Seviyor Sevmiyor (She Was Pre...

mathildamatters tarafından

25K 1.2K 457

Tuna ve Deniz'in aşk hikayesi ❤ Kalabalıklar içinde yapayalnız bir adam; Gölge. Ve tabi ki onun ilacı Micha... Daha Fazla

***
İlanı Aşk
Bana aşık mısın Michael?
Zihin Okuyucu!
Uçuyoruz Michael!
Kim olduğunu biliyorum.
Tek hayalim sensin
Evlen benimle
1 Yanlış 9 Doğru
Kaçırdın mı beni sen?
Beni nasıl kandırırsın?
İntihar
Ben yanındayım
Dost muyuz?
Sana pansuman olacağım
Bana iyi geliyorsun
Onu benden çalamazsın!
YiğitMan Vs TunaMan
Aşk Mektubu
Kim bu Gölge?
Duyuru
Gelecek Bölümler
Yeni Bölüm
Final

Geçmiş

720 41 6
mathildamatters tarafından

Buket: Deniz! O parmağındaki ne?

Deniz'in gözleri büyür. Elini arkasına saklar.

Deniz-İçinden: Ohaa! Kıza bak! Nasıl da gördü hemen ya. Bu ne dikkat!

Deniz: Ne parmağımdaki ne? Yok ki... Yok ki parmağımda bir şey!

Deniz'in elini tutar ve yüzüğün dibine girip incelemeye başlar.

Buket: Bakayım şuna! Ay mükemmel! İnanamıyorum!

Deniz: Hee sen bunu diyorsun. Bir şey değil ya o. Yüzük işte.

Buket: İnanamıyorum resmen yüzük! Arkadaşlar Deniz evleniyor!

Eda-Ela-Esra: Evleniyor mu?

Ofisteki herkesin ağzı açık kalır. Deniz'in başına toplanırlar.

Ela: Yüzüğe bakıın!

Deniz: Arkadaşlar biraz sakin mi olsak diyorum? Ben evleniyorum sonuçta, siz değil!

Buket: Ay bunda utanacak ne var canım? Aile kuracaksın, haliyle de evlenme teklifi almışsın. Teklif edemeyenler utansın!

Cemal'e imalı imalı bakar.

Deniz: Tabi. Tabi yani değil mi? Özgürlüklerim var benim, hürriyetlerim var! Evlenebilirim, aile kurabilirim, çocuk yapabilirim. Doğal, çok doğal şeyler bunlar!

Cemal: Hayırlı olsun Deniz. Tokalaşamıyorum biliyorsun.

Deniz: Teşekkürleer. Teşekkür ederim de çok da şey yapmayın yani. Abartmayın.

Buket: Aaa olur mu? Ben hemen Asena Hanımla konuşuyorum, sizin için bir parti düzenleyeceğim.

Deniz: Gerek yok! Gerçekten gerek yok. Biz sade seviyoruz. Sade bir çiftiz biz. Efendime söyleyeyim kahveyi sade içeriz, sandviçi mesela sade yeriz. Böyle gidiyoruz büfeye tamam mı? Sandviç alıyoruz. Ketçap mayonez ister misiniz diyor adam. Ama yok yani. Olsa dükkan sizin ama yok! Biz sade tercih ediyoruz.

Buket: Hep sade hep sade bir yere kadar canım! Bu sefer de böyle olsun. İtiraz istemiyorum.

Deniz: Ama...

Tuna: Tamam ya. Bu arada, biz diyip duruyorsun kim bu damat?

Herkes merakla Deniz'in yüzüne bakar.

Deniz-İçinden: Şuna bak ya, nasıl da oynuyor benimle! Ben zaten gerginim, yaktın beni Tuna!

Deniz: Damat? Damat şey... Söylüyorum o zaman. Damat Tuna.

Cemal: Tuna mı?

Buket: Ben anlamıştım. Bu iki masa arasında farklı titreşimler vardı. Başka bir deyişle elektrik alışverişi.

Deniz: Alışveriş! Şeyden o ya... Bazen buradaki prizler dolu oluyor. Ben de telefonumu Tuna'nın masasının oraya takıyorum. Şarj dolunca, ben çıkarınca tabi, şarj aletimin ucunda elektrik kalıyor. Biliyorsunuz şimdi hemen fişi çekince elektrik gitmez öyle. Benim masaya gelince de haliyle, bir alışveriş söz konusu oluyor.

