Lai

By T4icho

509K 48.2K 5K

Düzenin ve karmanın sarsılmaz bütünlüğünün evreni gözettiği zamanlarda, kendilerine Taoist diyen kişiler ölüm... More

Bölüm 1- LAI CLOUD
Bölüm 2- Stin Şehri
Bölüm 3- Büyük Felaket
Bölüm 4- Yeni Diyarlar
Bölüm 5- Rüyalar Şehri
Bölüm6- Bilge Sandulf
Bölüm 7- Güneş'in Dokuz Hükmü
Bölüm 8- Libor Şelalesi
Bölüm 9- Ormanda İlk Gece
1.000 Okunmaya özel teşekkür!
Bölüm 10- Plantealar
Bölüm 11- Usta?
Bölüm 12- Sınıra Doğru
Bölüm 13- Kış Rüzgarları
Bölüm 14- Umudun İki Yakası
Bölüm 15- "Jarlan"
Bölüm 16- Bitkisel İlaçlar: 1
Bölüm 17- Bitkisel İlaçlar: 2
Bölüm 18- Baharla Birlikte...
Bölüm 19- Düşman!
Bölüm 20- Saldırı!
Bölüm 21- Epona Şehri
Bölüm 22- Düello
Bölüm 23- Akademi Seçmeleri
Bölüm 24- Av ve Avcı
Bölüm 25- Karşılaşma
Bölüm 26- Valravn ve Avianlar!
Bölüm 27- Kaos!
Bölüm 28- Üçüncü Sayfa
Bölüm 29- Odina
Bölüm 30- İntikam
Bölüm 31- Formasyon ve Ejderha
Bölüm 32- Umarım İstediğin Yerdesindir
Bölüm 33- Tao'ya Dair
Bölüm 34- Ovis Lope
Bölüm 35- Üçüncü Test
Bölüm 36- Tekrar ve Tekrar
Bölüm 37- Okyanus ve Yaşlı Adam
Bölüm 38- Son Aşama
Bölüm 40- Akademiye Giriş
Bölüm 41- Alanlar ve Öğrenciler
Bölüm 42- ''Kimsiniz?''
Bölüm 43- Destek!
Bölüm 44- Yaşadık!
Bölüm 45- İlk Ders: Formasyon!
Bölüm 46- Gelecek Planları!
Bölüm 47- Göreve Doğru
Bölüm 48- Beni görebiliyor musun?
Bölüm 49- Kaos'un Yin ve Yang'ı!
Bölüm 50- Bran'i Bekleyelim!
Bölüm 51- Seni Öldüreceğim!
Bölüm 52- Dokuzgen!
Bölüm 53- Gerçeği Arama Yolundaki Bir Taoist
Duyuru!
Bölüm 54- Lan Caihe!
Bölüm 55- Yeni Bir Dünya!
Bölüm 56- Sorularımı Kim Yanıtlayacak?
Bölüm 57- Üç Gözlü Kuzgun!
Bölüm 58- Kaos'un Sınavı!
Bölüm 59 - Üç Soru!
Bölüm 60 - TOPLANIN!
Bölüm 61 - Geçmiş
Bölüm 62 - Orman Ruhları
Bölüm 63 - Taş Bina
Bölüm 64 - Üçüncü Kat!
Bölüm 65 - Xian Şehri
Bölüm 66 - Plan!
Sorular ve Cevaplar
Bölüm 67 - Suiren!
Bölüm 68 - Bir Test Daha!
Bölüm 69 - Abrus
Önemli Duyuru!
Bölüm 70 - Kaos Tao'su!
Novelgunleri.com
Bölüm 71 - Gizemli Figür ve Suiren!
Bölüm 72 - Şehre Gelen Yeni Bitki Ustası!
Bölüm 73 - Sonunuz Böyle Olacak!
Bölüm 74 - Yozlaşmış Düzen
Bölüm 75 - Karışım
Bölüm 76 - Üç Farklı Hayat
Bölüm 77 - Görüşmeyeli Uzun Zaman Oldu
Bölüm 78 - Gerçek Bir Houji
Bölüm 79 - Zaman
Bölüm 80 - Enerji Merkezi
Bölüm 81 - Arena Mücadeleleri
Bölüm 82 - Mücadele Başlar!
Bölüm 83 - Siyah Cübbeli Genç Adam
Bölüm 84 - Beşinci Mücadelenin Kazananı!
Bölüm 85 - Yeni Bir Gelecek
Bölüm 86 - Kılıç
Bölüm 87 - Vahşi Doğaya Doğru
Bölüm - 88 Bohnur Ormanı
Bölüm 89 - Uzay-Zaman
Bölüm 90 - Gidiyorum
Bölüm 91 - Yağmur Damlası
Bölüm 92 - Houji Kanı
Bölüm 93 - Taoyuan
Ödüllü Kurgu Yarışması - Novel Günleri
Bölüm 94 - Alf
Bölüm 95 - Aldine
Bölüm 96 - Gelişmeler
Lai: Bölüm 97 - Hayat
Bölüm 98 - Başlangıç
Lai: Bölüm 99 - Hayat!
Novelgunleri ve Lai

