ANA DİLİM AŞK 1-2 (TAMAMLANDI)

By tubux2

2.9M 119K 12.4K

© Tüm Hakları Saklıdır. Hayat, herkese eşit davranmaz. Tıpkı kaderin şansı dağıtırken adil olmaması gibi... *... More

Ana Dilim Aşk 1 ❤ 1
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 2
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 3
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 4
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 5
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 6
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 7
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 8
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 9
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 10
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 11
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 12
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 13
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 14
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 15
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 16
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 17
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 18
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 19
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 20
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 21
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 22
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 23
SON
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 1
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 2
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 3
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 4
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 5
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 6
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 7
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 8
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 9
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 10
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 11
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 12
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 14
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 15
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 16
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 17
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 18
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 19
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 20
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 21
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 22
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 23
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 24
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 25
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 26
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 27
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 28
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 29
SON 2
Kitap olduk ♥️
3. Kitap için Yoklama listesi

Ana Dilim Aşk 2 ❤ 13

21.3K 1.2K 98
By tubux2


HAYAL
Kız çocukların babaya, erkeklerin ise anneye düşkün olduğu söylenirdi. Oysaki baba ile oğlu, anne ile kızı arasında, düşkünlükten daha özel bir bağolmalıydı. Gözle görülmeyen, hiçbir mesafenin koparamadığı hatta ölümün bile ayıramadığı güçlü bir bağ...
Hissediyordum.
Hayatının hiçbir anında anne kokusunu duymamış olmama rağmen, kendimi bildim bileli içimde bir yerde bu bağın varlığını hissediyordum. Beni istememiş olsa bile...
