohbet ediyor diğer taraftan dilim ekmeğe sürdüğü kaymağı karısına uzatıyordu. Bundan sonra onun beslenmesinden rahatına kadar her şeyle birebir ilgilenecekti.

Yatakta geçen güzel bir kahvaltının ardından Devrim tepsiyi mutfağa götürdü. Asude biraz daha uyumak istiyordu. Hemen uzandı ve yorganı üzerine çekti. Başını yastığa henüz koymuştu ki Devrim odaya girdi.

"Deli gelinim ne yatıyorsun?"

"Uykum olduğu için olabilir mi canım?"

"Uykunun olması şuan için normal ama bizim doktora gitmemiz gerekmiyor mu?"

"Ben gittim ya..."

"Sen gittin ama ben gitmedim. Bence doktora gidip bebeğimizin durumunu öğrenmemiz gerekiyor."

"Ya buz gibi bir şey sürüyorlar karnıma ondan çekiniyorum." Asude gibi güçlü bir kadının bu kadar ufak bir şeyden ürküyor olması gülünç bir durumdu lakin o fazla huylu bir insandı.

"Sen merak etme hayatım ben doktora söylerim karnına sürmeden önce vücut ısına uygun duruma getirir." Devrim'in yoğun ısrarları sonucunda Asude ikna olmuştu. Yataktan kalkmak her ne kadar uzun sürse de bir şekilde başarmıştı. Dolabının karşısında üzerine giyebileceği en uygun kıyafetleri tek tek elemeye başladı.

Rahat bol bir pantolon ve üzerine karnını açmasında yardımcı olacak bir bluz giydi. Kabanını geçirdiğinde çıkmak için hazırdı. Evden çıkmadan önce, az önce bakım yaptığı saçları ve yüzünü inceledi. Çok uyuduğu belli olmasın diye çabalasa da gözlerinin şiş olması bunu alelade belli ediyordu.

"Ben hazırım."

"Bende hazırım canım. Hadi çıkalım." Devrim karısının elinden tuttu ve kapıya doğru yönlendirdi. Artık değişmişlerdi. Birbirlerinin kıymetini anlamak için her ne kadar zor olsa da ayrı kalmaları yetmiş de artmıştı.

"Dur kimliğimi unuttum."

"Ben alırım." Devrim karısından önce davrandı ve odadan kimliği alıp yanına geldi. Beraber evden çıktıklarında ellerini bırakmamışlardı. Arabanın yanına gelene kadar da niyetleri yoktu. Devrim kapıyı açtı ve karısının oturmasına yardım etti.

"Mükemmel bir hayat istiyorsan eğer kusursuz olmayı bir kenara bırak," dediklerinde anlayamamış olmamız henüz hayatın sillesini yememiş olmamızdan kaynaklanıyordu. Suç ne bizimdi, ne de başkasının. Her nasip, her ümit, her mutluluk ve her güzellik vaktine esirdi. Tıpkı en başta ki düğüm çözüldükten sonra sökülen ilmek gibi peş peşe sıralanıyordu.

Beraber yol alırken Asude kocasının elini bırakmamıştı. Değiştim dediyse toptan değişmeliydi ve bunu yaparken de pişman değil aksine çok mutluydu. Eski Yeşilçam filmlerinde genç delikanlıların sevdiklerinin evlerinin önünde 'Seviyorum uleyn' dedikleri sahneler, şimdi burada zuhur edebilirdi ama Asude canını seviyordu. Tam bu anda o cümleleri sarf etse ve haykırsa kocası heyecandan ve sevinçten kaza yapabilirdi. Bunun için evlerine gitmeyi bekleseler hiç de fena olmazdı.

Kliniğin önüne geldiklerinde heyecandan ölmek üzere olan sadece Devrim değildi. Asude de ikinci defa evladını görecek olmanın huzuru içerisindeydi. Titreyen ellerini yumruk yaptı ve kendisini telkin etti. Kliniğe girdiklerinde etrafın parlak beyaz döşemesi gözlerini aldı genç kadının.

Gayet ferahlatıcı ve hoş bir havaya sahipti. Parlak zeminlerde ilerledikten sonra danışmaya geldiler ve Devrim'in konuşmasını bekledi. O kadar heyecanlıydı ki konuşulanları duyamıyordu. Daha sonra kocasının elini tuttuğunu fark etti ve yürümeye kaldıkları yerden devam ettiler.

"Siz burada bekleyin birazdan çağıracağız," hemşirenin sözleri ile oturdular ve beklemeye başladılar. Çok sürmedi beklemeleri. Az önce beklemelerini söyleyen hemşire şimdi de içeriye gelmelerini söylüyordu. En önde Asude arkasında Devrim odaya girdiler.

"Hoş geldiniz." Kırk yaşlarının ortasında olan doktor onları gülümseyerek karşıladı.

"Hoş bulduk." Kendilerine gösterilen koltuklara oturdular ve konuşmaya başladılar. Ahmet Bey alanında uzmanlardandı. Bu zamana kadar birçok ailenin evlat sahibi olmasına şahitlik etmişti ve daha uzun seneler de bu duyguyu yaşamaya yemin etmişti.

Asude şimdilik doktorundan şikâyetçi değildi. Gerekli prosedürler ve detaylar konuşulduktan sonra Asude muayene masasına geçti.

"O jeli biraz ısıtabilir miyiz?" Devrim adamın elinde tuttuğu jele bakarak konuştu. Karısının evde söyledikleri kulağında çınlamış ve telaffuz etmişti. Doktor Ahmet anlamayarak baktı elinde duran jele.

"Bunu mu?"

"Evet, karım onun soğukluğundan irkiliyor da."

"Bu güzeldi." Dedi doktor gülümseyerek.

"Benim için sorun yok doktor bey. Ben uyumak istediğim için bahane aramıştım." Asude gözlerini kaçırarak konuşmuştu. Daha dün bir, bugün iki ne çabuk duygularına yenilir olmuştu Asude?

"Pekâlâ, hazır mıyız?" Karnına dökülen jel genç kadını irkiltse de belli etmeden bekledi. Önce jel ardından ultrason aleti temas etmişti. Ağır ağır hareketlerle bedenini yokluyordu. Ekranda gördüğü hareketlilik ile doktor gülümsedi.

"Görüyor musunuz?" Onlara göre yuvarlak bir cisim gibi geliyordu ama doktor onun bebek olduğunun farkındaydı.

"Bu mu?" Asude uzandı ve parmağı ile işaret etti.

"Bu değil mi?"

