Sen Gitmeden Önce.

By jensenology

8M 170K 11.3K

☆ ★ WATR 2013 En İyi Teen Fiction Hikayesi ★ ☆ Genç bir kızın yıllar sonra İstanbul'a dönüp geçmişiyle tekrar... More

-1- Bahşiş.
-2- ''Sana arkadaşlık etmek istiyormuş.''
-3- Anılar.
-4- Sahilde parti.
-5- ''Seninle aynı yatakta asla yatmam.''
-6- Kıyafetler.
-7- Fahişe ?
-8- Anılardan kaçamazsın.
-9- Çalışma.
-10- Kaza ?
-11- Yolculuk.
-12- Konfetiler..
-13- Tüm dileklerimde o vardı.
-14- Doğruluk-cesaretlik ve biraz da sarhoşluk..
-15- Düne dair anıları hatırlamak.
-16- Olmak istediğim yer.
-17- "Tutmam gereken bir sözüm var."
-18- Artık gerçeklerin vaktiydi.
-19- Yapılacaklar Listesi.
-20- ''Eğlence anlayışınız bu mu cidden ?''
-21- 4 peluş hayvan.
-22- ''Bu bir evlenme teklifi değildi.''
-23- Üniversite mevzuları.
-24- "Evinin önünde."
-25- Minik sır.
-26- "Acaba bu sebep Buğra olabilir mi ?"
-27- Bir bar sürprizi daha.
-28- Kız tavlama teknikleri.
-29- "Sana bu kadar yakından bakmak.."
-30- Siyah ve dantelli.
-32- "Kampa mı gitsek ya ?"
-33- Davetsiz misafir.
-34- Küçük sürpriz.
-35- Kamp Kahkahaları.
Notumsu bir şey.
-36- İltifatlar.
-37- Uzun bir yürüyüş fikri.
Minik dünyamız.
-38- "Sleeping with sirens,"
-39- "Pasif kalan her zaman bendim, Buğra."
-40- Gerçeklerin acı versiyonu.
-41- İyileşme süreci.
-42- Yine bir kural listesi.
-43- İşkence zamanı.
-44- Hazan vakası.
-45- "Buraya kadardı."
-46- Karmaşık olaylar döngüsü.
-47- Mail saçmalığı.
-48- Karşılık vermeme durumu.
-49- ''Ve son bir şey,''
-50- Loser.
-51- Minik bir döngü.
Özel bölüm. ☆ Yıllardan kesitler. ☆
-52- Esmer çocuk.
-53- Koala mevzusu.
Final.
Veda Şeysi.
İkinci Kitap!

-31- "Lades yapalım mı ?"

133K 2.7K 111
By jensenology

UZUN ZAMAN SONRA MERHABAAAA TEY TEY TEY :ddd

SGÖ yazmayı özlemişim yea.

Son sınav haftamız da 2 hafta sonra başlayacağına göre.... 'O zamana kadar sık sık yeni bölümlere hazır olun millet !' deyip sizi yeni bölümle baş başa bırakıyorum gnçlr.

"Hadi ama ablacım, şimdi gitmem gerek."

"Ama daha yeni gelmiştin !" dedi sitem dolu sesiyle.

"Seni sık sık arayacağım, söz."

Minik ellerini, gözünden düşen damlaları silmede kullandı. "Aramazsan küserim ama ?"

"Söz verdim," deyip yanağına kocaman, sulu bir öpücük kondurdum.

"Vakumlama ya şöyle !" derken bir yandan da öptüğüm yeri elinin tersiyle silmekle meşguldü. Biraz önce gözyaşlarını silerken, şimdi ise benim öptüğüm yeri siliyordu.

