ZAMANIN ÇİZGİLERİ

By biradetmerdumgiriz

249K 19.2K 6.3K

Oldukça sıradan bir hayatınız varken dünyanın en önemli görevi size verilseydi ne yapardınız? Hem de bu görev... More

Başlangıç
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65

42

2.5K 222 107
By biradetmerdumgiriz

En tatlı ölüm bile, geriye hüzün kırıntılarını bırakırken; toprak, üzerinde çiçek açmak için hevesle beklerdi yeni yoldaşını. Yüzyıllardır evlatlar ölmüş, ve yine yüzyıllardır anneler ölen evladının yüreğine bıraktığı kor ateşle yanarak yaşamasını öğrenmişlerdir. Ama kimse, benim gibi ölen evladı karşısında ne tepki vereceğini bilemeden öylece durmamıştır.

Evladımın nefret fırtınasında kaybolup yittiğine mi üzülmeliydim, yoksa böyle bir evladı nasıl doğurabildiğime mi? Oysa bembeyaz elbisesiyle nasıl masum görünüyordu! Vücudundan akan kan ise, bembeyaz elbisesini kırmızıya boyarken; tutkunun kadını, ardında bıraktığı ölü bedenlerin üzerinden nasıl dirilecekmiş gibi duruyordu.

"Klotho, ben yapmak zorundaydım. Yine hiçbir şeye engel olamadım. O ne kadar şanslı, ben ise kendimi öldüremeyecek kadar beceriksizim!"

Eternus'un sözleriyle birlikte elinden düşerek yerle buluşan silahın çıkardığı yoğun gürültüyle, dikkatimi yerde yatan Lena'dan ona döndürebilmiştim.

"Beni evlat katili yapmaktan kurtardın Eternus. Zaten yeterince kirli olan ellerini, kalmayan vicdanın da umursamayacaktır."

Eternus sözlerim üzerine yüzünde oluşan acı ifadeyle can çekişiyor gibi yere çöktüğünde, daha fazla onu görmemek için bakışlarımı tekrar yerde yatan Lena'ya döndürdüm. Elbisesi neredeyse kıpkırmızı olmuştu. Akıttığı tüm kanların içinde boğuluyor gibiydi.

Thomas'a gözlerimi çevirdiğimde, o da benim gibi olduğu yerde sabit kalarak yerde yatan umutlarına bakıyordu. Kızı olduğunu öğrendiği an yaşadığı mutluluğu daha birkaç saat öncesine aitti. Şimdi ise ölen umutlarıyla hepsi hacze uğramış gibi elinden alınmıştı. Hayat denilen şey buydu işte. Ödeyemeyeceğin kadar mutluluk yaşarsan, bir gün kalbine gelen hacizle mutluluğun yanında tüm umutlarına da el koyarlardı.

Thomas beklemediğim bir hamle yaparak hafif adımlarla Lena'ya doğru yaklaştı. Ölü bedeninin yanına geldiğinde ise yavaşça diz çökerek, Lena'nın başını kucağına aldı. Nefesimi tutar vaziyette ne yapacağını izliyordum. O ise başta öylece durmuş yüzünü izlerken, ardından başını onun başına yaslamasıyla hıçkırıklara boğularak ağlamaya başlamıştı.

Tüm feryatları duvarları dövercesine inliyordu bu küçük odanın içerisinde. Onu ilk defa bu kadar yıkılmış görüyordum, ilk defa bu kadar çaresiz ve ilk defa bu kadar benliğinden uzak. İçinde biriken ve taşan tüm o acıyı yakarışlarıyla, feryatlarıyla atmaya çalışıyordu.

Annemden her üzüldüğüm zaman bir söz işitirdim. Allah insana taşıyamayacağı yükü vermez, derdi. Oysa karşımda tanıdığım en hayat dolu adam, sanıldığından daha güçsüz çıkmıştı. Sırtına yüklenen yükü kaldıramamış, yıkılmış ve yakarışlarıyla, artık gelen acıyı atmaya çalışıyordu.

