YERALTI

By ianinprensesi

1.2M 51K 4.5K

Aras Soykan, Kendi karanlığının içinde, kaybolmuş ruhunun son parçasında nefretini, öfkesiyle körükleyerek in... More

Bölüm 1: YERALTI
Bölüm 2: KARANLIK
Bölüm 3: MAHKEME
Bölüm 4: KAFES
Bölüm 5: MOTOSİKLET
Bölüm 6: AĞVA
Bölüm 7: TELEFON
Bölüm 8: ŞİRKET
Bölüm 9: VEDA
Bölüm 10: ATEŞ
Bölüm 11: SALDIRI
Bölüm 12: ANAHTAR
Bölüm 13: PLAN
Bölüm 14: KOKU
Bölüm 15: ZİNCİR
Bölüm 16: BULUŞMA
Bölüm 17: KÛRA
Bölüm 18: AİLE
Bölüm 19: MESAJ
Bölüm 20: PARTİ
Bölüm 21: KAN
Bölüm 22: KAYBOLMUŞ
Bölüm 23: CEVAPLAR
Bölüm 24: TUTSAK
Bölüm 25: DÖVME
Bölüm 26: NEFRET
Geri Döndüm!
Bölüm 28: ÇİZGİ
Bölüm 29: DOSYA
Bölüm 30: SOĞUK DENİZ ~ FİNAL
İkinci Kitap - Duyuru, Tanıtım ve Kapak

Bölüm 27: KORKU

10.1K 603 86
By ianinprensesi


Evet, sonunda düzenlemeler bitti ve yeni bölümlere başlayabildim! Ne kadar rahatladım ne siz sorun ne de ben anlatayım... Muhtemelen siz de bu duruma sevinmişsinizdir, ben içimden iki kat daha çok sevindim diyeyim en azından hayal etmesi kolay olur.

Öhm... Şimdi çene çalacak ve sizi yeni bölümden daha fazla mahrum edecek değilim ama bir önceki duyurumda belirttiğim için, burada son bir açıklama daha yapacağım.

Bir önceki bölümleri düzenledim hatta bu bölümü yayınladığım güne (31.01.18) kadar bölüm başlıklarında, "Düzenlendi" ibaresi vardı ki bu bölümle birlikte o ibareleri kaldıracağım ve kitap ismindeki, "Düzenlendi" kısmını da sileceğim, çünkü kafa karıştırıcı olabilir.

Öte yandan, yeni bölümler şimdilik iki haftada bir Cuma günleri gelecek eğer kendimi daha uygun bir programa ayarlayabilirsem her hafta bir bölüm yayınlamaya çalışırım. Malum üniversite öğrencisiyim hem kendime hem de derslerime vakit ayırmam gerektiği için oturup günlerce yazacak vaktim çok olmuyor, ayrıca aynı anda birkaç hikâye devam ettiriyorum.

Bunu anlayışla karşılayacağınızı umuyorum...

Gitmeden önce son bir sorum daha var... Instagram'da iki defa anketini yaptım, devam kitapları için alt başlık mı olsun yoksa yeni isim mi olsun diye sormuştum. Bu paragrafa yorum atarak fikirlerinizi söylerseniz çok mutlu olurum. Genellikle çok az oy farkıyla yeni isim önde çıkıyordu, sizin fikirleriniz neler, onları da öğrenmek istiyorum! 

Evet, tüm diyeceğim bu kadardı... Sizleri seviyorum ve iyi okumalar diliyorum!

~~  

Bölüme başladığınız tarihi ve saati buraya yorum olarak bırakabilirsiniz!

Bölüm Şarkısı: Nightcore - Love The Way You Lie

***

Bölüm 27: KORKU

Son harflerde kâğıttaki yerini bulduğunda, Aras tek kelime etmeden evden ayrılmıştı. Rüya, Berk'e gidip bir şeyler söylemiş ve o da Aras'ın peşinden çıkmıştı. En sonunda, mutfakta Berk'le yalnız kalmıştım. Gözlerimi masanın üstündeki kâğıttan kaldırdığımda bana bakıyordu. Açık kahverengi gözlerini kısmış ve konuşmakla konuşmamak arasında bükülü kalan dudaklarını sıkı sıkıya birbirine bastırmıştı. Ne söyleyeceğinden emin değildi, ben de öyle.