Beste'nin yüzünde o her zamanki gülümsemeyi görünce içim rahat bir şekilde, tam yanında duran annesine de uzaktan "Kendine iyi bak." deyip Buğra'ya döndüm. Sonra da diğerlerine çevirdim bakışlarımı. Hepsi otobüsün önünde dizilmiş, vedalaşmamı bekliyorlardı. Zaten vedalaşacak pek kişi olmadığı için pek de uzun sürmemişti. Babam işi nedeniyle gelememişti ama en yakın zamanda İstanbul'a uğrayacağını belirtmişti. "Beni önemsemiyorsun," triplerine girip, daha yeni yeni düzelmeye başlayan baba-kız ilişkimizi bozmak istemediğim için uysal kız havalarında "Sorun değil." diyerek geçiştirmiştim olayı.

"Hadi gidelim." deyip otobüse ilk adımımı atarken aklımdaki düşünceleri de geride bırakmıştım. Yeni bir hayata başlıyor gibiydim.

Ebeveyn baskısı : Yok.

Berbat bir lise ortamı : Yok.

Depresyon havası : Kesinlikle yok.

Yeni ev, yeni şehir, yeni okul ve eski arkadaşlar. Bu tablodan mutluydum. Güzel olacağına emindim, fazlasıyla hem de.

Yattığım yatakta biraz daha yayıldım ve en rahat olduğum pozisyonu bulmaya çalıştım. İstanbul'a ilk ayak basışımızın üstünden en fazla 1 saat geçmişti ama ben direkt olarak otele, Buğra'nın odasına, gelip kendimi yatağa atma eyleminde bulunmuştum. Bu kadar uzun süren otobüs yolculuklarının bana pek iyi geldiği söylenemezdi. Aslında, arkamız Kaan, Arya ; önümüz ise Berk, Selin, Onur ve Ezgi ile dolu olunca normal bir yolculuk geçirdiğimiz de söylenemezdi. Her anımız kahkahalarla doluydu, kalan küçük zaman diliminde ise kulaklığımı takıp kısa bir uyku çekmiştim.

Sandalyede sinirli bir şekilde, çatık kaşlarıyla oturan Buğra'ya aldırmamaya çalışarak telefonumu komidinin üstünden aldım ve öylesine karıştırdım. Bakışlarım telefonun üstündeydi ama telefon ekranını görmüyordum resmen. Telefonla uğraşmamın tek sebebi Buğra'nın dikkatini biraz da olsa kendime çekmekti ama o benim olduğum tarafa bakmıyordu bile. Eliyle yüzünü sıvazladıktan sonra oturduğu sandalyeden kalkıp yatağın yanına geldi.

Biraz önce dediğim şeylere daha yeni yeni tepki göstermeye başlıyordu. "Bunu düşünmen bile fazlasıyla saçma !" diyerek sesini yükseltti. "Buna ölsem de izin vermem."

"Başım ağrıyor," dedikten hemen sonra telefonu tekrardan eski yerine bıraktım. Dikkatini çekmeme gerek kalmamıştı, zaten kendisi gelmişti yanıma. "Biraz sessiz konuş. Başımdaki tüm hücreler bana savaş açmış gibi hissediyorum."

"Sen de benim sinirlerimi tavana çıkartıyorsun, ben senin kadar mızmızlanıyor muyum ?"

Dediğini umursamayıp "Ağrı konusunda çok ciddiydim." dedim. Konuşmak bile başımdaki ağrıyı daha da şiddetlendiriyordu.

Sakinleşmek için derin bir nefes verip, hızlıca içine çekti yine o nefesi. Nefes al, nefes ver. Nefes al, nefes ver. Bu taktiği onlarca kez tekrarladıktan sonra yatağa gelip yanıma uzandı. Şimdi biraz da olsa sakinleşmiş gibiydi. "Ben de sinirim konusunda ciddiydim. İzin vermiyorum, nokta. Tartışma bitmiştir. en ufak bir kelime daha istemiyorum bu konuda."

Bu kadar inatçı olması beni delirtiyordu. Ama onu nasıl ikna edeceğimi bildiğim için pek de umursamıyordum dediklerini. Şu anda tek düşündüğüm şey başımdaki o lanet ağrıydı.