Yaşama tutunmamı sağlayan bu bağa rağmen, yine de çok eksiğim olduğunun da farkındaydım. Bu sadece fiziksel bir eksiklik değildi. Keşke öyle olsa... Küçücük bir aralıkta dahi ailesinden şefkat gören çocuklardan farklıydım. Çok farklı. İlişki kurma biçimim, olayları algılama stilim, bakış açım... Onlar dünyanın keşfedilmeye açık, özünde güvenli bir yer olduğunu düşünüyorlardı. Birileriyle iletişim kurulmadan yaşanamayacağını, kurulan ilişkilerin sağlam temellere oturmasıyla asla yıkılmayacağını... Bense, nefes aldığım ilk gün insan ilişkileri dâhil her şeyin sahte ve güvenilmez olduğunu öğrenmiştim. Kendi annesinin bile istemediği bir çocuk için herkes gidebilirdi, her şey bitebilirdi. Hiçbir şeyin garantisi yoktu ve bu yüzden hayatımın her anı, kaygının engellerine takılıyordu. Tam mutlu olacağımı hissettiğim an, kötü bir şey olacak korkususiniyordu üzerime. Ne adam akıllı mutluluğumu yaşayabiliyordum ne de mutsuzluğumu...
Duygularımı yönetmekte zorlanıyordum. Bir olay karşısında verdiğim tepkiler çoğu zaman tepkisizlikten öteyegeçemiyordu. Bunun suçlusu ben değildim.Eflal, duygu geçişlerinde mimiklerinin annesine benzediğini hatırlıyordu. Benimse duygularıma yön verecek bir anne modelim hiç olmamıştı. İç dünyamda sürekli bir çatışma vardı. Ruhum yara alıyordu ve bu beni olduğumdan daha da hassaslaştırıyordu. Duygularımın içinde kayboluyor, hislerim çoğu zaman ördüğüm duvarların ötesine geçemiyordu. Kimse bilmiyordu gerçekten ne hissettiğimi, en yakınlarım bile... Onların eksiklikleri gibi olduğunu düşünüyorlardı, bende aksi için uğraşmıyordum. Belki de utanıyordum annesizlikten. Tüm bu eksikliklerle senelerdir tek başıma başa çıkmaya çalışıyordum. Çok yalnızdım ve ben yalnız kalmaktan ölesiye korkuyordum.
Şimdi bir umut kırıntısı dökülmüştü avuçlarıma. Beni doyurmayacağının farkındaydım ama biraz olsun içimdeki anne açlığını bastıracağına da inanıyordum. O kırıntıları sıkı sıkı tutarken avuçlarımın arasında, dilimden düşmeyen bir duaya sığınmıştım.
'Lütfen o kadın annem olsun.'
Düşüncelerimin arasında boğulduğum sırada, koluma dokunan bir el, beni yüzeye çıkaran bir güç gibiydi. Derin bir nefes alma ihtiyacıyla Arel'e döndüm. Ne zamandır yanımdaydı bilmiyordum. Gözleri saçma sapan şekiller karaladığım defter sayfamdan bana kaydı. Endişeli gözüküyordu.
"Yine benden kaçmayacaksın değil mi?"
Neredeyse bir haftadır Arel'le köşe kapmaca oynuyordum. Çünkü Eren'e bir söz vermiştim ve sürekli dip dibeydim. Annelik olayı ispatlanana kadar bu durumdan kimseye bahsetmeyecektim. Arel'e bile. Bu konudaki katılığını anlayamasam da her anımda desteğini esirgemeyen adamı kırmak istememiştim. Bir haftadır sözümü tutabilmek için Arel'den mümkün olduğu kadar uzak durmuştum. Haklı olarak o da ondan kaçtığımı düşünmeye başlamıştı.
"Anlamıyorum. Seni kıracak bir şey mi yaptım?"
İşaret dilini yarıda kesmesine neden olacak şekilde ellerini tuttum. Beni benden daha çok düşünürken, beni nasıl kırabilirdi ki? Ama ben onu kırmıştım. Anlamlı ve dokunaklı bir hüzünle sarmalanmış yüzünden bunu anlayabiliyordum. Eren'e verdiğim sözü, onun gözlerine baktığım an çiğneyeceğimi biliyordum. Bu yüzden ondan uzak duruyordum işte...
Sıkıntılı bir iç çekti. "Neyse. Ben seni daha fazla rahatsız etmeyeyim," diyerek söyleyecek kelimelerini diline hapsetti. Göz bebeklerini öyle bir kaçırdı ki yüzüme okkalı bir tokat indirmekten farksızdı.Lanet ettim ondan sakladığım gerçeğe... Yanımdan kalkmak için hamlede bulundu. Can havliyle ellerine sarıldım. Duraksadı. Buruk bir tebessüm dudaklarına taht kurarken tekrar bana baktı. Bir mıknatıs gibi çekti beni kalbine. Ellerini iki yana itip koynuna sokuldum. Kollarımı bedenine doladım. İçine girmek istercesine başımı yasladım. Kalp atışlarının ritimsiz hızını duymayı çok isterdim. Sanki hissedebilecekmişim gibi bir elimi kalbinin olduğu yere yerleştirdim.Parmak uçlarımın altında attığını hayal ettiğim heyecanı hissetmeye çalıştım. Gözlerimi kaparken burnuma dolan kokusunu yavaş yavaş ciğerlerime akıttım. Ne çok özlemiştim onu hissetmeyi...
Birkaç saniyelik şaşkınlığın ardından vücuduma dolanan kollar, beni sahibine tamamen yapıştırdı. Tek vücut olmuş gibi hissederken nerede olduğumuzun hiçbir önemi yoktu. Onunda beni özlediğini bilmek öyle iyi gelmişti ki...
Ondan daha fazla kaçamazdım. Benimle bir ömür paylaşmak istiyordu. Hayatımda olanları bilmeye hakkı vardı. Ona bugün her şeyi anlatacaktım.
Tabi ki Eren'in bizi görmeyeceği bir yerde.
* *