"Evet, biri burada diğeri de bakın burada," doktor iki noktayı işaret ettiğinde acemi anne ve baba şaşkınlıkla birbirine baktı. Devrim karısından zorla ayırdığı gözlerini ekrana sabitlediğinde sanki daha fazla görebilecekmiş gibi dikkatli bakmaya devam etti.

"Biri burada diğeri da burada derken?" O malum soruyu Devrim sorduğunda ikili doktorun vereceği cevabı merakla bekledi.

"Tebrik ederim ikizleriniz oluyor."

"Allah'ım sana şükürler olsun. Maşallah... Maşallah..." Devrim dolu dolu olmuş gözleri ile ekranı izliyor bir taraftan da mırıldanıyordu. Bu gördükleri mucize değildi de neydi?

"Beş haftalık olmuşlar. Şuan için gayet sağlıklı görünüyorlar." Minik yavrularının resimlerini de çektikten sonra doktor görüntülemeyi bıraktı. Eline aldığı peçeteyi Asude'ye uzattı ve kalkması için bulunduğu yerden ayrıldı.

"Asude'm... Asude'm bu anlatılamayacak bir duygu. Anlatmaya kalksam kelimelerin kifayetsiz kalacağı, nefesimin yetmeyeceği bir duygu." Devrim, karısının yanına geldi ve alnından öptü.

***

"Böyle bol acılı bir kebap mı olsa." Asude uykudan kebap hayalleri ile uyanmıştı. Şimdi bağdaş kurduğu yerden öylece havada koşuşturan koyunları sayıyordu.

"Kebap mı, lahmacun mu?" Devrim de karısının dürtüklemeleri ile uykusuna mola vermişti. Şimdi dakikasında değişen kararların nihayetinde bir sonuca ulaşmasını bekliyordu.

"Neden beni ikilemde bırakıyorsun? İkisini de getir olsun bitsin." Devrim yataktan kalktı ve üzerini değiştirmeye başladı.

"Ben neden gidiyorum ya. Arayalım getirsinler. Devir değişti artık canım."

"Benim bahtsız yavrularım doğduğunda babalarının kendileri için nelerden vazgeçtiğini merak edecek. O zaman yüzlerine bakıp diyeceğim ki babanız sizin için hiçbir şeyden vazgeçmedi. Uykusu bile daha değerli diyeceğim." Asude yeni yeni nükseden hormonlarının etkisi ile ağlamaya başlamıştı. Devrim eğer kaybetmezse sekiz ay boyunca almıştı başına tatlı belayı.

"Yavrum sen neden böyle yapıyorsun? Evlatlarım ve sen benim için her şeyden daha değerlisiniz. Asla öyle bir şey yapmam ben. Hemen gidip sana kebap ve lahmacun alacağım. Tatlı da ister misin?"

"Tatlı istemiyorum."

"Hemen gidip geliyorum, sen kalkma." Devrim karısını öptü ve çıktı odadan. Bu gidişle doğuma kadar ömründen uzun yıllar gidecekti. Ayakkabılarını ayağına giyerken gecenin bu vaktinden Ankara'nın bir diğer ucunda bulacağı kebapçının navigasyon haritasını çıkarıyordu.

Apartmandan çıktığı anda aracına gidene kadar esen rüzgâr titremesine sebep oldu. Uykudan şişmiş gözleri ile aracını çalıştırdı ve çıktı yola. Evden çıkalı bir saat olmuştu ki geri dönüş yoluna çoktan girmişti. Yan koltuktan burnuna çalınan kebap kokusu 'ye beni, ye beni' diye bağırıyor olsa da Devrim o kebabı karısına almıştı.

Gecenin bu vaktinde boş olan yollardan tez vakitte evine ulaştı. Sokağı döndüğünde sitenin önünde bekleyen ambulansı gördüğünde yüreği ağzında atmıştı. Sıkışan kalbine rağmen daha da hızlandı ve ani bir fren ile durdu, kapının önünde duran ambulansın ardında. Arabadan inerken koltuktaki paketi almayı da ihmal etmeden koştu apartmana. Adımları sert zemini neredeyse döverken kapıdan çıkan görevliler ile duraksadı.

"Bir defa da akıllı bir insanla karşılaşalım. Gerçekten buna ihtiyacım var," ellerinde çantaları ile çıkan görevlilerden erkek olanın kolundan tuttu Devrim. Az önce kurulan cümlede geçen 'akıllısı bizi bulmaz' kısmı fazlası ile dikkatini çekmişti.

Karısından bahsediyor olabilirlerdi. Eve gelmediği için karısı fenalaşmış, aş erdiği kebapları yemediği için fenalaşmış olabilirdi.

"Kaç numaraya geldiniz?"

"İki numaradaki beyefendinin bukalemunu nefes alamıyormuş. Kızım nefes alamıyor yetişin diye aradı." Devrim rahatlamıştı. Verdiği derin nefes dışarıdan da belli oluyordu. Önce ufak bir tebessüm belirdi dudaklarında, daha sonra gülüşü genişledi.

"Allah'ım sana şükürler olsun, karım değilmiş o deli." Görevliler az önceki tuhaf bakışları bu defa da Devrim'e atıyordu. Adam buraya çağrılmalarının sebebine şaşırmamış karısının bahsi geçen kişi olmadığına şaşırmıştı.

"Bahri ağabey, yürü gidelim bu binada bir tek akıllı adam çıksın ben saçlarımı kazırım." Görevli kadın, adamın önünden yürüdü ve araca binmek için hareketlendi. Devrim ise hâlâ karısının başına bir şey gelmemiş olmasının sevincindeydi.

"Size kolay gelsin," apartmanın içine girdi ve merdivenlerden tırmanmaya başladı. Az önce sağlık ekiplerinin çıktığı dairenin önü kalabalıktı. Devrim kulak misafiri olarak ortada dönen konuşmaları dinledi.

"Ama Hafız Bey benim kızım nefes alamadı. O yüzden çağırdım 112 ekiplerini."

"Şemsi Bey, söz konusu evinizde beslediğiniz bukalemun," yöneticileri üzerinden şaşkınlığı atamamış olacak ki hayretle açtığı gözleri ve benekli pijamaları ile yüksek sesle konuşuyordu.

"Bukalemunların tedavi olmaya hakkı yok mudur efendim? Onların taşıdıkları can değil midir? Bu doktorlar Hipokrat yemin ederken samimi değiller mi?" Ortada dönen konu o kadar sapmıştı ki birazdan babam baklava açmayı nerden öğrendi diye söylenen olursa şaşırmamak lazımdı.

Devrim olayın tuhaflığına dalmış bir vaziyette uzaktan konuşulanları dinliyordu. Bu binada otursa da komşuları ile pek muhabbetleri olduğu söylenemezdi. Merhabadan ileriye gitmemişlerdi.