Kâğıdı katlayarak elime aldım ve mutfaktan çıkmak için sırtımı döndüğümde Berk'in sesi mutfakta yankılanacak kadar gür çıktı. "Deniz."

Derin bir nefes alarak ona döndüğümde cebinden çıkardığı bir paketi bana doğru uzattı. Özensiz bir paketti ve aramızdaki onca mesafeye rağmen paketin içinde kolye olduğunu anlayabiliyordum. Kaşlarımı kaldırarak Berk'e bakmaya başladığımda, o da derin bir nefes almış ve bir anlığına kapıya bakmıştı. "Kardeşinin adıyla, şirkete postalanmıştı..." dediğinde, elindeki özensiz paket bir anda bu dünyada almayı isteyeceğim en nadide parçaya dönüşürken birkaç adımda Berk'e yaklaşmıştım. Paketi kendine çekerek başını öne eğdiğinde, oldukça yakındık.

Geri çekilirken, "Onu bana vermeyecek misin?" diye sordum. Elindeki pakete dikkatle bakarken, dudaklarını birbirine bastırmış ve boğazını temizleyerek öksürmüştü. Paketi bana uzattı, "Kardeşinin gönderdiğinden kesinlikle emin değilim, birileri seni kandırmak istiyor da olabilir. Yine de, bu senin sorunun bunu sana vereceğim ama kolyenin nereden geldiğini Aras'a söylememeni tavsiye ederim. Bu konularda çok pimpirikli olabilir," dedi. başımı sallayarak onayladığımda, paketi Berk'ten almıştım.

Paketi elinden aldıktan sonra Berk'in artık benim için bir önemi kalmamıştı. Aylar sonra kardeşimden elime geçen bir kolye vardı ve şimdilik önemli olan tek şey buydu. Paketi parmaklarımın arasında sıkarak merdivenlere yöneldiğimde, Berk yeniden, "Deniz," diye seslenmişti. Ona döndüğümde, "Nereden bulduğunu Aras'a söyleme," diyerek biraz önceki söylediklerini yineledi.

"Söylemek isteyeceğim son şey olur," diyerek merdivenleri çıkmaya başladığımda, salondan televizyonun sesi yükselmişti. Rahatlayarak merdivenleri hızla çıktım ve odama geçerek, elimdeki kâğıdı çalışma masasının üstüne bıraktım ve yatağa oturarak paketi dikkatlice açtım.

İçinden, nar tanesi şeklinde yakut bir kolye çıkmıştı. Kolyeyi avcumun arasında sıkarken bunu Ulaş'ın nereden alabileceğini düşündüm. Yanında muhtemelen babamın ona verdiği sınırsız kartlar birisi vardı ve ilk girdiği kuyumcudan böyle kıymetli bir şey alacak kadar da limiti yüksekti. Sanırım bunun için babamla görüşmeli ve bir kez daha tartışmalıydım.

On altı yaşındaki bir çocuğa böyle yüksek limitli kart vermek çok düşüncesiz bir davranıştı.

Bu düşünce, zihnimde annemle olan son görüşmemi canlandırdığında tüylerim ürpermişti. Aras'ın bana verdiği telefon başucumdaki komodinin üstünde duruyordu. Derin bir nefes alarak yataktan kalkıp komodinin üstündeki telefonu da alarak camın önündeki koltuğa bıraktım kendimi.

Telefonun rehberine girdikten sonra, rehberdeki kayıtlı dört numaraya baktım. Aras, Berk, Mert ve Ulaş. Parmağım bir süre Ulaş'ın numarası üstünde dolanıp durduktan sonra telefonun tuş kilidini kapattım ve pencerenin kenarına koyarak başımı geriye atıp koltuğa yayıldım.

Şimdi babamla konuşacak ruh halinde değildim.