Bölüm 39- Şehrin İçinde

5.5K 610 79
By T4icho

   Lai'nin vücuduna akın eden yıldırımlar beraberinde bir yıkım yerine yeni ve Lai'nin henüz anlamadığı bir gücü getirmişti. Kalbinin büyüdüğünü ve genişlediğini hisseden Lai, aklında kendine ait olmayan birkaç düşüncenin olduğunu hissettiğinde oldukça şaşırmış ve seslere bazı sorular yöneltmişti. Lakin herhangi bir cevap alamayınca bir an için durmuş ve başını gökyüzüne çevirerek bulutları izlemeye koyulmuştu.

    Bulutlar sonunda enerjilerini attıkları için eski renklerine dönmeye,fırtınalar dünyası durulmaya ve güneş havada seçilebilir hale gelmeye başlamıştı. Artık çorak topraklar da yıldırımların yıkımına maruz kalmayacakları için hayata gebe kalabilecek ve kadehin yarattığı bu dünyada belki de hayat dolu bir gelecek yaşanacaktı. Lai bunlara fazla kafa yormak istemese de zihninde, önünde uzanan boşluğun yeşerdiğini ve çeşit çeşit yaratığın uzayan ağaçlarla kaplı bir ormanda yaşadığı bir dünya hayal etmişti. Gerçek ya da hayal... Her ne olursa olsun kadehin yarattığı binlerce fırtına dünyasından yalnızca biri bugün özgürlüğe kavuşabilmişti. Artık bu dünya Karma Kadehi'nin kontrolünden çıkarak tek başına var olmaya devam edecek ve kadeh Lai'yi bu hareketi yüzünden kendi bilincine kazıyacaktı. Kim bilir belki de ileride Lai bu kadehin bir test objesinden çok daha fazlası olduğunu keşfedecekti. Yalnız zaman şu an için fazla yavaş ve Lai bu gizemleri aydınlatmak için fazla güçsüzdü. 

  Gözlerini tekrar açtığında kendini odada bulan Lai, etrafında herhangi birinin olmadığını görünce şaşırmış ve odayı bakışlarıyla taramaya başlamıştı. Çok zaman geçmeden ona bakan gözleri fark etti ve odaya girdiği geniş kapıya doğru yürümeye başladı. 

  ''Aferin, geçtin.'' 

  Karanlıklar içinden bir anda beliren General Lu, her zamanki nazik tavırlarıyla Lai'ye birkaç kelime söyledi. Yüzünde ormanda yaşanan faciadan kalan bir ize rastlamak mümkün değildi. Aksine bu adam, güler yüzü ve siyah cübbesiyle olağan bir günü yaşıyor gibiydi. Başıyla Lai'ye selam verdi ve ona: ''Akademi önümüzdeki hafta açılıyor. O zamana dek hazırlıklarını yapmayı unutma!'' dedi. Başıyla onaylayan Lai, tek başına köprüye doğru yola koyuldu. Karnında uçuşan kelebekler, mutluluğun ve başarmanın getirilerinden yalnızca biriydi. Normal bir çocuk için sadece okula giriş sınavı olarak görülen bu sınav, onun için ailesinin güvenliğini sağlayabileceği bir fırsattı ve şimdi bu küçük çocuk, zamansız yüklendiği yüklerin bir kısmından kurtulmayı bilmiş ve ailesine, gelecekte huzurla yaşayabilecekleri yeni, güvenli bir ev bulmayı başarmıştı. 