Buket: Ay ne şakacısın Deniz! Benim masama değil de Tuna'nın masasına takmanda da vardır bir hayır. Aşk uzmanıyım kızım ben, benden kaçmaz.

Deniz: Kaçmaz... Sen güzellik uzmanı? Aşk... uzmanı?

Gazi-Tuna'ya bakarak: Hayırlı olsun koçum.

Herkes sırayla Deniz ve Tuna'ya sarılıp tebrik eder.

Buket: Vay be! Tuna yememiş içmemiş sana böyle bir yüzük almış. Kıymetini bil valla!

Tuna: Hay ağzını öpe...

Deniz'in sert bakışlarıyla karşılaşır.

Tuna: Yanii... Ne güzel söyledin Buketciğim. Hay ağzın bal yesin.

Neşe: Tebrik ederim arkadaşlar. Yalnız... sizden özel hayatınızı iş yerine yansıtmamanızı rica edeceğim. Partiden sonra ciddiyetle çalışmaya odaklanın lütfen.

Deniz: Tabi Neşe Hanım.

Deniz, Yiğit'in onları izlediğini fark eder. Yiğit'in morali bozulmuştur ve hiçbir şey söylemeden çıkıp gider.

Buket-Arkasından seslenerek: Yiğit Bey akşam bir parti...

Buket: Duymadı galiba.

Gazi: Çok işe konsantre olunca duymuyor o. Benim çayımın geldiğini bile fark etmiyor bazen yav.

Neşe: Hadi o zaman herkes işinin başına.

Herkes masasına döner. Deniz üzgün bir şekilde yüzüğüyle oynamaya başlar.

Tuna-Fısıltıyla: Deniz.

Deniz, Tuna'nın dudaklarını okur.

Tuna-Fısıltıyla: Yüzük nerede? Yüzük yüzük!

Deniz elini havaya kaldırır ve parmağındaki yüzüğü gösterir.

Tuna-Fısıltıyla: Çok yakışıyor.

Birbirlerine kocaman gülümserler. Fakat Deniz'in aklı Yiğit'te kalmıştır. Artık aralarındaki soğukluğu bitirmek ister. İş saati bittiğinde Tuna mesaiye kalır.

Deniz: Beraber mi gitsek? Durayım mı yanında?

Tuna: Yok Michael git sen. Gönlüm razı olmaz benim yüzümden beklemene.

Deniz: Hayatım ne razısı ne gönülü? Evleniyoruz biz, bilmem farkında mısın! Anca beraber kanca beraber!

Tuna: Deniz sen git, ben de geleceğim.

Deniz: Ne oldu? Beni istemiyor musun? Kovuyor musun yani?

Tuna: Ya saçmalama, ne alakası var?

Deniz: İyi, tamam o zaman. Kavga etmeyelim. Öpücük!

Tuna-Gülerek: Bu nasıl bir duygu iniş çıkışıdır, Allah'ım sen bana yardım et ya!

Deniz: Az konuş çok öptür! Göreyim yanakları! Saçlarından da öpeceğim, dayanamayacağım ya!

Tuna-Gülerek: Vaay! Şeref duyarız!

Deniz, Tuna'yı öper. El sallayarak dışarı çıkar. Minibüs durağına gider ve bir saat boyunca orada oturup insanları izler. Bir saat sonra Tuna gelir ve Deniz'in yanına oturur.

Tuna: Michael? Ben seni eve gitti sanıyordum. Ne yapıyorsun burada?

Deniz: İnsanları izliyorum.

Tuna: Bunca zamandır? Üşüyeceksin ama burada. Hadi gidelim.

Deniz: Ben bir saattir buradayım, bir saat daha kalabilirim. Sen git istersen. Beni bekleme.

Tuna: Yok olur mu öyle şey.

Deniz'e kendi montunu verir.

Tuna: Beraber izleyelim o zaman insanları.

Deniz: Gerçekten biraz kafam dağılsın istiyorum. Sen git otele, işlerin vardır. Kitap mitap yaz. İlham gelir belki, kaçırma.