EFLAL
Bu hayatta kafamı karıştıran tek bir kişi vardı:Mert Sezgin. Bir anı diğer anını tutmuyordu ve ben onun dengesine ayakuydurmaya çalışırken daha da dengesizleşiyordum. Neredeyse bir haftadır gecegeç geliyor, sabah erken çıkıyordu. Bazen onu beklerken salondauyuyakalıyordum. Eve geldiğini ise, gözümü yatağımda açmamla anlıyordum.İçimden bir ses benden kaçtığını söylüyordu. Anlamadığım şeyse, nedenolduğuydu?
Final haftası gelip çattığına göre, elbet yüz yüze gelecektik. Bakalım o zamannereye saklanacaktı?
"Eflalciğim."
Ebru Hoca'nın seslenişiyle düşüncelerim kendiliğinden kabuğuna çekildi. Dikkatiminonda olduğunu gösteren bakışlarıma sıcak bir tebessüm karıştırırken "BuyurunHocam," dedim. Bilgisayarını açmakla meşgul olan kadın, bana bakmadan "Yazıcıyıaçar mısın?" diye sordu. "Tabi hocam." Odada saniyelik bir gözlemlemeyleyazıcının yerini bulduktan sonra başına geçip on/off düğmesini aradım.
"Arka tarafındaki yeşil düğme."
Minnettar bir gülümsemeyle söylediği düğmeye bastım. Serkan Hoca önemli birseminerde konuşmacı olduğu için bir süredir yurt dışındaydı. Final notlarını dadağıtmak için nişanlısını görevlendirmişti. O da sınıfta tanıdığı tek kişidenbu iş için yardım istemişti. Benden.
"Kahve içer misin?"
Ebru Hoca'ya teşekkür ederek istemediğimi söyledim. "Fikrini değiştirmen içinbirkaç dakikan daha var," deyip göz kırptı. O kahve makinasının altındakidolapları karıştırırken, bilgisayarının yanındaki telefonu çalmaya başladı.
"Eflalciğim, zahmet olmazsa kimin aradığına bakar mısın?"
Birkaç adım ilerleyip telefonun ekranına baktım. Yanıp sönen ışığın altındagördüğüm isim, saçma gelmişti. Kim nişanlısını 'Serkan Hoca' diye kayıtlardıki?
"Serkan Hoca arıyor."
Dolaptan çıkardığı kahveyle bana döndü. "Açar mısın?" Benden dünyanın en zorşeyini istemiş gibi yüzüne baktım ama o bunu göremeden tekrar bana sırtını dönmüştü.Elim telefona ürkekçe uzandı. Neden bilmiyordum ama onların özeline girmekistemiyordum. Aramayı açmadan önce hafifçe boğazımı temizledim.
"Alo?"
"Ebru-"
"Hocam merhaba. Ben Eflal."
Kısa bir sessizlikten sonra "Merhaba Eflal. Ebru nerede?" diye sordu. "Hocam şuan kahve makinasıyla ilgilendiği için telefonu benim açmamı istedi."
"Tamam o zaman hoparlörü açar mısın?"
"Tabi ki hocam," deyip telefonu kulağımdan çektim ve masanın üzerine bıraktım.Bir saniye sonra Serkan Hoca'nın sesi odada yankılandı. "Ebru günaydın."
"Günaydın canım. Gerçi sizin orada akşam olmak üzere değil mi?"
Ebru Hoca, süslü püslü fincanına kahve doldururken "Bizde Eflal'le seningönderdiğin notların çıktısını alacaktık. Sağ olsun sınıfa dağıtma işini o yapacak,"diye açıklama yaptı. "Konuşman nasıldı? Ne zaman dönüyorsun?"
Özel alanlarına bu kadar dahil olmanın yanlış olduğunu düşündüğüm için dışarıçıkmayı teklif ettim. Ebru Hoca bu durumdan rahatsız olmadığını oturmamı işaretederek gösterdi. Masanın önündeki sandalyelerden birine oturdum. Konuşmalarınakulak misafiri olmadığımı vurgulamak için de önümde duran sehpanın üzerindekibir hukuk dergisini elime aldım.
"Geldiğimde ayrıntılı konuşuruz. İlaçlarının reçetesini hala göndermedin."
"Aa unuttum. Hemen mail atıyorum."
"Kontrolün içinde henüz bir tarih belirlemedin değil mi?"