  Olağan bir günde yüzüne hafif bir gülümseme takınmayı alışkanlık haline getirmiş olan Lai, bugün etrafa kahkahalar saçıyor ve köprüye koşar adım ilerliyordu. Haberleri abisine ve ablasına verdiğinde alacağı tepkiyi düşündükçe kalbi daha da hızlanıyor ve küçük çocuk havalara uçmamak için kendini zor tutuyordu. 

   Hızla mesafeyi aştı ve akademinin kale kapısına benzeyen devasa çelik kapısından dışarı çıktı. Tahminlerinde yanılmamıştı, çünkü abisi köprüde onu bekliyordu. 

   Sarı saçları ve kaslı vücuduyla ayakta dikilen Trin, ilk başta kapıdan çıkan Lai'yi fark etmemişti. Aslında normalde kapalı olan kale kapısı o gün adayların rahatça çıkabilmesi adına açık bırakıldığından, Lai dışarıya oldukça sessiz çıkmış ve Trin'in dikkatini çekmemişti. 

  Lai olduğu yerde durdu ve biraz abisini incelemeye karar verdi. Geçmişinde annesini ve babasını ne kadar az incelediği ve onların görüntüsünü kafasına tam olarak kazımadığı için duyduğu pişmanlığı yenmeyi başarsa da bu hatayı bir kez daha tekrar etmeyecekti. Abisinin deniz mavisi gözlerine baktı ve gözleri, abisinin kuvvetli kollarındaki yara izlerine kaydı. Daha önce bu ayrıntıyı fark etmese de Adeo'nun Yeri'nde ablasından duyduğu şeyler yüzünden Lai, bu yara izlerinin abisine ordudan kalan şeylerden biri olduğunu düşünmüştü. Kim bilir geçmişte kaç savaşa katılmış ve kaç insan öldürmek zorunda kalmıştı. Peki ya kendini imparatorluğa adayan ve bu uğurda sayısız savaş veren adam karşılık olarak ne almıştı? Hiçbir şey! İmparatorluk Houji ailesini bir köşeye fırlatmış ve diğer ailelere boyun eğerek otoritesini kaybetme eşiğine gelmişti! 

   Yeşil cübbesinin uçları rüzgarla dalgalanırken, Trin'in yüzünde endişe dolu bir ifade vardı. İnsanın yalnız olduğu zamanlarda aklına üşüşen düşünceler kişiyi normalin daha üstünde bir temkine ve endişeye sevk ettiği için, Trin de aklının bu oyununa yenik düşmüş ve zihninde komplo teorileri üretmeye başlamıştı. Belki de Lai diğer ailelerin saldırısına uğrayarak hayatını kaybetmişti? Ancak bu düşüncesinin akademinin içindeki güvenliği hesaba kattığında ne kadar saçma olduğunun farkına varması uzun sürmemişti. Zaten düşman ailelerden Lai'yi bilenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı. Aklına gelen bir diğer düşünce ise imparatorluğun Lai'yi akademiye kabul etmemesiydi. Lakin yine geçerli bir sebep göstermeden bunu yapmaları, bütün çocukların bu tehdit altında olduğunu göstereceğinden, imparatorluğun böyle bir şey yapmaya yeltenmeyeceğini düşündü ve başını iki yana sallayarak kendine gelmeye çalıştı.

  Başını batıya çevirdiğinde karşısında dikilen ve saçları eskisinden oldukça kısa olan tanıdık bir çocuk görmüştü. Çocuğun bilye gibi parlayan siyah gözleri etrafa ışıklar saçıyor ve yırtıklarla dolu cübbesi rüzgarla dalgalanıyordu. 

   Lai'yi görür görmez olduğu yerde donakalan Trin, çocuğun gözlerindeki ve dudaklarındaki gülümsemeyi görünce Lai'nin testi geçmeyi başardığını anladı ve geniş, gök gürültüsüne benzer bir sesle yankılanan bir kahkaha patlattı. Şimdi ne mi yapacaktı? Önce Lai'yi kucaklayıp onu şehirde biraz gezdirecek ve geceyi Adeo'nun Yeri'nde sabahlayarak geçirecekti! 