Peki ya bu benim için taşıyabileceğim bir yük müydü ki ağlayamıyordum? Yoksa artık benim de mi içim kurumuştu? Artık hiçbir umutla sulanmayan bahçemde, solabilecek bir çiçek dahi kalmamıştı.
Yavaş adımlarla kütüphaneye doğru gittiğimde, Thomas'ın aksine acımı ağlayarak değil, kırıp dökerek atmayı tercih etmiştim. Tüm kitapları birer nefret parçasıymış gibi etrafa fırlatırken, bir şey çıkmamış olan raflarda aradığımı bulamadığım için, kitaplığı tüm gücümle yere iterek kırılmasını seyretmiştim.

"Yalan söylemiş!" diye bağırışım yankılanırken kulaklarımızda, Thomas hıçkırıklarına bir son vererek kan çökmüş gözlerini üzerime dikmişti. Eternus'un ise bana doğru yaklaştığını gördüğümde, kütüphaneden kırılan tahta parçasını ona doğru fırlattım.

Fırlattığım parçadan ustalıkla kurtulan Eternus, ellerini bana doğru siper ederek, "Sakin ol! Makineyi nereye sakladığını anladım sanırım. Yardım etmeye geliyorum." dedi.

Sözleriyle biraz olsun sakinleşirken, ondan özür dileme gereği duymadan kenara çekildim. O ise kütüphanenin dayandığı duvara doğru yaklaştı. Daha sonra duvara üç kere vurduğunda, duvar hareket etmeye başladı ve ardında gizlediği bölmeyi gözler önüne serdi.

Bunca zamandır yaşadığımız evde gizliyormuş kurtuluşumuzu ve biz tüm felaketler olmadan onu bulmayı başaramamıştık. Lena gerçekten umutların ve hayatların katili olmanın dışında, tüm yaptıklarının vicdan azabını başkalarına nasıl yükleyeceğini de çok iyi biliyordu.

"Alın ve soluduğunuz evdeki temiz hava tükenmeden bu cehennemden uzaklaşın. Burasıyla ben ilgilenirim." dedi elinde tuttuğu makineyi bana uzatarak. Ona cevap vermeden makineyi elime aldım ve Thomas'ın yanına gittim. Makineyi, epeydir gidemediğimiz huzur kokan evimize ve o yıllara ayarlarken, Eternus'a dönerek son bir kez baktım.

"Her ne olursa olsun ışığını kaybetme. Yüreğinde hala cılız bir şekilde yanan ışık varsa bile onu yakala." dedim ve cevap vermesine müsaade etmeyerek makineyi çalıştırdım.

Gözlerim kapalıyken, burnuma gelen bu tanıdık kokunun hala aynı olması bana huzur kaynağı olmuştu. Sanki hiçbir şey yaşanmamış gibiydi. Kaybolmuşum ve evimi bulmuşum gibi hissediyordum.

"Thomas, Emma! Sonunda gelebildiniz genç aşıklar. Siz gelene kadar evinizi havalandırmak için her gün geliyordum."

Duyduğum tanıdık ses, huzur kokan evimin umutlarımı sulamasıyla oluşturduğu akıntıyı tekrar sellere dönüştürerek, gözlerimden akmasına neden olmuştu. Ona bakmaktan utandığım için gözlerimi açmadan hıçkırıklara boğulmuştum.

"Emma, neler oluyor? Thomas bir şeyler yapsana. Ne oldu size böyle?"

Thomas'tan hala bir ses gelmezken, kaçınılmaz olandan saklanamayacağımı bildiğim için gözlerimi yavaşça araladım. Karşımda endişeyle bakan bir çift su yeşili gözlerin sahibine giderek sımsıkı sarıldım.

"Özür dilerim! Özür dilerim! Ben gerçekten çok özür dilerim!"

Murat'ın omzuna gözyaşlarımı dökerken, o da ilk önce şaşkınca ne yapacağını bocalamış, ardından ise bana sımsıkı sarılmıştı. "Her şey geçti Emma, sakin ol. Güvendesin, tekrar evindesin."