Ebru Hoca fincanını dikkatli bir şekilde bilgisayarın yanına koydu. Hızlı birhareketle telefonunu eline alıp hoparlörü kapattı. "Eflalciğim, yazıcıyagönderiyorum notları." Sanırım bundan sonraki soruları benim duymamıistemiyordu. "Tamam Hocam," diyerek henüz kapağını bile açmadığım dergiyi yerinebıraktım ve yazının başına gittim. Onlar kendi aralarında şifreli bir şekildekonuşurken bende yazıcıdan çıkan kağıtları sıraya koymaya çalışıyordum.
Kısa bir konuşmanın ardından telefonu kapatan Ebru Hoca "Hepsi çıktı mı?" diyesordu. "52 sayfa olacaktı." Son birkaç sayfayı da yazıcıdan alıp sıraya koydum."52. Tamam hocam. Yazıcıyı kapatayım mı?" Başını hayır anlamında sallarkenbilgisayarının ekranından gözlerini ayırmadı. Fincanını eline alırken kititreyişi gözümden kaçmazken "Onları kantinde çoğaltır, sınıfa dağıtırsın.Serkan Hoca'nın hesabına yazdıracakmışsın," diye ekledi.
"Tamam hocam. Başka bir isteğiniz yoksa ben çıkayım."
Gözlerini sanki istemeyerek bana kaydıran kadın, her zamankinden farklı birtebessümle bakıyordu. "Tabi. Yardımın için teşekkür ederim Eflal." Tedirginliğibirkaç dakikadır içimi kemiren merakı daha da kamçılıyordu. Rahatsızlığı ciddibir şey miydi? Neden benim duymamdan bu derece rahatsız olmuştu? Kimseninbilmemesi gereken ne hastalığı olabilirdi ki?
"Rica ederim hocam. Ayrıca geçmiş olsun."
Bakışları anlık bir süreyle dondu ama etkisi çok sürmedi. Sanki bu çalışılmışbir tepkiydi.
"Önemli bir şey değil ama yine de teşekkür ederim canım."
Neden ben tam aksini düşünüyordum? "Finallerinde başarılar." Bu konuda konuşmakistemediğini daha net belli edemezdi. Şansımı daha fazla zorlamamak içinteşekkür ettim.
"İyi günler hocam."
* *
EFSA
"Ne içiyoruz?"
"Lütfen abuzukzubuzuk kahvelerden olmasın."
Hayatımda ilk kez duyduğum ilgi çekici kelime kalabalığı tam masadan kalkarkentekrar yerime oturmama neden oldu. "Ne zuk ne zuk?" Eren'in,özel bir şakanın tadınıçıkarır gibi dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme belirdi.
"Yani şu, bu okuldaki herkesin içtiği, enteresan isimleri olan kahvelerdenbahsediyorum."
Yüzüme eğleniyormuşçasına bir gülümseme yerleşirken "Onu anladım," dedim. "Nedenöyle bir benzetme yaptığını merak ediyorum."
"Ama öyle değiller mi?"
Eren'in yüzüne yayılan gülümsemesi, bir ayna misali, beni de gülümsetiyordu. "Öyleolduklarına katılabilmem için abuzuk ve zubuzuğun ne anlama geldiğini bilmemgerekiyor sanki." Eren kısa bir an duraksadı. Tam bir şey söyleyecek gibi oldu,sustu. Bir şeyler düşündüğünü neredeyse tüm mimiklerini kullanarak belliediyordu.Kahkaha atmamak için kendimi zor tutarken merakla ağzından çıkacakkelimeleri bekliyordum. Sanırım o da tam olarak ne anlama geldiğini bilmiyordu.
"Sen ne anlama geldiğini bulana kadar, bende abuzukzubuzuk olmayan bir kahvealıp geleyim." Masadan destek alarak ayağa kalktım. Düşünmeyi bırakıp peşimdenayaklanırken "Ben alsaydım," diye itiraz etti.
"Seni ben davet ettim."
Elimi omzuna yerleştirip tekrar kalktığı yere oturmasını sağladım. "Bir sonrakisenden olur," deyip göz kırptıktan sonra siparişi vereceğim yere doğruilerledim. O an, yaptığım hareket kafama dank ederken, yerin yarılmasını vebeni kucaklamasını diledim. Ayaküstü flört mü etmiştim ben?
"Sipariş vermiş miydiniz?"
Yaptığım hareketin bıraktığı utanca o kadar odaklanmıştım ki, sıranın banageldiğini bile fark etmemiştim. "Oo hayır," diyerek gözlerimi arka kısmaasılmış, kahve çeşitlerinin yazılı olduğu siyah tabelalarda dolaştırdım."Sanırım iki tane sütlü filtre kahve alacağım. Yağsız sütle yapılırsasevinirim."