''İyi misin ?'' deyip o marifetli parmaklarını alnımın kenarlarına getirdi. Parmakları anlımın kenarlarında daire şeklinde dokunuşlar sergilerken, ben biraz da olsa rahatlamanın verdiği huzurla birlikte gözlerimi kapattım.

"Klasik migren işte," diye huysuzlandım. "Uzun süredir hiç ortalıklarda bile görünmüyordu. Hava değişikliğinden oldu sanırım."

Cevap vermedi ve başıma fazlasıyla iyi gelen narin dokunuşlarına devam etti. Baş ağrım geçti sayılırdı, artık eskisi kadar şiddetli değildi.

Bir süre daha aynı dokunuşlara devam ettikten sonra başını omzumun üstünden uzatıp yüzümün önüne getirdi. ''Peki şimdi nasıl ?'' Bakışlarım, çarpık gülümsemesinden dolayı sadece sağ yanağında çıkan gamzeye takılı kalmışken ''Daha iyi,'' dedim ağır ağır. Bakışlarımı o gamzeden çekmek bile çok zor görünüyordu. Tek gamzesi ortaya çıkınca daha güzel görünüyordu. Daha sempatik... Daha mükemmel... Daha çapkın... Ve daha az öküz.

Dikkatimi dağıtabilmek için başımı hafifçe iki yana salladım, etkili olmuştu. Tam önümde duran burnunun ucuna bir öpücük kondurdum ve ''Göğsüne uzanmak istiyorum,'' dedim küçük çocuklar gibi.

Dediğime uyup başını geri çekti ve başını yatağın başlığına dayayıp yarı uzanır-yarı oturur bir pozisyon aldı. Ellerimle yüzümün önüne gelen saçları arkaya doğru ittirdikten sonra başımı göğsünün üstüne koydum ve kalp atışları eşliğinde derin bir nefes alıp konuşmaya başladım.

Onunla konuşurken ona bakmak yerine boş bir duvara bakıyordum. Kendi kendime konuşuyor gibiydim. "Sen sormadan söylemek istiyorum, o yüzden direkt olarak konuya giriş yapacağım. Onur'un tip tip baktığı kişi İhsandı."

Zaten Onurla kalma fikrim yüzünden bana atarlı olduğu için bunları anlatmamın ona pek bir etkisi olacağını sanmıyordum, sadece sinirine biraz daha tuz biber ekmiş gibi olacaktım, o kadar. Bir anda tüm her şeyi söyleyip aynı gün içinde üstümden atmak istiyordum tüm yükleri. Şu İhsan olayını anlatacaktım. Önünde sonunda öğrenecekti zaten. Ama ona anlatan kişinin başkaları olmasını değil, kendim olmayı tercih ederdim.

"Hah, ben de tam o konuya gelecektim. O kimdi ?"

"Sözümü kesmeden beni dinleyeceğine söz ver." dedim, görmeyeceğini bile bile kaşlarımı hafifçe çatarak. Sözümü kesmeyi alışkanlık haline getirmişti herkes, bu huylarından nefret ediyordum. Hele ki Buğra'nın.

"Tamam."

"Tamam demeni değil, söz vermeni istiyorum."

"Söz ! Oldu mu ? Anlat şimdi."

Bakışlarım hala önümüzdeki beyaz duvarda gezinirken konuşmaya devam ettim. "İhsan liseden bir arkadaş işte. Onur'la eskiden çok yakın arkadaştılar ama şimdi adeta düşman kesildiler. Her neyse, konumuz bu değil. Bugün merdivenlerin üstüne oturmuş seni beklerken o geldi yanıma, konuşmaya başladık. Sonra birden ne olduysa, bana yavaş yavaş yaklaştırdı yüzünü." Yutkundum ve anlatmaya devam ettim. Buğra'nın bu tepkisine şaşırmıştım, hiç sözümü bile bölmemişti, hala bir kolu belime sarılıydı ve diğer eliyle de saçımı okşuyordu. Belki de her şeyi açıkça ve bu kadar rahat söylememin sebebi dokunuşlarının bana fazla derecede rahatlık vermesiydi. Eli saçlarımın üstünde her dolaştığında daha da gevşiyordum. "Ama öpmedi. Beni öpmeyi düşündüğünü ama öpmek gibi bir girişimde bulunmayacağını söyledi. Beni seviyormuş sanırım."