"Şemsi Bey konuyu saptırmayın. Tamam, şaşırdınız ambulansı aradınız ki insanlık halidir olabilir, bizim zillerimizden ne istiyorsunuz?"

"Komşu komşunun külüne muhtaçtır demişler. Aklınıza muhtacım komşum," ortam iyiden iyiye gerilirken Devrim olası bir kavgayı önlemek için harekete geçerek söze girdi.

"Beyler o bunu demiş, bu bunu demiş derken zaman geçecek ve konu nihayete ermeyecek. Bence herkes evine gitsin konu burada kapansın. Şemsi Bey telaşa kapılmış yardım için sizleri çağırmış."

"Denize düşen yı..." Boşboğaz ahmak adam konuşmaya devam edecekti ki Devrim eliyle ağzını kapattı.

"Kardeş gözünü seveyim sus ya," omuzlarından tuttuğu adamı dayak yemekten kurtararak kapıdan içeriye itekledi. Diğerlerini de yanına alarak evlerine dağıttı. Son olarak yönetici Hafız Bey gülümseyerek uzattı elini.

"Devrim Bey kusura bakmayın bu saatte ve bu vaziyette tanışmak istemezdim ama imkânlar bunu gösterdi. Bir akşam çay içmeye beklerim."

"Bende beklerim Hafız Bey." Artık gözlerinden uyku taşmak üzereydi. Bir an evvel eve gitmeli, karısına aldıklarını yedirmeli ve uyumalıydı.

Basamakları ikişer üçer çıktı ve anahtarı ile kapıyı açtı. Ortalık zifiri karanlıktı. Karısının uyumuş olması ihtimaline karşılık sessiz olmaya özen gösteriyor, adımlarını tıpkı tüy hafifliğinde atıyordu. Kapıyı kapattığı sırada arkasında bir hareketlenme oldu. Ayaklarına değen yumuşak bir şey ile olduğu yerde zıpladı.

Kendisini karısının uyuduğuna o kadar inandırmıştı ki olduğu yerde zıplamadan edemedi.

"Allah!"

"Haha... Devrim gerçekten korktun mu? Yahu sen hırsıza 'böh' desen adam altına işer ama gel gör ki benim iri yarı kocaman adamım korkak çıktı." Asude kapının hemen karşısına oturmuş yerde bağdaş kurmuştu. Eline aldığı bir bardak su ile oturuyordu. Kocasının korkutmak için ayağının tekini uzatmış ve onun bacağına dokunmuştu. Devrim de haklı olarak o sessizlikte irkilmişti.

"Asude sıcak yatağında uyumak varken neden beni korkutuyorsun?"

"Seni bekliyordum."

"Sen beni beklemiyordun bence. Benimle uğraşmak için bekliyordun."

"Aslında tam da öyle değil. Seninle uğraşmak için beklememiştim tek hayalim elinde tuttuğun kebapları mideme indirmekti." Asude gibi bir kadının bu cümleden sonra gözlerini süzmesi yüzyılda bir görülecek şeydi. Aşkta böyle bir şey değil miydi?

"Bende karım beni özlemiş diye hevesleniyorum. Karım beni değil elimde tuttuğum kebapları özlemiş."

"Özlemek için günler, aylar, yıllar boyu ayrı kalmak gerekmez mi?" Asude bu sözleri art niyetle sarf etmemişti. Sadece özlem denen duygunun çiftlerin yirmi dört saatten uzun süren bir vakitte ayrı kalmaları ile meydana gelebileceğini düşünüyordu. Devrim ise özlemi her gün, her saat, her dakika iliklerine kadar hissediyor, özlemle beraber sevgiyi de her dakika daha da büyütüyordu.

İki yabancıyken iki âşık olmuşlardı. Asude'nin sert çehresi zamanla yumuşamıştı. Erimez dediği duvarlarını eritmiş, açılmaz dediği kapılarını açmıştı.

Devrim de değişmişti. Artık daha olgundu. Daha akıllı davranıyor, sorumluluklarını üstlenmeyi iyi biliyordu. Ben bir deli ile evlenmem dediği kadını seviyor, ona sahip çıkıyordu. Biliyordu ki ömrünün sonuna kadar bu deli kadınla aynı yastığa baş koyacak, onu sevip sayacak ve kollayacaktı.

Bundan asla şikâyeti olmayacağına emindi ama bildiği bir başka şey ise ölene kadar başı beladan kurtulmayacak, hayatında hareket hiç bitmeyecekti. Kapının önünde derinlere daldığında elindeki paketin gittiğinin farkında değildi.

Mutfaktan gelen sesler ile toparlandı ve o tarafa geçti. Asude mutfak masasına kurulmuş ayranını açmaya çalışıyordu. Hemen Devrim de oturdu karşısına. Uykusu gitmişti bile.

"Özlemek için günler, aylar, yıllar geçmesine veya gurbette olmaya gerek yok Asude'm... Ben seni özlemek için herhangi bir zaman dilimine ihtiyaç duymuyorum. Elimi uzattığım her yerde, bu parmağımdaki yüzüğü göreyim ya da görmeyeyim, sesini duyayım ya da duymayayım seni özleyebiliyorum."

"Ay vallahi ben seni çok seviyorum aşkım ya. Şu kebabı aldın ya her şeye bedel." Devrim şimdi ayağa kalkıp çiftetelli de oynasa karısının dikkatini çekemeyeceğinin farkındaydı. Kaçan iştahı ile sandalyeden kalkarak Asude'nin alnına kondurduğu öpücükle odasına geçti.

***

"Bu pazarda gezerken aklıma olmadık anılar geliyor." Asude kıs kıs gülerken Esma kolunu dürtüklemekle meşguldü. Genç kızlarımızın hatırı sayılır bir pazar macerası olmazsa olmazdı.

"Ay Asude boş ver anıları sen, şu takıma bakar mısın?" Esma eline aldığı sarı patik ve yelek takımını arkadaşına uzattı. Üzerinde minik mantar işlemeleri vardı ve el örgüsüydü.

"Çok güzel olduğu konusunda hemfikiriz lakin bence daha erken. Doğum zaten yaza denk gelecek ve ben bunları giydiremem çok küçük." Asude minik şapkalara, berelere bakarken kolundan tutan kişiye dönmek zorunda kaldı.

Ne olduğunu anlamaya çalışırken karşısında Şura'yı gördü. Bu kızı gördüğünde sinir olması gerekirken içi o kadar soğumuştu ki kelam edesi bile gelmiyordu.

"Ah Asude... Seni görmeyeceğim mi sandın?"