"Hangi boy olsun?"
"Grande."
"İsminiz?"
"Eren aman Efsa. Efsa ve Eren yazacaksınız."
Siparişi alan çocuk gülümseyerek isimlerimizi karton bardaklara yazdı. "Havuçlukekte alabilir miyim? " Bardakları yanındaki arkadaşına ileten çocuk siparişlerifişe ekledikten sonra "Başka bir isteğiniz yoksa, 37 TL," dedi. Ödemeyiyaparken "İki servis olsun lütfen," deyip teşekkür ettim. Çocuk yinegülümseyerek karşılık verdi. Göz ucuyla Eren'e baktığımda ilgisinin benimüzerimde olduğunu fark ettim. Yüzündeki ifadeden ne düşündüğünü anlayamıyordumama sanki hoşuma gitmeyeceğini hissediyordum.
Bize ait kahveler ve havuçlu kek hazırlandıktan sonra tepsiyi elime aldım veEren'in yanına doğru ilerledim. Yaklaştıkça gözlerindeki serinkanlı bir ifadeyleselamlaştım. Kaşlarını kaldırmış, arkamdaki bir noktaya pek hoşnut görünmeyenbir şekilde baktığını anlayınca başımı omzumun üzerinden geriye çevirdim.Birkaç öğrenci ve az önce siparişimi hazırlayan çocuk dışında kimse yoktu.Neden rahatsız olmuş olabilirdi ki?
"İşte..." diyerek tepsiyi masaya bıraktım. Eren'in karşısındaki yerimi alırken bakışlarıbana çevrildi ama anında gözlerindeki ifade kayboldu. Tepkilerini saklamakkonusunda sanırım bir profesyonel ile birlikte oturuyordum. Kahvesini onauzatırken "Abuzukzubuzuksuz bir sütlü filtre kahve," dedim. Eren bakışlarınıtepside dolaştırınca da "Ve havuçlu kek. Sever misin?" diye ekledim. Başınıhayır anlamında sallarken "Havuca alerjim var," dedi. Pot kırmış gibihissederken "Özür dilerim. Bilmiyordum," dedim af dilercesine. "İstersen başkabir tatlı alabiliriz."
"Kahve yeterli. Teşekkür ederim."
"Emin misin? Tatlıları meşhurdur."
Kısa bir an gözleri, anlam veremediğim bir hisle parıldadı. Ona bakmıyorolsaydım büyük ihtimal bunu kaçırırdım. Güzel bir şey düşünmediği o kadarbelliydi ki...
"Sana afiyet olsun."
Kahvesinden bir yudum aldı. Benim önümde duran kahveme bakarken de hafifçekaşları çatıldı. Daha sonra karton bardağı dudaklarından çekip görebileceğişekilde gözünün önünde tuttu. "Beğenmedin mi?" diye sorduğumdaysa başını hayıranlamında salladı.
"Sanırım senin kahveni içiyorum."
Bardağı 'EFSA' yazısını görebileceğim bir şekilde döndürdü. "Sana gerçekten birkahve borcum var," deyip gülümsediğinde az önceki tavrım aklıma geldi. Yeniyeni sakinleyen yanakların tekrar ısınmaya başlarken "Bende seninkiniiçiyorum," dedim ve 'EREN' yazılı bardaktan büyük bir yudum aldım. Kahveninsıcaklığı, hali hazırdaki yangınıma yardımcı olmayarak boğazımdan geçti. İzlediğiyolu elimle gösterebilecek kadar net hissediyordum.Allahım keşke soğuk birşeyler sipariş etseydim.
"Ödeştik."
Utangaç bir gülümsemeyle kahveyi masaya koydum. Beni öyle dikkatle süzüyordu kibakışlarından kaçmak için bir şeylere odaklanmam gerekiyordu. Havuçlu keksığınabileceğim tek liman olduğu için tepsiyi önüme çektim. "Benimle nekonuşmak istiyordun?" Keki kesmeye çalışırken duraksadım. Az daha buraya neamaçla geldiğimizi unutacaktım ama Eren'in de benimle konuşmak istediği birkonu olduğunu hatırlıyordum. Benimkinin hassaslığını ve konuya neredengireceğimi bilmediğimi düşünürsek, ilk sözü ona vermem zaman kazanmamıkolaylaştırırdı.
"Benimki biraz uzun. İstersen sen başla."