Sol elimdeki kolyeyi havaya kaldırıp biraz daha incelemek için uzun uzadıya kolyeyi süzdüm. Gümüş zincir ve nar tanesi şeklinde yakut bir kolye... Çok pahalı sayılmasa da Ulaş'ın elinde olmaması gereken bir fiyata mal olduğu kesindi.

***

Düşüncelerime dalmış bir şekilde camdan dışarıyı izlerken, garaja Aras'ın arabasının girdiğini gördüm. Hızlı bir şekilde hediye paketini odamdaki çöp kutusuna atarken, kolyeyi boynuma taktım ve üstümdeki tişörtün içine saklayarak merdivenlere çıktım. Daha ben merdivenlerin yarısına gelmişken, kapı açılmış ve Aras Soykan içeriye girmişti.

Aramızdaki mesafeyi koruyarak, "Nereye gittin?" diye katı bir sesle sorduğumda, bana düz bir bakış attıktan sonra salona geçti ve Berk'in çaprazına oturdu.

Onu takip ederek ben de Berk'in yanına oturduğumda, Aras bir süre bana baktı. Derin bir nefes aldıktan sonra, "Baban hakkında bir şeyler öğrenmek ister misin?" diye sordu. Bir anda kalbim ağzımda atmaya başlamıştı, parmak uçlarımda karıncalanmalar olurken, Aras'ın donuk ifadesi avuç içlerimden soğuk terler fışkırmasına neden olmuştu. Sesimi korumaya çalışarak, "Babamla ilgili bir sorun mu var?" diye sorduğumda, başını iki yana salladı fakat Aras'ın ifadesi bir şeylerin ters gittiğini anlamama yetiyordu.

"Neden konusu açıldı peki?" diye sorduğumda dudaklarım kurumuştu.

"Birkaç gün sonra Adana'ya gitmek için bilet almış," dediğinde kaşlarımı çatarak ayağa fırladım, tişörtümün altında sakladığım kolye hareketimle gözler önüne serilirken, Aras kaşlarını çatmış kolyeme bakmaya başlamıştı.

"Onu nereden buldun?" diye sorduğunda, gözüm Berk'e seğirtmişti. Oturduğu yerde gerildiğini fark edebiliyordum, başımı iki yana sallayarak, "Bana verdiğin eşyaların içindeydi, hoşuma gitti," diyerek bir yalan uydurdum. Berk derin bir nefes alarak kendini koltuğa bıraktı ve iyice yayıldı. Aras, Berk'in gerilmesini ve aniden rahatlamasını fark etmişti ama hesabını şimdi soracağa benzemiyordu. Tüm ilgisi kolyedeydi.

"Sana verdiğim şeylerin hoşuna gittiğini bilmiyordum," dediğinde gözlerimi devirerek, "Her zaman iğrenç bir zevkin olmuyormuş demek ki..." diyerek geri çekildim. Bunun üzerine Aras bir süre daha kolyeyi incelemeye daldığında, "Babamdan bahsediyorduk Aras?" diyerek dikkatini yeniden asıl konumuza çektim. "Babam neden Adana'ya gidiyor?" diye sordum, gözleri kolyeden yükselip de gözlerimi bulduğunda.

Aras omuz silkerken, "Bilmiyorum, nedenini söylemedi," dediğinde bir adımda dibinde bitmiştim. "Babamla mı konuştun?"

"Şehirden ayrılacak olursa, haberim olmasını istedim," diyerek cevapladığında kaşlarımın biraz daha çatılmasına engel olamamıştım. "Neden?" diye sordum anlamadığımı belirtircesine.

"Ortalık düşmanlarımızdan geçilmiyor Deniz," dediğinde işaret parmağımı iki yana sallayarak, "Orada dur Soykan, ortalık senin düşmanlarından geçilmiyor. Senden önce, benim ailemin hiçbir düşmanı yoktu!" dediğimde Aras, ayağa kalkarak işaret parmağımı tuttu ve parmaklarıyla sıkarak hafifçe büktü.

Gözlerimi kısıp onu izlemeye devam ettiğim sırada, "Ailene düşman çeken ben değilim Hazar, Mete'nin barına girdiğinde zaten düşmanının kucağına kendin düşmüştün. Seni koruduğum için bana teşekkür etmelisin," dediğinde parmağımı biraz daha bükmüştü.