  ''Sormama gerek bile yok değil mi?'' 

  Geniş gülümsemesini yüzünden düşürmeyen Trin Lai'ye doğru birkaç kelime savurdu. Lai'nin başıyla onayladığını görünce çocuğun tek bir kelime bile etmesine izin vermeden ileri atıldı, onu kollarıyla sardı ve çocuğa sımsıkı sarıldı.

  Lai bir an için bütün bedenindeki kemiklerin çatırdadığını hissetmiş ancak kısa bir sürenin ardından küçük kollarını abisinin boynuna dolamıştı. Ailesinin ölümünü yüzlerce kez yaşamış, ormanda kadim bir ejderhayla bir iki hamle değiş-tokuş yapmış ve yıldırım altında sınanmış bu çocuk, daha on üç yaşında bile değildi! Her ne kadar yanında birine ihtiyaç duyduğunu kabul etmek istemese de abisinin görüntüsü bile onun bu korkunç sınava dair düşüncelerini dağıtmayı başarmıştı. 

  Kahkahalar havada uçuşurken köprünün başında, peri masallarındaki güzellere meydan okuyabilecek bir güzellikte olan, yeşil gözleriyle ona bakanın anında kalbini çalmayı başaran bir kadın seçilebiliyordu. Hafif kırmızı yanakları ve uzun siyah saçlarıyla yüzünde geniş bir gülümseme yer etmiş olan bu kadın en fazla yirmi beş yaşında görünüyordu. Uçları kıvırcık olan saçlarını toplamayı sevmeyen ve sinirlenince Trin'e benzer bir şekilde zebaniye dönüşebilen bu kadın, Lai'nin abla dediği Aries'ten başka biri değildi! 

  Kardeşinin ve abisinin sarıldığını görünce adımlarını hızlandıran Aries, kar beyazı elbisesi içinde Lai'nin gözlerini kamaştırmış ve ilk başlarda Lai ona doğru gelen bu kadının ablası olup olmadığı konusunda bir kararsızlık yaşamıştı. Aradan kısa bir süre geçtiğindeyse, kırmızı dudakların yukarı kıvrılarak oluşturduğu, nazik ve tanıdık gülümseme ona bu kadının kim olduğuyla ilgili büyük bir ipucu vermişti. 

  Etrafındaki auranın değiştiğini hisseden Trin, enerji değişiminden Aries'in geldiğini anlamış ve Lai'yi kollarıyla havaya kaldırmıştı. Aradan birkaç nefes almaya yetecek kadar zaman geçtikten sonraysa küçük çocuğu yanlarına gelen Aries'e uzattı ve geniş bir kahkaha daha patlattı. Beyaz elbisesinin kollarından fırlayan, elmasların ve yakutların bile boy göstermeye cesaret edemeyeceği bir çift el, Lai'yi Trin'in ellerinden alarak Aries'in göğsüne bastırdı. Lai o anda ablasının ne kadar güzel koktuğunu düşünüyor ve kalbinin ısındığını hissediyordu. Bu his sonsuza kadar sürsün isterdi lakin haberlerin bir an önce amcalarına iletilmesi gerektiğini biliyordu. 

  Aries Lai'nin saçlarını karıştırdıktan sonra çocuğu yere indirdi ve üç kardeş Adeo'nun Yeri'ne doğru ilerlemeye koyuldu. Bu sefer yüzlerinde, şehre ilk geldiklerinde onları esareti altına almış olan endişeden eser yoktu. Kahkahalar havada uçuşuyor ve onları gören kalabalık üçlünün önünden çekilmeden edemiyordu.

..............................

  Vice artık önündeki yolda nasıl ilerlemesi gerektiğini anlamıştı. Bu yüzden kalbindeki acı dolu anıları, doğru zaman gelinceye dek bir kenara bırakmış ve yeni tanıştığı dinginliği hayat felsefesi haline getirmeye karar vermişti. Ancak kalbinde hissettiği huzuru hareketlerine yansıtmakta pek de başarılı olduğu söylenemezdi. Çünkü bu çocuk her zamanki gibi yerinde duramıyor ve kaybolduğu Epona Şehri'nde Lai'nin nerede olabileceğini düşünüyordu. 