"Sen beni görüyor musun Şura?"

"Evet, bak karşımdasın."

"Hayır Şura. O gördüğün benim bedenim, senin görmen gereken ruhum, ateşim, nefretim, hıncım, sinirim, küfrüm, hararetim. Sesimi çıkarmayışıma aldanma, bu sessizliğim seni aldatmasın. Ben Asude Dağkıran'ım. Sessizliğim seni yerle bir etmeye yeteceği gibi, nefes alıp verişim ciğerini söküp atmaya yeter. Sana dokunmuyorsam eğer seni kendime değer bulmadığım içindir. Şimdi çekil yolumdan ezmeyeyim seni."

"Gerçek olduğu konusunda bazı şüphelerim var bu doğru lakin sözlerin beni ikna etmek için göz dahi kırpmıyor." Asude karşısında dik duran Şura'ya baktı iğrenerek.

"Heybetini gizli tut yiğidim duruşun milleti altına işetiyor." Asude, Şura'nın omzuna dokundurduğu işaret parmağı ile itekledi ve sendelemesini sağladı. Şura sendelerken bu durumu fırsat bilip bir kaç adım üzerine gitti.

Düşmanını dövmektense korkutmak en iyisi diye boşuna dememişti eskiler. Asude de bu yolu kullanarak korkutacaktı. Göz bebekleri neredeyse bir misket büyüklüğüne ulaştığında hırlayarak konuştu.

"Sende bunu iyi biliyorsun ki seni tek hamle ile yerle bir ederim. Benden ve ailemden uzak dur Şura. Bu sana son ikazım. Sonuçları umurumda olmayacak eylemlere girişmek istemiyorum. Gözüm kararırsa eğer kendime geldiğimde sen sağlam kalmazsın. Dükkânın deposunda yediğin sopanın acısı geçmemiştir diye umuyorum. Bilirsin dokunduğumu on doktor bir araya gelse zor toplar." Şura irkilirken Asude geri çekildi ve Esma ile yoluna devam etti.

Biliyordu ki Şura laftan anlamayacak, yine aynı hareketleri tekrarlayacaktı. Eğer zor durumda kalırsa bir çaresine bakardı ama şimdilik bunları düşünmek istemiyordu.

"Şu deli ile uğraşmak gerçekten çok zor. Düşünsene bununla aynı evde saatlerce beraber kalıyorsun. Ay düşüncesi bile sinir bozucu." Esma söyleniyordu ama Asude pek dinliyor gibi görünmüyordu. Sözde kafasına takmayacaktı ama bu elinde değildi. Aklını kurcalayan şeyler vardı. İlerisi için aklında soru işaretleri mevcuttu.

"Eve gitmek istiyorum." Asude eve gitmek için kararlıydı ama çalan telefonu buna pek razı değildi.

"Efendim anne," kayınvalidesini gülümseyerek karşıladı.

"Kızım neredesin?"

"Esma ile dışarıdayız. Eve gidiyorum şimdi..."

"Gitme eve kızım bu akşam bize gelin." Asude kayınvalidesinin sözlerine karşılık itiraz edemedi. Aslında evine de gitmek istemiyordu.

Caddeye geldiklerinde Asude kocası ile beraber gitmek istedi. Yağmur yağmadan dükkâna ulaşabilseydi iyiydi. Sokağın başına geldiklerinde Kenan'ı elinde pazar poşetleri ile gördü.

"Hayırdır kardeş, pazar arabası muamelesi mi görüyorsun?"

"Ooo Asude Hanım sizleri ortamlarda görmek bizler için büyük şeref efendim."

"Hayırdır Kenan eskiden abla, abla diye dolanıyordun peşimde, şimdi büyüdün de adam mı oldun?"

"Evlendin, çoluk çocuğa karışıyorsun ya komplekse girme diye şey ettim."

"Kes be kes!" Kenan eline yüklenen poşetlerin ağırlığı ile yan tarafına çökerken Asude adamın haline acıdı. "Esma alalım şunun elinden biraz da hafiflesin yavrucak," poşetlere uzandığında "Hop hop sen yeğenimizi taşıyorsun olmaz," dedi Kenan. Asude elini geri çekerken Esma'ya poşetleri uzatıyordu.

Üç genç güle oynaya yola düştüler. Sokak boyunca sohbet ede ede ilerlerken Kenan duyduğu dedikoduları yumurtlamaya başlamıştı.

"Kerime ablanın kocası dün gece geç geldi diye kıyamet koptu sokakta. Salim ağabey don gömlek fırlamış sokağa, Kerime abla da elinde su borusu ile fırlamış peşinden. Görmeniz lazımdı..."

"Ya o Salim ağabey dayak yemekten usanmadı ben bunların kavgasını duymaktan usandım." Esma söylenirken Asude düşünüyordu. Devrim eve geç gelseydi, çoluğunun çocuğunun parasını içkiye, kumara yatırsaydı ne yapardı? Kesinlikle lime lime keserdi. Kestiği parçaları da sokak hayvanlarına yedirirdi.

"Ya şimdi bir şey diyeceğim ama kızmayın sakın."

"Kesin kızacağım bir şey söyleyecek Esma. Bak iyi dinle..." Asude yürümeyi bıraktı ve dinlemeye başladı. Gözünü bile kırpmadan izliyordu.

"Bak yemin ederim benim bununla alakam yok. Sadece meydanda dolanan söz bu..." Kenan kıvırırken Asude iyice meraklandı.

"Söylesene çocuk!"

"Ya vallahi pişman oldum bahsettiğime..."

"Bak yeminle çakacağım ağzına bir tane," elini havaya kaldırdı ve tersini gösterdi. Uzun zaman olmuştu bu hareketleri yapmayalı biraz hamlamış olsa da iyi gelmişti.

"Ya of tamam. Bu Şura var ya geçen gün bizim eve gelmiş. Gelmiş derken sadece kendisi değil annesi ile beraber gelmiş. Oturmuşlar falan kalktıkları zaman laf açılmış. Anası demiş ki Asude kızıma iftira attı. Devrim onunla evlenmeden önce Şura ile evlenmek istemiş. Haber yollamış vesaire vesaire..." Asude kısa bir şok geçirdi. Tepesinden parmak uçlarına doğru elektrik akımı hızla inip yeniden beynine fırlamıştı.

O an sokağın ortasında bir volkan patlasaydı ve alevler yükselseydi eğer Asude'nin sinirinden ve nefretinden kuvvetli olmazdı.