Bembeyaz kesilen parmağım uyuşurken, "Sanırım parmağımı kırarak beni düşmanlarımdan tamamen kurtarmış olacaksın," dediğimde, ne yaptığın daha yeni fark edercesine elimize baktı ve hızla parmağımı bırakıp karşımda dikildi.

"Sorgulama, vakit geçtikçe işler karışıyor," dediğinde Aras'ın omuzuna kaldıramayacağı yüklerin çöktüğünü anlamıştım. Ortaya açamadığı bir konu vardı ve bu konuyu kendi başına da çözemiyordu. Siyah gözlerinin derinliklerinde ne sakladığını merak ediyordum, ona bir adım daha yaklaştığımda beni omuzlarımdan tutarak olduğum yere sabitledi.

"Odana git Persephone, ben gelene kadar bekle," dedi. Gözleri koyulaşmıştı, bir adım geri atarken sesindeki tonu çözmeye çalışıyordum. Başımı iki yana sallarken hızlı adımlarla koltuğun etrafından dolanarak, merdivenlere yöneldim ve ardımda kalan Aras'la Berk'e bakmadan merdivenleri hızlı hızlı çıkmaya başladım.

Aras ve Berk'in konuşması uzun uzadıya sürerken, elim kolyemde sıkıntıyla odanın içinde dönüp duruyordum. Aras'ın bakışlarında tuhaf, gergin bir his vardı. Sanki bir şeyler ters gidiyormuş da bu tersliğe bir çare bulamıyormuş gibiydi. Anlatmasa bile, bir şeylerin ters gittiğinden adım kadar emindim.

Ellerimi odanın içindeki çalışma masasının üstüne koyarken öne eğildim ve derin bir nefes aldım. Aras'ın çözemediği bu problem beni ne kadar ilgilendiriyordu? Babam neden Adana'ya gitmek istiyordu?

Elim cebimdeki telefona giderken hızlı hareketler telefonu cebimden çıkardım ve ekran kilidini açarak rehberden Ulaş'ın numarasını buldum. Tam aramak üzereydim ki odanın kapısının açılmasıyla birlikte telefonu elimden düşürerek doğruldum. Aras'ın kaşları çatılırken, bir bana bir de elimden düşen telefona bakıyordu. Gözlerini kısarak, "Kimi arayacaktın?" diye sorduğunda, derin bir nefesi yavaşça vermiştim. Bir şeyler canımı fazlasıyla sıkıyordu içimde kötü bir his vardı ama bu hissi çözmenin bir yolu yok gibiydi.

"Kardeşimi arayacaktım, bir sorun mu var? İstediğim zaman arayabileceğimi söylemiştin," dediğimde, Aras'ın kaşları iyiden iyiye çatılırken gözleri boynumdaki kolyeyi buldu ve "O kolye, sana verdiğim eşyaların arasından çıkmadı değil mi?" dedi sorarcasına.

"Tamam... Evet, senin verdiğin eşyaların arasından çıkmadı. Ulaş benim için yollamış," diyerek kollarımı göğsümde bağladım ve omuzlarımı dikleştirerek Aras'ın karşısında durdum.

Aras'ın kaşları şaşkınlıkla kalkarken birkaç adımda bana yaklaşarak parmaklarını kolyeye uzattı ve boynumda oluşunu umursamadan kolyeyi çekerek yakından dikkatlice bakmaya başladı. Kolyeyi çekmesiyle birlikte ben de Aras'a sürüklenmiş ve dengemi sağlayabilmek için kollarımı çözerek Aras'ın kollarından tutunmak zorunda kalmıştım.

Başını kaldırdığında burun buruna geldik, Aras yakınlığımızı umursamadan, "Ulaş'tan geldiğinden emin misin?" diye sordu. Bu konu hakkında tereddüdüm vardı ama nar tanesinin anlamını ancak Ulaş, Ekrem ve Tanem bilebilirdi. Aras'tan uzaklaşmak için uğraşsam da kolyeyi bırakmadığı için tekrar ona yaklaşmak zorunda kalmıştım. Sol elimi dövmemin olduğu omuzuma kaldırırken, "Sırtımdaki dövmeyi hatırlıyorsun, aynı şekilde bu kolyede de nar tanesi var. Bunun anlamını ancak beni tanıyanlar bilebilir," dedim.