  Epona Şehri ne Lai'nin ne de Vice'ın birkaç günde tamamen gezebileceği bir şehirdi. Milyonlarca insanı barındıran bu devasa şehir, labirent benzeri sokaklardan oluşmasının yanı sıra doğayla oldukça iç içe bir görüntü sergiliyordu. Öyle ki sokakta yürürken taş binaların yanında devasa bir ağaçla karşılaşabilir, şehrin içindeki binlerce küçük ormandan birine girip orada yaşayan yaratıklarla laflayabilirdiniz. 

  Ona kalacak bir yer gösterecek kimsesi olmayan Vice, ilk başta: ''Bu şehir bir ormandan büyük olacak değil ya!'' diye düşünmüş ancak bu düşüncesi zamanla değişmeye başlamıştı. Çünkü attığı her adım, girdiği her sokak yeni bir manzarayı gözleri önüne seriyor, küçük çocuk da gitgide şehrin labirenti andıran sokaklarında kayboluyordu. 

  Büyükbabası Vice'ın gerçek bir hayat tecrübesi yaşamasını istediği için ona ne para vermiş ne de onunla birlikte şehre gelmişti. Bu yüzden küçük çocuk, büyükbabasının onu yolladığı bu bilinmezliklerle çevrili dünyada hayatta kalmak adına tek başına uğraşmak zorunda kalmıştı. Ormanda yaşamaya alışkın olsa da gönderildiği bu yerde daha önce karşılaşmadığı birçok tehlike vardı: Açlık ve susuzluk! 

  Adımlarına devam etti. Bir an için yürürken başını gökyüzüne çevirdi ve iç geçirmeden edemedi. Kalabalığın içinde yürüyen Vice, dikkatini bir an için bile olsa gökyüzüne çevirdiğinden hemen önünde yürüyen çocuklardan birine çarpmış ve yere düşmek zorunda kalmıştı.

 ''Önüne baksana!''

   Boğuk bir sesle Vice'a kükreyen bu çocuk, bal rengi gözlere ve yaşıtlarına pek benzemeyen kaslı bir vücuda sahipti. Yanındaysa onun yaşlarında, miskin bakışlar fırlatan gözlere ve kirli sarı saçlara sahip bir çocuk duruyordu. Doğdukları andan itibaren bu şehirde yaşayan ikili, Vice'ın aksine bu sokakları gayet iyi biliyordu. 

  ''Kusura bakmayın, kalabalığa pek alışkın değilim de.''

  Vice doğruldu ve başını öne eğerek özür diledi. Eliyle kıyafetlerindeki toz parçacıklarını temizlemeye çalışırken bir yandan da önündeki çocukları süzüyordu. Şimdiden şehirde yaşayan insanlardan hiç hazzetmemeye başlamış ve ileride ormana geri dönmeye karar vermişti. Çünkü şehir, hiddetle akan bir nehir gibi sürekli ilerliyor ve hızına yetişmek küçük çocuk için neredeyse imkansız bir hale geliyordu. 

  ''Buralarda yenisin herhalde, kusura bakma biraz sert çıkıştım.''

  Aynı boğuk sesle konuşan ve açık kahverengi saçlara sahip olan çocuk, ileri atılarak Vice'a yardım etmeye koyuldu. Daha önce yere düştüğünde görmezden gelinen Vice çocuğun bu hamlesinden etkilenmiş ve yüzündeki endişe dolu ifade yerini minnettarlığa bırakmıştı.

  ''Teşekkür ederim.'' dedikten sonra bakışlarıyla çocukları süzmeye devam etti. Gözü özellike kaslı çocuğun yanında bulunan ve etrafa miskin bakışlar fırlatan çocukta kalmıştı. Çevreyi ve kalabalığı umursuyormuş gibi durmayan bu çocuk Vice'ın oldukça dikkatini çekmişti. Nedense çocuğun gözlerinde, Vice'ın da şu sıralar aradığı bir özlem duygusu ve rahatlama ihtiyacı seziyordu. Boğazını temizledi ve kendini tanıttı: ''Bu arada ben Vice, bu şehre akademi seçmelerine girmek için geldim.'' 