Beni teselli etmek için konuşurken, bir yandan da Thomas'a sesleniyor, olanları anlamlandırmaya çalışıyordu. "Kazık yutmuş gibi ne dikiliyorsun orada? Kavga mı ettiniz? Biri bana neler olduğunu anlatabilir mi? Delireceğim yoksa!"

Kollarımı ondan gevşeterek çektiğimde yüzüne baktım. Ardından, "Thomas'a kızma. Öfkeyi en az hak eden kişi o." dedim.

"O zaman bana oturup sakince her şeyi anlatabilir misiniz? Sizi en son gördüğümde mutluluğunuz yüzünüzde güller açmasına sebep oluyordu. Şimdi ise karşımda iki enkaz görüyorum."

"Bize biraz zaman tanı Murat. Yaşadıklarımızı anlatmamız için önce sindirmemiz gerekli." dedim.

Thomas, sözlerim üzerine sonunda sessizliğini bozarak net bir şekilde düşüncelerini dile getirdi. "Hayır, şimdi burada her şeyi anlatacağız. Çünkü bir daha dillendirerek aynı acıları hissetmek istemiyorum."

Onu istemsizce onayladığımda, Thomas ile beraber divana oturduk. Murat ise karşımızdaki üçlü koltuğun ortasındaki pufta yerini alırken, pür dikkat kesilmiş anlatacaklarımızı dinlemeyi bekliyordu.

Ona en başından, yükselenlerle olan savaşa kadar ve ardından Lena ile yaşadıklarımızı tümüyle soluksuz anlattığımızda, her cümlemizin sonunda, kelimelerin ağırlığından o da nasibini alarak önümüzde gittikçe yıkılan bir enkaza dönüyordu.

"Siz çocuklar, bunca şeyi nasıl kaldırabildiniz? Ben... Ben ne diyeceğimi bile bilemiyorum. Bu çok korkunç."

Anlattıklarımızdan o kadar yorulmuştuk ki, bir cevap dahi veremeden sessizce duruyorduk. Murat'ın yüzünde oluşan dehşet ifadesinde, kendimizi izliyorduk.

"Bebeğinizi Lena'ya dönüşmeden bulacak mısınız peki? İnanıyorum ben, onun masumluğunu koruyabilirsiniz. İçindeki kini filiz vermeden kurutabilirsiniz."

"Nerede bulabileceğimizi bile bilmiyoruz. Eternus onun çok iyi gizlendiğini söylemişti. Koskoca zamanda onu aramaya kalksak bile ömrümüz yetmez ki." dedim umutsuzca. Fakat Murat bizim aksimize o kadar umut doluydu ki pes etmeye niyeti yok gibiydi.

"O bahsettiği üçüncü kadını bulmayı deneseniz, olmaz mı? Belki o biliyordur yerini. Lena ondan bu kadar net bahsediyorsa tanışmış demektir."

Murat fikirlerini ileri sürerek bize tekrar bir amaç edindirmeye çalışıyordu. Fakat ona ne yazık ki bunun da boş ve sonucu olmayan bir uğraş olduğunu söylemek zorundaydım.

"Aslında iyi fikir." diye atıldığında Thomas, ondan gerçekten böyle bir tepki beklemiyordum. O kadar umudunu yitirmiş gözüküyordu ki hala bir şeyler için savaşabileceğini düşünmemiştim. Beni ilk defa şaşırtmıştı. Belki de o gerçekten bahsedildiği gibi güçlü bir savaşçıydı, hani şu ruhu güçlü olanlardan.

"Lakhesis ve Moira efsanesi hakkında bir şeyler gevelemişti. Neye inandığını bilmiyorum fakat Lena'nın aklının zaten düzgün çalışmadığını biliyoruz. Yine de bahsettiği kadını bulmamız, aradığımız cevapları bulmamıza da yardım edecektir. Lena'nın öfkesinin kazanmasına izin vermeyeceğim. Onun bizden küçük kızımızı çalmasına izin vermeyeceğim."

Onun hevesini kırmak istemesem de, "Bahsettiği kadını da nasıl bulacağımızı bilmiyoruz. Ayrıca bizi peşinden sürüklemek istediği bir yalan da olabilir." dedim.