"Ulan ben kızınca adımız deliye çıkıyor. Ben böyle kanı bozuklara kızıyorum da deliriyorum. Sebepsiz değil ki benim deliliğim." Çantasını savurdu ve hızla yürümeye başladı. İstikameti elbette Şura'nın eviydi. O evi annesine de kızına da mezar edecekti.

"Asude hamile olduğun gerçeğini unutmuş olmanı varsayarak hatırlatma gereği duyuyorum. Kendine hâkim ol ve bebeklerine sahip çık." Şuan Asude sinirden düşünemiyordu ama evet arkadaşı haklıydı. Sinirlerine hâkim olacak ve bebeklerinin hayatı garantiye alınana kadar sakin kalacaktı.

Sonuçta Devrim onu seviyordu ve onunla evliydi. Şura ve annesinin sözleri onun için önemli olmamalıydı. Derin nefesler alarak sakinleşti. Yumruk yaptığı elleri sakinleştikçe gevşedi ve açıldı.

"Ağabey, adamla aşk yaşayamıyorum ya. Bildiğim kocamla aşk yaşayamıyorum. Romantizm sıfır bildiğin. Sırf bu şeytanın ete kemiğe bürünmüş hâli ana kız yüzünden. Hep üzerimizde bir kıskançlık bulutları, haset tohumları. Bildiğin her anımızdalar. Allah'a şükür ben akıllandım ve kocama sahip çıkıyorum." Siniri diline vurmuştu artık. Durdurabilene aşk olsun.

"Arkadaşlar sakin olun valla korkuyorum. O değil eskiden aşk meşk işleri hoşuma giderdi. Birinin beni beğenmesi ruhumu okşardı ama sizin bu entrika dolu aşk hayatınız gözümü korkuttu. Hayatınız bildiğin yalan rüzgârına dönmüş. Devrim'i bir an için Victor Newman gibi düşündüm." Kenan hayal kurarken Asude kendisine çoktan gelmişti. Daha önce yapmak isteyip engel olduğu şeyi yaptı ve ensesine olanca gücü ile vurdu. O sırada dengesini kaybeden adam elindeki poşeti yere düşürdü.

"Ya ne yapıyorsunuz?"

"Aklını başına getiriyorum. Benzettiği adama bak ya? Seni o rüzgârda boğarım. Yürü Esma." Asude sinirle arkadaşının elinden tuttu ve sürüklemeye başladı. O sinirden on dakikalık yolu dört dakikada gelmişti.

"Sakin ol kardeşim ya ben biliyorum Devrim seni seviyor."

"Bende bundan eminim ama o analıkızlı yüksük çorbası kılıklıların sözlerini hazmedemiyorum."

"Merak etme hepsi geçecek. Onlar da belalarını bulacaklar."

"İnşallah. Ben gideyim de Devrim'i göreyim biraz."

"Tamam." Asude arkadaşına veda etti ve yoldan karşıya geçti. Yaşadığı stresin haddi hesabı yoktu ama sakin kalmalıydı. Bunu kocasına belli etmeyecekti. Kapıdan içeriye girdiğinde dükkân kalabalıktı. Kimseyi rahatsız etmeden uygun bir yere geçti ve oturdu.

"Asude abla hoş geldin. Ne alırsın?"

"Bir şey istemiyorum ablacım." Asude oturmaya devam etti ta ki müşteriler gidene kadar. Genç bir kadın günden gelen paraları ile halı alıyordu. Kocası ise halı almaya geldiklerini ama üzerine bir de buzdolabı aldıkları için suratsız görünüyordu.

"Asude'm hoş geldin."

"Hoş buldum dev adamım."

"Hangi rüzgâr attı seni buraya?"

"Pazara gelmiştim eve gidiyordum ama annem aradı yemeğe çağırdı."

"Evet, beni aradı ama ben sana sormam gerektiğini söylemiştim. Demek ki benden sonra seni aradı." Devrim karısının elini tutarken gözünün içine bakıyordu.

Bazen aklına gelmiyor değildi. Bu kadar çok severken karısına doyamadan bu dünyadan göçüp gider miydi? Aklına türlü türlü hikâyeler geliyordu ama hepsini geri savuruyordu. Daha önce ölüm bu kadar hissettirmezdi kendisini. Sorumlulukları arttıkça korkuları da çoğalmıştı.

"Eğer işin yoksa gidelim mi?"

"Tamam, hemen geliyorum." Devrim yerinden kalktı ve masanın üzerini toparladı. Anahtarlarını alarak karısının yanına geldi.

"Fatih ben çıkıyorum sen kapatırsın." Dükkândan çıkarken gayet keyifli görünüyorlardı. Asude arabaya oturdu ve Devrim'in gelmesini bekledi.

O an ne olmuştu, nasıl olmuştu bilmiyordu ama Devrim'i iki tane adamla tartışırken buldu. Anlık olmuştu her şey. Beyaz gömlekli olan yumruk sallamış ve Devrim'in kaşını patlatmıştı. Diğeri de ellerini tutuyordu. Asude arabadan inmeye çalıştı ama kapının kolunu bulamadı. Bulduğunda da kocası çoktan yere düşmüştü. O da karşılık veriyordu ama iki kişiye karşı pek etkili değildi.

"Fatih koş. Durun yapmayın," demesine kalmadı koyu renk ceketi olan adam onu itekledi düşmemek için çabaladı ama pek başarılı değildi. Etraftan gelen esnaf Devrim'e yardım ediyordu ama Asude hâlâ kocasını izliyordu.

Kaşından süzülen kan kendi yanağına akıyordu sanki. Hıçkırarak ağlamaya başladı. Gözyaşları ile boğulmamak için derin nefesler aldı ama imkânsızdı.

"Devrim," dediği anda irkildi. Boşluğa düşmüştü. O an anladı ki oturduğu yerde kendinden geçmişti. Asude ayaküstü uyumuş olmanın verdiği rahatlama, rüyanın vermiş olduğu gerginlikle tuhaf hallerdeydi.

Ayakları yere basamayacak kadar korkmuştu. Karşı sandalyede oturan kocasını görmesi ile oturuşuna çeki düzen verdi. Devrim ise karısının geldiğini duyduğunda müşterileri bırakamamıştı. Asude de oturuyordu zaten.

Müşteriler gittiğinde karısına bakmak için geldi ama Asude kolunu masaya yaslamış uyumuştu. Derin uykuya dalmamıştı ama yine de uyuyordu. Onu izlemek hoşuna gitmişti Devrim'in. Nadide bir tabloyu izler gibiydi. Gün batımını izlemek kadar eşsizdi.

"Günaydın karıcım."

"Hiç de aymadı gün. Kısacık uykumda bile kâbuslar peşimi bırakmıyor." Yüzünü ovdu Asude.