  İnsanlarla konuşmaya pek alışkın olmayan Vice, şehre geliş amacını ve adını hemen önünde duran çocuklara söylemiş ve onların da kendilerini tanıtmasını beklemeye başlamıştı.

  Boğuk bir sesle: ''Selam, benim adım Bran ve bu da Toni. Biz de seçmelerden geçeli birkaç gün oluyor. Peki ya sen, geçmeyi başardın mı?'' diye konuştu açık kahverengi saçları olan çocuk.

  Başıyla onaylayan Vice: ''Geçtim geçmesine de akademiye yerleşmek için önümüzdeki haftayı beklemem gerektiği söylendi. O zamana kadar nerede kalacağım hakkında hiçbir fikrim yok.'' diye cevapladıktan sonra başını iki yana salladı ve iç geçirdi. Kelimelerinden ne kadar umutsuz ve çaresiz olduğu anlaşılabiliyordu. Gözlerinde kalabalıkta verdiği mücadelenin izlerini taşıdığından bayık ve yorgun bakıyordu.

  ''Demek geçtin ha? Bu sene yirmi kişinin geçtiğini söylemişlerdi. Eğer kalacak yerin yoksa bizim tavernada birkaç gün kalabilirsin, sorun olmaz.'' diye konuşmaya başlayan Bran, sağ elini Vice'ın omzuna koydu ve konuşmaya devam etti: ''Taverna buradan çok uzakta değil, hadi gidelim.'' dedikten sonra yürümeye başladı.

  Konuşmak için fazla yorgun ve üşengeç olan Toni'yse ağır adımlarla onu takip ediyor ve arada bir Vice'a bakıyordu. Üç çocuk Epona Şehri'nin sokaklarında, Bran'in babasının işlettiği Adeo'nun Yeri'ne doğru ilerlediler.

...............................

   ''ADEO, ŞARAP DOLDUR!''

   Kalabalığı adeta yarıp geçerek Adeo'nun Yeri'ne ulaşan kardeşlerden Trin, tahta kapıyı açar açmaz kükremiş ve hızla bar masasını çevreleyen taburelerden birine kurulmuştu. Eliyle bir tabureyi önüne koyarak Lai'ye oturması için işaret etti. Adeo eski arkadaşının keyifli olduğunu görür görmez masanın altından büyük bir şarap kasesi çıkardı ve kaseyi Trin'in önüne koydu. Kadehleri masaya dizerken kendine de bir bardak çıkarmayı ihmal etmemişti.

  İlk kadehi fondipleyen Trin, dudaklarından sızan şarabı sağ eliyle sildikten sonra: ''Kardeşim bizleri yanıtlmadı eski dostum, sonunda onun sayesinde rahatça yaşayabileceğiz.'' diye söylendi. Başıyla onaylayan Adeo şaraptan bir yudum aldıktan sonra bakışlarını tahta kapıya çevirdi. Henüz bir oğlu olduğunu Trin'e söylememiş ve onu bugün oğluyla tanıştırmaya karar vermişti. Ancak Bran'in Toni'yle şehirde çıktıkları gezintiden ne zaman döneceklerini bilmediğinden arada bir kapıyı yokluyor, onların gelip gelmediğini kontrol ediyordu.

  Sonunda tahta kapı ciyaklarak açıldı ve içeri üç çocuk girdi. Çocukları görür görmez geniş bir kahkaha atan Adeo hemen Bran'in yanına giderek: ''Trin, bak bu benim oğlum. Nasıl ama bizim oğlan!'' dedikten sonra bakışlarını Trin'e çevirdi. İlk başlarda duyduğu şeyi tam idrak edemeyen Trin boş boş önüne baksa da kısa zamanda kendine gelmiş ve şarap kadehini masaya bırakarak doğrulmuştu. Eğer ona Adeo'nun bir çocuk sahibi olacağını söyleseler yalnızca buna gülüp geçerdi ancak şimdi karşısında, Adeo'ya hiç benzemeyen bir çocuk ve onun oğlu olduğunu iddia eden eski dostu duruyordu.