"Benimki de kısa sayılmaz," derken ağzıma bir lokma havuçlu kek tıkıştırdım."Ama benim ağzım dolu." Elimi dudaklarıma siper yaparak söylediğim cümledensonra "Dinliyorum," diye ekleyip çiğnemeye başladım. Eren gülmekle gülmemekarasında bana baktı. Kahvesinden büyük bir yudum daha aldı. O kadar sıcak şeyi,nasıl bu kadar rahat içebiliyordu.
"Konu Nagehan Hanım."
Tabi ya... Bu konuyla ilgili olduğunu anlamam gerekirdi. Sonuçta bizim bilekulağımıza geldiyse, onların hepsinin haberinin olması çok normaldi. "Söyledikleri-"derken cümlesini ağzına tıkmak ister gibi "İnan bana o konuda bizde çokşaşkınız," dedim. Bir yandan da daha ufak bir lokmayı ağzıma götürdüm. Erenöyle dikkatli bakmaya başladı ki ilgisine hazırlıksız yakalandım. Sanki hiçbir tereddüt algılamıyor,anlattıklarımı dinleyip layıkıyla değerlendirdiğine dairşüphem olmasınıistemiyordu.Daha önce kimsenin ağzımdançıkanları bu derece istekle beklemediğini düşünürsek, şu anda özel hissediyornormaldi ama belki de özel olan o kızdı. Sahi, o kız Eren için bu kadar mıönemliydi?
"Şaşkınsınız?"
Başımı onaylarcasına sallarken "Bir o kadar da kızgın," diye ekledim."Yıllardırbabamı kandırdığı yetmiyormuş gibi, Hayal'e yaptıkları-" dediğim an Eren'inbakışları, daha fazla konuşmamam gerektiğini vurgularcasınasert bir ifadeyebüründü.
"Hayal'e yaptıkları derken?"
Yine, yeni, yeniden bir pot kırdığımı hissediyordum. Erenkahve bardağını birazileriye iterek dirseklerini masaya dayadı. Parmaklarını birbirine kenetledi.Ardından attığı bakışlar ise, içimde kaçma isteği uyandırıyordu. Yanlış bir şeymi söylemiştim?
"O kadın Hayal'e bir şey mi yaptı?"
Gergindi. Gerginliği eşsizdi. Yavaş yavaş vedikkatle beni süzen, kekimi yerken büyük bir haz alırmışçasına beni seyredenparlak yeşil gözleri adeta lokmaları boğazıma diziyordu.Bel kemiğimden aşağıyadoğru istemdışı bir ürperti indi. Sanki bütün cümleler nefesimle birlikteboğazıma düğümlendi. "Konuşacak mısın?"
"Bana böyle bakmayı sürdürürsen biraz zor," dediğimde hafifçe kaşlarını çattı."Nasıl bakıyormuşum?" Onu taklit etmeye çalışarak "Böyle," dedim. Eren'inifadesinde bir gülümseme görür gibi oldum ama tam olarak emin olamadım. "Saçmalamaben öyle bakmam."
"Bakıyorsun işte. Sanki Hayal'i yıllar önce ortada bırakan Nagehan değil de benmişim gibi-"
Kaşları öyle sert çatıldı ki, cümlemi tamamlayamadım. Kızgın gözleribenimkilerle buluştu. Yüz ifadesinden kafa karışıklığı belli oluyordu. "Nededin sen?" Sanırım bu cümlenin ardından bir tokat gelmesi an meselesiydi.
"Hayal'in annesi Nagehan mı?"
Pot kırdığıma emin olarak "Bilmiyor muydun?" diye sordum. Başını hayıranlamında sertçe salladı. O zaman bildiği şey neydi? Ya da beni burayagetirerek konuşmak istediği konu?
"Bana bildiklerini en baştan anlatsan iyi olacak."

Continue Reading

You'll Also Like

925K 64.6K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.6M 51.3K 17
Bir evin bir kızı değilim ama bir evin üç kızının en küçükleriyim. Bu sebeple küçük numara olmanın avantajını sonuna kadar kullanmaktan geri durmadım...
9.1K 4.5K 10
Vuslat'a beş kala... Papatyaya aşık olan bir adamın, papatyası soldu. ☣ final | 06 haziran 2021 başlangıç | 27 aralık 2020 dram, kısa hikâye | tamam...
33.5K 1.8K 34
"Bu çocuğu tanıdığımı hissediyordum. Çok yakından tanıdığımı... Sanki benim bu çocukla bir hikayem olacaktı ve bu hikaye Ya yaşanmıştı yada yaşanmak...