"Belki diğer parçayı aramanız için gideceğiniz zamanda gizlidir, ne dersin?" diye hevesle atıldı Murat.

"Siz dikkat etmeseniz de, parçaları bulduğunuz zamanlarda hep size bir mesaj verilmiş. Drotoları öğrendiğiniz ilk ziyaretinizden itibaren, sonrasında Moira efsanesi, ya da Klotho isminin bir şifre olmasını ve Eternus dışında insanların da kullanmış olmasını... Görmüyor musunuz? Her şey aslında gözünüzün önündeymiş fakat siz fark edememişsiniz."

Sözleri üzerine burnumdan hırıltı şeklinde çıkan zoraki gülümsememle, "Moira efsanesine inandığını mı söylüyorsun bana?" diye sordum.

"Hiçbir şeyi tam bilmeden yargılama Emma! Bir mit olabilir fakat, belki her şey o kadar fantastik değildir. Neyin nasıl yorumlandığını bilemezsin."

Sözleri üzerine verecek bir cevabım olmadığından, "Hem kutu da nerede bilmiyoruz. Hangi zamana gideceğimizi nereden öğrenebiliriz ki?" diye sordum.

"Makinenin içindeki boş bölmeye gizledim." dedi Thomas. Ardından makineyi eline alarak arka kısmını açtı ve içinden kağıt parçasını çıkardı.
"Yeni adresimiz, 1890, Victoria Dönemi Londra'sı."

"O zaman gençler, bu gece dinlenin. Yarın sabah cevapları aramaya gidersiniz." dedi Murat.

Gece boyunca, uyumaya çalışarak çift kişilik ve eskiden mutluluğun kokusunu barındıran bu yatakta dönüp dururken, Murat ve Thomas ise salonda yatıyorlardı. Gerçekten uyuyabilmiş ya da dinlenebilmişler miydi bilmiyordum fakat onların da huzursuz olduğundan emindim.

Sabahın ilk ışıklarıyla herkes ayaklanırken, Murat'ın zoruyla yediğimiz birkaç lokma kahvaltılıktan sonra yola koyulduk. Yerde uyuyan birkaç evsiz dışında, sokak bomboştu. Ürkütücü sessizliği ise sadece ayak seslerimiz dağıtıyordu.

Eve girdiğimizde gideceğimiz tarihin dolabını açtık. Ben, bana ayrılan yeşil elbiseyi alarak dolapların arkasına gittim. Bu dönemin elbiseleri dışarıdan bakılınca çok güzeldi fakat içinde olmak aynı mutluluğu paylaşmama yetmiyordu. Kendimi kafese tıkılmış bir kuş gibi hissediyordum. O kadar dardı ki nefes bile alamıyordum. Özellikle yeni doğum yapmamdan ötürü göğüslerimi ve göbeğimi dar bir alana sıkıştırmak benim için oldukça güçtü. Neyse ki bu dönemde, elbiselerin boğazı saran rahatsız fırfırları ve gereksiz kabarıklığı yoktu. Ayrıca zaman makinesinden ötürü normal bir insana göre vücudum daha çabuk toparlıyordu. Birkaç güne eski halime geri dönebilirdim.

Koyu yeşil, yakasında ve bileklerinde süs olarak konulmuş beyaz, kısa danteli olan, ama rahatsız etmeyen, ayrıca uzun bir kuyruğu olan elbiseyi üzerime geçirdiğimde, saçlarımı da tokalarla ensemde toplayarak başıma küçük yeşil şapkayı kondurdum.

Dolapların ardından çıktığımda ise, Thomas, üzerinde bir piyanist havası yaratan kuyruklu bir cekete ve minik papyona sahip siyah takım elbiseyi giymişti. Ayrıca beyaz gömleğinin yakası ve kolları onun da fırfırlıydı. Yüzyıllarca bu fırfır sevdasından neden vazgeçemediklerini bir türlü anlayamamıştım.