  ''Nasıl senin oğlun, sana hiç benzemiyor ki!'' diye sitem ettikten sonra Bran'i incelemeye koyulan Trin, hala duyduklarına inanmış değildi. 

  Başını iki yana salladıktan sonra: ''Gerçek diyorum! Evet belki bana benzemiyor ama bütün özelliklerini annesinden aldığı için bu duruma pek de bir itirazım yok. Aksine bizimki akademi seçmelerini bile geçmeyi başardı! İleride Lai'yle iyi anlaşacaklarına şüphem yok!'' dedikten sonra Trin'in omzuna sert bir darbe geçirdi ve bar masasına giderek şarap kadehini eline aldı. Ardından Trin'in ona cevap vermesini bile beklemeden eski dostunun eline bir kadeh tutuşturdu ve ikili şarap içmeye kaldıkları yerden devam ettiler.

  Aries'i görür görmez olduğu yerde donakalan Vice, bar masasından ona bakan Lai'yi fark etmemişti bile. Kışın yağan karın ve ilkbahar yağmurlarının oluşturduğu gökkuşağının güzelliğine bile taş çıkaran bu kadının kim olduğunu ve nereden geldiğini öğrenmek istiyordu. Şehir hayatına nasıl alışacağına dair olan bütün soru işaretleri aklından toz olup uçmuş ve yerlerini karşısında duran kadının peri masallarından fırlayan figürü doldurmuştu. Ondan beklenmeyen bir şekilde ileri atıldı ve Lai'yi görmezden gelerek Aries'in önünde hafifçe eğildi, kendini tanıttı.

  ''Ben Vice, Vice Jarlan. Acaba bana adınızı lütfedebilir misin hanımefendi?'' diye sordu. Bunu duyan Aries geniş bir kahkaha atmış ve önündeki çocuğun başını okşamak için elini uzatmıştı. Lakin bu hareketi Lai'nin oturduğu yerden fırlayıp Vice'ın kafasına bir yumruk geçirmesiyle hedefine ulaşamadı.

  ''Yavaş ol oğlum biraz, o benim ablam!'' diye kükreyen Lai hem arkadaşını bulduğu için sevinmiş hem de onun bu davranışından dolayı sinirlenmişti. 

  Trin bir anda elindeki şarap kadehini bıraktı ve Lai'ye dönerek: ''Ne oldu, kim bu çocuk?'' diye sordu. 

  Lai başını iki yana sallayarak: ''Kim olacak, başımın belası!'' dedi ve yere düşen Vice'ı kolundan tutarak ayağa kaldırdı. Vice suratına aldığı darbeyle Aries'in güzelliğinin oluşturduğu rüya benzeri tecrübeden kurtulmuş ve kendine gelmeyi başarmıştı. Hemen üstünü başını silktikten sonra eliyle ayakta dikilen iki çocuğu göstererek konuşmaya başladı: ''Bak Lai, bunlar Toni ve Bran, ikisi de akademi seçmelerini geçmeyi başarmış. İleride bizimle beraber olacaklar.'' 

  Lai başıyla onayladıktan sonra kendini diğer iki çocuğa tanıttı ve grup kahkahalarla dolu muhabbetlerine uzun bir süre daha devam etti.

  Gündüz yerini geceye bırakmış ve bar masasının etrafına üşüşen çocuklar da yorgunluk belirtileri göstermeye başlamıştı. Odasına çekilmeye ilk yeltenen Lai oldu. Tahta merdiven basamaklarını çıkarken abisinin ve ablasının ona gülümsediğini görünce kalbi ısındı ve yorgun suratında geniş bir gülümseme belirdi. 

  İkinci kata geldikten sonra daha önce kaldığı odaya doğru yürüyen Lai, hiç olmadığı kadar huzurlu ve mutluydu. Tahta kapıyı araladı ve büyük olmasa da küçük de sayılamayacak odaya girdi. Kendini hemen yatağa atmak istiyordu ancak zihninde yine aynı sesler yankılanmaya başlamıştı. 