Buğra'ya bu kadar sessizlik fazlaydı. Normalde, söz vermiş olmasına rağmen, konuşmamın ortasına atlayıp sinirini belli ederdi. Hadi ama, burada Buğra'dan bahsediyoruz ! Beni sinir etmek için her şeyi yapabilecek kapasitedeki adam ?

Kafamı, yasladığım o sert göğsünden kaldırdım ve kendimi biraz geri çekerek yüzüne çevirdim bakışlarımı. Ama daha 1 saniye geçmeden elini başıma bastırıp eski pozisyonumuza döndürdü bizi yeniden. O 1 saniyelik kısa zaman diliminde gördüğüm tek şey çenesinin kasıldığıydı. Kendini fazlasıyla sıktığı belliydi.

Başımın tepesine bastırdı dudaklarını. Öpmüştü sanırım, hafif bir şey olduğu için tam olarak anlamamıştım bile. Dudaklarını geri çektiğinde ise "Teşekkür ederim," dedi mırıldanarak.

"Neden ?" diye sordum şaşırarak, dudaklarım şaşkınlıktan o şekline bürünmüştü adeta.

"Daha ben sormadan bana anlattığın için."

Yüzümü buruşturdum. "İhsan'a falan sinirlenmedin yani ?"

"Onur anlattığı zaman sinirlenmiştim zaten."

Bu salak o yüzden ilk geldiği zaman o kadar atarlıydı, o yüzdendi bu ani tavırları.

"Çocuğa dokunmadın, değil mi ?" diye sordum kuşkuyla. Pek abartılacak bir konu olmasa da Buğra'nın yapmayacağı bir şey değildi sonuçta.

"Sence onu dövsem o kadar erken döner miydim yanına ? Uzun zamandır olay çıkarmadığım için beni sinir eden ilk kişiyi saatlerce dövme hevesi var içimde, başka türlü rahatlayamam. Ben de ilk senin yanına gelmeyi tercih ettim." Kolları bana sarılı olduğu için hafif omuz silkişini bile hissetmiştim.

Yanağımı geri çekip alnımı yasladım göğsüne, gözlerimi de kapattım. "Peki. Ama sataşma kimseye, tamam mı ? Hele ki böyle boktan konular yüzünden."

Kollarını, sardığı bedenimden çekerken bir kahkaha attı. "İşte bu konuda... asla söz veremem."

Kahkahalarına benim kahkaham da eşlik etti. Kahkaham bittiğinde ise kafamı kaldırdım göğsünden. "Her neyse, hadi kalk."

"Hani başın ağrıyordu ya senin ? Uzan şuraya. Hem nereye gideceğiz ki ?"

Uzun zamandır yapmadığım bir şey yaptım... Göz devirmek.

"Onur'un yanına gideceğiz,"

"Neden ?"

"Çünkü öyle istiyorum."

"Ama ben istemiyorum."

Buğra'nın aklını sorularla karıştırma politikası : "Neyi istemiyorsun ?"

Kaşlarını hafifçe çattı. "Öyle istemeni istemiyorum."

"Neyi istememi ?"

Elini saçlarından geçirdi. Parmaklarının arasından sıyrılan teller yine eski haline dönerken kafasını toplamaya çalıştığı belli oluyordu. "Onur'un... Ah, lanet olsun. Bana şöyle kelime oyunları yapmandan nefret ediyorum."

Zaferin tatmin edici duygusuyla birlikte gülümsedim, aklını karıştırmayı seviyordum. Konunun tam ortasında "Neyi istemiyorsun ?" gibi bir soru sorup aklını dağıtmak çok kolay oluyordu. O anki konuşmanın gidişatına o kadar takılıyordu ki, başka bir soru sorunca aklı tamamen dağılıyordu. Ve ben de bu özelliğini kullanmaktan çekinmiyordum.