Gerçekten Devrim'in yerde kanlar içinde yatıyor olduğunu sanmıştı kısa bir an. Canını teslim edecekti ya yine erken uyanmıştı.

"Hayırdır deli gelinim ne gördün rüyanda?" Devrim merakla sordu karısına.

"Benim ağzımın tadı zaten kaçmış, senin ki de kaçmasın."

"Hangi rüzgâr attı seni buraya?"

"Annem aradı az önce. Bu akşam bize yemeğe gelin diyor." Devrim biraz düşündü, kaşındı derken onayladı. Aslında hiç de evinden ayrılmak istemiyordu ama annesini de kırmak istememişti.

"Etrafı toparlayayım da gidelim." Asude kocasını beklerken Devrim de etrafı toparladı. Fatih' e dükkânı kapatmasını söylerken karısının elinden tutarak çıktılar. Bir akşamüstü Ankara'nın kış mevsimini artık rahat rahat hissettirdiği sokaklarında arabaları ile ilerlemeye başladılar.

Devrim bir pastanede tatlı almak için durdu. Asude sanki kocası küçük bir çocukmuş gibi peşini bırakmak istemiyordu.

"Bende geleyim mi?"

"Hemen geleceğim canım hiç yorulma."

"Hava almak istiyorum." Asude hemen indi arabadan ve Devrim'in yanına gelmesini bekledi. Birlikte pastaneye girdiler. Devrim alacağı tatlıyı beklerken Asude etrafa bakıyordu.

"Tekme attı!" Asude yüksek sesle bağırdığında Devrim şaşkınlıkla ve panikle karısına döndü. Asude bağırdığı anda beklemeden koşmaya başlamıştı. Hemen peşinden Devrim de koştu.

"Geri zekâlı herif nereye gidiyorsun? Allah senin cezanı versin." Asude yerde bayılan kedinin başına çökmüş eli ile onu kaldırmaya çalışıyordu.

"Devrim kediye tekme atıp kaçtı." Devrim adamın koştuğu tarafa koşarken Asude kediyi kucaklamak için yere çöktü. Kendisinden geçen kediyi kucakladı ve ayağa kalktı. Pastaneye doğru yürürken kocası karşıdan nefes nefese yanına geldi.

"O kadar hızlı koşuyordu ki it onu yakalayamadım," ellerini dizlerine yerleştirdi ve derin bir nefes aldı. Aslında onu yakalayabilirdi ta ki ara sokaktan yoluna çıkan kamyonet olmasaydı.

"Su alabilir miyiz?" Asude getirilen su ile kediyi kendisine getirmek için uğraştı. Ölmesinden korkmuştu.

"Bu böyle olmayacak bizim veterinere gitmemiz lazım." Devrim karısını onayladı ve beraber dükkândan çıktılar. O sıra Devrim'in aklına kamera kayıtları gelmişti. O şerefsizi cezasız bırakacak değillerdi.

"Kamera kayıtlarına bakmak için geleceğim. Siz önce polise haber verin isterseniz. Ben bulmadan önce polis bulursa o şerefsizin yararına olur, ben bulursam eğer kırılmadık kemiğini bırakmayacağım, şu kedinin tüyü adedince kemiğini kıracağım." Devrim'in kararan yüzü, sinirden büyüyen gözleri etrafa korku salıyordu.

Asude kedinin ölmesinden korktuğu için koşar adımlarla arabanın yanına doğru yürüdü. Peşinden gelen kocası ise hemen sürücü koltuğuna geçti ve aracını çalıştırdı. Etrafta veteriner ararken hızlı hareket ediyorlardı. Veteriner bulduklarında hemen içeri geçtiler ve müdahale edilmesini beklediler.

"Sen nasıl yakalayamazsın o pisliği?"

"Kanat mı taksaydım Asude? Koştum ama yakalayamadım." Asude sinirden ve hormonlarının verdiği etki ile durmadan ağlıyordu. Küçücük bir bedenin havada savrulduktan sonra sert zeminle buluştuğunda çıkan sesi tüm bedeni ile hissetmişti.

Eğer elinde olsaydı o adamı Atakule'den atar arkasından da beyaz mendil sallardı. İçerden çıkan doktoru gördüğünde tüm işkence yöntemlerini bir kenara bıraktı ve vereceği haberi bekledi.

"Küçük dostumuz şuan çok iyi. Ön bacağında basit bir kırık mevcuttu onu sardık. İç kanaması vardı onun içinde iyi gelecek bir iğne yaptık. Şu an için korkulacak bir durum yok."

"Görebilir miyiz?"

"Tabii ki buyurun." Veterinerin peşinden içeriye girdiklerinde o kocaman sedyede yatan minicik bedeni gördüler. Getirdiklerinde kapalı olan gözleri bu defa açıktı ve etrafa bakıyordu. Asude hemen elini uzattı sevmek istedi. Yorgun olan bedeni bu durumda bile Asude'ye karşı koymak istemişti. Daha birkaç saat önce Asude'nin ırkından birisi tarafından yerden metrelerce yukarısına fırlatılmıştı.

"Sokak kedisi olduğunu söylemiştiniz. Sahibi olmadığı için burada kalacak sanırım."

"Hayır, eve götürmek istiyorum ben bakarım ona."

"Deli gelin bence bu konuda konuşmamız gerekiyor. Birkaç aya bebeklerimiz dünyaya gelecek." Devrim evde bir kedinin bebekleri konusunda sıkıntı olacağını düşünüyordu. Sonuçta yeni doğacak ve enfeksiyonlara karşı korunması gereken bir bebekleri olacaktı.

"Aradaki bağlantıyı anlamadım. Bebekler doğana kadar Badem çoktan iyileşmiş olur. Bize bir zararı olmaz."

"Kıl konusunda diyorum. Tuvalet konusunda diyorum." Devrim'e göre kılları döküldüğünde ya da tuvaletini yaptığında evin içerisine dağılacak mikroplar olacaktı. Hayvanları çok seviyordu ama evlatları söz konusu olduğunda henüz evde hayvan bakabilecek durumda değillerdi.

"Dev kusura bakma ama kediyi tutup da evlatlarımın burnunun dibine sokmayacağız. Ayrıca o kedi senden ve benden çok temiz emin olabilirsin. Hem nasıl vicdanın var senin? Bu yavruyu burada bırakacağız iyileştiğinde yeniden sokağa bırakacaklar ve aynı muameleye maruz kalabilir. O zaman bizim gibi sahip çıkan olmayabilir."