"İçinden bir mektup çıktı mı?" diye sordum merakla. Thomas, bakışlarını benden alamaz bir şekilde bakarken, ben de bu takımın ona ne kadar yakıştığını düşünüyordum aslında.

"Sadece iki bilet var ve sihirbazlık gösterisine gitmemizi söylemiş. Parçanın nerede olduğuna dair bir ipucu bile yok." diye cevap verdi.

"Öyleyse gidip kendimiz bulacağız." dedim ve makineyi elime aldım. Murat'a veda ettikten sonra onun geldiği gibi sessiz gidişini izledik ve makineyi çalıştırarak zamanda yolculuğumuza pek ara vermeden geri döndük.

Gözlerimizi açtığımızda, afişlerle kaplanmış sakin bir ara sokaktaydık. Afişlere dikkatlice baktığımda ise onun gitmemiz gereken gösterinin afişleri olduğunu anladım.

"Nerede gösterime sunulduğunu öğrenmeliyiz." dedim benimle aynı noktaya odaklanmış Thomas'a.

Beni başıyla onayladığında, sokaktan çıkmak adına adımlarımızı hızlandırdık. Dar sokağın caddeye açılan kısmında, siyah pelerini ardına gizlenmiş bir kadını gördüğümde ona seslendim.

"Hey bayan, bakar mısınız?" Kadın pelerini altına sakladığı yüzünü bize çevirdiğinde, simsiyah gözlerini üzerimize dikerek bize bir süre baktı.

"Bizi duyuyor musunuz acaba?" dedim tekrar şansımı denemek için. Fakat kadın bana hafifçe gülümsedikten sonra eliyle önünde duran cadde yolunu gösterdi ve hızla oradan uzaklaşarak gözden kayboldu.

Kadını yakalayabilmek adına ardından koştuğumda, köşeyi ustalıkla döndüm ki bu elbiseyle bunu yapabilmem mucizeydi, büyük bir kalabalığın önünde biriktiği binayı görüp durdum.

"Sanırım aradığımız yeri bulduk." dedi Thomas ardımdan yetişerek.

Bu yoğun kalabalığın bulunduğu bina, ünlü bir tiyatro sahnesi olmalıydı. Kapısında çeşit çeşit asılmış afişler, hangi akşamlarda hangi gösterilerin olacağını tanıtıyordu.

Bir süre tiyatronun büyük görkemli kapısının önünde sıra bekledikten sonra kalabalıktan sıyrılarak biletlerimizin olduğu koltuklara oturduk. Kapalı perdenin ardında kalan sahnede, yerleştirdikleri dekorların tıkırtılarını bu gürültü arasında bile seçebiliyordum.

"Tesla'nın yaşadığı yıllardayız." dedim. "Gitmeden onu bulup tanışmalıyız. Her zaman hayallerimden biriydi."

"Güzel fikir doğrusu. Kendisiyle ben de tanışmak isterim."

Thomas ile olan kısa sohbetimiz tekrar son bulduğunda, tüm koltuklar dolmuştu ve açılan perdenin ardından sahneye çıkan adam gösteriyi başlatmıştı.

Continue Reading

You'll Also Like

339K 10.5K 48
işten eve dönerken ıssız bir ormanda duyduğu sesin peşine gitti ve bu bulunduğu yer onun hayatının değişim noktasıydı. * * * * * İLK KİTABIM OLDUĞU İ...
İZ By N.Ipek

Fanfiction

85K 7K 29
Marvel İçinde -17- Hayatını tek bir amaç uğruna heba etmesiyle, kalbi sürekli büyüyen bir nefret ve intikam hırsıyla dolup taşan bir kara deliğe dönü...
3.1K 1.3K 20
Aşktan Düşmanlığa giden bir aşk hikayesi. "Bakalım düşman olarak kalabilecek misin?" Güçlü bir kadın , güçlü kalmak ve hayatta kalmak zorundadır. Baş...
2.3K 527 66
Yüz yıllar önce gerçekleşen savaşın sonunda Tilos tepesine hapsedilen kötücül bir varlığın, masum bir canın kanının dökülmesiyle tekrar geri dönmesi...