Tuna: İnsanlar da ilhamdır be Michael. Ben de bazen izlerim. İnsanları, arabaları, yolları... Ama uzaktan uzaktan. Böyle çok gürültülüler. Kornalar falan.

Deniz: Şu çocuğu görüyor musun, kağıt toplayanı?

Tuna evet anlamında başını sallar.

Deniz: Kaç yaşındadır sence?

Tuna: Okul çağında olduğu kesin.

Deniz: Peki neden okulda değil? Neden çalışıyor? Hem de böyle bir işte?

Tuna: Tektir ya da ne biliyim ailesinden biri hastadır. Zorla çalıştırıyor da olabilir babası. Bilmiyorum. Mutlu olmadığı kesin.

Deniz: Üzülüyorum. Çok üzülüyorum Tuna. Yardım etmek istiyorum ama edemiyorum. Düşünüyorum, ben olsam ne yapardım nasıl kurtulurdum diye. Ama bulamıyorum.

Tuna-Bağırarak: Bakar mısın?

Çocuk-Bağırarak: Efendim abi?

Tuna'ya yaklaşır.

Tuna: Senin adın ne?

Çocuk: Hasan.

Tuna: Hasan kaç yaşındasın?

Çocuk: On üç abi.

Tuna: Okula gidiyor musun?

Çocuk başını öne eğer.

Tuna: Anladım. Peki aç mısın?

Çocuk: Yok abi, ben dilenci değilim.

Tuna: Ben sana dilenci demedim ki oğlum. Aslan gibi delikanlısın. Çalışıyorsun kendi paranı kazanıyorsun. Helal olsun sana.

Deniz: Canım ya, kıyamam sana ben. Senin hayalin ne Hasan?

Çocuk: Hayalim yok.

Tuna: Nasıl yok? Hayal kurmadan olur mu oğlum! Hayal kuracaksın sonra onların peşinden gideceksin, büyük adam olacaksın, mutlu olacaksın.

Deniz: Evet! Doğru söylüyor, bak bu abi yazar.

Çocuk: Yazar mı? Çok para kazanıyor musun?

Tuna: Eh işte.

Çocuk: Benden çok mu?

Tuna, çocuğun başını okşar.

Tuna: Sen üzülme. Senin işin daha güzel. Bak bu abla seni çok sevmiş. Kırma bizi. Adresini yaz, seni ziyarete geliriz.

Deniz çantasından kağıt ve kalem çıkarır.

Çocuk: Neden beni ziyaret edeceksiniz ki?

Deniz: Kardeşim var benim de. Senin gibi küçük. O aklıma geldi. Belki yardım edebiliriz sana.

Çocuk isteksiz bir şekilde suratlarına bakar.

Tuna: Hadi be oğlum. Kaçırmayacağız seni merak etme.

Deniz kalemi çocuğa uzatır ve çocuk adresi yazar. Fakat biraz korkmuştur. Arabasını da alıp hızla uzaklaşır.

Çocuk: Evde yaşlı annem var. Gitmem lazım, hadi eyvallah!

Tuna: Kerataya bak ya!

Deniz: Çocuğun bakışlarını gördün mü Tuna? Büyük adam gibiydi, nasıl güçlü bakıyordu ama. Bu çocuk var ya, yıkılmaz! Binlerce kişinin yapamayacağı şeyleri yapıyor. Sen yapabilir miydin? Ayakta kalabilir miydin? Ben kalamazdım. Orada birileri sevgilisinden ayrıldı diye intihar ediyor ama bu çocuk onca şeye rağmen yılmıyor. Hem o ağır şeyi nasıl çekiyor ya? Nasıl gücü yetiyor? Ben daha su şişesinin kapağını zor açıyorum.

Tuna: Hadi kalk, gidiyoruz.

Deniz: Nereye?

Tuna: Burası sana iyi gelmedi.

Deniz: Dramaya bağladım değil mi ya?

Tuna: Yani. Madem dramatik bir gün geçirdik, sırası gelmişken seni Gölge'yle tanıştırayım. Gerçek bir çocuğun acı dolu hikayesi. Gölge Çocuk.

Deniz: Olur.