Aras kolyeyi bırakarak kollarını göğsünde bağladığında, ondan uzaklaşma fırsatını yakaladığım gibi kullanarak geri çekildim ve ona sırtımı döndüm. Aynı şekilde kollarımı göğsümde bağladığımda Aras'ın arkamda durduğunu hissedebiliyordum, sessizce yaklaşmıştı ama sırtımdaki belli belirsiz temasını hissedebiliyordum.

"Seninle bir şey konuşmalıyım Deniz," dediğinde, hızla Aras'a dönerek gözlerinin içine baktım. Sesinin durgun oluşu içimdeki sıkıntının büyümesine neden olurken, "Bir sorun mu var?" diye sordum.

"Şimdilik büyük bir sorun gibi gözükmüyor ama Kemal Bey dün akşam arkadaşlarınla da görüşmüş. Onları bazı şeyler hakkında uyarmış," dediğinde, kaşlarım öyle bir çatılmıştı ki başımda bir sızı hissetmeye başlamıştım.

"Ne konuda uyarmış?" diye sorduğumda, ağzımda acı bir tat yayılmaya başlamıştı. Genzim yanıyordu, kötü şeyler olacakmış gibi hissetmeden edemiyordum. Aklımdaki düşünceler birbiri ardına yeşerirken gözlerimi kısarak Aras'ın siyah gözlerine baktım. Dipsiz bir kuyuyu andıran karanlık gözlerinde, sorunun ne olduğunu bulmaya çalıştım ama sadece kendi afallamış yansımamı görmekle kaldım.

"Silahlı saldırılar ve senin hakkında. Yakında yardıma ihtiyacın olabileceğini söylemiş," dediğinde, gözlerimi kırpıştırarak bir adımda Aras'ın dibine girmiştim. Ellerimi kollarına koyarken, "Ne?" diye sordum kuru bir sesle, "Ne silahlı saldırısı? Benim bilmediğim neler oldu?" diye sorarken başımın döndüğünü hissediyordum.

Etrafımdaki sorunlara o kadar mı dalmıştım da dışarıda neler olduğunu duymaz hale gelmiştim. Daha dün Ekrem'in yanındaydım, bir gün hatta birkaç saat içinde neler olmuş olabilirdi ki?

"Dün seni Ekrem'in yanından aldıktan sonra Ekrem'in evine silahlı saldırı düzenlenmiş..." dediğinde, gözlerim dehşetle açılmıştı. Aras'ın kollarını tutan parmaklarım sıkılaşırken, "Sen?" diye soludum ama dilim işlevini kaybetmişti sanki, daha fazla konuşacak takatim kalmamışçasına şaşkınlık ve korku içinde Aras'a bakmayı sürdürdüğümde, "Merak etme, adamlarım onların yanında... Kemal Bey'in arkadaşlarınla görüştüğünü de adamlarımdan öğrendim zaten," dediğinde sağ elimi gevşeterek kalbime götürdüm ve başımı öne eğdim.

Alnım Aras'ın göğsüne değdiğinde irkilerek geri çekildim ve "Onlar bu işe hiç karışmamalıydı," diye mırıldandım. Aras, "Sen elinden geleni yaptın, sana yardım etmek için araya giren arkadaşlarındı yani başlarına bir şey gelirse kendini suçlamamalısın," dediğinde, gözlerimi kısarak Aras'a baktım. Neden her defasında böyle umursamazca konuşup benim tepemi attırıyordu ki?

"Bana öyle bakma, burunlarını sokmamaları gereken delikleri bu yaşlarından sonra onlara sen öğretemezsin. Burunlarını soktuklarındaysa onların sorumluluğunu yüklenemezsin," dediğinde, kaşlarım çatıldı.

"Nedir sendeki bu düşüncesizlik? Onlar beni düşündükleri için bu işe burunlarını soktular tabii ki de onları düşüneceğim, sorumluluklarını alacağım!" dediğimde, Aras'ın kaşları çatıldı.