Ayaklarımı yataktan sarkıttım ve ellerimi yatağın üstüne koyup başımı ona çevirdim.

"Ve haberin olsun diye söylüyorum, şu ev olayı için sakın Onur'a sataşma. Fikir benden çıkmıştı."

Arkadaki yatak başlığına dayadığı kafasını daha yeni yeni kaldırıyordu ki, kurduğum cümleyle beraber kafasını tekrardan geriye attı. "Ciddiyim, bir gün kesinlikle senin yüzünden çıldıracağım."

"Biliyorum," dedim bilmiş sırıtışımla.

"Hadi hadi kalk," diyerek ikinci kez tekrarladım dediklerimi. Oflaya puflaya da olsa sonunda kalkmayı başarabilmişti.

"Eğer ev için konuşmaya gideceksen gitmiyoruz."

"Lades yapalım mı ?" diye sordum bir anda.

Şaşırmıştı. "Neden ?" Tek kaşını havaya kaldırdı.

"Hani şu 'aklımda' olayı. Biliyorsundur zaten. Her neyse, kazananın dediği olur. Anlaştık mı ?"

"Ne bu çocuk çocuk işler ya ? Hala küçük bir kız gibisin."

"Zaten beni öyle olduğum için sevmiyor musun ?"

"O ayrı konu..." dedi ve duraksadı. Sonradan sanki aklına mükemmel bir fikir gelmiş gibi sırıttı. "Tamam, anlaştık. Kaybetmeye hazır ol bebeğim."

Tamam, her konuda benden daha üstün olabilirdi ama hiç değilse bunda kazanacağıma emindim. Her şeyde de iyi olamazdı, değil mi ? Aslında söz konusu Buğra olunca hiçbir olasılık işlemiyordu ama olsun, onu yenme olasılığım az da olsa vardı sonuçta.

"Eğer ben kazanırsam, ki kesin kazanacağım, şu ev işine karşı çıkmayacaksın. Eğer sen kazanırsan, ki ancak avucunu yalarsın, senin dediğin şeyi istisnasız kabul edeceğim. Tamam mı ?"

Yanağımı iki parmağı arasına sıkıştırıp makas aldıktan, ve ben de gözlerimi devirdikten sonra yataktan yere doğru atik bir hareket yapıp yataktan indi. Ve yüzünde alaycı karakterini fazlasıyla yansıtan bir sırıtış vardı. "Tamam." dedi sırıtmasını bozmadan, elimi elinin arasına aldığında ise elinin her santimini hissetmiştim. Parmaklarımızı birbirine kenetleyip, ayağa kalkmama yardım etti ve sonra da ellerimizi ayırmadan kapıya doğru hızlı adımlarla ilerledi.

"Nereye gidiyoruz ?" diye sormayı asonsörden indikten sonra akıl edebilmiştim ancak.

"Nereye gideceğimizi söylesem inanmazsın," dedi, sanki Mars'a gidecekmiş gibi. Benimle dalga geçtiği bu cümlenin hemen ardından "Kaan'ların yanına gidiyoruz. Başka nereye gidebiliriz sence ?" demesinden belliydi.

''Nedense hiç şaşırmadım,'' dedim bugün 3. defa gözlerimi devirerek.

Adımlarını durdurdu ve bana doğru döndü. Yüzümü elleri arasına alıp ''Nereye gitmek istiyorsan söyle oraya gidelim hayatım, fark etmez bana.'' dedi, küçük çocuğuyla konuşan babalar gibiydi. Babamın bana küçükken ''Parka mı gidelim bebeğim ?'' demesi gibiydi, konuşma şekli bile değişmişti yani.

''Ay hayır hayır, yürü.'' derken yüzümü elleri arasından kurtarıp önünden yürümeye başlamıştım bile. Arkamdan kahkahalar atarak gelmesi bile sırıtmama yetiyordu, adımlarını hızlandırıp yanıma geldi ve kolunu omzuma atıp beni kendine doğru çekti. Bu hareketi birçok kişi yapmıştı, ama hiçbirinde bu kadar güçlü duygular hissettiğimi hatırlamıyordum.