Tuna, Deniz'i yetimhaneye götürür. Deniz, Tuna'nın eski yatağına oturur. Önce yatağı sonra da odanın her bir köşesini gözleriyle süzdükten sonra bakışları kapıdan elinde iki bardak çayla giren Tunaya takılır. Gülümsemesini yüzüne yerleştirir.

Tuna-Gülerek: Soğuk oluyor bu havalarda buralar. Hele eskiden daha da beterdi. İçin üşümüştür, al bakalım Micheal.

Deniz Tuna'nın uzattığı bardağı alır ve üşüyen avuç içlerine sıcak tutması için bastırır. Bu esnada Tuna, Deniz'in yanında yavaşça yerini alır.

Deniz-Gülerek: Teşekkürler. Evet üşüdüm biraz, bak burnum da üşüdü. Kıpkırmızı oldu, dondu resmen. Sesimi duyuyor musun? Bak nasıl oldu soğuktan. Ama olsun. Şu an burası benim için en huzurlu yer. Soğuk olsa bile... Seninleyim, sen varsın çünkü. Şeker alabilir miyim acaba?

Tuna: Gerek yok Michael, ben attım sana. İki şekerli içiyorsun sen çayı.

Deniz-Şaşırarak: Biliyorsun. Çayı nasıl içtiğimi biliyorsun. İyi bir gözlemcisin sen.

Tuna sıcacık ellerini Deniz'in üşümüş elleriyle buluşturur. Bir yandan da Deniz'in önüne düşen saçlarını kulağının arkasında iterek konuşur.

Tuna: Sadece iyi bir gözlemci değil, aynı zamanda da çok başarılı bir aşığımdır.

Deniz utanarak gözlerini Tuna'dan kaçırır.

Tuna: Seni buraya neden çağırdım biliyor musun?

Deniz hayır anlamında kafasını sallar.

Tuna: Güzel, o zaman süprizi kaçmamış. Gel yaslan bakalım duvara.

Tuna duvara yaslanır, Deniz de duvara yaslanarak başını Tuna'nın omzuna koyar. Tuna solunda duran Deniz'e doğru kafasını çevirip ufak bir bakış attıktan sonra gözlerini kapatarak Deniz'in saçlarını koklar. Ardından minik öpücükler bırakır. Deniz ise yüzündeki huzurlu ifadeyle kıkırdar.

Tuna: Hani hep merak ederdin ya, nasıldın sen çocukken, nasıldı senin çocukluğun diye. İşte böyleydi benim çocukluğum. Buydu. Bu kadarcık bir oda kadardı.

Deniz-Çekinerek: Özlüyor musun?

Tuna-Gülerek: Özlemek mi? Her anı nefretle geçen bir çocukluğu kim özler ki? Ben özlemem şahsen.

Deniz Tuna'ya iyice sokulur. Tuna'ysa Deniz'in kokusunu iyice çeker ciğerlerine.

Deniz: Peki... Gölge?

Tuna-Gülümseyerek: Ooo, acelecisin Micheal! Gel bakalım benimle.

Tuna Deniz'in cevabını bile beklemeden elinden tutup kaldırır. Merdivenlerden inerek bodruma giderler.

Deniz: Neden geldik buraya?

Tuna: Gölge'yle tanışman için.

Deniz: Gölge'yle mi? Nasıl yani?

Tuna: Şşşt, kendisi biraz agresif biridir. Yani ben nasılsam benim tersim gibi düşün. Herifin korkusu yok, herşeyi pat diye söyler yüzüne. Şimdiden haberin olsun.

Deniz-Şaşırarak: Tuna sen ne diyorsun ben şu an anlamlandıramıyorum. Kafam karıştı. Anlamıyorum yani, gerçekten...

Tuna: Şşşt, gel bakalım.

Tuna Deniz'in elini tekrar tutarak onu duvarın önüne götürür. Elleri hala ellerindedir. Gülen gözlerini Deniz'in soran gözleriyle buluşturur.

Tuna: Çok ufaktım ben buraya geldiğimde. Savunmasızdım. Hayatı daha tanımıyordum. Tozpembeydi herşey, ta ki hayatıma karanlık çökene kadar. Karanlık her şeyi yutar. En canlı rengi bile. Düşün, seni kapkaranlık bir odaya attıklarını düşün. O odada sen renkleri seçebilir misin? Hayır. Ben de seçemedim işte. Susturuldum hep, konuşamadım. Anlatamadım derdimi hiçkimseye. Konuşmak istediğimde hep buraya tıktılar beni.