Asude'nin dolan gözleri Devrim için son noktaydı. Bu saatten sonra ona nasıl hayır diyecekti? O kocaman cüssesi eridi yok oldu. Daha birkaç saniye öncesine kadar kesinleşen kararı şimdi suyla buluşan tuz misali kaybolmuştu.

"Tamam, ona da tamam." Devrim'in onayından sonra gerekli işlemler ve malzemeler halledilmiş minik Bademle yeni evine doğru harekete geçilmişti.

"Bir şey söyleyeceğim." Kucağındaki pusetle oturan Asude aklına gelenle heyecanlanmıştı.

"Dinliyorum..."

"Biz annemleri unuttuk." Devrim, karısının sözleri ile irkildi. Onları yemeğe bekleyen aileleri vardı değil mi?

"Sanırım eve gitmesek iyi olacak." Hemen direksiyonu ailesinin evine çevirdi Devrim. Sessize aldığı telefonuna baktığında ise babasından ve annesinden gelen cevapsız aramaları gördü.

"Çok ayıp oldu..."

"Kesinlikle." Arabadan indiler ve acele hareketlerle eve geçtiler. Kapıyı açan Emine Hanım asık suratı ile ikiliye bakıyordu. Kısık sesi ile içeriye davet etti ve ikilinin girmesini bekledi.

"Anne kusura bakmayın acil işimiz çıktı."

"Biz kim kusura bakmak kim kızım. Haber verilecek kişi de değiliz nasılsa..." Asude ağzına tıkılan sözlerle derince yutkundu. Haklılardı bunu da biliyordu.

"Estağfurullah annecim o nasıl söz? Ama sebebimizi duyduğunuzda bize hak vereceksiniz." Minik adımlarla kocasının peşinden salona geçti. Koltuklara yan yana oturduklarında ellerinde içinde Badem'in olduğu puseti tutuyorlardı. Yusuf Bey ise onlara hiç bakmamış dikkatle televizyonunu izliyordu.

"Sizi Badem ile tanıştırayım." Asude puseti yere bırakırken yaşlı karı koca kaçamak gözlerle onu izliyordu. Onların sitemi gelinlerine bir şey olduğunu düşünmeleriydi. Telaşlanmışlardı ve korkmuşlardı.

"Geç gelmemizin sebebi Badem'i veterinere götürmüş olmamızdı."

"Biz burada öldük öldük dirildik siz kedi peşinde mi koştunuz?" Yusuf Bey geldiklerinden beri hiç konuşmamıştı ve daha fazla dayanamamıştı. Onları merak ettiği için evlerine kadar gitmişti ve bulamadığında daha da korkmuştu.

"Kedi peşinde değil babacım, yaralı bir kedi peşinde." Devrim kalan kısımları anlattığında sinirleri geçmemişti ama yine de yumuşamışlardı.

"Siz yemek de yemediniz tabii!" Emine Hanım yerinden kalkarken Asude de peşinden gitti. Mutfakta yemekleri hazırlarken ufaktan ufaktan atıştırmaya başlamıştı bile.

"Bir deri, bir kemik kalmışsın şu haline bak," bir kayınvalide ne kadar iyi olabilirdi? Toplumda oluşan kıskanç, kavgacı ve anlaşılmaz figürün tam tersi şuan Asude'nin kayınvalidesinde bulunuyordu. Yemiyor diye ona çıkışıyor, yeri geliyor oğluna kızıyor gelinini koruyordu. Asude daha ne isteyebilirdi ki?

"Yeteri kadar yiyorum ama sanırım pek yaramıyor. Bu hafta doktora gideceğim o zaman sorarım bu konuyu." Emine Hanım memnun bir ifade ile gülümsedi ve kaldığı yerden işine devam etti. Birlikte masayı hazırladılar ve oturdular.

"Çarşamba günü Fuara sen gidiyorsun. Ağabeyin Nevşehir'e gidiyor." Yusuf Beyin pat diye söyledikleri ile Devrim şaşırdı. Fuar işleri ağabeyinin işiydi Devrim pek sevmiyordu saatlerce boş boş beklemeyi.

"Ağabeyim gidecekti neden değiştirdin?"

"Ağabeyin fuar tarihlerini öğrenmeden önce karısı ile Nevşehir'e gezi planlamışlar."

"İptal edemiyor mu? Asude hamile yanından ayrılmasam..."

"Biz varız oğlum, sanki yaban ellerinde bırakıyorsun." Devrim'in daha fazla söyleyecek sözü kalmamıştı.

Sohbet muhabbet derken saat epey geç olmuştu ve artık evlerine gitme vakti gelmişti. Evden çıktılar ve araçları ile yola koyuldular. Sokağın sonunda köşe başında siyah bir araba bekliyordu. Farları açıktı ve aracın içerisinden bir kadın iniyordu. Asude bu kadını merak etmişti. Genelde beklemezdi ama o kadını görmek için ısrarla kafasını çevirmemişti.

"Yok artık!" Eli kocasının koluna uzandı ve baktığı yere bakmasını sağladı.

"Kim o?"

"Şura şu lüks arabadan indi." O akşam Asude minicik bir kedinin hayatını kurtarmak için çabalarken diğer tarafta onun hakkında koyu planlar yapılıyordu. Hasta ruhlu insanların sofrasına meze olmuş tüm şartlar değerlendirilmişti. Bu saatten sonra artık her şey yavaş yavaş gün yüzüne çıkacaktı. Güç ile intikam birleşmiş savaş borularını çoktan çalmaya başlamıştı.

***

Bir gülücük misali anlık yaşıyorduk hayatı. Dudaklarımızın hareketleri gibi gelip geçiyordu hızlı hızlı. Asude sabah erkenden İstanbul'a giden kocasının yokluğuna alışmaya çalışıyordu. Bir hafta gelmeyecekti yanına. Şimdiden özlemişti de. Kokusu bile burnuna çalınır olmuştu. Kocaman yatak dar gelmişti de sığamamıştı. Yorganı tekmeleyerek kalktı yerinden.

"Zeytinlerim baba bizi arkasında bıraktı gitti. Ne yapacağız üçümüz?" Elini karnına götürdü ve ufaktan bebeklerini yokladı. Daha çok küçük olmalarına rağmen orada olduğunu hissediyordu. Keyifle kalktı yerinden ve banyoya geçti. Güzel ve uzun bir banyonun ardından kahvaltı yaptı. Artık doktora gitmek için çıkması gerekiyordu.

Kalın hırkasının içine sığınarak kapısını kilitledi ve evinden ayrıldı. Devrim evde olmayacağı için tek başına gidecekti. Apartmandan çıktığında kapının önünde Esma ile Serkan'ı gördü.

"Hayırdır?"