"İlla ki birilerinin sorumluluğunu alıp kendine acı çektireceksin yani?" dediğinde, dişlerimi sıktım. Kendime acı çektirdiğim falan yoktu niyetim de öyle bir şey değildi, sadece burada olduğum için hem onlar hem de ben tehlike altındaydık ve bu durumun tek nedeni olarak oklar beni gösteriyordu. Aras'ın da başına bir şey gelse, sorumluluğu almak artık boynumun borcu olmuştu.

"Kimsenin sorumluluğunu almak zorunda değilsin. Altı yıldır bunu hiç öğrenemedin Deniz!" diyerek bana sırtını döndüğünde, elimi omuzuna koyarak Aras'ı kendime çevirdim ve tam karşısında dikilirken, "Altı yıldır bunu hiç öğrenememiş olmam seni ne ilgilendirir?" diye sordum.

Gözleri kısılırken, "Hiçbir şey anlamıyorsun değil mi? Seni neden öptüğümü ya da neden seni koruduğumu? İlla ki yüzüne karşı bir şeylerin söylenmesini istiyorsun," dediğinde, yutkunarak geri çekildim. Aklımda yine sayısız sahne canlanırken, "Annemin yazdığı not beni beynimden vurulmuşa çevirirken gözlerim sadece seni ve kardeşini gördü. Sizi annenizden sonsuza dek ayırmak istedim! Sonra bunun bana ne yararı olacağını sorup durdum ve tüm bu soruları sorarken de sizi izledim. Kardeşin yoluna mutlulukla devam ederken sen hep içine kapanan, annesini kaybettiği gibi kendini de kaybeden bir kız oldun. Sen de kendimi gördüm ve bundan nefret ettim!" dedi Aras. Öyle bir içtenlikle söylemişti ki nefret ettiğini, nefreti içinden sökülüp dışarı süzülmüş ve beni sarmalamıştı.

Aras'ın ellerini omuzlarımda hissettiğimde, "Depoda da söyledim Deniz. Sana bir hayat verdim sense beni hayal kırıklığına uğrattın," dediğinde, Aras'ın ifadesiz yüzünde kırılan maskeyi görür gibi oldum. Siyah gözlerinde tuhaf bir parıltı vardı ama bu parıltıda öyle bir şey vardı ki, beni olduğum yerde buzdan bir heykel gibi dondurmuştu.

"Sen benim en büyük korkularıma dönüştün."

Aras'ın sesi kulaklarımda yankılanırken, şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. O ise, parıldayan gözleriyle benim yüzüme dikkatle bakıyor vereceğim tepkiyi bekliyordu ama ona söyleyecek tek bir kelimem bile kalmamıştı.

~~

Evet, kusura bakmayın geçiş bölümü olduğu için bir miktar kısa oldu ayrıca uzun bir aradan sonra tekrar yazdığım için tuhaf bir ruh hali içindeyim yine de gelecek bölümlerin uzun olması için elimden geleni yapacağım!

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi ve yorumlarınızı buraya bırakabilirsiniz!

Bana ulaşmak için:

Instagram: semihaakaya

Twitter: semihaakaya

Tekrar görüşmek üzere! Sizleri seviyorum, beklediğiniz için hepinize teşekkürler...

Continue Reading

You'll Also Like

757K 31.6K 43
BERDEL. . . hikayede cinsel ve yetişkin içerik, küfür, dövüş ve bol bol klişe sahneleri vardır. Bunu bilerek okuyun lütfen, sebebsiz linç yemek iste...
6.8K 114 1
İSTİ'KÂF-NEYT&NEYF İmkansızlıkları yaşamak mıdır sevmek, yoksa severken imkansız mıdır yaşayabilmek? Zor mudur gözlere bakarken sevgiyi görmek, yoksa...
195K 9.8K 49
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...
2.1M 81.1K 23
Siz hiç sevgilinizden bir mesaj, e-posta ya da daha kötüsü bir post-it ile ayrıldınız mı? Ben az önce yaptım! Üstelik üstümdeki giysiye rağmen. Ne mi...