Deniz-Ağlayarak: El kadar çocuksun. Korkmadın mı hiç?

Tuna-Buruk bir gülümsemeyle: Korktum. Çok korktum. Ama sonra durdum. Ben neden burdayım, diye düşündüm. Cevabını bulmam geç olmadı. Kimse dinlemediği için buradaydım. Sonra bir gün yine beni buraya attıklarında tam senin durduğun yerde durdum. Önce kafamı soluma çevirdim. Sonra da sağıma. Ve bir şey fark ettim..

Deniz'in başını yavaşca sola, duvara çevirir.

Tuna: Eğer bir yerde gölge varsa...

Tuna sözünü tamamlamadan bu sefer de
Deniz'in başını narince tutup sağa, ufacık pencereden gelen ışığa çevirir.

Tuna: Işık da vardır.

Deniz gördüğü manzaraya bakakalır.

Tuna: Işık olmayan yerde gölge olmaz. Ve ışık varsa umut da vardır. Yani Micheal, Gölge benim takma adım değil. Gölge benim dert ortağım, sırdaşım, kader arkadaşım. Ben onun sayesinde, umudumu yitirmeden burada günlerce kaldım.

Deniz, elini Tuna'nın saçlarına götürüp karıştırmaya başlar.

Deniz-Tebessümle: Ne kadar güzelsin sen.

Tuna mutluluktan gözlerini kapatarak Deniz'e eşlik eder. Deniz kafasını tekrar duvara çevirir ve duvardaki yazıyı fark eder. Yavaşca Tuna'dan ayrılarak okumaya başlar.

Deniz: Gereksiz bir kalabalıktansa huzurlu bir yalnızlığı tercih ederim.

Tuna gülümser.

Deniz: Sen mi yazdın?

Tuna: Gölge.

Deniz: Vay be! O zamandan beri yalnızdın yani. Ben seni ilk gördüğümde çok mutlusun sanmıştım. Etrafında birsürü insan, sosyalsın falan. Ama yalnızmışsın.

Tuna: İngilizce'de bir kelime var. Alone. Bildin mi?

Deniz: Hee, yalnız demek.

Tuna: Bir kelime daha var. Lonely.

Deniz: O da yalnız.

Tuna: Cık. Lonely kalabalıklar içinde yalnız demek. İşte beni anlatan kelime tam da bu.

Deniz: Ben varım artık. Yalnız değilsin. Hakikaten ben varım ama yalnız hissetmiyorsun değil mi? Lonely monely dedin kafam karıştı bak.

Tuna: Hisseder miyim?

Deniz: O zaman bu ilk resmi tanışmamız. Memnun oldum Gölge Bey.

Deniz gülümser ve elini sıkması için Tuna'ya uzatır. Tuna'ysa Deniz'in uzattığı ele uzun uzun bakar. Bir adım atar ve mesafeyi iyice kapatır. Deniz'in saçlarını okşar.

Tuna: Ben de memnun oldum Micheal Hanım.

Deniz'in hala havada olan elini alır ve dudaklarıyla buluşturup, ufak bir öpücük kondurur.

Tuna: Hem de çok memnun oldum.

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

842K 71K 58
On altı yaşındaki Reena zamanda donduruldu. Yıllar sonra gözlerini yeni bir dünyaya açtı. Ait olduğu medeniyet yok olmuş ve geriye yalnızca bir ülke...
2M 96.8K 54
"Eksiklerimiz kusurlarımız değildir." Ailem beni hep bunu söyleyerek büyütmüştü. Eksikleri olan insanları dışlamamayı, onları sevmeyi öğretmişlerdi...
16.1K 518 21
Mina:bak aşk diyorumm Mina:yanaş diyorumm Mina:kime diyoruuuummm
256K 1.5K 2
"Peki en sevdiğin renk ne Şervano?" Gökyüzüne bakıyordu bende ona. Onu izlemek gökyüzünü izlemekten daha cazip geliyordu bana. "Firuze. " " Efendim...