'Aynı yer, aynı pozisyon, fakat farklı kişiler' olayı.

Başımı ona yasladım ve adımlarına eşlik ettim. Başımı o rahat omzundan çekmemin sebebi ileride duyduğum kahkahalardı. Cidden bunların burada oturmaktan başka işi yok muydu ? Otobüsten ineli daha ne kadar olmuştu ama onlar yine buradaydı.

Kahkahalar yine aynı kişilerdendi, sadece birisi fazlaydı. Sırasıyla Kaan, Doruk, Berk, Selin, Arya, Ada ve... Adını bilmediğim, daha önce hiç görmediğim bir kız. Bakışlarımı Buğra'ya çevirdim. Bu kız da onun eskilerinden biri değildi, değil mi ? Eğer öyleyse kriz geçirme olasılığım fazlasıyla yüksekti, zaten Ezgi yetiyordu bir başkasına daha gerek yoktu.

Bakışlarımdan neyi soracağımı anlamış olacak ki "Benim arkadaşım değil, tanımıyorum." dedi umursamazca. Rahatlamanın verdiği etkiyle birlikte gülümseyerek derin bir nefes verdim. Eğer onun eski sevgililerinden biri olsaydı, yapacağım şeyin genel hareketlerimden biri olacağına emindim. Kız her ne kadar mükemmel olursa olsun kötü yönünü bulmaya çalış. Kötü bir özelliğini bulmama gerek yoktu aslında, zaten hepsi benim gözümde dünyanın en cins varlıklarından biriydi. Ne bileyim, iyi bir hareketleri bile bana hep itici olarak gelirdi falan işte. O kızların Buğra'ya dokunmuş olmaları bile onlardan nefret etmem için fazlasıyla etkili bir nedendi, sadece bu sebepten dolayı onlardan tiksinebiliyordum. Durum bu halde böyle olduğu için, onların beraber olduklarını düşünmek bile istemiyordum. Eğer düşünürsem nefretim katlanıp katlanıp daha zirvelerde bir yere çıkacaktı çünkü. Ve kıskançlık ile öfkesini dizginleyemeyen biri olarak bu durumun nasıl bir şekilde dışarı yansıyacağına emin değildim, o yüzden bu yöndeki düşüncelerime engel olmaya çalışıyordum.

Yanlarına ulaştığımızda bizimkilere sadece gülümseyip bakışlarımı direkt olarak kıza yönlendirdim. "Ben Hazal," dedim gülümseyerek.

Açık ve koyu kahverengi karışımı bir renkte olan saçları, kahverengi gözleri ve dolgun dudakları ile çok güzel görünüyordu. Bana benziyor gibiydi. Yani saç ve göz renklerimiz aynıydı. Tonları farklıydı ama renkleri aynıydı sonuçta.

"Ah, ben de Gökçe. Selin'in arkadaşı." derken el sıkışmak amacıyla elini bana doğru uzatmıştı. Uzattığı elini büyük bir memnuniyetle hafifçe tuttum. "Tanıştığıma memnun oldum,"

Kızla tanışma faslını bitirdiğim zaman diğerlerine dönüp "Eee bugün için planınız ne ?" diye sordum. "Boş boş oturmayacağız değil mi ?"

"Organize eğlenceler müdürünüz sizi boş boş oturtur mu sanıyorsun bebeğim !" deyip bir anda ayağa fırladı Berk. Hızlı adımlarla yanıma gelip "Tabii ki de hayır," dediğinde kıkırdamalarımı serbest bıraktım. Bu tavırlarını ve kendine taktığı lakaplara bayılıyordum. 'Komedi bankası', 'Organize eğlenceler müdürü' ve daha nicesi...