  Kadehin yarattığı dünyadaki yıldırımların vücudunda yeni ve gizemli bir şeye dönüştüğünü, bu gizemli şeyin de Yıldırım Ruhu olduğunu bilmiyordu. Lakin kendisi fark etmese de gökyüzündeki bulutlar kararmış ve dışarıda hafif bir yağmur başlamıştı. Arada bir gökyüzünde beliren yıldırımlar Lai'nin içindeki yıldırımların iradesini yavaş yavaş uyandırıyordu. Lai içinde daha önce hissetmediği garip ve kuvvetli bir güç hisseti. Odanın ufak camlarından birine ilerledi ve elini camdan dışarı uzattı. Göğsünde beliren kuvvetli his hızla çocuğun koluna akın etmiş ve Lai ne olduğunu anlayamadan gökyüzüne bir yıldırım göndermişti! 

  ''İzin ver gerçek gökyüzünde biraz ıslanalım.''

   Nihayet küçük çocuk zihninde yankılanan fısıltılara anlam vermeyi başarmıştı. Bu sesin yıldırımların iradesine ait olduğunu bilmese de başını öne doğru sallamış ve diğer kolunu da camdan dışarıya çıkarmıştı. 

  On iki yaşında bir çocuğun, ufak ellerinden gökyüzüne karışan yıldırımlar eğer dışarıdaki insanlar tarafından görülseydi, bunu gören insanlar ya bu yaşadıkları şeyin bir rüya olduğunu düşünür ya da gördükleri çocuğun gizemli bir çeşit yaratık olduğunu tahmin ederdi. Ancak Lai ne bir rüyanın kahramanı ne de bahsi geçen gizemli bir yaratıktı. O, kadehin yarattığı dünyalardan yalnızca birinde kapana kısılan yıldırımları kurtaran ve henüz on üç yaşına basmamış bir çocuktu. Tao kalbi yaşıtlarına kıyasla daha farklı bir yolda yürümek adına kararlı olduğundan bu yıldırımlar da onu takip etmeyi seçmiş ve şimdi de Lai'nin izniyle gökyüzünde yankılanmaya başlamışlardı. 

  Kendilerini hiç olmadıkları kadar özgür hisseden bu yıldırımlar Karma'nın Kadehi'ne hapsedilmiş ve aradan geçen sayısız yıldan sonra bir bilinç kazanmış yıldırımlardan başka hiçbir şey değildi. Lakin gizemli evrenin gebe kaldığı milyonlarca çeşit varlığın arasında bu irade, Lai'nin şimdiye dek tanıştığı belki de en gizemli canlı türlerinden biriydi. Yürüdüğü yolda ona katılacak olan bu yıldırımlar, zamanın sonuna dek küçük çocuğa minnettar kalacak ve onu yalnız bırakmayacaklardı.

  Birkaç saatin sonunda yağmur dinmeye ve yıldırımlar Lai'ye dönmeye başlamıştı. Başını uzattığı camdan gökyüzünü izleyen Lai, vücuduna akın eden yıldırımları gülümseyerek karşıladı ve yatağa uzandı. Aklında nedense bu yıldırımların göründüğü ve sandığı kadar basit olmadığıyla ilgili henüz irdelemediği ufak düşünceler olsa da küçük çocuk oldukça yorgun düşmüştü.

  Başını yatağa koydu ve gözlerini kapattı. Zihninde yankılanan seslerin hepsini anlamasa da birkaçını anlamayı başarmıştı. Yıldırımların ona teşekkür etmesi yüzündeki gülümsemeyi genişletti ve küçük çocuk yavaş yavaş uykuya daldı. 



(2751 kelime)

Continue Reading

You'll Also Like

89.5K 369 19
Tecavüz,şiddet,taciz ve sex içerir.Bu bir sexting eseridir.+18 okuması geçerlidir.Tüm bölümler +18 değildir.
12.2K 897 30
Hiçbir yere ait olamamak mümkün mü? İnsan bir yere ait olabilir mi? Aidiyeti hissetmek için ne yapabilirsiniz? Nelerden vazgeçebilirsiniz? Doğaüstü...
203K 13.4K 62
Kitap en baştan düzenleniyordur bu yüzden bölümlerde karışıklık olabilir. Bu yüzden düzenlenmeyen bölümlerin olunmaması önerilir !!! Dünya baştan koy...
7.5M 344K 65
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...