"Asıl sana hayırdır. Yeğenimizi görmeye gidiyorsun da neden haber vermiyorsun insafsız?"

"Az önce camiden anons ettirdim ama duymadınız demek ki? Namazda gözünüz olmayınca ezanda ve camiden gelen her türlü sesi kulağınız duymuyor."

"Hiç de duymadık. Devrim tembih etmese haberimiz yok."

"Devrim mi söyledi?"

"Evet, sıkı sıkıya tembihledi. Seni tek göndermeyecek, her anında yanında olacakmışız." Serkan'ın açıklamasına karşılık Asude yüzünde güzel bir gülümseme ile izliyordu. Kocasının, onu düşünmesi içini bir hoş etmişti. Sanırım bu aşkın titreşimleriydi.

"O zaman gidelim ben bebeklerimi görmek istiyorum."

"Bende yeğenlerimi görmek istiyorum kardeş," arabaya bindiler ve yola çıktılar.

"Devrim'in gittiğine üzüldün mü Asude?"

"Sana şuradan bir tekme atarım ön camdan çıkarsın. Lafa bak 'Devrim'i özledin mi Asude?' Koca, benim kocam değil mi oğlum? İster özlerim ister özlemem size ne?" Asude, Serkan'ın ensesine vururken ön tarafta oturan ikili kahkahalarla gülüyorlardı bu hallerine. Asude her zaman ki modundaydı.

Kahkahalarla geçen yolculuğun ardından doktora geldiklerinde hep beraber muayenehaneye girdiler.

"Esma siz gidin ben burada bekliyorum." Serkan dışarıda kalırken Esma ve Asude odaya girdiler. Ahmet Bey güler yüzle karşılamıştı onları.

"Hoş geldiniz Asude Hanım. Eşiniz yok mu bugün?"

"İş sebebi ile şehir dışına çıkmak zorunda kaldı, Esma ile idare ediyoruz." Bu duruma doktor ve Asude gülerken Esma bozulmuştu. Arkadaşı kendisini kocasına değişmişti ve onu beğenmiyordu ya, kendisini karşısında duran camdan atsa herkes ona hak verirdi.

"Siz ona bakmayın doktor bey peşimde beni bekleyen dünya kadar iş varken ben bununla beraber geldim," burnunu da kırıştırmıştı ki tepkisi belli olsun.

"Artık yeğenlerinin hatırına sabredin Esma Hanım." Doktor ikilinin kavga etmesini önlemek için orta yolu bulmuş gibi görünüyordu.

"Nasılsınız Asude Hanım? Bebekler size sıkıntı veriyor mu?"

"Ay yok doktor bey keyfimiz gayet yerinde."

"O zaman bir de biz bakalım keyifleri yerinde miymiş?" Muayene masasına uzanan Asude göbeğini açtı. Doktorun hareketlerini pür dikkat izliyordu. O minicik ekranda görülecek kocaman bir mucize vardı.

"Evet, hazır mıyız?"

"Fazlası ile!" Esma hemen arkadaşının yanına geçti ve elini tuttu. Sanki kendi bebeğine bakıyormuş gibi heyecanlanmıştı. Teyze demek anne yarısı demek diye boşuna dememişlerdi.

Asude sevinçle bakıyordu ekrana. Onların kalp atışlarını hissetmişti. Sevinçten ağladığı gerçeğini de unutmamak lazımdı. Bağıra çağıra ağlamasa da o gözlerinden teker teker akmıştı yaşlar.

"Ya ben kocamı özledim." Muayenehaneden çıktıktan sonra ferah bir yerde bir şeyler içeceklerdi. Asude doktordan çıktıklarından bu zamana kadar kocasını aramamak için zor durmuştu. Onca işinin içinde arayıp da onu meraklandırmak istemiyordu.

"Emin ol kocanda seni özlemiştir. Birazdan arar." Esma sözünü henüz bitirmişti ki Asude'nin telefonu çaldı.

"Aşkım, Devrim..."

"Deli gelinim..."

"Ben sana aşkım diyorum da sen neden deli gelin diyorsun?"

"Sen söyledin aşkım deme diye."

"Tamam uzatmayalım. Bana özgü bir hitap deli gelin, sevdim."

"Nasıl geçti bakalım kontrol? Bebeklerimiz iyi mi?"

"Çok, çok, çok iyi hemde. Sana selamları var, çabuk gelmeni istiyorlarmış."

"Bugünü saymazsak altı günüm kaldı güzelim. Annemlere gidecek misin?"

"Evet, birazdan oraya geçeceğiz."

"Eğer istersen kendi annenlere gidebilirsin."

"Hayır istemiyorum. Daha sonra giderim onlara birkaç gün kalayım da."

"Tamam, sen bilirsin güzelim. Dikkatli olmanı istiyorum senden. Canını her şeye sıkma olur mu? Haberim olması şartı ile istediğin yere gidebilirsin."

"Emredersiniz komutanım."

"Emretmiyorum rica ediyorum karıcım." Devrim kibar bir dille karısına karşılık verdi.

Ailesinin yanında başına bir şey gelmeyeceğinden emindi ama yine de tembih etmek istemişti. Yanlarında olmadığı için tedbir almak istemişti. Onları uzaktan da olsa koruyup kollamak istemişti.

Burada kaldığı altı gün nasıl geçecekti çok düşünüyordu. Gece yatarken karısının nefesini kolunda hissetmeden nasıl yatacaktı?

Gece 'Devrim rüyamın en güzel yerindeyim gözlerimi açarsam her şey kaybolacak bir bardak su getirir misin?' Diye kim onu uykusundan uyandıracaktı?

Allah'a şükrediyordu ki ayrılıkları uzun sürmeyecekti, ya da o uzun sürmeyeceğini sanıyordu...

Kim bilir?




BÖLÜM SONU...

Continue Reading

You'll Also Like

361K 18.3K 39
TEXTİNG- "Tanrım Taehyung o dudaklarla bana ağız işini yaptığını hayal ediyorum da seni çok pis becermek istiyorum." {12.06.2018}-{15.08.2018}
16K 507 21
Mina:bak aşk diyorumm Mina:yanaş diyorumm Mina:kime diyoruuuummm
44.9K 5.1K 50
Öncelikle, hikayede adı geçen hiçbir sanat eserinin gerçeklikle alakası yoktur. Hikaye tamamen kurgudur. 😊 Kız elindeki fırçayı dudaklarına götürüp...
1M 60.7K 104
Serap Ayça, hayallerini gerçekleştirmek üzere, bu yepyeni dünyaya ayak basmıştı. Uzun beyaz bulutların ülkesine... Hayalinin ülkesi Yeni Zelanda'ya...