"Tamam, plan nedir kaptan ?" diyerek gülmeye devam ettiğimde Buğra gözlerini devirerek Kaan'ın yanına oturmuştu. Eh, Berk'in planlarını pek de sevdiği söylenemezdi sonuçta.

Yüzündeki şapşal ifadeyi bozmadan elini saçlarına götürdü Berk. Düşünürken bir yandan da kafasını kaşıyordu. "Immm... Bilmiyorum.." dedi hafifçe dudaklarını büzerek.

"Salaksın," diye homurdanarak bakışlarımı ondan ayırdım. Tam da 'Belki güzel planları vardır,' diye düşünürken daha aklında hiçbir plan olmaması moralimi bozmuştu. Bugün de boş boş oturacaktık yani.

Somurtan ifademle Buğra'nın yanına oturduğumda ifademi değiştirmeme yol açan olay Buğra'nın eline aldığı sigaraydı.

"Sen bırakmıyor muydun sigarayı ?" dedim elindeki sigarayı göstererek. Açıkça söylemeliyim ki : Şaşırmıştım. Fazlasıyla hemde.

"Fark ettim ki sigarayı bırakma işi bana göre değil, ben de siktir edip bıraktım. Ama sigarayı değil, sigarayı bırakma işini." Gülümseyerek omuz silkti. Daha sonra ise sigara olmayan elini cebine atıp çakmağını çıkardı cebinden. Sigarayı dudaklarına koymuştu ve tam çakmağı yakacaktı ki "Ben yakmak istiyorum," dedim aniden. Başını bile oynatmadan yandan bir bakış atıp bana baktı. Sonra da sigarayı dudaklarının arasından çıkarıp eline aldı ve çakmağı bana doğru uzattı.

Bu fikri neden ortaya attığımı bilmiyordum, sadece bir anda aklıma gelmişti ve söylemiştim işte. Bakışlarımı gözlerinden ayırmadan elindeki çakmağı aldım yavaşça. Ben çakmağı elinden aldığım zaman aniden içi parlayan gözlerini ve kıvrılan dudaklarının anlamını fark edememiştim ilk başta. Farkındalık hissi bedenime, Buğra'nın alaycı sırıtışıyla birlikte "Sana kaybedeceksin demiştim bebeğim." demesinden sonra ulaşmıştı.

Gözlerimi kapatıp aptallığıma bir kez daha lanet okudum. Bu aptal lades fikri benden çıkmıştı ama kaybeden yine ben olmuştum. Cidden adalet miydi bu ? Elindeki çakmağı alma fikri de benden çıkmıştı zaten, tüm hareketlerim aptallığım yüzünden oluyordu.

"Eğer ben kazanırsam, ki kesin kazanacağım, şu ev işine karşı çıkmayacaksın. Eğer sen kazanırsan, ki ancak avucunu yalarsın, senin dediğin şeyi istisnasız kabul edeceğim. Tamam mı ?" Kurduğum cümleler birer birer tokat gibi yüzüme çarptı. Kendimden o kadar emindim ki bir de...

"Bu sefer itiraz yok. Ne istiyorsun ?" dedim gözlerimi kocaman açarak ona bakarken. Her şeyi isteyebilirdi ; ne seçeceği onun insafına kalmıştı, bu yüzden yavru köpek bakışlarımı devreye sokmanın zamanı gelmişti.

"Onur'la aynı evde tek başına kalmana izin vermeyeceğime göre... Ve senin şu ev olayını da çok istediğine göre... Ben de sizinle kalacağım."

Continue Reading

You'll Also Like

96.2K 2.2K 43
bir gün ansızın babam yanında onlarca siyah takım elbiseli adamlarla gelmişti ben okulu bitirmeyi planlarken o benimle evlilik planları kuruyordu ond...
42.1K 158 6
"Aradığım tüm erkeklere bedel bir adamsın" - "Ve sende bunun bedelini ödemek zorundasın" |🔞|
1.6M 56.6K 79
Arya: Neden? Arya: Neden yaptın bunu? Arya: Neden beni aldattın?!
199K 10.8K 23
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...